9 novembre
Ieri la mamma e Ada sono andate a render la visita alla signora Olga e quando son tornate ho sentito che dicevano fra loro:
Dün Annem ve Ada Sinyora Olga'yı ziyarete gittiler ve döndüklerinde birbirlerine şöyle dediklerini duydum:
- Hai visto?
- Gördün mü?
Aveva un altro fazzoletto mio!
He had another handkerchief of mine!
Benim bir mendilim daha vardı!
- E l'ampolliera d'argento?
- What about the silver cruet set?
- Et la burette en argent ?
- Ya gümüş şişe?
Ma io mi domando come avrà fatto a portar via l'ampolliera!
Ama ampolliera'yı nasıl alıp götürmeyi başardığını merak ediyorum!
Dove se la sarà nascosta?
Nereye sakladı?
- Uhm!
- Um!
È proprio una malattia seria... Bisogna avvertire suo marito stasera stessa.
Gerçekten ciddi bir hastalık... Kocanızın bu gece uyarılması gerekiyor.
Io ridevo dentro di me, ma ho fatto finta di nulla, e anzi, ho detto a un tratto:
Kendi içimde gülüyordum ama hiçbir şey olmamış gibi davrandım ve gerçekten de birdenbire dedim ki:
- Chi è malato, mamma?
- Kim hasta anne?
- Nessuno, - ha risposto subito Ada, con quella sua solita aria di superiorità, come per dire che io, essendo un ragazzo, non devo saper niente.
"Hiç kimse," diye yanıtladı Ada, her zamanki üstünlük havasıyla, sanki bir erkek olarak, hiçbir şey bilmek zorunda olmadığımı söylüyormuş gibi.
E pensare che invece ne so tanto più di loro!...
And to think that I know a lot more about them! ...
Ve onlardan çok daha fazlasını bildiğimi düşünmek! ...