×

Wir verwenden Cookies, um LingQ zu verbessern. Mit dem Besuch der Seite erklärst du dich einverstanden mit unseren Cookie-Richtlinien.

image

Açık bilim - Dr Karl ile bilim sohbetleri, 01: SİZİ AÇ BIRAKMAK İÇİN TASARLANMIŞ HIZLI YEMEKLER

01: SİZİ AÇ BIRAKMAK İÇİN TASARLANMIŞ HIZLI YEMEKLER

Kessler birçok önemli unvana sahip: Avukat ve çocuk doktoru olmasının yanı sıra, Amerikan Gıda ve İlâç İdaresi'nin kurul üyesiydi. Kitabında, ABD ve diğer İngilizce konuşulan Batı ülkelerinde tüketilen gıdalarla ilgili muazzam çelişkileri gözler önüne seriyor.

Kessler'in ilgi alanı, gıda endüstrisinin gıdaları ustaca çekip çevirme, ve günümüz gıdalarını bağımlılık yaratacak şekilde özel işleme yöntemleri.

İnsan vücudu, acıktığında yemek üzere evrilmiştir – ve tabii doyduğu zaman da durmak üzere.

Ancak Amerikan gıda sanayiinin amacı bunun tam tersi. Ürünler iştahınızı kabartacak şekilde imal ediliyor, bu yüzden daha fazla yiyorsunuz; ancak aynı zamanda bu ürünler sizi daha fazlasına da aç bırakıyor.

İddiasına göre de, gıda endüstrisi bunu yaparken insan beyninin, insanı satılan ürüne bağımlı hale getirecek bir tuhaflığından istifade ediyor.

Gıda endüstrisi derken, bostancınızı, bölge bayiini veya yerel çiftçi kooperatifinizi kasdetmiyorum.

Hayır, gıdaları dalındaki haline hiç benzemeyecek derecede işleyerek satan, milyar dolarlık çok uluslu şirketlerden bahsediyorum.

Milyonlarca yıllık evrimimiz boyunca etrafta pek yiyecek yoktu.

Şeker, yağ ve tuz enderdi ve değerliydi. Bu yüzden beyinlerimizin devreleri şeker, yağ ve tuzdan keyif alacak şekilde gelişmişti – ne de olsa bunlar hayatta kalma olasılığımızı arttırıyorlardı. 1980'lerin başında, Amerikan gıda endüstrisi bu durumdan nasıl para kazanılacağının farkına vardı.

Böylece şeker, yağ ve tuzu ağızda muhteşem bir tat bırakacak şekilde karıştırarak işlemeye başladılar.

Bunun iki farklı etkisi oldu.

İlk olarak, yüksek derecede işlenmiş ürünlerin satışları patlama yaptı, şirket kârları da öyle tabii.

İkinci etki ise obezite salgınıydı.

Bu durum ilk kez ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi'nde çalışan kıdemli araştırmacı ve bilim insanı Dr. Katherine Flegal tarafından ortaya kondu. Flegal, ABD federal hükümetinin sağlık ve besin alışkanlıkları ile ilgili anketlerinden elde edilmiş muazzam verileri inceledi. Geçen yüzyıl boyunca gözlemlenmiş geleneksel ağırlık değişimi kalıplarından farklı, sıradışı bir değişim farketti. Daha önceleri, Amerikalı yetişkinler 20 ile 40 yaşları arasında birkaç kilogram alıp bunları 60 ve 70'li yaşlarda geri veriyorlardı. Şimdi ise durum çok farklıydı: Aşırı kilo almış insanların sayısında korkunç bir artış vardı. Dr. Flegel'in tespitine göre sayıları 20 milyona yaklaşan Amerikalı, yani nüfusun %8'i, on yıl içeriside aşırı kilolu hale gelmişti.

Peki ama gıda endüstrisinin bu işteki parmağı ne?

Dr.

Kessler, Amerikan nüfusunun büyük çoğunluğunun aşırı yemek ile devamlı bir savaş içerisinde olduğunu farketmiş. Klinik Araştırmalar Dergisi diyor ki, “Kessler'in teorisine göre aşırı uyarıcı gıdalara maruz kalan bazı insanlar, şartlandırılmış aşırı yeme olarak adlandırılan eğilimi geliştiriyor”.

“Aşırı yeme” terimi zaten kulağa kötü geliyorken “şartlandırılmış aşırı yeme” daha da beter.

Amerikalılar acıktıkları için yemekten, iştahları devamlı kabartıldıkları için yer hale gelmişlerdi.

Gıda endüstrisi, aşırı lezzetli bu ürünlerin (bunlara gıda demek için tereddüt ediyorum) üretiminin iki aşamalı bir süreçten geçtiğini çabucak anladı.

İlkin: Yağ, şeker ve tuzu her mamüle katacaksın.

İkinci olarak: Şeker ve tuzu ya asıl malzemelerin içine ekleyeceksin, ya da bunların üstüne, altına, veya hem üstüne hem altına katman katman bindireceksin.

Örneğin asıl malzeme tavuk parçaları olsun.

Fabrika, tavuğu kızgın yağda kızartıyor, böylece tavuk etinin içine yağ zerkedilmiş oluyor – ve genellikle nakliye için onu derin donduruyor. Daha sonra lokantada et tekrar kızartılınca ona daha da yağ bindiriliyor. Bu aşamaya kadar yağ üzerine yağ eklenmiş durumda. Sonra tavuğunuzu tatlı ve tuzlu bir sosa banarak takdim ediyorsunuz: İşte bunun adı katmanlama.

Bu şekilde, tavuk parçalarımız sırasıyla yağ, yine yağ, tuz ve şeker katmanlarına bulanıyor.

Eğer tavuğunuzu bir silâha benzetirsek, yatağına yerleşmiş, ateşe hazır bir mermiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Tek farkı, sizi öldürmesi için daha fazla zamana ihtiyaç duyuyor olması.

Şimdi de ana gıda öğesi olarak patatesi ele alalım.

Patates bir karbonhidrattır, yani bir dizi şekerin zincir halinde birleşmiş hali. Cips şeklinde doğrayın ve kızgın yağda kızartın. Cipslere yağ yüklenecektir ve cipsleri ne kadar ince doğradıysanız, yüzey alanı o kadar büyüyecek ve cips de o kadar çok yağ taşıyabilecektir. Üzerine peynir bulayın, bol bol tuz serpin ve tüketiciye yedirin. Böylece şekerin üzerine yağ, üzerine yağ, onun da üzerine tuz koymuş oldunuz. Peynirli cips oldukça lezzetlidir: Üreticiye için iyi, sizin için ise kötü.

Çoğu aşırı tatlandırılmış ürün, niteliği gereği tokluk hissi vermez.

Yemeğe devam eder ve çılgın miktarda yemedikçe de doymazsınız. Üreticilerin bu ürünleri sevmesine şaşmamak lâzım.

Peki ya tüketicilerin bunları sevmesini nasıl sağlarsınız?

Bunu da gelecek hafta konuşalım…

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

01: SİZİ AÇ BIRAKMAK İÇİN TASARLANMIŞ HIZLI YEMEKLER |HUNGRY|TO LEAVE||DESIGNED|FAST|FOODS 01: SCHNELLE MAHLZEITEN, DIE HUNGRIG MACHEN 01: ΓΡΉΓΟΡΑ ΓΕΎΜΑΤΑ ΣΧΕΔΙΑΣΜΈΝΑ ΓΙΑ ΝΑ ΣΑΣ ΚΆΝΟΥΝ ΝΑ ΠΕΙΝΆΣΕΤΕ 01: БЫСТРЫЕ БЛЮДА, КОТОРЫЕ ОСТАЮТ ВАС ПРОДУВШИМ 01:旨在让你挨饿的快餐 01: FAST FOODS DESIGNED TO KEEP YOU OPEN

Kessler birçok önemli unvana sahip: Avukat ve çocuk doktoru olmasının yanı sıra, Amerikan Gıda ve İlâç İdaresi'nin kurul üyesiydi. Kessler|many|important|titles|has|Lawyer|and|child|doctor|being|in addition|order|American|Food|and|||board|was a member Kessler hat viele wichtige Titel: Neben seiner Tätigkeit als Anwalt und Kinderarzt war er Vorstandsmitglied der American Food and Drug Administration. Кесслер имеет много важных титулов: помимо того, что она юрист и педиатр, она была членом правления Управления по санитарному надзору за качеством пищевых продуктов и медикаментов. Kessler holds many important titles: in addition to being a lawyer and a pediatrician, he was a founding member of the American Food and Drug Administration. Kitabında, ABD ve diğer İngilizce konuşulan Batı ülkelerinde tüketilen gıdalarla ilgili muazzam çelişkileri gözler önüne seriyor. In his book|the USA|and|other||spoken|Western|in countries|consumed|with foods|related|enormous|contradictions|eyes|in front of|reveals In seinem Buch enthüllt er enorme Widersprüche in Bezug auf Lebensmittel, die in den USA und anderen englischsprachigen westlichen Ländern konsumiert werden. В своей книге он обнажает огромные противоречия относительно еды, потребляемой в США и других англоязычных странах Запада. In his book, he reveals the enormous contradictions related to the foods consumed in the US and other English-speaking Western countries.

Kessler'in ilgi alanı, gıda endüstrisinin gıdaları ustaca çekip çevirme, ve günümüz gıdalarını bağımlılık yaratacak şekilde özel işleme yöntemleri. Kessler's|interest|area|food|industry's|foods|skillfully|pulling|turning|and|modern|foods|addiction|creating|in a|special|processing|methods Kesslers Interessengebiet ist die Lebensmittelindustrie, die gekonnt Lebensmittel zieht und dreht, sowie spezielle Verarbeitungsmethoden, um Sucht nach heutigen Lebensmitteln zu erzeugen. Кесслер интересуется искусной обработкой продуктов питания в пищевой промышленности и особыми методами обработки современных продуктов, вызывающими привыкание. Kessler's area of interest is the food industry's skillful manipulation of foods and the special processing methods that make today's foods addictive.

İnsan vücudu, acıktığında yemek üzere evrilmiştir – ve tabii doyduğu zaman da durmak üzere. |body|when hungry|to eat|in order to|has evolved|and|of course|when satisfied|time|also|to stop|in order to Der menschliche Körper hat sich entwickelt, um zu essen, wenn er hungrig ist - und natürlich, wenn er gesättigt ist. Человеческое тело эволюционировало так, чтобы есть, когда оно голодно, и останавливаться, когда оно сыто. The human body has evolved to eat when hungry – and of course to stop when full.

Ancak Amerikan gıda sanayiinin amacı bunun tam tersi. However|American|food|industry||this|completely|opposite Das Ziel der amerikanischen Lebensmittelindustrie ist jedoch das Gegenteil. However, the goal of the American food industry is the exact opposite. Ürünler iştahınızı kabartacak şekilde imal ediliyor, bu yüzden daha fazla yiyorsunuz; ancak aynı zamanda bu ürünler sizi daha fazlasına da aç bırakıyor. Products|your appetite|stimulating|in a way|manufactured|are|this|reason|more|much|you eat|but|same|time|these|products|you|more|to more|also|hungry|leaving Die Produkte sind so gemacht, dass sie Ihren Appetit anschwellen, sodass Sie mehr essen. Gleichzeitig machen diese Produkte hungrig nach mehr. Продукты созданы для того, чтобы возбудить ваш аппетит, чтобы вы съели больше; но в то же время эти продукты заставляют вас жаждать большего. Products are manufactured in a way that stimulates your appetite, so you eat more; but at the same time, these products also leave you craving for more.

İddiasına göre de, gıda endüstrisi bunu yaparken insan beyninin, insanı satılan ürüne bağımlı hale getirecek bir tuhaflığından istifade ediyor. |according to|also|food|industry|this|while doing|human||human|sold|product|dependent|state|making|a|peculiarity|taking advantage|does При этом, утверждает он, пищевая промышленность использует особенность человеческого мозга, которая делает человека зависимым от продаваемого продукта. According to its claim, the food industry takes advantage of a peculiarity of the human brain that makes a person addicted to the product being sold.

Gıda endüstrisi derken, bostancınızı, bölge bayiini veya yerel çiftçi kooperatifinizi kasdetmiyorum. Food|industry|when|your gardener|regional||or|local|farmer|your cooperative|I don't mean Mit der Lebensmittelindustrie meine ich nicht Ihren Gärtner, den örtlichen Händler oder die örtliche Bauerngenossenschaft. Под пищевой промышленностью я не подразумеваю вашего садовника, районного дилера или местный фермерский кооператив. When I say food industry, I am not referring to your gardener, regional dealer, or local farmer cooperative.

Hayır, gıdaları dalındaki haline hiç benzemeyecek derecede işleyerek satan, milyar dolarlık çok uluslu şirketlerden bahsediyorum. No|food|on the branch|state|ever|will resemble|to the extent|processing|selling|billion|dollar|very|multinational|companies|I am talking about Nein, ich spreche von multinationalen Milliarden-Dollar-Unternehmen, die Lebensmittel verarbeiten, die auf ihrem Gebiet einzigartig sind. Нет, я говорю о транснациональных корпорациях с оборотом в миллиарды долларов, которые перерабатывают и продают продукты питания способом, не похожим ни на что в отрасли. No, I am talking about billion-dollar multinational companies that sell food processed to a degree that it bears no resemblance to its original form.

Milyonlarca yıllık evrimimiz boyunca etrafta pek yiyecek yoktu. millions of|years of||throughout|around|much|food|there wasn't Während unserer Millionen Jahre Evolution gab es nicht viel zu essen. За миллионы лет нашей эволюции вокруг было не так много еды. Throughout millions of years of evolution, there wasn't much food around.

Şeker, yağ ve tuz enderdi ve değerliydi. Sugar|oil|and|salt|was rare|and|was valuable Sugar, fat, and salt were rare and valuable. Bu yüzden beyinlerimizin devreleri şeker, yağ ve tuzdan keyif alacak şekilde gelişmişti – ne de olsa bunlar hayatta kalma olasılığımızı arttırıyorlardı. This|is why|our brains'|circuits|sugar|fat|and|from salt|pleasure|would take|in a way|had developed|after all|also||these|in life|survival|our probability|were increasing So wurden die Schaltkreise unseres Gehirns entwickelt, um Zucker, Fett und Salz zu genießen - schließlich erhöhten sie unsere Überlebenschancen. Вот почему цепи нашего мозга эволюционировали, чтобы наслаждаться сахаром, жиром и солью — в конце концов, они увеличивают наши шансы на выживание. That's why the circuits in our brains evolved to enjoy sugar, fat, and salt – after all, they increased our chances of survival. 1980'lerin başında, Amerikan gıda endüstrisi bu durumdan nasıl para kazanılacağının farkına vardı. 1980s|in the early|American|food|industry|this|situation|how|money|to be profited from|realization|realized В начале 1980-х годов американская пищевая промышленность поняла, как заработать на этой ситуации. In the early 1980s, the American food industry realized how to profit from this situation.

Böylece şeker, yağ ve tuzu ağızda muhteşem bir tat bırakacak şekilde karıştırarak işlemeye başladılar. Thus|sugar|oil|and|salt|in the mouth|wonderful|a|taste|will leave|in a way|by mixing|to processing|they started Таким образом, они начали обрабатывать, смешивая сахар, масло и соль таким образом, что во рту оставался прекрасный вкус. Thus, they began processing by mixing sugar, fat, and salt to leave a wonderful taste in the mouth.

Bunun iki farklı etkisi oldu. This|two|different|effects|occurred Это имело два разных эффекта. This had two different effects.

İlk olarak, yüksek derecede işlenmiş ürünlerin satışları patlama yaptı, şirket kârları da öyle tabii. |of all|high|degree|processed|products|sales|explosion|did|company|profits|also|so|of course Erstens sind die Verkäufe hochverarbeiteter Produkte explodiert, ebenso die Unternehmensgewinne. Во-первых, резко выросли продажи продуктов с высокой степенью переработки, как и прибыль корпораций. First, the sales of highly processed products skyrocketed, and so did company profits.

İkinci etki ise obezite salgınıydı. |effect|was|obesity|epidemic The second effect was the obesity epidemic.

Bu durum ilk kez ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi'nde çalışan kıdemli araştırmacı ve bilim insanı Dr. Katherine Flegal tarafından ortaya kondu. This|situation|first|time|USA|Disease|Control|and|Prevention|Center|working|senior|researcher|and|science|person|Dr|Katherine|Flegal|by|to|put forward Это происходит впервые, старший научный сотрудник и научный сотрудник Центров по контролю и профилактике заболеваний США д-р. Представлено Кэтрин Флегал. This situation was first highlighted by Dr. Katherine Flegal, a senior researcher and scientist at the CDC. Flegal,  ABD federal hükümetinin sağlık ve besin alışkanlıkları ile ilgili anketlerinden elde edilmiş muazzam verileri inceledi. Flegal|US|federal|government's|health|and|food|habits|with|related|from surveys|obtained|derived|enormous|data|examined Флегал изучил огромные данные опросов федерального правительства США о здоровье и пищевых привычках. Flegal examined the enormous data obtained from surveys conducted by the U.S. federal government regarding health and dietary habits. Geçen yüzyıl boyunca gözlemlenmiş geleneksel ağırlık değişimi kalıplarından farklı, sıradışı bir değişim farketti. Last|century|throughout|observed|traditional|weight|change|patterns|different|extraordinary|a|change|noticed Er bemerkte eine ungewöhnliche Veränderung, die sich von den traditionellen Mustern der Gewichtsveränderung im letzten Jahrhundert unterschied. It noticed an extraordinary change, different from the traditional weight change patterns observed throughout the last century. Daha önceleri, Amerikalı yetişkinler 20 ile 40 yaşları arasında birkaç kilogram alıp bunları 60 ve 70'li yaşlarda geri veriyorlardı. Earlier|previously|American|adults|and|ages|between|a few|kilograms|gaining|them|and|70s|in ages|back|were losing Zuvor nahmen amerikanische Erwachsene einige Kilogramm im Alter zwischen 20 und 40 Jahren und gaben sie in den 60er und 70er Jahren zurück. Раньше взрослые американцы набирали несколько килограммов в возрасте от 20 до 40 лет и возвращали их в возрасте от 60 до 70 лет. Previously, American adults would gain a few kilograms between the ages of 20 and 40 and lose them back in their 60s and 70s. Şimdi ise durum çok farklıydı: Aşırı kilo almış insanların sayısında korkunç bir artış vardı. Now|however|situation|very|was different|Excessive|weight|gained|people's|in the number of|terrible|a|increase|was Jetzt war die Situation ganz anders: Die Zahl der Menschen, die an Übergewicht zunahmen, nahm schrecklich zu. Сейчас ситуация была совсем иной: резко увеличилось количество людей с избыточным весом. Now, however, the situation was very different: there was a terrifying increase in the number of people who were overweight. Dr. Flegel'in tespitine göre sayıları 20 milyona yaklaşan Amerikalı, yani nüfusun %8'i, on yıl içeriside aşırı kilolu hale gelmişti. Dr|Flegel's|diagnosis|according to|number|million|approaching|Americans|that is|population|8%|ten|year|within|obese|overweight|state|had become Dr. Nach Flegels Entschlossenheit war die Zahl der Amerikaner, die sich 20 Millionen näherten, dh 8% der Bevölkerung, innerhalb von zehn Jahren übergewichtig geworden. Др. Флегель обнаружил, что около 20 миллионов американцев, или 8% населения, набрали лишний вес в течение десяти лет. According to Dr. Flegel's findings, nearly 20 million Americans, or 8% of the population, had become overweight within a decade.

Peki ama gıda endüstrisinin bu işteki parmağı ne? Well|but|food|industry's|this|in this|finger|what Aber was ist der Finger der Lebensmittelindustrie in diesem Geschäft? 그러나 이 사업에서 식품 산업의 손가락은 무엇입니까? Но при чем здесь пищевая промышленность? So what is the food industry's role in this?

Dr. Dr Dr.

Kessler, Amerikan nüfusunun büyük çoğunluğunun aşırı yemek ile devamlı bir savaş içerisinde olduğunu farketmiş. Kessler|American|population|large|majority|excessive|eating|with|constant|a|war|within|being|had noticed Kessler erkannte, dass sich die überwiegende Mehrheit der amerikanischen Bevölkerung in einem ständigen Krieg mit übermäßigem Essen befindet. Kessler는 미국 인구의 대다수가 과식과 끊임없는 전쟁을 벌이고 있다는 것을 깨달았습니다. Кесслер понял, что подавляющее большинство населения Америки ведет постоянную борьбу с перееданием. Kessler has noticed that the vast majority of the American population is in a constant battle with overeating. Klinik Araştırmalar Dergisi diyor ki, “Kessler'in teorisine göre aşırı uyarıcı gıdalara maruz kalan bazı insanlar, şartlandırılmış aşırı yeme olarak adlandırılan eğilimi geliştiriyor”. Clinical|Research|Journal|says|that|Kessler's|theory|according to|excessive|stimulating|foods|exposed|remaining|some|people|conditioned|excessive|eating|as|called|tendency|develops Das Journal of Clinical Trials sagt: „Nach Kesslers Theorie entwickeln einige Menschen, die überstimulierenden Lebensmitteln ausgesetzt sind, den Trend, konditioniertes Überessen zu nennen.“ Journal of Clinical Research에서는 "Kessler의 이론에 따르면 과자극성 식품에 노출된 일부 사람들은 조건부 과식이라는 경향을 나타냅니다."라고 말합니다. В «Журнале клинических исследований» говорится: «Согласно теории Кесслера, у некоторых людей, подвергшихся воздействию гиперстимулирующих продуктов, развивается тенденция, называемая обусловленным перееданием». The Journal of Clinical Research states, "According to Kessler's theory, some people exposed to highly stimulating foods develop a tendency known as conditioned overeating."

“Aşırı yeme” terimi zaten kulağa kötü geliyorken “şartlandırılmış aşırı yeme” daha da beter. Overeating|eating|term|already|to the ear|bad|while sounding|conditioned|overeating|eating|even|also|worse Хотя термин «переедание» уже звучит плохо, «обусловленное переедание» еще хуже. While the term "overeating" already sounds bad, "conditioned overeating" sounds even worse.

Amerikalılar acıktıkları için yemekten, iştahları devamlı kabartıldıkları için yer hale gelmişlerdi. Americans|they were hungry|because|from eating|their appetite|constantly|being stimulated|to|eat|state|had become Die Amerikaner waren zu einem Ort zum Essen geworden, weil sie hungrig waren und weil ihr Appetit ständig gesteigert wurde. Американцы стали местом, где можно поесть, потому что они были голодны и потому что их аппетит постоянно разжигался. Americans have become accustomed to eating not because they are hungry, but because their appetites are constantly stimulated.

Gıda endüstrisi, aşırı lezzetli bu ürünlerin (bunlara gıda demek için tereddüt ediyorum) üretiminin iki aşamalı bir süreçten geçtiğini çabucak anladı. Food|industry|extremely|tasty|these|products|(to call them|food|to say|for|hesitation|I have|production|two|stage|a|process|it went through|quickly|understood Die Lebensmittelindustrie erkannte schnell, dass die Herstellung dieser übermäßig leckeren Produkte (ich zögere, sie als Lebensmittel zu bezeichnen) einen zweistufigen Prozess durchlief. Пищевая промышленность быстро осознала, что производство этих вкусных продуктов (я стесняюсь называть их едой) проходило в два этапа. The food industry quickly realized that the production of these extremely tasty products (I hesitate to call them food) goes through a two-stage process.

İlkin: Yağ, şeker ve tuzu her mamüle katacaksın. |Oil|sugar|and|salt|every|product|you will add First: You will add fat, sugar, and salt to every product.

İkinci olarak: Şeker ve tuzu ya asıl malzemelerin içine ekleyeceksin, ya da bunların üstüne, altına, veya hem üstüne hem altına katman katman bindireceksin. |as|Sugar|and|salt|either|main|ingredients'|into|you will add|either|also|these|on top of|underneath|or|both|on top of|both|underneath|layer|layer|you will stack Во-вторых: вы либо добавите сахар и соль к самим ингредиентам, либо выложите их сверху, снизу или и сверху, и снизу. Secondly: You will either add sugar and salt into the main ingredients, or layer them on top, underneath, or both on top and underneath.

Örneğin asıl malzeme tavuk parçaları olsun. For example|main|ingredient|chicken|pieces|let it be Zum Beispiel sind Hühnchenstücke die Hauptzutat. Например, пусть основным ингредиентом будут кусочки курицы. For example, let the main ingredient be chicken pieces.

Fabrika, tavuğu kızgın yağda kızartıyor, böylece tavuk etinin içine yağ zerkedilmiş oluyor – ve genellikle nakliye için onu derin donduruyor. The factory|chicken|hot|in oil|fries|thus|chicken|meat|inside|oil|infused|becomes|and|usually|transportation|for|it|deep|freezes Фабрика обжаривает курицу во фритюре, чтобы куриное мясо пропиталось маслом, и часто замораживает его для отправки. The factory fries the chicken in hot oil, thus injecting fat into the chicken meat – and usually freezes it for transport. Daha sonra lokantada et tekrar kızartılınca ona daha da yağ bindiriliyor. Later|after|in the restaurant|meat|again|when it is fried|to it|more|also|oil|is added Later, when the meat is fried again in the restaurant, it is further coated with fat. Bu aşamaya kadar yağ üzerine yağ eklenmiş durumda. This|stage|until|oil|on|oil|added|in a state Bis zu diesem Zeitpunkt wurde dem Öl Öl zugesetzt. Up to this stage, fat has been added on top of fat. Sonra tavuğunuzu tatlı ve tuzlu bir sosa banarak takdim ediyorsunuz: İşte bunun adı katmanlama. Then|your chicken|sweet|and|salty|a|sauce|by dipping|presenting|you do||this|name|layering Dann stellen Sie Ihrem Huhn eine süße und salzige Sauce vor: Dies nennt man Schichtung. Затем вы кладете курицу в пряно-сладкий соус: это называется наслаиванием. Then you present your chicken by dipping it in a sweet and salty sauce: this is called layering.

Bu şekilde, tavuk parçalarımız sırasıyla yağ, yine yağ, tuz ve şeker katmanlarına bulanıyor. This|way|chicken|our pieces|in order|oil|again|oil|salt|and|sugar|to layers|are coated Auf diese Weise werden unsere Hühnchenstücke mit Ölschichten bedeckt, wiederum mit Öl, Salz und Zucker. Таким образом, наши кусочки курицы покрываются слоями жира, опять же жира, соли и сахара соответственно. In this way, our chicken pieces are coated in layers of fat, more fat, salt, and sugar.

Eğer tavuğunuzu bir silâha benzetirsek, yatağına yerleşmiş, ateşe hazır bir mermiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. If|your chicken|a|weapon|we compare|to its bed|settled|to fire|ready|a|bullet|having|it is|we can say Wenn wir Ihr Huhn mit einer Waffe vergleichen, können wir sagen, dass es eine schussbereite Kugel in seinem Bett hat. Если мы сравним вашу курицу с оружием, мы можем сказать, что у нее в ложе есть пуля, готовая выстрелить. If we liken your chicken to a weapon, we can say it has a bullet that is settled in its bed and ready for fire. Tek farkı, sizi öldürmesi için daha fazla zamana ihtiyaç duyuyor olması. The only|difference|you|to kill you|in order to|more|additional|time|need|has|being Der einzige Unterschied ist, dass es mehr Zeit braucht, um dich zu töten. Единственная разница в том, что вам нужно больше времени, чтобы убить вас. The only difference is that it needs more time to kill you.

Şimdi de ana gıda öğesi olarak patatesi ele alalım. Now|also|main|food|item|as|potato|into|we take Nehmen wir nun die Kartoffel als Hauptnahrungsmittel. Теперь давайте возьмем картофель в качестве основного продукта питания. Now let's consider potatoes as a main food item.

Patates bir karbonhidrattır, yani bir dizi şekerin zincir halinde birleşmiş hali. Potato|a|is a carbohydrate|that is|a|series|of sugars|chain|in|combined|form Картофель — это углевод, то есть цепочка сахаров, соединенных вместе. Potatoes are a carbohydrate, which means they are a chain of sugars combined together. Cips şeklinde doğrayın ve kızgın yağda kızartın. Chips|in the shape of|cut|and|hot|in oil|fry Нарежьте на ломтики и обжарьте в раскаленном масле. Slice them into chips and fry them in hot oil. Cipslere yağ yüklenecektir ve cipsleri ne kadar ince doğradıysanız, yüzey alanı o kadar büyüyecek ve cips de o kadar çok yağ taşıyabilecektir. The chips|oil|will be loaded|and|the chips|how|much|thin|you have chopped|surface|area|that|as much|will increase|and|the chips|also|that|as much|much|oil|will be able to carry Чипсы будут насыщены маслом, и чем мельче вы нарежете чипсы, тем больше будет площадь их поверхности и тем больше масла они смогут удерживать. The chips will absorb oil, and the thinner you slice the chips, the larger the surface area will be, allowing the chips to hold more oil. Üzerine peynir bulayın, bol bol tuz serpin ve tüketiciye yedirin. On top of|cheese|sprinkle|plenty||salt|scatter|and|to the consumer|make eat Sprinkle cheese on top, add plenty of salt, and feed it to the consumer. Böylece şekerin üzerine yağ, üzerine yağ, onun da üzerine tuz koymuş oldunuz. Thus|sugar|on|oil|on|||||salt|you had put|you became So setzen Sie Öl auf Zucker, Öl darauf und Salz darauf. Итак, вы кладете масло на сахар, масло на него и соль на него. Thus, you have put oil on top of sugar, oil on top of that, and salt on top of the oil. Peynirli cips oldukça lezzetlidir: Üreticiye için iyi, sizin için ise kötü. Cheese|chips|quite|is delicious|for the producer|for|good|your|for|on the other hand|bad Cheesy chips are quite delicious: good for the producer, but bad for you.

Çoğu aşırı tatlandırılmış ürün, niteliği gereği tokluk hissi vermez. Most|excessively|sweetened|products|nature|by necessity|fullness|feeling|does not provide Большинство чрезмерно подслащенных продуктов по своей природе не дают чувства сытости. Most overly flavored products do not provide a feeling of fullness by their nature.

Yemeğe devam eder ve çılgın miktarda yemedikçe de doymazsınız. Eating|continues|you|and|crazy|amount|as long as you don't eat|also|you won't be satisfied Sie werden weiter essen und Sie werden nicht genug bekommen, wenn Sie nicht eine verrückte Menge essen. Вы продолжаете есть, и вы не будете сыты, если не съедите сумасшедшее количество. You won't feel full unless you continue eating and consume a crazy amount. Üreticilerin bu ürünleri sevmesine şaşmamak lâzım. Producers|these|products|liking|not to be surprised|necessary Kein Wunder, dass Hersteller diese Produkte lieben. Неудивительно, что производители любят эту продукцию. It is not surprising that producers love these products.

Peki ya tüketicilerin bunları sevmesini nasıl sağlarsınız? well|or|consumers|these|to like|how|will you ensure Aber wie bringt man Verbraucher dazu, sie zu lieben? But how do you ensure that consumers love them?

Bunu da gelecek hafta konuşalım… This|also|next|week|let's talk Let's discuss this next week...

SENT_CWT:AFkKFwvL=4.77 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=3.73 en:AFkKFwvL openai.2025-01-22 ai_request(all=64 err=0.00%) translation(all=53 err=0.00%) cwt(all=666 err=3.45%)