×

Usamos cookies para ayudar a mejorar LingQ. Al visitar este sitio, aceptas nuestras politicas de cookie.

image

TEDx Turkey, Düşenin halinden anlamak için illa damdan atlamak mı lazım? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul

Düşenin halinden anlamak için illa damdan atlamak mı lazım? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul

Transcriber: Ezgisu Karakaya Gözden geçirme: Can Boysan

Damdan düşenin halinden, damdan düşen anlar demiş atalarımız.

Hiç katılmadığım bir laf.

Düşenin halinden anlamak için illa damdan atlamak mı lazım? (Alkış)

Elimdeki bastonu görüp de, benim de damdan düştüğümü falan zannetmeyin. Yıllar önce bir hastanenin ıslak zemininde kayıp, bacağımı kırmıştım. 46 yıllık eşimden sonra en uzun birlikteliğimi bastonumla yaşıyorum

ama Allah'tan eşim hiç kıskanmıyor.

1998 yılında ODTÜ Mezunlar Derneği Başkanlığı yaparken,

damdan düşmemiş iki kişi olarak, bir sınıf arkadaşımla birlikte

dünyanın en iyi 85 üniversitesinden biri olan ODTÜ'yü kazanma başarısı göstermiş

ama maalesef ailelerin ekonomik sorunları nedeniyle eğitimlerine devam edememe tehlikesiyle

karşı karşıya gelen gençlerin hayatına dokunmak istemiştik. Bir hareket başlatıyorduk 1998 yılında

ama bu dokunma sadece maddi destek dokunması değildi. Maddi destekle bir öğrenciyi üniversiteden mezun edebilirsiniz ama mezun ettikten sonra onun işsiz kalmasını engelleyemezsiniz. Çünkü artık iş aslanın ağzında.

O çocuklara sosyal ve kültürel destek de vermezseniz, o çocuklar sadece bankamatik bursiyeri olarak karşınıza gelecek ve 18 yıldan beri hiçbir bankamatik bursiyerinden hoşlanmam. Bu çocuklara, bugüne kadar yaklaşık 7 bin öğrenciyle burs mülakatı yaptım.

Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde ve üniversitelerinde. Eğitim sadece bakanlığın tabelasında kalmış. 2000'li yıllarda bir mülakatta öğrenciye "Orhan Pamuk kimdir?" diye sordum.

Aldığım yanıt ''Galatasaray'ın futbolcusu hocam,'' dedi. O tarihte Galatasaray'da Orhan Ak isminde bir futbolcu oynuyordu.

Çocuk ak ile pamuğu beyaza benzedikleri için karıştırdı herhalde. Bir başka gence: Türk sanat müziği dinler misin, bana bir icracı söyler misin, diye sorduğumda,

''Gayet tabii hocam. Her gün yurtta Hakkı Bulut dinliyorum,'' dedi.

İstanbul'da yerleşik üniversitelerin birinde çevre mühendisliği

3. sınıf olan bir gence ''Hayrettin Karaca kimdir?'' dedim. Boş bakışlar saniyeler sürdü.

"Bir ipucu vereyim mi sana?" dedim.

"Evet hocam," dedi.

"Cem Karaca'nın abisi mi, babası mı?" dedim.

"Babası hocam," dedi.

Korkarım Kaptan Cousteau'yu sorsaydım,

Üsküdar-Kabataş arası çalışan

dolmuş motorlarının kaptanlarından biri diyecekti. (Alkış)

İnanın eğitimimiz yerlerde sürünüyor.

Biz ise, bense

araştıran, sorgulayan ve paylaşmasını bilen gençlere destek olmak istiyorduk. Bu tür gençleri yetiştirmek istiyorduk,

hayat kılavuzunda 5N1K'yi kullanan gençleri yetiştirmek, bu bireyleri yetiştirmek istiyorduk.

Bunun için projemiz sosyal, kültürel ve ekonomik destek projesiydi. 1998'de sadece on öğrencinin hayatına dokunmuştuk. 2003'te 553 öğrenciye çıkmıştık.

2003 yılında Mezunlar Derneği Başkanlığından ayrılmıştım

ama proje benim bir çocuğumdu, izlemeye devam ediyordum.

2008'de dünya ekonomik krizle sallandı.

Bizim proje de bu sarsıntıdan nasibini aldı. Bağışçılarımız ya işsiz kaldı ya da gelirleri azaldı.

Böyle durumlarda tasarruf sosyal yardımlardan başlar.

Bağışlarını kesmişlerdi.

Bağışlar kesilince burslar da kesildi

ve yüzlerce öğrenci maalesef çok zor durumda kaldı. Bu sonuç beni ülkemizdeki yardım kurumlarını, hayır kurumlarını incelemeye itti.

İncelemem sonunda gördüm ki,

bu kurumların hemen hepsi topladıkları bağışları fonlara yatırıyorlar. Fonların gelirleri ile destek verecekleri kişilere bu desteği sağlıyorlardı. Bu sektörün lideri, en önde geleni

1967 yılında ilk patronum Vehbi Koç tarafından kurulan ve bugüne kadar 220 bin öğrenciye karşılıksız destek veren Türk Eğitim Vakfı'ydı.

Vakfın o günkü genel müdürü, üniversiteden bir kardeşim, arkadaşım, kendisinden randevu aldım ve kafamdaki projeyi anlattım. Oturduk, bir ODTÜ fonu kuralım

fonun getirisiyle ODTÜ'deki öğrencilere destek verelim kararını çıkardık. Sadece yöntemim farklıydı.

Hayır kurumları ülkemizde felaketlerden sonra veya periyodik olarak bağış kampanyaları düzenlerler. Bu kampanyaları kamu spotlarıyla halka duyururlar, duyarlı insanlarımız gider bağışlarını yaparlar ya da bağış yapmaya karar veren kişi

belirlediği kurumun kapısını çalar,

malını, mülkünü, parasını hibe eder, devreder ama ben çok daha farklı ve meşakkatli bir yöntem gönderiyordum onlara. Potansiyel bağışçıları araştıralım, randevu alalım, projeyi anlatalım,

hayatına dokunacağımız gençleri tanıtalım, bağışlarını toplayalım. Genel müdür, yönetim kuruluna sundu, onayını aldı. O günkü yönetim kurulu başkanımız Ömer Koç, Rektör Ahmet Acar'la birlikte ODTÜ Geleceğimiz Fonu Protokolünü imzaladı. Projeyi anlatmaya gittiğim üniversitenin üst yöneticilerinden biri, bana bağışları nasıl toplayacağımı sormuştu. Ben de; kapı kapı dolaşarak, dedim

Bastonumu göstererek "Bununla mı?" dedi.

"İyi bir profesör mü tanıyorsun bunsuz dolaştıracak?" dedim. "Hayır, onar bin dolar verecek yüz civarında ODTÜ mezunu tanıyorum.

Ziyaret eder bir milyon dolar toplarsın." teklifinde bulundu. Evet, çok kolay bir olay ama projenin geleceği olmaz. Bir daha o insanlara gidemezsiniz, projeniz de bir yerden sonra durur.

Mütevelli heyetindeki bazı arkadaşlarım ise bağış toplama yöntemime dudak bükmüşler,

Türk Eğitim Vakfı'na yakıştıramamışlardı.

1150 fondan biri olarak kurulmuştu fon, TEB'in bünyesinde. Yedi yıl boyunca üç bine yakın ODTÜ mezunu ve ODTÜ dostunu araştırıp, randevu alıp, proje anlatıp %90'ına yakınından bağışları toplayarak

TEB'in bünyesindeki en büyük on fon arasına soktuk. (Alkış)

Gerek bursiyer sayısı açısından, gerek bağışların toplamı olarak

en büyük on fondan biriydi artık.

Geçen iki sene önce bir Soma faciası yaşadık. Soma faciasında Türkiye'nin en önde gelen üç sivil toplum kurumunun

topladığı bağış miktarı neydi, biliyor musunuz?

Sadece üç milyon liraydı.

Tüm Türkiye'den.

Bizim hareketimiz sadece 2500 ODTÜ'lüden bir milyon lira para toplamıştı. (Alkış)

Çünkü ülkemizde, her ortamda olduğu gibi,

bağış toplamada da güvensizlik ortamı var.

Birkaç tane kötü örnek yüzünden, hiç kimse

kime, nereye, hangi projeye destek verdiğini bilmeden bağış yapmak istemiyor. Bağış yapanın bağış alma hakkı vardır prensibinden yola çıkarak ziyaret ettiğim her kişiye Ocak ve Temmuz aylarında iki proje raporu gönderirim. Elektronik postayla gönderirim

ama tek tek kişiye özel yazarak gönderirim.

Toplu mesajları hiç okumam,

sizlerden de okumanızı beklemediğim için tek tek yazıp gönderirim. Bursiyerlerimiz, öğrencilerimiz projenin ikinci ayağıdır. Projeden yararlanmak isteyen öğrenciler

gerekli bilgi ve belgeleri vakfa gönderirler. Bunların doğrulukları araştırılıp teyit edildikten sonra mülakatlara geçeriz. Mülakatlardaki kriterlerden en önemlisi

evrensel değerlerle örtüşen ODTÜ ve TEV değerleridir. Atatürk ilke ve devrimleri, Cumhuriyet, demokrasi, insan hakları, kadın erkek eşitliği gibi.

Bu kriterlerden asla taviz vermedim, vermeye de hiçbir niyetim yok. (Alkış)

Bu aşamalardan geçen öğrenciler artık bursiyer olmuşlar, maddi desteğin yanında hepsi gönüllü olan mentor mezunlarla tanıştırırım. Mentorlerimiz öğrencilerimizin kariyer planlamalarından, staj sorunlarına, mezun olduktan sonra iş bulmalarına kadar yardımcı olurlar. Daha da önemlisi birkaç yıl sonra gerçek yaşamla tanışacak olan bu gençleri, evlerinde ve iş yerlerinde misafir ederek

bugünkü gerçek yaşamlarından kesitler sunarlar. Yılda dördü Ankara'da, biri İstanbul'da olmak üzere beş kez bağışçılarla bursiyerleri bir araya getiririm. Maksadım bağışçılarımızın kimin hayatına dokunduklarını öğrenmeleridir. Bu toplantılarda bilgi ve birikimlerini ve deneyimlerini öğrencilerle paylaşırlarken onların sorularına da yanıt verirler. Her toplantıdan sonra bağış miktarı biraz daha artar. İletişim.

Bütün ziyaret ettiğim kişilerle yılda en az üç kere elektronik posta, telefon veya yüz yüze iletişime geçer, ilişkilerimizi sıcak ve taze tutmaya çalışırım. Cenaze, düğün ve doğum gibi acı tatlı anlarında onların yanlarında olmaya çalışırım.

Yedi yılda yüz kırka yakın doğum tebriği yapmışım. Geçen hafta biri İstanbul dışında iki düğündeydim. Yaklaşık ders yılının 20 günü

ODTÜ kampüsünde bursiyerlerimle birlikte yaşarım. Diploma törenlerinde onların yanındayımdır. Kutlamaları birlikte yaparız.

İstanbul'a geldiklerinde eşimle birlikte evimizde ağırlarız. Her türlü sorunlarında yanındayız.

Bağışçılarımız yaşlarına göre abi veya amca diye hitap ederler bana. Bursiyerlerimizle ilişkilerim dede torun ilişkisidir. Geçen yıl ikiz torunlarımdan biri cep telefonumu alıp yanıma gelerek bana, “Dedeciğim, sizin kaç torununuz var?” sorusunu yöneltti. Ben de: “Sen, Zeynep ve Defnesu, üç,” diye cevap verdim. Telefonumdaki mesajlardan bursiyer torunlarımla yazışmalarımı göstererek: “Peki, bunlar kim o zaman?” dedi.

Paylaşamama duygusu ortaya çıkmıştı.

Bu kötü bir duygu.

Hemen bir iki hafta içerisinde torunlarımı alıp Ankara'daki bursiyer torunlarımla tanıştırmaya götürdüm. Şimdi bazılarıyla sosyal medyada arkadaş bile oldular.

Amacım sadece bağış alan, bağış dağıtan bir kişi olarak anımsanmak değil. Amacım geniş bir aile yaratmak.

Aile, aidiyet duygusunu peşinden getirir.

Aidiyet duygusu çok önemli bir duygudur.

Soruyorum sizlere: Türk insanının aidiyet duyduğu birinci olgu nedir? Fenerbahçe, Galatasaraylılık.

Şaşırdınız değil mi?

Din, milliyet, hemşehrilik çok gerilerde kalmış. Ama okuduğunuz okul, destek aldığınız kurum akıllarına bile gelmiyor insanların. Çünkü aidiyet duygusunu yerleştirmemişiz.

Aidiyet duygusunu yerleştirmediğimiz hiçbir proje uzun soluklu olmaz. Çünkü bugün destek verdiğimiz, bugün hayatına dokunduğumuz gençler,

yarın birkaç yıl sonra mezun olduktan sonra, kendinden sonra gelen nesillere dokunmayacaklarsa, geçmiş olsun. Bu kadar emek boşa gitti.

Bu aidiyet duygusunu vermek için inanılmaz çaba sarf ediyorum ve karşılığını da alıyorum.

(Alkış)

Bu aktivitelerin hepsini yedi yıldan beri tek başıma gönüllü olarak yürütüyorum. Muhasebe işlemleri ve bursiyer seçimleri dışındaki bütün işlemler ve bütün engellere rağmen.

Bürokrasi, ilişkide olduğunuz kurumların kural ve alışkanlıkları, İstanbul trafiği, bazılarımızın iş yoğunluğu ve benim sağlığım. Bütün bunları aşarak artık dünyada bile ses getiren bir proje haline geldi. Dünyada bilişimin bir numaralı firması Amerika'dan ODTÜ Geleceğimiz Fonu Projesini

dünyada desteklediği sosyal sorumluluk projeleri içine almaya hazırlanıyor. (Alkış)

Evet, bütün bu engelleri aşarak bugünlere geldim. İtimat edin, büyük bir mutluluk duydum.

Büyük keyif aldım.

Eğer aranızda hâlâ bu hazzı tatmayanlar varsa hemen şimdi harekete geçin. Hemen şimdi harekete geçin ve bir kişinin hayatına dokunun. Ama kan bağınız olmayan, soyadı birliğiniz olmayan birisini seçin ki o genç de sizin desteğinizle, sizin dokunuşunuzla ivme kazansın.

Teşekkürlerimle.

(Alkış)

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Düşenin halinden anlamak için illa damdan atlamak mı lazım? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul the one who falls|from his state|to understand|in order to|must|from the roof|to jump|question particle|necessary|Arif|Aygündüz|TEDxIstanbul الساقط|||||سقف|||||| Müssen wir vom Dach springen, um die Situation der Gefallenen zu verstehen? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul Le monde est en train de s'effondrer, il faut sauter du toit pour comprendre ce qui s'est passé... | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul 落下を理解するためには屋根から飛び降りる必要があるのか|アリフ・アイギュンドゥズ|TEDxIstanbul Moet je van het dak springen om de gevallenen te begrijpen? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul Нужно ли прыгать с крыши, чтобы понять, что упало?| Ариф Айгюндюз | TEDxIstanbul Do you have to fall from the roof to understand the state of someone who has fallen? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul

Transcriber: Ezgisu Karakaya Gözden geçirme: Can Boysan transcriber|Ezgisu|Karakaya|review|to pass|Can|Boysan Transcriber: Ezgisu Karakaya Review: Can Boysan

Damdan düşenin halinden, damdan düşen anlar demiş atalarımız. from the roof|the one who falls|from his state|from the roof|the one who falls|he understands|they said|our ancestors Our ancestors said, 'Only the one who falls from the roof understands the state of the one who has fallen.'

Hiç katılmadığım bir laf. لا|لم أشارك|| never|I did not agree with|a|word I have never agreed with that saying.

Düşenin halinden anlamak için illa damdan atlamak mı lazım? the one who falls|from his state|to understand|in order to|necessarily|from the roof|to jump|question particle|necessary Do you have to fall from the roof to understand the state of someone who has fallen? (Alkış) applause (Applause)

Elimdeki bastonu görüp de, benim de damdan düştüğümü falan zannetmeyin. عصاي|عصاي|||||||| the one in my hand|the cane|seeing|also|my|also|from the roof|that I fell|etc|don't think Don't think that I fell from the roof just because you see the cane in my hand. Yıllar önce bir hastanenin ıslak zemininde kayıp, bacağımı kırmıştım. years|ago|a|hospital's|wet|on the floor|I slipped|my leg|I had broken |||المستشفى|رطب|||ساقي| Years ago, I slipped on a wet floor in a hospital and broke my leg. 46 yıllık eşimden sonra en uzun birlikteliğimi bastonumla yaşıyorum year|from my wife|after|the most|long|my companionship|with my cane|I am living |زوجتي||||علاقتي|عصاي| I am living my longest relationship with my cane after my 46-year marriage.

ama Allah'tan eşim hiç kıskanmıyor. but|thank God|my wife|never|she is jealous But thank God my spouse never gets jealous.

1998 yılında ODTÜ Mezunlar Derneği Başkanlığı yaparken, in the year|METU|alumni|association|presidency|while I was doing ||الخريجين|جمعية|| In 1998, while I was serving as the President of the METU Alumni Association,

damdan düşmemiş iki kişi olarak, bir sınıf arkadaşımla birlikte from the roof|not fallen|two|people|as|a|class|with my classmate|together as two people who had not fallen from the roof, together with a classmate.

dünyanın en iyi 85 üniversitesinden biri olan ODTÜ'yü kazanma başarısı göstermiş the world's|the|best|universities|one|that is|METU|winning|success|shown achieved the success of winning METU, one of the best 85 universities in the world.

ama maalesef ailelerin ekonomik sorunları nedeniyle but|unfortunately|families'|economic|problems|due to |||الاقتصادية||بسبب but unfortunately due to the economic problems of families, eğitimlerine devam edememe tehlikesiyle تعليمهم|استمرار|عدم القدرة على|خطر their education|continuation|inability to continue|with the danger of they are facing the danger of not being able to continue their education.

karşı karşıya gelen gençlerin hayatına dokunmak istemiştik. against|facing|coming|young people's|their lives|to touch|we wanted We wanted to touch the lives of young people who are facing this situation. Bir hareket başlatıyorduk 1998 yılında a|movement|we were starting|in year We were starting a movement in 1998.

ama bu dokunma sadece maddi destek dokunması değildi. but|this|touch|only|material|support|touch|it was not ||||مادي||لمس| But this touch was not just a material support touch. Maddi destekle bir öğrenciyi üniversiteden mezun edebilirsiniz material|support with|a|student|from university|graduate|you can You can graduate a student from university with material support. ama mezun ettikten sonra onun işsiz kalmasını engelleyemezsiniz. but|graduate|after graduating|then|his|unemployed|remaining|you cannot prevent ||||ه (ضمير ملكية)|عاطل||لا يمكنك منع But after graduation, you cannot prevent them from being unemployed. Çünkü artık iş aslanın ağzında. because|now|work|lion's|in the mouth ||عمل||فم الأسد Because now the job is in the lion's mouth.

O çocuklara sosyal ve kültürel destek de vermezseniz, O(1)||||ثقافي|دعم||إذا لم تعطوهم that|to the children|social|and|cultural|support|also|if you don't give If you do not provide those children with social and cultural support, o çocuklar sadece bankamatik bursiyeri olarak karşınıza gelecek هذا|||صراف آلي|صرافة||أمامكم| those|children|only|ATM|scholarship recipient|as|in front of you|will come those children will only come to you as ATM scholarship recipients ve 18 yıldan beri hiçbir bankamatik bursiyerinden hoşlanmam. and|years|for|no|ATM|from a scholarship recipient|I don't like |سنة|منذ||صراف آلي|من المودع|أحب and I have not liked any ATM scholarship recipient for 18 years. Bu çocuklara, bugüne kadar yaklaşık 7 bin öğrenciyle burs mülakatı yaptım. these|children|until today|up to|approximately|thousand|with students|scholarship|interview|I did I have conducted scholarship interviews with approximately 7 thousand students for these children.

Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde ve üniversitelerinde. Turkey's|various|cities|and|universities In various cities and universities across Turkey. Eğitim sadece bakanlığın tabelasında kalmış. education|only|ministry's|sign|remained ||الوزارة|لوحة الإعلانات| Education has only remained on the ministry's sign. 2000'li yıllarda bir mülakatta öğrenciye "Orhan Pamuk kimdir?" diye sordum. 2000s|years|a|in an interview|to the student|Orhan|Pamuk|who is|that|I asked In a 2000s interview, I asked a student, "Who is Orhan Pamuk?"

Aldığım yanıt ''Galatasaray'ın futbolcusu hocam,'' dedi. I received|answer|Galatasaray's|player|my teacher|he said The answer I received was, 'He is a football player of Galatasaray, my teacher,' he said. O tarihte Galatasaray'da Orhan Ak isminde bir futbolcu oynuyordu. that|time|at Galatasaray|Orhan|Ak|named|a|player|he was playing At that time, a football player named Orhan Ak was playing for Galatasaray.

Çocuk ak ile pamuğu beyaza benzedikleri için karıştırdı herhalde. الطفل|عقل||القطن||||خلط| child|cotton|with|cotton|white|they resemble|because|he mixed|probably The child probably confused the cotton with the white because they looked alike. Bir başka gence: Türk sanat müziği dinler misin, another|other|young man|Turkish|art|music|you listen|do you |||تركي|الفن||| To another young man: Do you listen to Turkish classical music? bana bir icracı söyler misin, diye sorduğumda, لي||مُنفِّذ|||| to me|a|performer|he/she tells|you|that|I asked When I asked, "Can you tell me a performer?"

''Gayet tabii hocam. Her gün yurtta Hakkı Bulut dinliyorum,'' dedi. quite|of course|my teacher|every|day|in the dorm|Hakkı|Bulut|I am listening|he said he said, "Of course, teacher. I listen to Hakkı Bulut every day in the dormitory."

İstanbul'da yerleşik üniversitelerin birinde çevre mühendisliği في إسطنبول|مستقرة||أحدها|| |established|universities|in one|environmental|engineering I asked a third-year environmental engineering student at a university based in Istanbul, "Who is Hayrettin Karaca?"

3\. sınıf olan bir gence ''Hayrettin Karaca kimdir?'' dedim. year|who is|a|young man|Hayrettin|Karaca|who is|I said Boş bakışlar saniyeler sürdü. فارغة||| empty|stares|seconds|lasted The vacant stares lasted for seconds.

"Bir ipucu vereyim mi sana?" dedim. a|clue|I give|question particle|to you|I said "Shall I give you a hint?" I said.

"Evet hocam," dedi. yes|my teacher|he said "Yes, teacher," he said.

"Cem Karaca'nın abisi mi, babası mı?" dedim. Cem|Karaca's|brother|question particle|father|question particle|I said "Is it Cem Karaca's brother or father?" I asked.

"Babası hocam," dedi. his father|my teacher|he said "His father is my teacher," he said.

Korkarım Kaptan Cousteau'yu sorsaydım, I fear|Captain|Cousteau|if I had asked I'm afraid if I asked about Captain Cousteau,

Üsküdar-Kabataş arası çalışan ||between|working he would say he is one of the captains of the

dolmuş motorlarının kaptanlarından biri diyecekti. دولموش|المحركات||| shared taxi|of the engines|of the captains|one|he would say ferry boats operating between Üsküdar and Kabataş. (Alkış) applause (Applause)

İnanın eğitimimiz yerlerde sürünüyor. آمنوا|تعليمنا||تسير |our education|on the ground|is crawling Believe me, our education is in a terrible state.

Biz ise, bense we|however|but I ||أنا As for us, I,

araştıran, sorgulayan ve paylaşmasını bilen gençlere destek olmak istiyorduk. الباحثين|الذي يستجوب||||||| researching|questioning|and|sharing|knowing|to young people|support|to be|we wanted we wanted to support young people who research, question, and know how to share. Bu tür gençleri yetiştirmek istiyorduk, this|type|young people|to raise|we wanted We wanted to raise such young people,

hayat kılavuzunda 5N1K'yi kullanan gençleri yetiştirmek, الحياة|في دليل الحياة||||| life|in the guide|||using|young people|to raise to raise young people who use the 5W1H in life guidance, bu bireyleri yetiştirmek istiyorduk. هؤلاء|الأفراد|تربية| this|individuals|to raise|we wanted we wanted to raise these individuals.

Bunun için projemiz sosyal, kültürel ve ekonomik destek projesiydi. for this|for|our project|social|cultural|and|economic|support|it was a project ||مشروعنا|||||| For this, our project was a social, cultural, and economic support project. 1998'de sadece on öğrencinin hayatına dokunmuştuk. in 1998|only|ten|students'|life|we had touched ||||حياته|لمسنا In 1998, we had only touched the lives of ten students. 2003'te 553 öğrenciye çıkmıştık. in 2003|students|we had reached By 2003, we had reached 553 students.

2003 yılında Mezunlar Derneği Başkanlığından ayrılmıştım in the year|Alumni|Association|from the presidency|I had left |||رئاسة| In 2003, I had stepped down from the presidency of the Alumni Association

ama proje benim bir çocuğumdu, izlemeye devam ediyordum. but|project|my|a|it was my child|to follow|| but the project was like my child, I continued to monitor it.

2008'de dünya ekonomik krizle sallandı. in 2008|world|economic|crisis with|shook ||الاقتصادي|أزمة| In 2008, the world was shaken by an economic crisis.

Bizim proje de bu sarsıntıdan nasibini aldı. our|project|also|this|from the shock|share|took |المشروع|||الهزة|| Our project was also affected by this turmoil. Bağışçılarımız ya işsiz kaldı ya da gelirleri azaldı. our donors|either|unemployed|remained|or|also|their incomes|decreased المتبرعون|||بقي|||دخلهم|انخفضت Our donors either became unemployed or their incomes decreased.

Böyle durumlarda tasarruf sosyal yardımlardan başlar. such|situations|saving|social|from assistance|starts |حالات|||| In such situations, savings start with social assistance.

Bağışlarını kesmişlerdi. their donations|they had cut التبرعات| They had cut off the donations.

Bağışlar kesilince burslar da kesildi donations|when they were cut|scholarships|also|they were cut When the donations were cut, the scholarships were also cut.

ve yüzlerce öğrenci maalesef çok zor durumda kaldı. and|hundreds of|students|unfortunately|very|difficult|situation|they found themselves And unfortunately, hundreds of students found themselves in a very difficult situation. Bu sonuç beni ülkemizdeki yardım kurumlarını, this|result|me|in our country|aid|organizations |||||المؤسسات This result made me think about the aid organizations in our country, hayır kurumlarını incelemeye itti. charity|institutions|to examine|it made ||فحص| it prompted me to examine charitable organizations.

İncelemem sonunda gördüm ki, تحقيقي||| |in the end|I saw|that At the end of my examination, I saw that,

bu kurumların hemen hepsi topladıkları bağışları fonlara yatırıyorlar. these|institutions|immediately|all|they collected|donations|to funds|they invest |المؤسسات|||جمعوا|التبرعات|الصناديق| almost all of these organizations invest the donations they collect into funds. Fonların gelirleri ile destek verecekleri kişilere bu desteği sağlıyorlardı. funds'|revenues|with|support|they will give|to people|this|support|they were providing الصناديق|||||||الدعم|كانوا يوفرون They were providing support to the individuals they would assist with the income from the funds. Bu sektörün lideri, en önde geleni هذا|القطاع|||| this|sector's|leader|the|front|coming The leader of this sector, the foremost one

1967 yılında ilk patronum Vehbi Koç tarafından kurulan in the year|first|my boss|Vehbi|Koç|by|founded was the Turkish Education Foundation, founded in 1967 by my first boss Vehbi Koç ve bugüne kadar 220 bin öğrenciye karşılıksız destek veren and|until today|up to|thousand|students|unconditional|support|giving |||||مجاني|| and has provided unconditional support to 220 thousand students to this day. Türk Eğitim Vakfı'ydı. Turkish|Education|it was

Vakfın o günkü genel müdürü, üniversiteden bir kardeşim, arkadaşım, the foundation's|that|day's|general|manager|from the university|a|my brother|my friend The general manager of the foundation that day, a brother of mine from university, my friend, kendisinden randevu aldım ve kafamdaki projeyi anlattım. منه||||في ذهني|| from him|appointment|I got|and|in my mind|the project|I explained I made an appointment with him and explained the project I had in mind. Oturduk, bir ODTÜ fonu kuralım we sat|a|METU|fund|let's establish |||صندوق| We sat down and decided to establish an ODTÜ fund,

fonun getirisiyle ODTÜ'deki öğrencilere destek verelim kararını çıkardık. the fund's|with its returns|at METU|to students|support|let's give|the decision|we made الصندوق||||||| to support students at ODTÜ with the returns of the fund. Sadece yöntemim farklıydı. only|my method|was different My method was just different.

Hayır kurumları ülkemizde felaketlerden sonra charity|organizations|in our country|disasters|after |||الكوارث| Charities in our country organize donation campaigns after disasters veya periyodik olarak bağış kampanyaları düzenlerler. or|periodic|as|donation|campaigns|they organize |||تبرع|| or periodically. Bu kampanyaları kamu spotlarıyla halka duyururlar, these|campaigns|public|service announcements|to the public|they announce |الحملات|القطاع العام|بإعلانات|| They announce these campaigns to the public with public service announcements, duyarlı insanlarımız gider bağışlarını yaparlar sensitive|our people|they go|their donations|they make our sensitive people go and make their donations ya da bağış yapmaya karar veren kişi or|also|donation|to make|decision|giving|person or the person who decides to donate

belirlediği kurumun kapısını çalar, حددها|المؤسسة|بابه|يطرق he/she determined|institution's|door|he/she knocks knocks on the door of the institution they have chosen,

malını, mülkünü, parasını hibe eder, devreder his/her property|his/her assets|his/her money|donation|he/she gives|he/she transfers donates, transfers their property, wealth, or money ama ben çok daha farklı ve meşakkatli bir yöntem gönderiyordum onlara. but|I|very|more|different|and|arduous|a|method|I was sending|to them ||||||||طريقة|كنت أرسل| but I was sending them a much different and more laborious method. Potansiyel bağışçıları araştıralım, randevu alalım, projeyi anlatalım, المحتمل|||||| potential|donors|let's research|appointment|let's get|the project|let's explain Let's research potential donors, schedule appointments, explain the project,

hayatına dokunacağımız gençleri tanıtalım, bağışlarını toplayalım. حياته|سنؤثر||نُعرّف|تبرعاتهم| to their life|we will touch|the youth|let's introduce|their donations|let's collect introduce the young people whose lives we will touch, and collect their donations. Genel müdür, yönetim kuruluna sundu, onayını aldı. general|manager|management|to the board|he presented|his approval|he received ||الإدارة|المجلس|قدم|موافقته| The general manager presented it to the board of directors and received their approval. O günkü yönetim kurulu başkanımız Ömer Koç, Rektör Ahmet Acar'la birlikte that|day|management|board|our president|Ömer|Koç|rector|Ahmet|with Acar|together Our board chairman that day, Ömer Koç, along with Rector Ahmet Acar, ODTÜ Geleceğimiz Fonu Protokolünü imzaladı. METU|our future|fund|protocol|he signed |||بروتوكوله| signed the ODTÜ Future Fund Protocol. Projeyi anlatmaya gittiğim üniversitenin üst yöneticilerinden biri, the project|to explain|I went to|the university's|upper|from the executives|one ||||العلوي|من مديريها| One of the senior executives of the university I went to explain the project, bana bağışları nasıl toplayacağımı sormuştu. to me|donations|how|I would collect|he had asked |التبرعات||| had asked me how I would collect donations. Ben de; kapı kapı dolaşarak, dedim I|too|door|door|going around|I said ||باب||| I also said, going door to door.

Bastonumu göstererek "Bununla mı?" dedi. my cane|showing|with this|question particle|he said He pointed at my cane and said, "With this?"

"İyi bir profesör mü tanıyorsun bunsuz dolaştıracak?" dedim. |a|professor|question particle|you know|without this|he will make me go around|I said ||أستاذ||||| I asked, "Do you know a good professor who can take me around without this?" "Hayır, onar bin dolar verecek yüz civarında ODTÜ mezunu tanıyorum. no|ten|thousand|dollars|he will give|hundred|around|METU|graduate|I know |سيصلح||||حوالي|||| He replied, "No, I know about a hundred METU graduates who will pay ten thousand dollars."

Ziyaret eder bir milyon dolar toplarsın." teklifinde bulundu. visit|you will do|a|million|dollars|you will collect|in your offer|he/she/it made "You visit and you can raise a million dollars," he offered. Evet, çok kolay bir olay ama projenin geleceği olmaz. yes|very|easy|a|event|but|the project's|future|it will not be Yes, it's a very easy thing, but the project won't have a future. Bir daha o insanlara gidemezsiniz, projeniz de bir yerden sonra durur. one|more|those|people|you cannot go|your project|also|a|place|after|it stops You can't go back to those people again, and your project will stop at some point.

Mütevelli heyetindeki bazı arkadaşlarım ise board of trustees|in the board|some|my friends|as for المتولي|في هيئة المتولي||| Some of my friends on the board of trustees, bağış toplama yöntemime dudak bükmüşler, donation|collecting|my method|lip|they have curled ||طريقتي|شفاه| they scoffed at my fundraising method,

Türk Eğitim Vakfı'na yakıştıramamışlardı. تركية||مؤسسة|لم يستطيعوا أن يليقوا Turkish|Education|to the Foundation|they could not find suitable they couldn't believe it was fitting for the Turkish Education Foundation.

1150 fondan biri olarak kurulmuştu fon, TEB'in bünyesinde. from the fund|one|as|it was established|fund|TEB's|within ||||||في إطار The fund was established as one of 1150 funds, within TEB. Yedi yıl boyunca üç bine yakın ODTÜ mezunu ve ODTÜ dostunu araştırıp, seven|year|throughout|three|thousand|nearly|METU|graduate|and|METU|friend|researching For seven years, I researched nearly three thousand METU graduates and friends of METU, randevu alıp, proje anlatıp %90'ına yakınından bağışları toplayarak appointment|having|project|explaining|about 90%|from near|donations|collecting making an appointment, explaining the project, and collecting donations from nearly 90% of them

TEB'in bünyesindeki en büyük on fon arasına soktuk. TEB|في هيكلها|||||بين| TEB's|within its|the|largest|ten|funds|among|we placed We placed it among the top ten funds within TEB. (Alkış) applause (Applause)

Gerek bursiyer sayısı açısından, gerek bağışların toplamı olarak both|scholarship recipient|number|in terms of|both|donations|total|in terms of |المنح الدراسية|||||| In terms of the number of scholarship recipients and the total amount of donations

en büyük on fondan biriydi artık. the|biggest|ten|funds|it was one of|now It was now one of the top ten funds.

Geçen iki sene önce bir Soma faciası yaşadık. last|two|years|ago|a|Soma|disaster|we experienced ||||حادثة|سومّا|كارثة| Two years ago, we experienced a Soma disaster. Soma faciasında Türkiye'nin en önde gelen üç sivil toplum kurumunun Soma|in the disaster|Turkey's|the|front|leading|three|civil|society|institution's |في كارثة سومي|||||||| Do you know how much was raised by Turkey's three leading civil society organizations in the Soma disaster?

topladığı bağış miktarı neydi, biliyor musunuz? it collected|donation|amount|what was|I know|do you

Sadece üç milyon liraydı. only|three|million|it was in lira It was only three million lira.

Tüm Türkiye'den. all|from Turkey From all over Turkey.

Bizim hareketimiz sadece 2500 ODTÜ'lüden bir milyon lira para toplamıştı. our|movement|only|from ODTÜ students|one|million|lira|money|had collected Our movement had only collected one million lira from 2500 METU graduates. (Alkış) applause (Applause)

Çünkü ülkemizde, her ortamda olduğu gibi, لأن||في كل||كما| because|in our country|every|environment|it is|like Because in our country, just like in every environment,

bağış toplamada da güvensizlik ortamı var. donation|in collecting|also|distrust|environment|there is there is an atmosphere of distrust in fundraising.

Birkaç tane kötü örnek yüzünden, hiç kimse a few|pieces|bad|examples|because of|no|nobody Because of a few bad examples, no one

kime, nereye, hangi projeye destek verdiğini bilmeden bağış yapmak istemiyor. to whom|to where|which|project|support|that he/she gave|without knowing|donation|to make|he/she doesn't want |||||||تبرع|| wants to donate without knowing who, where, or which project they are supporting. Bağış yapanın bağış alma hakkı vardır prensibinden yola çıkarak donation|the one who makes|donation|receiving|right|there is|principle|road|by taking ||||||مبدأ|| Based on the principle that the donor has the right to receive donations, ziyaret ettiğim her kişiye Ocak ve Temmuz aylarında iki proje raporu gönderirim. visit|I visited|every|person|January|and|July|in the months|two|project|report|I send I send two project reports to every person I visit in January and July. Elektronik postayla gönderirim إلكترونيات|| electronic|by mail|I send I send them via email,

ama tek tek kişiye özel yazarak gönderirim. but|single|single|person|private|by writing|I send ||||خاصة|| but I write to each person individually.

Toplu mesajları hiç okumam, group|messages|never|I read I never read group messages,

sizlerden de okumanızı beklemediğim için tek tek yazıp gönderirim. from you|also|you reading|I don't expect|for|single|single|writing|I send and since I don't expect you to read them either, I write and send them one by one. Bursiyerlerimiz, öğrencilerimiz projenin ikinci ayağıdır. our scholarship holders|our students|the project's|second|part المنح الدراسية لدينا|طلابنا|||جزء Our scholarship recipients are the second phase of the project. Projeden yararlanmak isteyen öğrenciler المشروع||| from the project|to benefit|wanting|students Students who want to benefit from the project

gerekli bilgi ve belgeleri vakfa gönderirler. necessary|information|and|documents|to the foundation|they send They send the necessary information and documents to the foundation. Bunların doğrulukları araştırılıp teyit edildikten sonra mülakatlara geçeriz. these|accuracies|researched and|confirmed|after|then|to the interviews|we proceed After their accuracy is investigated and confirmed, we proceed to the interviews. Mülakatlardaki kriterlerden en önemlisi in the interviews|from the criteria|the most|important في المقابلات|من المعايير|| The most important criterion in the interviews is

evrensel değerlerle örtüşen ODTÜ ve TEV değerleridir. universal|values|overlapping|METU|and|TEV|they are values |القيم|تتوافق|||| the values of METU and TEV that align with universal values. Atatürk ilke ve devrimleri, Cumhuriyet, demokrasi, أتاتورك|مبادئ|||| Atatürk|principles|and|revolutions|Republic|democracy Atatürk's principles and reforms, the Republic, democracy, insan hakları, kadın erkek eşitliği gibi. human|rights|woman|man|equality|like ||امرأة|رجل|المساواة| human rights, gender equality, and so on.

Bu kriterlerden asla taviz vermedim, vermeye de hiçbir niyetim yok. this|criteria|never|concession|I did not give|to give|also|no|intention|there is not |من المعايير||تنازل|||||| I have never compromised on these criteria, and I have no intention of doing so. (Alkış) applause (Applause)

Bu aşamalardan geçen öğrenciler artık bursiyer olmuşlar, this|stages|passing|students|now|scholarship holder|they have become |من المراحل||||| Students who have gone through these stages have now become scholarship recipients, maddi desteğin yanında hepsi gönüllü olan mentor mezunlarla tanıştırırım. مادي||||||مرشد|| financial|support|alongside|all|volunteer|being|mentor|graduates|I introduce and in addition to financial support, I introduce them to volunteer mentors who are graduates. Mentorlerimiz öğrencilerimizin kariyer planlamalarından, our mentors|our students'|career|planning مرشدونا||| Our mentors help our students with career planning, staj sorunlarına, mezun olduktan sonra iş bulmalarına kadar yardımcı olurlar. internship|problems|graduate|after|then|job|finding|until|helpful|they are internship issues, and finding jobs after graduation. Daha da önemlisi birkaç yıl sonra gerçek yaşamla tanışacak olan bu gençleri, more|also|importantly|a few|years|later|real|life with|will meet|who|these|young people |||||||الحياة|||| More importantly, these young people who will meet real life a few years later, evlerinde ve iş yerlerinde misafir ederek at their homes|and|work|at their workplaces|guest|by hosting host them in their homes and workplaces

bugünkü gerçek yaşamlarından kesitler sunarlar. اليوم|حقيقي||مقتطفات| today's|real|from their lives|excerpts|they present and present excerpts from their current real lives. Yılda dördü Ankara'da, biri İstanbul'da olmak üzere per year|four of them|in Ankara|one||to be|in total Four times a year in Ankara and once in Istanbul, beş kez bağışçılarla bursiyerleri bir araya getiririm. five|times|with the donors|the scholarship recipients|one|together|I bring ||مع المتبرعين|||| I bring donors and scholarship recipients together five times. Maksadım bağışçılarımızın kimin hayatına dokunduklarını öğrenmeleridir. my aim|our donors|whose|life|they touched|to learn |مُتَبرِّعِينَا|||| My aim is for our donors to learn whose lives they have touched. Bu toplantılarda bilgi ve birikimlerini ve deneyimlerini these|in meetings|knowledge|and|their experiences|and|their experiences ||المعرفة||معارفهم||خبراتهم In these meetings, they share their knowledge, experience, öğrencilerle paylaşırlarken onların sorularına da yanıt verirler. مع الطلاب|||||| with the students|while sharing|their|questions|also|answer|they give and also answer the students' questions. Her toplantıdan sonra bağış miktarı biraz daha artar. every|after the meeting|after|donation|amount|a little|more|increases The donation amount increases a little more after each meeting. İletişim. Communication.

Bütün ziyaret ettiğim kişilerle yılda en az üç kere all|visit|I visited|with people|per year|at least|least|three|times |||مع الأشخاص||||| I contact all the people I visit at least three times a year, elektronik posta, telefon veya yüz yüze iletişime geçer, electronic|mail|phone|or|face|to face|communication|I contact ||||وجه||التواصل| via email, phone, or face-to-face. ilişkilerimizi sıcak ve taze tutmaya çalışırım. علاقاتنا|||طازة|| our relationships|warm|and|fresh|to keep|I try I try to keep our relationships warm and fresh. Cenaze, düğün ve doğum gibi acı tatlı anlarında funeral|wedding|and|birth|like|bitter|sweet|moments |زفاف||ولادة|||حلو|لحظات In bittersweet moments like funerals, weddings, and births, onların yanlarında olmaya çalışırım. أكون بجانبهم|بجانبهم|| their|by their side|to be|I try I try to be there for them.

Yedi yılda yüz kırka yakın doğum tebriği yapmışım. seven|in years|hundred|forty|close to|birth|congratulations|I have done I have sent nearly one hundred and forty birth congratulations in seven years. Geçen hafta biri İstanbul dışında iki düğündeydim. last|week|one||outside|two|I was at weddings Last week I was at two weddings outside of Istanbul. Yaklaşık ders yılının 20 günü approximately|class|year|days About 20 days of the academic year.

ODTÜ kampüsünde bursiyerlerimle birlikte yaşarım. METU|on campus|with my scholarship students|together|I live |في حرم الجامعة|مع طلاب المنحة|| I live on the ODTÜ campus with my scholarship students. Diploma törenlerinde onların yanındayımdır. دبلوم|في حفلات الشهادات|| diploma|at ceremonies|their|I am by their side I am with them at the graduation ceremonies. Kutlamaları birlikte yaparız. celebrations|together|we will do We will celebrate together.

İstanbul'a geldiklerinde eşimle birlikte evimizde ağırlarız. |when they arrive|with my wife|together|in our house|we will host ||مع زوجتي||في منزلنا|نبقى When they come to Istanbul, we will host them at our home with my spouse. Her türlü sorunlarında yanındayız. every|kind of|in their problems|we are by their side We are by their side in all their troubles.

Bağışçılarımız yaşlarına göre abi veya amca diye hitap ederler bana. our donors|according to their ages|according to|older brother|or|uncle|as|address|they do| |أعمارهم|||||||| Our donors address me as brother or uncle according to their age. Bursiyerlerimizle ilişkilerim dede torun ilişkisidir. with our scholarship students|my relationships|grandfather|grandchild|is a relationship ||جد|| My relationship with my scholarship students is like that of a grandfather and grandson. Geçen yıl ikiz torunlarımdan biri cep telefonumu alıp yanıma gelerek last|year|twin|from my grandchildren|one|cell|my phone|taking|to me|coming |||أحفادي|||||| Last year, one of my twin grandchildren took my cell phone and came to me, bana, “Dedeciğim, sizin kaç torununuz var?” sorusunu yöneltti. to me|my dear grandfather|your|how many|your grandchildren|there are|question|he asked and asked me, "Grandpa, how many grandchildren do you have?" Ben de: “Sen, Zeynep ve Defnesu, üç,” diye cevap verdim. I|also|you|Zeynep|and|Defnesu|three|that|answer|I gave I replied, "You, Zeynep, and Defnesu, three." Telefonumdaki mesajlardan bursiyer torunlarımla in my phone|from the messages|scholarship|with my grandchildren ||المنحة| Showing my messages on my phone to my scholarship grandchildren yazışmalarımı göstererek: “Peki, bunlar kim o zaman?” dedi. my correspondences|showing|well|these|who|that|time|he said مراسلاتي||||||| I said: "Well, who are these then?"

Paylaşamama duygusu ortaya çıkmıştı. inability to share|feeling|out|it had emerged عدم القدرة على المشاركة|شعور|| The feeling of inability to share had emerged.

Bu kötü bir duygu. this|bad|a|feeling |سيء||شعور This is a bad feeling.

Hemen bir iki hafta içerisinde torunlarımı alıp immediately|a|two|week|within|my grandchildren|taking I immediately took my grandchildren in a week or two. Ankara'daki bursiyer torunlarımla tanıştırmaya götürdüm. in Ankara|scholarship|with my grandchildren|to introduce|I took ||مع أحفادي|التعريف|أخذت I took them to meet my scholarship grandchildren in Ankara. Şimdi bazılarıyla sosyal medyada arkadaş bile oldular. now|with some of them|social|on social media|friend|even|they became |بعضهم||||| Now some of them have even become friends on social media.

Amacım sadece bağış alan, bağış dağıtan bir kişi olarak anımsanmak değil. هدفي||تبرع||تبرع|يُوزِّع|واحد||كـ|يُتَذَكَّر| my aim|only|donation|receiving|donation|distributing|a|person|as|to be remembered|not My goal is not just to be remembered as a person who receives and distributes donations. Amacım geniş bir aile yaratmak. my aim|wide|a|family|to create My goal is to create a large family.

Aile, aidiyet duygusunu peşinden getirir. family|belonging|feeling|after|brings |الانتماء||| Family brings a sense of belonging.

Aidiyet duygusu çok önemli bir duygudur. belonging|feeling|very|important|a|feeling The sense of belonging is a very important feeling.

Soruyorum sizlere: Türk insanının aidiyet duyduğu birinci olgu nedir? I am asking|to you|Turkish|person's|belonging|that he/she feels|first|phenomenon|what is I ask you: What is the primary entity that Turkish people feel a sense of belonging to? Fenerbahçe, Galatasaraylılık. Fenerbahçe|being a Galatasaray fan Fenerbahçe, being a Galatasaray fan.

Şaşırdınız değil mi? you are surprised|not|question particle You were surprised, weren't you?

Din, milliyet, hemşehrilik çok gerilerde kalmış. religion|nationality|hometown affiliation|very|behind|has remained Religion, nationality, and local ties are far behind. Ama okuduğunuz okul, destek aldığınız kurum akıllarına bile gelmiyor insanların. but|the school you attended||support|the support you received||to their minds|even|does not come| But the school you attended, the institution you received support from doesn't even come to people's minds. Çünkü aidiyet duygusunu yerleştirmemişiz. because|belonging|feeling|we have not established Because we have not instilled a sense of belonging.

Aidiyet duygusunu yerleştirmediğimiz hiçbir proje uzun soluklu olmaz. belonging|feeling|we have not established|no|project|long|lasting|it will not be No project in which we have not instilled a sense of belonging will be long-lasting. Çünkü bugün destek verdiğimiz, bugün hayatına dokunduğumuz gençler, because|today|support|we give||to his/her life|we touch|young people ||||||لمسنا| Because the young people we support today, whom we touch their lives today,

yarın birkaç yıl sonra mezun olduktan sonra, tomorrow|a few|years|later|graduate|after|after after a few years when they graduate tomorrow, kendinden sonra gelen nesillere dokunmayacaklarsa, geçmiş olsun. from oneself|after|coming|to generations|if they will not touch|past|let it be |بعد||للأجيال||| If they will not touch the generations that come after them, good luck. Bu kadar emek boşa gitti. هذا||جهد|| this|so much|effort|in vain|went All this effort has gone to waste.

Bu aidiyet duygusunu vermek için inanılmaz çaba sarf ediyorum this|belonging|feeling|to give|for|incredible|effort|to expend|I am doing |||||لا يصدق|جهد|| I am making an incredible effort to instill this sense of belonging. ve karşılığını da alıyorum. and|the return|also|I am receiving |مقابلها|| And I am also receiving a response.

(Alkış) (Applause)

Bu aktivitelerin hepsini yedi yıldan beri tek başıma gönüllü olarak yürütüyorum. this|activities|all of them|seven|years|since|alone|to myself|volunteer|as|I have been carrying out |الأنشطة|||||||طوعي||أقوم I have been carrying out all of these activities voluntarily on my own for seven years. Muhasebe işlemleri ve bursiyer seçimleri dışındaki bütün işlemler accounting|transactions|and|scholarship|selections|outside of|all|transactions All operations except for accounting processes and scholarship selections ve bütün engellere rağmen. and|all|obstacles|despite and despite all obstacles.

Bürokrasi, ilişkide olduğunuz kurumların kural ve alışkanlıkları, İstanbul trafiği, البيروقراطية|في العلاقة|||||عادات|| bureaucracy|in relation|you are|institutions|rule|and|habits||traffic Bureaucracy, the rules and habits of the institutions you are in contact with, Istanbul traffic, bazılarımızın iş yoğunluğu ve benim sağlığım. بعضنا||||صحتي| some of us|work|intensity|and|my|health the workload of some of us, and my health. Bütün bunları aşarak artık dünyada bile ses getiren bir proje haline geldi. كل||تجاوز||في العالم||||||| all|these|overcoming|now|in the world|even|sound|getting|a|project|into|it became Overcoming all of this, it has now become a project that is making waves even in the world. Dünyada bilişimin bir numaralı firması Amerika'dan في العالم|التكنولوجيا|||| in the world|computing|the|number one|company|from America The number one company in information technology in the world is from America. ODTÜ Geleceğimiz Fonu Projesini Middle East Technical University|Our Future|Fund|Project |مستقبلنا|صندوق| METU Future Fund Project

dünyada desteklediği sosyal sorumluluk projeleri içine almaya hazırlanıyor. in the world|it supports|social|responsibility|projects|into|to include|is preparing ||اجتماعي|مسؤولية|||| is preparing to include it among the social responsibility projects it supports worldwide. (Alkış) applause (Applause)

Evet, bütün bu engelleri aşarak bugünlere geldim. yes|all|these|obstacles|by overcoming|to these days|I came ||هذه|||| Yes, I have come this far by overcoming all these obstacles. İtimat edin, büyük bir mutluluk duydum. |make|big|a|happiness|I felt Trust me, I felt a great happiness.

Büyük keyif aldım. big|pleasure|I took I enjoyed it a lot.

Eğer aranızda hâlâ bu hazzı tatmayanlar varsa hemen şimdi harekete geçin. إذا|بينكم||هذا|لذة|||فوراً||حركة|تتحركوا if|among you|still|this|pleasure|those who have not tasted|if there are|immediately|now|action|you go If there are still those among you who have not tasted this pleasure, take action right now. Hemen şimdi harekete geçin ve bir kişinin hayatına dokunun. immediately|now|action|you go|and|a|person's|life|you touch |||||واحد||| Take action right now and touch the life of one person. Ama kan bağınız olmayan, soyadı birliğiniz olmayan birisini seçin ki لكن|دم|قرابتك||لقب||||| but|blood|your bond|not having|surname|your unity|not having|someone|choose|that But choose someone who is not related to you by blood, someone with whom you do not share a surname, o genç de sizin desteğinizle, sizin dokunuşunuzla ivme kazansın. that|young person|also|your|with your support|your|with your touch|momentum|may gain ||||بدعمكم|سوف|لمستكم|زخم| so that young person can gain momentum with your support, with your touch.

Teşekkürlerimle. with my thanks With my thanks.

(Alkış) applause (Applause)

PAR_TRANS:gpt-4o-mini=2.69 PAR_CWT:AvJ9dfk5=15.49 en:AvJ9dfk5 openai.2025-02-07 ai_request(all=106 err=0.00%) translation(all=212 err=1.42%) cwt(all=1370 err=1.61%)