×

Χρησιμοποιούμε cookies για να βελτιώσουμε τη λειτουργία του LingQ. Επισκέπτοντας τον ιστότοπο, συμφωνείς στην πολιτική για τα cookies.


image

ZihinX, 6 Dakikada Daha Mutlu ol - Insanın anlam arayışı - Viktor Frankl

6 Dakikada Daha Mutlu ol - Insanın anlam arayışı - Viktor Frankl

Daha önce paylaştığım videolara gelen yorumları okuduktan sonra farkettim ki

birçok kişi zengin olmak ve

daha iyi standartlarda yaşamak dediğimde, bunun mutlu olmak anlamına geldiğini söylediğimi sanmis.

Aksine ' para ile saadet olmaz,

Türkiyede bu söylediklerinizin uygulanması imkansız

burası Türkiye, burada mutlu olamazsın vs diye düşünürseniz, bu tarz yararlı kitaplardan hicbir sey öğrenemez,

benzer videoları izlemeniz ya da benzer kitaplar okumanız da

sizin için sadece zaman kaybından baska birsey olmaz.

O yüzden, bu kez, Viktor Frankl'ın yazdigi

‘İnsanın Anlam Arayışı' kitabından öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Kitabın yazarı Viktor, ölüm kampı denilen Auschwitz Nazi toplama kampında 3 sene tutsak hayatı yaşamış. Bu kamptaki esirlere aklınıza gelebilecek

her türlü zulüm yapılırmış ve o yüzden nerdeyse hergün bir tutsak işkencelere dayanamayıp

kendi canına kıyarmış.

Viktorun annesi, babası, eşi ve kardeşi de

de öbür Nazi kamplarında tutsakmış ve hepsi de

o kamplarda ölmüşler

ve Viktor onların öldüğünü çok çok sonraları öğrenmiş.

Viktor ve onun gibi çok az kişi hayata simsiki tutunarak,

yapılan zulümlere sonuna kadar dayanmış ve bu zulümlerde bile bir anlam bulmaya çalışmışlar.

Bu da onların hayata olan bağlarını daha da kuvvetlendirmis.

Kitaptan öğreneceğimiz en önemli ders şudur:

Yaşadığımız felaketlere veya karşılaştığımız sorunlara olan

tepkimiz sadece bizim bakış açımıza bağlı.

Ya onları ‘bu şekilde yaşamanın ne anlamı var ki'

diye değerlendirip canımıza kıyarız, ya da

‘Hayat beni bu sekilde sınıyor. Bu yüzden ben, hayata

ne kadar dayanıklı ve güçlü olduğumu kanıtlamakta kararlıyım' diyerek yaşadığımız zorluklara bir anlam yükleyebiliriz.

Size kendi hayat hikayemden bir örnek vermek isterim.

Lise son sınıftaydım

ve üniversite sınavlarına çalışıyordum

Tüm günlerim okul ve dershane arasında mekik dokumakla geciyordu

ve anlayacağınız hiçbirimizin sevmediği

üniversite sınavına hazırlık dönemini tum acimasizligiyla yaşıyordum.

Annem beyin kanseriydi,

fakat, durumu çok ağır olmasına rağmen hastanede yanlış

bir teshis sonucu sinir hastalığı tanisi konulmuştu.

Annemin durumu o kadar ağırlaşmıştı ki, ayakta duramıyor, ancak ben ya da kardeşime dayanarak yürüyebiliyordu

Ben ve kardeşim, annem her an gözümüzün önünde ölebilir diye düşünüyorduk,

annem de bunun farkındaydı.

Yalnız, hiçbirimiz, henuz annemin beynindeki tümörün büyüklüğünden haberdar değildik.

Annem görmesin diye her gün gizli gizli banyoda ağlar ve ona ağladığımı hissettirmemeye çalışırdım.

Böyle bir durumda ne üniversite, ne de eğitim umrumda bile değildi. Yaşadığım stresten dolayı ders çalışmaya bir süre ara verdim

ve ‘zaten annem benim başarımı göremeyecek, o zaman üniversitede okumamın ne anlamı var ki' diye düşünmeye başladım. Bir gece uyurken bir ses duydum ve uyandım.

Bizim ailede annemden sonra uykusu hafif olan

bir tek ben varım.

Hemen yataktan fırladım ve odamdan çıktım.

Ve megerse annemin bardagindaki su bitmiş, evdekileri uyandırmayayım diye de o haliyle duvarlara çarpa çarpa

mutfağa gitmeye çalışıyormus.

Annemin yanına gidip ona sımsıkı sarılip ağladım

ve onu yatağına götürdüm.

Ardından mutfağa gidip ona su getirdim.

O gece anladım ki, hayat beni ve ailemi sınıyor,

ve bu yüzden ben moralimi yüksek tutarak bir sekilde hayata tutunmalıyım.

Tam tersi, hayata, neler yapabileceğimi göstermeliyim.

O geceden sonra, annemin ameliyat olacagi güne kadar

her gece sabaha kadar ders çalıştım.

Sadece öğlenleri uyuyordum.

Aslinda bu şekilde, ben annemin hastalanmasında

bir anlam bulmustum,

onun bana verdiği güç ve mücadele ruhuyla, her gece

üniversite sınavına daha da büyük hevesle hazırlanmaya başladım.

Ve şöyle düşünmeye başladım:

Hayat, annem ya gece kalkıp birşeyler isterse diye düşünmemi sağlayarak

beni her gece uyumamaya ve sabaha kadar ders çalışmaya yönlen diriyor.

Bu şekilde aylar geçti.

Artık annemim beyin kanseri olduğunu biliyorduk

ve kendi ulkem olan Azerbaycanda kanser tedavisi cok da gelismedigi icin

babamla annem ameliyat için Rusyaya gitmişlerdi.

Annem ameliyata girmeden önce bana telefonda,

‘annenin beynindeki tümör o kadar büyük ki, yaşama şansı sadece %1.

Annenizin ölümüne hazırlıklı olun ve evlatları olarak

bolca dua edin' dediler.

Bir evlat için bunu duymanın ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz...

Daha sonra öğrendim ki, annem, ben ve kardeşim için,

babama ‘ birbirinizle iyi geçinin benim güzel evlatlarım,

ben artık ölüyorum, keşke sizi son bir defa daha görebilseydim'

şeklinde bir veda videosu çektirmiş.

Bütün bu stres ve zorluklar içinde kendimde biraz güç buldum

ve kendime şöyle dedim : Fuat, bu sınava gireceksin,

çok iyi puan tutturacaksın ve annen de ameliyattan çıkınca bunu duyup çok mutlu olacak.

Sınava girdim ve dediğimi yaptim. Cok iyi bir puan tutturdum.

Annemin ameliyatı başarılı geçmisti ve babama çektirdiği

o videoyu da sildirdi.

Annemin geçirdiği ameliyat o kadar riskli ve beynindeki tümör o kadar büyüktü ki, hastane bizden bunu sergilerde kullanabilme izni bile aldı. Bu hikayeyi anlatmaktaki amacım, kitabın ana fikri olan

“her şeyde farklı bir anlam bulmaya çalışmanın, ne kadar önemli”

olduğunu size çok basit bir şekilde anlatabilmekti.

Unutmayın ki,

hayatta insanı çaresiz bırakacak hiçbir sorun yoktur.

Bize çaresizlik hissi veren de güç veren de, etrafımızda o lup bitenler değil, kafamızın içindekiler.

Yani olaylara bakış açımız.

Mutluluğu dışarıda değil, içinizde arayın.

Bütün bunları bildikten sonra, şimdiki durumumuzla

ve sonu gelmeyen sorunlarımızla bile mutlu olabiliriz,

ya da tam tersi, her şeye gücümüzün yettiği refah bir hayat içinde olsak bile, küçük sorunlarla dertlenerek kendimizi mutsuz edebiliriz.

Aslında etrafımızda, ailemizle veya arkadaşlarımızla

yaşadığımız sorunlar bizim beynimizin ürettiği seyler değil.

Fakat o sorunlara gösterdiğimiz reaksiyon,

olayları iyi yönden veya kötü yönden algılamamız

kendi düşüncelerimizin birer sonucu.

Demem o ki, bakış açımızı değiştirerek

en kötü durumlarda bile iyi bir şeyler bulmak bizim elimizde.

Videonu beğendiyseniz ve buna benzer

daha çok video yapmamı istiyorsanız

ZihinX adlı YouTube kanalıma abone olmayı unutmayın

Eğer size gerçekten bir faydam dokunduğunu düşünüyorsanız

videonu arkadaşlarınızla da paylaşın ki,

başkaları da faydalana bilsin

Teşekkürler

6 Dakikada Daha Mutlu ol - Insanın anlam arayışı - Viktor Frankl ||||l'homme||quête de sens|Viktor Frankl|Viktor Frankl Be Happier in 6 Minutes - Die Suche des Menschen nach dem Sinn - Viktor Frankl Be Happier in 6 Minutes - Man's search for meaning - Viktor Frankl 6分で幸せになる - 人間の意味への探求 - ヴィクトール・フランクル Стань счастливее за 6 минут - Человек в поисках смысла - Виктор Франкл Стань щасливішим за 6 хвилин - Пошук людиною сенсу життя - Віктор Франкл

Daha önce paylaştığım videolara gelen yorumları okuduktan sonra farkettim ki ||que j'ai partagé|les vidéos|||||| Nach dem Lesen der Kommentare zu den Videos, die ich zuvor geteilt habe, wurde mir klar, dass After reading the comments on the videos I shared before, I realized that

birçok kişi zengin olmak ve many people become rich and

daha iyi standartlarda yaşamak dediğimde, bunun ||standards||je dis| um einen besseren Lebensstandard zu erreichen. when I say living by better standards, mutlu olmak anlamına geldiğini söylediğimi sanmis. ||||que je disais|tu as pensé Er dachte, ich hätte gesagt, es bedeute, glücklich zu sein. He thought I said it meant being happy. Elle a pensé que je disais que cela signifiait être heureux. Он думал, что я сказал, что это означает быть счастливым.

Aksine ' para ile saadet olmaz, |||bonheur| On the contrary, 'money does not bring happiness, Au contraire, 'l'argent ne fait pas le bonheur,' Наоборот, деньги не приносят счастья,

Türkiyede bu söylediklerinizin uygulanması imkansız en Turquie|||| In der Türkei ist es unmöglich, das umzusetzen, was Sie sagen. It is impossible to implement what you said in Turkey. Il est impossible d'appliquer ce que vous avez dit en Turquie.

burası Türkiye, burada mutlu olamazsın vs diye düşünürseniz, ||||tu ne peux pas||| Das ist die Türkei, hier kann man nicht glücklich sein, usw, If you think that this is Turkey, you cannot be happy here, etc., c'est la Turquie, si vous pensez que vous ne pouvez pas être heureux ici, Если вы думаете, что это Турция, вы не можете быть счастливы здесь и т. д., bu tarz yararlı kitaplardan hicbir sey öğrenemez, ||||rien|| er kann aus solchen nützlichen Büchern nichts lernen, cannot learn anything from such useful books, vous ne pourrez rien apprendre de ces livres utiles,

benzer videoları izlemeniz ya da benzer kitaplar okumanız da ||vous regardiez|||||| ähnliche Videos ansehen oder ähnliche Bücher lesen watch similar videos or read similar books. regarder des vidéos similaires ou lire des livres similaires non plus

sizin için sadece zaman kaybından baska birsey olmaz. ||||perte de temps||| wird es für Sie nur Zeitverschwendung sein. it will be nothing but a waste of time for you.

O yüzden, bu kez, Viktor Frankl'ın yazdigi |||||de Viktor Frankl|

‘İnsanın Anlam Arayışı' kitabından öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istedim. ||||ce que j'ai appris||| Ich wollte mit Ihnen teilen, was ich aus dem Buch "Die Suche des Menschen nach dem Sinn" gelernt habe. I wanted to share with you what I learned from the book 'Man's Search for Meaning'.

Kitabın yazarı Viktor, ölüm kampı denilen |||de la mort|camp| Viktor, der Autor des Buches, ist der Autor des sogenannten Todeslagers The author of the book, Viktor, is the so-called death camp. Auschwitz Nazi toplama kampında 3 sene tutsak hayatı yaşamış. Auschwitz||||||| Er lebte 3 Jahre lang in Gefangenschaft im Nazi-Konzentrationslager Auschwitz. He was imprisoned in Auschwitz Nazi concentration camp for 3 years. Bu kamptaki esirlere aklınıza gelebilecek ||les prisonniers|| Die Gefangenen in diesem Lager erhielten You can think of the prisoners in this camp. Dans ce camp, toutes les formes de torture possibles sont infligées aux prisonniers.

her türlü zulüm yapılırmış |||on fait all kinds of cruelty C'est pourquoi presque tous les jours, un prisonnier ne supporte pas les tortures et ve o yüzden nerdeyse hergün bir tutsak işkencelere dayanamayıp |||||||à la torture| and therefore almost every day a prisoner could not stand the tortures. ...

kendi canına kıyarmış. ||se suiciderait took his own life.

Viktorun annesi, babası, eşi ve kardeşi de Viktor|||||| Viktor's mother, father, wife and brother

de öbür Nazi kamplarında tutsakmış ve hepsi de |l'autre||dans les autres camps|||| und anderen Nazi-Lagern, und sie wurden alle inhaftiert were also imprisoned in other Nazi camps, and they were all

o kamplarda ölmüşler |dans les camps| they died in the camps

ve Viktor onların öldüğünü çok çok sonraları öğrenmiş. und Viktor erfuhr erst viel, viel später, dass sie tot waren. and Viktor learned of their death much, much later.

Viktor ve onun gibi çok az kişi hayata simsiki tutunarak, ||||||||ferme prise|s'accrochant à Viktor und ein paar andere wie er klammern sich ans Leben, Viktor and few like him cling to life, Viktor et très peu de personnes comme lui se sont accrochés fermement à la vie,

yapılan zulümlere sonuna kadar dayanmış ve bu zulümlerde |les persécutions|||||| ertrug die Verfolgungen bis zum Ende und in diesen Verfolgungen withstood the persecutions committed to the end and ont enduré les injustices jusqu'au bout et bile bir anlam bulmaya çalışmışlar. ||||ils ont essayé They even tried to find meaning. ont même essayé de trouver un sens dans ces injustices.

Bu da onların hayata olan bağlarını daha da kuvvetlendirmis. This further strengthened their ties to life. Cela a également renforcé leurs liens avec la vie.

Kitaptan öğreneceğimiz en önemli ders şudur: |nous apprendrons|||| La leçon la plus importante que nous pouvons tirer du livre est la suivante :

Yaşadığımız felaketlere veya karşılaştığımız sorunlara olan the disasters we experience or the problems we face. Sur les catastrophes que nous avons vécues ou les problèmes auxquels nous faisons face.

tepkimiz sadece bizim bakış açımıza bağlı. notre réaction||||| Our reaction depends only on our point of view. Notre réaction dépend uniquement de notre point de vue.

Ya onları ‘bu şekilde yaşamanın ne anlamı var ki' What's the point of living like this? Ou bien nous les évaluons en disant 'quel sens cela a-t-il de vivre de cette façon'

diye değerlendirip canımıza kıyarız, ya da |en évaluant|||| we evaluate and kill ourselves, or ou alors

‘Hayat beni bu sekilde sınıyor. Bu yüzden ben, hayata ||||met à l'épreuve|||| 'Life tests me this way. That's why I live

ne kadar dayanıklı ve güçlü olduğumu kanıtlamakta kararlıyım' diyerek ||||||prouver|| I am determined to prove how resilient and strong I am. yaşadığımız zorluklara bir anlam yükleyebiliriz. |les difficultés||| We can give meaning to our difficulties.

Size kendi hayat hikayemden bir örnek vermek isterim. ||vie|mon histoire|||| I would like to give you an example from my own life story.

Lise son sınıftaydım ||j'étais en terminale

ve üniversite sınavlarına çalışıyordum and I was studying for university exams

Tüm günlerim okul ve dershane arasında mekik dokumakla geciyordu ||||cours particuliers|||| All my days were spent commuting between the school and the classroom. Mes journées se passaient à faire des allers-retours entre l'école et les cours de soutien,

ve anlayacağınız hiçbirimizin sevmediği ||aucun de nous| And you see, none of us likes et vous l'aurez compris, aucune d'entre nous n'aimait

üniversite sınavına hazırlık dönemini tum acimasizligiyla yaşıyordum. ||||toute|| I was living the university exam preparation period with all its cruelty. vivre cette période de préparation aux examens universitaires dans toute sa cruauté.

Annem beyin kanseriydi, |cerveau|had cancer My mother had brain cancer, Ma mère avait un cancer du cerveau,

fakat, durumu çok ağır olmasına rağmen hastanede yanlış |||grave|||| However, although his condition is very serious, he was wrong in the hospital. Cependant, bien que son état soit très grave, il y a eu un mauvais diagnostic à l'hôpital.

bir teshis sonucu sinir hastalığı tanisi konulmuştu. |||nerve||diagnostic| A diagnosis of nerve disease was made as a result of a diagnosis. Suite à un mauvais diagnostic, il a été diagnostiqué une maladie nerveuse.

Annemin durumu o kadar ağırlaşmıştı ki, ayakta duramıyor, ||||s'était aggravé||| My mother's condition was so severe that she could not stand, L'état de ma mère était devenu si grave qu'elle ne pouvait pas se tenir debout. ancak ben ya da kardeşime dayanarak yürüyebiliyordu mais|||||en m'appuyant| but he could walk relying on me or my brother mais elle pouvait marcher en s'appuyant soit sur moi, soit sur mon frère.

Ben ve kardeşim, annem her an gözümüzün önünde ölebilir diye düşünüyorduk, ||||||||||nous pensions Me and my brother were thinking that my mother could die before our eyes at any moment,

annem de bunun farkındaydı. |||était consciente My mother was also aware of this.

Yalnız, hiçbirimiz, henuz annemin beynindeki tümörün büyüklüğünden ||encore|||| Only, none of us have yet heard of the size of the tumor in my mother's brain. Cependant, aucun de nous n'est encore conscient de la taille de la tumeur dans le cerveau de ma mère. haberdar değildik. au courant|n'étions pas we were not aware.

Annem görmesin diye her gün gizli gizli banyoda ağlar |ne pas voir|pour que|||||| She secretly cries in the bathroom every day so that my mother can't see it. Je pleure discrètement dans la salle de bain chaque jour pour que ma mère ne le voit pas ve ona ağladığımı hissettirmemeye çalışırdım. |||ne pas lui| And I tried not to make him feel like I was crying. et j'essayais de ne pas lui faire sentir que je pleurais.

Böyle bir durumda ne üniversite, ne de eğitim umrumda bile değildi. ||||||||je me souciais|| In such a situation, I didn't care about university or education. Dans une telle situation, même l'université ou l'éducation ne m'importaient pas. Yaşadığım stresten dolayı ders çalışmaya bir süre ara verdim |||||||pause| I took a break from studying for a while due to the stress I was experiencing.

ve ‘zaten annem benim başarımı göremeyecek, o zaman ||||succès|will not see|| üniversitede okumamın ne anlamı var ki' diye düşünmeye başladım. |mes études|||||je me suis demandé|| I started to think, 'What's the point of studying at university? Bir gece uyurken bir ses duydum ve uyandım. One night while I was sleeping, I heard a sound and woke up.

Bizim ailede annemden sonra uykusu hafif olan |||||léger| In our family, after my mother, those who sleep lightly Dans ma famille, après ma mère, il n'y a qu'une seule personne qui a un sommeil léger.

bir tek ben varım. |||suis there is only me. C'est moi.

Hemen yataktan fırladım ve odamdan çıktım. ||je me suis levé||| I immediately jumped out of bed and left my room. Je me suis immédiatement levé du lit et je suis sorti de ma chambre.

Ve megerse annemin bardagindaki su bitmiş, |je suis désolé||dans le verre||est vide And it turns out that the water in my mother's glass has run out, evdekileri uyandırmayayım diye de o haliyle duvarlara çarpa çarpa les gens à la maison|je ne réveille pas|||||aux murs|frapper| slamming the walls in that state, so as not to wake the people in the house.

mutfağa gitmeye çalışıyormus. ||il essaie

Annemin yanına gidip ona sımsıkı sarılip ağladım ||||très fort|l'embrassant| I went to my mother and hugged her tightly and cried.

ve onu yatağına götürdüm.

Ardından mutfağa gidip ona su getirdim. |||||j'ai apporté Then I went to the kitchen and brought him water.

O gece anladım ki, hayat beni ve ailemi sınıyor, ||||la vie|||ma famille| That night I realized that life is testing me and my family,

ve bu yüzden ben moralimi yüksek tutarak bir sekilde hayata tutunmalıyım. ||||moral||||||je dois m'accro And that's why I have to somehow hold on to life by keeping my morale high.

Tam tersi, hayata, neler yapabileceğimi göstermeliyim. |au contraire|||je peux faire|je dois montrer On the contrary, I have to show life what I can do.

O geceden sonra, annemin ameliyat olacagi güne kadar |la nuit dernière||||sera|| From that night until the day my mother had surgery

her gece sabaha kadar ders çalıştım. I studied every night until morning.

Sadece öğlenleri uyuyordum. |l'après-midi|je dormais I only slept at noon.

Aslinda bu şekilde, ben annemin hastalanmasında En parlant|||||la maladie Actually like this, I when my mother got sick

bir anlam bulmustum, ||j'avais trouvé I found a meaning

onun bana verdiği güç ve mücadele ruhuyla, her gece |||||lutte|avec l'esprit|| every night with the strength and fighting spirit he gave me

üniversite sınavına daha da büyük hevesle hazırlanmaya başladım. |||||enthusiasm||

Ve şöyle düşünmeye başladım:

Hayat, annem ya gece kalkıp birşeyler isterse diye düşünmemi sağlayarak la vie||ou||||||me faire penser|me permettant de Life, making me think what if my mom got up at night and wanted something La vie, en me faisant penser que ma mère pourrait se lever la nuit et demander quelque chose

beni her gece uyumamaya ve sabaha kadar ders çalışmaya yönlen diriyor. |||ne pas dormir||||||dirige|me pousse it drives me not to sleep every night and to study until the morning. me pousse chaque nuit à ne pas dormir et à étudier jusqu'au matin.

Bu şekilde aylar geçti. Months passed like this. De cette façon, des mois ont passé.

Artık annemim beyin kanseri olduğunu biliyorduk |ma mère||||nous savions Now we knew my mom had brain cancer Nous savions maintenant que ma mère avait un cancer du cerveau.

ve kendi ulkem olan Azerbaycanda kanser tedavisi cok da gelismedigi icin ||mon pays||en Azerbaïdjan|||||développé| and because cancer treatment is not very developed in my own country Azerbaijan.

babamla annem ameliyat için Rusyaya gitmişlerdi. ||||en Russie|

Annem ameliyata girmeden önce bana telefonda, |à l'opération|||| Before my mother went into surgery, she called me on the phone,

‘annenin beynindeki tümör o kadar büyük ki, yaşama şansı sadece %1. de la mère||tumeur||||||| 'The tumor in your mother's brain is so big that her chance of survival is only 1%.

Annenizin ölümüne hazırlıklı olun ve evlatları olarak votre mère|à la mort de|préparés|||enfants|

bolca dua edin' dediler. prie||| They said, 'Pray a lot.

Bir evlat için bunu duymanın ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz... |enfant||||||||| You can imagine how hard it is for a child to hear that...

Daha sonra öğrendim ki, annem, ben ve kardeşim için,

babama ‘ birbirinizle iyi geçinin benim güzel evlatlarım, |entre vous||entendez-vous|||mes enfants to my father, 'Get on well with each other, my beautiful children,

ben artık ölüyorum, keşke sizi son bir defa daha görebilseydim' |||||||||je pouvais voir

şeklinde bir veda videosu çektirmiş. ||vidéo d'adieu|vidéo|a fait

Bütün bu stres ve zorluklar içinde kendimde biraz güç buldum In all this stress and hardship, I found some strength in myself.

ve kendime şöyle dedim : Fuat, bu sınava gireceksin, ||||Fuat|||tu vas passer and I said to myself: Fuat, you will take this exam,

çok iyi puan tutturacaksın ve annen de |||tu vas obtenir||| ameliyattan çıkınca bunu duyup çok mutlu olacak. l'opération|||entendre cela||| He'll be so happy to hear about it when he's out of surgery.

Sınava girdim ve dediğimi yaptim. Cok iyi bir puan tutturdum. ||||j'ai fait|||||j'ai obtenu I took the exam and did what I said. I got a very good score.

Annemin ameliyatı başarılı geçmisti ve babama çektirdiği |||avait réussi|||qu'elle a fait subir My mother's surgery was successful and she had my father's surgery.

o videoyu da sildirdi. |||a supprimé He also deleted that video.

Annemin geçirdiği ameliyat o kadar riskli ve beynindeki |subie|||||| My mother's surgery was so risky and tümör o kadar büyüktü ki, hastane bizden bunu sergilerde kullanabilme izni bile aldı. ||||||||dans les expositions|utilisation||| The tumor was so large that the hospital even got permission from us to use it for exhibitions. Bu hikayeyi anlatmaktaki amacım, kitabın ana fikri olan ||narrating|mon but|||| My purpose in telling this story is the main idea of the book.

“her şeyde farklı bir anlam bulmaya çalışmanın, ne kadar önemli” |chose||||||||

olduğunu size çok basit bir şekilde anlatabilmekti. ||||||pouvait expliquer

Unutmayın ki, Remember that

hayatta insanı çaresiz bırakacak hiçbir sorun yoktur. ||sans solution|laissera||| There is no problem in life that will leave you helpless.

Bize çaresizlik hissi veren de güç veren de, |désespoir|sentiment||||| What gives us a sense of helplessness and strength, etrafımızda o lup bitenler değil, kafamızın içindekiler. autour de nous||ceux qui|ceux qui se passent||notre tête| not what's going on around us, but what's inside our heads.

Yani olaylara bakış açımız. |||notre perspective That is our view of things.

Mutluluğu dışarıda değil, içinizde arayın. |||en vous|cherchez

Bütün bunları bildikten sonra, şimdiki durumumuzla ||savoir|||notre situation

ve sonu gelmeyen sorunlarımızla bile mutlu olabiliriz, ||qui ne viennent pas|nos problèmes|||

ya da tam tersi, her şeye gücümüzün yettiği refah bir ||||||notre pouvoir||| or vice versa, an omnipotent prosperity hayat içinde olsak bile, küçük sorunlarla dertlenerek ||si nous sommes|||avec de petits problèmes|en se plaignant Even if we are in life, worrying about small problems kendimizi mutsuz edebiliriz. ||nous pouvons We can make ourselves unhappy.

Aslında etrafımızda, ailemizle veya arkadaşlarımızla ||||nos amis

yaşadığımız sorunlar bizim beynimizin ürettiği seyler değil. |||notre cerveau|produit|choses| The problems we experience are not the things our brains produce.

Fakat o sorunlara gösterdiğimiz reaksiyon, |||laquelle nous avons montré|réaction

olayları iyi yönden veya kötü yönden algılamamız ||||||notre perception

kendi düşüncelerimizin birer sonucu. |nos pensées|chacune|résultat a result of our own thoughts.

Demem o ki, bakış açımızı değiştirerek Je dis||||notre perspective|en changeant I mean, by changing our perspective

en kötü durumlarda bile iyi bir şeyler bulmak bizim elimizde.

Videonu beğendiyseniz ve buna benzer la vidéo||||

daha çok video yapmamı istiyorsanız

ZihinX adlı YouTube kanalıma abone olmayı unutmayın

Eğer size gerçekten bir faydam dokunduğunu düşünüyorsanız If you really think I've been of any use to you

videonu arkadaşlarınızla da paylaşın ki,

başkaları da faydalana bilsin ||profiter|puissent profiter so others can benefit

Teşekkürler