×

Χρησιμοποιούμε cookies για να βελτιώσουμε τη λειτουργία του LingQ. Επισκέπτοντας τον ιστότοπο, συμφωνείς στην πολιτική για τα cookies.

image

Who is She?, Bölüm Yirmi Bes

CANAN: Okulda öğrendiklerimin çoğunu da hatırlayamıyorum.

Benim durumumda, unutulacak çok fazla bir şey yok.

MERVE: Benim de!

Fakat okuldaki dilleri öğrenme şekli beni dillerin öğreniminden nefret ettirdi.

Öğrendiğim dile karşı direnmemi sağladı.

CANAN: Birçok insan için bunun doğru olduğuna eminim.

MERVE: Evet.

İnsanlar dilin tadını çıkarmayı öğrenmeli.

İnsanlar dile direnmeyi bırakmalı ve doğal olarak bilgiyi edinmeli.

CANAN: Sanırım siz de gerçekten işe yaradı.

MERVE:Ah evet.

Hakan bana bunu öğretti bu yüzden dairemde kalmasına izin verdim.

CANAN: Yani Hakan'a da direnmediniz mi?

MERVE: Ne demeye çalışıyorsunuz?

O benim erkek arkadaşım değil.

Aynı yatağı paylaşmadık!

CANAN: Dairenizde kalmasına izin vermeniz güzel bir jestti.

MERVE: Bana iyi geldi.

Onunla kahvaltıda ve akşam yemeğinde ücretsiz İngilizce sohbet ettim.

Bazen partilere birlikte giderdik.

CANAN: Sanırım bu İngilizcenize yardımcı oldu.

MERVE: Evet, ama şimdi gitmesini istiyorum.

Artık ona ihtiyacım yok.

Üstelik sinirlerime dokunuyor.

CANAN: Neden böyle söylüyorsunuz?

Neden onun etrafınızda daha fazla istemiyorsunuz?

MERVE: O çok dağınık birisi.

Kendi arkasını toplamıyor.

O ortalıkta kirli çamaşırlar bırakıyor.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

CANAN: Okulda öğrendiklerimin çoğunu da hatırlayamıyorum. CANAN|At school|what I learned|most of it|also|I cannot remember CANAN: An das meiste, was ich in der Schule gelernt habe, kann ich mich nicht mehr erinnern. CANAN: I can't remember much of what I learned at school. CANAN : Je ne me souviens pas de la plupart de ce que j'ai appris à l'école. カナン学校で習ったことはほとんど覚えていません。 CANAN: Não me lembro da maior parte do que aprendi na escola.

Benim durumumda, unutulacak çok fazla bir şey yok. My|situation|to be forgotten|very|much|one|thing|there is not In meinem Fall gibt es nicht viel zu vergessen. In my case, there isn't much to forget. Dans mon cas, il n'y a pas grand chose à oublier. 私の場合、忘れることはあまりない。 No meu caso, não há muito a esquecer.

MERVE: Benim de! MERVE|my|too MARVE: Ich auch! MARVE: Me too! MERVE : Moi aussi ! MERVE: Eu também!

Fakat okuldaki dilleri öğrenme şekli beni dillerin öğreniminden nefret ettirdi. But|at school|languages|learning|method|me|languages'|from learning|hate|made Aber die Art und Weise, wie er in der Schule Sprachen lernte, ließ mich das Sprachenlernen hassen. But the way he learned languages at school made me hate learning languages. Mais la façon dont il a appris les langues à l'école m'a fait détester apprendre les langues. しかし、学校での語学の学び方は、私に語学を学ぶことを嫌いにさせた。 Mas a forma como as línguas eram aprendidas na escola fez-me odiar aprender línguas.

Öğrendiğim dile karşı direnmemi sağladı. The language I learned|to the language|against|my resistance|enabled Es brachte mich dazu, der Sprache zu widerstehen, die ich lernte. It made me resist the language I learned. Cela m'a fait résister à la langue que j'apprenais. Ajudou-me a resistir à língua que aprendi.

CANAN: Birçok insan için bunun doğru olduğuna eminim. CANAN|Many|people|for|this|true|is|I am sure CANAN: Ich bin sicher, das gilt für viele Menschen. CANAN: I am sure this is true for many people. CANAN : Je suis sûr que c'est vrai pour beaucoup de gens. RESPOSTA: Estou certo de que isto é verdade para muitas pessoas.

MERVE: Evet. MERVE|Yes MARVE: Ja. MARVE: Yes. MERVE: Sim.

İnsanlar dilin tadını çıkarmayı öğrenmeli. |language|its taste|to enjoy|should learn Die Menschen sollen lernen, die Sprache zu genießen. People should learn to enjoy the language. Les gens devraient apprendre à aimer la langue. As pessoas devem aprender a saborear a língua.

İnsanlar dile direnmeyi bırakmalı ve doğal olarak bilgiyi edinmeli. |to language|resist|should stop|and|naturally|as|knowledge|should acquire Die Menschen sollten aufhören, sich der Sprache zu widersetzen und sich Wissen auf natürliche Weise aneignen. People should stop resisting language and acquire knowledge naturally. Les gens devraient cesser de résister au langage et acquérir des connaissances naturellement. As pessoas devem deixar de resistir à linguagem e adquirir conhecimentos naturalmente.

CANAN: Sanırım siz de gerçekten işe yaradı. CANAN|I think|you|also|really|to work|helped CANAN: Ich denke, es hat auch wirklich für dich funktioniert. CANAN: I think you guys really worked, too. CANAN : Je pense que cela a vraiment fonctionné pour vous aussi. CANAN: Acho que funcionou muito bem para si.

MERVE:Ah evet. MERVE|Ah|yes MARVE: Oh yes. Oh, sim.

Hakan bana bunu öğretti bu yüzden dairemde kalmasına izin verdim. Hakan|to me|this|taught|this|reason|in my apartment|staying|permission| Hakan hat mir das beigebracht, also habe ich ihn in meiner Wohnung bleiben lassen. Hakan taught me this so I let him stay in my apartment. Hakan m'a appris cela alors je l'ai laissé rester dans mon appartement. O Hakan ensinou-me isso, por isso deixei-o ficar no meu apartamento.

CANAN: Yani Hakan'a da direnmediniz mi? CANAN|So|to Hakan|also|you didn't resist|question particle CANAN: Also hast du Hakan nicht auch widerstanden? CANAN: So you didn't resist Hakan either? CANAN : Donc tu n'as pas résisté à Hakan aussi ? ENTÃO TAMBÉM NÃO RESISTISTE AO HAKAN? Então também não resististe ao Hakan?

MERVE: Ne demeye çalışıyorsunuz? MERVE|What|to say|are you trying MERVE: Was versuchst du zu sagen? MERVE: What are you trying to say? MERVE : Qu'essayez-vous de dire ? MERVE: O que é que está a tentar dizer?

O benim erkek arkadaşım değil. He|my|male|friend|is not Er ist nicht mein Freund. He's not my boyfriend. Ce n'est pas mon petit ami. Ele não é meu namorado.

Aynı yatağı paylaşmadık! same|bed|we did not share Wir haben nicht das gleiche Bett geteilt! We didn't share the same bed! Nous ne partageons pas le même lit ! Não partilhámos a cama!

CANAN: Dairenizde kalmasına izin vermeniz güzel bir jestti. |in your house|staying|permission|your giving|nice|a|gesture CANAN: Es war eine nette Geste von dir, ihn in deiner Wohnung wohnen zu lassen. CANAN: It was a nice gesture of you to let him stay in your apartment. CANAN : C'était un beau geste de votre part de le laisser rester dans votre appartement. キャナン彼をあなたのアパートに泊めるのはいい心遣いでした。 FOI UM GESTO SIMPÁTICO: Foi um gesto simpático, deixá-lo ficar no seu apartamento.

MERVE: Bana iyi geldi. MERVE|to me|well|came MERVE: Es war gut für mich. MERVE: It was good for me. MERVE : C'était bon pour moi. マーヴェ気持ちよかったですよ。 MERVE: Senti-me bem.

Onunla kahvaltıda ve akşam yemeğinde ücretsiz İngilizce sohbet ettim. With him|at breakfast|and|dinner|at|free||conversation|I had Ich unterhielt mich beim Frühstück und Abendessen in freiem Englisch mit ihm. I chatted with him in free English at breakfast and dinner. J'ai discuté avec lui en anglais libre au petit-déjeuner et au dîner. Conversei com ele gratuitamente em inglês ao pequeno-almoço e ao jantar.

Bazen partilere birlikte giderdik. Sometimes|to parties|together|we would go Manchmal gingen wir zusammen auf Partys. Sometimes we went to parties together. Parfois, nous allions à des fêtes ensemble. 一緒にパーティーに行くこともあった。 Por vezes, íamos juntos a festas.

CANAN: Sanırım bu İngilizcenize yardımcı oldu. CANAN|I think|this|your English|helpful|has been CANAN: Ich denke, das hat deinem Englisch geholfen. CANAN: I think this helped your English. CANAN : Je pense que cela a aidé votre anglais. CANAN: Acho que isto ajudou o teu inglês.

MERVE: Evet, ama şimdi gitmesini istiyorum. MERVE|Yes|but|now|to leave|I want MARVE: Ja, aber jetzt will ich, dass er geht. MERVE: Yes, but I want it to go now. MARVE : Oui, mais maintenant je veux qu'il parte. MERVE: Sim, mas agora quero que ele se vá embora.

Artık ona ihtiyacım yok. I no longer|to him|I need|am not Ich brauche es nicht mehr. I don't need it anymore. Je n'en ai plus besoin. Já não preciso dele.

Üstelik sinirlerime dokunuyor. Moreover|to my nerves|it touches Außerdem geht es mir auf die Nerven. Moreover, it touches my nerves. En plus ça me tape sur les nerfs. E isso dá-me cabo dos nervos.

CANAN: Neden böyle söylüyorsunuz? CANAN|Why|like this|do you say CANAN: Warum sagst du das? CANAN: Why do you say that? CANAN : Pourquoi dites-vous cela ? CANAN: Porque é que diz isso?

Neden onun etrafınızda daha fazla istemiyorsunuz? Why|him|around you|more|much|don't want Warum willst du nicht mehr von ihm? Why don't you want more of it around you? Pourquoi ne veux-tu pas plus de lui ? Porque é que não o queres mais perto de ti?

MERVE: O çok dağınık birisi. MERVE|He|very|messy|person MERVE: Er ist eine sehr chaotische Person. MERVE: He is a very messy person. MERVE : C'est une personne très désordonnée. MERVE: Ele é muito desorganizado.

Kendi arkasını toplamıyor. er selbst|| |back|picking up Er räumt nicht hinter sich auf. He's not collecting his own back. Il ne prend pas ses responsabilités. 後片付けもしない。 Ele não limpa o que faz.

O ortalıkta kirli çamaşırlar bırakıyor. He|around|dirty|laundry|leaves Er lässt schmutzige Wäsche herumliegen. He leaves dirty laundry lying around. Il laisse traîner du linge sale. 彼は汚れた洗濯物をその辺に放置している。 Ele deixa roupa suja espalhada por aí.