×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.

image

TEDx Turkey, Ben Bir Kadınım! | Feyza Altun | TEDxIstanbul

Ben Bir Kadınım! | Feyza Altun | TEDxIstanbul

Transcriber: AHMET GÜRSU Gözden geçirme: Yunus ASIK Av. Feyza Altun Aktivist Kadın erkek eşit mi?

Eşit değilsek niye değiliz?

Eşitsek niye sürekli ayrımcılığa uğruyoruz? Bu çoğumuzun yaptığı bir tartışma muhakkak kendi kadın erkek ilişkimizde, arkadaş ortamlarında.

Hukuk kurallarına baktığımız zaman hukuken de eşitiz aslında. Yani kanunda eşit gözüküyoruz.

Fakat Dünya Ekonomi Forumu'nun 2016'da yaptığı cinsiyet eşitliği raporuna göre, kadın ve erkeğin iş hayatında temsil edilmesi için sizce kaç sene gerekiyor olabilir?

Eşit olmamız için?

Çok hızlı birkaç tane fikir almak istiyorum. Var mı fikriniz?

93, iyi yaklaştınız.

117 sene gerekiyor.

Eşitiz diyen lütfen bu örneği hatırlasın.

Yani 117 sene sonra ancak iş hayatında, eşit bir şekilde temsil edileceğiz. Baktığınız zaman sorumluluk anlamında da eşit gibi gözüküyoruz. Kadınların pek çok özgürlüğü var gibi gözüküyor. Ama baktığınız zaman bir yerde yine bir sıkıntı var. Şimdi kadın erkek beraber sabah kalkıyorlar, işe gidiyorlar. Birisi doğalgazı ödüyorsa, birisi elektrik faturasını ödüyor. Beraber çıkılacak tatilin faturaları beraber ödeniyor. Ya da onun için beraber para biriktiriliyor. Fakat kadının gelenekten gelen görevi evde devam ediyor. İkisi aynı anda çalışıyorlar, aynı eşit maaşı kazanıyorlar. İkisi de yoruluyor, eve geliyorlar.

Adam televizyonun önüne oturuyor ya da Playstation oynuyor. Kadın sofrayı kuruyor, yemek yapıyor, sofrayı topluyor, çocuk varsa çocuklarla ilgileniyor, ütü varsa ütü yapıyor, çamaşır yıkıyor, bebek varsa gece kalkıyor,

adam çok prensipli kendini hiç bozmuyor hâlâ Playstation oynuyor. Devam ediyor buna .

Alkışlar, kadınlar alkışlıyor arkadan.

(Alkışlar)

Devam ediyor, durun daha bitmedi geliyoruz. Ve bu kısır döngü devam ediyor.

Bir noktadan sonra kadın iflas ediyor artık. Çünkü; bu bir robot değil, bu bir canlı.

O da yoruluyor,

o da para kazanıyor ama evde de bu şeyleri devam ettirmek durumunda kalıyor. Kadın bir noktadan sonra ben bunları yapmak istemiyorum dediği zaman, erkek sorgulamaya başlıyor.

Kadınlık görevleri, erkeklik görevleri devreye giriyor. Boşanmalarda bunlar kimi zaman ortaya çıkarılıyor. Bunlar kadının görevi olarak kabul ediliyor. Kadın bunları otomatikman kendisi içşelleştirmiş oluyor. Hâliyle ilişkilerde sıkıntılar başlıyor.

Ben burada kadına da erkeğe de kızmıyorum.

Çünkü bunlar bize çok küçüklükten empoze edilen şeyler. Eğitimle de alakası yok.

Eğitim bunu biraz kırıyor ancak, kadınlar ve erkeklerde. Bu ülkede "Göster oğlum amcana pipini" kültürü var mesela. İhtişamlı bir şey olsa anlayacağım sürekli gösterilmesini. Ama neden o pipi sürekli sergileniyor onu hiç anlamıyorum. "Göster oğlum amcalara pipini,"

"aç oğlum pipini,"

"oğlum pipini çağır yemek yesin."

Pipi bir kişilik çünkü, böyle bir kişilik atfediliyor ona. Çocuk haklı.

Bir süre sonra bunu bir şey sanıyor, pipisini göstermesi gerektiğini düşünüyor. Sonra biz kadınlar diyoruz ki, erkekler niye böyle ya, acaba niye böyleler? Küçükten geliyor bunlar.

Kız çocuklarında da tam tersi.

Sen kızsın yapmamalısın.

Yapamazsın. Yapmayacaksın. Sen bu bölümü okuyamazsın. Sen böyle gülemezsin.

Sen bunu giyinemezsin.

Sen bunu yapamazsın.

Erkekleri cinsellikleriyle ne kadar övüp

performanslarıyla ne kadar onu bir toplumda yer edindiriyorsak, kadınları da kendi cinselliklerinden o kadar utandırıyoruz. Daha ergenliğinden başlıyor erkeklerin,

seviştin mi?

Kaç kişiyle seviştin? Nasıl seviştin? Ne zaman seviştin? Kızlara da tam tersi, aman kızım sevişmesin. Ya bir mantık hatası var burada şimdi.

Adam sevişsin, kız?

Ya adam kimle şevişecek her şeyden önce?

Sıkıntı var yani burada.

Bak erkekler alkışlıyor galiba, işinize geliyor galiba değil mi konu. Burada benim anlamadığım mantık hatası var baktığınız zaman. Ama, bunu böyle söylediğimiz zaman evet komik oluyor, komik çünkü. Ama gerçek hayatta yaşananlar tabii ki de çok farklı. Bu masallardan başlıyor aslında.

Masallara baktığımız zaman şimdi;

Pamuk Prenses,

Uyuyan Güzel,

Rapunzel.

Bunlara bakın, bu kadınlar hep kapalı bir yerde, cam fanusta,

bir yerde izole bir yerdedirler.

Çünkü bu izolasyon aslında nedir biliyor musunuz? Bize ne mesaj veriliyor?

Onlara el değmiyor, onlar bakire.

Ve kim açacak o cam fanusu?

Ejderhayı kim kıracak?

Onunla evlenecek olan prens.

Evliliğin kutsallığı, kocanın kutsallığı

ve orada, onlar izole şekilde kadının yaşıyor olması, yine o bekaretin temsili.

Aslında bize alttan alttan bu mesajları veriyor. Bir de bakın, bu kadınların hep ortak özellikleri vardır. Hepsi çok güzel.

Hiç konuşmuyorlar.

Erkeklerin en sevdiği.

Kendilerine ne kötülük yapılırsa yapılsın,

hiç itiraz etmeyecek kadar salak kadınlar bunlar. Hiçbir şey söylemiyorlar.

Yani başlarına bin bir türlü bela geliyor, hep böyle bekliyor, cüceler falan. Böyle mutlu mutlu takılıyor bu kadınlar.

Bu nedir?

Başına ne gelirse gelsin,

kadın olarak ne yaşarsan yaşa,

sus,

kabul et,

cefakâr ol,

vefakâr ol.

Sonunda sana büyük bir şey vadediliyor.

Evlilik,

evleneceksin,

yakışıklı prens.

Erkekler yakışıklı değilseniz bittiniz zaten. Sizin de öyle bir handikapınız var masallara göre. Devamında sadece bu değil birinci algımıza işlenen şey. Cadılar kim masallarda hiç farkettiniz mi?

Adamların ikinci karıları.

(Gülüşmeler)

İkinci kez evlenen var mı içinizde?

Burada yine söylenen şey şu; ilk evlilik kutsaldır. Evleneceksiniz ve boşanmayacaksınız.

Boşanmak kötüdür ve ilk evlilik kutsaldır.

İkinci kadın ya da ikinci evlilik o evlilik kurumunun kutsallığını bozuyor aslında.

Bize bunlar o kadar derinden işleniyor ki,

biz bir noktadan sonra bunları içselleştiriyoruz. Bakın, kırmızı başlıklı kız.

Kırmızı başlıklı kız annesinin sözünü dinlemediği için, ormana girdiği için kurt tarafından yeniyor. Bu da yine bilinçaltı bir mesaj.

Sonra, bazı kahramanlık masallarında şu var; genelde erkekler savaşta ölmüş oluyor, kadınların savaşa gitmesi gerekiyor. Kadınlar savaşta erkek kılığında.

Aslanlar gibi cenk ediyorlar aslında kadınlar ama erkek kılığındalar. Fakat masal bu ya, kadın yanındakine âşık oluyor. Savaştan döneceğim, bir aşk olacak, bir romantizm olacak illa orada. Savaştan dönünce, yanında savaştığı adamla evleniyor. Adam açısından biraz sıkıntılı.

Kimle evlendin? Asker arkadaşımla evlendim. Savaşta, yoğun stres altında biz âşık olduk yanlışlıkla silah arkadaşımla. Bir mantıksızlık var ama kadına hep böyle bir şey yükleniyor. Hep şu mesaj veriliyor;

dış dünya erkeklere ait bir dünya.

Biz kadınlar içeride olmak durumundayız, zorundayız. Bu bizim görevimizdir

ve dışarıda daha çok erkek kılığında olabiliriz. Yani, bu masallardaki dışarıda olanlar hep erkek kılığında olduğu için bizim de, erkek kılığında dış dünyada olmamız gerekiyor. Bugün baktığınız zaman, iş hayatında yoğun çalışan kadınlar neden eleştirilir? Erkeksi tavırları yüzünden eleştirilir.

Erkek kılığında değiliz ama öz eleştiri yapacağım, erkeksi tavırlarımız var. Peki niye?

Bir öz eleştiri siz de yapın.

"Merhaba nasılsınız?" diyorsun adama,

"Nasıl olduğumu akşam yemekte konuşalım istersen" diyor. Yani, "Selamün aleyküm birader" demem mi gerekiyor illa beni ciddiye alman için? Kadınları iş hayatında ciddiye alınmak için erkeksi tavırlara mecbur ediyorlar. Kim yapıyor bunu?

Erkekler yapıyor.

O zaman erkeklerin burada öz eleştiri yapması gerekiyor. Ben iş hayatında ciddiye alınmak için

erkeksi tavırlar sergilemek zorunda kalmak istemiyorum açıkçası. Bu noktada yine şuna geliyoruz;

kadınlara yöneltilen eleştirilerde aslında kadınların suçu yok, kadınlara ben burada kızamam.

Yine toplumun getirdiği ataerkil kurallara ve dayattığı şeylere kızıyorum aslında ben.

Çünkü masallardan bu yana geliyor ve

gündelik hayatımızda bütün bu şeyler aynı şekilde devam ediyor. Baktığınız zaman alın yine, her zaman bizim tabumuz olan, çünkü bu coğrafyada cinsellik;

erkek cinselliği yaşasın, kadın cinselliği yaşamasın. Ama siz kadına sevişmediği zaman ''Kezban'' diyorsunuz. Seviştiği zaman ''kaşar'' diyorsunuz.

Bu kadın ne yapsın?

Ne yapacak yani, bana bir onu söyleyin.

Nasıl var olacak?

Sizin onayınızı ya da sizin takdirinizi nasıl alacak bu kadın. Çünkü her yaptığını eleştiriyorsunuz.

Yapamazsın, edemezsinlerle büyütüyorsunuz ve sonra sen bunu yapamıyorsun diye onu suçluyorsunuz. Bir kadın iş hayatında,

eğer çocuk doğurduğu zaman çocuğuna bakmak için işini bıraktığında, zaten kendisi bırakmasa da iznini kullandırmadan işten çıkarıyorlar. Peki siz, bu kadın evde oturup çocuk baktığı zaman kocası dâhil geliyor; ''Sen de ev hanımısın, evde oturuyosun''.

Sanki ev hanımlığı çok ciddi bir yoğun emek gerektirirken ve bence çok önemli bir işken,

sen bu kadına kendini değersiz hissettiriyorsun. Toplumda var olmasının sebebini ancak çalışıyor olması olarak lanse ediyorsun. Bu kadın ne yapsın?

Evde çocuğuna bakıyor sana yaranamıyor.

Dışarıda çalışıyor, ne biçim kadın diyorsun. Bakıcıya bırakıyor, ne pis anne bakıcıya bırakmış diyorsun. Kreşe vermiş, ama kreşlerde çocukları dövüyorlar diyorsun. Bu kadın ne yapsın?

Biz bu kadına hiçbir şekilde yaşam alanı vermiyoruz, tanımıyoruz ve sonrasında da ondan kendisi olmasını, mutlu olmasını, bir birey olmasını, dayatılan hiçbir şey yokmuş kafasında,

sınırları yokmuş gibi yaşamasını bekliyoruz. Bu çok mümkün bir şey değil bence.

Bir örnek vereceğim size.

Bir gün bir müvekkilim aradı. Dedi ki Feyza Hanım; "Bizim bir arkadaşımız iyi bir avukat sordu sizi söyledik, telefonunuzu verelim mi?" dedi, verin dedim. Telefonum çaldı "Avukat Feyyaz Bey ile görüşebilir miyim?" dedi. Buna çok alışığım.

Duruşmaya giriyorum, eve geliyorum,

ofise geliyorum, bakıyorum Avukat Fevzi, Avukat Feyyaz, Avukat Feyzi. Böyle şeyler oluyor, o yüzden de çok yanlış anlaşılmalar olduğu için dedim ki ben Avukat Feyza.

Ama Feyyaz dediler bana dedi.

Yanlış olmuş dedim ben Feyza, başka avukat yok bu telefonda. Dedi herhâlde yanlış oldu, ben kapatıp tekrar arayayım. Tamam bekliyorum, tekrar aradı "Evet, evet Feyyaz'mış" dedi. Dedim ki valla Feyyaz yok burada, ben varım. Avukatım, Doğan'da benim müvekkilim benim numaramı size vereceğini biliyorum, yani benim o.

"Allah Allah! dedi bu nasıl iş olur,

bana Feyyaz dediler, iyi avukat dediler" dedi. Yani inanmıyor, ben Feyza'yım ve iyi avukat olamam. Abartmıyorum, bunu gerçekten yaşadım.

Kapattı, ben müvekkilimi aradım dedim ki;

"Bak Doğan adam beni sinirlendiriyor, arayın dedim, aramasın beni, ben onun avukatı olmak istemiyorum."

Tekrar beni arıyor "Bana Feyyaz'ı ver!" dedi. (Gülüşmeler)

Yedim Feyyaz'ı dedim ben de, yok Feyyaz.

Adam inanmıyor.

Yine seneler önce Amerika'ya gideceğim, o zaman ki erkek arkadaşıma; "Ben Amerika'ya gideceğim" dedim.

"Gidemezsin" dedi.

"Neden?" dedim.

"Özlerim, mesafe uzak" romantik bir şey bekliyorum ben de. "Orada zenciler var" dedi.

(Gülüşmeler)

Hacı dedim zenciler sana ne yaptı?

(Gülüşmeler)

"Sen ne demek istiyorsun?" dedi.

Bilmiyorum sen ne demek istiyorsun, ben de onu demek istiyorum sana dedim. Ya işte kafa bu.

Samimi söylüyorum toplumun kafası bu.

Gerçekten ahlak sorguladığımızda, ahlak var mı yok mu söylemeyeceğim ama ahlakçılık var.

Bu ahlakçılık kadın bedeni üzerinden gidiyor. Ben kabul etmiyorum, ben yan görev kabul etmiyorum. Niye bir hükûmet kurulduğu zaman Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı kadın oluyor? Niye Adalet Bakanı, Ekonomi Bakanı,

Maliye bakanı, Dışişleri Bakanı kadın olmuyor? Neden sadece yan görevler?

(Alkışlar)

Belediye Başkanı oluyorsun, Başkan Yardımcısı'nı kadın yapıyorsun ne güzel! Nesi güzel? Ben Belediye Başkanı olmak istiyorum. Niye müsteşar oluyorum, Başbakan olmuyorum? Neden bana eşit şartlar sunulmuyor iş hayatında? Ben kabul etmiyorum, ben yan görev kabul etmiyorum. Bugün duruşmada ben gözümle gördüm.

Kadın geldi, hâkim kadın ''Hâkim bey'' diyor. Bakıyorum kadına, kadın hâkime hâkim bey diyor. O hâkim, hâkimse bey olur ancak, hâkime hanım olamaz. Biliyor ya da bilmiyor o ayrı mesele ama bu böyle gerçekten. Ben bunun kırılmasını istiyorum.

Bakın ben demiyorum ki, erkeklere böyle yapıyorsanız kızlara da öyle yapın. Adil olunsun.

Edepse herkese edep.

Ben edepliyim, sen edepli değilsen senin edepsizliğin beni niye etkiliyor ki? Ben niye senin yüzünden sokağa çıkmıyorum.

Ben de gece 3'te gezmeyi en az bir erkek kadar hak ediyorum. Kimse bunu kısıtlayamaz.

(Alkışlar)

Ben istediğimi giyerim arkadaş.

Sen kendi gözüne bakacaksın.

Sen kendi nefsine bakacaksın.

Ben sonuçta bu toplumu provoke edecek, insanları kışkırtacak, toplumun huzurunu bozacak şeyler yapmıyoruz biz bu ülkede kadınlar olarak. Biz mutlu olmak istiyoruz.

Biz kendimiz olmak istiyoruz.

Bize bir şey dayatmadan, bizi sıkmadan, bizi bunaltmadan. Biz gerçekten var olmak istiyoruz.

Bana dayatılan bütün yasaklara, yapamazsınlara. Bana neler söylediler;

Olmaz, yapamazsın, edemezsin, yapmamalısın. Yaparım!

Sen kimsin ki? Senin benden ne özelliğin var? Bu mu?

Yok kardeşim hiç bir önemi yok benim için.

(Alkışlar)

Ben bir kadınım.

Eksik ya da yarım olduğumu düşünmüyorum bu hâlimle. (Alkışlar)

Beni bütünleyen şey bir koca, bir çocuk, bir evlilik de değil. Bunlar ancak doğru yer, doğru zaman ve doğru insanla beni mutlu eden, hayatımı paylaştığım bir kurum.

Yanımda bir insan, evladım olabilir.

Bunlar beni bütünlemez.

Ben kocasız da varım.

Ben çocuksuz da tümüm.

Ben kariyerimle, işimle, aşklarımla, hırslarımla, tutkularımla, ruhumla, görüntümle, cinselliğimle,

istediklerimle ve istemediklerimle bir kadınım. Varım, tümüm, var olacağım.

Kimse bana eksiksin, yarımsın, yapamazsın, edemezsin diyerek beni asla engelleyemezler bu ülkede.

Ben iddia ediyorum,

bizim atasözlerimiz bile kadınları aşağılar, erkekleri över nitelikte. "Karı gibi ağlama" derler mesela.

"Erkek gibi erkek," "Adam gibi adam," "Adamın dibi" ya da bir kadını övmek için bile "Erkek gibi kadın" derler. Ben kadın gibi kadınım.

Erkeklik sizin olsun.

Erkekliğe bu ülkede çok fazla şey atfediliyor. Ben kötü olduğu için söylemiyorum.

Ne demek istediğimi çok iyi ifade edebiliyor muyum bilmiyorum ama anlaşıldığımı düşünmek istiyorum.

Erkeklikle ilgili bir sorunum yok.

Erkekliği överken, kadınlığın bu şekilde yerden yere vurulmasıyla sorunum var. Bu coğrafyada kadın olmak direnç demek.

Kadın olmak mücadele etmek demek.

Kadın olmak belki 5 katı, belki 10 katı çaba göstermek demek. Yapmadığın şeyler için bile yaftalanma korkusuyla yaşamak demek bu coğrafyada. O yüzden erkeklik çok onurlu, çok gururlu vesaire olabilir. Sizin onurunuz, gururunuz sizi ilgilendiriyor. Ben bir kadın olarak kadın gibi,

kadınlık onuru ve kadınlık gururumla yaşıyorum bu ülkede. Böyle yaşayacağım

ve eğer erkek olarak cesareti olan varsa gelsin Türkiye'de kadın olarak yaşasın. Meydan okuyorum ben!

Ciddi söylüyorum.

(Alkışlar)

Size çok samimi söylüyorum,

ben bu ülkede sevişti diye kızının kemiklerini kırarak, bir sağlam kemik bırakmayarak döven baba gördüm. Biz burada bir grup olarak birbirimizi anlıyor olabiliriz. Ben rahatlıkla bunları konuşuyor olabilirim. Bu ülkede eline halat verip

kendini öldüreceksin ya da biz seni öldüreceğiz diyen kadınlar var. Hâlâ intihar gibi gözüken çözemediğimiz dosyalar var. Bu ülkede güldü diye, sokakta biriyle flört etti diye dövülen, öldürülen, asılan kadınlar var.

Her gün görüyoruz haberlerde, değil mi?

Gerçekten biz, insanların kadınlık onurlarının ve gururunun bu ülkede olduğunu düşünmüyoruz. Ama bunun artık anlaşılması, bilinmesi ve algılanması gerektiğini düşünüyorum. Biz bundan sonra kadın olarak ölmeyeceğiz, yaşayacağız, kahkaha atacağız, sevişeceğiz, güleceğiz, çocuklar doğuracağız eğer istersek, istemezsek doğurmayacağız. Çalışmaz istersek çalışacağız.

Çalışmak istemiyorsak, artık nasıl yaşayacağız onu bilmiyorum -çalışmak lazım çünkü-

ama bir şekilde o hâlledilir diye düşünüyorum Biz bu şekilde var olacağız.

Bizi bu şekilde kabul edin.

Kabul etmek zorundasınız.

Etmeyenler olursa ettireceğiz.

Mücadeleye devam edeceğiz.

Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Ben Bir Kadınım! | Feyza Altun | TEDxIstanbul ||Я женщина||Алтун|TEDxСтамбул ||Sóc una dona!|Feyza Altun|Altun|TEDxIstanbul I||I am a woman|Feyza Altun|Altun|TEDxIstanbul Event Eu|uma|sou uma mulher||| انا امراة! | فايزة التون | TEDx اسطنبول Ich bin eine Frau! | Feyza Altun | TEDxIstanbul Είμαι γυναίκα! | Feyza Altun | TEDxIstanbul I'm a woman! | Feyza Altun | TEDxIstanbul Soy una mujer | Feyza Altun | TEDxIstanbul Je suis une femme | Feyza Altun | TEDxIstanbul 私は女性です!|フェイザ・アルトゥン|TEDxIstanbul Ik ben een vrouw! | Feyza Altun | TEDxIstanbul Eu sou uma mulher! | Feyza Altun | TEDxIstanbul Я - женщина! | Фейза Алтун | TEDxIstanbul Jag är en kvinna! | Feyza Altun | TEDxIstanbul Ben Bir Kadınım! | Feyza Altun | TEDxIstanbul Я - жінка! | Фейза Алтун | TEDxIstanbul

Transcriber: AHMET GÜRSU Gözden geçirme: Yunus ASIK ||Гюрсу||обзор|Юнус|Асык Transcriptor||GÜRSU|Revisió|revisió|Yunus|ÀSIC Transcriber||GÜRSU||review|| الناسخ: AHMET GÜRSU مراجعة: يونس عسيك Transkriptor: AHMET GÜRSU Rezension: Yunus ASIK Transcriber: AHMET GÜRSU Review: Yunus ASIK Transcriptor: AHMET GÜRSU Revisión: Yunus ASIK Transcripteur : AHMET GÜRSU Révision : Yunus ASIK 筆写者: AHMET GÜRSU 改訂: Yunus ASIK Транскриптор: AHMET GÜRSU Reviewed by: Yunus ASIK Av. Feyza Altun Aktivist Adv.|||Activista ||Altun|activist الصيد. فايزة التون ناشطة Jagd. Feyza Altun Aktivist Hunting. Feyza Altun Activist Caza. Activista Feyza Altun Av. Feyza Altun Activiste フェイザ・アルトゥン活動家 Охота. Фейза Алтун Активистка Kadın erkek eşit mi? Dona||| woman|man|equal|question marker هل الرجال والنساء متساوون؟ Sind Männer gleich? Are men equal? ¿Son los hombres iguales? Les hommes et les femmes sont-ils égaux ? 男女は平等なのか? Равны ли мужчины и женщины? Är män och kvinnor jämställda?

Eşit değilsek niye değiliz? Iguals|||no som iguals equal|not be||we are |não somos|por que|não somos إذا لم نكن متساوين، فلماذا لا نكون كذلك؟ Wenn wir nicht gleich sind, warum sind wir es nicht? Αν δεν είμαστε ίσοι, γιατί όχι; If we are not equal, why are we not? Si no somos iguales, ¿por qué no lo somos? Si nous ne sommes pas égaux, pourquoi pas ? 平等でないなら、なぜ平等でないのか? Если мы не равны, то почему?

Eşitsek niye sürekli ayrımcılığa uğruyoruz? Si som iguals|||| If we are equal||constantly|discrimination|we are subjected إذا كنا متساوين|||التمييز| إذا كنا متساوين، فلماذا يتم التمييز ضدنا باستمرار؟ Wenn wir gleich sind, warum werden wir dann ständig diskriminiert? If we are equal, why are we constantly being discriminated against? Si somos iguales, ¿por qué se nos discrimina constantemente? Jos olemme tasa-arvoisia, miksi meitä syrjitään jatkuvasti? Si nous sommes égaux, pourquoi sommes-nous constamment victimes de discriminations ? もし私たちが平等なら、なぜ常に差別されるのか? Если мы равны, то почему мы постоянно подвергаемся дискриминации? Bu çoğumuzun yaptığı bir tartışma muhakkak kendi kadın erkek ilişkimizde, ||||||propi||| This|of us|that we have||discussion|definitely||||our relationship |معظمنا||||||||في علاقتنا هذه مناقشة يقوم بها معظمنا بالتأكيد في علاقتنا مع النساء والرجال. Dies ist eine Debatte, die die meisten von uns in ihrer Beziehung zwischen Männern und Frauen führen. This is a debate that most of us have in our relationship between men and women Este es un debate que la mayoría de nosotros tenemos en nuestra propia relación mujer-hombre, C'est une discussion que nous sommes nombreux à avoir, certainement dans notre propre relation homme-femme, これは、私たち自身の男女関係においても、多くの人が持つ議論だ、 Это аргумент, который есть у большинства из нас, несомненно, в наших собственных отношениях между мужчиной и женщиной. arkadaş ortamlarında. amics| |friends' gatherings |في بيئات الأصدقاء في بيئات الأصدقاء. in Freundeskreisen. in friend environments. en entornos amigos. en compagnie d'amis. 友人たちと一緒に。 в дружбе.

Hukuk kurallarına baktığımız zaman hukuken de eşitiz aslında. Law|rules|we look at||legally|too|| ||||من الناحية القانونية||نحن متساوون| عندما ننظر إلى القواعد القانونية، نجد أننا متساوون قانونياً أيضاً. Wenn wir uns die rechtlichen Regeln ansehen, sind wir tatsächlich rechtlich gleich. When we look at the rules of law, we are also legally equal. Cuando miramos las reglas legales, también somos legalmente iguales. Si l'on considère les règles de droit, nous sommes en fait égaux en droit. 法の規則を見ると、実は私たちは法の下では平等なのだ。 Yani kanunda eşit gözüküyoruz. |||выглядим равными |the law||we appear |في القانون||نبدو أي أننا نظهر متساوين في القانون. Das heißt, wir erscheinen im Gesetz gleich. So we seem equal in law. Nous sommes donc égaux en droit. だから、私たちは法律上平等なのだ。

Fakat Dünya Ekonomi Forumu'nun 2016'da yaptığı cinsiyet eşitliği raporuna göre, |||foorumin|||sukupuoli|tasa-arvoa|| ||economia mundial|del Fòrum||||||segons However||||||gender|equality|| ||الاقتصاد|المنتدى|||جنس|المساواة|| ||||||гендер|равенству полов|отчету| لكن وفقًا لتقرير المساواة بين الجنسين الذي أعده المنتدى الاقتصادي العالمي في عام 2016، However, according to the gender equality report of the World Economic Forum in 2016, Sin embargo, según el informe sobre igualdad de género del Foro Económico Mundial de 2016, Mais selon le rapport 2016 sur l'égalité des sexes du Forum économique mondial, しかし、世界経済フォーラムの2016年男女平等報告書によると kadın ve erkeğin iş hayatında temsil edilmesi için ||||||представление| woman|||||represent|| ||de l'home||||| |||||Vertretung|| ||الرجل||||تمثيل| ||miehen|||edustaminen|edustaminen| لتمثيل المرأة والرجل في سوق العمل Um die Vertretung von Frauen und Männern im Berufsleben zu gewährleisten, to represent men and women in business life representar a hombres y mujeres en la vida empresarial pour la représentation des femmes et des hommes dans la vie économique ビジネスライフにおける女性と男性の代表のために sizce kaç sene gerekiyor olabilir? ||quants anys|cal ser| برأيك|||| كم سنة تعتقد أنه قد يحتاج؟ wie viele Jahre würden Ihrer Meinung nach benötigt? How many years do you think it might be needed? ¿Cuántos años crees que podría llevar? Combien d'années pensez-vous que cela prendra ? 何年かかると思う? Как вы думаете, сколько лет это может занять?

Eşit olmamız için? |мы| |our being| |أن نكون| لنبقى سويًا؟ Um gleichberechtigt zu sein? To be equal? ¿Ser iguales? 私たちを平等にするため? Чтобы мы были равны?

Çok hızlı birkaç tane fikir almak istiyorum. ||uns quants|||| أريد أن أحصل على بعض الأفكار بسرعة. I want to get some very quick ideas. Quiero tener algunas ideas muy rápidas. J'aimerais avoir des idées très rapidement. 早くアイデアを出したい。 Я хочу получить некоторые быстрые идеи. Var mı fikriniz? ||ваше мнение ||Teniu alguna idea? ||رأيك هل لديك رأي؟ Haben Sie eine Meinung? Do you have any idea? ¿Tiene alguna idea? Des idées ? 何かアイデアはある?

93, iyi yaklaştınız. |вы подошли |اقتربتم 93، لقد اقتربت جيدًا. 93, Sie sind nah dran. 93, you approached well. 93, te acercaste bien. 93, bonne approche. 93、いいアプローチだ。

117 sene gerekiyor. يحتاج إلى 117 عامًا. Es dauert 117 Jahre. It takes 117 years. Lleva 117 años. 117年必要だ。 Проходит 117 лет.

Eşitiz diyen lütfen bu örneği hatırlasın. |||||вспомните We are equal|saying|||example| ||||مثال|يتذكر Wenn Sie sagen, dass wir gleich sind, erinnern Sie sich bitte an dieses Beispiel. Saying that we are equal, please remember this example. Aquellos que dicen que somos iguales, recuerden este ejemplo. Si quelqu'un dit que nous sommes égaux, qu'il se souvienne de cet exemple. 私たちは平等だと言う人は、この例を思い出してほしい。 Те, кто говорит, что мы равны, пожалуйста, вспомните этот пример.

Yani 117 sene sonra ancak iş hayatında, eşit bir şekilde temsil edileceğiz. ||||||||||будем представлены ||||||gleich|||| |||but||in your life||||| ||||||||||سنُعطى أي بعد 117 عامًا فقط سنكون مُمثلين بشكل متساوٍ في الحياة العملية. Mit anderen Worten, wir werden erst nach 117 Jahren im Geschäftsleben gleichermaßen vertreten sein. In other words, we will be represented equally only in business life after 117 years. En otras palabras, estaremos representados equitativamente solo en la vida empresarial después de 117 años. En d'autres termes, après 117 ans, nous ne serons plus représentés de manière égale dans la vie professionnelle. 言い換えれば、117年後、私たちはビジネス人生において平等に代表されるようになるだけだ。 Другими словами, через 117 лет мы будем представлены в деловой жизни только на равных. Med andra ord kommer vi efter 117 år bara att vara lika representerade i näringslivet. Baktığınız zaman sorumluluk anlamında da eşit gibi gözüküyoruz. вы смотрите|||в смысле|||| ||responsabilitat|en termes de|||| عندما تنظرون|||من حيث|||| ||responsibility||||seem|we appear |||||||näytämme عندما تنظر، يبدو أننا متساوون أيضاً من حيث المسؤولية. Wenn Sie es betrachten, scheinen wir auch in Bezug auf Verantwortung gleich zu sein. When you look at it, we seem to be equal in terms of responsibility. Cuando lo miras, parecemos iguales en términos de responsabilidad. À bien y regarder, nous semblons être sur un pied d'égalité en termes de responsabilité. 見てみると、責任という点では対等なようだ。 Если посмотреть на это, то кажется, что мы равны в плане ответственности. Kadınların pek çok özgürlüğü var gibi gözüküyor. |||vapaus||| Les dones|||||| النساء|||حرية||يبدو| |||freedom||| يبدو أن للنساء العديد من الحريات. Es scheint, dass Frauen viele Freiheiten haben. Women seem to have a lot of freedom. Las mujeres parecen tener mucha libertad. Les femmes semblent jouir de nombreuses libertés. 女性には多くの自由があるようだ。 Ama baktığınız zaman bir yerde yine bir sıkıntı var. |||||||проблема| |||||again||| |||||||مشكلة| لكن عندما تنظر، تجد أن هناك مشكلة في مكان ما. Aber wenn Sie genauer hinschauen, gibt es immer noch irgendwo ein Problem. But when you look, there is a problem somewhere. Pero cuando lo miras, todavía hay un problema en alguna parte. Mais à bien y regarder, il y a toujours un problème quelque part. しかし、それを見ると、やはりどこかに問題がある。 Но когда вы смотрите на это, где-то все еще есть проблема. Şimdi kadın erkek beraber sabah kalkıyorlar, işe gidiyorlar. |||||встают|| |||junts|||| ||||||العمل|يذهبون الآن، المرأة والرجل يستيقظان معًا في الصباح، ويذهبان إلى العمل. Now men and women get up in the morning and go to work. 今、男女は朝起きて一緒に仕事に行く。 Birisi doğalgazı ödüyorsa, birisi elektrik faturasını ödüyor. ||платит|||счет за электричество|платит |natural gas||||| |الغاز الطبيعي|||الكهرباء|الفاتورة|يدفع إذا كان أحدهم يدفع فاتورة الغاز الطبيعي، فإن الآخر يدفع فاتورة الكهرباء. Wenn jemand die Gasrechnung bezahlt, bezahlt jemand die Stromrechnung. If someone is paying for natural gas, someone is paying the electricity bill. Si alguien paga el gas natural, alguien paga la factura de la luz. Si quelqu'un paie le gaz naturel, quelqu'un paie la facture d'électricité. 誰かが天然ガスを払えば、誰かが電気代を払う。 Beraber çıkılacak tatilin faturaları beraber ödeniyor. |выходить на||счета за||оплачиваются вместе |to be taken|||| |سيخرج||الفواتير||تُدفع |||laskut|| تُدفع فواتير العطلة التي ستخرج معًا معًا. Die Rechnungen für den gemeinsamen Urlaub werden gemeinsam bezahlt. The bills for the holiday together are paid together Las facturas de las vacaciones juntas se pagan juntas. Les factures des vacances à prendre ensemble sont payées ensemble. 一緒に過ごす休暇の請求は一緒に支払う。 Ya da onun için beraber para biriktiriliyor. ||||||собираются деньги Ja s'està|||||| ||||||money is being saved ||||||يتم جمع أو يتم توفير المال معًا من أجله. Oder es wird gemeinsam Geld für ihn gespart. Or they are saving money together for him. O están ahorrando dinero juntos para él. あるいは、一緒にお金を貯めている。 Fakat kadının gelenekten gelen görevi evde devam ediyor. ||традиции||||| |de la dona||||||continua However||tradition|coming from|duty||| ||التقليد||وظيفة||| ومع ذلك، تستمر مهمة المرأة المستمدة من التقاليد في المنزل. Aber die traditionelle Pflicht der Frau bleibt zu Hause bestehen. But the traditional duty of the woman continues at home. Mais le devoir traditionnel de la femme se poursuit à la maison. しかし、女性の伝統的な義務は家庭で続く。 Но традиционная обязанность женщины продолжается дома. İkisi aynı anda çalışıyorlar, aynı eşit maaşı kazanıyorlar. |||||||зарабатывают |mateix||estan treballant|mateix||| ||||||salary| |||||||يكسبون هما يعملان في نفس الوقت، ويتقاضيان نفس الراتب. Beide arbeiten gleichzeitig und verdienen das gleiche Gehalt. They both work at the same time, earning the same salary. Ambos trabajan al mismo tiempo y ganan el mismo salario. Ils travaillent tous les deux en même temps et gagnent le même salaire. ふたりは同じ時間帯に働き、同じ同額の給料を得ている。 Они оба работают одновременно, получают одинаковую равную зарплату. İkisi de yoruluyor, eve geliyorlar. ||устают|| Tots dos||||venen a casa ||are getting tired|| ||||يأتيان كلاهما يتعبان، ويعودان إلى المنزل. Beide sind müde und kommen nach Hause. Both of them are getting tired, they come home. Ils sont tous les deux fatigués et rentrent à la maison. 二人とも疲れて帰ってくる。 Оба устают и возвращаются домой.

Adam televizyonun önüne oturuyor ya da Playstation oynuyor. |телевизора|||||Плейстейш| L'home|de la televisió|davant de|s'asseu|||Playstation|juga a la PlayStation ||||||بلايستيشن|يلعب يجلس الرجل أمام التلفاز أو يلعب بلاي ستيشن. Der Mann setzt sich vor den Fernseher oder spielt Playstation. The man is sitting in front of the TV or playing a Playstation. El hombre está sentado frente al televisor o jugando a una Playstation. 男はテレビの前に座るか、プレイステーションで遊ぶ。 Kadın sofrayı kuruyor, yemek yapıyor, sofrayı topluyor, ||||||убирает со ст ||setting up|||| ||تُعِدّ||||يجمع المرأة تُعدّ المائدة، تُحضّر الطعام، تُنظّم المائدة، Die Frau deckt den Tisch, kocht, räumt den Tisch ab, The woman sets the table, cooks, sets the table, La femme met la table, cuisine, nettoie la table, 女性はテーブルをセッティングし、料理を作り、テーブルを掃除する、 çocuk varsa çocuklarla ilgileniyor, ütü varsa ütü yapıyor, çamaşır yıkıyor, |||занимается детьми||||||стирает |||is taking care|ironing|||||washes |||يعتني|مكواة||||غسيل| إذا كان هناك أطفال تهتم بالأطفال، وإذا كان هناك مكواة تكوي، تغسل الملابس، kümmert sich um die Kinder, bügelt, wäscht die Wäsche, if there is a child, he takes care of the children, if there is an iron, he does the ironing, he does the laundry, si hay un niño, él cuida a los niños, si hay plancha, plancha, lava la ropa, S'il y a des enfants, elle s'occupe des enfants, s'il y a du repassage, elle repasse, fait la lessive, 子供がいれば子供の世話をし、アイロンがけがあればアイロンをかけ、洗濯をする、 bebek varsa gece kalkıyor, ||nit| |||يستيقظ إذا كان هناك رضيع تقوم بالاستيقاظ ليلاً. steht nachts auf, wenn es ein Baby gibt. If there is a baby, she gets up at night, Si hay un bebé, se levanta por la noche. s'il y a un bébé, il se lève la nuit, 赤ん坊がいれば、夜中に起きる、

adam çok prensipli kendini hiç bozmuyor hâlâ Playstation oynuyor. |||||не меняется||| |||a si mateix|||encara|| ||principled|||||| ||مبدئي|||يغير||| الرجل لديه مبادئ كثيرة ولا يتغير أبداً، لا يزال يلعب بلاي ستيشن. Der Typ ist sehr prinzipientreu, er ändert sich überhaupt nicht, er spielt immer noch Playstation. the man is very principled, he never breaks himself, he still plays Playstation. el hombre tiene muchos principios, nunca se rompe a sí mismo, todavía juega a Playstation. Il a tellement de principes qu'il joue encore à la Playstation. 彼は信念を貫き、まだプレイステーションで遊んでいる。 Мужчина очень принципиальный, никогда не ломает себя, до сих пор играет в Playstation. Devam ediyor buna . يستمر في ذلك. Und es geht weiter damit. It continues. Continúa. 彼はそれを続けている。 Это продолжается.

Alkışlar, kadınlar alkışlıyor arkadan. аплодисменты|женщины|| Applause|||from behind تصفيق، النساء يصفقن من الخلف. Applaus, die Frauen applaudieren von hinten. Applause, women clap from behind. Aplausos, las mujeres aplauden desde atrás. Applaudissements, femmes applaudissant dans le dos. 拍手、後ろで拍手する女性たち。 Аплодисменты, женщины аплодируют сзади.

(Alkışlar) (Aplaudiments) (Salud) 拍手

Devam ediyor, durun daha bitmedi geliyoruz. ||||не закончилось| ||wait||finished|we are coming Es geht weiter, haltet an, wir sind noch nicht fertig. It continues, wait, we are not over yet. Continúa, espera, todavía no hemos terminado. C'est en cours, ce n'est pas encore fini, nous arrivons. まだ終わっていない。 Продолжается, подождите, это еще не конец, мы идем. Ve bu kısır döngü devam ediyor. ||vicious cycle|cycle|| Und diese Endlosschleife geht weiter. And this vicious circle continues. Y este círculo vicioso continúa. Et ce cercle vicieux se poursuit. そしてこの悪循環は続く。 И этот порочный круг продолжается.

Bir noktadan sonra kadın iflas ediyor artık. ||||обанкротилась|| ||||geht bankrott|| |at a point|||bankruptcy|| An einem gewissen Punkt ist die Frau einfach am Ende. After a point, the woman goes bankrupt. Después de un momento, la mujer se arruina. À un moment donné, la femme fait faillite. ある時点で、その女性は破産する。 Через определенный момент женщина становится банкротом. Çünkü; bu bir robot değil, bu bir canlı. |||||||being Because; this is not a robot, this is a living being. Porque; esto no es un robot, esto es un ser vivo. Car il ne s'agit pas d'un robot, mais d'un être vivant. これはロボットではなく、生き物なのだから。

O da yoruluyor, Auch sie ist müde, He is also getting tired, También se está cansando 彼も疲れてきている、

o da para kazanıyor ama evde de bu şeyleri devam ettirmek durumunda kalıyor. ||||||||||продолжать|| he|||||||||||| sie verdient auch Geld, aber sie muss zu Hause weiterhin diese Dinge fortsetzen. he also earns money, but he has to keep these things going at home. también gana dinero, pero tiene que mantener estas cosas en casa. Elle gagne également de l'argent, mais elle doit continuer ces activités à la maison. 彼女はお金も稼いでいるが、これらのことは家で続けなければならない。 он также зарабатывает деньги, но должен содержать эти вещи дома. Kadın bir noktadan sonra ben bunları yapmak istemiyorum dediği zaman, Wenn eine Frau an einem Punkt sagt, dass sie das nicht mehr tun möchte, When the woman says at some point I don't want to do these things, Cuando la mujer dice que en algún momento no quiero hacer estas cosas, Когда женщина после определенного момента говорит, что не хочет этого делать, erkek sorgulamaya başlıyor. |допросу| |interrogation| Der Mann beginnt zu hinterfragen. the man is starting to question. el hombre empieza a cuestionar. l'homme commence à s'interroger.

Kadınlık görevleri, erkeklik görevleri devreye giriyor. женственность|обязанности|||входят в действие| |||||entren en joc |roles or duties|||comes into play|are entering Die weiblichen Aufgaben treten in den Vordergrund, die männlichen Aufgaben treten in Kraft. Female duties and masculine duties come into play. Entran en juego los deberes femeninos y masculinos. Les devoirs féminins et les devoirs masculins entrent en jeu. Женские обязанности и мужские обязанности вступают в игру. Boşanmalarda bunlar kimi zaman ortaya çıkarılıyor. разводах|||||выводятся |aquests fets|||| In divorces|these|who|||is brought up In Scheidungsfällen werden diese manchmal hervorgehoben. These are sometimes revealed in divorces. Estos a veces se revelan en divorcios. Elles sont parfois révélées lors des divorces. Иногда они проявляются при разводах. Bunlar kadının görevi olarak kabul ediliyor. ||||acceptat| ||duty of the woman|as|| Dies wird als Aufgabe der Frau angesehen. These are considered the duty of the woman. Estos se consideran el deber de la mujer. Это считается женскими обязанностями. Kadın bunları otomatikman kendisi içşelleştirmiş oluyor. ||||интернализирует| |aquests conceptes|automàticament|ella mateixa|| ||automatically|herself|internalized| ||||internalisiert| Die Frau internalisiert diese automatisch. The woman automatically internalizes them. La mujer los internaliza automáticamente. La femme les intériorise automatiquement. Женщина автоматически усваивает их. Hâliyle ilişkilerde sıkıntılar başlıyor. Таким образом|в отношениях|| Thus|in relationships|troubles| Natürlich treten dann Probleme in Beziehungen auf. Consequently, problems begin in relations. En consecuencia, los problemas comienzan en las relaciones. Il en résulte des problèmes dans les relations.

Ben burada kadına da erkeğe de kızmıyorum. ||||||не злюсь ||a la dona||a l'home|| Ich tadele hier weder die Frau noch den Mann. I am not angry with men or women here. No estoy enojado con hombres o mujeres aquí. Je n'en veux ni à l'homme ni à la femme.

Çünkü bunlar bize çok küçüklükten empoze edilen şeyler. |||||навязываются|| |these|||childhood|imposed||things Denn das sind Dinge, die uns von klein auf aufgezwungen wurden. Because these are things that are imposed on us from very smallness. Porque son cosas que se nos imponen desde muy poco. Parce que ce sont des choses qui nous sont imposées dès le plus jeune âge. Потому что это вещи, которые нам навязывали с самого раннего возраста. Eğitimle de alakası yok. образованием||| Education||has no connection| Es hat nichts mit Bildung zu tun. It has nothing to do with education. No tiene nada que ver con la educación. Cela n'a rien à voir avec l'éducation. Это не имеет ничего общего с образованием.

Eğitim bunu biraz kırıyor ancak, kadınlar ve erkeklerde. |||разрушает это|||| |||||dones i homes||en els homes Bildung||||||| ||||but||| Die Ausbildung bricht das ein wenig, aber bei Frauen und Männern. Education breaks this a little bit, however, in women and men. La educación rompe esto un poco, sin embargo, en mujeres y hombres. L'éducation décompose toutefois un peu ces données pour les hommes et les femmes. Образование немного нарушает это, но для мужчин и женщин. Bu ülkede "Göster oğlum amcana pipini" kültürü var mesela. ||покажи|||член||| Aquest|al país|Mostra|fill meu|tiet/tiu|pipí|cultura de|| |||my son|uncle|penis||| In diesem Land gibt es zum Beispiel die Kultur des "Zeig deinem Onkel deinen Penis". For example, in this country there is a culture of "show my son uncle your pips". Por ejemplo, en este país hay una cultura de "muéstrale a mi hijo tío tus pepitas". Dans ce pays, par exemple, il existe une culture qui consiste à "montrer son zizi à son oncle". В этой стране, например, существует культура «Покажи моему сыну, моему дяде, свою точку». İhtişamlı bir şey olsa anlayacağım sürekli gösterilmesini. великолепная||||||показу prächtig|||||| Magnificent||||I will understand|constantly|showing Wenn es etwas Prächtiges wäre, würde ich verstehen, warum es ständig gezeigt wird. If it is something magnificent, I will understand that it is constantly displayed. Si es algo glorioso, entenderé que se muestra constantemente. Je comprendrais qu'il s'agisse de quelque chose de grandiose. Если это что-то великолепное, я пойму, что это постоянно демонстрируется. Ama neden o pipi sürekli sergileniyor onu hiç anlamıyorum. |||член||выставляется||| |||pito||||| but|||thing||is displayed||| Aber warum wird sein Penis ständig zur Schau gestellt, das verstehe ich überhaupt nicht. But I don't understand why that dick is always on display. Pero no entiendo por qué esa polla siempre está a la vista. Mais je ne comprends pas pourquoi ce zizi est toujours exposé. "Göster oğlum amcalara pipini," ||дядям| ||tiets, oncles| ||to the uncles| "Zeig den Onkeln deinen Penis," "Show my son your dick to your uncles," "Muéstrale a mi hijo tu polla a los tíos"

"aç oğlum pipini," obre|| "Zeig deinen Penis, Sohn," "hungry son, your dick," "hijo hambriento, tu polla", "Ouvre ton zizi, garçon, ouvre ton zizi," «Открой свой член, сынок»,

"oğlum pipini çağır yemek yesin." ||позови|| ||call||let him eat "Ruf deinen Sohn und lass ihn essen." "Son call your dick to eat." "Hijo llama a tu polla para comer." "Fils, appelle ton zizi pour manger." «Сын, позови свою пипку поесть».

Pipi bir kişilik çünkü, böyle bir kişilik atfediliyor ona. |||||||приписывается| |||||||zugeschrieben| |||||||is attributed|to her Der Penis wird als eigenständige Persönlichkeit angesehen. Pipi is a personality because such a personality is attributed to him. Pipi es una personalidad porque se le atribuye tal personalidad. Koska penis on persoonallisuus, sille liitetään tällainen persoonallisuus. Пипи — личность, потому что ей приписывают такую личность. Çocuk haklı. Das Kind hat Recht. The boy is right. El chico tiene razón. Мальчик прав.

Bir süre sonra bunu bir şey sanıyor, pipisini göstermesi gerektiğini düşünüyor. ||||||думает|свой член||| |||||||el seu penis||| Irgendwann denkt er, dass er etwas sein muss und glaubt, dass er seinen Penis zeigen muss. After a while he thinks it's something, he thinks he should show his dick. Después de un tiempo piensa que es algo, piensa que debería mostrar su polla. Au bout d'un moment, il pense que c'est quelque chose, il pense qu'il doit montrer son zizi. Через некоторое время он думает, что это что-то, он думает, что должен показать свой член. Sonra biz kadınlar diyoruz ki, erkekler niye böyle ya, acaba niye böyleler? |||||мужчины||||||такие |||||homes|||||| Dann sagen wir Frauen, warum sind Männer so, warum sind sie so? Then we women say, why are men like this, I wonder why they are like this? Entonces las mujeres decimos, ¿por qué los hombres son así, me pregunto por qué son así? Alors nous, les femmes, nous disons : pourquoi les hommes sont-ils comme ça, pourquoi sont-ils comme ça ? Тогда мы, женщины, говорим: почему мужчины такие, почему они такие? Küçükten geliyor bunlar. с маленького|| Ve de petit||venen d'ells Das kommt schon von klein auf. These are small. Estos son pequeños. Они происходят от малого.

Kız çocuklarında da tam tersi. |девочках||| Bei Mädchen ist es genau umgekehrt. It's the opposite for girls. Es lo contrario para las chicas. Et vice versa pour les filles.

Sen kızsın yapmamalısın. ||не должна делать |Ets una noia| Du bist ein Mädchen, du solltest das nicht tun. You are a girl you shouldn't. Eres una chica que no deberías. Tu es une fille, tu ne devrais pas.

Yapamazsın. Yapmayacaksın. Sen bu bölümü okuyamazsın. |не будешь делать||||не сможешь читать ||||aquesta part| Du kannst es nicht. Du wirst es nicht tun. Du wirst diesen Abschnitt nicht lesen können. You can not. You will not. You cannot read this section. No puedes. No lo harás. No puede leer esta sección. Vous ne pouvez pas. Vous ne le ferez pas. Vous ne pouvez pas étudier ce cours. Sen böyle gülemezsin. ||не можешь смеяться Du kannst nicht so lachen. You can't laugh like that. No puedes reírte así. On ne peut pas rire comme ça. Нельзя так смеяться.

Sen bunu giyinemezsin. ||не можешь надеть Du kannst das nicht tragen. No puedes usar esto. Vous ne pouvez pas porter ça.

Sen bunu yapamazsın. Du kannst das nicht machen. You can't do that. No puedes hacer eso.

Erkekleri cinsellikleriyle ne kadar övüp мужчины|||| els homes|||| |their sexuality|||praising ||||loben Je mehr wir Männer für ihre Sexualität loben, How much to praise men for their sexuality Cuánto alabar a los hombres por su sexualidad On ne peut pas faire l'éloge de la sexualité des hommes Как часто вы хвалите мужчин за их сексуальность?

performanslarıyla ne kadar onu bir toplumda yer edindiriyorsak, |||||||внедряем |||||||we acquire sie für ihre Leistungen in der Gesellschaft feiern, As much as we make him a place in a society with his performances, Por mucho que le hagamos un lugar en una sociedad con sus actuaciones, autant que nous lui donnons une place dans la société à travers ses performances, чем больше мы помещаем его в общество с его выступлениями, kadınları da kendi cinselliklerinden o kadar utandırıyoruz. |||своей сексуальности||| les dones|||||| |||their sexuality|||we're羞辱 desto mehr beschämen wir Frauen für ihre Sexualität. We embarrass women so much about their own sexuality. Avergonzamos tanto a las mujeres por su propia sexualidad. plus nous rendons les femmes honteuses de leur propre sexualité. Daha ergenliğinden başlıyor erkeklerin, |подростковости||мужчин |from their adolescence||the men's Es beginnt schon in der Pubertät bei den Männern, Men are starting from their adolescence, Los chicos empiezan la pubertad Cela commence dès l'adolescence, Начинается с подросткового возраста,

seviştin mi? занимался сексом| you had sex| Hast du schon Sex gehabt? ¿Has tenido sexo? Avez-vous eu des relations sexuelles ? У тебя был секс?

Kaç kişiyle seviştin? Nasıl seviştin? Ne zaman seviştin? |people|you had sex||||| Mit wie vielen hast du schon Sex gehabt? Wie war der Sex? Wann hattest du Sex? How many people have you had sex with? How did you make love? When did you make love? ¿Con cuántas personas has tenido relaciones sexuales? Como hiciste el amor Cuando hiciste el amor Avec combien de personnes avez-vous eu des relations sexuelles ? Comment avez-vous fait l'amour ? Quand avez-vous fait l'amour ? Со сколькими людьми вы занимались любовью? Как вы занимались любовью? Когда вы занимались любовью? Kızlara da tam tersi, aman kızım sevişmesin. девочкам||||||не спи A les noies|||||filla meva| ||||oh no||don't have sex Den Mädchen das genaue Gegenteil sagen, ach meine Tochter soll nicht lieben. Just the opposite for girls, oh my daughter, don't make love. Todo lo contrario para las chicas, oh hija mía, no hagas el amor. Et vice versa pour les filles, ne laissez pas ma fille avoir des relations sexuelles. Ya bir mantık hatası var burada şimdi. |||ошибка||| |||error||| ||logic|mistake||| Ein Logikfehler liegt hier jetzt vor. Either there is a logic error here now. O hay un error lógico aquí ahora. Il y a ici une erreur de logique. Либо здесь сейчас логическая ошибка.

Adam sevişsin, kız? |занимайся любов| |let him fuck| Soll der Mann lieben, aber das Mädchen? El hombre hace el amor, chica? Il s'envoie en l'air, elle ? Позволь мужчине заняться любовью, девочка?

Ya adam kimle şevişecek her şeyden önce? |||будет заниматься сексом||| ||amb qui|||| ||||||before Mit wem wird er zuerst schlafen? Who will the man fuck with first of all? ¿Con quién follará el hombre en primer lugar? Et avec qui va-t-il d'abord faire l'amour ? И кого мужчина будет трахать в первую очередь?

Sıkıntı var yani burada. Hi ha problemes.|hi ha|vull dir| Es gibt also ein Problem hier. There is a problem here. Aquí hay un problema. Il y a donc un problème. Так что здесь есть проблема.

Bak erkekler alkışlıyor galiba, işinize geliyor galiba değil mi konu. ||||вашей работе||||| Mira||||||||| ||applauding|||||||topic Sie scheinen zu applaudieren, anscheinend passt es Ihnen, nicht wahr? Look, men are applauding, I guess it comes to your business, isn't it? Mira, los hombres aplauden, supongo que se trata de tu negocio, ¿no? Regardez, les hommes semblent applaudir, je suppose que cela vous convient, n'est-ce pas ? Смотри, мужчины аплодируют, я думаю, это работает для тебя, не так ли? Burada benim anlamadığım mantık hatası var baktığınız zaman. ||который я не||||| Hier gibt es einen Logikfehler, den ich nicht verstehe, wenn man sich das ansieht. There's a logic error here that I don't understand when you look at it Hay un error de lógica aquí que no entiendo cuando lo miras Quand on regarde ici, il y a une erreur de logique que je ne comprends pas. Ama, bunu böyle söylediğimiz zaman evet komik oluyor, komik çünkü. |||говорим|||||| ||||||còmic||| Aber wenn wir es so sagen, wird es ja lustig, lustig weil ja. But, when we say it like that, yes it gets funny, because it's funny. Pero cuando lo decimos así, sí se pone gracioso, porque es gracioso. Mais quand on le dit comme ça, oui, c'est drôle, parce que c'est drôle. Но, да, смешно, когда мы так говорим, потому что это смешно. Ama gerçek hayatta yaşananlar tabii ki de çok farklı. |||происходящее||||| |realitat|vida real|||||molt|molt diferents Aber im echten Leben sind die Dinge natürlich sehr unterschiedlich. But what happens in real life is of course very different. Pero lo que sucede en la vida real es, por supuesto, muy diferente. Но то, что происходит в реальной жизни, конечно, совсем другое. Bu masallardan başlıyor aslında. |сказок|| |dels contes|| |from the tales|| Eigentlich beginnt es mit diesen Märchen. It actually starts from fairy tales. De hecho, comienza con los cuentos de hadas. En fait, tout commence par ces contes de fées. На самом деле все начинается со сказок.

Masallara baktığımız zaman şimdi; сказкам||| Als contes||| Wenn wir uns Märchen anschauen, dann jetzt; When we look at the tales now; Cuando miramos los cuentos ahora; Lorsque nous regardons les contes de fées aujourd'hui ;

Pamuk Prenses, Памук|Принцесса Blancaneus| Schneewittchen, Snow White, Blanco como la nieve, Чистый белый цвет,

Uyuyan Güzel, Sleeping Beauty| Schlafende Schönheit, Sleeping Beauty, Bella Durmiente,

Rapunzel. Рапунцель Rapunzel. Rapunzel. Rapunzel.

Bunlara bakın, bu kadınlar hep kapalı bir yerde, A aquestes|||||tancades||en un lloc Schaut her, diese Frauen sind immer in einem abgeschlossenen Raum, Look at these, these women are always in a closed place Mira esto, estas mujeres siempre están en un lugar cerrado cam fanusta, стеклянный|в стеклянной бан vidre| glass|in a jar in einem Glas, in a glass jar, en un frasco de vidrio, в стеклянном вентиляторе,

bir yerde izole bir yerdedirler. ||||находятся в ||aïllat|| ||isolated||are located Sie sind an einem isolierten Ort. they are in an isolated place. están en un lugar aislado.

Çünkü bu izolasyon aslında nedir biliyor musunuz? ||изоляция|||| ||aïllament|||| Wissen Sie eigentlich, was diese Isolation bedeutet? Because you know what this isolation actually is? ¿Porque sabes qué es realmente este aislamiento? Потому что вы знаете, что такое изоляция на самом деле? Bize ne mesaj veriliyor? ||сообщение| ||Quin missatge ens donen?| Welche Botschaft wird uns vermittelt? What message is being given to us? ¿Qué mensaje se nos está dando?

Onlara el değmiyor, onlar bakire. ||не касается|| To them||isn't touched||virgin Ihre Hand berührt sie nicht, sie sind Jungfrau. They are untouched, they are virgins. No se les toca, son vírgenes. Они нетронуты, они девственницы.

Ve kim açacak o cam fanusu? ||откроет||| |||||glass dome Und wer wird das Glasgehäuse öffnen? And who will open that glass bell jar? ¿Y quién abrirá esa campana de cristal?

Ejderhayı kim kıracak? дракона|| den Drachen||brechen the dragon||break Wer wird den Drachen brechen? Who will break the dragon? ¿Quién romperá al dragón?

Onunla evlenecek olan prens. |жених|| Amb ella|||príncep Der Prinz, der sie heiraten wird. The prince who will marry her. El príncipe que se casará con ella. Принц, который женится на ней.

Evliliğin kutsallığı, kocanın kutsallığı ||мужа|святость Marriage's|holiness|husband's| Die Heiligkeit der Ehe, die Heiligkeit des Ehemannes The holiness of the marriage, the holiness of the husband La santidad del matrimonio, la santidad del esposo Святость брака, святость мужа

ve orada, onlar izole şekilde kadının yaşıyor olması, und dort, wo sie isoliert lebt, die Frau. and there, they are in isolation, y ahí están la mujer que vive aislada, а там женщина живет уединенно, yine o bekaretin temsili. |||символ ||virginity|representation wieder die Darstellung dieser Jungfräulichkeit. again the representation of that virginity. nuevamente la representación de esa virginidad. Опять же, это представление девственности.

Aslında bize alttan alttan bu mesajları veriyor. |||потайно||| |||||missatges|ens envia ||from below|underneath||| Eigentlich gibt sie uns immer wieder diese Botschaften zwischen den Zeilen. In fact, it gives us these messages from below. De hecho, nos da estos mensajes desde abajo. На самом деле, он дает нам эти сообщения снизу вверх. Bir de bakın, bu kadınların hep ortak özellikleri vardır. ||||de les dones||||tenen ||||||||existence of Schauen Sie sich auch an, diese Frauen haben immer gemeinsame Merkmale. Take a look, these women always have common features. Eche un vistazo, estas mujeres siempre tienen rasgos comunes. Послушайте, у этих женщин всегда есть общие черты. Hepsi çok güzel. All of them are beautiful. Todos ellos son hermosos.

Hiç konuşmuyorlar. |не разговаривают |No parlen gens. Sie sprechen überhaupt nicht. No hablan en absoluto. Они вообще не разговаривают.

Erkeklerin en sevdiği. Dels homes|| ||favorite Die Lieblingsbeschäftigung der Männer. Favorite of men. El favorito de los hombres. Любимец мужчин.

Kendilerine ne kötülük yapılırsa yapılsın, |||будет сделано| ||maldat els facin|| ||evil|if done|let it be done Egal, was ihnen angetan wird, Whatever evil is done to them, Cualquier mal que se les haga, Какое бы зло им ни сделали,

hiç itiraz etmeyecek kadar salak kadınlar bunlar. |возражать||||| |objection|||stupid|| Diese Frauen sind so dumm, dass sie nicht einmal widersprechen werden. These are women who are too stupid to object. Estas son mujeres que son demasiado estúpidas para oponerse. Это женщины, которые слишком глупы, чтобы возражать. Hiçbir şey söylemiyorlar. ||не говорят Res||No diuen res. Sie sagen überhaupt nichts. No dicen nada.

Yani başlarına bin bir türlü bela geliyor, hep böyle bekliyor, cüceler falan. |||||беда|||||гномы| |||||||||esperant sempre així|| ||||||is coming|||waiting|dwarfs|etc Also, sie warten immer so, dass ihnen alle möglichen Probleme passieren, wie Zwerge und so weiter. In other words, all kinds of trouble come to them, they always wait like this, dwarfs and so on. En otras palabras, les llegan todo tipo de problemas, siempre esperan así, enanos y demás. Я имею в виду, к ним приходят всякие неприятности, они всегда так ждут, гномы и прочее. Böyle mutlu mutlu takılıyor bu kadınlar. |feliçment|||| |||hanging out|| Diese Frauen verhalten sich so glücklich. These women hang out happily. Estas mujeres pasan el rato felices. Эти женщины весело проводят время.

Bu nedir? Això| Was ist das? ¿Que es esto? Что это?

Başına ne gelirse gelsin, |||vingui ||comes|come Was auch immer passiert, Whatever happens to you, Lo que te pase, Что бы с тобой ни случилось,

kadın olarak ne yaşarsan yaşa, |||что бы ты ни переж| dona com tu|com a dona||| Egal was als Frau du durchmachst, whatever you live as a woman, lo que sea que vivas como mujer, независимо от того, что вы живете, как женщина,

sus, schweige, ornamental, ornamental,

kabul et, |accepta-ho akzeptiere, admit it, Admitelo, признай это,

cefakâr ol, |sigues fidel dedicated| be long-suffering, Sea paciente,

vefakâr ol. верный (1)| be loyal|be be faithful. ser fiel.

Sonunda sana büyük bir şey vadediliyor. |||||обещается |||||promised Schließlich wird dir etwas Großes versprochen. Finally, something great is promised to you. Finalmente, se te promete algo grande.

Evlilik, Heirat,

evleneceksin, du wirst heiraten, you will marry

yakışıklı prens. príncep atractiu| handsome prince. Príncipe apuesto.

Erkekler yakışıklı değilseniz bittiniz zaten. |||вы пропали| |||you're finished|already Wenn Männer nicht gutaussehend sind, sind sie sowieso erledigt. If the men are not handsome, you're done. Si los hombres no son guapos, ya está. Мужчины, если вы не красивы, вам конец. Sizin de öyle bir handikapınız var masallara göre. ||||ваш недостаток||| ||així||||| Your||||handicap||to the stories| Auch Sie haben laut Märchen ein solches Handicap. You also have such a handicap according to fairy tales. También tienes esa desventaja, según los cuentos de hadas. Согласно сказкам, у вас такая фора. Devamında sadece bu değil birinci algımıza işlenen şey. В продолжение|||||наше восприятие|впечатляющее| after that||||first|perception|imprinted| Es ist nicht nur das, was in unserem ersten Eindruck eingewoben ist. Afterwards, not just this, but what is perceived in our first perception. Después, no solo esto, sino lo que se percibe en nuestra primera percepción. В дальнейшем не только это, но и то, что обрабатывается в нашем первом восприятии. Cadılar kim masallarda hiç farkettiniz mi? ||||заметили| ||contes de fades||| witches||in stories||| Habt ihr je in Märchen Hexen bemerkt? Who in fairy tales have you ever noticed witches? ¿Quién en los cuentos de hadas has notado a las brujas? Вы когда-нибудь замечали, кто такие ведьмы в сказках?

Adamların ikinci karıları. ||жены Les dones dels homes|| ||wives Die Zweitfrauen der Männer. The second wives of the men. Las segundas esposas de los hombres. Вторые жены мужчин.

(Gülüşmeler) Смех (1 (Riallades) (Lachen)

İkinci kez evlenen var mı içinizde? |||||among you Gibt es jemanden unter euch, der zum zweiten Mal heiratet? Do you have any of you married for the second time? ¿Alguien se casó por segunda vez? Кто-нибудь из вас женился во второй раз?

Burada yine söylenen şey şu; ilk evlilik kutsaldır. |||||||священна |||||||is sacred Was hier immer wieder gesagt wird, ist, dass die erste Ehe heilig ist. Here again what is said is; first marriage is sacred. Aquí nuevamente lo que se dice es; el primer matrimonio es sagrado. Вот что снова говорят: Первый брак священн. Evleneceksiniz ve boşanmayacaksınız. Вы женитесь||не разведетесь ||you will not divorce Ihr werdet heiraten und nicht scheiden lassen. You will marry and not get divorced. Te casarás y no te divorciarás.

Boşanmak kötüdür ve ilk evlilik kutsaldır. |és dolent|||matrimoni| divorce|is bad|||| Divorce is bad and first marriage is sacred. El divorcio es malo y el primer matrimonio es sagrado.

İkinci kadın ya da ikinci evlilik o evlilik Second woman or second marriage that marriage Segunda mujer o segundo matrimonio ese matrimonio kurumunun kutsallığını bozuyor aslında. |святость|нарушает| of the institution||| Es entweiht eigentlich die Heiligkeit der Institution. actually spoils the sanctity of his institution. en realidad estropea la santidad de su institución.

Bize bunlar o kadar derinden işleniyor ki, ||||глубоко|| ||||deeply|processed|that Diese Dinge werden bei uns so tief verankert, dass These are handled so deeply to us, Estos son tratados tan profundamente para nosotros Они настолько глубоко укоренились в нас, что

biz bir noktadan sonra bunları içselleştiriyoruz. |||||осознаем |||after||internalize them wir sie irgendwann internalisieren. we internalize them after a point. los internalizamos después de un punto. после определенного момента мы их усваиваем. Bakın, kırmızı başlıklı kız. ||в красной шап| ||hooded| Look, the little red riding hood. Mira, la caperucita roja. Смотри, Красная Шапочка.

Kırmızı başlıklı kız annesinin sözünü dinlemediği için, |||||не слушала| |||de la seva mare||| |red||||| Weil die Rotkäppchen nicht auf ihre Mutter hörte, Because the little red riding hood didn't listen to her mother, Porque la caperucita roja no escuchó a su madre, ormana girdiği için kurt tarafından yeniyor. |вошел в|||| |||||és menjat per ||||by the|eaten by He is eaten by the wolf as he enters the forest Es devorado por el lobo cuando entra al bosque. Bu da yine bilinçaltı bir mesaj. |||подсознательный|| |||subconscious||message Dies ist wieder eine unbewusste Botschaft. This is again a subconscious message. Este es nuevamente un mensaje subconsciente.

Sonra, bazı kahramanlık masallarında şu var; |||в сказках|| Dann gibt es in einigen Heldengeschichten das folgende; Then, in some heroic tales, there is this; Luego está esto en algunos cuentos heroicos; Затем, в некоторых героических сказаниях, есть следующее; genelde erkekler savaşta ölmüş oluyor, kadınların savaşa gitmesi gerekiyor. |||||||anar a la guerra| In der Regel sterben Männer im Krieg, Frauen müssen in den Krieg ziehen. men usually die in war, women must go to war. los hombres suelen morir en la guerra, las mujeres tienen que ir a la guerra. обычно мужчины погибают на войне, женщинам приходится идти на войну. Kadınlar savaşta erkek kılığında. Women|||male disguise Frauen kämpfen im Krieg als Männer verkleidet. Women dressed as men in war. Mujeres vestidas de hombres en la guerra.

Aslanlar gibi cenk ediyorlar aslında kadınlar ama erkek kılığındalar. ||||||||в облике мужчин Lleones|com||estan lluitant||||| ||kämpfen|||||| ||battle|fight||||| Frauen kämpfen tatsächlich wie Löwen, aber sie sind in männlicher Verkleidung. They fight like lions, actually women, but they disguise as men. Luchan como leones, en realidad mujeres, pero se disfrazan de hombres. Они дерутся, как львы, на самом деле они женщины, но замаскированные под мужчин. Fakat masal bu ya, kadın yanındakine âşık oluyor. |||||соседу|| ||||woman|next to her|| Aber das ist ein Märchen, die Frau verliebt sich in ihren Begleiter. But this is the tale, the woman falls in love with the one next to her. Pero esta es la historia, la mujer se enamora de la siguiente. Но это сказка, женщина влюбляется в того, кто рядом с ней. Savaştan döneceğim, bir aşk olacak, bir romantizm olacak illa orada. ||||||||обязательно| ||||||romançisme||| ||||||||certainly| Ich werde aus dem Krieg zurückkehren, es wird eine Liebe geben, es wird Romantik geben, das steht fest. I will come back from the war, there will be a love, there will be a romance. Regresaré de la guerra, habrá un amor, habrá un romance. Я вернусь с войны, будет любовь, будет роман. Savaştan dönünce, yanında savaştığı adamla evleniyor. |||||женится ||||l'home amb qui| ||with||| Nach dem Krieg kehrte sie zurück und heiratete den Mann, mit dem sie gekämpft hatte. When he returns from war, he marries the man he fought with. Cuando regresa de la guerra, se casa con el hombre con el que luchó. Adam açısından biraz sıkıntılı. |from Adam's perspective||troublesome Für den Mann ist es etwas unangenehm. It is a little troublesome for the man. Es un poco problemático para el hombre.

Kimle evlendin? Asker arkadaşımla evlendim. Mit wem bist du verheiratet? Ich bin mit meinem Soldatenkameraden verheiratet. Who did you marry? I married my military friend. Con quien te casaste Me casé con mi amigo militar. На ком ты женился? Я вышла замуж за своего друга-военного. Savaşta, yoğun stres altında biz âşık olduk yanlışlıkla silah arkadaşımla. |||||||по ошибке|| ||estrès intens|||||||amb el meu company |intense||||||by mistake|| Im Krieg haben wir versehentlich mit meinem Waffenbruder verliebt unter starkem Stress gestanden. In the war, under intense stress, we accidentally fell in love with my gunmate. Durante la guerra, bajo un intenso estrés, nos enamoramos accidentalmente de mi compañero de armas. На войне, в сильном стрессе, мы случайно влюбились в моего товарища. Bir mantıksızlık var ama kadına hep böyle bir şey yükleniyor. |||||||||приписывается |illogicality||||||||is imposed Es ist unlogisch, aber immer wird die Frau für so etwas verantwortlich gemacht. There is an irrationality, but such a thing is always attributed to women. Hay una irracionalidad, pero eso siempre se atribuye a las mujeres. Нелогичность есть, но женщине всегда навязывают такое. Hep şu mesaj veriliyor; |||es dona Es wird immer diese Botschaft übermittelt; The following message is always given; Siempre se da el siguiente mensaje; Всегда выдается следующее сообщение;

dış dünya erkeklere ait bir dünya. ||мужчинам||| |món exterior|||| outside||||| Die Außenwelt ist eine Welt der Menschen. the outside world is a world of men. el mundo exterior es un mundo de hombres. Внешний мир — это мужской мир.

Biz kadınlar içeride olmak durumundayız, zorundayız. ||||в положении| ||inside||| Wir Frauen müssen drinnen sein, wir müssen. We women have to be inside, we have to. Las mujeres tenemos que estar dentro, tenemos que hacerlo. Bu bizim görevimizdir ||наша задача this||it is our duty Das ist unsere Pflicht. This is our duty Esta es nuestra mision

ve dışarıda daha çok erkek kılığında olabiliriz. ||||||podem estar |||||in the guise of| und draußen können wir mehr wie Männer aussehen. and outside we can be more dressed as men. y por fuera podemos ser más hombres. Yani, bu masallardaki dışarıda olanlar hep erkek kılığında olduğu için bizim de, ||в сказках||||||||| ||dels contes||||||sigui perquè és||| ||in the tales||||||||| So, because what's out there in these tales is always dressed as a man, we too, Entonces, como lo que hay en estos cuentos siempre está vestido como un hombre, nosotros también Итак, поскольку посторонние в этих сказках всегда одеты мужчинами, наши erkek kılığında dış dünyada olmamız gerekiyor. ||fora||hem de ser homes| Wir müssen in der äußeren Welt in männlicher Kleidung sein. We need to be in the outside world dressed as men. Necesitamos estar en el mundo exterior vestidos como hombres. Мы должны быть во внешнем мире замаскированными под мужчин. Bugün baktığınız zaman, iş hayatında yoğun çalışan kadınlar neden eleştirilir? ||||vida laboral||||| |||||busy|working|||are criticized |||||||||kritisiert werden Warum werden Frauen, die heute im Geschäftsleben arbeiten, kritisiert? When you look at it today, why are women who work hard in business life criticized? Cuando lo miras hoy, ¿por qué se critica a las mujeres que trabajan duro en la vida empresarial? Если вы посмотрите на это сегодня, почему женщины, которые много работают в деловой жизни, подвергаются критике? Erkeksi tavırları yüzünden eleştirilir. мужественные|поведение|| Masculines||| masculine|masculine attitudes|| Sie werden wegen ihrer männlichen Haltung kritisiert. He is criticized for his manly manner Es criticado por su comportamiento varonil. Его критикуют за мужское поведение.

Erkek kılığında değiliz ama öz eleştiri yapacağım, erkeksi tavırlarımız var. ||||||||мужские манеры| masculine||||true|self-criticism|||attitudes| Wir sind nicht im Manneskleid, aber ich werde Selbstkritik üben, wir haben männliche Verhaltensweisen. We are not male, but I will self-criticize, we have masculine attitudes. No somos hombres, pero me autocriticaré, tenemos actitudes masculinas. Мы одеты не как мужчины, но я буду самокритична, у нас мужские взгляды. Peki niye? Warum auch nicht? ¿Entonces por qué? Так почему?

Bir öz eleştiri siz de yapın. |autocrítica||||feu també Machen Sie auch eine Selbstkritik. Do a self-criticism yourself. Haz una autocrítica tú mismo. Займитесь самокритикой.

"Merhaba nasılsınız?" diyorsun adama, ||dius a l'home|a l'home |||to the man "Merhaba nasılsınız?" sagt man zum Mann, "Hello how are you?" you say to the man "¿Hola como estas?" le dices al hombre

"Nasıl olduğumu akşam yemekte konuşalım istersen" diyor. |||al sopar|"Parlem-ne"||diu "Lass uns abends beim Abendessen darüber sprechen, wie es mir geht" sagt er. "If you want to talk about how I am at dinner in the evening," he says. "Si quieres hablar sobre cómo estoy en la cena", dice. «Если хочешь поговорить о том, как я себя чувствую за ужином», — говорит она. Yani, "Selamün aleyküm birader" demem mi gerekiyor illa beni ciddiye alman için? |мир вам|вам||||||||ты меня воспринимаешь| |"Salam alèykum"|aleyküm|germà|||||em prenguis seriosament||| |hello||brother||||necessarily|||| ||euch|Bruder|||||||| Also, muss ich dich unbedingt mit "Selamün aleyküm Bruder" grüßen, damit du mich ernst nimmst? I mean, do I have to say "Hello brother!" For you to take me seriously? Quiero decir, ¿tengo que decir "¡Hola hermano!" Para que me tomes en serio? Итак, я должен сказать "Саламу алейкум братан", чтобы ты воспринял меня всерьез? Kadınları iş hayatında ciddiye alınmak için erkeksi tavırlara mecbur ediyorlar. |||||||мужские манеры|вынуждены| ||||be taken|||attitudes|forced to| Frauen werden gezwungen, sich männlich zu verhalten, um im Berufsleben ernst genommen zu werden. They oblige women to behave in a masculine way in order to be taken seriously in business life. Obligan a las mujeres a comportarse de forma masculina para que las tomen en serio en la vida empresarial. Они заставляют женщин вести себя по-мужски, чтобы к ним серьезно относились в деловой жизни. Kim yapıyor bunu? Wer macht das? Who is doing this? Quien esta haciendo esto Кто это делает?

Erkekler yapıyor. Die Männer machen es. Men do. Los hombres lo hacen.

O zaman erkeklerin burada öz eleştiri yapması gerekiyor. ||||own|self-criticism|| Dann müssen Männer hier selbstkritisch sein. So men have to self-criticize here. Entonces los hombres tienen que autocriticarse aquí. Тогда мужчинам нужно заниматься самокритикой здесь. Ben iş hayatında ciddiye alınmak için I want to be taken seriously in business life Quiero que me tomen en serio en la vida empresarial. Я хочу, чтобы меня воспринимали всерьез в бизнесе

erkeksi tavırlar sergilemek zorunda kalmak istemiyorum açıkçası. ||демонстрировать|||| |attitudes|to display|||| Ich möchte ehrlich gesagt nicht gezwungen sein, maskuline Verhaltensweisen zu zeigen. Frankly, I don't want to have to behave masculine. Francamente, no quiero tener que comportarme de forma masculina. Честно говоря, я не хочу демонстрировать мужское отношение. Bu noktada yine şuna geliyoruz; ||||tornem a això |||to this|we are coming An diesem Punkt kommen wir wieder zu folgendem; At this point we come to this again; En este punto llegamos a esto nuevamente; В этот момент мы снова приходим к этому;

kadınlara yöneltilen eleştirilerde aslında kadınların suçu yok, |направленные на||||вина| a les dones|||||| to women|directed|the criticisms|||| In den gegen Frauen gerichteten Kritiken sind Frauen eigentlich nicht schuld. In fact, women are not guilty in criticism against women, De hecho, las mujeres no son culpables de las críticas contra las mujeres, В критике, адресованной женщинам, на самом деле виноваты не женщины, а kadınlara ben burada kızamam. |||не могу злиться Ich kann hier den Frauen keinen Vorwurf machen. I can not get mad here for women No puedo enojarme con las mujeres aquí.

Yine toplumun getirdiği ataerkil kurallara ve |обществом|||| again||brought|patriarchal|rules| Eigentlich ärgere ich mich über die patriarchalischen Regeln und Erwartungen, die die Gesellschaft auferlegt. Again, the patriarchal rules brought by society and Nuevamente, las reglas patriarcales traídas por la sociedad y Опять же патриархальные правила, привнесенные обществом и dayattığı şeylere kızıyorum aslında ben. навязываемым|||| |les coses||| it imposes|||| Actually I am angry with the things he imposes. En realidad estoy enojado con las cosas que impone. Я действительно злюсь на вещи, которые он навязывает.

Çünkü masallardan bu yana geliyor ve |the tales||to this day|| Weil es aus Märchen stammt und 'Cause he's been coming from fairy tales and Porque ha venido de cuentos de hadas y Потому что это пришло из сказок и

gündelik hayatımızda bütün bu şeyler aynı şekilde devam ediyor. In unserem täglichen Leben laufen all diese Dinge auf dieselbe Weise ab. All these things continue in the same way in our daily life. Todas estas cosas continúan igual en nuestra vida diaria. Все эти вещи продолжаются таким же образом в нашей повседневной жизни. Baktığınız zaman alın yine, her zaman bizim tabumuz olan, |||||||таблица| ||take|||||taboo| Wenn Sie es sich noch einmal ansehen, immer unser Tabu, When you look at it again, always our taboo, Cuando lo miras de nuevo, que siempre es nuestro tabú, Возьми еще раз, когда посмотришь, всегда наше табу, çünkü bu coğrafyada cinsellik; ||в этом регионе| ||in this geography|sexuality weil Sexualität in dieser Geographie; because sexuality in this geography; porque la sexualidad en esta geografía; потому что сексуальность в этой географии;

erkek cinselliği yaşasın, kadın cinselliği yaşamasın. |||||не живет Männer haben Sexualität, Frauen haben keine Sexualität. male sexuality live, women not have sexuality Viva la sexualidad masculina, las mujeres no tienen sexualidad. Ama siz kadına sevişmediği zaman ''Kezban'' diyorsunuz. |||не спит||| ||||||dieu "Kezban" |||had sex||Kezban|you say Aber Sie nennen Frauen "Kezban", wenn sie keinen Sex haben. But when you do not have sex with a woman, you say "Kezban". Pero cuando no tienes sexo con una mujer, dices "Kezban". Но вы говорите женщине «Кезбан», когда она не занимается любовью. Seviştiği zaman ''kaşar'' diyorsunuz. с которым он спит||| that you call 'kaşar'||cheese| Wenn sie Liebe macht, nennst du sie eine Schlampe. When you have sex, you say "cheddar". Dices "cheddar" cuando tienes relaciones sexuales. Когда он занимается любовью, ты говоришь "сыр".

Bu kadın ne yapsın? Aquesta|||Què ha de fer? Was sollte diese Frau tun? What should this woman do? ¿Qué debería hacer esta mujer?

Ne yapacak yani, bana bir onu söyleyin. Sagen Sie mir, was er tun wird. So what will he do? Tell me that. Entonces, ¿qué va a hacer? Dime eso. Так что же он будет делать, просто скажи мне.

Nasıl var olacak? Wie wird sie existieren? How will it exist? ¿Cómo existirá? Как он будет существовать?

Sizin onayınızı ya da sizin takdirinizi nasıl alacak bu kadın. |your approval||||your appreciation||||woman Wie diese Frau Ihre Zustimmung oder Ihre Wertschätzung erhält. How this woman will get your approval or your appreciation. Cómo esta mujer obtendrá tu aprobación o tu aprecio Как эта женщина получит ваше одобрение или вашу признательность? Çünkü her yaptığını eleştiriyorsunuz. |||критиковать |||you criticize Weil du alles kritisierst, was er tut. Because you criticize everything you do. Porque criticas todo lo que haces.

Yapamazsın, edemezsinlerle büyütüyorsunuz ||вы растите You can't|you can't do it|you are raising Du kannst nicht, mit dir aufwachsen, kannst du nicht You can't, grow up with you can't No puedes, crecer contigo no puedes Вы не можете, вы растете с тем, что не можете ve sonra sen bunu yapamıyorsun diye onu suçluyorsunuz. ||||не можешь|||обвиняете und dann gibst du ihm die Schuld, weil du es nicht schaffst. and then you blame him for not being able to do that. y luego lo culpas por no poder hacer esto а потом обвиняете его в том, что он не может этого сделать. Bir kadın iş hayatında, Eine Frau im Geschäft, A woman in business life, Una mujer en la vida empresarial Женщина в бизнесе

eğer çocuk doğurduğu zaman çocuğuna bakmak için işini bıraktığında, ||родит|||||| ||||||||when she leaves wenn sie ein Kind zur Welt bringt und ihre Arbeit aufgibt, um sich um ihr Kind zu kümmern, if he leaves his job to take care of his child when he has a child, si deja su trabajo para cuidar a su hijo cuando da a luz если она уволится с работы, чтобы заботиться о своем ребенке, когда она родит, zaten kendisi bırakmasa da iznini kullandırmadan işten çıkarıyorlar. ||||отпуск|||увольняют |||||without letting (me) use||they are firing Selbst wenn er nicht kündigt, wird er entlassen, ohne dass er seinen Urlaub nutzen kann. Although he does not leave himself, they dismiss him without his permission. Aunque no se abandona, lo despiden sin su permiso. Даже если он не уйдет, его увольняют без разрешения. Peki siz, bu kadın evde oturup çocuk baktığı zaman kocası dâhil geliyor; ||||||||||включая мужа| ||||||||||including her husband| Nun, wenn diese Frau zu Hause bleibt und sich um die Kinder kümmert, kommt ihr Mann, auch sie; Well, when this woman sits at home and looks after children, she comes including her husband; Bueno, esta mujer viene incluida su marido cuando se sienta en casa y cuida de los niños; Ну, а когда эта женщина сидит дома и занимается детьми, приходит ее муж; ''Sen de ev hanımısın, evde oturuyosun''. |||||сидишь дома "Du bist auch Hausfrau, du lebst zu Hause". "You are also a housewife, you live at home". "Tú también eres ama de casa, vives en casa". «Ты тоже домохозяйка, оставайся дома».

Sanki ev hanımlığı çok ciddi bir yoğun emek gerektirirken ||||||||требует много усили ||||serious|||effort|requires Als ob die Hausfrau eine sehr schwere Arbeit erfordert As if housewife requires a very serious labor Como si ama de casa requiriera un parto muy serio Как будто быть домохозяйкой требует много тяжелой работы. ve bence çok önemli bir işken, |||||работа und ich denke, es ist eine sehr wichtige Aufgabe, And I think it's a very important job, Y creo que es un trabajo muy importante И хотя я думаю, что это очень важная работа,

sen bu kadına kendini değersiz hissettiriyorsun. ||||недостойным| ||||worthless|you are making her feel Sie geben dieser Frau das Gefühl, wertlos zu sein. you make this woman feel worthless. haces que esta mujer se sienta inútil. Toplumda var olmasının sebebini ancak çalışıyor olması olarak lanse ediyorsun. |||причина|||||представляешь| in the society|exists|being|reason|||||present|you are presenting Sie stellen den Grund für seine Existenz in der Gesellschaft als die Tatsache dar, dass er arbeitet. You portray the reason for its existence in the society only as the fact that it works. Presentas la razón de su existencia en la sociedad solo como un trabajo Вы представляете причину ее существования в обществе только потому, что она работает. Bu kadın ne yapsın? Was sollte diese Frau tun? What should this woman do? ¿Qué debería hacer esta mujer?

Evde çocuğuna bakıyor sana yaranamıyor. ||||не угодит ||||can't please you Er ist zu Hause und kümmert sich um sein Kind, und er ist nicht gut für dich. She takes care of her child at home, and she can't help you. Ella cuida a su hijo en casa y no puede ayudarte.

Dışarıda çalışıyor, ne biçim kadın diyorsun. ||what|kind|| Sie arbeitet draußen, sagen Sie, was ist das für eine Frau? Working outside, what kind of woman do you call? Trabajando afuera, ¿a qué tipo de mujer llamas? Работа на улице, о какой женщине ты говоришь? Bakıcıya bırakıyor, ne pis anne bakıcıya bırakmış diyorsun. няне||||||| to the caregiver|leaving||dirty||||you say Sie lässt es beim Kindermädchen, sagst du, was für eine dreckige Mutti, die es beim Kindermädchen lässt. Leave it to the caregiver, you say what the dirty mother left to the caregiver Déjelo al cuidador, le dices lo que la madre sucia le dejó al cuidador Оставишь няне, скажешь, какая грязная мать оставила няне. Kreşe vermiş, ama kreşlerde çocukları dövüyorlar diyorsun. в детский сад|||в детских садах||бьют детей| To daycare|||||beating| Sie haben ihn in einer Kindertagesstätte untergebracht, aber Sie sagen, dass Kinder in Kindertagesstätten geschlagen werden. You say he gave it to daycare, but they beat the children in daycare centers. Dices que se lo dio a la guardería, pero golpearon a los niños en las guarderías. Bu kadın ne yapsın? What should this woman do? ¿Qué debería hacer esta mujer?

Biz bu kadına hiçbir şekilde yaşam alanı vermiyoruz, tanımıyoruz ||||||||не знаем |||||living space|living space|we are giving|we do not know Wir geben dieser Frau keinen Lebensraum, wir erkennen sie nicht an. We do not give this woman any living space, we do not know No le damos espacio vital a esta mujer, no lo sabemos Мы не даем этой женщине никакой жилплощади, мы ее не знаем. ve sonrasında da ondan kendisi olmasını, mutlu olmasını, bir birey olmasını, |||||to be||||individual| und dann möchte ich, dass er er selbst ist, dass er glücklich ist, dass er ein Mensch ist, and then to be himself, to be happy, to be an individual, y luego ser él mismo, ser feliz, ser un individuo, а затем быть самим собой, быть счастливым, быть личностью, dayatılan hiçbir şey yokmuş kafasında, imposed|||there was none| Es wurde ihm nichts auferlegt, He had nothing imposed on his mind, No tenía nada impuesto en su mente Ему ничего не навязывали,

sınırları yokmuş gibi yaşamasını bekliyoruz. |||жить| boundaries|||| wir erwarten von ihm, dass er so lebt, als ob er keine Grenzen hätte. we expect him to live as if he has no boundaries. esperamos que viva como si no tuviera fronteras. Мы ожидаем, что он будет жить так, как будто границ нет. Bu çok mümkün bir şey değil bence. ||possible|||| Ich glaube nicht, dass das sehr wahrscheinlich ist. I think this is not a very possible thing. Creo que esto no es muy posible.

Bir örnek vereceğim size. |example|I will give| I will give you an example. Te daré un ejemplo.

Bir gün bir müvekkilim aradı. Dedi ki Feyza Hanım; |||мой клиент||||| |||my client||||| |||my client|called|||| Eines Tages rief mich eine Kundin an und sagte: "Frau Feyza. One day a client called. Mrs. Feyza said; Un día, llamó un cliente. Feyza dijo eso; Однажды позвонил мой клиент. Он сказал: Фейза Ханым; "Bizim bir arkadaşımız iyi bir avukat sordu sizi söyledik, "Ein Freund von uns fragte nach einem guten Anwalt und wir haben ihm von Ihnen erzählt, "A friend of ours asked a good lawyer, we told you, "Un amigo nuestro le preguntó a un buen abogado, le dijimos, «Наш друг попросил хорошего адвоката, мы сказали вам, telefonunuzu verelim mi?" dedi, verin dedim. "Sollen wir Ihnen Ihre Telefonnummer geben?", sagte ich und gab sie ihm. Should we give you your phone? "he said, I said give it. ¿Deberíamos darte tu teléfono? " Telefonum çaldı "Avukat Feyyaz Bey ile görüşebilir miyim?" dedi. |||господин Ф||||| Mein Telefon klingelte und er sagte: "Kann ich mit Herrn Feyyaz, dem Anwalt, sprechen?" My phone rang "Can I talk to Lawyer Feyyaz?" said. Mi teléfono sonó "¿Puedo hablar con el abogado Feyyaz?" dicho. Buna çok alışığım. ||used to Ich bin so daran gewöhnt. I'm very used to this. Estoy muy acostumbrado a esto.

Duruşmaya giriyorum, eve geliyorum, The trial||| Ich gehe vor Gericht, ich komme nach Hause I go to trial, I come home Voy a juicio, vuelvo a casa

ofise geliyorum, bakıyorum Avukat Fevzi, Avukat Feyyaz, Avukat Feyzi. ||||||||адвокат Фей Ich komme ins Büro und sehe Rechtsanwalt Fevzi, Rechtsanwalt Feyyaz, Rechtsanwalt Feyzi. I come to the office, I look at Lawyer Fevzi, Lawyer Feyyaz, Lawyer Feyzi. Llego a la oficina, miro al abogado Fevzi, al abogado Feyyaz, al abogado Feyzi. Böyle şeyler oluyor, o yüzden de çok yanlış anlaşılmalar olduğu için ||||||||misunderstandings|| So etwas kommt vor, und deshalb gibt es viele Missverständnisse. These things happen so because there are so many misunderstandings Estas cosas pasan porque hay muchos malentendidos Такие вещи случаются, поэтому так много недоразумений dedim ki ben Avukat Feyza. Ich sagte, ich bin Rechtsanwältin Feyza. I said I'm Lawyer Feyza. Dije que soy el abogado Feyza. Я сказал, что я адвокат Фейза.

Ama Feyyaz dediler bana dedi. Aber sie nannten mich Feyyaz. But they said Feyyaz said to me. Pero me dijeron Feyyaz. Но они сказали Фейяз, он сказал мне.

Yanlış olmuş dedim ben Feyza, başka avukat yok bu telefonda. wrong||||||||| Ich sagte, es sei ein Irrtum, ich bin Feyza, es ist kein anderer Anwalt am Telefon. It was wrong, I said Feyza, there is no other lawyer on this phone. Estuvo mal, dije Feyza, no hay otro abogado en este teléfono. Dedi herhâlde yanlış oldu, ben kapatıp tekrar arayayım. Ich muss mich geirrt haben, ich lege auf und rufe zurück. He said probably it was wrong, I'll hang up and call again. Dijo que debe estar mal, colgaré y volveré a llamar. Он сказал, что, должно быть, ошибся, я повешу трубку и позвоню еще раз. Tamam bekliyorum, tekrar aradı "Evet, evet Feyyaz'mış" dedi. ||||||это Фейяз| OK, ich warte. Er rief wieder an und sagte: "Ja, ja, das war Feyyaz." Okay, I wait, he called again and said "Yes, yes it is Feyyaz". Vale, espero, volvió a llamar y dijo "Sí, sí, es Feyyaz. Dedim ki valla Feyyaz yok burada, ben varım. ||I swear||||| I said I swear Feyyaz is not here, I am. Dije, bueno, Feyyaz no está aquí, estoy. Avukatım, Doğan'da benim müvekkilim benim numaramı size vereceğini biliyorum, Мой адвокат|Доган||||мой номер||даст| |Doğan's||||||| Mein Anwalt, ich weiß, dass mein Mandant in Doğan Ihnen meine Nummer geben wird. My lawyer, I know that my client at Doğan will give you my number, Mi abogado, sé que mi cliente en Doğan le dará mi número, yani benim o. Ich meine, es ist meins. so that's mine. entonces eso es mío

"Allah Allah! dedi bu nasıl iş olur, "Oh Gott", sagte er, "wie kann das sein? He said, "God, how can this work?" Él dijo: "Dios, ¿cómo puede funcionar esto?" Он сказал: «Боже, как это работает?

bana Feyyaz dediler, iyi avukat dediler" dedi. Sie nannten mich Feyyaz, sie nannten mich einen guten Anwalt". They called me Feyyaz, they called me a good lawyer. " Me llamaron Feyyaz, me llamaron buen abogado ". Меня называли Фейяз, называли хорошим адвокатом", - сказал он. Yani inanmıyor, ben Feyza'yım ve iyi avukat olamam. |||я Фейза|||| Ich meine, sie glaubt nicht, dass ich Feyza bin und kein guter Anwalt sein kann. He doesn't believe it, I'm Feyza and I can't be a good lawyer. Entonces él no lo cree, soy Feyza y no puedo ser un buen abogado. Abartmıyorum, bunu gerçekten yaşadım. I'm not exaggerating||| Ich übertreibe nicht, ich habe es tatsächlich erlebt. I'm not exaggerating, I've really experienced this No estoy exagerando, realmente lo he experimentado.

Kapattı, ben müvekkilimi aradım dedim ki; ||моего клиента||| Er schloss es, ich rief meinen Klienten an und sagte: He closed it, I called my client and said; Lo cerró, llamé a mi cliente y le dije; Он повесил трубку, я позвонил своему клиенту и сказал;

"Bak Doğan adam beni sinirlendiriyor, arayın dedim, aramasın beni, |||||||не звоните| "Schau, der geborene Mann macht mich wütend, ich sagte, ruf mich an, er wird mich nicht anrufen, "Look, the born man makes me angry, I said call me, he won't call me, "Mira, el nacido me enoja, dije llámame, no me llames, "Послушай, Доган меня злит, я сказал звони, не звони мне, ben onun avukatı olmak istemiyorum." ||адвокат|| Ich will nicht sein Anwalt sein." I don't want to be his lawyer. " No quiero ser su abogado ".

Tekrar beni arıyor "Bana Feyyaz'ı ver!" dedi. ||||Фейяза|| Er rief mich wieder an und sagte: "Gib mir Feyyaz!" He calls me again "Give me Feyyaz!" said. Me vuelve a llamar "¡Dame Feyyaz!" dicho. (Gülüşmeler) (Laughter) (La risa)

Yedim Feyyaz'ı dedim ben de, yok Feyyaz. Ich habe Feyyaz gegessen, sagte ich, Feyyaz nicht. I ate Feyyaz, I said, not Feyyaz. Me comí Feyyaz, dije, no Feyyaz. Я съел Фейяз и сказал: "Нет Фейяза".

Adam inanmıyor. The man does not believe. El hombre no cree.

Yine seneler önce Amerika'ya gideceğim, o zaman ki erkek arkadaşıma; |годы|||||||| again|years|before||||||| Ich bin vor Jahren wieder nach Amerika gefahren, zu meinem damaligen Freund; I will go to America years ago again, to my boyfriend at that time; Volveré a ir a Estados Unidos hace años, con mi novio en ese momento; Я снова поеду в Америку много лет назад, к моему тогдашнему парню; "Ben Amerika'ya gideceğim" dedim. |||said I said "I will go to America". Dije "Me iré a América". — Я еду в Америку, — сказал я.

"Gidemezsin" dedi. He said, "You can't go." Él dijo: "No puedes ir". — Ты не можешь идти, — сказал он.

"Neden?" dedim. "Why is that?" I said. "¿Porqué es eso?" Yo dije.

"Özlerim, mesafe uzak" romantik bir şey bekliyorum ben de. Я скучаю|||||||| |distance||||||I| "Miss, die Entfernung ist weit" Ich erwarte auch etwas Romantisches. "Miss, the distance is far" I'm expecting something romantic too. "Señorita, la distancia está lejos" Espero algo romántico. "Дорогие мои, расстояние далеко" Я тоже жду чего-то романтического. "Orada zenciler var" dedi. |чернокожие|| |blacks||said Er sagte: "Da drüben sind Nigger". He said, "There are blacks out there. Dijo: "Hay negros ahí fuera". «Там есть негры, — сказал он.

(Gülüşmeler) (Laughter)

Hacı dedim zenciler sana ne yaptı? Haji||||| Ich sagte Pilger, was hat Niggas mit dir gemacht? I said pilgrim, what did niggas do to you? Dije peregrino, ¿qué te hicieron los negros? Я сказал, хаджи, что ниггеры сделали с тобой

(Gülüşmeler) (Laughter) (La risa)

"Sen ne demek istiyorsun?" dedi. Er sagte: "Was meinst du?" "What do you mean?" said. "¿Qué quieres decir?" dicho. "Что ты имеешь в виду?" сказал.

Bilmiyorum sen ne demek istiyorsun, ben de onu demek istiyorum sana dedim. Ich weiß nicht, was Sie meinen, das möchte ich Ihnen sagen. I don't know what you mean, and I want to say it, I said to you. No sé lo que quiere decir, y quiero decirlo, le dije. Я не знаю, что вы имеете в виду, я тоже хочу сказать это, я сказал вам. Ya işte kafa bu. Yeah||| Das ist der Verstand. Here is the head. Aquí está la cabeza. Это голова.

Samimi söylüyorum toplumun kafası bu. Honestly|||| Das ist wirklich die Mentalität der Gesellschaft. I sincerely say this is the head of society. Sinceramente digo que este es el jefe de la sociedad. Честно говоря, это глава общества.

Gerçekten ahlak sorguladığımızda, ahlak var mı yok mu söylemeyeceğim ||когда мы исследуем|||||| |morality|when we question||||||I won't say Wenn wir die Moral wirklich in Frage stellen, werde ich nicht sagen, ob es Moral gibt oder nicht. When we really question morality, I won't tell if there is morality Cuando realmente cuestionamos la moral, no diré si hay moralidad. Когда мы действительно ставим вопрос о морали, я не буду говорить, есть мораль или нет. ama ahlakçılık var. |moralism| but there is morality. pero hay moralidad.

Bu ahlakçılık kadın bedeni üzerinden gidiyor. |морализм|||| |||body|on the body|goes Dieser Moralismus stützt sich auf den weiblichen Körper. This morality runs through the female body. Esta moralidad atraviesa el cuerpo femenino. Этот морализм проходит через женское тело. Ben kabul etmiyorum, ben yan görev kabul etmiyorum. ||||side|duty|| Eine Nebenmission akzeptiere ich nicht. I do not accept, I do not accept side assignments. No acepto, no acepto asignaciones secundarias. Не принимаю, побочные квесты не принимаю. Niye bir hükûmet kurulduğu zaman Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı kadın oluyor? ||||||||Министерство по дел||| ||government||||||||| Warum ist die Ministerin für Familien- und Sozialpolitik eine Frau, wenn eine Regierung gebildet wird? Why is the Minister of Family and Social Policies a woman when a government is established? ¿Por qué la Ministra de Familia y Políticas Sociales es una mujer cuando se establece un gobierno? Почему при формировании правительства министром по делам семьи и социальной политики является женщина? Niye Adalet Bakanı, Ekonomi Bakanı, Warum der Justizminister, warum der Wirtschaftsminister? Why Minister of Justice, Minister of Economy, Por qué el Ministro de Justicia, Ministro de Economía, Почему министр юстиции, министр экономики,

Maliye bakanı, Dışişleri Bakanı kadın olmuyor? Министр финансов||||| Finance||Foreign||| Warum können der Finanzminister und der Außenminister keine Frauen sein? Finance Minister, Foreign Minister is not a woman? Ministro de Finanzas, Ministro de Relaciones Exteriores no es una mujer? Neden sadece yan görevler? Warum nur Nebenmissionen? Why only side missions? ¿Por qué solo misiones secundarias? Почему только побочные квесты?

(Alkışlar) (Salud)

Belediye Başkanı oluyorsun, Başkan Yardımcısı'nı kadın yapıyorsun ne güzel! ||||вице-мэра|||| Du wirst Bürgermeister, und du machst die stellvertretende Bürgermeisterin zur Frau, wie schön! You become the mayor, you make the vice-mayor a woman, how nice! Te conviertes en alcalde, haces de la vicealcaldesa una mujer, ¡qué lindo! Ты мэр, хорошо, что вице-мэром стала женщина! Nesi güzel? Ben Belediye Başkanı olmak istiyorum. what|||||| Was ist daran schön? Ich möchte Bürgermeister werden. What's nice I want to be Mayor. ¿Qué es bueno? Quiero ser alcalde. Niye müsteşar oluyorum, Başbakan olmuyorum? |государственный секретарь||| |undersecretary||| Warum werde ich Staatssekretär, warum werde ich nicht Ministerpräsident? Why am I being undersecretary, not Prime Minister? ¿Por qué soy subsecretario y no primer ministro? Neden bana eşit şartlar sunulmuyor iş hayatında? ||||предоставляются|| |||conditions|offered|| Warum werden mir im Geschäftsleben nicht die gleichen Bedingungen geboten? Why are I not offered equal conditions in business life? ¿Por qué no se me ofrecen las mismas condiciones en la vida empresarial? Почему мне не предлагают равные условия в деловой жизни? Ben kabul etmiyorum, ben yan görev kabul etmiyorum. Eine Nebenmission akzeptiere ich nicht. I do not accept, I do not accept side assignments. No acepto, no acepto asignaciones secundarias. Не принимаю, побочные квесты не принимаю. Bugün duruşmada ben gözümle gördüm. |||глазами| |in court||| Ich habe es heute bei der Anhörung mit eigenen Augen gesehen. I saw it with my eyes at the hearing today. Lo vi con mis ojos en la audiencia de hoy.

Kadın geldi, hâkim kadın ''Hâkim bey'' diyor. ||||судья|| ||judge|||| Die Frau kam, der Richter sagte "Herr Richter". The woman came, the judge woman says, "Judge." La mujer vino, la mujer juez dice: "Juez". Пришла женщина, женщина-судья сказала: «Судья». Bakıyorum kadına, kadın hâkime hâkim bey diyor. ||||судье|| |woman||||| Ich sehe die Frau an, sie nennt die Richterin die Richterin. I look at the woman, she calls the judge a woman judge Miro a la mujer, ella llama a la mujer juez, juez. Смотрю на женщину, женщина называет судью судью. O hâkim, hâkimse bey olur ancak, hâkime hanım olamaz. ||если судья||||судье|| Wenn er ein Richter ist, ist er ein Gentleman, aber er kann nicht die Frau eines Richters sein. If he is a judge, he will be a gentleman, but not a judge. Si es un juez, será un bey, pero no un juez. Если этот судья судья, он становится джентльменом, но он не может быть дамой для судьи. Biliyor ya da bilmiyor o ayrı mesele ama bu böyle gerçekten. |||doesn't know|||matter|||| Ob er es weiß oder nicht, ist eine andere Sache, aber so ist es nun einmal. He knows it or not, it's a separate issue, but it really is like this. Lo sepa o no, es un tema aparte, pero realmente es así. Знает он или нет, это другой вопрос, но так оно и есть на самом деле. Ben bunun kırılmasını istiyorum. ||разрушения этого| ||its breaking| Ich will, dass es kaputt geht. I want this to be broken. Quiero que esto se rompa.

Bakın ben demiyorum ki, erkeklere böyle yapıyorsanız kızlara da öyle yapın. ||||||делаете так|||| |||||||to the girls||| Ich will damit nicht sagen, dass man das, was man mit Jungen macht, auch mit Mädchen machen soll. Look, I am not saying that if you are doing this to boys, do so to girls. Mire, no estoy diciendo que si le está haciendo esto a los niños, hágalo a las niñas. Слушай, я не говорю, что если ты делаешь это с мальчиками, делай то же самое с девочками. Adil olunsun. Адиль|да будет справедливо Be fair| Seien Sie fair. Be fair. Sé justo. Будь честен.

Edepse herkese edep. если это воспитание|| ||Anstand If polite||etiquette Anstand für alle. Good manners to everyone. Buenos modales a todos. Порядочность для всех.

Ben edepliyim, sen edepli değilsen senin edepsizliğin beni niye etkiliyor ki? |вежливый|||||бесстыдство|||| |||polite||||||| Ich bin anständig, wenn Sie nicht anständig sind, warum betrifft mich dann Ihre Unanständigkeit? I am decent, if you are not decent, why does your impudence affect me? Soy decente, si tú no eres decente, ¿por qué me afecta tu descaro? Я порядочный, если ты не порядочный, то почему твоя грубость действует на меня? Ben niye senin yüzünden sokağa çıkmıyorum. |||||не выхожу Warum gehe ich nicht deinetwegen auf die Straße? Why don't I go out on the street because of you. ¿Por qué no salgo a la calle por ti? Почему я не выхожу на улицу из-за тебя?

Ben de gece 3'te gezmeyi en az bir erkek kadar hak ediyorum. ||||to walk|||||||am doing Ich habe einen Spaziergang um 3 Uhr nachts genauso verdient wie jeder andere. I deserve to travel at 3 a.m. as well as a man. Merezco viajar a las 3 am tanto como un hombre. Я заслуживаю выйти на улицу в 3 часа ночи не меньше мужчины. Kimse bunu kısıtlayamaz. ||ограничить ||cannot restrict Niemand kann sie einschränken. Nobody can restrict this. Nadie puede restringir esto.

(Alkışlar)

Ben istediğimi giyerim arkadaş. I||| Ich trage, was ich will, Kumpel. I wear what I want, friend. Me pongo lo que quiero, amigo. Я ношу то, что хочу, друг.

Sen kendi gözüne bakacaksın. |||посмотришь |||you will look Du wirst in deine eigenen Augen schauen. You will look in your own eyes. Te mirarás a tus propios ojos. Вы посмотрите в собственные глаза.

Sen kendi nefsine bakacaksın. ||душе своей| ||soul| Sie werden auf sich selbst aufpassen. You will take care of yourself. Te cuidarás.

Ben sonuçta bu toplumu provoke edecek, insanları kışkırtacak, |||||||раздражит ||||provoke|||provoke Ich denke, es wird die Gesellschaft provozieren, es wird die Menschen provozieren, I will provoke this society after all, it will provoke people, Después de todo, provocaré a esta sociedad, provocará a la gente, Я в конце концов спровоцирую это общество, спровоцирую людей, toplumun huzurunu bozacak şeyler yapmıyoruz biz bu ülkede kadınlar olarak. |мир|||||||| of the society|the peace|||||||women|as Als Frauen in diesem Land tun wir nichts, was den Frieden der Gesellschaft stört. We, as women, do not do things that will disturb the peace of the society. Nosotras, como mujeres, no hacemos cosas que perturben a la sociedad. Как женщины в этой стране, мы не делаем ничего, что могло бы нарушить мир в обществе. Biz mutlu olmak istiyoruz. We want to be happy. Queremos ser felices.

Biz kendimiz olmak istiyoruz. We want to be ourselves. Queremos ser nosotros mismos. Мы хотим быть собой.

Bize bir şey dayatmadan, bizi sıkmadan, bizi bunaltmadan. |||||||не утомляя |||without imposing||without squeezing||without overwhelming Ohne uns etwas aufzudrängen, ohne uns zu langweilen, ohne uns zu überwältigen. Without imposing anything on us, without bothering us, without overwhelming us. Sin imponernos nada, sin aburrirnos, sin abrumarnos. Ничего нам не навязывая, не утомляя нас, не подавляя нас. Biz gerçekten var olmak istiyoruz. Wir wollen wirklich existieren. We really want to exist. Realmente queremos existir. Мы очень хотим существовать.

Bana dayatılan bütün yasaklara, yapamazsınlara. |||запретам|не можешь |imposed|all|to the prohibitions|you can't All die Verbote, die mir auferlegt wurden, all die Dinge, die man nicht tun darf. All the prohibitions imposed on me, you can't. Todas las prohibiciones que me impusieron, no puedes. Все запреты, наложенные на меня, те, которые ты не можешь делать. Bana neler söylediler; ||they said Was sie mir gesagt haben; What did they tell me; ¿Qué me dijeron? Что они сказали мне;

Olmaz, yapamazsın, edemezsin, yapmamalısın. Nein, das kannst du nicht, das darfst du nicht, das kannst du nicht, das darfst du nicht. No, you can't, you can't, you shouldn't. No, no puedes, no puedes, no deberías. Нет, ты не можешь, ты не можешь, ты не должен. Yaparım! Ich werde es tun!

Sen kimsin ki? Senin benden ne özelliğin var? ||||||особенность| ||||||feature|who are you that what characteristic do you have from me Wer bist du? Was hast du über mich Who are you? What do you have about me? ¿Quién eres tú? Que tienes de mi Кто ты? Чем ты особенный во мне? Bu mu? Is this it?

Yok kardeşim hiç bir önemi yok benim için. ||||importance||| Nein, Bruder, das spielt für mich keine Rolle. No, brother, it doesn't matter to me at all. No, hermano, no me importa. Нет, братан, мне все равно.

(Alkışlar) (Ваше здоровье)

Ben bir kadınım. Yo soy una mujer.

Eksik ya da yarım olduğumu düşünmüyorum bu hâlimle. |||||||в таком состоянии incomplete or lacking|||half||||my state Ich denke nicht, dass ich unvollständig oder unvollständig bin, so wie ich bin. I do not think that I am missing or half in this state. No creo que me falte ni la mitad en este estado. Я не думаю, что я неполный или наполовину в этом состоянии. (Alkışlar) (Salud)

Beni bütünleyen şey bir koca, bir çocuk, bir evlilik de değil. |дополняющий меня||||||||| Me|completing|||||||||not Es ist nicht ein Ehemann, ein Kind, eine Ehe, die mich ganz macht. What completes me is not a husband, a child, or a marriage. Lo que me completa no es un esposo, un hijo o un matrimonio. Меня дополняет не муж, не ребенок, не брак. Bunlar ancak doğru yer, doğru zaman ve doğru insanla beni mutlu eden, Diese machen mich nur am richtigen Ort, zur richtigen Zeit und mit der richtigen Person glücklich, These are the only things that make me happy with the right place, right time and right person, Estos solo me hacen feliz con el lugar correcto, el momento adecuado y la persona adecuada, Это то, что делает меня счастливым только в нужном месте, в нужное время и с нужным человеком. hayatımı paylaştığım bir kurum. |||учреждение |||institution eine Organisation, mit der ich mein Leben teile. an institution where I share my life. una institución donde comparto mi vida.

Yanımda bir insan, evladım olabilir. |||мой сын| Ich kann eine Person bei mir haben, mein Kind. I can have a person with me, my child Puedo tener una persona conmigo, mi hijo. Человек рядом со мной может быть моим ребенком.

Bunlar beni bütünlemez. ||complete Diese ergänzen mich nicht. These do not complement me. Estos no me complementan. Они не интегрируют меня.

Ben kocasız da varım. |без мужа|| |||am Mir geht es auch ohne Ehemann gut. I am also without a husband. También estoy sin marido. Я тоже без мужа.

Ben çocuksuz da tümüm. |||всё равно Ich bin ganz ohne Kinder. I am all without children. Estoy todo sin hijos.

Ben kariyerimle, işimle, aşklarımla, hırslarımla, tutkularımla, |своей карьерой||с любовью|своими амби| |my career||with my loves|with my ambitions|my passions Ich bin mit meiner Karriere, meinem Job, meinen Lieben, meinen Ambitionen, meinen Leidenschaften, I am with my career, my job, my loves, my ambitions, my passions, Estoy con mi carrera, mi trabajo, mis amores, mis ambiciones, mis pasiones, ruhumla, görüntümle, cinselliğimle, |моим образом|своей сексуаль with my soul|image|with my sexuality mit meiner Seele, mit meinem Aussehen, mit meiner Sexualität, with my soul, my image, my sexuality, con mi alma, mi imagen, mi sexualidad,

istediklerimle ve istemediklerimle bir kadınım. ||с теми кого|| Ich bin eine Frau, die weiß, was ich will und was ich nicht will. I am a woman with what I want and what I don't want. Soy una mujer con lo que quiero y lo que no quiero. Я женщина с тем, что я хочу и чего я не хочу. Varım, tümüm, var olacağım. Ich existiere, ich bin alles, ich werde existieren. I exist, all, I will exist. Yo existo, todo, existiré.

Kimse bana eksiksin, yarımsın, yapamazsın, edemezsin diyerek |||ты моя половина||| Niemand kann mir sagen, dass ich unvollständig, unvollständig, unfähig, untauglich bin. Nobody telling me you're incomplete, half, you can't, can't Nadie me dice que estás incompleto, la mitad, no puedes, no puedes Никто не говорит мне, что ты пропал, ты половинка, ты не можешь, ты не можешь. beni asla engelleyemezler bu ülkede. ||не могут остановить|| ||cannot stop me|| In diesem Land werden sie mich nie aufhalten. They can never prevent me in this country. Nunca podrán impedirme en este país. Они никогда не смогут заблокировать меня в этой стране.

Ben iddia ediyorum, |claim|I am claiming Ich wette darauf, I bet te apuesto

bizim atasözlerimiz bile kadınları aşağılar, erkekleri över nitelikte. |наши пословицы||||||по своему характеру |our proverbs|||demean||praises|of that nature Selbst unsere Sprichwörter verunglimpfen Frauen und loben Männer. even our proverbs despise women, praise men. incluso nuestros proverbios desprecian a las mujeres, alaban a los hombres. Даже наши пословицы презирают женщин и восхваляют мужчин. "Karı gibi ağlama" derler mesela. "Heul nicht wie eine Schlampe", sagen sie. They say, "Don't cry like a wife." Dicen: "No llores como una esposa". Например, они говорят: «Не плачь, как жена».

"Erkek gibi erkek," "Adam gibi adam," "Adamın dibi" |||||||самый настоящий |||||||bottom "Ein Mann wie ein Mann", "Ein Mann wie ein Mann", "Der Bodensatz des Fasses". "Man like man," "Man like man," "Man's bottom" "Hombre como hombre", "Hombre como hombre", "Fondo de hombre" «Мужчина как мужчина», «Мужчина с мужчиной», «Мужское дно». ya da bir kadını övmek için bile "Erkek gibi kadın" derler. ||||хвалить|||||| already||||to praise|||||| Oder um eine Frau zu loben, sagen sie: "Sie ist wie ein Mann". or even to praise a woman, "Woman like a man". o incluso para alabar a una mujer, "Mujer como un hombre". или даже похвалить женщину, говорят "Женщина как мужчина". Ben kadın gibi kadınım. I am a woman like a woman. Soy mujer como mujer. Я женщина как женщина.

Erkeklik sizin olsun. Du kannst deine Männlichkeit behalten. May the manhood be yours. La hombría sea tuya. Пусть мужественность будет твоей.

Erkekliğe bu ülkede çok fazla şey atfediliyor. мужественности|||||| ||||||is attributed In diesem Land wird der Männlichkeit zu viel Bedeutung beigemessen. There is a lot of attribution to manhood in this country. Hay tanta atribución a la hombría en este país. В этой стране слишком много приписывают мужественности. Ben kötü olduğu için söylemiyorum. Ich sage nicht, dass es schlecht ist. I'm not saying it because it's bad. No lo digo porque sea malo. Я говорю это не потому, что это плохо.

Ne demek istediğimi çok iyi ifade edebiliyor muyum bilmiyorum ama ||||well|express||am I|| Ich weiß nicht, ob ich mich gut ausdrücken kann. I don't know if I can express very well what I mean but No sé si puedo expresar muy bien lo que quiero decir pero Я не знаю, смогу ли я очень хорошо выразить то, что я имею в виду, но anlaşıldığımı düşünmek istiyorum. что я понятен|| ||I want Ich würde gerne glauben, dass ich verstanden werde. I want to think I'm understood. Quiero pensar que me entienden.

Erkeklikle ilgili bir sorunum yok. мужчиной|||| Ich habe kein Problem mit Männlichkeit. I have no problem with masculinity. No tengo ningún problema con la masculinidad.

Erkekliği överken, kadınlığın bu şekilde yerden yere vurulmasıyla sorunum var. |восхваляя||||||ударом по|| |while praising||||||denigration of|| Ich habe ein Problem mit dieser Art der Verunglimpfung der Weiblichkeit bei gleichzeitigem Lob der Männlichkeit. While I praise masculinity, I have a problem with femininity being smashed in this way. Si bien alabo la masculinidad, tengo un problema con que la feminidad sea aplastada de esta manera. Хотя я восхваляю мужественность, у меня есть проблема с женственностью, которую шлепают таким образом. Bu coğrafyada kadın olmak direnç demek. ||||Widerstand| |in this geography|||resilience|to mean Eine Frau in diesem Land zu sein, bedeutet Widerstand. Being a woman in this geography means resistance. Ser mujer en esta geografía significa resistencia. Быть женщиной в этой географии означает сопротивление.

Kadın olmak mücadele etmek demek. ||kämpfen|| ||means struggle|| Eine Frau zu sein bedeutet zu kämpfen. Being a woman means fighting. Ser mujer significa luchar. Быть женщиной значит бороться.

Kadın olmak belki 5 katı, belki 10 katı çaba göstermek demek. ||||||effort||to say Eine Frau zu sein bedeutet, dass man sich fünfmal, vielleicht sogar zehnmal so viel Mühe gibt. Being a woman means maybe 5 times, maybe 10 times effort. Ser mujer significa tal vez 5 veces, tal vez 10 veces esfuerzo. Быть женщиной означает, может быть, в 5, а то и в 10 раз больше усилий. Yapmadığın şeyler için bile yaftalanma korkusuyla yaşamak demek bu coğrafyada. ||||клеймение|страх ярлыка|||| ||||stigmatisierung||||| ||||being labeled|fear of||||in this geography In dieser Geografie bedeutet es, mit der Angst zu leben, auch für Dinge abgestempelt zu werden, die man nicht getan hat. In this geography it means living with the fear of being stigmatized even for the things you have not done. Significa vivir con el miedo a ser estigmatizado incluso por las cosas que no has hecho en esta geografía. В этой географии это означает жить в страхе быть заклейменным даже за то, чего ты не делал. O yüzden erkeklik çok onurlu, çok gururlu vesaire olabilir. ||||honorable||proud|etc|can Männlichkeit kann also sehr ehrenhaft sein, sehr stolz und so weiter. That is why masculinity can be very honorable, very proud, and so on. Entonces, la masculinidad puede ser muy honorable, muy orgullosa, etc. Вот почему мужественность может быть очень достойной, очень гордой и так далее. Sizin onurunuz, gururunuz sizi ilgilendiriyor. |ваша честь|ваша гордость|| |your honor|your pride||concerns you Ihre Ehre, Ihr Stolz ist Ihre Sache. Your pride concerns you. Su señoría, su orgullo le concierne. Ben bir kadın olarak kadın gibi, I like a woman as a woman, Me gusta una mujer como mujer, Я как женщина как женщина,

kadınlık onuru ve kadınlık gururumla yaşıyorum bu ülkede. ||||с гордостью||| Ich lebe in diesem Land mit der Ehre und dem Stolz des Frauseins. I live in this country with female pride and female pride. Vivo en este país con orgullo femenino y orgullo femenino. Я живу в этой стране с честью и гордостью женственности. Böyle yaşayacağım Ich werde so leben I will live like this Viviré así

ve eğer erkek olarak cesareti olan varsa gelsin Türkiye'de kadın olarak yaşasın. ||||courage|||let it come|||| Und wenn jemand den Mut hat, als Mann zu leben, soll er kommen und als Frau in der Türkei leben. If you have the courage to come and if you live as men as women in Turkey. Si tienes el coraje de venir y si vives como hombres como mujeres en Turquía. и если у кого есть мужество, как у мужчины, пусть приходит и живет как женщина в Турции. Meydan okuyorum ben! площадь|| I am challenging you|I challenge| Ich bin herausfordernd! I am challenging! ¡Soy un desafío! Я бросаю вызов!

Ciddi söylüyorum. Ganz im Ernst. I'm telling you seriously. Te lo digo en serio.

(Alkışlar) (Cheers)

Size çok samimi söylüyorum, |||I am saying Ich sage es Ihnen ganz ehrlich, I am telling you very sincerely, Te lo digo muy sinceramente,

ben bu ülkede sevişti diye kızının kemiklerini kırarak, ||||||кости её|ломая |||made love|||her bones|breaking die Knochen ihrer Tochter brechen, weil ich in diesem Land Liebe gemacht habe, breaking the bones of her daughter because I made love in this country rompiendo los huesos de su hija porque hice el amor en este país, Сломав кости дочери только потому, что я занимался любовью в этой стране, bir sağlam kemik bırakmayarak döven baba gördüm. ||||бьющий|| |solid|bone|without leaving|beating||saw Ich habe gesehen, wie ein Vater einen Mann zu Brei geschlagen hat, ohne ihm einen Knochen im Körper zu hinterlassen. I saw the father beating him without leaving a solid bone. Vi al padre golpeándolo sin dejar un hueso sólido. Я видел отца, который бил его, не оставив ни единой кости. Biz burada bir grup olarak birbirimizi anlıyor olabiliriz. |||||друг друга|| |||||||we can Wir können uns hier als Gruppe verstehen. We may be understanding each other here as a group. Podemos entendernos aquí como grupo. Мы можем понять друг друга здесь как группа. Ben rahatlıkla bunları konuşuyor olabilirim. I|easily||| Ich könnte leicht über diese Dinge sprechen. I can easily be talking about them. Puedo estar hablando de ellos fácilmente. Я мог бы легко говорить о них. Bu ülkede eline halat verip |||веревка| |||Seil| |||rope|to give In diesem Land kann man ihm nicht einfach einen Strick geben. In this country, you give your hand a rope En este país В этой стране дайте веревку в руку

kendini öldüreceksin ya da biz seni öldüreceğiz diyen kadınlar var. ||||||убьем||| ||||||||women| die sagen, dass du dich umbringen wirst oder wir dich umbringen werden. There are women who say you will kill yourself or we will kill you. Hay mujeres que dicen que te matarás o te mataremos nosotros. Есть женщины, которые говорят, что ты убьешь себя или мы убьем тебя. Hâlâ intihar gibi gözüken çözemediğimiz dosyalar var. ||||неразрешимые|| still|suicide||appearing|unsolved|files|there are Wir haben immer noch ungelöste Fälle, die wie Selbstmorde aussehen. There are still unresolved files that seem like suicide. Aún quedan archivos sin resolver que parecen un suicidio. Есть еще файлы, которые мы не можем решить и которые выглядят как самоубийство. Bu ülkede güldü diye, sokakta biriyle flört etti diye dövülen, In diesem Land werden Menschen verprügelt, wenn sie auf der Straße lachen oder mit jemandem flirten, Beaten for laughing or flirting with someone on the street in this country, Golpeado por reírse o coquetear con alguien en la calle en este país, В этой стране бьют за смех, флирт с кем-то на улице, öldürülen, asılan kadınlar var. убитые||| |hanged|| ermordet, gehängt. There are women who were killed and hanged. Hay mujeres asesinadas y ahorcadas. Есть убитые и повешенные женщины.

Her gün görüyoruz haberlerde, değil mi? Wir sehen es jeden Tag in den Nachrichten, nicht wahr? We see it in the news every day, right? Lo vemos en las noticias todos los días, ¿verdad? Мы видим это в новостях каждый день, верно?

Gerçekten biz, insanların kadınlık onurlarının ||||чести женщин Wir sind wirklich der Meinung, dass die Ehre der menschlichen Weiblichkeit Indeed, we are the human dignity Realmente somos ve gururunun bu ülkede olduğunu düşünmüyoruz. |гордости||||не думаем |pride||||we do not think und Stolz auf dieses Land. and we don't think its pride is in this country. y no creemos que su orgullo esté en este país. Ama bunun artık anlaşılması, bilinmesi ve algılanması gerektiğini düşünüyorum. ||||||восприятие|| ||||||Wahrnehmung|| loves||||knowing||perception|| Aber ich denke, das sollte jetzt verstanden, bekannt und wahrgenommen werden. But I think this should now be understood, known and perceived. Pero creo que esto ahora debería entenderse, conocerse y percibirse. Biz bundan sonra kadın olarak ölmeyeceğiz, |||||не будем умирать Wir werden nicht mehr als Frauen sterben, We will not die as women from now on, No moriremos como mujeres de ahora en adelante, yaşayacağız, kahkaha atacağız, sevişeceğiz, |laugh|we will laugh|we'll make love wir werden leben, wir werden lachen, wir werden Liebe machen, we will live, we will laugh, we will make love, Viviremos, nos reiremos, tendremos sexo мы будем жить, мы будем смеяться, мы будем любить, güleceğiz, çocuklar doğuracağız eğer istersek, istemezsek doğurmayacağız. будем смеяться|||||если не захотим|не родим ||||||we will not give birth Wir werden lachen, wir werden Kinder haben, wenn wir wollen, wenn nicht, werden wir nicht. We will laugh, we will give birth to children, if we want, we will not give birth. Reiremos, daremos a luz hijos, si queremos no daremos a luz. Çalışmaz istersek çalışacağız. |если захотим| it doesn't work|| Wenn wir nicht arbeiten wollen, werden wir arbeiten. We will not work if we want to. No trabajaremos si queremos.

Çalışmak istemiyorsak, artık nasıl yaşayacağız onu bilmiyorum |если не хотим||||| Wenn wir nicht arbeiten wollen, weiß ich nicht, wie wir weiterleben sollen. If we don't want to work, I don't know how to live anymore Si no queremos trabajar ya no se como vivir -çalışmak lazım çünkü- ||perquè cal -You gotta work because- -Tienes que trabajar porque-

ama bir şekilde o hâlledilir diye düşünüyorum ||||это решится|| però|||||| ||||will be resolved|| aber ich denke, das wird sich schon irgendwie regeln lassen. but somehow I think he can be made pero de alguna manera creo que se puede hacer но почему-то я думаю, что это будет сделано Biz bu şekilde var olacağız. Nosaltres|aquest||| Auf diese Weise werden wir existieren. This is how we will exist. Así es como existiremos.

Bizi bu şekilde kabul edin. Akzeptieren Sie uns so, wie wir sind. Accept us that way. Aceptanos de esa manera.

Kabul etmek zorundasınız. You have to accept. Tienes que aceptar. Вы должны принять.

Etmeyenler olursa ettireceğiz. не сделавшие||заставим делать ||we will make (them) do If those who do not, we will. Si los que no lo hacen, lo haremos.

Mücadeleye devam edeceğiz. борьбе|| the struggle|| We will continue the struggle. Continuaremos la lucha. Мы будем продолжать бороться.

Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. ||por escucharme||| Thank you so much for listening to me. Muchas gracias por escucharme. (Alkışlar)