Roman Okumayı Sevdirecek 4 Yazar 4 Kitap Önerisi
Merhabalar sevgili dostum.Bu videoda sana Türk edebiyatını sevdirecek
dört tane yazardan bahsetmek istiyorum.
Ve bu dört yazarın benim en çok beğendiğim
kitaplarını önereceğim sana.Daha önceki videolarda
bazı arkadaşlar neden Türkçe kitaplar,Türk edebiyatından kitapları
paylaşmadığımı sormuşlardı.Onları en
güzel
haliyle,sadece bir videoda anlatmak istedim.
Birazcık sona sakladım,sadece onlar için bir video çekmek istedim.
Bu videoda birazcık daha giriş seviyesinde
yeni nesil yazarlardan,Türk edebiyatını sevdirecek,alıştıracak
bu kapıdan içeri girmeni sağlayacak
yazarlardan bahsedeceğim sana.
Sana ilk önermek istediğim yazar,Alper Canıgüz ve onun
Oğullar ve Rencide Ruhlar isimli kitabı.
Şimdi kitabın ismi biraz garip,içeriği çok daha garip.
Beş yaşındaki bir kahraman bir cinayeti çözüyor
bu kitapta.Ve Alper Canıgüz
meslektaşım aslında benim.Boğaziçi Psikoloji mezunu
ama sonrasında daha çok psikoloji alanından ziyade
reklam alanında çalışmış.Bu kitapta da onun o
zeka pırıltısını o beş yaşındaki
çocuğun gözünden,Alper Kamu'nun gözünden görüyoruz.
Kitabın hikayesi şu şekilde aslında.
Beş yaş insanın en olgun çağıdır;
sonra çürüme başlar.Ben Alper Kamu,
birkaç ay önce beş yaşına bastım.
Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde,
dışarıdaki insanları izleyerek geçiriyordum.
Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak
ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı.
Bir gün onlardan biri
haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki
bundan kaçış yoktu.Zaman acımasızdı
ve ben hızla yaşlanıyordum. Hayatımdaki
tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı.
Zarardan kâr. Uzun süre annem ile babama
anaokulunun bana göre bir yer olmadığını
anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla.
Hiçbir işe yaramamıştı maalesef.
İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek,
servis minibüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi
yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için.
Kepazelik.İnsanı
kendinden utandırıyorlardı.Şimdi
öyle bir şey ki,bunu yazan aslında romanın
kahramanının ağzından bir ifade bu.
Beş yaşında bir roman kahramanı var.Beş yaşındaki roman kahramanımız
Alper Kamu,bir cinayetin
ortaya çıkmasını,çözülmesini sağlıyor.
Bu Alper Canıgüz'ün kitaplarının çok güzel bir tarafı var.
İnanılmaz zekice kara mizah ve arka planda
o toplumun farklı yönlerini güzel eleştirileri de var.
Ben Alper Canıgüz'ün Oğullar ve Rencide Ruhlar kitabıyla
başlamanı öneriyorum.Zaten sonrasında
bence çok seveceksin.Arkasından
Alper Canıgüz'ün başka kitaplarını da okumak isteyeceksin.
Bu senin için güzel bir başlangıç olabilir.
Sana önermek istediğim bir diğer nevi şahsına münhasır
yazar ise Murat Menteş. Murat Menteş'in tarzı da
Alper Canıgüz'e benziyor.Zaten aynı kaynaktan beslenen yazarlar.
Yanlış bilmiyorsam arkadaşlar da.
Sanırım bazı projelerde birlikte yer almışlar.
Murat Menteş'in önermek istediğim kitabı:
Dublörün Dilemması.Dublörün Dilemması öyle bir başlıyor ki
'Ne oldu?' diyorsun birden okurken.
O kadar çok şey var,o kadar çok karmaşıkmış gibi geliyor ki...
Ama sonrasında bir bakmışsın ki elli sayfa yüz sayfa
ilerlemişsin. Kitap seni içine çekiyor.Murat Menteşin de
çok farklı çalışan bir kafası var bence.
Bu kitapta da macera aksiyon bir sürü şey bir arada.
Mizah ve seni içine çekecek,
farklı düşünmeni sağlayacak,kitap okumayı da sevdirecek bir kitap
Dublörün Dilemması.Peki nedir
bu kitabın konusu? Şöyle diyelim
Nuh Tufan Albino hastası.Albinoyu biliyor musunuz? Böyle teni,kılları
beyaz olan.Saçı,kaşları,kirpiklerine kadar
beyaz olan kişilere albino diyoruz.
Nuh Tufan Albino hastası ve bu hastalık sebebiyle
saçı,kaşı bembeyazdır.Yetimhanede büyümüştür,
İbrahim Kurban en yakın arkadaşıdır.
Babadan zengin bir çocuk olan İbrahim Kurbansa
çok zeki bir mucittir.
İkisi de doğru düzgün bir üniversite bitirmeyip,uzatmaları oynamaktadır.
Çeşitli iş arayışlarına girerler,bir ajans kurarak
rakip firmaları batıracak tiyatrolar sergilerler.
Ve başarılı olurlar.Ancak Nuh Tufan
bu işi fazla uzatmak istemez.İbrahim Kurbansa
çok değişik bir şey icat eder.
Bir kaç fotoğrafla bir insanın tıpa tıp maskesini yapabilmektedir.
Bunu Nuh'a söylediğinde Nuh'un aklına
hemen bir iş gelir.Çok zengin bir dergiye çok paralar harcayarak
ilan verirler. Aynı anda iki farklı yerde
bulunmak zorunda olan insanlara bunu mümkün kılacaklardır.
Bu kitabın tanıtımı bu şekilde
aslında konusu bu şekilde.Bir de sana kitaptan minik bir
pasaj okumak istiyorum. -Biliyor musun Hobbit?
-Neyi? -Yanılgılarımızın çoğu, düşüneceğimiz yerde duygulanmak
ve duygulanacağımız yerde düşünmekten doğar.
Ve yanağımı öpüyor o arada.
-Bir gözlük almalısın Geronimo
-Neden?
-Her defasında dudaklarımı ıskalıyorsun.
Kitap Murat Menteş'in aslında çokta
güzel,bu macera içerisinde
o kadar güzel hayata dair tespitleri var ki
elinde kalemle okuyacaksın.O kadar çok yerin altını çizeceksin ki.
Bence bu da biraz önceki Alper Canıgüz'ün kitapları gibi
sana bir başlangıç olacak,Dublörün Dilemması.
Yazarın diğer kitaplarını da büyük bir heyecanla
okumak isteyeceksin.Sana önereceğim bir diğer yazar da
Elif Şafak.Ama Elif Şafak deyince bazı insanlarda
antipati oluşuyor.Çünkü Elif Şafak'ın son birkaç yılını biliyor.
Elif Şafak'ın birazcık şuan ki söylemleri onun
Nobel'e oynadığını gösteriyor ama bence şu hayatta
iki tane Elif Şafak var:Önceki ilk kitaplarını yazan
Elif Şafak var.Bir de biraz popüler kaygıları olan,başka kaygıları
olan Elif Şafak var.Ben son zamanlardaki o
popüler Elif Şafak'ı pek sevmiyorum.
Daha önceki Elif Şafak'ın kitapları efsane.
Nedir bu Elif Şafak'ın daha önceki kitapları? Mesela sana
önermek istediğim Bit Palas,Mahrem,Pinhan
Araf,Baba ve Piç güzel bir kitap aslında ama
ondan sonra Elif Şafak birazcık popülere oynamaya başlıyor.
Sonrasında Aşk geliyor.
Ve ondan sonra kitaplarını ben zaten okumadım son kitaplarını.
Önceki kitaplarını çok seviyorum.
Sana önermek istediğim kitap ise Bit Palas.
Bit Palas zamanında,iki farklı zamanı anlatıyor aslında.
Şöyle bir şey söyleyebilirim aslında kitabın konusuna dair.
General Pavel Pavloviç İstanbul'da sıkıntılar
yaşamıştır.Fransa'ya gider ve karısı
burada bunalıma girer.Kliniğe yatırılan karısını
iyileşir umuduyla tekrar İstanbul'a getirir.
General İstanbul'da Art Nouveau tarzında bir apartman
yaptırır.Adı Bonbon Palas'tır.
Karı-kocanın ölümüyle apartman tek kızlarına kalır.
Ve o da burayı kiraya verir.
Apartmanda on daire vardır.Ve tek ortak noktaları
ortalıktaki pis kokudur.Romanda bir numarada oturan kapıcı Musa,
iki numarada oturan Sidar ve Gaba,
üç numarada oturan Cemal ve Celal,
dört numarada oturan Ateşmizacoğulları ailesi,
beş numarada oturan Hacı oğlu ve gelini,
altı numarada oturan Metin Çetin ve karısı Nadya,
yedi numarada oturan romanın anlatıcısı,
sekiz numarada oturan Mavi Metres,dokuz numarada oturan Hijyen Tijen
ve kızı Su,on numarada oturan Madam Teyzenin ilişkileri
anlatılır.
Bu apartman hikayelerini ben çok seviyorum.
Düşünsene mesela herkesin o hayata bakışını,
küçük ailelerini,küçük kutucuklarda yaşıyoruz aslında ama
her kutucuk içinde apartmanda o her kutu içerisinde
bambaşka hayatlar,bambaşka hikayeler,
bambaşka kültürler var.Ve orada
aynı zamanda bir dönemin 1940lı yılları anlatırken
bir de son zamanları anlatıyor.
Çok farklı bir bakış açısı.
Kitaptan bir alıntı paylaşmak istiyorum sana.
"Hayal gücümün geniş olduğunu söylerler. 'Saçmalıyorsun' demenin şimdiye kadar icat edilmiş
en ince yoludur bu. Haklı olabilirler.
Endişelenmeye başladığımda, nerede ne zaman
ne söylemem gerektiğini karıştırdığımda, insanların
bakışlarından korktuğumda, insanların bakışlarından
korktuğumu belli etmemeye çalıştığımda,
tanımak istediğim birine kendimi tanıtmak istediğimde,
aslında kendimi ne kadar az tanıdığımı
bilmezden geldiğimde, geçmiş canımı yaktığında,
geleceğin de daha ala
olmayacağını kabullendiğimde,ne bulunduğum yerde,
ne de göründüğüm insan olmayı içime sindirebildiğimde
saçmalarım." Kitap çok güzel. Bu kitabı da okuduktan sonra Elif Şafak'ın diğer o bahsettiğim
çizgiden önceki kitaplarını çok seveceksin.
Belki sonraki popüler Elif Şafak'ı da seveceksin.
Ön yargılarından biraz uzaklaşmanı öneririm.Bir de Elif Şafak'ın
o önceki kitaplarında her zaman bir psikolojik vaka var.
Ve o vakayı
çok güzel analiz ediyor.O romanla çok güzel entegre ediyor.
Bu kitapta da öyle bir vaka var.Bit Palas'ı
kesinlikle okumanı öneriyorum sana.Benim en sevdiğimi
en sona bıraktım.Bence en güzeli.Bu tabii ki kişisel
bir tercih,kişisel bir mesele.İhsan Oktay Anar.
Belki ismini daha önce duymuş olabilirsin.
İhsan Oktay Anar Ege Üniversitesinde Felsefe Bölümünde
hocaydı.Emekli oldu bildiğim kadarıyla.
Çok değişik bir adam.Onun da bugün anlattığım isimlerin
-Elif Şafak hariç- kafaları farklı çalışan insanlar.
Olaylara farklı bakan,
bence zamandan öte tarihin bütün anlarını
birlikte düşünen insanlar.İhsan Oktay Anar'ın
önermek istediğim kitabı Puslu Kıtalar Atlası.
Kitabın içeriğine dair bir şey vermeyeceğim sana çünkü
İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası anlatılması mümkün olmayan bir kitap hani derler ya
''Bazı şeyler anlatılmaz yaşanır.''
Puslu Kıtalar Atlası da
anlatılmaz okunur.Okuman lazım.
Olay şöyle diyebilirim kabaca anlatmak gerekirse
Olay 1600lü yılların sonunda geçiyor.Osmanlı
zamanında geçiyor.Bir sürü küçük hikayenin birleşimiyle
ortaya çıkan farklı bir macera okuduğun zaman
Ya diyorsun bu adam zaman makinesi kullanmış da
o zamana gitmiş bizzat gözlemlemiş de mi yazmış.
Ve böyle bir macera böyle bir bakış açısı
inanamıyorsun hakikaten o dünyanın içinde yaşıyormuşsun gibi
oluyorsun.Osmanlının o zamanına transfer oluyormuşsun gibi.
Dediğim gibi kitabın içeriğine dair pek bir şey söyleyemiyorum burada
ama kesinlikle oku.Bana güven.
Kesinlikle seveceksin eğer kitap okumayı seven biriysen.
Beni dinlediğin için teşekkür ediyorum güzel insan.Eğer ki
bu videoyu beğendiysen beğenmeyi ve kanalıma abone olmadıysan
abone olmayı unutma.Kendine çok iyi davran.Görüşmek üzere.