×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.

image

Nur's Turkish Coffee, Me and Him /Part 2/ -Ben ve O

Me and Him /Part 2/ -Ben ve O

Ben ve O 2.Kısım

Yeniden merhaba arkadaşlar. "Ben ve O" adlı hikayenin ikinci kısmıyla karşınızdayım. Birinci kısım nasıldı? Hikayeyi beğendiniz mi? Ya da sizin için faydalı oldu mu ? Şimdi size birinci kısmın kısa bir özetini geçeceğim. Yani birinci kısımdan kısaca bahsedeceğim. Daha sonrasındaysa bu bölümde, bu kısımda geçen, anlamını bilmediğinizi düşündüğüm kelimeleri açıklayacağım.Çok fazla kelime var. Öyleyse hemen başlayalım.

Bu hikaye bize Emel adında bir kızın hayatını anlatıyor. Emel Suudi Arabistanlı bir kız ve annesi, o çok küçükken ölmüş. Ve bu onu ve babasını çok üzmüş. Emel çok üzülmüş. Bu duruma çok üzüldüğü için evlenmekten korkuyor. Evlenmek istemiyor. Evlenirse annesi gibi öleceğini ve çocuğunu annesiz bırakacağını düşünüyor.Çocuğunu üzmek istemiyor.Bu yüzden evlenmek istemiyor. Evlenip çocuk sahibi olursa annesi gibi öleceğini ve çocuğunu annesiz bırakacağını düşünüyor. Çocuğunu üzmek istemiyor. Bu yüzden evlenmek istemiyor.Dediğim gibi evlenmekten korkuyor.Onunla evlenmek isteyen herkesi reddediyor.

Evet şimdi kelimelere geçebiliriz.

Birinci kelimemiz nişanlanmak kelimesi. Bu bir fiil. Biriyle tanıştınız mesela ve o kişiyle evlenmek istiyorsunuz. Evlenmeden önceki aşamaya "nişanlanmak" deniyor. Yani mesela sevgiliniz var ve ona evlenme teklif ettiniz. Evlenme teklifi nasıl oluyor? "Benimle evlenir misin?" diye o kişiye soruyorsunuz. O da kabul etti ve yüzük taktınız. Yani bir nevi nişanlandınız. Nişanlanmak bu anlama geliyor.

İkinci kelimemiz "şımartmak" kelimesi. Mesela bir çocuğunuz var .Onu çok seviyorsunuz. Ve istediği her şeyi yapıyorsunuz. İstediği oyuncakları alıyorsunuz. Nereye gitmek isterse götürüyorsunuz. "Ben bu yemeği yemeyeceğim" diyor, ona onun istediği yemekleri yapıyorsunuz. Böyle yaparak çocuğunuzu şımartıyorsunuz. O da "şımarık" bir çocuk oluyor. yani hiç sizin sözünüzü dinlemiyor. Yaramazlıklar yapıyor vesaire vesaire... Şımartmak bu anlama geliyor.

Sıradaki deyimimiz ise, "umrunda olmamak". Umrunda olmamak yani önem vermemek. Mesela eski sevgilinize "sen artık benim umrumda değilsin" diyebilirsiniz. Yani "Seni artık önemsemiyorum ", "Sen artık benim için önemli değilsin" anlamına geliyor. Sen benim umrumda değilsin. Ya da mesela arkadaşın sana diyor ki "Duydun mu ? Eski sevgilin başka bir kızla görüşmeye başlamış. Kız da çok güzelmiş." Sen de diyorsun ki " Aman, banane. Umrumda değil."

Dördüncü kelimemiz "yaşıt" kelimesi. Yaşıt aynı yaşta olan kişilere deniyor. Mesela sen 20 yaşındasın, arkadaşın da 20 yaşında, siz yaşıtsınız. Aynı yaştasınız.

Beşinci kelimemiz "kabus" kelimesi. Gece uyurken mesela rüya görürüz.Gece uyurken rüya görürü ancak bu rüya kötüyse, korkunçsa buna kabus diyoruz. Buna örnek olarak verebileceğimiz cümlelerse şunlar:

"Dün gece bir kabus gördüm."

Ya da mesela hayatınız çok kötü. Hayatınızdan nefret ediyorsunuz.Gerçek anlamda değil ama mecaz anlamda şöyle diyorsunuz:

" Bu kötü kabustan artık uyanmak istiyorum."

Yani artık bitsin. Artık kötü şeyler bitsin, güzel şeyler olsun.

Bir sonraki tabirimizse "çoluk çocuğa karışmak". Çoluk çocuğa karışmayı aslında anlamışsınızdır. Mesela çocuk sahibi olan kişiler için kullanıyoruz.Evlenen ve çocukları olan biri için "çoluk çocuğa karıştı" diyebilirsiniz.

Ayrıca" sıkıntıdan patlamak" çok sıkılmak demek.

Son olarak "mutluluktan havalara uçmak" çok çok mutlu olmak demek.

Evet bu kadardı.Hadi artık başlayalım.

Umarım sıkıntıdan patlamazsınız.

BEN VE O / 2.KISIM Yıllar geçti. Ve aniden küçük kız kardeşim nişanlandı.Şaşırmıştım. Damat adayı her zaman olduğu gibi ilk önce bana gelmemişti, aksine doğrudan onunla nişanlanmıştı. Kız kardeşimin mutluluğunu ve neşesini görüyordum. Gerçekten çok mutluydu. Evdeki herkes onu şımartıyordu.

Ve ben, güzel ben, ailedeki en güzel kız olan ben hiç kimsenin umrunda değildim. İtiraf edeyim. Kıskanmaya ve ondan nefret etmeye başlamıştım. Ama neden ondan nefret ediyordum ki ? Sonuçta kız kardeşim bana kötü bir şey yapmamıştı.

Bu konuda biraz düşündüm. Ve böyle davranmaktan vazgeçtim. Ama hala evlenmek istemiyordum.

Evlilik hakkındaki bu düşüncemden dolayı hayatımı yaşıtım olan diğer kızlar gibi yaşayamıyordum.

En sonunda küçük kardeşim evlendi. Bir çocuk sahibi oldu. Ben ise onun mutluluğunu kızgınlıkla izliyordum. Ama sonuçta o kardeşimdi ve onu seviyordum. Kızgınlığımın sebebi asla onun gibi olamayacağımı bilmemdi.

Günün birinde babam yanıma geldi. Karşıma geçti ve tereddütle bana benim için gelen yeni bir adamdan bahsetti.

Şaşırdım. Allah Allah! Hala beni hatırlayan birileri vardı. Oysa sonsuza kadar bekar kalacağımı düşünüyordum.Bu otuz iki yaşındaki kızla evlenmek isteyen kişi de kimdi? Herhalde delinin biriydi.

Merak ettiğim için babama sordum. O da bana onun edepli, düzgün yaşı yaşıma uygun bir adam olduğunu söyledi. Uygun bir işi de vardı. Deli falan da değildi.

Korkunç bir kabustan uyanmış gibi korkuyla bağırdım:

-Hayır baba, onunla evlenmem! Acıyın bana. Evlenmeyeceğim!

Babam bir anlığına gülümsedi. Yüzündeki büyük mutluluğu gördüm.

Şaşırdım. Olur şey miydi bu? Neden mutlu olmuştu?Resmen evlenmemi istemiyordu. Neden? Çıkarı neydi ki?

Beni , kimsenin beni ondan almasını istemeyecek kadar çok mu seviyordu?

Bana mutlulukla şöyle dediğinde bundan emin oldum:

-Seni hak edecek birinin var olduğunu düşünmüyorum Emel. Aynı annen gibisin.

Küçüklüğümden beri bana böyle şeyler derdi. Annem gibi olduğumu sürekli söylerdi. Annemin kopyasıydım. Öyleyse, evlilikle ilgili bu kompleksimin sebebi babamdı. Hayır hayır. Beni sevdiğinden yapıyordu. Ve ben de babamı seviyordum zaten.

Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Güzelliğim soluyor ve gençliğim sönüyordu. Asla ve asla kimse beni istemeye gelmiyordu.Kimse benimle evlenmek istemiyordu.Küçük kardeşim ise eşiyle ve dört çocuğuyla çok mutluydu. Diğer kardeşim de evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmıştı. Bazı kardeşlerim de okumak için başka yerlere gitmişlerdi. Hatta içlerinden bazıları başka ülkelere gitmişlerdi. Ben ise hala aynıydım. Hala babamın evindeydim. Sıkıntıdan patlıyordum.

Beklemenin acısı beni öldürüyordu. Kardeşlerimin eşleriyle olan mutluluğunu görünce mahvoluyordum.

Öfkem babama yönelmişti. Şu anki durumumun suçlusu oydu. Başıma gelenlerin hepsi onun yüzündendi. Bana gelen adaylardan biriyle bile nişanlanmam için beni ikna etmeye çalışmamıştı. Aksine ben adayları reddettiğimde mutluluktan havalara uçuyordu. Ölene kadar onunla evde kalmamı istiyordu. Ona annemi hatırlatmamı istiyordu. Ben babamın kurbanıydım.

İşte o gün babamı terk etmeye karar verdim. Ona acı çektirmek istiyordum. Evi terk ettim ve yeni evlenmiş olan küçük kardeşimin yanına gittim.Evden hiç çıkmadım. İnsanların dedikodularını bile önemsemedim.

İki gün sonra üvey annem gelip eve dönmem için yalvardı. Çünkü babam hastalanmıştı. Kesin bir kararla reddettim. Onu da odadan kovdum. Ve ağlamaya başladım. Benim için artık ne bugün kalmıştı ne yarın ne de dün. Kardeşim de beni babamı ziyaret etmem için ikna etmeye çalıştı. Sadece ziyaret. Ama ısrarla karşı çıktım. Ta ki bu güne kadar.Bugün bütün aile beni ikna etmek için toplandı. Çünkü babam hasta olmuştu, ölüyordu. Babamı bu korkunç halde görünce çok üzüldüm. Ağlamasını duyunca ona doğru gittim. Kalbim küt küt atıyordu. Kendimi ağlayarak babamın kollarının arasına attım. İkimiz de ağlıyorduk.

Başını ellerimin arasına aldım ve kekeledim:

-Baba..

Uzaktan gelen sesini duyuyordum:

-Affet beni Emel...

Yaralı bir sesle cevap verdim.

-Affettim… Affettim seni baba.

---

Evet arkadaşlar. Hikayenin burada sonuna geldik. Hikayeyi anladınız mı? Anlamadıysanız bir kaç kere daha dinleyebilirsiniz. Hikayeyle ilgili yorumlarınızı da bana yazabilirsiniz. Ben kendi yorumumu bir dahaki bölümün başında yapacağım.O zaman kadar kendinize iyi bakın.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Me and Him /Part 2/ -Ben ve O Я и Он|||||| I|I|||||O(1) Ich und er /Teil 2/ Εγώ και Εκείνος /μέρος 2/ Me and Him /Part 2/ Él y yo /Parte 2/ Lui et moi /Partie 2/ 私と彼 /後編 Eu e ele /Parte 2/ Я и он /часть 2/ Jag och han /del 2/

Ben ve O 2.Kısım |||partie I|||Part Me and that part 2

Yeniden merhaba arkadaşlar. Encore|| "Once again"||friends Hello again, friends. "Ben ve O" adlı hikayenin ikinci kısmıyla karşınızdayım. |||titre|l'histoire||partie|je suis avec |||titled|||part|"here I am" |||||||أنا أمامكم Hier bin ich mit dem zweiten Teil der Geschichte „Ich und Er“. I'm here with the second part of "Me and O." Birinci kısım nasıldı? première|partie|comment était first|part|How was it? |جزء| Wie war der erste Teil? How was the first part? Hikayeyi beğendiniz mi? |vous avez aimé| |"Did you like"| Do you like the story? Ya da sizin için faydalı oldu mu ? ||votre||utile|| ||||useful|was| Or was it helpful to you? Şimdi size birinci kısmın kısa bir özetini geçeceğim. |Ihnen|||||| "Now"|||part|brief|a|summary|I will give ||||قصير|كلمة|ملخص| ||première|partie|courte||résumé|je vais passer Ich werde Ihnen nun eine kurze Zusammenfassung des ersten Teils geben. I will now give you a brief summary of the first part. Сейчас я дам вам краткое изложение первой части. Yani birinci kısımdan kısaca bahsedeceğim. |première|partie|en bref|je parlerai ||from the section|briefly|I will mention Ich werde also kurz auf den ersten Teil eingehen. So I will briefly talk about the first part. Итак, я кратко расскажу о первой части. Daha sonrasındaysa bu bölümde, bu kısımda geçen, anlamını bilmediğinizi düşündüğüm kelimeleri açıklayacağım.Çok fazla kelime var. |||||||||||объясню|||| |par la suite||||cette partie|qui apparaît|le sens|vous ne savez pas||les mots|j'expliquerai|||mots| Later|"Then"||in this section||this part|"mentioned"|meaning of|you don't know|I think||"I will explain"|||| بعد|إذاً بعد ذلك|||||||||||||| In diesem Abschnitt erkläre ich Ihnen die Wörter, deren Bedeutung Sie nicht kennen. Es gibt eine Menge Wörter. Then in this section, I'll explain the words in this section, I think you do not know the meaning. There are too many words. Затем, в этой части, я объясню слова, которые, как я думаю, вы не понимаете. Очень много слов. Öyleyse hemen başlayalım. Alors||commençons "Then"|| Fangen wir also an. So let's start right now.

Bu hikaye bize Emel adında bir kızın hayatını anlatıyor. ||||||||рассказывает о |histoire|à nous|Emel|nommée||fille|la vie|raconte |||Emel|named|||life|tells about Diese Geschichte erzählt uns das Leben eines Mädchens namens Emel. This story tells the life of a girl named Emel. Cette histoire nous raconte la vie d'une jeune fille appelée Emel. Эта история рассказывает нам о жизни девушки по имени Эмель. Emel Suudi Arabistanlı bir kız ve annesi, o çok küçükken ölmüş. ||Саудовская Аравия|||||||| |saoudienne|saoudienne||||sa mère|||quand elle était petite|est morte |Saudi|Saudi Arabian|||||||very young|died when young Emel is a Saudi Arabian girl and her mother died when she was very young. Эмель - девушка из Саудовской Аравии, ее мать умерла, когда она была очень маленькой. Ve bu onu ve babasını çok üzmüş. ||||||огорчило ||lui||son père||a beaucoup attristé ||||his father||upset And that upset him and his father. И это очень огорчило ее и ее отца. Emel çok üzülmüş. Emel||très triste ||very sad Emel is very upset. Bu duruma çok üzüldüğü için evlenmekten korkuyor. |||очень расстроен||боится жениться| |situation||il est triste||se marier|a peur |situation||that he is sad||getting married| He's afraid of getting married because he's upset about this. Он боится жениться из-за своего горя по этому поводу. Evlenmek istemiyor. She does not want to get married. Он не хочет выходить замуж. Evlenirse annesi gibi öleceğini ve çocuğunu annesiz bırakacağını düşünüyor.Çocuğunu üzmek istemiyor.Bu yüzden evlenmek istemiyor. ||||||من دون أم||||||||| s'il se marie|sa mère||qu'il va mourir||son enfant|sans mère|laissera||son|faire de la peine|ne veut pas|||se marier| Wenn sie heiratet||||||||||||||| if she marries|||die||your child|motherless|"would leave"||his child|sadden|"does not want"|||| He thinks that if he gets married he will die like his mother and he will leave his child without his mother. Он считает, что если он женится, то умрет как его мама и оставит ребенка без матери. Он не хочет огорчить своего ребенка. Поэтому не хочет выходить замуж. Evlenip çocuk sahibi olursa annesi gibi öleceğini ve çocuğunu annesiz bırakacağını düşünüyor. ||||||||||оставит без матери| en se mariant|enfant|parent|s'il se marie|||qu'il mourra||son enfant||laissera|pense get married|child|owner||||||||leave| He thinks that if he marries and has children he will die like his mother and leave his child without his mother. Elle pense que si elle se marie et a des enfants, elle mourra comme sa mère et laissera son enfant sans mère. Она думает, что если выйдет замуж и родит ребенка, то умрет, как и ее мать, и оставит ребенка без матери. Çocuğunu üzmek istemiyor. son enfant|faire de la peine|ne veut pas She doesn't want to upset her child. Bu yüzden evlenmek istemiyor.Dediğim gibi evlenmekten korkuyor.Onunla evlenmek isteyen herkesi reddediyor. ||se marier||comme je l'ai dit||se marier|a peur|avec elle|||tout le monde|rejette ||||Wie gesagt||||||||ablehnt |||||||||الزواج|يريد|| ||||||||||who wants||rejects As I said, he is afraid of getting married. C'est pourquoi elle ne veut pas se marier. Comme je l'ai dit, elle a peur de se marier. Elle rejette tous ceux qui veulent l'épouser. Вот почему она не хочет замуж. Как я уже сказал, она боится выйти замуж. Она отвергает любого, кто хочет на ней жениться.

Evet şimdi kelimelere geçebiliriz. |||можем перейти ||aux mots|passer |||"we can move on" Yeah, we can go into words now.

Birinci kelimemiz nişanlanmak kelimesi. ||Обручиться| ||se fiancer| ||get engaged| ||الخطوبة| Our first word is getting engaged. Notre premier mot est le mot "engagement". Bu bir fiil. ||verbe ||verb Es ist ein Verb. It's a verb. Biriyle tanıştınız mesela ve o kişiyle evlenmek istiyorsunuz. avec quelqu'un|vous avez rencontré||||la personne|se marier| with someone|met||||person|| Sie haben zum Beispiel jemanden kennengelernt und wollen diese Person heiraten. For example, you met someone and you want to marry that person. Evlenmeden önceki aşamaya "nişanlanmak" deniyor. ||стадия перед свадьбой|| avant de se marier|précédente|étape|se fiancer| getting married|previous|stage|Get engaged| قبل الزواج|السابقة|المرحلة|| ||Verlobungsphase|| Die Phase vor der Ehe wird als "Verlobung" bezeichnet. The stage before marriage is called "engagement." Период до свадьбы называется "обручение". Yani mesela sevgiliniz var ve ona evlenme teklif ettiniz. |||||||сделали предложение| ||votre partenaire|||elle|demande en mariage|proposition|vous avez fait |for example|your partner||||marriage|proposal|proposed to her |||||||Heiratsantrag gemacht| Sie haben zum Beispiel eine Freundin und haben ihr einen Heiratsantrag gemacht. So, for example, you have a boyfriend and you proposed to him. Par exemple, vous avez une petite amie et vous lui avez demandé de vous épouser. То есть, у вас есть любовник и вы сделали предложение о браке. Evlenme teklifi nasıl oluyor? Предложение руки||| |proposition de mariage|| |marriage proposal|| Was schlagen Sie vor? How is the marriage proposal? Как делается предложение о браке? "Benimle evlenir misin?" |выйдешь замуж| |veux-tu m'épou|question marker |marry| "Willst du mich heiraten?" "Will you marry me?" "Veux-tu m'épouser ?" "Ты выйдешь за меня замуж?" diye o kişiye soruyorsunuz. ||la personne|vous demandez saying|||asking you ask that person. ты спрашиваешь этого человека. O da kabul etti ve yüzük taktınız. ||||||надели кольцо ||accepter|a accepté||bague|vous avez mis ||accepted|accepted||ring|put on He also agreed and put on the ring. Elle a accepté et vous avez passé la bague au doigt. Он согласился, и вы надели обручальное кольцо. Yani bir nevi nişanlandınız. |||помолвлены ||une sorte de|vous êtes fiancés ||sort of|got engaged Sie sind also sozusagen verlobt. So you're kind of engaged. Vous êtes donc en quelque sorte engagé. То есть, можно сказать, вы помолвлены. Nişanlanmak bu anlama geliyor. se fiancer||signifie|signifie getting engaged||meaning| Das ist es, was es bedeutet, engagiert zu sein. That means getting engaged. Обручиться означает это.

İkinci kelimemiz "şımartmak" kelimesi. ||баловать| ||gâter| ||مدلل| ||verwöhnen| ||to spoil| Das zweite Wort ist "verwöhnen". Our second word is pampering. Второе слово - это слово "баловать". Mesela bir çocuğunuz var .Onu çok seviyorsunuz. ||Ваш ребенок|||| ||votre enfant|||| ||your child|||| For example, you have a child. You love him very much. Ve istediği her şeyi yapıyorsunuz. ||||vous faites And you do whatever he wants. İstediği oyuncakları alıyorsunuz. |игрушки| qu'il veut|les jouets|vous achetez |toys|buy |الألعاب| You get the toys he wants. Nereye gitmek isterse götürüyorsunuz. |||отвозите où|aller|s'il veut|vous emmenez |||you take You take him wherever he wants to go. Куда бы он ни хотел пойти, вы везете его. "Ben bu yemeği yemeyeceğim" diyor, ona onun istediği yemekleri yapıyorsunuz. ||le plat|je ne mangerai|||||| |هذا|الطعام|لن آكل||له|||| |||will not eat|||||| He says, "I'm not going to eat this food." Il dit : "Je ne mangerai pas cette nourriture", et vous lui préparez la nourriture qu'il veut. Он говорит: "Я не буду есть это блюдо", но вы все равно готовите ему то, что он хочет. Böyle yaparak çocuğunuzu şımartıyorsunuz. |||баловать de cette façon|en faisant|votre enfant|vous gâtez بهذه الطريقة||طفلك| |by doing this|your child|spoiling Du verwöhnst dein Kind. You spoil your child by doing so. Таким образом вы балуете своего ребенка. O da "şımarık" bir çocuk oluyor. ||избалованный||| ||gâté||| ||Er ist auch verwöhnt.||| ||spoiled||| He's a "spoiled" kid. yani hiç sizin sözünüzü dinlemiyor. |||вас| ||votre|votre parole|n'écoute pas |at all||your word|not listening also hört er nie auf dich. So he never listens to you. Il ne vous écoute donc jamais. Итак, они просто не слушают вас. Yaramazlıklar yapıyor vesaire vesaire... Şımartmak bu anlama geliyor. Проказы делает и т.д.||||||| les bêtises||etc|etc|gâter||| Unfug treiben||und so weiter||||| Mischief||"and so on"|"and so on"|spoiling||meaning|means Er benimmt sich daneben und so weiter und so fort... Das ist es, was Verhätscheln bedeutet. He's misbehaving and so on and so on ... That's what pampering means. Они шалунничают и тому подобное... Это значит, что они разбалованы.

Sıradaki deyimimiz ise, "umrunda olmamak". |||не волнует| suivant|notre expression||t'en fous|ne pas être التالي|||| "Next"|our idiom|is|care about|not to care |||nicht kümmern um| Unsere nächste Redewendung ist "sich nicht scheren". Our next phrase is "not to care". Notre prochaine expression idiomatique est "se foutre de la gueule du monde". Следующей пословицей будет "не касаться". Umrunda olmamak yani önem vermemek. ||||не придавать значения |||importance|ne pas tenir compte care about|||importance|Not care about Es ist mir scheißegal, es ist mir egal. Not to care, not to care. Не заботиться, то есть не заботиться. Mesela eski sevgilinize "sen artık benim umrumda değilsin" diyebilirsiniz. ||||||волнует меня|| |ancien|à votre ex||maintenant plus||je me soucie|| ||ex-girlfriend||no longer||I care|| |||||لي|اهتمامي|| Sie können zum Beispiel zu Ihrem Ex sagen: "Du bist mir nicht mehr wichtig". For example, you could say to your ex "you don't care about me anymore". Par exemple, vous pouvez dire à votre ex : "Tu ne m'intéresses plus". Например, вы можете сказать своему бывшему: «Я больше не забочусь о тебе». Yani "Seni artık önemsemiyorum ", "Sen artık benim için önemli değilsin" anlamına geliyor. |||не важен|||||||| ||plus|je ne t'importance||plus|pour moi||||signifie| ||anymore|don't care|||||||| |||أهتم|||||||| "Du bist mir nicht mehr wichtig" bedeutet also "Du bist mir nicht mehr wichtig". So "I don't care about you anymore" means "you don't care about me anymore." То есть "Я больше не заботлюсь о тебе", означает "Ты больше не важен для меня". Sen benim umrumda değilsin. ||me préoccupe| Sie sind mir scheißegal. You don't care about me. Je me fiche de vous. Ты мне не нравишься. Ya da mesela arkadaşın sana diyor ki "Duydun mu ? ||par exemple|ton ami||dit|que|tu as entendu| |||||||"Did you hear?"| Or your friend says to you, "You hear that? Или, например, друг говорит тебе: "Ты слышал?" Eski sevgilin başka bir kızla görüşmeye başlamış. ||||||начал встречаться |ton ex|||une fille|sortir avec|a commencé ex-|ex-girlfriend|||girl|started seeing|has started Your ex started seeing another girl. Kız da çok güzelmiş." |||elle est belle She's beautiful. " Девушка тоже очень красивая." Sen de diyorsun ki " Aman, banane. |||||мне какое дело ||tu dis||Oh là là|je m'en fiche ||||"Oh well"|not my concern And you say, "Oh, me. Et vous dites : "Oh, je m'en fiche. Ты тоже говоришь: "Ладно, мне все равно. Umrumda değil." Je m'en fiche| I care| Das ist mir scheißegal." I do not care." Мне все равно."

Dördüncü kelimemiz "yaşıt" kelimesi. ||ровесник| quatrième||contemporain| Fourth||peer| ||عمر| ||Gleichaltriger| Unser viertes Wort ist "Peer". Our fourth word is "peer". Наше четвертое слово - это слово "ровестник". Yaşıt aynı yaşta olan kişilere deniyor. ровесник||||| pairs|même|âge||les personnes|on dit peer|same|age||people of the same age|is called ||عمر||| It's called people of the same age. Les pairs sont des personnes du même âge. Ровестник - это те люди, которые одного возраста. Mesela sen 20 yaşındasın, arkadaşın da 20 yaşında, siz yaşıtsınız. |||||||ровесники |||||ans||vous êtes du même âge for example||age|||||you are peers |||||||في نفس العمر For example, you are 20 years old, and your friend is 20 years old, you are the same age. Par exemple, vous avez 20 ans, votre ami a 20 ans, vous êtes majeurs. Например, ты 20 лет, твой друг тоже 20 лет, вы ровестники. Aynı yaştasınız. |одного возраста |vous avez le même âge |same age |في نفس العمر You're the same age.

Beşinci kelimemiz "kabus" kelimesi. ||кошмар| cinquième|notre cinquième|cauchemar|mot ||Fünfte Wort "Albtraum".| ||nightmare| Das fünfte Wort ist "Alptraum". Our fifth word is the nightmare. Gece uyurken mesela rüya görürüz.Gece uyurken rüya görürü ancak bu rüya  kötüyse, korkunçsa buna kabus diyoruz. ||||||||||||плохой|||| nuit|en dormant|par exemple|rêve|nous rêvons||en dormant||nous rêvons||||si elle est mauvaise|si elle est horrible||cauchemar|nous disons Nighttime|while sleeping||dream|"we see"||||see|||dream|if it's bad|if it's terrifying||| |||حلم||الليل||||||||||| Wenn wir zum Beispiel nachts schlafen, träumen wir. Wir träumen, während wir nachts schlafen, aber wenn dieser Traum schlecht ist, wenn er beängstigend ist, nennen wir ihn einen Alptraum. For example, if we dream at night, we dream. Par exemple, lorsque nous dormons la nuit, nous rêvons, mais si ce rêve est mauvais, s'il est effrayant, nous l'appelons un cauchemar. Buna örnek olarak verebileceğimiz cümlelerse şunlar: |||можем привести|| |exemple||que nous pouvons|les phrases|ceux-ci this|example||we can give|"as for sentences"|these are examples Beispiele hierfür sind die folgenden Sätze: The following are examples of this: Les phrases suivantes en sont un exemple :

"Dün gece bir kabus gördüm." hier|la nuit||cauchemar|j'ai eu "Last night"|night||nightmare| "I had a nightmare last night."

Ya da mesela hayatınız çok kötü. ||par exemple|votre vie|| |||your life||bad Or, for example, your life is very bad. Ou, par exemple, votre vie est très mauvaise. Hayatınızdan nefret ediyorsunuz.Gerçek anlamda değil ama mecaz anlamda şöyle diyorsunuz: вашей жизни|||||||||| de votre vie|haine|vous détestez|vraiment|sens figuré|||au sens figuré|sens figuré|comme ça| from your life|"Hate"||"Literally"|figuratively speaking|||metaphorically speaking|in the sense||you say |||||||مجاز||| |||||||im übertragenen Sinne||| Sie hassen Ihr Leben, nicht buchstäblich, aber im übertragenen Sinne, sagen Sie: You hate your life. Not literally, but metaphorically, you say: Vous détestez votre vie, pas au sens propre, mais au sens figuré : Вы ненавидите свою жизнь. Не в буквальном смысле, а в переносном смысле вы говорите:

" Bu kötü kabustan artık uyanmak istiyorum." ||кошмар||| ||cauchemar|now|me réveiller| this||nightmare|no longer|wake up from| "Ich möchte aus diesem schlimmen Albtraum aufwachen." "I want to wake up from this bad nightmare." "Je veux me réveiller de ce mauvais cauchemar." "Я хочу проснуться от этого кошмара."

Yani artık bitsin. ||пусть закончится |now|finisse So|now|"be over" ||تنتهي So it's over now. То есть пусть это закончится. Artık kötü şeyler bitsin, güzel şeyler olsun. |||закончились||| |||finissent|||soient now|||end|good||happen Bad things are over now, good things are done. Laissez les mauvaises choses se terminer, laissez les bonnes choses arriver. Пусть плохие вещи закончатся, пусть будут хорошие.

Bir sonraki tabirimizse "çoluk çocuğa karışmak". |||дети|| |suivant|notre interprétation|les enfants|les enfants|s'occuper des enfants |next|our next phrase|kids|to children|get involved with |||الأطفال|| Der nächste Begriff ist "sich niederlassen". Our next phrase is "getting involved in a child." Le terme suivant est "s'installer". Следующее выражение - 'вмешиваться в детские дела'. Çoluk çocuğa karışmayı aslında anlamışsınızdır. ||вмешиваться|| ||interfering|en fait|vous avez compris Kinder||sich einmischen|| الأطفال|||| kids|children|interfering with|actually|you understand it Du verstehst tatsächlich, wie man sich auf Kinder einlässt. You actually understand getting involved in a child. Вы, вероятно, поняли, что значит вмешиваться в детские дела. Mesela çocuk sahibi olan kişiler için kullanıyoruz.Evlenen ve çocukları olan biri için "çoluk çocuğa karıştı" diyebilirsiniz. |||||||женившийся||||||||| |enfants|parents|qui ont|les personnes||nous utilisons|les mariés||les enfants||||les enfants|enfants|s'est mêlé|vous pouvez dire Zum Beispiel|Kind|Inhaber|die haben||||||||||||| for example||owner||||use|Married||children|having|||kids|children|got mixed| Wir verwenden es zum Beispiel für Menschen, die Kinder haben, für jemanden, der verheiratet ist und Kinder hat, können Sie „gemischt mit Kindern“ sagen. For example, we use it for people who have children. Par exemple, nous l'utilisons pour les personnes qui ont des enfants. Pour quelqu'un qui se marie et qui a des enfants, on peut dire "il est devenu un enfant". Например, мы используем его для людей, у которых есть дети.Для тех, кто женат и имеет детей, вы можете сказать «смешанные с детьми».

Ayrıca" sıkıntıdan patlamak" çok sıkılmak demek. ||||очень скучать| en plus|ennui|exploser de ennui||s'ennuyer| |from boredom|bursting from||be bored| |من الملل|||| „Aus Langeweile ausbrechen“ bedeutet auch, sehr gelangweilt zu sein. Besides, "bursting" means being bored. Et "s'ennuyer à mourir" signifie s'ennuyer à mourir. Кроме того, "sıkıntıdan patlamak" означает очень сильное скука.

Son olarak "mutluluktan havalara uçmak" çok çok mutlu olmak demek. ||от счастья||||||| ||de bonheur|les nuages|s'envoler||||être très| ||from happiness|the air|fly|||happy|| ||السعادة||||||| Finally, "flying from happiness" means being very, very happy. Enfin, être "aux anges" signifie être très, très heureux. Наконец, "mutluluktan havalara uçmak" означает быть очень счастливым.

Evet bu kadardı.Hadi artık başlayalım. ||c'était tout|Allez|maintenant|commençons Yes||that was it|let's|| Let's get started. Voilà, c'est parti. Да, это все. Давайте начнем.

Umarım sıkıntıdan patlamazsınız. ||не взорвётесь |l'ennui|vous n'explos |boredom|won't explode |الضيق|تنفجرون Ich hoffe, Sie langweilen sich nicht. I hope you won't be bored. J'espère que vous ne vous ennuyez pas à mourir. Надеюсь, вы не взорветесь от скуки.

BEN VE O / 2.KISIM Yıllar geçti. |||PARTIE|Les années|les années ont passé ICH UND SIE / TEIL 2 Jahre sind vergangen. ME AND IT / PART 2 Years have passed. ME AND HER / PART 2 Les années ont passé. Я и ОНА / 2.ЧАСТЬ Прошли годы. Ve aniden küçük kız kardeşim nişanlandı.Şaşırmıştım. ||||||Я был удивлён. |soudainement|petite|la fille|ma sœur|s'est fiancée|j'étais surpris |suddenly||||got engaged|I was surprised Und plötzlich verlobte sich meine kleine Schwester, ich war überrascht. And suddenly my little sister got engaged. Et soudain, ma petite sœur s'est fiancée. J'ai été surprise. И вдруг моя младшая сестра обручилась. Я был в шоке. Damat adayı her zaman olduğu gibi ilk önce bana gelmemişti, aksine doğrudan onunla nişanlanmıştı. |||||||||||||обручился с ней le fiancé|le candidat|||était|||d'abord||ne venait pas|au contraire|directement|elle|s'était fiancé Bräutigam|Kandidat|||||||||im Gegenteil||| the groom|candidate|||was|||||hadn't come|instead|directly||got engaged Wie üblich kam der zukünftige Bräutigam nicht zuerst zu mir, sondern wurde direkt mit ihm verlobt. As usual, the groom candidate did not come to me at first, but was directly engaged to him. Le futur marié n'est pas venu me voir en premier, comme il le faisait toujours, mais s'est fiancé directement avec elle. Как обычно, будущий жених не пришел ко мне первым, а обручился непосредственно с ним. Kız kardeşimin  mutluluğunu ve neşesini görüyordum. |||||видел sœur|ma sœur|le bonheur||sa joie|je voyais |my sister's|your happiness||joy| Ich sah das Glück und die Freude meiner Schwester. I was seeing my sister's happiness and joy. Je voyais le bonheur et la joie de ma sœur. Я видел счастье и радость моей сестры. Gerçekten çok mutluydu. He was really happy. Elle était vraiment très heureuse. Evdeki herkes onu şımartıyordu. домашние||| à la maison||lui|le gâtait At home|everyone||was spoiling |||كان يدلل Jeder im Haus verwöhnte ihn. Everyone in the house spoiled him. Tout le monde à la maison la gâtait. Все в доме баловали его.

Ve ben, güzel ben, ailedeki en güzel kız olan ben hiç kimsenin umrunda değildim. ||||de la famille|||fille|étant|||personne|se souciait| ||beautiful||in the family||||||||concern of anyone|I wasn't ||||||||||أبداً||| Und ich, das schöne Ich, das hübscheste Mädchen in der Familie, niemand kümmerte sich darum. And I, beautiful I, the most beautiful girl in the family, I didn't care about anyone. Et moi, la belle moi, la plus belle fille de la famille, tout le monde se fichait de moi. А я, красивая я, самая красивая девочка в семье, никого не интересовала. İtiraf edeyim. Признаюсь.| je confesse|je l'admets Ich gestehe.| I confess|let me Lassen Sie mich zugeben. I confess. Признаюсь. Kıskanmaya ve ondan nefret etmeye başlamıştım. Завидовать||||| la jalousie||||à le détester|j'avais commencé الغيرة||||| Eifersüchtig zu sein||||| to jealousy||him|hate||had begun Ich wurde langsam eifersüchtig und hasste ihn. I was getting jealous and hating him. J'ai commencé à être jaloux et à le détester. Я начал ревновать и ненавидеть его. Ama neden  ondan nefret ediyordum ki ? |pourquoi|lui||je détestais| |لماذا|||| ||him||| Aber warum hasste ich ihn? But why did I hate him? Mais pourquoi le détestais-je ? Но почему я ненавидел его? Sonuçta kız kardeşim bana kötü bir şey yapmamıştı. En fin de compte|||||||ne m'avait pas fait Letztendlich||||||| after all|||||||not done to me Schließlich hat meine Schwester mir nichts Böses getan. After all, my sister didn't do anything bad to me. Après tout, ma sœur ne m'avait rien fait de mal. В конце концов, моя сестра не сделала мне ничего плохого.

Bu konuda biraz düşündüm. |sujet||j'ai réfléchi |about this|| Ich habe ein wenig darüber nachgedacht. I thought about it a little. J'ai un peu réfléchi à cela. Я немного подумал об этом. Ve böyle davranmaktan vazgeçtim. ||перестал так поступать| |ainsi|agir|j'ai renoncé ||acting|I gave up Und ich habe aufgehört, mich so zu benehmen. And I stopped acting like that. Et j'ai cessé de me comporter de la sorte. И я отказался действовать таким образом. Ama hala evlenmek istemiyordum. ||me marier|je ne voulais pas |still|| Aber heiraten wollte ich trotzdem nicht. But I still didn't want to get married. Но я все еще не хотела выходить замуж.

Evlilik hakkındaki bu düşüncemden dolayı hayatımı yaşıtım olan diğer kızlar gibi yaşayamıyordum. ||||||ровесницы|||||не могла жить mariage|concernant||ma pensée|à cause de|ma vie|mes pairs|qui sont|autres|les filles||je ne vivais pas Marriage|about marriage||my thought|because of|my life|my peers||other|||I couldn't live |||فكرتي||||||||لم أكن أستطيع العيش Aufgrund dieses Gedankens über die Ehe konnte ich mein Leben nicht wie andere Mädchen in meinem Alter leben. Because of this idea of marriage, I couldn't live my life like any other girl of my age. À cause de cette idée de mariage, je ne pouvais pas vivre ma vie comme les autres filles de mon âge. Из-за своей этой мысли о браке я не могла жить как другие девушки моего возраста.

En sonunda küçük kardeşim evlendi. |finalement|petit|ma petite sœur|s'est marié |finally||| Endlich hat mein kleiner Bruder geheiratet. Finally my little brother got married. Mon frère cadet a fini par se marier. Наконец, моя младшая сестра вышла замуж. Bir çocuk sahibi oldu. |ребёнок||стал владельцем |un enfant|de l'enfant|a eu A||owner| |طفل|| Sie hatte ein Kind. He had a child. У нее был ребенок. Ben ise onun mutluluğunu kızgınlıkla izliyordum. ||||с раздражением| |quant à|sa joie|sa joie|avec colère|je regardais |but||happiness|with anger|was watching ||سعادته||| ||||mit Wut| Ich beobachtete sein Glück mit Wut. I was watching his happiness angrily. Je regardais son bonheur avec colère. Я с гневом наблюдал за его счастьем. Ama sonuçta o kardeşimdi ve onu seviyordum. |||моим братом|||любил |en fin de compte||mon frère|||je l'aimais |||was my brother|||loved Aber schließlich war er mein Bruder und ich liebte ihn. But after all, he was my brother, and I loved him. Mais finalement, c'était mon frère et je l'aimais. Но ведь он был моим братом, и я любила его. Kızgınlığımın sebebi asla onun gibi olamayacağımı bilmemdi. гневом|||||не смогу быть|знал ma colère|la raison|jamais|||ne pas être|je savais غضبي|||||أكون|كان معرفتي my anger||never|||will not|it was knowing |||||nicht sein könnte|dass ich wusste Der Grund, warum ich wütend war, war, weil ich wusste, dass ich niemals wie er sein könnte. My anger was because I knew I'd never be like him. La raison de ma colère était de savoir que je ne pourrais jamais être comme lui. Причиной моего раздражения было то, что я знал, что никогда не смогу быть как он.

Günün birinde babam yanıma geldi. un jour|un jour|mon père|à moi|came |one||to me| Eines Tages kam mein Vater zu mir. One day, my father came to me. Un jour, mon père est venu vers moi. Однажды мой отец подошел ко мне. Karşıma geçti ve tereddütle bana benim için gelen yeni bir adamdan bahsetti. Передо мной||||||||||| devant moi|s'est présenté||hésitant||||qui vient|||un homme|parla de in front of|passed||with hesitation|||||||man|talked about |||بتردد|||||||| |||zögernd|||||||| Er kam auf mich zu und erzählte mir zögernd, dass ein neuer Mann für mich kommen würde. He came across me and hesitantly told me about a new man who came to me. Il s'est approché de moi et m'a parlé avec hésitation d'un nouvel homme qui était venu pour moi. Он стоял передо мной и с колебанием рассказал мне о новом человеке, который пришел ко мне ради меня.

Şaşırdım. Je suis surpris I was surprised Ich war überrascht. I am shocked. J'ai été surpris. Allah Allah! God God| Gee! Oh mon Dieu ! Hala beni hatırlayan birileri vardı. |||кто-то| encore||qui se souvenaient|quelqu'un|il y avait Still||remembering|someone| Jemand erinnert sich noch an mich. There was still someone who remembered me. Il y avait encore des gens qui se souvenaient de moi. Кто-то еще помнит меня. Oysa sonsuza kadar bekar kalacağımı düşünüyordum.Bu otuz iki yaşındaki kızla evlenmek isteyen kişi de kimdi? ||||останусь||||||||||| Or|pour toujours||célibataire|je resterai|||trente|trente-deux|âgée de trente|la fille|||la personne|| Dabei|für immer||||||||im Alter von|||||| However|forever||single|I would stay|||thirty|two|thirty-two|the girl|||||who Wohingegen ich dachte, ich würde für immer Single bleiben.Wer war die Person, die dieses zweiunddreißigjährige Mädchen heiraten wollte? But I thought I'd be single forever. Je pensais pourtant que je resterais célibataire pour toujours. Mais qui était cette personne qui voulait épouser cette fille de trente-deux ans ? В то время как я думал, что навсегда останусь одиноким… Кто тот человек, который хотел жениться на этой тридцатидвухлетней девушке? Herhalde delinin biriydi. |сумасшедший| probablement|fou|un d'eux probably|crazy| |مجنون| Er muss verrückt gewesen sein. He was probably crazy. Il devait être fou. Должно быть, он был сумасшедшим.

Merak ettiğim için babama sordum. |que je me suis demandé|||j'ai demandé curiosity|I wonder|||I asked مرَاقبة|||| Aus Neugier fragte ich meinen Vater. I asked my father for curiosity. J'ai demandé à mon père parce que j'étais curieux. Из любопытства я спросил отца. O da bana onun edepli, düzgün yaşı yaşıma uygun bir adam olduğunu söyledi. ||||воспитанный|||||||| |||son|bien élevé|bien élevé|âge|à mon âge|adapté à||homme|était| ||to me||well-mannered|proper|age|my age|suitable|||that| ||||أدب||عمره|||||| ||||anständig|anständig||||||| Er sagte mir, er sei ein anständiger, anständiger Mann seines Alters. He also told me that he was a man of decency, proper age. Elle m'a dit que c'était un homme de mon âge, décent. Он сказал мне, что он был порядочным, порядочным человеком своего возраста. Uygun bir işi de vardı. un emploi approprié||travail|| suitable||job|| Er hatte auch einen geeigneten Job. He had a proper job. Et il avait un vrai travail. У него тоже была подходящая работа. Deli falan da değildi. Сумасшедший||| fou|etc||n'était pas crazy|etc|| مجنون||| Es war auch nicht verrückt. He wasn't crazy either. Il n'était pas fou. Это тоже не было сумасшествием.

Korkunç bir kabustan uyanmış gibi korkuyla bağırdım: |||проснувшись|как|| terrifiant||cauchemar|réveillé||avec peur|je criais terrifying||nightmare|waking up||with fear|I screamed |||||خوف| Als würde ich aus einem schrecklichen Albtraum erwachen, schrie ich vor Angst: I shouted with fear as if he had awakened from a terrible nightmare: J'ai crié de peur comme si je me réveillais d'un terrible cauchemar : Словно очнувшись от страшного кошмара, я в страхе вскрикнул:

-Hayır baba, onunla evlenmem! |||не выйду замуж ||avec elle|je ne me marier No|dad||marry -Nein, Papa, ich werde sie nicht heiraten! - No, Dad, I won't marry him! -Нет, папа, я не выйду за него замуж! Acıyın bana. Пожалейте меня.| Ayez pitié|à moi أشفقوا| Habt Mitleid.| have mercy|to me Hab Mitleid mit mir. Pity me. Ayez pitié de moi. Пожалей меня. Evlenmeyeceğim! Я не женюсь! Je ne me marier I won't marry Ich werde nicht heiraten! I'm going to marry! Я не выйду замуж!

Babam bir anlığına gülümsedi. ||на мгновение| ||un instant|sourit ||einen Moment lang| ||for a moment|smiled Mein Vater lächelte für einen Moment. My father smiled for a moment. Mon père a souri un instant. Мой отец улыбнулся на мгновение. Yüzündeki büyük mutluluğu gördüm. на твоём лице||| sur ton visage|||j'ai vu على وجهك||| deinem Gesicht||| on your face||happiness| Ich sah die große Freude auf seinem Gesicht. I saw the great happiness on your face. J'ai vu le grand bonheur sur votre visage. Я увидел большое счастье на его лице.

Şaşırdım. Je suis surpris I was surprised Ich bin schockiert. I was surprised. Я удивился. Olur şey miydi bu? C'était||question particle| was|thing|was it| Wäre das ok? Was that okay? Est-ce possible ? Это было возможно? Neden mutlu olmuştu?Resmen evlenmemi istemiyordu. |||действительно|моего замужества| |heureux|était devenu|officiellement|mon mariage|ne voulait pas |||offiziell|| |||officially|to marry me|didn't want Warum war er glücklich, er wollte nicht, dass ich offiziell heirate. Why was he happy? Pourquoi était-il heureux ? Il ne voulait pas que je me marie. Почему он был счастлив? Он не хотел, чтобы я выходила замуж. Neden? Why? Çıkarı neydi ki? Какой интерес|| l'intérêt|c'était|de Was war der Vorteil?|| the benefit|was|what Was war seine Meinung? What was the benefit? Qu'est-ce qu'il y a à gagner ? Каково было его мнение?

Beni , kimsenin beni ondan almasını istemeyecek kadar çok mu seviyordu? |||||не захочет|||| moi|personne|moi|de elle|qu'il prenne|ne voudra|||question particle|aimait ||me|from her|to take me|will not want|||question particle| Liebte er mich so sehr, dass er nicht wollte, dass mich jemand von ihm wegnahm? Did he love me so much that he didn't want anyone to take me away from him? M'aimait-il tellement qu'il ne voulait pas que quelqu'un m'éloigne de lui ? Он любил меня так сильно, что не хотел, чтобы кто-нибудь отнял меня у него?

Bana mutlulukla şöyle dediğinde bundan emin oldum: ||||||я был à moi|avec bonheur|de cette façon|en parlant|de cela|sûr|je suis sûr |happily|||about that|sure| |||عندما قال||| Ich war mir dessen sicher, als er fröhlich zu mir sagte: I was sure when he happily told me: Je m'en suis assuré lorsqu'il me l'a joyeusement annoncé : Я был уверен в этом, когда он радостно сказал мне:

-Seni hak edecek birinin var olduğunu düşünmüyorum Emel. to you|droit|mérite|quelqu'un||il y a|je pense| you|deserve|deserve||there|being|I do not think|Emel -Ich glaube nicht, dass es jemanden gibt, der dich verdient, Emel. - I don't think there's someone to deserve you, Emel. -Je ne pense pas qu'il y ait quelqu'un qui te mérite, Emel. -Я не думаю, что есть кто-то, кто достоин тебя, Эмель. Aynı annen gibisin. |ta mère|comme same|mother|you are Du bist genau wie deine Mutter. You're just like your mother. Tu es comme ta mère. Ты как моя собственная мать.

Küçüklüğümden beri bana böyle şeyler derdi. |||||говорил мне mon enfance||me|comme ça||me disait since my childhood|since||such||would say منذ صغري||||| Er hat solche Dinge immer zu mir gesagt, seit ich klein war. He used to call me things like that since I was little. Il me dit ce genre de choses depuis que je suis petite. Она всегда говорила мне такие вещи, с детства. Annem gibi olduğumu sürekli söylerdi. ||||говорила ||je suis|toujours|would say ||I am|always|would say Er sagte immer, ich sei wie meine Mutter. He always said I was like my mother. Il a toujours dit que j'étais comme ma mère. Она постоянно говорила мне, что я похожа на маму. Annemin kopyasıydım. |была копией |la copie my mother|I was a copy أمي|نسخة Ich war eine Kopie meiner Mutter. I was a copy of my mother. Öyleyse, evlilikle ilgili bu kompleksimin sebebi babamdı. ||||||моим отцом Alors|le mariage|||complexe|la raison|mon père So|with marriage|related to||complexity||my father ||||عقدتي|| Mein Vater war also die Ursache für meinen Ehekomplex. Then my father was the reason for this complex. C'est donc mon père qui est à l'origine de mon complexe à l'égard du mariage. Так вот, мой отец был причиной моего брачного комплекса. Hayır hayır. No no. Beni sevdiğinden yapıyordu. |parce qu'il m|il faisait me|because he/she loved|he was doing Er tat es, weil er mich liebte. He did it because he loved me. Il l'a fait parce qu'il m'aimait. Он делал это, потому что любил меня. Ve ben de babamı seviyordum zaten. |||моего отца|| ||||j'aimais| And|||my father||already Und ich habe meinen Vater schon geliebt. And I loved my father. Et j'aimais mon père. И я уже любил своего отца.

Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. |недели|||преследовали les jours|les semaines|les semaines|les mois|poursuivit Days|weeks||months|chased |||الأشهر|ركضت ||||verfolgten Aus Tagen wurden Wochen, aus Wochen Monate. Days chased for weeks, weeks for months. Les jours succèdent aux semaines, les semaines aux mois. Дни превратились в недели, недели в месяцы. Güzelliğim soluyor ve gençliğim sönüyordu. ||||угасала ma beauté|s'éteint||ma jeunesse|s'éteignait جمالي|||شبابي| my beauty|is fading||my youth|it was fading |verblasst|||verging zur Neige Meine Schönheit verblasste und meine Jugend verblasste. My beauty was fading and my youth was fading. Ma beauté et ma jeunesse s'estompaient. Моя красота увядала, и моя молодость увядала. Asla ve asla kimse beni istemeye gelmiyordu.Kimse benimle evlenmek istemiyordu.Küçük kardeşim ise eşiyle ve dört çocuğuyla çok mutluydu. |||||||||||||||||с четырьмя детьми|| ||jamais|personne||me demander|ne venait|personne||se marier||||lui|sa femme|||ses enfants||était heureux ||never|||to want|was not coming|no one||||little||on the other hand|with his wife|||with his four children|| Niemand wollte mich jemals haben, niemand wollte mich heiraten, mein jüngerer Bruder war sehr glücklich mit seiner Frau und seinen vier Kindern. Never and no one ever came to ask for me. No one wanted to marry me. Personne ne voulait m'épouser. Mon jeune frère était très heureux avec sa femme et ses quatre enfants. Никогда и никто не приходил, чтобы жениться на мне. Никто не хотел жениться на мне. Мой младший брат был счастлив со своей женой и четырьмя детьми. Diğer kardeşim de evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmıştı. |||поженился|||| |||s'était marié||famille|les enfants|s'était mêlé Other|||married||family||settled down |||||الأولاد|| Mein anderer Bruder hat auch geheiratet und Kinder bekommen. My other brother got married and got involved with the offspring. Mon autre frère était marié et avait des enfants. Мой другой брат тоже женился и стал отцом. Bazı kardeşlerim de okumak için başka yerlere gitmişlerdi. |||||||уехали |mes frères||étudier||||ils étaient allés some|||to study||||had gone Einige meiner Brüder gingen auch an andere Orte, um zu studieren. Some of my brothers also went to other places to study. Certains de mes frères et sœurs étaient partis étudier ailleurs. Некоторые из братьев уехали учиться в другие места. Hatta içlerinden bazıları başka ülkelere gitmişlerdi. |из них|||| même|parmi eux|certain ones||pays|ils étaient allés حتى|من بينهم|||| |among them|some||| Einige von ihnen gingen sogar in andere Länder. Some of them even went to other countries. En fait, certains d'entre eux étaient partis dans d'autres pays. Некоторые из них даже уехали в другие страны. Ben ise hala aynıydım. |||был тем же |quant à|encore|j'étais le même أنا||ما زلت|كنتُ نفس الشيء ||still|was Ich war immer noch derselbe. I was still the same. Moi, j'étais toujours le même. Я все еще был тем же Hala babamın evindeydim. ||в доме отца ||chez mon père |والدي|كنت في بيت ||I was at my dad's house Ich war noch im Haus meines Vaters. I was still at my dad's house. J'étais toujours chez mon père. Я все еще был у отца Sıkıntıdan patlıyordum. |Лопался от скуки. l'ennui|j'éclatais boredom|was bursting Ich platzte vor Langeweile. I was bored. Я изнутри лопался от скуки

Beklemenin acısı beni öldürüyordu. |боль|| l'attente|la douleur||me tuait Waiting|pain||was killing انتظار||| Der Schmerz des Wartens brachte mich um. The pain of waiting was killing me. La douleur de l'attente me tuait. Меня убивает боль ожидания. Kardeşlerimin eşleriyle olan mutluluğunu görünce mahvoluyordum. |с женами|||| mes frères|leurs conjoints||bonheur|en voyant|je suis anéanti my brothers'|spouses|||seeing|I was devastated إخوتي||||رؤية|كنت أتعذب |||||Ich zerbrach. Ich war am Boden zerstört, als ich das Glück meiner Brüder mit ihren Frauen sah. When I saw the happiness of my brothers with their wives, I was devastated. J'étais dévasté de voir mes frères heureux avec leurs femmes. Я разрушался, видя счастье моих братьев со своими женами.

Öfkem babama yönelmişti. Мой гнев|| ma colère||s'était dirigée غضبي|إلى والدي|كانت موجهة my anger||had been directed ||hatte sich gerichtet Meine Wut richtete sich gegen meinen Vater. My anger was directed at my father. Ma colère était dirigée contre mon père. Моя злость обратилась к моему отцу. Şu anki durumumun suçlusu oydu. ||моего положения|| celui|actuel|ma situation|coupable|c'était lui |current|situation|culprit|was |||مذنب|هو Er war der Schuldige in meiner aktuellen Situation. He was to blame for my current situation. C'est lui qui est responsable de ma situation actuelle. Он был виновником моей нынешней ситуации. Başıma gelenlerin hepsi onun yüzündendi. |случившегося со мной||| à moi|ceux qui viennent|tous|lui|sa faute to me|that happened|all of it||because of him رأسي|||له| Alles, was mir passiert ist, war seinetwegen. Everything that happened to me was because of him. Tout ce qui m'est arrivé, c'est à cause de lui. Все, что случилось со мной, было из-за него. Bana gelen adaylardan biriyle bile nişanlanmam için beni ikna etmeye çalışmamıştı. ||||||||||не пытался убедить |qui vient|les candidats|avec quelqu'un|même|mes fiançailles|||convaincre|de me convaincre|il n'avait pas essayé |who came|candidates|one of them|even|to get engaged||me|convince||hadn't ||||||||überzeugen|| Er hatte nicht einmal versucht, mich zu überreden, mich mit einem der Kandidaten zu verloben, die zu mir kamen. He didn't even try to convince me to get engaged to one of the candidates. Il n'a même pas essayé de me persuader de me fiancer à l'un des candidats. Он даже не пытался уговорить меня обручиться с одной из пришедших ко мне кандидаток. Aksine ben adayları reddettiğimde mutluluktan havalara uçuyordu. ||||||парил от счастья au contraire||les candidats|je rejetais|de joie|les cieux|sautait de joie "On the contrary"||candidates|I rejected|with happiness|the air|he was flying |أنا|المرشحين||السعادة|في السماء|كان يطير Im Gegenteil, er war überglücklich, als ich die Kandidaten ablehnte. On the contrary, when I rejected the candidates, he was blown away by happiness. Au contraire, lorsque je rejetais des candidats, il était aux anges. Наоборот, он обрадовался, когда я отклонил кандидатуры. Ölene kadar onunla evde kalmamı istiyordu. До смерти||||| jusqu'à ce que||avec lui||que je reste|voulait until||||my| حتى الموت||||| Er wollte, dass ich bis zu seinem Tod bei ihm zu Hause bleibe. He wanted me to stay with him until he died. Il voulait que je reste à la maison avec lui jusqu'à sa mort. Она хотела, чтобы я оставалась дома с ней до конца жизни. Ona annemi hatırlatmamı istiyordu. ||напомнить о мне| |ma mère|que je rappelle| ||remind him of| Er wollte, dass ich ihn an meine Mutter erinnere. She wanted me to remind her of my mother. Il voulait que je lui rappelle ma mère. Она хотела, чтобы я напоминала ей о моей матери. Ben babamın kurbanıydım. ||жертвой моего отца ||la victime ||ضحية ||Ich war Opfer ||I was the sacrifice Ich war das Opfer meines Vaters. I was my father's victim. Я был жертвой своего отца.

İşte o gün babamı terk etmeye karar verdim. |||mon père|quitter|de quitter|| that||||leave||decision| ||||verlassen||| Da beschloss ich, meinen Vater zu verlassen. That's when I decided to leave my father. Ce jour-là, j'ai décidé de quitter mon père. Вот тогда я и решил уйти от отца. Ona acı çektirmek istiyordum. |de la douleur|faire souffrir|je voulais to her|pain|make him suffer| له|ألم|| Ich wollte ihn leiden lassen. I wanted to make her suffer. Je voulais le faire souffrir. Я хотел заставить его страдать. Evi terk ettim ve yeni evlenmiş olan küçük kardeşimin yanına gittim.Evden hiç çıkmadım. |||||женатый||||к нему|||| |quitter|ai quitté|||marié|qui vient de se marier|||chez||de la maison||je suis resté the house|I left|||new|married|||my little brother|||the house|never|I did not go out |||||||الصغير|أخي||||| Ich verließ das Haus und ging zu meinem frisch verheirateten kleinen Bruder, ich verließ das Haus nie. I left the house and went to my little brother who had just got married. J'ai quitté la maison et je suis allée vivre avec mon jeune frère qui venait de se marier. Je n'ai jamais quitté la maison. Я вышла из дома и пошла к своему младшему брату, который только что женился, и никогда не выходила из дома. İnsanların dedikodularını bile önemsemedim. |сплетни людей|| des gens|les rumeurs|même|je ne me soucie الناس|شائعاتهم||أهتممت |their gossip||I didn't care Ich kümmerte mich nicht einmal um den Klatsch der Leute. I didn't even care about people's rumors. Je ne me souciais même pas des rumeurs. Меня даже не волновали людские сплетни.

İki gün sonra üvey annem gelip eve dönmem için yalvardı. |||||||вернуться домой|| |jours||belle-mère par||en venant|maison|revenir||implored |||step-||||to return||begged |||||||||"anflehte" Zwei Tage später kam meine Stiefmutter und flehte mich an, nach Hause zu kommen. Two days later, my stepmother begged me to come home. Deux jours plus tard, ma belle-mère est venue me supplier de rentrer à la maison. Через два дня моя мачеха пришла и умоляла меня вернуться домой. Çünkü babam hastalanmıştı. ||était tombé malade ||had gotten sick Weil mein Vater krank war. Because my father was sick. Потому что мой отец заболел. Kesin bir kararla  reddettim. |||отклонил certain||décision|j'ai rejeté Definite||with a decision|"I rejected firmly." Ich lehnte entschieden ab. I declined decisively. J'ai refusé catégoriquement. Я отказался с четким решением. Onu da odadan kovdum. |||выгнал lui||de la chambre|j'ai expulsé هو||من الغرفة|طردت ||from the room|I kicked out Ich habe ihn auch aus dem Zimmer geschmissen. I kicked her out of the room. Je l'ai expulsé de la pièce. Я тоже выгнала его из комнаты. Ve ağlamaya başladım. |pleurer| |"to cry"| |البكاء| Und ich fing an zu weinen. And I started crying. И я начала плакать. Benim için artık ne bugün kalmıştı ne yarın ne de dün. ||plus||aujourd'hui|restait||demain|non||hier |||||was left||tomorrow|||yesterday ||||||ماذا|||| Für mich gab es kein Heute, Morgen oder Gestern mehr. For me, there was no more today, not tomorrow or yesterday. Pour moi, il n'y avait plus ni aujourd'hui, ni demain, ni hier. Для меня не было ни сегодня, ни завтра, ни вчера. Kardeşim de beni babamı ziyaret etmem için ikna etmeye çalıştı. брат мой|||отца|||||| |||mon père|visite|visiter||convaincre|devoir|a essayé |||||I visit||convince|| |||||||إقناع|| Mein Bruder versuchte auch, mich zu überreden, meinen Vater zu besuchen. My brother tried to convince me to visit my father. Mon frère a essayé de me persuader de rendre visite à mon père. Мой брат также пытался уговорить меня навестить отца. Sadece ziyaret. |visite |visit Nur besuchen. Just visit. Ama ısrarla karşı çıktım. |настоятельно|| |avec insistance|contre|je me suis opposé but|insistently|objected to|I objected |Aber ich widersetzte mich beharrlich.|| Aber ich war strikt dagegen. But I insisted. Mais je m'y suis toujours opposé. Однако я настойчиво протестовал. Ta ki bu güne kadar.Bugün bütün aile beni ikna etmek için toplandı. ||||||||||||собралась Ta|jusqu'à||aujourd'hui||aujourd'hui|toute|famille||convaincre|||s'est réunie has|||this day||Today|whole|||to convince|to convince||gathered Bis heute, heute hat sich die ganze Familie versammelt, um mich zu überzeugen. Until today, the whole family gathered to convince me. Aujourd'hui, toute la famille s'est réunie pour me convaincre. До сегодняшнего дня. Сегодня вся семья собралась, чтобы убедить меня. Çünkü babam hasta olmuştu, ölüyordu. ||||умирал |||était|était en train de ||||was dying ||||كان يموت Weil mein Vater krank war, lag er im Sterben. Because my father was sick, he was dying. Mon père était malade, il était en train de mourir. Потому что мой отец заболел, он умирал. Babamı bu korkunç halde görünce çok üzüldüm. ||terrible|état|en le voyant||je suis triste ||terrible|state|||I was sad Ich war sehr traurig, meinen Vater in diesem schrecklichen Zustand zu sehen. I was so sad to see my father in this horrible state. J'étais très triste de voir mon père dans un tel état. Мне было очень грустно видеть отца в таком ужасном состоянии. Ağlamasını duyunca ona doğru gittim. плач услышал|||| son cri|en l'entendant||vers| her crying|upon hearing||toward her| بكائه|||| Als ich sie weinen hörte, ging ich auf sie zu. When I heard him cry, I went over to him. Quand je l'ai entendue pleurer, je suis allée la voir. Когда я услышал ее плач, я пошел к ней. Kalbim küt küt atıyordu. mon cœur|battait|battait|battait قلبي||| my heart|thumping|thump|was beating |pochen|| Mein Herz klopfte. My heart was pounding. Mon cœur battait la chamade. Мое сердце колотилось. Kendimi ağlayarak babamın kollarının arasına attım. |плача|||| je me|en pleurant||bras|entre les bras|je me suis jeté myself|crying|my father's|arms|between|I threw myself ||أبي|ذراعيه|| Weinend warf ich mich in die Arme meines Vaters. I cried myself into my father's arms. Je me suis jetée dans les bras de mon père en pleurant. Я бросилась в объятия отца, плача. İkimiz de ağlıyorduk. ||плакали nous deux||nous pleurions Both of us||We were crying. ||كنا نبكي Wir haben beide geweint. We were both crying. Мы оба плакали.

Başını ellerimin arasına aldım ve kekeledim: |моих рук||||заикался ma tête|mes mains|entre|||je balbutiai my head|my hands||||I stuttered رأسي|يدي|||و|تلعثمت |||||stotterte Ich nahm seinen Kopf in meine Hände und stammelte: I took his head in my hands and stuttered: J'ai pris sa tête dans mes mains et j'ai bégayé : Я взял его голову в свои руки и запинаясь произнес:

-Baba.. -Father.. -Папа..

Uzaktan gelen sesini duyuyordum: |||слышал de loin|venant de|sa voix|j'entendais "From afar"||your voice| بعيداً||| I could hear the voice coming from a distance: Je pouvais entendre sa voix au loin : Я слышал его голос, доносившийся издалека:

-Affet beni Emel... Pardonne|me|Emel Forgive|| -Vergib mir Emel... - Forgive me, Emel ... -Прости меня, Эмель...

Yaralı bir sesle cevap verdim. blessé||une voix|| "Injured"||voice|I answered| antwortete ich mit verletzter Stimme. I answered with a wounded voice. J'ai répondu d'une voix blessée. Я ответил раненным голосом.

-Affettim… Affettim seni baba. Порезал||| |je t'ai tranch||papa I sliced|I cut|| -Ich vergebe dir... Ich vergebe dir, Vater. I forgive you, I forgive you, Dad. -Je te pardonne... Je te pardonne, papa. -Простила... Я прощу тебя, папа.

--- ---

Evet arkadaşlar. |les amis Yes friends. Hikayenin burada sonuna geldik. l'histoire|ici|fin|nous sommes arrivés The story's||| القصة|هنا|نهاية| |||Wir sind angekommen This is the end of the story here. C'est la fin de l'histoire. Мы подошли к концу истории здесь. Hikayeyi anladınız mı? |vous avez compris| |"Did you understand"| Do you understand the story? Вы поняли историю? Anlamadıysanız bir kaç kere daha dinleyebilirsiniz. Если не поняли||||| si vous n'avez pas||quelques|fois||vous pouvez écouter if you didn't understand||a few|times|| Wenn du es nicht verstehst, kannst du noch ein paar Mal zuhören. If you don't understand, you can listen a few more times. Si vous ne comprenez pas, vous pouvez l'écouter plusieurs fois. Если не поняли, вы можете послушать еще несколько раз. Hikayeyle ilgili yorumlarınızı da bana yazabilirsiniz. l'histoire||vos commentaires|||vous pouvez écrire with the story||comments|||you can write القصة||||| Sie können mir auch Ihre Kommentare zur Geschichte schreiben. You can also write me your comments about the story. Вы также можете написать мне свои комментарии к рассказу. Ben kendi yorumumu bir dahaki bölümün başında yapacağım.O zaman kadar kendinize iyi bakın. ||мой комментарий||следующий||||||||| ||mon commentaire||prochaine||au début|je ferai||à ce moment||prenez soin de vous||prenez soin |yourself|comment||next||at the beginning||||||well|take care |نفسي|تعليقي||||||||||| Ich werde zu Beginn des nächsten Kapitels meinen eigenen Kommentar abgeben. Bis dahin, passen Sie auf sich auf. I will make my own comment at the beginning of the next chapter. Then take good care of yourself. Je ferai mon propre commentaire au début du prochain chapitre. D'ici là, prenez soin de vous. Я сделаю свой собственный комментарий в начале следующей главы, а пока будьте осторожны.