Memuriyetten Neden İstifa Ettim?
Merhabalar sevgili dostum. Bugün sana kendi geçmişimden ve deneyimlerimden
bahsetmek istiyorum. Özellikle memuriyete atanma
ve sonrasında memuriyetten istifa etme sürecimi
anlatmak istiyorum. Şu aşamada belki
milyonlara belki bir milyona, iki milyona yakın insanın memur
olmak istediği bir zaman diliminde
benim bu deneyimlerimin sana en azından birazcıkta olsa
fikir verebileceğini, bazı konularda karar vermeni
ya da seni neyin beklediğini anlamanı
kolaylaştıracağını düşünüyorum.
Ben düz lise mezunuyum. 17 yaşında liseden mezun oldum. Hemen ilk senede kazandım.
Dört yıl sonra yani 21 yaşında da üniversiteden mezun oldum.
İlk iş tecrübem dört aylık, kısa süreli
bir özel rehabilitasyon merkeziydi.
Oradan sonrasında bir devlet kurumuna işçi kadrosuyla
yani bir çeşit memurluk kadrosuyla atanmış oldum ve girdiğim yer
müthiş hevesli bir şekilde başladım. Takım elbiseyle
gidiyorduk ve herhalde iş hayatımda tek takım elbise giydiğim
yer orasıydı.
Çok güzel gidiyordu. Dediler ki "Güzel projeler yapacağız."
İlk bir iki hafta bunları konuşuyoruz durmadan "Şunu
yapacağız, şu işleri yapacağız." Oranın sorumlusu durmadan anlatıyor. Ama bir hafta, iki hafta, bir ay derken
ortada hiç iş yok. Beraber bir arkadaşla işe başlamışız.
Aynı oda da iki kişiyiz. İkimize de sıfır bir bilgisayar verdiler.
Çok güzel internet bağlantısı var, inanılmaz hızlı
indiriyor. Biz bu iş sürecini beklerken
durmadan film, dizi indirmeye başladık. O zamanlarda
"LOST" dizisi var. Lost dizisini izliyoruz durmadan.
İlk üç-dört ay bendeki keyfe diyecek yok. Ya diyorum hayat
ne güzelmiş. Vallah.. Ya dedim
"Okumak böyle bir şey herhalde. Bak işe gidiyorsun hiçbir şey yapmıyorsun".
Üç-dört ay böyle geçti. Sonrasında
LOST'ta bitti bu arada, sonu da kötü bitti.
Hayal kırıklığı oldu biraz. Dedim "Hayat böyle geçmez.
Ben bunun için mi okudum?". Sabah gidiyorsun
otur, otur, otur. Yemeğe gidiyorsun, geliyorsun, otur, otur,
otur. Dedim "Benim buradan ayrılmam lazım,
hayat böyle geçmeyecek". Ve zannediyorum ki ben
aslında geçici dönem böyle boşluk içinde o kurum.. Hayır..
Çok uzun zamandır aslında çok az kişinin
yapabileceği işi, çok fazla kişi oyalanarak yapıyor.
İnsanlara ben bundan dert yandığım zaman "Ya manyak mısın?
Otur oturduğun yerde." diyorlardı ama ben
dayanamadım. İçimi buhranlar bastı, dedim "Hayat böyle geçmez.
Benim çalışmam lazım." ve ben o süreçte özel sektörü
hala düşünmüyorum. Güzel bir KPSS puanım vardı.
Sağlık Bakanlığı'na geçiş yaptım. İlk memuriyet
denemem böyle oldu. Sağlık Bakanlığı'na bağlı bir
hastanede yaklaşık 8 yıl boyunca çalıştım.
Asla nankörlük yapamam. Asla orada öğrendiklerimi,
kazandıklarımı inkar edemem. Bugün mesleğe dair
öğrendiğim birçok şeyi o hastanede öğrendim.
Ama meslekten bağımsız olarak bir kamu kurumunda
çalışmanın benim için ciddi sıkıntıları olduğunu
farkettim. Çalıştıkça, bir şeyler yapmaya çabaladıkça
her zaman bir duvara tosladığını farkediyorsun ve
bu bir süre sonra senin içindeki o heyecanı o
idealisti öldürmeye başlıyor ve 8 yılın
sonunda dedim ki "Arkadaş ben istifa edeceğim. Ben dayanamıyorum
artık burada ve her zaman olduğu gibi etrafımdaki
birçok insan "Ya devlet kurumu bırakılır mı?
Memuriyet bırakılır mı?" dedi ama benim onlara söyleyecek
bir sürü sebebim vardı istifa etmek için.
Hastaneye başladığım ilk zamanlarda önceki kurumun
verdiği sıkılganlıkla beraber çok heyecanlıyım, motiveyim.
Diyorum ki "Ben bir şeyler yapmalıyım, projeler ortaya koymalıyım."
Beni görsen 1 km öteden tanırsın.
"Ya bu adam idealist." dersin. Öyle bir heyecanla
dolanıyorum etrafta. Hep meslektaşlarla
konuşurken "Şunu yapsak, bunu yapsak, böyle çalışma yapsak,
şu terapi yöntemini denesek...". Herkes böyle bir dinliyor.
Ya diyor "Bu bir idealist, yeni daha toy". Neyse.. Birgün
bir toplantıya girdik. Böyle
hastanenin yönetiminden bir-iki kişi var, bizim meslektaşlar var.
Oturuyoruz beraber. Bir konu var bir eğitim konusu. Ben
diyorum ki "Onu da yaparız, bunu da yaparız". Karşıda bizim eskilerden,
eski kulağı kesiklerden bir meslektaş var.
Ben anlattıkça "Şunu da yaparız, bunu da yaparız". Karşımda benim
o idari çalışanlar var.
Şurada da meslektaş var. Onlar birbirlerini görmüyor. Ben anlattıkça
böyle kaptırmışım. Oradaki arkadaş
böyle kaşları kaldırıyor. Ben anlamadım.
Anlatırken bir anda gözüm ona kaydı. Dedim...
Bozuntuya da vermedim yani onları. O durmadan böyle kaşlarını
kaldırıyor. Neyse ben anlattım oradaki idari
personel "Çok güzel olur bu projeler, eğitimler".
Sonrasında..
Toplantı bittikten sonra bizim o eski
tecrübeli arkadaşımız geldi benim dedi ki
"Ya sen manyak mısın? Napıyorsun?
Niye böyle şeyler söylüyorsun?". Ee dedim yaparız.
Ya dedi " Otur oturduğun yerde başına bela mı
açacaksın?". O zaman ben ilk defa duvara tosladığımı
hissettim. Dedim "Güzel bir şeyler yapmak istiyorum ama
neden olmuyor?". Sonrasında bunu anladım aslında.
Devlet kurumunda ortaya yeni bir şey koyduğun
zaman etrafındaki insanlar,
beraber çalıştığın birçok insan
"Başına bela mı açacaksın, otur oturduğun yerde.
Kimse sana karışmıyorsa sen neden yeni bir şeyle ortaya
çıkıyorsun." diye yaklaşmaya başlıyorlardı ve
bu bana hiç uygun değildi. 22-23 yaşındayım.
Üniversite'nin o samimi ortamından yeni gelmişim.
Zannediyorum ki bir kamu kurumunda çalışma
ortamındaki insanlarla da böyle samimi olacaksın.
Bir ablamızla beraber çay içiyoruz. Bende diyorum ki "Onun deneyimlerinden, tecrübelerinden yararlanıyorum." O da bana
hastanedeki bir çalışandan bahsediyor. İsmi Ahmet
diyelim. "Ahmet var ya" diyor "Ahmet kadar
şerefsizi yok. Ahmet yılanın önde gidenidir." .
O sırada biri geçiyor yanımızdan
biz bir yerde çay içerken "Ooo Ahmetciğim naber?".
Ben anlamadım hiç aslında bahsettiği Ahmet'in,
o biraz önce yılan dediği, şerefsiz dediği,
böyle pislik bir insan olmaz dediği
insan biraz sonra sarılacağı insan.
Ve sonra ben bunu öğrendim yine bir duvara tosladım.
Ya dedim " Bir insan,
tamam birini sevmeye bilirsin, birinin arkasından
atıp tutabilirsin de. Sonrasında peki
neden bu kadar samimiymiş gibi, neden bu kadar
seviyormuş gibi davranırsın?". Bu benim ilk gördüğüm örnekti.
Sonrasında bir kamu kurumunda yüzlerce kez,
binlerce kez bunun türevlerine rastladım.
Bu özel sektörde de var ama özel sektörü de
sonrasında fazlasıyla deneyimlediğim için kamu
kurumunda her zaman çok çok daha fazla.
İnsanlar, samimiyetten daha uzak ve iki yüzlü davranabiliyorlar.
Daha önceki videolarımdan hatırlayacaksın. Akıllı
bıdık olmaktan bahsetmiştim. Akıllı bıdık olmak,
etrafının, çevrenin senden beklediklerini
uygun şekilde davranmak. Öyle davranıyorsun ki onların
sevgisini kaybetmeyesin. Şimdi kamu kurumlarında da
idari anlamda amirin olan
insana uyumlu olmak zorundasın ama bu
uyumlu olma hali öyle bir şey ki yani sen
ortaya çok farklı bir şey koyacaksın, daha fazla kendini
geliştireceksin ki amirin bundan rahatsız oluyorsa
senin önüne her türlü engeli koyacaktır.
Eğer ki senin bu durumunu kıskanıyorsa, senin bu durumundan
rahatsız oluyorsa.. Ne oluyor böyle olunca? Sen şu yol
ayrımına geliyorsun: "Ortaya bir şeyler mi koymalıyım
yoksa amirim ne istiyorsa onu mu yapmalıyım?
Ve birçok insan eğer bu kamu kurumunda ayakta kalmak istiyorsan, bu şekilde devam etmek istiyorsan
amiri üzmeyeceksin. Ne yapacaksın? Kim gelirse gelsin, eğitimli - eğitimsiz, hak eden - hak etmeyen,
normal hakkıyla gelmiş, torpille gelmiş
o ne istiyorsa eğer ki
huzurlu bir şekilde çalışmak istiyorsan
onun istediği gibi davranmak zorundasın. Evet,
bazı istisnalar var ama bu konuda
ben o kadar çok insanla karşılaştım ki sen ne yaparsan
ne kadar iyi olursan ol, onun gözüne
giremediysen ki gözüne girmek yaptığın işten genellikle
bağımsız oluyor. Sen bittin. Ve öyle bir şey ki
o dünya, o çalıştığın kurum başına
zindan olabilir ve eninde sonunda dediğim gibi
burada devam etmek istiyorsan bir şekilde boyun eğeceksin.
Akıllı bıdık olmak zorundasın ve bu bana hiç
uygun gelmedi. Her seferinde beni en çok rahatsız eden
şeylerden birisi uymak zorunda olmaktı.
Şimdi bir devlet dairesinde işler belirli bir düzen
içinde ilerliyor. Sen memuriyete atanırsın, evlenirsin.
Mümkün mertebe eşinde çalışıyorsa on numara.
Ballı kaymak mı derler, kaymaklı kadayıf mı derler,
süper karı koca çalışıyorsun. İlk yapacağın şey
araba almak. Arabanın kredisine girersin
sonrasında ev alırsın kendine. Araba, ev.
Ve sonrasında eğer imkanın varsa bir ev daha
alabilirsin. Ondan sonra makam-mevki kovalarsın.
Ama sen bu sürecin dışında düşünüyorsan,
farklı hayallerin, farklı beklentilerin varsa
birazcık entelektüel olma çabasındaysan herkes sana
yaratık gibi bakıyor.
"Ya, ne yapıyorsun sen? Kitap mı o elindeki?".
Yani böyle bir bakış açısıyla bile karşılaşabiliyorsun.
Yani diyorsun ki "Ben ev almayacağım, dünyanın
belirli yerlerinde yaşama hayalim var." "Ya Beyhan sende var
ya.. Kaç senedir burada çalışıyorsun, bir adam olamadın gitti."
Şimdi böyle bir tavırla karşılaşıyorsun.
Belirli bir çerçeve var, belirli bir kalıp var. O kalıbın dışına çıktığın zaman bu düşünce
anlamında olabilir, yaşam tarzı anlamında,
hayattan beklentiler anlamında bile olabilir. Öyle bir
durumda etrafındaki insanlar seni yargılıyor, garipsiyor.
Ya diyor "Bizim yaşadığımızdan farklı bir hayat.
Gerek yok, ne yapıyorsun sen?". Amatörmüşsün gibi,
toymuşsun gibi algılanıyorsun. Seni hiçbir zaman
anlamıyorlar. Ben psikoloğum ve yaptığım iş
bana gelen danışanlarla psiko terapi hizmeti vermek ve sonrasında hastanede hizmet alan,
başka hastalıkları olan kişilere mesleği açısından
destek olmak ama yaptığın iş konusunda
ortaya bir şey koyuyorsun, takdir edilmek,
ödüllendirilmek ne kadar çalışırsan çalış böyle bir şey mümkün değil. Sen çok çalışırsın,
çok koşturursun ama bir şekilde amirini memnun eden
çok daha fazla takdir görür. Ve sonrasında
diyorsun ki kendi kendine "Ya arkadaş ben ne için
çalışıyorum?
Koştur, koştur, koştur Ahmet hiç çalışmıyor.
Bütün imkanları, bütün imtiyazları o kullanıyor.
Ee ben niye böyle bir şey için uğraşayım?".
Ve şöyle bir durum: İş senin için tatminden
uzaklaşmaya başlıyor. Ama şunu da biliyorsun "Ya ben iyi
bir yerde bu işi yaparsam
bu iş tatmin edici. Çünkü ben mesleğimi seviyorum.
Ve bu saydığım bütün maddeler
ortaya çıkınca ve ben bir süre sonra dedim ki "Ben buradan
ayrılmalıyım." Evet dışarıya baktım yapabileceğim
bir sürü şey var. Kendime güveniyordum ve ben önceki seferden
farklı olarak bu sefer dedim ki "Ben işimi seviyorum
dışarıda yaparsam bu işi çok daha güzel olur."
Etrafımdaki insanların hepsi "Devletten ayrılınır mı?
Manyak mısın? Şöyle mi, böyle mi?" dedi. Ama ben ilk başta
burada kontrolsüz bir harekette yapmadım, vaktim dolmuştu.
Bir yıl ücretsiz izin aldım ve o ücretsiz izin
zamanında kendimi test ettim. Yapabiliyor muyum,
ilerleyebiliyor muyum?" Ve dedim ki "Dışarıda
dünya varmış ya.
Hayat bambaşkaymış." Ve sonrasında, o bir yılın
sonrasında yazdım istifa dilekçemi,
götürdüm verdim. Dedim ki "Benim işim bitti artık kamuyla."
Kamuya saygım var, çok şey kazandım
ama ben kamuda çalışmak istemiyorum.
Bana uygun değil. Bu herkes için geçerli olmayabilir
ama bana uygun değildi. Bunlar benim
kendi kişisel deneyimlerim ve kişisel mücadelem aslında.
Bu herkes için ya da her kurum için aynı olmayabilir.
Çok yoğun çalışan, çok koşturmacalı memuriyetlerde var.
Hakikaten çok kaliteli insanların çalıştığı yerler de var. Ama ben kendi kişisel deneyimimde bunlarla karşılaştım. Ve şunu da ben kabul ediyorum.
Özel sektörün belirsiz olduğu, ekonominin
inişli-çıkışlı olduğu bir zaman diliminde herkes garanti
bir işi olsun isteyebiliyor. Ama bu benim için
uygun değildi. Belki senin için uygun olacak. Bu bana uygun
olmayan taraflarını anlattım ki sana da bir fikir versin.
Beni dinlediğin için çok teşekkür ediyorum güzel insan. Kendine iyi davran.
Görüşmek üzere...