×

Χρησιμοποιούμε cookies για να βελτιώσουμε τη λειτουργία του LingQ. Επισκέπτοντας τον ιστότοπο, συμφωνείς στην πολιτική για τα cookies.

image

Anne of Green Gables, 3. Bölüm A

3. Bölüm A

Anne Avonlea Okulu'nda

Eylül'de okul başladı. Anne ve Diana her gün okula beraber yürürlerdi.

Bir sabah, iki kız tarlalardan geçerken, Anne mutlulukla 'Ne güzel bir gün' dedi. 'Ben çok şanslıyım çünkü sen benim en iyi arkadaşımsın. Diana sen benim en iyi arkadaşımsın, öyle değil mi?'

Diana 'Elbette öyleyim' diyerek, Anne'nin elini tutu. 'Bugün tanışacağın Gilbert Blythe'i düşün. Gilbert bizden üç yaş büyük ve oldukça yakışıklı. Kısa süre önce tatilden döndü ve bugün okula başlıyor.'

Anne 'Ah, ben çocuklarla ilgilenmiyorum.' dedi.

Ancak, okula vardıklarında Gilbert'e baktı. Uzun boylu bir çocuktu. Kahverengi dalgalı saçları ve dostça bir gülüşü vardı.

Anne, Diana'ya 'İyi görünüyor' diye fısıldadı. 'ancak bana neden gülümsediğini anlamıyorum. Benim kim olduğumu bilmiyor!'

O gün Avonlea Okulu sessizdi. Öğretmen Bay Phillips sınıfın arka tarafındaki yaşça büyük öğrencilere yardım ediyordu. Anne pencereden dışarıdaki kırmızı ve sarı ağaçlara, nehrin gümüş mavi rengine bakıyordu. Hayalindeki dünyada uzaklara dalıp gitmişti. Ancak, Gilbert kızın kendisine bakmasını istiyordu. Kısık sesle kızla konuştu, ancak kız hiçbir şey yapmadı. Çocuğun aklı karışmıştı.

Genelde kızlar ona bakmak için can atarlardı. Ansızın, kollarını sıvadı, kızıl örgülerini çıkardı ve yüksek sesle 'Havuç! Havuç!' dedi.

Anne sıçradı ve kızgınlıkla Gilbert'e baktı. 'Seni iğrenç çocuk!' diye bağırdı. 'Senden nefret ediyorum!' Sonra, ağır kitabını Gilbert'in kafasına indirdi.

Bay Phillips onların gürültü yaptığını duydu ve yavaşça sınıfın ön tarafına doğru geldi.

'Anne Shirley, neler oluyor?' dedi. Kız sessiz kaldı. Gilbert üzgün olduğunu ve kaba davrandığını, Anne'in vurmasının sebebinin bu olduğunu söyledi.' Ama öğretmen Gilbert'i dikkate almadı.

Bay Phillips sertçe 'Okulumda kötü çocukların olması benim için mümkün değil' dedi. 'Anne, git ve sınıfın önünde ayakta dur. Anne günün geri kalanında yalnız ve küçük beyaz sinirli yüze sahip şekilde durdu.

Kendine 'Bay Phillips'ten nefret ediyorum' dedi. 'Bir daha Gilbert Bylthe'in yüzüne bakmayacağım!'

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

3. Bölüm A |Section A(1) 3. abschnitt A 3. Τμήμα Α 3\. Part A 3. Sección A 3. section A 3. Sezione A 3. 섹션 A 3. secção A 3. Раздел A 3. Avsnitt A 3. A部分 3. A部分

Anne Avonlea Okulu'nda |Avonlea|at Avonlea School آن في مدرسة أفونليا Anne an der Avonlea School Anne at Avonlea School Anne à l'école Avonlea

Eylül'de okul başladı. In September|| بدأت المدرسة في سبتمبر. Die Schule hat im September begonnen. School started in September. La rentrée scolaire a eu lieu en septembre. Anne ve Diana her gün okula beraber yürürlerdi. ||Diana||||together|would walk كانت آن وديانا تذهبان إلى المدرسة معًا كل يوم. Anne und Diana gingen jeden Tag zusammen zur Schule. Anne and Diana walked to school together every day. Anne et Diana se rendent ensemble à l'école tous les jours.

Bir sabah, iki kız tarlalardan geçerken, Anne mutlulukla 'Ne güzel bir gün' dedi. ||||von den Feldern|||||||| |morning|two|girls|from the fields|passing through||with happiness||||| Eines Morgens, als die beiden Mädchen durch die Felder gingen, sagte Anne fröhlich: "Was für ein schöner Tag." One morning, as the two girls were walking through the fields, Anne said happily, "What a beautiful day." Un matin, alors que les deux filles se promènent dans les champs, Anne dit joyeusement : "Quelle belle journée ! 'Ben çok şanslıyım çünkü sen benim en iyi arkadaşımsın. ||||||||Freund ||I am lucky||||||"my best friend" „Ich habe großes Glück, denn du bist mein bester Freund. 'I am very lucky because you are my best friend. Diana sen benim en iyi arkadaşımsın, öyle değil mi?' |||||you are my friend|right|| Diana, du bist meine beste Freundin, nicht wahr?' Diana, you're my best friend, aren't you?' Диана, ты ведь моя лучшая подруга, правда?

Diana 'Elbette öyleyim' diyerek, Anne'nin elini tutu. ||bin||||hielt |"Of course"|"I am"|by saying|Anne's|her hand|held „Natürlich bin ich das“, sagte Diana und nahm Annes Hand. “Of course I am,” Diana said, taking Anne's hand. Diana dit : "Bien sûr que oui" et prend la main d'Anne. Диана ответила: "Конечно, да", - и взяла Энн за руку. 'Bugün tanışacağın Gilbert Blythe'i düşün. today|"will meet"|Gilbert Blythe|Gilbert Blythe|think „Denken Sie an Gilbert Blythe, den Sie heute treffen werden. 'Think of Gilbert Blythe you will meet today. Pensez au Gilbert Blythe que vous rencontrerez aujourd'hui. Подумайте о Гилберте Блайте, которого вы встретите сегодня. Gilbert bizden üç yaş büyük ve oldukça yakışıklı. Gilbert|"than us"||years|older|and|quite|handsome Gilbert ist drei Jahre älter als wir und ziemlich hübsch. Gilbert is three years older than us and quite handsome. Gilbert a trois ans de plus que nous et il est très beau. Гилберт старше нас на три года и очень красив. Kısa süre önce tatilden döndü ve bugün okula başlıyor.' Short time ago|time|ago|from vacation|came back|||to school|"starts" Er ist vor kurzem aus den Ferien zurückgekehrt und kommt heute in die Schule.' He recently returned from vacation and is starting school today.' Il vient de rentrer de vacances et commence l'école aujourd'hui".

Anne 'Ah, ben çocuklarla ilgilenmiyorum.' |||den Kindern| |Ah||with the children|"I'm not interested" Die Mutter sagte: ‚Oh, ich interessiere mich nicht für Kinder.' The mother said, 'Oh, I'm not interested in children.' Ma mère m'a dit : "Oh, les enfants ne m'intéressent pas. Мама сказала: "О, я не интересуюсь детьми. dedi. He said.

Ancak, okula vardıklarında Gilbert'e baktı. |to school|arrived at school|to Gilbert|looked Als sie jedoch an der Schule ankamen, sah er Gilbert an. However, when they arrived at the school, he looked at Gilbert. Cependant, lorsqu'ils sont arrivés à l'école, il a regardé Gilbert. Uzun boylu bir çocuktu. tall|tall|a|was a child Er war ein großer Junge. He was a tall boy. C'était un grand garçon. Он был высоким мальчиком. Kahverengi dalgalı saçları ve dostça bir gülüşü vardı. |lockiges|||freundliches||Lächeln| brown|wavy|hair||friendly||smile| Er hatte welliges braunes Haar und ein freundliches Lächeln. He had wavy brown hair and a friendly smile. Il avait des cheveux bruns ondulés et un sourire amical.

Anne, Diana'ya 'İyi görünüyor' diye fısıldadı. |Diana|||| |to Diana||looks good|saying|whispered »Sie sieht gut aus«, flüsterte Anne Diana zu. 'She looks good,' Anne whispered to Diana. Elle a l'air d'aller bien, chuchote maman à Diana. 'ancak bana neden gülümsediğini anlamıyorum. |||gülümsediğini| but|to me|why|smiling at me|I don't understand لكنني لا أفهم لماذا تبتسم لي. „Aber ich verstehe nicht, warum du mich anlächelst. 'But I don't understand why you're smiling at me. mais je ne comprends pas pourquoi vous me souriez. Benim kim olduğumu bilmiyor!' mein||| my||I|doesn't know إنه لا يعرف من أنا! " Er weiß nicht, wer ich bin!' He doesn't know who I am!' Il ne sait pas qui je suis !

O gün Avonlea Okulu sessizdi. O(1)|day|||was quiet Die Avonlea School war an diesem Tag ruhig. Avonlea School was quiet that day. L'école d'Avonlea était calme ce jour-là. Öğretmen Bay Phillips sınıfın arka tarafındaki yaşça büyük öğrencilere yardım ediyordu. |||Klasse|hintere|Seite|älter|||| Teacher|Mr.|Mr. Phillips|the class's|back|at the back|older in age|older|older students|help|was helping كان المعلم السيد فيليبس يساعد الطلاب الأكبر سنًا في الجزء الخلفي من الفصل الدراسي. Lehrer Mr. Phillips half den älteren Schülern im hinteren Teil des Klassenzimmers. Teacher Mr. Phillips was helping the older students in the back of the classroom. Le professeur, M. Phillips, aidait les élèves les plus âgés au fond de la classe. Учитель, мистер Филлипс, помогал старшим ученикам в задней части класса. Anne pencereden dışarıdaki kırmızı ve sarı ağaçlara, nehrin gümüş mavi rengine bakıyordu. |||||||des Flusses|silbernes||| |from the window|outside the|red||yellow|trees|of the river|silver|blue|color of|was looking at Anne sah aus dem Fenster auf die roten und gelben Bäume, die silberblaue Farbe des Flusses. Anne was looking out the window at the red and yellow trees, the silver-blue color of the river. Anne regarde par la fenêtre les arbres rouges et jaunes et le bleu argenté de la rivière. Энн смотрела в окно на красные и желтые деревья и серебристо-голубой цвет реки. Hayalindeki dünyada uzaklara dalıp gitmişti. In deiner Vorstellung|||eingetaucht| In her dream|"in the world"|to faraway places|zoned out|had drifted away لقد ضاع في عالم أحلامه. Er war verloren in der Welt seiner Träume. He was lost in the world of his dreams. Il était loin dans son monde imaginaire. Он был далеко в своем воображаемом мире. Ancak, Gilbert kızın kendisine bakmasını istiyordu. ||Mädchen||sehen| However|However, Gilbert wanted the girl to look at him.|girl|at him|look at him|wanted Gilbert wollte jedoch, dass sich das Mädchen um ihn kümmerte. However, Gilbert wanted the girl to take care of him. Cependant, Gilbert voulait qu'elle s'occupe de lui. Kısık sesle kızla konuştu, ancak kız hiçbir şey yapmadı. leise|||||||| In a low voice|in a low voice|with the girl|spoke with|but|girl|nothing|thing|did not do Er sprach mit leiser Stimme zu dem Mädchen, aber das Mädchen tat nichts. He spoke to the girl in a low voice, but the girl did nothing. Il s'adresse à la jeune fille à voix basse, mais elle ne fait rien. Он обратился к девушке низким голосом, но она ничего не сделала. Çocuğun aklı karışmıştı. |Verstand|war verwirrt The child's|mind|was confused كان الصبي مرتبكًا. Der Junge war verwirrt. The boy was confused. Le garçon est confus. Мальчик был в замешательстве.

Genelde kızlar ona bakmak için can atarlardı. |||||wollen|ateten Generally|girls||look at|to|eager to|would crave عادة كانت الفتيات يتشوقن للنظر إليه. Normalerweise wollten Mädchen ihn unbedingt ansehen. Usually girls were dying to look at him. D'habitude, les filles mouraient d'envie de le regarder. Обычно девушки умирали от желания посмотреть на него. Ansızın, kollarını sıvadı, kızıl örgülerini çıkardı ve yüksek sesle 'Havuç! plötzlich|seine Arme|ärmel hochkrempeln||Zöpfe||||| Suddenly, rolled up|his arms|rolled up|red|her braids|took out||loud|loudly|Carrot فجأة ، شمرت عن أكمامها ، وخلعت ضفائرها القرمزية ، وصرخت بصوت عال: جزرة! Plötzlich krempelte sie ihre Ärmel hoch, nahm ihre scharlachroten Zöpfe ab und rief laut: „Karotte! Suddenly, she rolled up her sleeves, took off her scarlet braids, and shouted loudly, 'Carrot! Soudain, elle a retroussé ses manches, enlevé ses tresses rouges et crié haut et fort : "Carotte ! Вдруг она закатала рукава, сняла свои рыжие косы и громко закричала: "Морковка! Havuç!' Karotte!' Carrot!' dedi.

Anne sıçradı ve kızgınlıkla Gilbert'e baktı. |sprang auf|||| |jumped||angrily|to Gilbert|looked قفزت آن ونظرت بغضب في جيلبرت. Anne zuckte zusammen und funkelte Gilbert wütend an. Anne jumped and glared angrily at Gilbert. Anne s'est levée d'un bond et a regardé Gilbert avec colère. 'Seni iğrenç çocuk!' dich|ekelhaft| you|disgusting|disgusting brat "أنت فتى مقرف!" 'Du ekelhafter Junge!' 'You disgusting boy!' "Tu es un garçon dégoûtant ! diye bağırdı. |shouted Schrei. yell. a-t-il crié. 'Senden nefret ediyorum!' |hate| 'أكرهك!' 'Ich hasse dich!' 'I hate you!' "Je te déteste ! Sonra, ağır kitabını Gilbert'in kafasına indirdi. |||||schlug herunter Then|heavy|book|"Gilbert's"|head|dropped ثم أنزل كتابه الثقيل على رأس جيلبرت. Dann legte er sein schweres Buch auf Gilberts Kopf. Then he lowered his heavy book on Gilbert's head. Puis il abattit son lourd livre sur la tête de Gilbert. Затем он опустил свою тяжелую книгу на голову Гилберта.

Bay Phillips onların gürültü yaptığını duydu ve yavaşça sınıfın ön tarafına doğru geldi. |||||услышал||||||| |Phillips|they|noise|making|heard||slowly|of the class|front|front of|toward|came سمعهم السيد فيليبس وهم يصدرون ضوضاء وتقدم ببطء نحو مقدمة الفصل. Mr. Phillips hörte, wie sie Lärm machten, und kam langsam zum vorderen Teil des Klassenzimmers. Mr. Phillips heard them making noise and came slowly to the front of the classroom. M. Phillips les a entendus faire du bruit et s'est approché lentement de l'avant de la salle de classe. Мистер Филлипс услышал их шум и медленно подошел к входу в класс.

'Anne Shirley, neler oluyor?' Anne||what|is happening "Anne Shirley, was ist los?" "Anne Shirley, what's going on? Anne Shirley, que se passe-t-il ? Энн Ширли, что происходит? dedi. He said. Он сказал. Kız sessiz kaldı. |silent| Das Mädchen schwieg. The girl remained silent. Elle se tait. Она молчала. Gilbert üzgün olduğunu ve kaba davrandığını, Anne'in vurmasının sebebinin bu olduğunu söyledi.' |traurig|||||||Grund||| Gilbert|sad|was||rude|"behaving rudely"|Mother|"her hitting"|reason|this|was|said Gilbert sagte, er sei verärgert und unhöflich, deshalb habe Anne auf ihn geschossen. Gilbert said he was sorry and that he had been rude and that's why Anne hit him.' Gilbert a dit qu'il était contrarié et impoli et que c'est pour cela qu'Anne l'a frappé". Гилберт сказала, что он был расстроен и груб, и поэтому Энн ударила его". Ama öğretmen Gilbert'i dikkate almadı. Aber|||berücksichtigen| |teacher|Gilbert|paid attention to|didn't take لكن المعلم تجاهل جيلبرت. Aber der Lehrer ignorierte Gilbert. But the teacher ignored Gilbert. Mais le professeur ignore Gilbert. Но учитель проигнорировал Гилберта.

Bay Phillips sertçe 'Okulumda kötü çocukların olması benim için mümkün değil' dedi. ||streng||||||||| |Phillips|harshly|"at my school"|bad|children|to be|me|for me|possible|possible|said „Es ist mir nicht möglich, schlechte Kinder an meiner Schule zu haben“, sagte Mr. Phillips streng. 'It's not possible for me to have bad kids at my school,' said Mr Phillips sternly. Il n'est pas possible pour moi d'avoir de mauvais enfants dans mon école", a déclaré M. Phillips d'un ton sévère. "Я не могу допустить, чтобы в моей школе учились плохие дети, - сурово сказал мистер Филлипс. 'Anne, git ve sınıfın önünde ayakta dur. ||||vor der Klasse|| |go||the classroom's|in front of|stand up|stand "أمي ، اذهبي واقفي أمام الفصل. „Mama, geh und stell dich vor die Klasse. 'Mom, go and stand in front of the class. Maman, va te mettre devant la classe. Мама, иди и встань перед классом. Anne günün geri kalanında yalnız ve küçük beyaz sinirli yüze sahip şekilde durdu. |Tag||resten||||||||| |of the day|remaining|"for the rest"|alone|and|small|white|angry-looking|face|possessing|in a way|stood Den Rest des Tages stand die Mutter mit einem kleinen, weißen, zornigen Gesicht allein da. The mother stood alone for the rest of the day with a small white angry face. Pendant le reste de la journée, la mère est restée seule, avec un petit visage blanc et en colère. Весь оставшийся день мать стояла одна с маленьким белым сердитым лицом.

Kendine 'Bay Phillips'ten nefret ediyorum' dedi. yourself||from Mr. Phillips|hate|I hate| Sie sagte sich: „Ich hasse Mr. Phillips. He said to himself, 'I hate Mr. Phillips. Il s'est dit : "Je déteste M. Phillips. Он сказал себе: "Я ненавижу мистера Филлипса. 'Bir daha Gilbert Bylthe'in yüzüne bakmayacağım!' |||Gilbert Bylthe's|| one|||Gilbert Blythe's|face|I won't look „Ich werde Gilbert Bylthe nie wieder ins Gesicht sehen!“ "I'll never look at Gilbert Bylthe again! "Je ne regarderai plus jamais Gilbert Bylthe en face ! "Я никогда больше не посмотрю в лицо Гилберту Билту!