×

Χρησιμοποιούμε cookies για να βελτιώσουμε τη λειτουργία του LingQ. Επισκέπτοντας τον ιστότοπο, συμφωνείς στην πολιτική για τα cookies.

image

TEDx Turkey, Sen Değiş, Dünyan Değişsin | Hale Caneroğlu | TEDxHisarSchool

Sen Değiş, Dünyan Değişsin | Hale Caneroğlu | TEDxHisarSchool

Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

(Alkış)

Merhabalar.

Nam-ı diğer "Yaprak".

Bundan on dört sene önce, sevgili Gülse Birsel

senaryoyu elime verdiğinde, Yaprak karakterini aynen şöyle anlatıyordu:

Reikici,

enerji işleriyle uğraşan,

kişisel gelişim işlerine takık,

vejetaryen, yogacı.

14 sene önce sadece vejetaryen ve yogacı ne demek anlamıştım.

Şimdi diyeceksiniz ki, 14 senede ne oldu da Hale bu hâle geldi;

şimdi kişisel gelişim uzmanı, yaşam koçluğu ve iş koçluğu yapıyor?

Galatasaray Üniversitesi son sınıftayım, sinema televizyon bölümü.

Bir yandan yönetmen yardımcılığı yapıyorum,

öte yandan ufak tefek böyle dizilerde, reklam filmlerinde oynuyorum

ve şunu anladım:

Ben kameranın arkasında olmak istemiyorum, ben önünde olmak istiyorum.

Ben sevilen, sayılan, ünlü, başarılı bir oyuncu olmak istiyorum.

Okul da bitmek üzere,

hemen Türkiye'de konservatuvar okumaya karar verdim. Dediler ki yaşlısın,

25 yaşından sonra Türkiye'de konservatuvar okuyamıyorsun,

oyunculuk için geçti.

Kalakaldım.

O dönemde iki öğretmenim hayatımı değiştiren bir seçim yaptırdılar bana.

Birisi ünlü oyuncu Cevdet Arıcılar,

diğeri belgesel yönetmeni sevgili Enis Rıza Sakızlı.

Her ikisine de buradan hürmetlerimi gönderiyorum.

Bir bir beni karşılarına aldılar ve şunu söylediler,

"Hale sen bunu başarırsın.

Henüz paranın tadını almadan, öğrenci psikolojisindeyken bas git yurtdışına,

oku oyuncu ol, hayalini gerçekleştir!"

Bastım gittim New York'a.

Hayalimi gerçekleştirdim,

ama gerçekleştirmek için neler yaşadım bakın.

Kimlerin yatılı dadısı var evinde?

Bir yıl boyunca yatılı dadı oldum.

Duvar boyacılığı yaptım, bildiğiniz duvar boyadım.

Köpek gezdirdim, temizlik yaptım,

tüm eğitim hayatım boyunca,

haftanın üç gecesi bir gece kulübünün vestiyerinin vestiyer kızı oldum.

Buna rağmen de aç kaldım.

Hiç unutmuyorum, bir gün iki saat bale dersi yaptık,

peşine iki saat eskrim yaptık, ölüyorum açlıktan.

Sonra oyunculuk dersine gireceğiz, bir saat öğle tatilimiz var.

Cebimde param yok,

arkadaşlarımın artıklarını kovaladım öğrenci odasında,

böyle baktım ki biri bitiremese de bir şeyler mideme girse.

Merak etmeyin, bir arkadaşım fark etti durumu ve beni o öğlen doyurdu.

Hepsi ne için?

Sevilen, sayılan, ünlü bir oyuncu olmak için.

Sonra Türkiye'ye döndüm, İstanbul'da mücadele başladı.

E babamı iki yıl önce kaybetmiştim,

annem emekli öğretmen Samsun'da yaşıyor ve İstanbul'da evim yok.

Elimde bir bavul, on beş günde bir ev değiştirdim.

Arkadaşlarımın salonlarında kalıyordum,

ev sahibinin sıkıldığını hissettiğimde pırr öteki eve!

Onun sıkıldığını hissettiğimde pırr öteki eve!

Üç ay böyle evden eve dolaştım.

Derken çok sevdiğim bir çocukluk arkadaşım bana evini açtı

ve evsizlik olayım çözüldü.

Hepsi ne için?

Sevilen, sayılan, ünlü, başarılı bir oyuncu olmak için.

Altı ay sonra İstanbul Gelişim Orkestrası'na girdim.

Atilla Özdemiroğlu, Garo Mafyan gibi insanlarla şarkı söylemeye başladım.

Ondan altı ay sonra Avrupa Yakası oldu.

İki ay içinde Türkiye'nin en sevilen,

en sayılan, en ünlü,

en başarılı genç yüzlerinden biri olmuştum!

Eee?

Çok mutlu olmam gerekmiyor muydu, neler yaşadım bunu başarmak için!

Hayır.

Tam bir enkazdım.

Bir uçak kazası hayal edin,

enkazın sebeplerini öğrenmek için ne yapılır?

Kara kutunun içindeki kayıtlar deşifre edilir.

Şimdi söyleyeceğim çok önemli.

Kırmızı noktaya geri dönüyorum.

Bir:

Hepimizin içinde kayıtlarla dolu bir kara kutu var.

Olumlu kayıtlar var, olumsuz kayıtlar var.

Hayatınızın sevdiğiniz ve sevmediğiniz yanlarını yaratan

bu olumlu ve olumsuz kayıtlar.

Şimdi size beni bugünkü ben yapan

kalbim hızlanmaya başladı,

kara kutumdaki en karanlık kaydı deşifre edeceğim.

Ben 1974 yılında Almanya'da doğdum

ve eğer 80'ler yılında Almanya'da çocuk olduysanız,

bir restoranın kapısında şu yazıyı okumuşsunuzdur:

Türkler ve köpekler giremez.

Benim kara kutumda bu yazı kayıtlı.

Sırf Türk olduğum için,

okulda benimle arkadaşlık yapmak istemeyen bir sürü çocuk oldu.

Yani varoluş şeklimden dolayı ırkçılığa maruz kaldım.

Ama en karanlık kaydım bu değil.

7-8 yaşlarındayım, annemle babam kulaklarımı deldirmiş,

amcam da Türkiye'den gerçek altın küpeler hediye göndermiş top şeklinde

o zaman çok modaydı.

Hemen kulağıma taktım, okula gideceğim, hava atacağım, çok heyecanlıyım!

Gittim okula, böyle tekli sıralarımız var hepimizin,

oturdum.

Saçlarımı da böyle yaptım görsünler diye, hemen oradan bir kız fark etti sabah.

Geldi, "Ay Hale küpelerin ne kadar güzel," dedi.

"Teşekkür ederim, gerçek altın amcam Almanya'dan gönderdi " dedim.

Oradan başka bir kız geldi.

"Hayır yalan söylüyorsun, Türkiye'de altının ne işi var?" dedi.

"Hayır doğru söylüyorum,

onlar gerçek altın ve amcam Türkiye'den gönderdi."

Sonra birdenbire ben görünmez oldum,

beni ne duydular, ne dikkate aldılar, ne dinlediler.

Sınıf ikiye ayrıldı:

Bir grup onun savunduğu tarafta, bir grup bunun savunduğu tarafta.

Bu diyor ki,

"Ya doğru söyleme ihtimali var, belki de Türkiye'de altın vardır."

Kimden bahsediyorlarsa, ben sanki orada yokum.

Bu da diyor ki,

"Hayır, kesinlikle yalan söylüyor. Türkiye'de altının ne işi var?"

Sonra bir kobay hayvanı gibi bir deney yapmaya karar verdiler.

İki yanımdan geldiler,

benim iznim olmadan küpelerimi kulağımdan söktüler ve masanın üstüne koydular.

Tecavüze uğramak gibi.

Mıknatısla altının gerçek olup olmadığını kontrol edecekler.

O sırada öğretmenimiz içeri girdi, bütün sınıf dağıldı oturdu

ve bu anı, benim kara kutumun en derinlerine öyle bir kayıt oldu ki

bayağı bir terapi aldım ve çok fazla yaşam koçuna gittim,

yıllar sonra hatırladım bunu.

İşte o kayıt var ya, o 7-8 yaşındaki kız çocuğu,

o kız çocuğu takdir edilmek istedi,

onaylanmak istedi,

dikkat çekmek istedi,

görünmek istedi;

kıyafetleriyle, taktıklarıyla beğenilmek istedi.

Avrupa Yakası patladığında Türkiye nüfusu 60 milyondu,

ben 60 milyonun beğenisini de kazandım, takdirini de kazandım,

giydiklerimle ve saçımla tarz yarattım, yeterince dikkat de çektim.

Peki mutlu oldum mu?

Hayır.

Hiçbir şekilde mutlu olmadım,

çünkü 60 milyonun onayı, takdiri ve sevgisi değildi ihtiyacım olan.

Bir kişinin onayına, takdirine ve sevgisine ihtiyacım vardı.

Kimin?

Aynen öyle, benim.

Bunu kesersiniz kurguda.

İkinci mesajım çok önemli:

Mutluluk arkasından koşarak yakalayacağınız bir hedef değil,

mutluluk o anda sizin yaratacağınız bir ruh hâlidir.

Yani önce mutlululuk, sonra başarı.

Birinci neydi: İçi kayıtlarla dolu,

şu anki hayatımızı yaratan bir kara kutumuz var.

İkincisi: Önce mutluluk, sonra başarı.

Mutluluk arkasından koşularak yakalanacak bir hedef değil.

Harvard profesörü Shawn Achor,

Mutluluk Avantajı kitabında bunu deneylerle ispatlamış.

Önce başarı, sonra mutluluk; yok öyle bir şey, deneylerle ispatlanmış.

Bakın size şöyle anlatayım.

Şimdi başarıyı buraya koyun, yanına da mutluluğu koyun.

Buradan büyük bir azimle, benim gibi,

içeride de bir kayıt varsa sizi böyle hırslı yapan, koşuyorsunuz koşuyorsunuz.

Geldiniz, başardınız.

Başarı, egonuzu tatmin ediyor

ve ego malesef çok açgözlü ve nankör.

Doymuyor, her daim daha fazlasını istiyor.

Tam buraya geldiniz,

"Başardım" dediniz,

egonuz tatmin oldu, daha fazlasını istediniz.

Tık tık tık oraya gittiniz, daha fazla istediniz.

Bu uu, oraya kadar gider.

Şimdi, mutluluğu başarının yanına eşleştirirseniz

mutluluk sürekli sizden uzaklaşan

ve sizin yakalamaya çalışacağınız bir hedef olacak.

Dolayısıyla ne diyoruz?

Önce mutluluk, sonra başarı.

Mesela dış faktörlerin yüzde kaçı mutluluğumuzu etkiliyor, biliyor musunuz?

Bir yüzde tahmin edin.

Seyirci: On

Ee tabii, bir dakika kim o?

Sizi tanıyorum, haa bravo.

Sadece yüzde onu mutluluğumuzu etkiliyor.

Yüzde doksanı içsel faktörlerle alakalı.

Peki başarı ve dış faktörler mutluluğumuzu etkilemiyor

içsel faktörler etkiliyorsa, Hale mutluluk ne demek?

Mutluluk demek bence her daim "Yehu" deyip enerjik olmak,

neşeli olmak, sevinçli hissetmek demek değil.

Hayat inişlerle çıkışlarla dolu.

Benim mutluluk anlayışım;

top dibe vurduğunda,

hayat sizi en zor tecrübeyle sınadığında,

akşam yatağa başınızı koyduğunuzda

şükredecek tek bir şey bile bulabiliyor musunuz?

Umut!

Tek bir şey bile var mı hayatınızda?

İşte mutluluk bu.

Hayatı ve hayatın size sunduğu

tüm deneyimleri nasıl kucaklamaya karar veriyorsunuz,

mutluluk bu.

Mutluluğun bilimsel açıklaması, pozitif psikoloji.

Peki, ikinci sordukları soru:

Nereden başlayacağız, nasıl olacak bu iş?

Yine yapılan bütün bilimsel araştırmalar diyor ki,

kendi mutluluğunuzun önündeki en büyük engel sadece ve sadece biziz.

Bu yüzden kendimizden başlayacağız.

Önce bir aynada gerçek hâlimizi göreceğiz.

Ben bunu şöyle bir örnekle anlatıyorum:

Dişçiye gittiniz, aramızda diş hekimleri varsa çok eğlenecek.

Kocaman güzel bir gülümseme istiyorsunuz, çok mutlu ve şık gözüken,

ama dişinizde bir sürü böyle lekeler var, siyah siyah, çürük çürük.

Ee, dişçi ne yapıyor?

Yani gidip de hemen üstten görünenleri kazıyıp üzerini kaplamıyor.

Panoramik röntgeninizi çekiyor.

Üstten gözüken çürüklerin altında hangi iltihaplar var,

kanal tedavisi gerekiyor mu, diş çekilmesi gerekiyor mu?

Dipte neler var, onları görmek için panoramik röntgeninizi çekiyor.

İşte ben de diyorum ki zihinsel olarak, ruhsal olarak, duygusal olarak

ve fiziksel olarak panoramik röntgeninizi çekin ya da çektirin.

Bunun için artık milyon tane kişisel gelişim öğretisi var,

seminerleri var, atölyeleri var, çalışmaları var.

Eğer ruhsal sağlığınız yerinde değilse

profesyonel destek alacağınız terapistler var.

Ruhsal sağlığınız yerinde,

sadece biraz yönlendirmeye ihtiyacınız varsa koçlar var.

Ama bir sürü şey var, yeter ki siz aksiyon almaya karar verin.

Çünkü aslında her şey ve her şey sadece düşüncede bitiyor.

Bir düşüncemiz var.

Her şey düşünceyle başlıyor.

Bu düşünce giderek su damlası gibi, önce küçücük bir su damlası,

sonra birikinti oluyor, göl oluyor, okyanus oluyor.

Düşünceler birikiyor, birikiyor ve biz de birtakım duygulara neden oluyor.

Duygular ve hisler yaratıyor.

Biz bu duygular ve hislerin etkisinde bazı davranışları gösteriyoruz

ve hayatta bu duyguların kontrolünde, seçimler yapıyoruz.

Bu duygular ve seçimlerin sonucunda da hayat tecrübemiz ortaya çıkıyor.

Peki hayat tecrübemizde neler var?

Şöyle bir grupladım genel olarak:

Sağlık ve bedenimiz,

aile ve ilişkiler,

iş-başarı,

eğlence-keyif,

bolluk-bereket.

Şimdi,

şurada mutlu olmadığınız

ya da daha iyi olabileceğinize inandığınız bir alan mı var?

Dönüp gideceğiniz yer,

hangi düşünceyle ben bu gerçeği yarattım?

Böyle düşünmeniz gerekiyor, çünkü süreç böyle.

Heal your life öğretisinin büyük hayat öğretmeni Louise Hay,

nur içinde yatsın,

der ki, "Düşünceni değiştir, hayat tecrübeni değiştir."

Ben bu düşünce değiştirme, dönüşüm işine bildiğiniz gibi değil

bayağı kafayı taktım, yeni kariyerim oldu.

Çünkü bütün umudu bunda görüyorum.

Diyeceksiniz, çok mu umutsuzsun?

Hayır, aksine çok umudum var

ama artık sınırları çok zorladığımız bir yere geldiğimize inanıyorum.

Çünkü insanoğlu kendini yok etme programında çalışıyor.

Dünya bizim evimiz,

ama dikkat edin biz ev sahibi değiliz,

biz kiracıyız.

Geliyoruz, gidiyoruz; geliyoruz, gidiyoruz.

Şimdi hayal edin:

Şahane çok güzel bir eviniz var, rüya gibi

ve içine çok sevdiğiniz insanları kiracı olarak yerleştiriyorsunuz.

Gel gör ki kiracılar evinize çok kötü davranıyor.

Bir mesaj gönderiyorsunuz, uyarıyorsunuz.

İkinci mesajı gönderiyorsunuz, uyarıyorsunuz.

Üçüncü mesajı gönderiyorsunuz, uyarıyorsunuz.

Ama o sevdiğiniz insanlar bir türlü uyanıp akıllanıp bilinçlenmiyor

ve hâlâ evinize zarar vermeye devam ediyor.

Evinizi kaybetme noktasına gelirseniz ne yaparsınız?

Kiracıya yallah! Evinizi kurtarırsınız.

O yüzden lütfen dikkat edelim,

biz bu dünyada kiracıyız.

Ev sahibinin bizi kovmasını istemiyorsak,

üç, şimdi hatırlayalım.

Bir, ne dedik:

Hepimizin hayatını oluşturan bir kara kutu var içi kayıtlarla dolu.

İki: Önce mutluluk, sonra başarı.

Başarı bir hedef olamaz arkasından koşulacak.

Üç:

Ev sahibinin bizi evden atmasını istemiyorsak,

insan olmayı hatırlama zamanı.

İnsan olmayı hatırlama zamanı.

Hepimizi çok ilginç bir gelecek bekliyor.

Yapay zekânın ve robotların hâkim olacağı bir gelecekte yaşayacağız.

Hadi bizi geçin,

çocuklarımız ve torunlarımız yetenekleri, yetileri ve becerileriyle

bu süper tasarlanmış mekanik araçlarla yarışacaklar.

Biz robotları insanlaştırmaya çalışırken, ki bunu şahane yapıyoruz,

en son ne yaptık birine makyaj yaptık,

peruk taktık, kapak kızı yaptık!

Vatandaşlık verdik bir de!

Biz, robotları insanlaştırırken insanlar robotlaştık.

İşte tam da bu yüzden

tüm bizi insan yapan değerlerimizi hatırlama zamanı geldi,

çünkü onlar robotlarla olmayacak.

Yani özümüze dönmemiz gerekiyor.

Özgüven, özdeğer, özsaygı, özsevgi.

Bunlar çok önemli diyoruz,

bunları güçlendirmek için çocuklarımıza vermek için

ne kadar çok emek sarf ediyoruz.

Peki, soruyorum:

Gerçekten tanımadığınız,

gerçekliğini bilmediğiniz bir kişiye ne kadar güvenirsiniz?

Ne kadar seversiniz, ne kadar değer verirsiniz?

Ne kadar saygı duyarsınız?

İngilizce'de öze "self" demişler, yani kendin.

Kendini ne kadar iyi tanıyorsun?

Kendi gerçekliğini ne kadar iyi biliyorsun?

İşte o yüzden benim için özüne dönmek demek,

kendi gerçekliğinle tanışmak demek.

Ailelerimiz tarafından, toplum tarafından üzerimize bir sürü gömlek giydiriliyor.

Olmamız gerekenler, yapmamız gerekenler,

sorumluluklar, zorunluluklar; bir sürü gömlek var!

Kendin olmak, özüne dönmek demek

bence o gömleklerden bir bir sıyrılıp gerçek seni keşfetmek demek.

Zaten dünya da bizden bunu bekliyor.

Eğer dünya danışanım olarak

ofisime gelip karşıma otursaydı ve deseydi ki,

dünya deyince geri çekilme hissi hissettim saygıdan,

"Hale ben kendimi hiç iyi hissetmiyorum,

bana koç olarak nasıl yardımcı olabilirsin?"

İlk sorum şu olurdu:

Sevgili Dünya, şu anki durumun nedir?

Anlatırdı.

Dünyanın şu anki durumunu hepimiz biliyoruz.

Sonra ikinci sorum şu olurdu:

Peki, sevgili Dünya olmak istediğin hâl nedir?

Onu da anlatırdı.

Hepimiz onu da biliyoruz.

Sonra üçüncü aşama gelirdi, üçüncü soru:

Peki sevgili Dünya,

buradan buraya ulaşmak için aradaki engelin nedir?

Teşekkür ederim, evet.

Aradaki engel biziz: İnsanoğlu.

Sonra bir sonraki soru gelirdi,

sormaya korkuyorum, çünkü ucu hepimize dokunacak.

Sevgili Dünya,

buraya ulaşmana engel olan insanoğlunu veya engeli

ortadan kaldırmak için ne gibi bir çözümler düşünürsün?

İnsanoğlunu yok etmek.

Bakınız, Nuh Tufanı.

Bilimsel olarak bir sürü veri var,

Dünya'nın ırkımızı yok etmesi bir güne bakar.

Sevgili Dünya, başka çözüm yok mu?

Olmaz mı?

Çözüm insanoğlunda.

İnsanoğlu artık uyansın ve sorumluluk üstlensin.

Robotlara insan gibi davranmayı ve düşünmeyi öğreteceğine,

kendisi insan olmayı hatırlayıp düşünce gücünün farkına varsın.

Şu an burada oturan her biriniz ve ekranı karşısında dinleyen sen.

Hepimizin dünyayı ve insanlığı kurtarma gücü içinde,

ben buna sonsuz inanıyorum.

"Ben kimim ki dünyayı ya da insanlığı kurtaracağım?"

Sen kimsin ki yapmayacaksın?

"Bir kişiden ne fark eder?"

İnsanoğlunun tümü zaten birer kişinin toplamı değil mi?

Çok şey fark eder.

O yüzden, şu anki dünyanızdan memnun mu değilsiniz?

Şu anki dünyayı iyileştirmek mi istiyorsunuz?

Şu anki dünyayı beğenmiyorsunuz, değiştirmek mi istiyorsunuz?

Sevgili insanoğlu, sen değiş, dünyan değişsin.

Teşekkür ederim.

(Alkış)

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Sen Değiş, Dünyan Değişsin | Hale Caneroğlu | TEDxHisarSchool |Change||||| Sie ändern sich, Ihre Welt ändert sich | Hale Caneroglu | TEDxHisarSchool You Change, Your World Change | Hale Caneroglu | TEDxHisarSchool あなたが変われば世界が変わる|ハレ・カネロウル|TEDxHisarSchool Verander jezelf, verander je wereld | Hale Caneroğlu | TEDxHisarSchool Изменись сам, измени свой мир | Хейл Канероглу | TEDxHisarSchool

Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Figen Ergürbüz Übersetzung: Esra Cakmak Rezension: Figen Ergurbuz Translation: Esra Cakmak Review: Figen Ergurbuz

(Alkış)

Merhabalar.

Nam-ı diğer "Yaprak". |||Leaf (1) Also known as "Leaf".

Bundan on dört sene önce, sevgili Gülse Birsel Fourteen years ago, dear Gülse Birsel

senaryoyu elime verdiğinde, Yaprak karakterini aynen şöyle anlatıyordu: When he handed the script to me, he was describing his character as Leaf:

Reikici, Reiki practitioner reiki,

enerji işleriyle uğraşan, ||dealing with dealing with energy,

kişisel gelişim işlerine takık, personal|development||obsessed with obsessed with personal development,

vejetaryen, yogacı. |yogi vegetarian, yogi.

14 sene önce sadece vejetaryen ve yogacı ne demek anlamıştım. 14 years ago I only understood what a vegetarian and a yogi meant.

Şimdi diyeceksiniz ki, 14 senede ne oldu da Hale bu hâle geldi; Now you will say, what happened to Hale in 14 years;

şimdi kişisel gelişim uzmanı, yaşam koçluğu ve iş koçluğu yapıyor? |||||life coaching|||| now doing personal development specialist, life coaching and business coaching?

Galatasaray Üniversitesi son sınıftayım, sinema televizyon bölümü. I am in the last year of Galatasaray University, cinema and television department.

Bir yandan yönetmen yardımcılığı yapıyorum, On the one hand, I work as an assistant director,

öte yandan ufak tefek böyle dizilerde, reklam filmlerinde oynuyorum |||small|||advertisement|| On the other hand, I act in small TV series and commercials.

ve şunu anladım: and I got this:

Ben kameranın arkasında olmak istemiyorum, ben önünde olmak istiyorum. I don't want to be behind the camera, I want to be in front of it.

Ben sevilen, sayılan, ünlü, başarılı bir oyuncu olmak istiyorum. ||respected|||||| I want to be a popular, respected, famous, successful actor.

Okul da bitmek üzere, School is about to end,

hemen Türkiye'de konservatuvar okumaya karar verdim. I immediately decided to study at the conservatory in Turkey. Dediler ki yaşlısın, They said you're old

25 yaşından sonra Türkiye'de konservatuvar okuyamıyorsun, You cannot study conservatory in Turkey after the age of 25,

oyunculuk için geçti. acting|| passed for acting.

Kalakaldım. I was left I was stuck.

O dönemde iki öğretmenim hayatımı değiştiren bir seçim yaptırdılar bana. At that time, two of my teachers made me make a choice that changed my life.

Birisi ünlü oyuncu Cevdet Arıcılar, One of them is the famous actor Cevdet Arıcılar,

diğeri belgesel yönetmeni sevgili Enis Rıza Sakızlı. |documentary||||| the other is the documentary director, dear Enis Rıza Sakızlı.

Her ikisine de buradan hürmetlerimi gönderiyorum. ||||my respects| I send my regards to both of them.

Bir bir beni karşılarına aldılar ve şunu söylediler, One by one they took me in front of them and said,

"Hale sen bunu başarırsın. "Hey, you can do it.

Henüz paranın tadını almadan, öğrenci psikolojisindeyken bas git yurtdışına, ||||||just|| Go abroad while you are still in student psychology, before you taste the money.

oku oyuncu ol, hayalini gerçekleştir!" read, be an actor, make your dream come true!"

Bastım gittim New York'a. I went to New York.

Hayalimi gerçekleştirdim, I realized my dream,

ama gerçekleştirmek için neler yaşadım bakın. But look what I've been through to make it happen.

Kimlerin yatılı dadısı var evinde? |boarding|nanny|| Who has a boarding nanny at home?

Bir yıl boyunca yatılı dadı oldum. I was a boarding nanny for a year.

Duvar boyacılığı yaptım, bildiğiniz duvar boyadım. I did wall painting, I painted the wall you know.

Köpek gezdirdim, temizlik yaptım, I walked the dog, cleaned,

tüm eğitim hayatım boyunca, throughout my education life,

haftanın üç gecesi bir gece kulübünün vestiyerinin vestiyer kızı oldum. I became the cloakroom girl of a nightclub's cloakroom three nights a week.

Buna rağmen de aç kaldım. However, I was hungry.

Hiç unutmuyorum, bir gün iki saat bale dersi yaptık, ||||||ballet|| I'll never forget, we had two hours of ballet lessons one day,

peşine iki saat eskrim yaptık, ölüyorum açlıktan. |||fencing|||from hunger We did fencing for two hours after him, I'm starving.

Sonra oyunculuk dersine gireceğiz, bir saat öğle tatilimiz var. |acting class||we will attend||||| Then we will go to acting class, we have an hour lunch break.

Cebimde param yok, I don't have money in my pocket,

arkadaşlarımın artıklarını kovaladım öğrenci odasında, |remnants|I chased|| I chased the scraps of my friends in the student room,

böyle baktım ki biri bitiremese de bir şeyler mideme girse. ||||if someone can't finish||||to my stomach| I looked at it like this, even if someone couldn't finish it, something would get into my stomach.

Merak etmeyin, bir arkadaşım fark etti durumu ve beni o öğlen doyurdu. |||||||||||fed me Don't worry, a friend of mine noticed and fed me that afternoon.

Hepsi ne için? What is it all for?

Sevilen, sayılan, ünlü bir oyuncu olmak için. To be a loved, respected, famous actor.

Sonra Türkiye'ye döndüm, İstanbul'da mücadele başladı. Then I returned to Turkey, the struggle began in Istanbul.

E babamı iki yıl önce kaybetmiştim, E I lost my father two years ago,

annem emekli öğretmen Samsun'da yaşıyor ve İstanbul'da evim yok. my mother is a retired teacher living in Samsun and I do not have a home in Istanbul.

Elimde bir bavul, on beş günde bir ev değiştirdim. ||suitcase|||||| With a suitcase in hand, I changed houses every fortnight.

Arkadaşlarımın salonlarında kalıyordum, I was staying in my friends' halls,

ev sahibinin sıkıldığını hissettiğimde pırr öteki eve! |||||to the other| When I feel that the host is bored, turn to the other house!

Onun sıkıldığını hissettiğimde pırr öteki eve! When I feel that he is bored, turn to the other house!

Üç ay böyle evden eve dolaştım. I wandered from house to house for three months.

Derken çok sevdiğim bir çocukluk arkadaşım bana evini açtı Just then|||||||| Then a childhood friend whom I love very much opened his house to me.

ve evsizlik olayım çözüldü. and my homelessness issue is resolved.

Hepsi ne için? What is it all for?

Sevilen, sayılan, ünlü, başarılı bir oyuncu olmak için. To be a popular, respected, famous, successful actor.

Altı ay sonra İstanbul Gelişim Orkestrası'na girdim. ||||Development|| Six months later, I joined the Istanbul Gelişim Orchestra.

Atilla Özdemiroğlu, Garo Mafyan gibi insanlarla şarkı söylemeye başladım. I started singing with people like Atilla Özdemiroğlu and Garo Mafyan.

Ondan altı ay sonra Avrupa Yakası oldu. Six months after that, it became the European Side.

İki ay içinde Türkiye'nin en sevilen, Turkey's most loved in two months,

en sayılan, en ünlü, most respected, most famous,

en başarılı genç yüzlerinden biri olmuştum! I had become one of the most successful young faces!

Eee?

Çok mutlu olmam gerekmiyor muydu, neler yaşadım bunu başarmak için! |happy|||||||| Wasn't I supposed to be very happy, what I went through to achieve this!

Hayır.

Tam bir enkazdım. ||I was a wreck I was a complete wreck.

Bir uçak kazası hayal edin, Imagine a plane crash

enkazın sebeplerini öğrenmek için ne yapılır? What to do to find out the causes of the wreck?

Kara kutunun içindeki kayıtlar deşifre edilir. Kara(1)|||the records|| The records inside the black box are deciphered.

Şimdi söyleyeceğim çok önemli. What I'm going to say now is very important.

Kırmızı noktaya geri dönüyorum. I'm going back to the red dot.

Bir:

Hepimizin içinde kayıtlarla dolu bir kara kutu var. of us||||||| Inside all of us is a black box full of records.

Olumlu kayıtlar var, olumsuz kayıtlar var. There are positive records, there are negative records.

Hayatınızın sevdiğiniz ve sevmediğiniz yanlarını yaratan Creating the likes and dislikes of your life

bu olumlu ve olumsuz kayıtlar. these positive and negative records.

Şimdi size beni bugünkü ben yapan Now to you who made me who I am today

kalbim hızlanmaya başladı, my heart started to speed up

kara kutumdaki en karanlık kaydı deşifre edeceğim. ||||record|| I will decipher the darkest record in my black box.

Ben 1974 yılında Almanya'da doğdum I was born in Germany in 1974

ve eğer 80'ler yılında Almanya'da çocuk olduysanız, and if you were a child in Germany in the '80s,

bir restoranın kapısında şu yazıyı okumuşsunuzdur: You may have read the following text on the door of a restaurant:

Türkler ve köpekler giremez. Turks and dogs are not allowed.

Benim kara kutumda bu yazı kayıtlı. |||||recorded This post is saved in my black box.

Sırf Türk olduğum için, just||| Just because I'm Turkish,

okulda benimle arkadaşlık yapmak istemeyen bir sürü çocuk oldu. There were a lot of kids at school who didn't want to be friends with me.

Yani varoluş şeklimden dolayı ırkçılığa maruz kaldım. |existence||||exposed to| So I was exposed to racism because of my way of being.

Ama en karanlık kaydım bu değil. But it's not my darkest record.

7-8 yaşlarındayım, annemle babam kulaklarımı deldirmiş, ||||had my ears pierced

amcam da Türkiye'den gerçek altın küpeler hediye göndermiş top şeklinde my uncle also sent real gold earrings from Turkey as a gift in ball shape

o zaman çok modaydı.

Hemen kulağıma taktım, okula gideceğim, hava atacağım, çok heyecanlıyım! I immediately put it on my ear, I'm going to school, I'm going to show off, I'm so excited!

Gittim okula, böyle tekli sıralarımız var hepimizin, |||single||| I went to school, we all have such single desks,

oturdum.

Saçlarımı da böyle yaptım görsünler diye, hemen oradan bir kız fark etti sabah. I did my hair like that too, so they could see, a girl noticed right there in the morning.

Geldi, "Ay Hale küpelerin ne kadar güzel," dedi. He came and said, "How beautiful are your Ay Hale earrings."

"Teşekkür ederim, gerçek altın amcam Almanya'dan gönderdi " dedim. "Thank you, real gold my uncle sent from Germany" I said.

Oradan başka bir kız geldi. Another girl came from there.

"Hayır yalan söylüyorsun, Türkiye'de altının ne işi var?" dedi. "No, you're lying, what's gold doing in Turkey?" said.

"Hayır doğru söylüyorum, "No, I'm telling the truth,

onlar gerçek altın ve amcam Türkiye'den gönderdi." they are real gold and my uncle sent from Turkey."

Sonra birdenbire ben görünmez oldum, Then all of a sudden I'm invisible,

beni ne duydular, ne dikkate aldılar, ne dinlediler. They neither heard me nor paid attention to me nor listened to me.

Sınıf ikiye ayrıldı: The class was divided into:

Bir grup onun savunduğu tarafta, bir grup bunun savunduğu tarafta. |||he supports|||||| One group is on its side, one group is on its side.

Bu diyor ki, This says

"Ya doğru söyleme ihtimali var, belki de Türkiye'de altın vardır." ||don't say|possibility|||||| "There is a possibility that he is telling the truth, maybe there is gold in Turkey."

Kimden bahsediyorlarsa, ben sanki orada yokum. who||||| Whoever they're talking about, it's like I'm not there.

Bu da diyor ki, This also says,

"Hayır, kesinlikle yalan söylüyor. Türkiye'de altının ne işi var?" "No, he's definitely lying. What's gold doing in Turkey?"

Sonra bir kobay hayvanı gibi bir deney yapmaya karar verdiler. ||guinea pig||||experiment||| Then they decided to do an experiment like a guinea pig.

İki yanımdan geldiler, They came from both sides of me

benim iznim olmadan küpelerimi kulağımdan söktüler ve masanın üstüne koydular. |permission||my earrings||they ripped off|||| They took my earrings from my ear without my permission and put them on the table.

Tecavüze uğramak gibi. It's like being raped.

Mıknatısla altının gerçek olup olmadığını kontrol edecekler. the magnet|||||| They will check with a magnet if the gold is real.

O sırada öğretmenimiz içeri girdi, bütün sınıf dağıldı oturdu At that moment, our teacher came in, the whole class dispersed and sat down.

ve bu anı, benim kara kutumun en derinlerine öyle bir kayıt oldu ki ||moment|||||||||| and this memory so recorded in the deepest part of my black box

bayağı bir terapi aldım ve çok fazla yaşam koçuna gittim, I've had a lot of therapy and been to a lot of life coaches,

yıllar sonra hatırladım bunu. I remembered this years later.

İşte o kayıt var ya, o 7-8 yaşındaki kız çocuğu, Here is that record, that 7-8 year old girl,

o kız çocuğu takdir edilmek istedi, |||to be appreciated|| that girl wanted to be appreciated,

onaylanmak istedi, to be approved|

dikkat çekmek istedi, wanted to draw attention

görünmek istedi; to seem|

kıyafetleriyle, taktıklarıyla beğenilmek istedi. with their clothes|what they wear|| He wanted to be liked with his clothes and what he wore.

Avrupa Yakası patladığında Türkiye nüfusu 60 milyondu, When the European side exploded, the population of Turkey was 60 million,

ben 60 milyonun beğenisini de kazandım, takdirini de kazandım, |||||appreciation|| I have won the likes and appreciation of 60 million,

giydiklerimle ve saçımla tarz yarattım, yeterince dikkat de çektim. ||||I created|||| I created a style with what I wear and my hair, and I got enough attention.

Peki mutlu oldum mu? So am I happy?

Hayır.

Hiçbir şekilde mutlu olmadım, I've never been happy

çünkü 60 milyonun onayı, takdiri ve sevgisi değildi ihtiyacım olan. because I didn't need the approval, appreciation and love of 60 million.

Bir kişinin onayına, takdirine ve sevgisine ihtiyacım vardı. I needed a person's approval, appreciation and love.

Kimin?

Aynen öyle, benim. That's right, mine.

Bunu kesersiniz kurguda. ||in the plot You cut it in fiction.

İkinci mesajım çok önemli: My second message is very important:

Mutluluk arkasından koşarak yakalayacağınız bir hedef değil, Happiness is not a goal you can run after,

mutluluk o anda sizin yaratacağınız bir ruh hâlidir. happiness||||||spirit| happiness is a mood that you create at that moment.

Yani önce mutlululuk, sonra başarı. So first happiness, then success.

Birinci neydi: İçi kayıtlarla dolu, What was the first: full of records,

şu anki hayatımızı yaratan bir kara kutumuz var. We have a black box that creates our current life.

İkincisi: Önce mutluluk, sonra başarı. Second: First happiness, then success.

Mutluluk arkasından koşularak yakalanacak bir hedef değil. Happiness is not a goal to be chased after.

Harvard profesörü Shawn Achor,

Mutluluk Avantajı kitabında bunu deneylerle ispatlamış. He proved this with experiments in his book The Happiness Advantage.

Önce başarı, sonra mutluluk; yok öyle bir şey, deneylerle ispatlanmış. |||||||||proven First success, then happiness; There is no such thing, it has been proven by experiments.

Bakın size şöyle anlatayım. Let me tell you this.

Şimdi başarıyı buraya koyun, yanına da mutluluğu koyun. Now put success here, put happiness next to it.

Buradan büyük bir azimle, benim gibi, From here|||determination|| From here with great determination, like me,

içeride de bir kayıt varsa sizi böyle hırslı yapan, koşuyorsunuz koşuyorsunuz. ||||||||that makes|| If there is a record inside, what makes you so ambitious is you run and run.

Geldiniz, başardınız. You came, you succeeded.

Başarı, egonuzu tatmin ediyor |||satisfies Success satisfies your ego

ve ego malesef çok açgözlü ve nankör. ||||||ungrateful and the ego is unfortunately very greedy and ungrateful.

Doymuyor, her daim daha fazlasını istiyor. not satisfied||||| He is not satisfied, he always wants more.

Tam buraya geldiniz, You came right here

"Başardım" dediniz, You said "I did it"

egonuz tatmin oldu, daha fazlasını istediniz. Your ego was satisfied, you wanted more.

Tık tık tık oraya gittiniz, daha fazla istediniz. Click and click you went there, you wanted more.

Bu uu, oraya kadar gider. This uu goes there.

Şimdi, mutluluğu başarının yanına eşleştirirseniz Now, if you match happiness to success

mutluluk sürekli sizden uzaklaşan happiness is constantly moving away from you

ve sizin yakalamaya çalışacağınız bir hedef olacak. and there will be a target for you to try to reach.

Dolayısıyla ne diyoruz? So what are we saying?

Önce mutluluk, sonra başarı. Happiness first, success later.

Mesela dış faktörlerin yüzde kaçı mutluluğumuzu etkiliyor, biliyor musunuz? ||||||affects|| For example, do you know what percentage of external factors affect our happiness?

Bir yüzde tahmin edin. one||| Estimate a percentage.

Seyirci: On Audience: Ten

Ee tabii, bir dakika kim o? Well, wait a minute, who is he?

Sizi tanıyorum, haa bravo. I know you, haa bravo.

Sadece yüzde onu mutluluğumuzu etkiliyor. Only ten percent affect our happiness.

Yüzde doksanı içsel faktörlerle alakalı. Ninety percent are related to internal factors.

Peki başarı ve dış faktörler mutluluğumuzu etkilemiyor Well success and external factors do not affect our happiness

içsel faktörler etkiliyorsa, Hale mutluluk ne demek? What does Hale happiness mean if internal factors affect it?

Mutluluk demek bence her daim "Yehu" deyip enerjik olmak, I think happiness means always saying "Yehu" and being energetic,

neşeli olmak, sevinçli hissetmek demek değil. ||joyful||| Being happy does not mean feeling happy.

Hayat inişlerle çıkışlarla dolu. |with descents|ups|full of Life is full of ups and downs.

Benim mutluluk anlayışım; My understanding of happiness;

top dibe vurduğunda, when the ball hits the bottom,

hayat sizi en zor tecrübeyle sınadığında, |||||when it tests when life tests you with the hardest experience,

akşam yatağa başınızı koyduğunuzda when you lay your head on the bed at night

şükredecek tek bir şey bile bulabiliyor musunuz? will you find||||||you Can you find anything to be thankful for?

Umut! Hope!

Tek bir şey bile var mı hayatınızda? Is there even one thing in your life?

İşte mutluluk bu. That's happiness.

Hayatı ve hayatın size sunduğu Life and what life offers you

tüm deneyimleri nasıl kucaklamaya karar veriyorsunuz, |||embrace|| how you decide to embrace all experiences,

mutluluk bu. this is happiness.

Mutluluğun bilimsel açıklaması, pozitif psikoloji. Scientific explanation of happiness, positive psychology.

Peki, ikinci sordukları soru: Well, the second question they ask is:

Nereden başlayacağız, nasıl olacak bu iş? Where do we start, how will this work?

Yine yapılan bütün bilimsel araştırmalar diyor ki, Again, all scientific studies say,

kendi mutluluğunuzun önündeki en büyük engel sadece ve sadece biziz. The biggest obstacle to your own happiness is us and we alone.

Bu yüzden kendimizden başlayacağız. So we will start with ourselves.

Önce bir aynada gerçek hâlimizi göreceğiz. First we will see our true self in a mirror.

Ben bunu şöyle bir örnekle anlatıyorum: I explain this with an example:

Dişçiye gittiniz, aramızda diş hekimleri varsa çok eğlenecek. ||||dentists||| You went to the dentist, if there are dentists among us, he will have a lot of fun.

Kocaman güzel bir gülümseme istiyorsunuz, çok mutlu ve şık gözüken, You want a big beautiful smile, looking very happy and stylish,

ama dişinizde bir sürü böyle lekeler var, siyah siyah, çürük çürük. |||||spots||||| but you have a lot of such stains on your tooth, black black, rotten rot.

Ee, dişçi ne yapıyor? So, what is the dentist doing?

Yani gidip de hemen üstten görünenleri kazıyıp üzerini kaplamıyor. ||||top|the visible ones|scraping|| In other words, it does not go and scrape what is visible from above and cover it.

Panoramik röntgeninizi çekiyor.

Üstten gözüken çürüklerin altında hangi iltihaplar var, ||the rot|under||inflammations| What inflammations are under the bruises seen from above,

kanal tedavisi gerekiyor mu, diş çekilmesi gerekiyor mu? Do you need root canal treatment or do you need tooth extraction?

Dipte neler var, onları görmek için panoramik röntgeninizi çekiyor. Dipte (1)|||||||| He takes your panoramic X-ray to see what's at the bottom.

İşte ben de diyorum ki zihinsel olarak, ruhsal olarak, duygusal olarak So I say mentally, spiritually, emotionally

ve fiziksel olarak panoramik röntgeninizi çekin ya da çektirin. and physically take or have your panoramic X-ray taken.

Bunun için artık milyon tane kişisel gelişim öğretisi var, There are now a million self-help teachings for this,

seminerleri var, atölyeleri var, çalışmaları var. They have seminars, they have workshops, they have studies.

Eğer ruhsal sağlığınız yerinde değilse If you are not in good mental health

profesyonel destek alacağınız terapistler var. There are therapists you can get professional support from.

Ruhsal sağlığınız yerinde, In your mental health,

sadece biraz yönlendirmeye ihtiyacınız varsa koçlar var. there are coaches if you just need some direction.

Ama bir sürü şey var, yeter ki siz aksiyon almaya karar verin. But there are a lot of things, as long as you decide to take action.

Çünkü aslında her şey ve her şey sadece düşüncede bitiyor. Because in fact, everything and everything ends only in thought.

Bir düşüncemiz var. We have an idea.

Her şey düşünceyle başlıyor. Everything starts with a thought.

Bu düşünce giderek su damlası gibi, önce küçücük bir su damlası, |||water||||||| This thought becomes more and more like a drop of water, first a tiny drop of water,

sonra birikinti oluyor, göl oluyor, okyanus oluyor. |accumulation||||| then it becomes a puddle, it becomes a lake, it becomes an ocean.

Düşünceler birikiyor, birikiyor ve biz de birtakım duygulara neden oluyor. |accumulating|||||||| Thoughts accumulate, accumulate, and we cause a number of emotions.

Duygular ve hisler yaratıyor. It creates emotions and feelings.

Biz bu duygular ve hislerin etkisinde bazı davranışları gösteriyoruz We show some behaviors under the influence of these emotions and feelings.

ve hayatta bu duyguların kontrolünde, seçimler yapıyoruz. |||||choices| And in life, under the control of these emotions, we make choices.

Bu duygular ve seçimlerin sonucunda da hayat tecrübemiz ortaya çıkıyor. ||||||life||| As a result of these feelings and choices, our life experience emerges.

Peki hayat tecrübemizde neler var? So what is our life experience?

Şöyle bir grupladım genel olarak: In general, I grouped it like this:

Sağlık ve bedenimiz, Our health and body,

aile ve ilişkiler, family and relationships,

iş-başarı,

eğlence-keyif, fun-pleasure,

bolluk-bereket. abundance prosperity|prosperity abundance.

Şimdi,

şurada mutlu olmadığınız you are not happy here

ya da daha iyi olabileceğinize inandığınız bir alan mı var? |||||||||you Or is there an area where you believe you can be better?

Dönüp gideceğiniz yer, where you will turn back,

hangi düşünceyle ben bu gerçeği yarattım? With what thought did I create this reality?

Böyle düşünmeniz gerekiyor, çünkü süreç böyle. You have to think that way, because that's the process.

Heal your life öğretisinin büyük hayat öğretmeni Louise Hay, Louise Hay, the great life teacher of the heal your life teaching,

nur içinde yatsın, only|| Rest in piece,

der ki, "Düşünceni değiştir, hayat tecrübeni değiştir." ||||life||change it says, "Change your thinking, change your life experience."

Ben bu düşünce değiştirme, dönüşüm işine bildiğiniz gibi değil It's not like I know this mindset change, conversion business

bayağı kafayı taktım, yeni kariyerim oldu. ||I focused||| I'm pretty obsessed, I have a new career.

Çünkü bütün umudu bunda görüyorum. Because I see all hope in that.

Diyeceksiniz, çok mu umutsuzsun? You will say, are you very hopeless?

Hayır, aksine çok umudum var No, on the contrary I have a lot of hope

ama artık sınırları çok zorladığımız bir yere geldiğimize inanıyorum. ||||||||I believe but now I believe we have come to a place where we push the limits very much.

Çünkü insanoğlu kendini yok etme programında çalışıyor. ||||||is working Because human beings are working on a program of self-destruction.

Dünya bizim evimiz, Earth is our home

ama dikkat edin biz ev sahibi değiliz, but beware we are not home owners,

biz kiracıyız.

Geliyoruz, gidiyoruz; geliyoruz, gidiyoruz. We come, we go; we come, we go.

Şimdi hayal edin:

Şahane çok güzel bir eviniz var, rüya gibi You have a wonderful home, it's like a dream

ve içine çok sevdiğiniz insanları kiracı olarak yerleştiriyorsunuz. |inside||||as tenants|| and you place the people you love very much as tenants in it.

Gel gör ki kiracılar evinize çok kötü davranıyor. Come on, the tenants treat your house very badly.

Bir mesaj gönderiyorsunuz, uyarıyorsunuz. You send a message, you warn.

İkinci mesajı gönderiyorsunuz, uyarıyorsunuz. You send the second message, you warn.

Üçüncü mesajı gönderiyorsunuz, uyarıyorsunuz. You send the third message, you warn.

Ama o sevdiğiniz insanlar bir türlü uyanıp akıllanıp bilinçlenmiyor |||||somehow||becoming aware|becoming aware But those people you love never wake up and become wiser.

ve hâlâ evinize zarar vermeye devam ediyor. and it still continues to damage your home.

Evinizi kaybetme noktasına gelirseniz ne yaparsınız? What would you do if you were on the verge of losing your home?

Kiracıya yallah! Evinizi kurtarırsınız. Bless the tenant! You save your home.

O yüzden lütfen dikkat edelim, So please be careful

biz bu dünyada kiracıyız.

Ev sahibinin bizi kovmasını istemiyorsak, |||kick us out| If we don't want the landlord to fire us,

üç, şimdi hatırlayalım.

Bir, ne dedik:

Hepimizin hayatını oluşturan bir kara kutu var içi kayıtlarla dolu. There is a black box that makes up our lives, full of records.

İki: Önce mutluluk, sonra başarı. Two: First happiness, then success.

Başarı bir hedef olamaz arkasından koşulacak. Success cannot be a goal to be pursued.

Üç:

Ev sahibinin bizi evden atmasını istemiyorsak, If we don't want the landlord to kick us out of the house,

insan olmayı hatırlama zamanı. It's time to remember to be human.

İnsan olmayı hatırlama zamanı. It's time to remember to be human.

Hepimizi çok ilginç bir gelecek bekliyor. A very interesting future awaits us all.

Yapay zekânın ve robotların hâkim olacağı bir gelecekte yaşayacağız. Artificial||||dominance|||| We will live in a future where artificial intelligence and robots will dominate.

Hadi bizi geçin, Come on pass us

çocuklarımız ve torunlarımız yetenekleri, yetileri ve becerileriyle ||||abilities|| our children and grandchildren with their talents, abilities and

bu süper tasarlanmış mekanik araçlarla yarışacaklar. ||designed|||they will race they will race with these super designed mechanical vehicles.

Biz robotları insanlaştırmaya çalışırken, ki bunu şahane yapıyoruz, While we're trying to humanize robots, which we do wonderfully,

en son ne yaptık birine makyaj yaptık, What did we do last? We put make up on someone,

peruk taktık, kapak kızı yaptık! wig|we wore|we made a cover|| We wore wigs, we made cover girls!

Vatandaşlık verdik bir de! We also gave citizenship!

Biz, robotları insanlaştırırken insanlar robotlaştık. While we humanized robots, humans became robots.

İşte tam da bu yüzden This is exactly why

tüm bizi insan yapan değerlerimizi hatırlama zamanı geldi, It's time to remember all of our values that make us human,

çünkü onlar robotlarla olmayacak. because they won't be with robots.

Yani özümüze dönmemiz gerekiyor. So|to ourselves|| So we need to get back to ourselves.

Özgüven, özdeğer, özsaygı, özsevgi. Self-confidence|self-worth|| Self-confidence, self-worth, self-esteem, self-love.

Bunlar çok önemli diyoruz, We say these are very important,

bunları güçlendirmek için çocuklarımıza vermek için to give them to our children to strengthen them

ne kadar çok emek sarf ediyoruz. |||effort|we put in| how much effort do we put into it?

Peki, soruyorum: Well, I'm asking:

Gerçekten tanımadığınız, you don't really know,

gerçekliğini bilmediğiniz bir kişiye ne kadar güvenirsiniz? its reality|||||| How much do you trust a person whose authenticity you do not know?

Ne kadar seversiniz, ne kadar değer verirsiniz? ||you love|||| How much do you love, how much do you value?

Ne kadar saygı duyarsınız? ||respect| How much do you respect?

İngilizce'de öze "self" demişler, yani kendin. |self|||| In English, they call the essence "self", that is, yourself.

Kendini ne kadar iyi tanıyorsun? ||||do you know How well do you know yourself?

Kendi gerçekliğini ne kadar iyi biliyorsun? |your reality|||| How well do you know your own reality?

İşte o yüzden benim için özüne dönmek demek, That's why for me it means going back to the self,

kendi gerçekliğinle tanışmak demek. ||meet| It means meeting your own reality.

Ailelerimiz tarafından, toplum tarafından üzerimize bir sürü gömlek giydiriliyor. A lot of shirts are put on us by our families, by society.

Olmamız gerekenler, yapmamız gerekenler, What we should be, what we should do,

sorumluluklar, zorunluluklar; bir sürü gömlek var! responsibilities||||| responsibilities, obligations; there are a lot of shirts!

Kendin olmak, özüne dönmek demek Being yourself means going back to yourself.

bence o gömleklerden bir bir sıyrılıp gerçek seni keşfetmek demek. |||||breaking free|||| I think it means getting out of those shirts one by one and discovering the real you.

Zaten dünya da bizden bunu bekliyor. The world already expects this from us.

Eğer dünya danışanım olarak ||my client| If the world is my client

ofisime gelip karşıma otursaydı ve deseydi ki, If he had come to my office and sat across from me and said,

dünya deyince geri çekilme hissi hissettim saygıdan, When I said the world, I felt a feeling of withdrawal from respect,

"Hale ben kendimi hiç iyi hissetmiyorum, "Hale, I'm not feeling well at all,

bana koç olarak nasıl yardımcı olabilirsin?" How can you help me as a coach?"

İlk sorum şu olurdu: My first question would be:

Sevgili Dünya, şu anki durumun nedir? Dear World, what is your current status?

Anlatırdı.

Dünyanın şu anki durumunu hepimiz biliyoruz. We all know the current state of the world.

Sonra ikinci sorum şu olurdu: Then my second question would be:

Peki, sevgili Dünya olmak istediğin hâl nedir? |||||state| So, dear Earth, what is the state you want to be?

Onu da anlatırdı. He would tell her too.

Hepimiz onu da biliyoruz. We all know that too.

Sonra üçüncü aşama gelirdi, üçüncü soru: ||stage||| Then came the third stage, the third question:

Peki sevgili Dünya,

buradan buraya ulaşmak için aradaki engelin nedir? |||||obstacle| What's your barrier to getting here from here?

Teşekkür ederim, evet. Thank you, yes.

Aradaki engel biziz: İnsanoğlu. We are the obstacle: Mankind.

Sonra bir sonraki soru gelirdi, Then the next question would come,

sormaya korkuyorum, çünkü ucu hepimize dokunacak. |||tip|| I'm afraid to ask because it will touch all of us.

Sevgili Dünya,

buraya ulaşmana engel olan insanoğlunu veya engeli ||||||the obstacle the human being or obstacle preventing you from reaching here

ortadan kaldırmak için ne gibi bir çözümler düşünürsün? What solutions do you think of to eliminate it?

İnsanoğlunu yok etmek. To destroy mankind.

Bakınız, Nuh Tufanı. |Noah's Flood|the Flood See Noah's Flood.

Bilimsel olarak bir sürü veri var, Scientifically there is a lot of data,

Dünya'nın ırkımızı yok etmesi bir güne bakar. |race||||| It will take a day for the world to destroy our race.

Sevgili Dünya, başka çözüm yok mu? Dear World, is there no other solution?

Olmaz mı? Isn't it?

Çözüm insanoğlunda. The solution is in humans.

İnsanoğlu artık uyansın ve sorumluluk üstlensin. mankind|||||take responsibility Mankind should wake up now and take responsibility.

Robotlara insan gibi davranmayı ve düşünmeyi öğreteceğine, Instead of teaching robots to act and think like humans,

kendisi insan olmayı hatırlayıp düşünce gücünün farkına varsın. Let him remember to be human himself and realize the power of thought.

Şu an burada oturan her biriniz ve ekranı karşısında dinleyen sen. Every one of you sitting here right now and you listening to the screen.

Hepimizin dünyayı ve insanlığı kurtarma gücü içinde, |||humanity|saving|| In the power of all of us to save the world and humanity,

ben buna sonsuz inanıyorum. ||infinite| I believe in it forever.

"Ben kimim ki dünyayı ya da insanlığı kurtaracağım?" "Who am I to save the world or humanity?"

Sen kimsin ki yapmayacaksın? Who are you to not?

"Bir kişiden ne fark eder?" "What difference does it make from a person?"

İnsanoğlunun tümü zaten birer kişinin toplamı değil mi? |||each|||| Isn't the whole human being the sum of one person anyway?

Çok şey fark eder. It makes a lot of difference.

O yüzden, şu anki dünyanızdan memnun mu değilsiniz? So, are you dissatisfied with your current world?

Şu anki dünyayı iyileştirmek mi istiyorsunuz? Do you want to improve the current world?

Şu anki dünyayı beğenmiyorsunuz, değiştirmek mi istiyorsunuz? You don't like the current world, do you want to change it?

Sevgili insanoğlu, sen değiş, dünyan değişsin. |||change|| Dear human being, you change, your world will change.

Teşekkür ederim.

(Alkış)