×

Wir verwenden Cookies, um LingQ zu verbessern. Mit dem Besuch der Seite erklärst du dich einverstanden mit unseren Cookie-Richtlinien.

image

Storybooks Canada Turkish, Horoz ve Kartal

Horoz ve Kartal

Bir zamanlar Horoz ve Kartal arkadaşmışlar. Diğer kuşlarla birlikte barış içinde yaşıyorlarmış. Hiçbiri uçmasını bilmiyormuş.

Bir gün ülkede kıtlık olmuş. Kartal yemek bulmak için çok uzaklara kadar yürümek zorunda kalmiş. Geri döndüğünde çok yorulmuş. “Yolculuk yapmanın daha kolay bir yolu olmalı!” demiş Kartal.

İyi bir gece uykusundan sonra, Tavuğun aklına parlak bir fikir gelmiş. Kuş arkadaşlarından dökülen tüyleri toplamaya başlamış. “Gel bu tüyleri birleştirip dikelim ve kendi kanatlarımızın üzerine ekleyelim,” demiş Horoz. “Belki daha kolay yolculuk yapmamızı sağlar.”

Köyde dikiş iğnesi sadece Kartal'da varmış, böylece ilk o dikmeye başlamış. Kendine çok güzel iki kanat dikip yükselerek Tavuğun üzerinde uçmuş. Tavuk iğneyi ödünç almış ama dikerken yorulmuş. İğneyi dolaba koyup mutfağa çocuklarına yemek hazırlamaya gitmiş.

Ancak diğer kuşlar Kartal'ın uçtuğunu görmüşler. Onlar da kendilerine kanat yapabilmek için Tavuk'tan iğneyi ödünç vermesini istemişler. Az sonra gökyüzü uçan kuşlarla dolmuş.

Son kuş ödünç iğneyi geri getirdiğinde Tavuk evde değilmiş. İğneyi çocukları almış ve onunla oynamaya başlamışlar. Yorulduklarında da iğneyi kumun üstünde bırakmışlar.

Saatler sonra Kartal geri dönmüş. Yolculuğu sırasında bollaşan bazı tüylerini sağlamlaştırmak için iğneyi geri istemiş. Tavuk dolaba bakmış. Mutfağa bakmış. Bahçeye bakmış. Ama iğneyi hiç bir yerde bulamamış.

“Bana bir gün izin ver,” diye yalvarmış Tavuk. “Sonra kanadını tamir edip gene yemek aramak için uçarsın.” “Sadece bir gün ama,” demiş Kartal. “Eğer iğneyi bulamazsan karşılığında civcivlerinden birini alırım.”

Ertesi gün Kartal geldiğinde, Tavuğu kumun içinde iğneyi ararken görmüş, ama iğne hâlâ yokmuş. Kartal da hızla aşağıya doğru uçup civcivlerden birini kapmış. Ve götürmüş. Ondan sonra ne zaman Kartal gelse, Tavuğun kumu karıştırarak iğne aradığını görürmüş.

Ve Kartal'ın kanatlarının gölgesi yere vurur vurmaz, Tavuk civcivlerini uyarırmış. “Açık ve düz yerlerden uzaklaşın.” Ve onlar cevap verirlermiş. “Aptal değiliz ki elbette kaçacağız.”

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Horoz ve Kartal der Hahn||Adler Rooster||Eagle الديك والنسر Hahn und Adler Κόκορας και Αετός Rooster and Eagle Gallo y águila Coq et aigle Gallo e Aquila Haan en adelaar Galo e águia Петух и орел Tupp och örn

Bir zamanlar Horoz ve Kartal arkadaşmışlar. |||||waren Freunde |||||they were friends ||Gallo||Aquila| Rooster and Eagle were once friends. Diğer kuşlarla birlikte barış içinde yaşıyorlarmış. |Vögeln||Frieden||leben |بالطيور|||| |||pace|| |||peace||they live Sie leben friedlich zusammen mit anderen Vögeln. They lived in peace with other birds. Hiçbiri uçmasını bilmiyormuş. ||wusste nicht لا أحد|يُحلِّقها| none|fly| |volare| Keiner von ihnen konnte fliegen. None of them knew how to fly. Ingen av dem visste hur man flyger.

Bir gün ülkede kıtlık olmuş. |||Hunger|gewesen ist ||في البلاد|مجاعة| |||famine| |||carestia| Eines Tages gab es Hungersnot im Land. One day there was a famine in the country. En dag var det svält i landet. Kartal yemek bulmak için çok uzaklara kadar yürümek zorunda kalmiş. |||||||||zorunda kalmış كارتال||||||||| ||to find food|||to far places||||had to Der Adler musste sehr weit laufen, um Essen zu finden. The eagle had to walk very far to find food. Орлу пришлось пройти долгий путь, чтобы найти пищу. Örnen fick gå väldigt långt för att hitta mat. Geri döndüğünde çok yorulmuş. |als sie zurückkam|| |when he/she returned||very tired Als er zurückkam, war er sehr müde. He was very tired when he came back. Han var väldigt trött när han kom tillbaka. “Yolculuk yapmanın daha kolay bir yolu olmalı!” demiş Kartal. ||||||should be|| Journey|doing||||way||| Der Adler sagte: "Es muss einen einfacheren Weg geben, zu reisen!" “There has to be an easier way to travel!” said Kartal. "Должен быть более легкий способ передвижения!" - сказал Орел. "Det måste finnas ett enklare sätt att resa!" sa Kartal.

İyi bir gece uykusundan sonra, Tavuğun aklına parlak bir fikir gelmiş. ||||||عقل الدجاجة|مشرق||| |||ihre Schlaf|||mind|||| |||after sleep||the chicken|mind|brilliant||| |||dal sonno||||brillante||| Nach einem guten Schlaf kam der Henne eine brillante Idee. After a good night's sleep, Chicken had a brilliant idea. После крепкого сна цыпленку пришла в голову блестящая идея. Efter en god natts sömn fick Chicken en lysande idé. Kuş arkadaşlarından dökülen tüyleri toplamaya başlamış. |Freunden|abfallend herabfallend||| ||ساقطة|ريشها||بدأ ||caduti|piume cadute|| ||fallen|feathers|to collect| Sie begann, die gefiederten Freunde zu sammeln. The bird started collecting feathers that had fallen from its friends. Птица начала собирать перья, упавшие с ее друзей. Han började samla fjädrarna som föll från hans fågelkompisar. “Gel bu tüyleri birleştirip dikelim ve kendi kanatlarımızın üzerine ekleyelim,” demiş Horoz. |||zusammenfügen|nähen|||unserer Flügel|über|hinzufügen|| Come|||combining|let's sew|||wings||let's add|said| |||نجمع|||||على||| |||uniamo|cuciamo|||le nostre ali|||| „Lass uns diese Federn zusammenfügen und auf unsere eigenen Flügel nähen,“ sagte der Hahn. “Come, let's sew these feathers together and add them on our own wings,” said the Rooster. "Давайте сошьем эти перья вместе и добавим их к нашим собственным крыльям", - сказал Петух. "Kom, låt oss sy ihop dessa fjädrar och lägga dem på våra egna vingar", sa tuppen. “Belki daha kolay yolculuk yapmamızı sağlar.” ||||uns|ermöglicht |||journey|"to travel"|enables „Vielleicht ermöglicht es uns, einfacher zu reisen.“ “Maybe it will help us travel more easily.” "Kanske det kommer att hjälpa oss att resa lättare."

Köyde dikiş iğnesi sadece Kartal'da varmış, böylece ilk o dikmeye başlamış. ||Nähnadel|||||||| In the village|sewing|needle|||||||| |خياطة|||في كارتال|||||خياطة| |ago da cucire|ago da cucire|||||||a cucire| Im Dorf gab es die Nadel nur in Kartal, so hat er als erster angefangen zu nähen. There was only a sewing needle in Kartal in the village, so she started sewing first. В деревне только у Картал была швейная игла, поэтому она первая начала шить. Det fanns bara en synål i Kartal i byn, så hon började sy först. Kendine çok güzel iki kanat dikip yükselerek Tavuğun üzerinde uçmuş. ||||Flügel|fliegen lassen|aufsteigend||Hühnchen|geflogen to itself||beautiful|two|wings|sewing on|rising|the chicken|on|flew ||||||طار|الدجاج||طار ||||ali||||| Er hat sich zwei wunderschöne Flügel genäht und ist über das Huhn geflogen. He sewed himself two beautiful wings and flew up above the Chicken. Он сшил себе два прекрасных крыла, взмыл вверх и полетел над курицей. Han sydde sig två vackra vingar och flög upp ovanför Kycklingen. Tavuk iğneyi ödünç almış ama dikerken yorulmuş. |Nadel||||| الدجاج||مستعارة|||خياطة| the chicken|the needle|borrowed|borrowed|but|while sewing|tired Das Huhn lieh sich die Nadel, wurde aber beim Nähen müde. The chicken borrowed the needle but got tired of sewing. Цыпленок одолжил иголку, но устал, пока шил. Kycklingen lånade nålen men tröttnade på att sy. İğneyi dolaba koyup mutfağa çocuklarına yemek hazırlamaya gitmiş. ||||||zubereiten| The needle|in the cupboard|||to her children|food|to prepare|gone Sie legte die Nadel in den Schrank und ging in die Küche, um das Abendessen für ihre Kinder vorzubereiten. He put the needle in the cupboard and went to the kitchen to prepare food for his children. Она положила иглу в шкаф и пошла на кухню, чтобы приготовить ужин для своих детей. Han satte nålen i skåpet och gick till köket för att laga mat åt sina barn.

Ancak diğer kuşlar Kartal'ın uçtuğunu görmüşler. ||||flog| but||birds|the eagle's|was flying|seen ||||طار| Aber andere Vögel sahen den Adler fliegen. However, other birds saw the Eagle fly. Но другие птицы видели полет орла. Men andra fåglar såg örnen flyga. Onlar da kendilerine kanat yapabilmek için Tavuk'tan iğneyi ödünç vermesini istemişler. ||||||Hühnchen|||geben|haben gewollt They|too|to themselves|wing|be able to|to|from the Chicken|the needle|borrow|to lend| Sie baten das Huhn, ihnen die Nadel zu leihen, damit sie sich Flügel machen konnten. They also asked Chicken to lend the needle to make wings for them. De bad också Chicken att låna ut nålen för att göra vingar åt dem. Az sonra gökyüzü uçan kuşlarla dolmuş. ||Himmel||| a little||sky|flying|with birds|filled |||||امتلأ Kurz darauf war der Himmel voller fliegender Vögel. Soon the sky was filled with flying birds. Вскоре небо наполнилось летающими птицами. Snart fylldes himlen av flygande fåglar.

Son kuş ödünç iğneyi geri getirdiğinde Tavuk evde değilmiş. |||||als sie zurückbrachte||| ابن|طائر|أخذ|||||| the last|bird||||when|the chicken|at home|wasn't Als der letzte Vogel die Nadel zurückbrachte, war das Huhn nicht zu Hause. Chicken wasn't home when the last bird brought back the borrowed needle. Курицы не было дома, когда последняя птица возвращала одолженную иглу. Kycklingen var inte hemma när den sista fågeln tog tillbaka den lånade nålen. İğneyi çocukları almış ve onunla oynamaya başlamışlar. |||||spielen| the needle|the children|taken||it|play|they have started Die Kinder hatten die Nadel genommen und angefangen, damit zu spielen. The children took the needle and started playing with it. Barnen tog nålen och började leka med den. Yorulduklarında da iğneyi kumun üstünde bırakmışlar. |||Sand|| عندما يتعبون|||الرمل||تركوا When tired|also|the needle|the sand|on|left behind |||sabbia|| Als sie müde wurden, ließen sie die Nadel im Sand liegen. When they got tired, they left the needle on the sand. Когда они устали, они оставили иглу на песке. När de blev trötta lämnade de nålen på sanden.

Saatler sonra Kartal geri dönmüş. hours||Eagle|back|had returned Hours later, Kartal returned. Timmar senare kom Kartal tillbaka. Yolculuğu sırasında bollaşan bazı tüylerini sağlamlaştırmak için iğneyi geri istemiş. |während der Reise|||Federn|festigen|||| journey|during|loosened||feathers|reinforce||the needle|back|he wanted |أثناء|التي أصبحت أكثر وفرة||ريشه|تقوية|||| ||rinforzare|||rinforzare|||| Er verlangte die Nadel zurück, um einige seiner Federn zu verstärken, die sich während seiner Reise gelöst hatten. He asked for the needle back to strengthen some of the hairs that had grown loose during his journey. Он попросил вернуть ему иглу, чтобы укрепить некоторые перья, распушившиеся во время путешествия. Han bad om nålen tillbaka för att stärka några av hårstråna som hade lossnat under hans resa. Tavuk dolaba bakmış. the chicken||has looked The chicken looked in the closet. Kycklingen tittade in i garderoben. Mutfağa bakmış. He looked into the kitchen. Han tittade in i köket. Bahçeye bakmış. to the garden|has looked He looked at the garden. Han tittade på trädgården. Ama iğneyi hiç bir yerde bulamamış. but|the needle||any|anywhere|couldn't find Aber sie konnte die Nadel nirgends finden. But he couldn't find the needle anywhere. Men han kunde inte hitta nålen någonstans.

“Bana bir gün izin ver,” diye yalvarmış Tavuk. ||||||gebettelt| to me||day|||said|begged|Chicken ||||||طلبت| ||||||aveva implorato| „Gib mir einen Tag frei,“ flehte das Huhn. “Give me a day off,” the Chicken begged. "Дайте мне выходной", - умолял Цыпленок. "Ge mig en ledig dag", bad kycklingen. “Sonra kanadını tamir edip gene yemek aramak için uçarsın.” “Sadece bir gün ama,” demiş Kartal. |its wing||reparieren|||||fliegst|||||| then|its wing|repair||again|food|looking for|to|You fly|only|one|day|but|said|Eagle „Dann kannst du deinen Flügel reparieren und wieder fliegen, um nach Essen zu suchen.“ „Nur einen Tag, aber,“ sagte der Adler. “Then you mend your wing and fly again in search of food.” “Just one day though,” said Kartal. "Тогда ты сможешь починить свое крыло и снова улететь на поиски пищи". "Только один день", - сказал Орел. "Då lagar du din vinge och flyger igen på jakt efter mat." "Bara en dag dock," sa Kartal. “Eğer iğneyi bulamazsan karşılığında civcivlerinden birini alırım.” ||nicht finden kannst||chickens|einen| if||can't find|"in return for"|chicks|one|I will take ||||صيصانه|واحدًا| „Wenn du die Nadel nicht findest, nehme ich eines deiner Küken als Gegenleistung.“ "If you can't find the needle, I'll take one of your chicks in return." "Если ты не сможешь найти иглу, я обменяю тебе одну из твоих телок". "Om du inte hittar nålen så tar jag en av dina ungar i gengäld."

Ertesi gün Kartal geldiğinde, Tavuğu kumun içinde iğneyi ararken görmüş, ama iğne hâlâ yokmuş. ||||das Huhn|Sand|||||||| اليوم التالي||||||||||||| |||||the sand|||while searching||||| Am nächsten Tag, als der Adler kam, sah er das Huhn im Sand nach der Nadel suchen, aber die Nadel war immer noch nicht da. When the Eagle came the next day, he saw the Chicken looking for the needle in the sand, but the needle was still not there. На следующий день, когда прилетел Орел, он увидел, что Цыпленок ищет иголку в песке, но иголки все еще не было. När Örnen kom nästa dag såg han Kycklingen leta efter nålen i sanden, men nålen var fortfarande inte där. Kartal da hızla aşağıya doğru uçup civcivlerden birini kapmış. ||schnell|down||fliegen|chickens||gefangen |||إلى الأسفل|||صوصًا|واحدًا|أخذ ||||||||ha afferrato ||||||chickens|| Der Adler flog schnell nach unten und schnappte sich eines der Küken. The eagle quickly flew down and grabbed one of the chicks. Орел быстро слетел вниз и схватил одного из птенцов. Örnen flög snabbt ner och tog tag i en av ungarna. Ve götürmüş. |hat gebracht |has taken |E l'ha portato. Und er hat sie weggenommen. And he took it. Och han tog det. Ondan sonra ne zaman Kartal gelse, Tavuğun kumu karıştırarak iğne aradığını görürmüş. ||||eagle|||kum|mixing||nadel aradığını|sieht angeblich ||||||||يخلط||يبحث| ||||||||mixing||looking for|would see Wenn der Adler dann kam, sah er das Huhn, das im Sand nach einer Nadel suchte. Whenever the Eagle came after that, he would see the Chicken searching the sand for a needle. После этого, когда бы ни прилетал Орел, он видел, как Цыпленок ищет иголку, перемешивая песок. Närhelst örnen kom efter det såg han kycklingen leta efter en nål i sanden.

Ve Kartal'ın kanatlarının gölgesi yere vurur vurmaz, Tavuk civcivlerini uyarırmış. ||||Boden||hits||| |||shadow||hits the ground|touches|||warns |||||يضرب|يصل|دجاجة|صغار الدجاج|يُنبّه ||||||colpisce|||avvertiva Und sobald der Schatten der Flügel des Adlers den Boden berührte, warnte die Henne ihre Küken. And as soon as the shadow of the Eagle's wings hit the ground, the Chicken would warn its chicks. И как только тень от крыльев орла упала на землю, курица предупредила своих птенцов. Och så snart skuggan av örnens vingar träffade marken, skulle kycklingen varna sina ungar. “Açık ve düz yerlerden uzaklaşın.” Ve onlar cevap verirlermiş. |||flachen Orten||||| ||flat||||||"would reply" ||||||||يُعطون "Geh weg von offenen und flachen Orten." Und sie würden antworten. “Avoid open and flat places.” And they would answer. "Отойдите от открытых и ровных мест". И они отвечают. "Undvik öppna och platta platser." Och de skulle svara. “Aptal değiliz ki elbette kaçacağız.” Dumm|||| أغبياء|||| ||||scapperemo "Wir sind nicht dumm, natürlich werden wir weglaufen." "We're not stupid, of course we're going to run away." "Мы не глупые, конечно, мы убежим". "Vi är inte dumma, det är klart att vi ska fly."