×

Wir verwenden Cookies, um LingQ zu verbessern. Mit dem Besuch der Seite erklärst du dich einverstanden mit unseren Cookie-Richtlinien.

image

ZihinX, 6 Dakikada Daha Mutlu ol - Insanın anlam arayışı - Viktor Frankl

6 Dakikada Daha Mutlu ol - Insanın anlam arayışı - Viktor Frankl

Daha önce paylaştığım videolara gelen yorumları okuduktan sonra farkettim ki

birçok kişi zengin olmak ve

daha iyi standartlarda yaşamak dediğimde, bunun mutlu olmak anlamına geldiğini söylediğimi sanmis.

Aksine ' para ile saadet olmaz,

Türkiyede bu söylediklerinizin uygulanması imkansız

burası Türkiye, burada mutlu olamazsın vs diye düşünürseniz, bu tarz yararlı kitaplardan hicbir sey öğrenemez,

benzer videoları izlemeniz ya da benzer kitaplar okumanız da

sizin için sadece zaman kaybından baska birsey olmaz.

O yüzden, bu kez, Viktor Frankl'ın yazdigi

‘İnsanın Anlam Arayışı' kitabından öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Kitabın yazarı Viktor, ölüm kampı denilen Auschwitz Nazi toplama kampında 3 sene tutsak hayatı yaşamış. Bu kamptaki esirlere aklınıza gelebilecek

her türlü zulüm yapılırmış ve o yüzden nerdeyse hergün bir tutsak işkencelere dayanamayıp

kendi canına kıyarmış.

Viktorun annesi, babası, eşi ve kardeşi de

de öbür Nazi kamplarında tutsakmış ve hepsi de

o kamplarda ölmüşler

ve Viktor onların öldüğünü çok çok sonraları öğrenmiş.

Viktor ve onun gibi çok az kişi hayata simsiki tutunarak,

yapılan zulümlere sonuna kadar dayanmış ve bu zulümlerde bile bir anlam bulmaya çalışmışlar.

Bu da onların hayata olan bağlarını daha da kuvvetlendirmis.

Kitaptan öğreneceğimiz en önemli ders şudur:

Yaşadığımız felaketlere veya karşılaştığımız sorunlara olan

tepkimiz sadece bizim bakış açımıza bağlı.

Ya onları ‘bu şekilde yaşamanın ne anlamı var ki'

diye değerlendirip canımıza kıyarız, ya da

‘Hayat beni bu sekilde sınıyor. Bu yüzden ben, hayata

ne kadar dayanıklı ve güçlü olduğumu kanıtlamakta kararlıyım' diyerek yaşadığımız zorluklara bir anlam yükleyebiliriz.

Size kendi hayat hikayemden bir örnek vermek isterim.

Lise son sınıftaydım

ve üniversite sınavlarına çalışıyordum

Tüm günlerim okul ve dershane arasında mekik dokumakla geciyordu

ve anlayacağınız hiçbirimizin sevmediği

üniversite sınavına hazırlık dönemini tum acimasizligiyla yaşıyordum.

Annem beyin kanseriydi,

fakat, durumu çok ağır olmasına rağmen hastanede yanlış

bir teshis sonucu sinir hastalığı tanisi konulmuştu.

Annemin durumu o kadar ağırlaşmıştı ki, ayakta duramıyor, ancak ben ya da kardeşime dayanarak yürüyebiliyordu

Ben ve kardeşim, annem her an gözümüzün önünde ölebilir diye düşünüyorduk,

annem de bunun farkındaydı.

Yalnız, hiçbirimiz, henuz annemin beynindeki tümörün büyüklüğünden haberdar değildik.

Annem görmesin diye her gün gizli gizli banyoda ağlar ve ona ağladığımı hissettirmemeye çalışırdım.

Böyle bir durumda ne üniversite, ne de eğitim umrumda bile değildi. Yaşadığım stresten dolayı ders çalışmaya bir süre ara verdim

ve ‘zaten annem benim başarımı göremeyecek, o zaman üniversitede okumamın ne anlamı var ki' diye düşünmeye başladım. Bir gece uyurken bir ses duydum ve uyandım.

Bizim ailede annemden sonra uykusu hafif olan

bir tek ben varım.

Hemen yataktan fırladım ve odamdan çıktım.

Ve megerse annemin bardagindaki su bitmiş, evdekileri uyandırmayayım diye de o haliyle duvarlara çarpa çarpa

mutfağa gitmeye çalışıyormus.

Annemin yanına gidip ona sımsıkı sarılip ağladım

ve onu yatağına götürdüm.

Ardından mutfağa gidip ona su getirdim.

O gece anladım ki, hayat beni ve ailemi sınıyor,

ve bu yüzden ben moralimi yüksek tutarak bir sekilde hayata tutunmalıyım.

Tam tersi, hayata, neler yapabileceğimi göstermeliyim.

O geceden sonra, annemin ameliyat olacagi güne kadar

her gece sabaha kadar ders çalıştım.

Sadece öğlenleri uyuyordum.

Aslinda bu şekilde, ben annemin hastalanmasında

bir anlam bulmustum,

onun bana verdiği güç ve mücadele ruhuyla, her gece

üniversite sınavına daha da büyük hevesle hazırlanmaya başladım.

Ve şöyle düşünmeye başladım:

Hayat, annem ya gece kalkıp birşeyler isterse diye düşünmemi sağlayarak

beni her gece uyumamaya ve sabaha kadar ders çalışmaya yönlen diriyor.

Bu şekilde aylar geçti.

Artık annemim beyin kanseri olduğunu biliyorduk

ve kendi ulkem olan Azerbaycanda kanser tedavisi cok da gelismedigi icin

babamla annem ameliyat için Rusyaya gitmişlerdi.

Annem ameliyata girmeden önce bana telefonda,

‘annenin beynindeki tümör o kadar büyük ki, yaşama şansı sadece %1.

Annenizin ölümüne hazırlıklı olun ve evlatları olarak

bolca dua edin' dediler.

Bir evlat için bunu duymanın ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz...

Daha sonra öğrendim ki, annem, ben ve kardeşim için,

babama ‘ birbirinizle iyi geçinin benim güzel evlatlarım,

ben artık ölüyorum, keşke sizi son bir defa daha görebilseydim'

şeklinde bir veda videosu çektirmiş.

Bütün bu stres ve zorluklar içinde kendimde biraz güç buldum

ve kendime şöyle dedim : Fuat, bu sınava gireceksin,

çok iyi puan tutturacaksın ve annen de ameliyattan çıkınca bunu duyup çok mutlu olacak.

Sınava girdim ve dediğimi yaptim. Cok iyi bir puan tutturdum.

Annemin ameliyatı başarılı geçmisti ve babama çektirdiği

o videoyu da sildirdi.

Annemin geçirdiği ameliyat o kadar riskli ve beynindeki tümör o kadar büyüktü ki, hastane bizden bunu sergilerde kullanabilme izni bile aldı. Bu hikayeyi anlatmaktaki amacım, kitabın ana fikri olan

“her şeyde farklı bir anlam bulmaya çalışmanın, ne kadar önemli”

olduğunu size çok basit bir şekilde anlatabilmekti.

Unutmayın ki,

hayatta insanı çaresiz bırakacak hiçbir sorun yoktur.

Bize çaresizlik hissi veren de güç veren de, etrafımızda o lup bitenler değil, kafamızın içindekiler.

Yani olaylara bakış açımız.

Mutluluğu dışarıda değil, içinizde arayın.

Bütün bunları bildikten sonra, şimdiki durumumuzla

ve sonu gelmeyen sorunlarımızla bile mutlu olabiliriz,

ya da tam tersi, her şeye gücümüzün yettiği refah bir hayat içinde olsak bile, küçük sorunlarla dertlenerek kendimizi mutsuz edebiliriz.

Aslında etrafımızda, ailemizle veya arkadaşlarımızla

yaşadığımız sorunlar bizim beynimizin ürettiği seyler değil.

Fakat o sorunlara gösterdiğimiz reaksiyon,

olayları iyi yönden veya kötü yönden algılamamız

kendi düşüncelerimizin birer sonucu.

Demem o ki, bakış açımızı değiştirerek

en kötü durumlarda bile iyi bir şeyler bulmak bizim elimizde.

Videonu beğendiyseniz ve buna benzer

daha çok video yapmamı istiyorsanız

ZihinX adlı YouTube kanalıma abone olmayı unutmayın

Eğer size gerçekten bir faydam dokunduğunu düşünüyorsanız

videonu arkadaşlarınızla da paylaşın ki,

başkaları da faydalana bilsin

Teşekkürler

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

6 Dakikada Daha Mutlu ol - Insanın anlam arayışı - Viktor Frankl |||||||Виктор Франкл|Виктор Франкл ||||l'homme||quête de sens|Viktor Frankl|Viktor Frankl ||||Der Mensch|||Viktor Frankl|Viktor Frankl Be Happier in 6 Minutes - Die Suche des Menschen nach dem Sinn - Viktor Frankl Be Happier in 6 Minutes - Man's search for meaning - Viktor Frankl 6分で幸せになる - 人間の意味への探求 - ヴィクトール・フランクル Стань счастливее за 6 минут - Человек в поисках смысла - Виктор Франкл Стань щасливішим за 6 хвилин - Пошук людиною сенсу життя - Віктор Франкл

Daha önce paylaştığım videolara gelen yorumları okuduktan sonra farkettim ki ||que j'ai partagé|les vidéos|||||| ||ich geteilt habe||||||| Nach dem Lesen der Kommentare zu den Videos, die ich zuvor geteilt habe, wurde mir klar, dass After reading the comments on the videos I shared before, I realized that

birçok kişi zengin olmak ve many people become rich and

daha iyi standartlarda yaşamak dediğimde, bunun ||||когда я говорю| ||standards||je dis| ||||ich sage| um einen besseren Lebensstandard zu erreichen. when I say living by better standards, mutlu olmak anlamına geldiğini söylediğimi sanmis. |||||ты думал ||||que je disais|tu as pensé ||||ich gesagt habe|du dachtest Er dachte, ich hätte gesagt, es bedeute, glücklich zu sein. He thought I said it meant being happy. Elle a pensé que je disais que cela signifiait être heureux. Он думал, что я сказал, что это означает быть счастливым.

Aksine ' para ile saadet olmaz, |||счастье| |||bonheur| |||Glück| Im Gegenteil, mit Geld kann man nicht glücklich werden, On the contrary, 'money does not bring happiness, Au contraire, 'l'argent ne fait pas le bonheur,' Наоборот, деньги не приносят счастья,

Türkiyede bu söylediklerinizin uygulanması imkansız в Турции||ваших слов|| en Turquie|||| in der Türkei||was Sie gesagt haben|| In der Türkei ist es unmöglich, das umzusetzen, was Sie sagen. It is impossible to implement what you said in Turkey. Il est impossible d'appliquer ce que vous avez dit en Turquie.

burası Türkiye, burada mutlu olamazsın vs diye düşünürseniz, ||||tu ne peux pas||| ||||kannst du nicht|||wenn Sie denken Das ist die Türkei, hier kann man nicht glücklich sein, usw, If you think that this is Turkey, you cannot be happy here, etc., c'est la Turquie, si vous pensez que vous ne pouvez pas être heureux ici, Если вы думаете, что это Турция, вы не можете быть счастливы здесь и т. д., bu tarz yararlı kitaplardan hicbir sey öğrenemez, ||||ничего|| ||||rien|| ||||nichts|| er kann aus solchen nützlichen Büchern nichts lernen, cannot learn anything from such useful books, vous ne pourrez rien apprendre de ces livres utiles,

benzer videoları izlemeniz ya da benzer kitaplar okumanız da ||ваше просмотр|||||| ||vous regardiez|||||| ähnliche Videos ansehen oder ähnliche Bücher lesen watch similar videos or read similar books. regarder des vidéos similaires ou lire des livres similaires non plus

sizin için sadece zaman kaybından baska birsey olmaz. ||||||ничего| ||||perte de temps||| ||||Zeitverschwendung||nichts| wird es für Sie nur Zeitverschwendung sein. it will be nothing but a waste of time for you.

O yüzden, bu kez, Viktor Frankl'ın yazdigi |||||Франкла|который написал |||||de Viktor Frankl| |||||Frankls| Dieses Mal werde ich mir also ein Buch von Viktor Frankl ansehen.

‘İnsanın Anlam Arayışı' kitabından öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istedim. ||||то что я узнал||| ||||ce que j'ai appris||| Ich wollte mit Ihnen teilen, was ich aus dem Buch "Die Suche des Menschen nach dem Sinn" gelernt habe. I wanted to share with you what I learned from the book 'Man's Search for Meaning'.

Kitabın yazarı Viktor, ölüm kampı denilen ||||лагерь смерти| |||de la mort|camp| ||||das Lager| Viktor, der Autor des Buches, ist der Autor des sogenannten Todeslagers The author of the book, Viktor, is the so-called death camp. Auschwitz Nazi toplama kampında 3 sene tutsak hayatı yaşamış. Аушвиц(1)|нацист|||||| Auschwitz||||||| |Nazi|Konzentrationslager||||| Er lebte 3 Jahre lang in Gefangenschaft im Nazi-Konzentrationslager Auschwitz. He was imprisoned in Auschwitz Nazi concentration camp for 3 years. Bu kamptaki esirlere aklınıza gelebilecek ||узникам||может прийти в голову ||les prisonniers|| ||den Gefangenen|| Die Gefangenen in diesem Lager erhielten You can think of the prisoners in this camp. Dans ce camp, toutes les formes de torture possibles sont infligées aux prisonniers.

her türlü zulüm yapılırmış |||совершался |||on fait |||wird gemacht wurden alle Arten von Gräueltaten begangen. all kinds of cruelty C'est pourquoi presque tous les jours, un prisonnier ne supporte pas les tortures et ve o yüzden nerdeyse hergün bir tutsak işkencelere dayanamayıp |||||||пыткам (1)| |||||||à la torture| |||||||Folterungen| und deshalb erliegt fast jeden Tag ein Gefangener der Folter and therefore almost every day a prisoner could not stand the tortures. ...

kendi canına kıyarmış. ||убивал себя ||se suiciderait ||sich das Leben nehmen nahm sich das Leben. took his own life.

Viktorun annesi, babası, eşi ve kardeşi de Виктора|||||| Viktor|||||| Viktors|||||| Viktor's mother, father, wife and brother

de öbür Nazi kamplarında tutsakmış ve hepsi de ||||был заключён||| |l'autre||dans les autres camps|||| |||lagern|gefangen gewesen||| und anderen Nazi-Lagern, und sie wurden alle inhaftiert were also imprisoned in other Nazi camps, and they were all

o kamplarda ölmüşler |в лагерях| |dans les camps| |in den Lagern| they died in the camps

ve Viktor onların öldüğünü çok çok sonraları öğrenmiş. und Viktor erfuhr erst viel, viel später, dass sie tot waren. and Viktor learned of their death much, much later.

Viktor ve onun gibi çok az kişi hayata simsiki tutunarak, |||||||||цепляясь за жизнь ||||||||ferme prise|s'accrochant à ||||||||fest|festhalten Viktor und ein paar andere wie er klammern sich ans Leben, Viktor and few like him cling to life, Viktor et très peu de personnes comme lui se sont accrochés fermement à la vie,

yapılan zulümlere sonuna kadar dayanmış ve bu zulümlerde ||||выдержал|||угнетениях |les persécutions|||||| |||||||den Verfolgungen ertrug die Verfolgungen bis zum Ende und in diesen Verfolgungen withstood the persecutions committed to the end and ont enduré les injustices jusqu'au bout et bile bir anlam bulmaya çalışmışlar. ||||они пытались ||||ils ont essayé They even tried to find meaning. ont même essayé de trouver un sens dans ces injustices.

Bu da onların hayata olan bağlarını daha da kuvvetlendirmis. |||||связи|||укрепил ||||||||verstärkt hat Dies hat ihre Bindung an das Leben weiter gestärkt. This further strengthened their ties to life. Cela a également renforcé leurs liens avec la vie.

Kitaptan öğreneceğimiz en önemli ders şudur: |что мы узнаем|||| |nous apprendrons|||| La leçon la plus importante que nous pouvons tirer du livre est la suivante :

Yaşadığımız felaketlere veya karşılaştığımız sorunlara olan |катастрофам|||| |||den wir begegnen|| Die Art und Weise, wie wir auf die Katastrophen, die wir erleben, oder auf die Probleme, mit denen wir konfrontiert sind, reagieren, darf uns nicht überraschen. the disasters we experience or the problems we face. Sur les catastrophes que nous avons vécues ou les problèmes auxquels nous faisons face.

tepkimiz sadece bizim bakış açımıza bağlı. наша реакция||||нашей точки зрения| notre réaction||||| ||||unserer Perspektive| unsere Reaktion hängt nur von unserer Sichtweise ab. Our reaction depends only on our point of view. Notre réaction dépend uniquement de notre point de vue.

Ya onları ‘bu şekilde yaşamanın ne anlamı var ki' What's the point of living like this? Ou bien nous les évaluons en disant 'quel sens cela a-t-il de vivre de cette façon'

diye değerlendirip canımıza kıyarız, ya da |оценив||покончим с собой|| |en évaluant|||| ||unserem Leben|uns das Leben nehmen|| we evaluate and kill ourselves, or ou alors

‘Hayat beni bu sekilde sınıyor. Bu yüzden ben, hayata ||||испытывает|||| ||||met à l'épreuve|||| |||Art und Weise||||| 'Life tests me this way. That's why I live

ne kadar dayanıklı ve güçlü olduğumu kanıtlamakta kararlıyım' diyerek |||||||я решителен| ||||||prouver|| ||haltbar|||||entschlossen| I am determined to prove how resilient and strong I am. yaşadığımız zorluklara bir anlam yükleyebiliriz. ||||можем придать |les difficultés||| ||||können We can give meaning to our difficulties.

Size kendi hayat hikayemden bir örnek vermek isterim. |||моей жизни|||| ||vie|mon histoire|||| |||meiner Geschichte|||| I would like to give you an example from my own life story.

Lise son sınıftaydım ||в последнем классе ||j'étais en terminale ||ich war in der Klasse

ve üniversite sınavlarına çalışıyordum and I was studying for university exams

Tüm günlerim okul ve dershane arasında mekik dokumakla geciyordu ||||учебный центр||||проходили ||||cours particuliers|||| ||||Nachhilfeinstitut||hin- und herfahren||verging Ich verbrachte meine Tage damit, zwischen Schule und Klassenzimmer hin und her zu pendeln. All my days were spent commuting between the school and the classroom. Mes journées se passaient à faire des allers-retours entre l'école et les cours de soutien,

ve anlayacağınız hiçbirimizin sevmediği |вы поймете||не любит ||aucun de nous| ||keiner von uns| And you see, none of us likes et vous l'aurez compris, aucune d'entre nous n'aimait

üniversite sınavına hazırlık dönemini tum acimasizligiyla yaşıyordum. ||||весь этот|своей безжалостностью| ||||toute|| ||||ganz|mit aller Grausamkeit| I was living the university exam preparation period with all its cruelty. vivre cette période de préparation aux examens universitaires dans toute sa cruauté.

Annem beyin kanseriydi, ||была раком |cerveau|had cancer ||hatte Krebs Meine Mutter hatte Hirnkrebs, My mother had brain cancer, Ma mère avait un cancer du cerveau,

fakat, durumu çok ağır olmasına rağmen hastanede yanlış |||grave|||| However, although his condition is very serious, he was wrong in the hospital. Cependant, bien que son état soit très grave, il y a eu un mauvais diagnostic à l'hôpital.

bir teshis sonucu sinir hastalığı tanisi konulmuştu. ||||||был поставлен |||nerve||diagnostic| |||||Diagnose|gestellt worden war Bei mir wurde eine Nervenerkrankung diagnostiziert. A diagnosis of nerve disease was made as a result of a diagnosis. Suite à un mauvais diagnostic, il a été diagnostiqué une maladie nerveuse.

Annemin durumu o kadar ağırlaşmıştı ki, ayakta duramıyor, ||||усложнилась||| ||||s'était aggravé||| ||||schwer geworden|||konnte nicht stehen My mother's condition was so severe that she could not stand, L'état de ma mère était devenu si grave qu'elle ne pouvait pas se tenir debout. ancak ben ya da kardeşime dayanarak yürüyebiliyordu ||||||мог ходить mais|||||en m'appuyant| ||||||konnte gehen but he could walk relying on me or my brother mais elle pouvait marcher en s'appuyant soit sur moi, soit sur mon frère.

Ben ve kardeşim, annem her an gözümüzün önünde ölebilir diye düşünüyorduk, ||||||наших глаз|||| ||||||||||nous pensions Me and my brother were thinking that my mother could die before our eyes at any moment,

annem de bunun farkındaydı. |||était consciente |||war sich bewusst My mother was also aware of this.

Yalnız, hiçbirimiz, henuz annemin beynindeki tümörün büyüklüğünden ||пока что||мозге матери|опухоли|размера ||encore|||| ||||Gehirn von|Tumor| Allerdings konnte bisher niemand von uns feststellen, dass Only, none of us have yet heard of the size of the tumor in my mother's brain. Cependant, aucun de nous n'est encore conscient de la taille de la tumeur dans le cerveau de ma mère. haberdar değildik. |не были au courant|n'étions pas |waren nicht Wir wussten nichts davon. we were not aware.

Annem görmesin diye her gün gizli gizli banyoda ağlar |не увидит||||||| |ne pas voir|pour que|||||| |||||||im Badezimmer| Er weint jeden Tag heimlich im Badezimmer, damit Mama ihn nicht sieht. She secretly cries in the bathroom every day so that my mother can't see it. Je pleure discrètement dans la salle de bain chaque jour pour que ma mère ne le voit pas ve ona ağladığımı hissettirmemeye çalışırdım. |||не давать понять| |||ne pas lui| ||ich weinte|| And I tried not to make him feel like I was crying. et j'essayais de ne pas lui faire sentir que je pleurais.

Böyle bir durumda ne üniversite, ne de eğitim umrumda bile değildi. ||||||||je me souciais|| In such a situation, I didn't care about university or education. Dans une telle situation, même l'université ou l'éducation ne m'importaient pas. Yaşadığım stresten dolayı ders çalışmaya bir süre ara verdim |||||||pause| I took a break from studying for a while due to the stress I was experiencing.

ve ‘zaten annem benim başarımı göremeyecek, o zaman |||||не сможет увидеть|| ||||succès|will not see|| ||||Erfolg|nicht sehen|| üniversitede okumamın ne anlamı var ki' diye düşünmeye başladım. |учёбы||||||| |mes études|||||je me suis demandé|| |meinem Studium||||||| I started to think, 'What's the point of studying at university? Bir gece uyurken bir ses duydum ve uyandım. One night while I was sleeping, I heard a sound and woke up.

Bizim ailede annemden sonra uykusu hafif olan |||||léger| |in der Familie||||| In unserer Familie, nach meiner Mutter, der Leichtschläferin In our family, after my mother, those who sleep lightly Dans ma famille, après ma mère, il n'y a qu'une seule personne qui a un sommeil léger.

bir tek ben varım. |||suis there is only me. C'est moi.

Hemen yataktan fırladım ve odamdan çıktım. ||||из комнаты| ||je me suis levé||| ||||meinem Zimmer| I immediately jumped out of bed and left my room. Je me suis immédiatement levé du lit et je suis sorti de ma chambre.

Ve megerse annemin bardagindaki su bitmiş, |||в стакане мамы|| |je suis désolé||dans le verre||est vide |||im Glas deiner Mutter||ist leer And it turns out that the water in my mother's glass has run out, evdekileri uyandırmayayım diye de o haliyle duvarlara çarpa çarpa ||||||стенам|ударяться|ударяться les gens à la maison|je ne réveille pas|||||aux murs|frapper| |||||||stoßen|stoßen slamming the walls in that state, so as not to wake the people in the house.

mutfağa gitmeye çalışıyormus. ||он пытается ||il essaie ||er versucht

Annemin yanına gidip ona sımsıkı sarılip ağladım |||||обняв её| ||||très fort|l'embrassant| ||||fest|umarm mich| Ich ging zu meiner Mutter, umarmte sie und weinte. I went to my mother and hugged her tightly and cried.

ve onu yatağına götürdüm.

Ardından mutfağa gidip ona su getirdim. |||||j'ai apporté Then I went to the kitchen and brought him water.

O gece anladım ki, hayat beni ve ailemi sınıyor, ||||la vie|||ma famille| |||||||meine Familie| That night I realized that life is testing me and my family,

ve bu yüzden ben moralimi yüksek tutarak bir sekilde hayata tutunmalıyım. ||||настроение||||||должен держаться ||||moral||||||je dois m'accro ||||||||||festhalten And that's why I have to somehow hold on to life by keeping my morale high.

Tam tersi, hayata, neler yapabileceğimi göstermeliyim. ||||что я смогу|должен показать |au contraire|||je peux faire|je dois montrer ||||ich tun kann|ich zeigen muss On the contrary, I have to show life what I can do.

O geceden sonra, annemin ameliyat olacagi güne kadar |||||дня операции|| |la nuit dernière||||sera|| |in der Nacht||||Tag|| From that night until the day my mother had surgery

her gece sabaha kadar ders çalıştım. I studied every night until morning.

Sadece öğlenleri uyuyordum. ||спал |l'après-midi|je dormais |mittags|ich schlief I only slept at noon.

Aslinda bu şekilde, ben annemin hastalanmasında на самом деле||||| En parlant|||||la maladie eigentlich|||||Erkrankung meiner Mutter Eigentlich ist es ja so, dass ich der Grund bin. Actually like this, I when my mother got sick

bir anlam bulmustum, ||я нашёл ||j'avais trouvé ||ich hatte gefunden I found a meaning

onun bana verdiği güç ve mücadele ruhuyla, her gece |||||lutte|avec l'esprit|| |||||Kampf|mit ihrem Geist|| mit der Kraft und dem Kampfgeist, die er mir gegeben hat, jede Nacht every night with the strength and fighting spirit he gave me

üniversite sınavına daha da büyük hevesle hazırlanmaya başladım. |||||с большим энтузиазмом|| |||||enthusiasm|| |||||mit noch größerer Begeisterung|mich vorbereiten| Ich begann, mich mit noch größerem Enthusiasmus auf die Universitätsprüfung vorzubereiten.

Ve şöyle düşünmeye başladım:

Hayat, annem ya gece kalkıp birşeyler isterse diye düşünmemi sağlayarak ||||||||чтобы я думал|обеспечивая la vie||ou||||||me faire penser|me permettant de |||||||||indem ich Life, making me think what if my mom got up at night and wanted something La vie, en me faisant penser que ma mère pourrait se lever la nuit et demander quelque chose

beni her gece uyumamaya ve sabaha kadar ders çalışmaya yönlen diriyor. |||||||||направляет|направляет |||ne pas dormir||||||dirige|me pousse |||||||||lenken|veran it drives me not to sleep every night and to study until the morning. me pousse chaque nuit à ne pas dormir et à étudier jusqu'au matin.

Bu şekilde aylar geçti. Months passed like this. De cette façon, des mois ont passé.

Artık annemim beyin kanseri olduğunu biliyorduk |моя мама|||| |ma mère||||nous savions |||||wussten Now we knew my mom had brain cancer Nous savions maintenant que ma mère avait un cancer du cerveau.

ve kendi ulkem olan Azerbaycanda kanser tedavisi cok da gelismedigi icin ||||в Азербайджане|||||развилась| ||mon pays||en Azerbaïdjan|||||développé| ||meinem Land||Aserbaidschan|||||| und weil die Krebsbehandlung in meinem Land, Aserbaidschan, nicht sehr weit entwickelt ist. and because cancer treatment is not very developed in my own country Azerbaijan.

babamla annem ameliyat için Rusyaya gitmişlerdi. ||||в Россию| ||||en Russie| ||||Russland|

Annem ameliyata girmeden önce bana telefonda, |операцию|||| |à l'opération|||| Before my mother went into surgery, she called me on the phone,

‘annenin beynindeki tümör o kadar büyük ki, yaşama şansı sadece %1. матери||||||||| de la mère||tumeur||||||| der Mutter||Tumor||||||| 'The tumor in your mother's brain is so big that her chance of survival is only 1%.

Annenizin ölümüne hazırlıklı olun ve evlatları olarak |смерти||||| votre mère|à la mort de|préparés|||enfants| eurer Mutter||||||

bolca dua edin' dediler. prie||| viel|viel beten|| viel beten", sagten sie. They said, 'Pray a lot.

Bir evlat için bunu duymanın ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz... |enfant||||||||| |Kind||||||||| You can imagine how hard it is for a child to hear that...

Daha sonra öğrendim ki, annem, ben ve kardeşim için,

babama ‘ birbirinizle iyi geçinin benim güzel evlatlarım, ||||||мои дети |entre vous||entendez-vous|||mes enfants |||versteht euch|||meine schönen Kinder to my father, 'Get on well with each other, my beautiful children,

ben artık ölüyorum, keşke sizi son bir defa daha görebilseydim' |||||||||мог бы увидеть |||||||||je pouvais voir |||||||||sehen könnte

şeklinde bir veda videosu çektirmiş. ||||снял ||vidéo d'adieu|vidéo|a fait ||||drehen lassen

Bütün bu stres ve zorluklar içinde kendimde biraz güç buldum In all this stress and hardship, I found some strength in myself.

ve kendime şöyle dedim : Fuat, bu sınava gireceksin, ||||Фуат|||ты сдашь ||||Fuat|||tu vas passer ||||Fuat||| and I said to myself: Fuat, you will take this exam,

çok iyi puan tutturacaksın ve annen de |||получишь||| |||tu vas obtenir||| |||du wirst erzielen||| ameliyattan çıkınca bunu duyup çok mutlu olacak. операции|||услышав это||| l'opération|||entendre cela||| der Operation|||||| He'll be so happy to hear about it when he's out of surgery.

Sınava girdim ve dediğimi yaptim. Cok iyi bir puan tutturdum. |||||||||получил балл ||||j'ai fait|||||j'ai obtenu ||||ich habe gemacht|||||erzielt I took the exam and did what I said. I got a very good score.

Annemin ameliyatı başarılı geçmisti ve babama çektirdiği ||||||сделал |||avait réussi|||qu'elle a fait subir ||||||sie ihm gemacht hat Die Operation meiner Mutter war ein Erfolg, und ich bin mir nicht sicher. My mother's surgery was successful and she had my father's surgery.

o videoyu da sildirdi. |||удалил |||a supprimé |||hat löschen lassen He also deleted that video.

Annemin geçirdiği ameliyat o kadar riskli ve beynindeki |subie|||||| |die Operation|||||| My mother's surgery was so risky and tümör o kadar büyüktü ki, hastane bizden bunu sergilerde kullanabilme izni bile aldı. |||||||||использовать||| ||||||||dans les expositions|utilisation||| ||||||||Ausstellungen|||| Der Tumor war so groß, dass das Krankenhaus uns sogar um die Erlaubnis bat, ihn für Ausstellungen zu verwenden. The tumor was so large that the hospital even got permission from us to use it for exhibitions. Bu hikayeyi anlatmaktaki amacım, kitabın ana fikri olan ||в изложении||||| ||narrating|mon but|||| ||erzählen||||| My purpose in telling this story is the main idea of the book.

“her şeyde farklı bir anlam bulmaya çalışmanın, ne kadar önemli” |всё|||||||| |chose||||||||

olduğunu size çok basit bir şekilde anlatabilmekti. ||||||объяснить ||||||pouvait expliquer ||||||vermitteln können

Unutmayın ki, Remember that

hayatta insanı çaresiz bırakacak hiçbir sorun yoktur. |||оставит||| ||sans solution|laissera||| ||hilflos|lassen||| There is no problem in life that will leave you helpless.

Bize çaresizlik hissi veren de güç veren de, |désespoir|sentiment||||| ||Gefühl||||| What gives us a sense of helplessness and strength, etrafımızda o lup bitenler değil, kafamızın içindekiler. ||это|||в нашей голове| autour de nous||ceux qui|ceux qui se passent||notre tête| um uns herum||die Gedanken|||| not what's going on around us, but what's inside our heads.

Yani olaylara bakış açımız. |||наша точка зрения |||notre perspective |||unsere Perspektive That is our view of things.

Mutluluğu dışarıda değil, içinizde arayın. |||en vous|cherchez ||||sucht

Bütün bunları bildikten sonra, şimdiki durumumuzla |||||нашей ситуации ||savoir|||notre situation |||||unserer Situation

ve sonu gelmeyen sorunlarımızla bile mutlu olabiliriz, |||с нашими проблемами||| ||qui ne viennent pas|nos problèmes||| |||unseren Problemen|||

ya da tam tersi, her şeye gücümüzün yettiği refah bir ||||||наша сила||| ||||||notre pouvoir||| ||||||||Wohlstand| oder umgekehrt, allmächtiger Wohlstand ist ein or vice versa, an omnipotent prosperity hayat içinde olsak bile, küçük sorunlarla dertlenerek ||||||переживая проблемы ||si nous sommes|||avec de petits problèmes|en se plaignant |||||Problemen|mit kleinen Problemen selbst wenn wir im Leben stehen, können wir uns nicht anstrengen Even if we are in life, worrying about small problems kendimizi mutsuz edebiliriz. ||можем ||nous pouvons We can make ourselves unhappy.

Aslında etrafımızda, ailemizle veya arkadaşlarımızla ||с семьей|| ||||nos amis ||mit unserer Familie||

yaşadığımız sorunlar bizim beynimizin ürettiği seyler değil. |||||вещи| |||notre cerveau|produit|choses| |||||Dinge| The problems we experience are not the things our brains produce.

Fakat o sorunlara gösterdiğimiz reaksiyon, |||показали| |||laquelle nous avons montré|réaction ||||Reaktion

olayları iyi yönden veya kötü yönden algılamamız ||||||восприятие ||||||notre perception ||||||unsere Wahrnehmung unsere Wahrnehmung von Ereignissen in einer guten oder schlechten Weise

kendi düşüncelerimizin birer sonucu. |наших мыслей|| |nos pensées|chacune|résultat |unserer Gedanken|| a result of our own thoughts.

Demem o ki, bakış açımızı değiştirerek ||||нашу точку зрения|изменив Je dis||||notre perspective|en changeant ||||unsere Perspektive| I mean, by changing our perspective

en kötü durumlarda bile iyi bir şeyler bulmak bizim elimizde.

Videonu beğendiyseniz ve buna benzer видео|||| la vidéo|||| das Video||||

daha çok video yapmamı istiyorsanız

ZihinX adlı YouTube kanalıma abone olmayı unutmayın

Eğer size gerçekten bir faydam dokunduğunu düşünüyorsanız If you really think I've been of any use to you

videonu arkadaşlarınızla da paylaşın ki,

başkaları da faydalana bilsin |||могут знать ||profiter|puissent profiter ||profitieren|können so others can benefit

Teşekkürler