×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.

image

TEDx Turkey, Elini Kaldır! | Karsu Dönmez | TEDxIstanbul

Elini Kaldır! | Karsu Dönmez | TEDxIstanbul

Çeviri: Bilge Yilmaz Gözden geçirme: Gözde Caymazer

Karsu Caz Sanatçısı

Merhaba, hoş geldiniz.

Ben bugün biraz kendimi anlatacağım size.

3 yaşındaydım orada ve en sonda diyordum ki “baba daha çok istiyorum, daha çok istiyorum baba.” Bu benim sınıf fotoğrafım.

Tek Türk kızıydım okulda. Sağdaki benim. Ben gençken yani tek kız olarak okulda

çok da popüler bir kız değildim.

Kıvırcık saç moda değildi

ve annem bana hippi kıyafetler giydirirdi. Şimdi, hikayem nerede başladı anlatabilirim.

İsmim Karsu. Karsu Dönmez

ve benim babamın, annemin doğduğu köyün ismi. Hatay'da Antakya'da.

Benim annem, babam orada doğdu ve annem 9 yaşında

Hollanda'ya Amsterdam'a göçtü.

Dedem Amsterdam'da çalışıyordu ve ailesini Hollanda'ya getirdi.

Babam mülteci olarak 20 yaşında Hollanda'ya kaçtı. Annem babam kariyer yapmak istediler.

Annem spor yapmak istiyordu.

Ama dedem diyordu ki “yok, kızlar spor yapmaz.” Babam çok müzisyen olmak istiyordu, saz çalmak istiyordu.

Ama dedem derdi ki “yok oğlum doktor ol, avukat ol.” Müzik çalmak ayıptı o dönemlerde.

Babam ilk kez 21 yaşındayken sazı gördü ve kendi kendine çalmayı öğrendi.

Benim annem babam tabi ki okula gittiler.

Babam sosyolog oldu, annem psikolog öğretmeni oldu ve çok güzel bir hayat yaptılar kendilerine ve dediler ki

biz iki kızımıza bütün olanakları vermek istiyoruz.

Spor, kültür, sanat, müzik.

Ben normal hayatımı yaşadım yani okula gidiyordum bisikletle Amsterdam'da. Babamın bir restoranı var Kilim diye Amsterdam'da. 6 sene orada garson olarak çalıştım.

Masa 2 yoğurtlu adana kebap, masa 5 şiş kebap, hepsini biliyorum. Ve Kilim'de bir piyano vardı. Bir piyano.

Ben 7 yaşından beri piyano çalmaya başladım. Çünkü piyanoyu çok seviyordum.

Ama kendim için yani başkaları için değil.

Müşteri bir kere duydu, Karsu, sahibin kızı piyano çalıyor.

Müşteri dedi ki çalmak ister misin? Yoo, niye çalacağım? "Ya ne olur bir şey çal." Tamam dedim, oturdum,

garsonluğu 2 dakika bıraktım ve müzik çaldım.

Müşteri çok beğendi, ben çok utandım.

Dedim ki hayatım boyunca hiç, başka yani -- bu sondu.

İkinci hafta yine müşteri geldi.

Dedi ki “ya arkadaşlarımızdan duyduk, bir kız burada çalıyormuş da.” Eee, bendim herhalde.

"Evet çalabilir misin?"

"Yoo…" Tamam en sonunda yine çaldım.

Artık her hafta sonu Amsterdam'da, Hollanda'da herkes konuşmaya başladı. Bir Türk kızı var –Karsu- restoranda müzik çalıyor. Klasik müzik çalıyordum, bazı pop şarkıları da deniyordum ve her hafta sonu artık kendim de beğenmeye başladım çalmayı. Saat 8'de garsonluğu bırakırdım.

Babam da derdi “Seyirci, seyirciler kızım bu akşam….” (Gülüşmeler)

Ve çok güzeldi.

Ondan sonra yarışmaya katıldım. Kazandım ve o müzik yarışmasında

-piyano ve seste- beni Amerika'ya davet ettiler. Carnegie Hall, New York.

Oraya gittiğimde ben çok heyecanlı değildim. Çünkü normalde restoranda çalıyorum yani alışığım artık. Ama Google'dan baktığımda 1 gün önce, uçakla gitmeden önce,

Google'dan girdim Carnegi Hall ne diye.

Baktım ki Ray Charles çaldı, Madonna çaldı. Şimdi Karsu çalacak.

(Gülüşmeler)

Bayağı heyecanlıydım.

Gittim, konserimi verdim, geri geldim ve hayatıma döndüm. Restorana gittim, liseye gidiyordum ve her hafta sonu çalıyordum.

Ama Hollanda'da basında acayip bir şey oldu. Bu Türk kız kim?

Artık restoran her hafta sonu yemek için değil – kusura bakma baba– ama müzik için dolmaya başlıyordu.

(Gülüşmeler)

Benim hedefim yani rüyam küçükken bir şeydi. Herhalde bütün kızlar gibi prenses olmak.

Güzel elbise giymek, pırlanta ayakkabılar ve restoranda çalarken

halen müzisyen olmak hedefim değildi.

Psikolog olmak istiyordum. Çocuk psikoloğu.

Kilim doluyordu –restoran- ve çalıyordum. Dedik ki ailemle, biz bir konser verelim, insanların hepsi görsün, ondan sonra bitti

yani okula devam ederim.

Konseri verdik 750 kişi, 5 hafta önceden biletler tükendi. Hayatımda hiç konser vermedim, çok heyecanlıydım. Verdik konseri, dedik ki tamam bitti. İkinci hafta sonu yine restoranda çalışırken dışarıda kuyruk olmaya başlıyordu.

New York'ta iken caza aşık olmuştum.

Babamın aradığı özgürlüğü ben New York'ta caz müzikle orada buldum.

Artık caz müziği kendim yazmaya başladım Kendi şarkılarımı, bestelerimi, sözlerimi yazmaya başladım. Dedim ki ben gerçekten artık müzik yapmayı çok seviyorum, bayağı da bir kariyer olmaya başladı.

Çünkü insanlar soruyorlardı: Burada konser yapmak ister misin?

Burada konser yapmak ister misin?

Seviyordum, dedim ki o zaman daha profesyonel bir seviyeye getirelim, konservatuvara gideyim.

Heyecanlıydım. 18 yaşında konservatuara “baş” vuracaktım. (Gülüşmeler)

Aklımda tutmak için Türk kelimeleri bazen-- (Gülüşmeler) (Alkış)

Konservatuvara giderken bayağı bir heyecanlıydım. Böyle yuvarlak bir yerde bir şey vardı, durdum. Müziğimi çaldım.

Dedim ki ok.

Şimdi kariyer profesyonel başlayacak ve okula alacaklar beni. Ama almadılar.

(Gülüşmeler)

Çok çok çok üzgündüm, eve ağlayarak gittim. Bizde okumak çok önemli bir konu.

Dedim ki şimdi ben ne yapacağım? O zaman bırakayım yani. Öğretmenler -3 tane öğretmen duruyordu- beni daha yetenekli gibi görmüyorlarsa

o zaman öyledir, o zaman hiç yapmayayım.

Ama dedim ki ben bunu çok seve seve yapıyorum, gerçekten müzik yapmayı seviyorum ve çalmayı çok seviyorum. Eve gittim, 1 yıl kendi müziğimi çalıştım.

Dedim ki Türk müziği güzel, caz müzik güzel, klasik müzik güzel, pop müzik de güzel, blues. Artık böyle birleştirerek kendi müziğimi yapmaya başladım. Çok çalıştım ve daha çok konserler vermeye başladım. Ankara'ya gittim ilk kez konser için, salon 200 kişi.

Hazırdım ilk kez Türkiye'ye, 20 kişi gelmişti. Düşünüyordum ki yavaş yavaş iyi gidiyordu müzik ama halen ben konservatuvara alınmadım yani. Hala benim hissime göre profesyonel değildim. Hollanda'da- Avrupa'da diyeceğim- en büyük caz festivaline davetliydim. 20 yaşındaydım.

Benden önce sahnede Quincy Jones, benden sonra Norah Jones ve Stevie Wonder. Bayağı bir heyecanlı konserdi.

Ama halen profesyonel olmadığıma inanıyordum. Çünkü konservatuvarı bitirmedim, alınmadım bile. Konserimi verdim, baktım ki böyle seyircilerin içinde

bana hayır diyen öğretmenler bana alkış yapıyordu. Onlar seyircilerin içinde, ben sahnenin üstünde. (Alkış)

Tabi ki yavaş yavaş, yıllarca çok çalıştım. Allah'tan şimdi Ankara'da iki bin kişi geliyor, yirmi kişi değil. Şu anda 25 yaşına geldim, biraz yaşlanıyoruz. (Gülüşmeler)

Mutluyum ki artık bütün hedeflerime ulaştım. Artık onlarca ülkede konser veriyorum.

Monako'dan Fas'a, Brezilya'dan Endonezya'ya. Artık müziğimle dünyayı geziyorum ve çok mutlu mutlu yapıyorum. Çok mutluyum ki-- Konservatuvara alınmadığım için ve baştan biraz zorluk yaşadığım için rüyalarımı bırakmadığıma çok mutluyum. Şimdi ben Karsu olarak -müzisyen değil-

artık vardığım için insanlara ne geri verebilirim? Dünyayı kurtaramam kendi başıma. Ama belki bir şey yapabilirim. “Connecting The Dots” bugünün konusu.

Annem babam Hollanda'ya göçtü, babam mülteci olarak. Şu anda dünyada çok evden kaçan, ülkelerden kaçan, ailelerden kaçan kişiler var.

Amsterdam'da yaşıyorum.

Orada merkez tren istasyonunda her gün Suriye'den, Eritre'den, Afganistan'dan mülteciler geliyor. Ben MasterPeace'in, savaşa karşı müzik yapan bir organizasyonun elçisi olarak orada -göstereceğim size- her akşam mültecileri bu tişörtle trenden çıkarıyoruz.

‘Refugees welcome, we are here to help you'' Arkadaşlarla bunu -gönüllülerle- bir buçuk aydır yapıyoruz. (Alkış)

Şimdi ben müzisyen Karsu olarak orada değilim. İlk başlarda da -böyle gitmiyorum yani- tişörtle, bot ayakkabılar, soğuk çünkü. Biz 20 kişiyle, -artık çok mutluyum, yönetmen oldum orada- söylüyoruz ve duruyoruz orada.

20 kişiyle grubu paylaşıyoruz, sen Almanya tramvayına git, sen Brüksel tramvayına git, sen Paris tramvayına git. O tişörtü giyip orada bekliyoruz.

Mülteci gelince yemek veriyoruz, içecek veriyoruz, sıcak ceket veriyoruz, internet veriyoruz ve gülümse--

We smile. Yes.

(Gülüşmeler)

Ben her akşam yaşadığımı size anlatırsam burada iki ay otururuz. Her akşam onlarca, yüzlerce kişi geliyor.

Ama size bir hikaye anlatmak isterim.

Bu, bir buçuk hafta önce oluyor.

Ben aşağıda duruyordum kıyafetlerin, yemeklerin yanında ve arkadaşları tren istasyonuna gönderdim.

Anlattığım gibi sen oraya, sen oraya, sen oraya. Bir arkadaş geldi. 10 yaşında çocuk, yalnız. Çocuk 2 kelime söylüyor: Suriye ve baba.

Ben bakıyorum, diyorum ki “annen, baban nerede? Yalnız mı geldin sen, nasıl olabilir?”

Oturttum, yemek verdim. İki gün yemek yememişti. Su verdik, oturdu.

Biz şimdi arkadaşlarla düşünüyoruz biz ne yapacağız. Sonra çocuk cebinden bir numara çıkardı, baba dedi sorarak. Mülteci arkadaşlar benim yaşımda,

iki hafta önceden gelip bize yardım ediyorlar gönüllü olarak. Arapça konuşuyor. Dedik ki şimdi arayalım mı?

Çünkü kimse almazsa bu telefonu, kötü haber gelirse biz mi vereceğiz çocuğa?

Ama arayalım.

Aradı arkadaşım numarayı ve çaldı.

Çocuk önümüzde oturuyor ve bende arayan arkadaşın yüzüne bakıyorum Birisi telefonu aldı. Baktım, kafasını salladı. Olamaz dedim, şimdi biz mi söyleyeceğiz bu çocuğa ne olduğunu. Telefonu kapattı iki dakika sonra.

Dedim ki babası yaşıyor mu? Babası Suriye'de mi? Babası yoksa Macaristan'da mı kaldı?

“Yok” dedi “babası yaşıyor ve babası Amsterdam'da.” Aynı şehirde babası, aynı gün o da gelmiş. Yarım saat sonra baba ve oğlu birbiriyle buluştular. Her akşam böyle anlattığım gibi onlarca, yüzlerce hikaye yaşıyoruz. Bu hikaye güzel bitti ama çok güzel bitmeyen de çok var. Şimdi ben bütün hayallerimi seviyeye geldiğim için, çok mutlu yaşayabildiğim için düşünüyorum ki bu çocuklar da aynı hayallerle, aynı rüyalarla onların da bir şansları olması lazım.

Akşamlar bitiyor tren istasyonunda, bisikletle eve gidiyorum. Eve giderken diyorum ki kendime bu mu hayat? Why is it so unfair? (Hayat neden hiç adil değil?)

Eve gidiyorum, bütün akşamı düşünüyorum

ve o sesleri halen duyuyorum yeni Suriyeli arkadaşlarımın. Diyorlar ki Karsu ne olur sen bizim hikayemizi anlat. “Ben ailemi kaybettim, cam gibi, ayna gibi paramparça oldum.” Ben de düşünüyorum bu hikayeyi nasıl anlatabilirim ki? Belki bir dil vardır, evrensel bir dil vardır: müzik. Çok teşekkür ediyorum dinlediğiniz için.

(Alkış)

(Canlı Müzik Performansı)

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Elini Kaldır! | Karsu Dönmez | TEDxIstanbul Raise your hand|up||| Heben Sie die Hand | Karsu Dönmez | TEDxIstanbul Levante la mano | Karsu Dönmez | TEDxIstanbul Levez la main ! | Karsu Dönmez | TEDxIstanbul 手を挙げて!|カルス・ドンメズ|TEDxIstanbul Levantem a mão! | Karsu Dönmez | TEDxIstanbul Подними свою руку! | Карсу Донмез | TEDxСтамбул 舉起你的手! |卡爾蘇·多梅茲 | TEDx伊斯坦堡 Raise Your Hand! | Karsu Dönmez | TEDxIstanbul

Çeviri: Bilge Yilmaz Gözden geçirme: Gözde Caymazer Translation|Wise|Yilmaz|From the eye|review|Gozde|Caymazer Translation: Bilge Yilmaz Review: Gözde Caymazer

Karsu Caz Sanatçısı Karsu|Jazz|Artist Джазовый исполнитель Карсу Karsu Jazz Artist

Merhaba, hoş geldiniz. Hello|pleasant|you have arrived Hello, welcome.

Ben bugün biraz kendimi anlatacağım size. I|today|a little|myself|will explain|to you Today, I will tell you a bit about myself.

3 yaşındaydım orada ve en sonda diyordum ki I was years old|there|and|most|finally|I was saying|that Мне там было 3 года и в конце я сказал I was 3 years old there and I was saying at the end, “baba daha çok istiyorum, daha çok istiyorum baba.” dad|more|much|I want|more|much|I want|dad «Папа, я хочу больше, я хочу больше, папа». "Dad, I want more, I want more, Dad." Bu benim sınıf fotoğrafım. This|my|class|photo Это фото моего класса. This is my class photo.

Tek Türk kızıydım okulda. Sağdaki benim. Only|Turkish|I was a girl|in school|The one on the right|mine Я была единственной турчанкой в школе. Это я справа. I was the only Turkish girl in school. I'm the one on the right. Ben gençken yani tek kız olarak okulda I|when I was young|that is|only|girl|as|in school Когда я была молодой, то есть в школе единственной девочкой I was young, meaning I was the only girl in school.

çok da popüler bir kız değildim. very|also|popular|a|girl|wasn't Я не была очень популярной девушкой. I wasn't a very popular girl.

Kıvırcık saç moda değildi Curly|hair|fashionable|was not ||moda| Кудрявые волосы были не в моде Curly hair wasn't in fashion.

ve annem bana hippi kıyafetler giydirirdi. and|my mother|to me|hippie|clothes|would dress и моя мама одевала меня в одежду хиппи. And my mom would dress me in hippie clothes. Şimdi, hikayem nerede başladı anlatabilirim. Now|my story|where|started|I can tell Теперь я могу рассказать вам, с чего началась моя история. Now, I can tell you where my story began.

İsmim Karsu. Karsu Dönmez |Karsu||Dönmez My name is Karsu. Karsu Dönmez.

ve benim babamın, annemin doğduğu köyün ismi. and|my|father's|mother's|was born in|village|name и название села, где родились мои отец и мать. and the name of the village where my father and mother were born. Hatay'da Antakya'da. в Хатае, Антакья. In Antakya, Hatay.

Benim annem, babam orada doğdu ve annem 9 yaşında My|mother|father|there|was born|and|my mother|years old My mother and father were born there and my mother moved to

Hollanda'ya Amsterdam'a göçtü. to the Netherlands|to Amsterdam|he/she moved Hollanda'ya||göçtü Amsterdam, Netherlands when she was 9 years old.

Dedem Amsterdam'da çalışıyordu ve ailesini Hollanda'ya getirdi. My grandfather|in Amsterdam|worked|and|his family|to Holland|brought |Amsterdam'da||||Hollanda'ya| Мой дедушка работал в Амстердаме и перевез свою семью в Нидерланды. My grandfather was working in Amsterdam and brought his family to the Netherlands.

Babam mülteci olarak 20 yaşında Hollanda'ya kaçtı. My father|refugee|as|at the age of|to the Netherlands|fled |mülteci|||| My father fled to the Netherlands at the age of 20 as a refugee. Annem babam kariyer yapmak istediler. My mother|my father|career|to make|wanted My parents wanted to pursue a career.

Annem spor yapmak istiyordu. My mother|sport|to do|wanted My mother wanted to play sports.

Ama dedem diyordu ki “yok, kızlar spor yapmaz.” But|my grandfather|used to say|that|no|girls|sports|do But my grandfather used to say, 'No, girls don't play sports.' Babam çok müzisyen olmak istiyordu, saz çalmak istiyordu. My father|very|musician|to be|wanted|a traditional Turkish string instrument|to play|wanted My father wanted to be a musician, he wanted to play an instrument.

Ama dedem derdi ki “yok oğlum doktor ol, avukat ol.” But|my grandfather|used to say|that|no|my son|doctor|be|lawyer|be Но мой дедушка говорил: «Нет, сынок, будь врачом, будь юристом». But my grandfather used to say, 'No son, be a doctor, be a lawyer.' Müzik çalmak ayıptı o dönemlerde. Music|playing|was shameful|that|in those times В те времена заниматься музыкой было стыдно. Playing music was shameful back then.

Babam ilk kez 21 yaşındayken sazı gördü ve kendi kendine çalmayı öğrendi. My father|first|time|when he was 21|the saz|saw|and|himself|to himself|to play|learned Мой отец впервые увидел саз в 21 год и сам научился на нем играть. My father saw the saz for the first time when he was 21 and learned to play it by himself.

Benim annem babam tabi ki okula gittiler. My|mother|father|of course|also|to school|they went My mother and father, of course, went to school.

Babam sosyolog oldu, annem psikolog öğretmeni oldu My father|sociologist|became|my mother|psychologist|teacher|became My father became a sociologist, and my mother became a psychology teacher. ve çok güzel bir hayat yaptılar kendilerine ve dediler ki and|very|beautiful|a|life|they made|for themselves|and|they said|that and they created a very beautiful life for themselves and said

biz iki kızımıza bütün olanakları vermek istiyoruz. we|two|to our daughters|all|opportunities|to give|want мы хотим дать нашим двум дочерям все возможности. we want to provide all opportunities for our two daughters.

Spor, kültür, sanat, müzik. Sports|culture|art|music Sports, culture, art, music.

Ben normal hayatımı yaşadım yani okula gidiyordum bisikletle Amsterdam'da. I|normal|my life|lived|so|to school|I was going|by bicycle|in Amsterdam I lived a normal life, I mean I was going to school by bike in Amsterdam. Babamın bir restoranı var Kilim diye Amsterdam'da. My father's|a|restaurant|has|Kilim|named|in Amsterdam У моего отца есть ресторан Kilim в Амстердаме. My father has a restaurant called Kilim in Amsterdam. 6 sene orada garson olarak çalıştım. years|there|waiter|as|I worked Я проработал там официантом 6 лет. I worked there as a waiter for 6 years.

Masa 2 yoğurtlu adana kebap, masa 5 şiş kebap, hepsini biliyorum. Table|with yogurt|Adana|kebab|Table|skewer|kebab|all of them|I know Стол 2 - адана кебаб с йогуртом, стол 5 - шашлык, я их всех знаю. I know all the orders: 2 yogurt Adana kebabs for table 2, shish kebabs for table 5. Ve Kilim'de bir piyano vardı. Bir piyano. And|in Kilim|a|piano|there was|A|piano And there was a piano at Kilim. A piano.

Ben 7 yaşından beri piyano çalmaya başladım. I|from age|since|piano|to play|started I started playing the piano when I was 7 years old. Çünkü piyanoyu çok seviyordum. Because|the piano|very|I loved Because I loved the piano very much.

Ama kendim için yani başkaları için değil. But|for myself|for|I mean||for|not Но для себя, а не для других. But for myself, not for others.

Müşteri bir kere duydu, Karsu, sahibin kızı piyano çalıyor. The customer|one|time|heard|Karsu|the owner's|daughter|piano|plays Однажды покупатель услышал, что Карсу, дочь хозяина, играет на пианино. The customer heard once, Karsu, the owner's daughter plays the piano.

Müşteri dedi ki çalmak ister misin? Yoo, niye çalacağım? The customer|said|that|to steal|wants|you|No|why|would steal Клиент сказал, вы хотите украсть? Йоу, зачем мне играть? The customer said, do you want to play? No, why would I play? "Ya ne olur bir şey çal." Tamam dedim, oturdum, Well|what|happens|one|thing|steal|Okay|I said|I sat down — Что угодно, сыграй что-нибудь. Я сказал хорошо, сел, "Oh please, play something." Okay, I said, I sat down,

garsonluğu 2 dakika bıraktım ve müzik çaldım. the waitressing|minutes|I left|and|music|I played Я оставил официантку на 2 минуты и включил музыку. I left my waitressing for 2 minutes and played music.

Müşteri çok beğendi, ben çok utandım. The customer|very|liked|I|very|was embarrassed The customer liked it very much, I was very embarrassed.

Dedim ki hayatım boyunca hiç, başka yani -- bu sondu. I said|that|my life|throughout|ever|another|I mean|this|was the end Я ничего не сказал за всю свою жизнь, я имею в виду - это был конец. I said, I've never, I mean -- this was the end.

İkinci hafta yine müşteri geldi. |week|again|customer|came На второй неделе клиент пришел снова. The second week, the customer came again.

Dedi ki “ya arkadaşlarımızdan duyduk, bir kız burada çalıyormuş da.” He said|that|well|from our friends|we heard|a|girl|here|was playing|too Он сказал: «Мы слышали от наших друзей, что здесь играет девочка». He said, 'We heard from our friends that a girl was playing here.' Eee, bendim herhalde. well|it was me|probably Ну, я думаю, это был я. Well, it must have been me.

"Evet çalabilir misin?" Yes|can play|you "Can you play?"

"Yoo…" Tamam en sonunda yine çaldım. Yoo|Okay|in|the end|again|I stole «Нет…» Хорошо, я, наконец, снова позвонил. "No..." Okay, I played again in the end.

Artık her hafta sonu Amsterdam'da, Hollanda'da herkes konuşmaya başladı. Now|every|week|weekend|in Amsterdam|in the Netherlands|everyone|to speak|started Теперь каждые выходные в Амстердаме, в Нидерландах, все начинали говорить. Now, every weekend in Amsterdam, everyone in the Netherlands started talking. Bir Türk kızı var –Karsu- restoranda müzik çalıyor. A|Turkish|girl|is|Karsu|in the restaurant|music|plays There is a Turkish girl -Karsu- playing music in the restaurant. Klasik müzik çalıyordum, bazı pop şarkıları da deniyordum Classical|music|I was playing|some|pop|songs|also|I was trying Я играл классическую музыку, а также пробовал поп-музыку. I was playing classical music, and I was also trying some pop songs. ve her hafta sonu artık kendim de beğenmeye başladım çalmayı. and|every|week|weekend|now|myself|also|to enjoy|I started|playing and I have started to enjoy playing myself every weekend. Saat 8'de garsonluğu bırakırdım. The time|at 8|the waitressing|I would quit I would quit being a waiter at 8 o'clock.

Babam da derdi “Seyirci, seyirciler kızım bu akşam….” My father|also|used to say|Audience|the audience|my daughter|this|evening Мой отец говорил: «Зрители, сегодняшние зрители — это моя дочь…» My father would say, "The audience, the audience my daughter this evening...." (Gülüşmeler) Laughter (Laughter)

Ve çok güzeldi. And|very|was beautiful And it was very beautiful.

Ondan sonra yarışmaya katıldım. Kazandım ve o müzik yarışmasında After that|I participated in the competition|in the competition|I won|and I won|in that|that|music|competition After that, I participated in the competition. I won and in that music competition,

-piyano ve seste- beni Amerika'ya davet ettiler. piano|and|in voice|me|to America|invitation|they extended - по фортепиано и вокалу- пригласили в Америку. -in piano and voice- they invited me to America. Carnegie Hall, New York. Carnegie|Hall|New|York Carnegie Hall, New York.

Oraya gittiğimde ben çok heyecanlı değildim. There|when I went|I|very|excited|was not When I went there, I wasn't very excited. Çünkü normalde restoranda çalıyorum yani alışığım artık. Because|normally|in the restaurant|I play|so|I am used to|already Because I usually play in a restaurant, so I'm used to it now. Ama Google'dan baktığımda 1 gün önce, uçakla gitmeden önce, But|from Google|when I looked|day|ago|by plane|before I left|ago But when I looked on Google, a day ago, before going by plane,

Google'dan girdim Carnegi Hall ne diye. from Google|I entered|Carnegie|Hall|what|to say I searched on Google what Carnegi Hall is.

Baktım ki Ray Charles çaldı, Madonna çaldı. I looked|that|Ray|Charles|played|Madonna|played I saw that Ray Charles played, Madonna played. Şimdi Karsu çalacak. Now|Karsu|will play Now Karsu will play.

(Gülüşmeler) Laughter (Laughter)

Bayağı heyecanlıydım. quite|I was excited Я был очень взволнован. I was quite excited.

Gittim, konserimi verdim, geri geldim ve hayatıma döndüm. I went|my concert|I gave|back|I came|and|to my life|I returned Я пошел, дал свой концерт, вернулся и вернулся к своей жизни. I went, performed my concert, came back, and returned to my life. Restorana gittim, liseye gidiyordum ve her hafta sonu çalıyordum. I went to the restaurant|I went|to high school|I was going|and|every|week|weekend|I was playing I went to the restaurant, I was going to high school, and I was playing every weekend.

Ama Hollanda'da basında acayip bir şey oldu. But|in the Netherlands|in the press|strange|one|thing|happened Но что-то странное произошло в прессе Нидерландов. But something strange happened in the press in the Netherlands. Bu Türk kız kim? This|Turkish|girl|who Who is this Turkish girl?

Artık restoran her hafta sonu yemek için değil No longer|restaurant|every|week|weekend|eating|for|not Ресторан больше не работает каждые выходные The restaurant was starting to fill up not for food every weekend anymore. – kusura bakma baba– ama müzik için dolmaya başlıyordu. sorry|don't mind|dad|but|music|for|to fill|was starting – прости, папа, – но музыка начинала наполняться. – sorry dad – but for music.

(Gülüşmeler) Laughter (Laughter)

Benim hedefim yani rüyam küçükken bir şeydi. my|goal|that is|dream|when I was little|one|was Моя цель, то есть моя мечта, была чем-то, когда я был маленьким. My goal, I mean my dream when I was little was something. Herhalde bütün kızlar gibi prenses olmak. Probably|all|girls|like|princess|to be Наверное, чтобы быть принцессой, как все девушки. Probably to be a princess like all the other girls.

Güzel elbise giymek, pırlanta ayakkabılar ve restoranda çalarken Beautiful|dress|to wear|diamond|shoes|and|in the restaurant|while playing Wearing a beautiful dress, diamond shoes, and playing in a restaurant.

halen müzisyen olmak hedefim değildi. still|musician|to be|my goal|wasn't У меня все еще не было цели стать музыкантом. I still didn't aim to be a musician.

Psikolog olmak istiyordum. Çocuk psikoloğu. Psychologist|to be|I wanted|Child|psychologist I wanted to be a psychologist. A child psychologist.

Kilim doluyordu –restoran- ve çalıyordum. The rug|was filling|restaurant|and|I was playing Ковер заполнялся — ресторан — и я играл. The carpet was full - restaurant - and I was playing. Dedik ki ailemle, biz bir konser verelim, insanların hepsi görsün, ondan sonra bitti We said|that|with my family|we|a|concert|should give|people's|all|see|after that|later|it ended Мы сказали с моей семьей, давайте дадим концерт, пусть все это увидят, тогда все кончено We said with my family, let's give a concert, let everyone see, and then it's over.

yani okula devam ederim. so|to school|I continue|I So I continue to go to school.

Konseri verdik 750 kişi, 5 hafta önceden biletler tükendi. The concert|we gave|people|weeks|in advance|tickets|sold out We held the concert for 750 people, tickets sold out 5 weeks in advance. Hayatımda hiç konser vermedim, çok heyecanlıydım. In my life|ever|concert|I have given|very|I was excited I have never given a concert in my life, I was very excited. Verdik konseri, dedik ki tamam bitti. We gave|the concert|we said|that|okay|it was over Мы дали концерт, мы сказали, что все кончено. We gave the concert, we said okay it's done. İkinci hafta sonu yine restoranda çalışırken |week|weekend|again|at the restaurant|while working Снова работа в ресторане во вторые выходные Again, while working at the restaurant on the second weekend. dışarıda kuyruk olmaya başlıyordu. outside|queue|to be|was starting На улице была очередь. It was starting to queue outside.

New York'ta iken caza aşık olmuştum. New|in York|while|hunting|in love|I had been Я влюбился в джаз, когда был в Нью-Йорке. I had fallen in love with jazz while in New York.

Babamın aradığı özgürlüğü ben New York'ta caz müzikle orada buldum. my father's|sought|freedom|I|New|in York|jazz|with music|there|found Я нашел свободу, к которой стремился мой отец, благодаря джазовой музыке в Нью-Йорке. I found the freedom my father was looking for in jazz music there in New York.

Artık caz müziği kendim yazmaya başladım Now|jazz|music|myself|to write|I started Теперь я сам начал писать джазовую музыку. I started to write jazz music myself. Kendi şarkılarımı, bestelerimi, sözlerimi yazmaya başladım. my own|songs|compositions|lyrics|to write|I started Я начал писать собственные песни, композиции и тексты. I started to write my own songs, compositions, and lyrics. Dedim ki ben gerçekten artık müzik yapmayı çok seviyorum, I said|that|I|really|now|music|making|very|love Я сказал, что мне действительно нравится делать музыку сейчас, I said that I really love making music now, bayağı da bir kariyer olmaya başladı. quite|also|a|career|to be|started это стало настоящей карьерой. it has really started to become a career.

Çünkü insanlar soruyorlardı: Burada konser yapmak ister misin? Because|people|were asking|Here|concert|to perform|would you like|(question particle) Because people were asking: Would you like to have a concert here?

Burada konser yapmak ister misin? Here|concert|to perform|do you want|question particle Would you like to have a concert here?

Seviyordum, dedim ki o zaman daha profesyonel bir seviyeye getirelim, I loved|I said|that|it|time|more|professional|one|level|let's bring I loved it, so I said let's take it to a more professional level, konservatuvara gideyim. to the conservatory|let me go I will go to the conservatory.

Heyecanlıydım. 18 yaşında konservatuara “baş” vuracaktım. I was excited|at age|to the conservatory|head|I would strike Я был взволнован. В 18 лет я собирался «поступать» в консерваторию. I was excited. I was going to "hit" the conservatory at 18 years old. (Gülüşmeler) Laughter (Laughter)

Aklımda tutmak için Türk kelimeleri bazen-- In my mind|to keep|in order to|Turkish|words|sometimes Имейте в виду, что турецкие слова иногда... To keep in mind, sometimes Turkish words-- (Gülüşmeler) (Alkış) Laughter|Applause (Laughter) (Applause)

Konservatuvara giderken bayağı bir heyecanlıydım. to the conservatory|while going|quite|a|I was excited Я был очень взволнован, когда пошел в консерваторию. I was quite excited while going to the conservatory. Böyle yuvarlak bir yerde bir şey vardı, durdum. such|round|one|place|one|thing|was|I stopped В таком круглом месте что-то было, я остановился. There was something in a round place, I stopped. Müziğimi çaldım. My music|I played I played my music.

Dedim ki ok. I said|that|okay Я сказал хорошо. I said okay.

Şimdi kariyer profesyonel başlayacak ve okula alacaklar beni. Now|career|professional|will start|and|to school|they will take|me Now my professional career will start and they will accept me into the school. Ama almadılar. But|they didn't take Но они этого не сделали. But they didn't take it.

(Gülüşmeler) Laughter (Laughter)

Çok çok çok üzgündüm, eve ağlayarak gittim. very|very|very|was sad|home|while crying|I went Мне было очень очень очень грустно, я пошла домой в слезах. I was very very very sad, I went home crying. Bizde okumak çok önemli bir konu. with us|reading|very|important|one|topic Чтение очень важно для нас. Studying is a very important issue for us.

Dedim ki şimdi ben ne yapacağım? O zaman bırakayım yani. I said|that|now|I|what|will do|then|time|I should leave|I mean Я сказал, что мне теперь делать? Так что оставлю тогда. I said, what am I going to do now? Then I should just give up. Öğretmenler -3 tane öğretmen duruyordu- beni daha yetenekli gibi görmüyorlarsa The teachers|(a)|teacher|were standing|me|more|talented|like|if they don't see Если учителя - там стояло трое учителей - не видят меня более талантливым. The teachers -there were 3 teachers standing- do not see me as more talented,

o zaman öyledir, o zaman hiç yapmayayım. it|time|must be that way|it|time|ever|should not do то есть, то вообще не буду. then so be it, then I won't do it at all.

Ama dedim ki ben bunu çok seve seve yapıyorum, But|I said|that|I|this|very|||do Но я сказал, что делаю это очень счастливо, But I said that I really enjoy doing this, gerçekten müzik yapmayı seviyorum ve çalmayı çok seviyorum. really|music|to make|I love|and|to play|very|I love I truly love making music and I love playing. Eve gittim, 1 yıl kendi müziğimi çalıştım. I went home|I went|year|my own|music|I practiced I went home and worked on my own music for a year.

Dedim ki Türk müziği güzel, caz müzik güzel, I said|that|Turkish|music|is beautiful|jazz|music|is beautiful I said that Turkish music is beautiful, jazz music is beautiful, klasik müzik güzel, pop müzik de güzel, blues. classical|music|beautiful|pop|music|also|beautiful|blues classical music is beautiful, pop music is also beautiful, blues. Artık böyle birleştirerek kendi müziğimi yapmaya başladım. Now|like this|by combining|my|music|to make|I started I started to create my own music by combining them. Çok çalıştım ve daha çok konserler vermeye başladım. Very|I worked|and|more|many|concerts|to give|I started I worked hard and started to give more concerts. Ankara'ya gittim ilk kez konser için, salon 200 kişi. to Ankara|I went|first|time|concert|for|hall|people I went to Ankara for the first time for a concert, the venue had 200 people.

Hazırdım ilk kez Türkiye'ye, 20 kişi gelmişti. I was ready|first|time|to Turkey|people|had come I was ready for the first time in Turkey, 20 people had come. Düşünüyordum ki yavaş yavaş iyi gidiyordu müzik I was thinking|that|slowly|slowly|well|was going|music I was thinking that the music was going well slowly. ama halen ben konservatuvara alınmadım yani. but|still|I|to the conservatory|have not been accepted|so But I still hadn't been accepted into the conservatory. Hala benim hissime göre profesyonel değildim. Still|my|feeling|according to|professional|wasn't I still didn't feel professional, in my opinion. Hollanda'da- Avrupa'da diyeceğim- en büyük caz festivaline davetliydim. in Holland|in Europe|I will say|the|biggest|jazz|to the festival|I was invited I was invited to the biggest jazz festival in the Netherlands - I mean in Europe. 20 yaşındaydım. I was old I was 20 years old.

Benden önce sahnede Quincy Jones, benden sonra Norah Jones ve Stevie Wonder. From me|before|on stage|Quincy|Jones|from me|after|Norah|Jones|and|Stevie|Wonder Куинси Джонс на сцене передо мной, Нора Джонс и Стиви Уандер после меня. Before me on stage were Quincy Jones, and after me were Norah Jones and Stevie Wonder. Bayağı bir heyecanlı konserdi. quite|a|exciting|concert Это был довольно захватывающий концерт. It was quite an exciting concert.

Ama halen profesyonel olmadığıma inanıyordum. But|still|professional|that I was not|I believed Но я все равно считал, что я не профессионал. But I still believed I wasn't a professional. Çünkü konservatuvarı bitirmedim, alınmadım bile. Because|conservatory|I didn't graduate|I wasn't accepted|even Because I hadn't graduated from the conservatory, I wasn't even accepted. Konserimi verdim, baktım ki böyle seyircilerin içinde my concert|I gave|I looked|that|such|audience|in I gave my concert, and I saw that among such an audience

bana hayır diyen öğretmenler bana alkış yapıyordu. to me|no|who said|teachers|to me|applause|were doing Учителя, которые сказали мне «нет», аплодировали мне. the teachers who said no to me were applauding. Onlar seyircilerin içinde, ben sahnenin üstünde. They|audience|in|I|stage|on Они в зале, я на сцене. They were in the audience, and I was on the stage. (Alkış) Applause (Applause)

Tabi ki yavaş yavaş, yıllarca çok çalıştım. Of course||slowly|slowly|for years|very|worked Of course, slowly but surely, I worked hard for years. Allah'tan şimdi Ankara'da iki bin kişi geliyor, yirmi kişi değil. Thank God|now|in Ankara|two|thousand|people|are coming|twenty|people|not Thank God now two thousand people are coming to Ankara, not twenty. Şu anda 25 yaşına geldim, biraz yaşlanıyoruz. now|at|years old|I turned|a little|we are aging I am now 25 years old, we are getting a little older. (Gülüşmeler) Laughter (Laughter)

Mutluyum ki artık bütün hedeflerime ulaştım. I am happy|that|now|all|to my goals|I have reached Я счастлив, что теперь достиг всех своих целей. I am happy that I have now achieved all my goals. Artık onlarca ülkede konser veriyorum. Now|in dozens of|countries|concert|I give I am now giving concerts in dozens of countries.

Monako'dan Fas'a, Brezilya'dan Endonezya'ya. from Monaco|to Morocco|from Brazil|to Indonesia From Monaco to Morocco, from Brazil to Indonesia. Artık müziğimle dünyayı geziyorum ve çok mutlu mutlu yapıyorum. Now|with my music|the world|I travel|and|very|happy|happy|make I am now traveling the world with my music and making people very happy. Çok mutluyum ki-- Konservatuvara alınmadığım için very|I am happy|that|to the conservatory|I was not accepted|because I am very happy that-- I was not accepted into the conservatory. ve baştan biraz zorluk yaşadığım için rüyalarımı bırakmadığıma çok mutluyum. and|from the beginning|a little|difficulty|I experienced|because|my dreams|I didn't give up on|very|I am happy и я очень счастлива, что не отказалась от своей мечты, потому что с самого начала у меня были некоторые трудности. And I am very happy that I did not give up on my dreams despite facing some difficulties at first. Şimdi ben Karsu olarak -müzisyen değil- Now|I|Karsu|as||not Теперь я Карсу -не музыкант- Now I am Karsu - not a musician -

artık vardığım için insanlara ne geri verebilirim? now|I have arrived|for|to people|what|back|can I give Что я могу вернуть людям теперь, когда я прибыл? What can I give back to people now that I have arrived? Dünyayı kurtaramam kendi başıma. Ama belki bir şey yapabilirim. the world|I can't save|myself||But|maybe|one|thing|I can do I can't save the world on my own. But maybe I can do something. “Connecting The Dots” bugünün konusu. Connecting|The|Dots|today's|topic «Соединение точек» — тема сегодняшнего дня. "Connecting The Dots" is today's topic.

Annem babam Hollanda'ya göçtü, babam mülteci olarak. My mother|my father|to Holland|migrated|my father|as a refugee| My parents immigrated to the Netherlands, my father as a refugee. Şu anda dünyada çok evden kaçan, ülkelerden kaçan, now|at the moment|in the world|many|from home|escaping|from countries|escaping В настоящее время многие люди убегают из дома, бегут из стран мира, Right now, there are many people fleeing from home, fleeing from countries, ailelerden kaçan kişiler var. from families|escaping|people|there are There are people fleeing from families.

Amsterdam'da yaşıyorum. in Amsterdam|I live I live in Amsterdam.

Orada merkez tren istasyonunda her gün Suriye'den, There|central|train|at the station|every|day|from Syria Every day, refugees from Syria, Eritre'den, Afganistan'dan mülteciler geliyor. from Eritrea|from Afghanistan|refugees|are coming Eritrea, and Afghanistan are arriving at the central train station there. Ben MasterPeace'in, savaşa karşı müzik yapan bir organizasyonun I|of MasterPeace|war|against|music|making|a|organization I am part of MasterPeace, an organization that makes music against war. elçisi olarak orada -göstereceğim size- ambassador|as|there|I will show|you там как его эмиссар - я покажу тебе- as an ambassador there -I will show you- her akşam mültecileri bu tişörtle trenden çıkarıyoruz. every|evening|the refugees|this|with this t-shirt|from the train|we take out каждый вечер в этой футболке мы снимаем беженцев с поезда. every evening we are taking refugees off the train with this t-shirt.

‘Refugees welcome, we are here to help you'' Refugees|welcome|we|are|here|to|help|you ‘Refugees welcome, we are here to help you'. Arkadaşlarla bunu -gönüllülerle- bir buçuk aydır yapıyoruz. With friends|this||one|half|for a month| Мы занимаемся этим с друзьями — с волонтерами — уже полтора месяца. We have been doing this with friends -volunteers- for a month and a half. (Alkış) Applause (Applause)

Şimdi ben müzisyen Karsu olarak orada değilim. Now|I|musician|Karsu|as|there|am not Now I am not there as the musician Karsu. İlk başlarda da -böyle gitmiyorum yani- tişörtle, bot ayakkabılar, soğuk çünkü. |at first|too|like this|I am not going|I mean|with a t-shirt|boots|shoes|cold|because At first, I was not going like this - I mean - in a t-shirt, with boots, it's cold because. Biz 20 kişiyle, -artık çok mutluyum, yönetmen oldum orada- We|with people|now|very|am happy|director|became|there С нами 20 человек, -Я сейчас очень счастлив, я стал там директором- We are 20 people, - I am very happy now, I became a director there - söylüyoruz ve duruyoruz orada. we say|and|we stop|there Говорим и стоим. we sing and we stop there.

20 kişiyle grubu paylaşıyoruz, sen Almanya tramvayına git, with people|group|we share|you|Germany|to the tram|go Делим группу 20 человек, ты едешь в немецком трамвае, We share the group with 20 people, you go to the tram in Germany, sen Brüksel tramvayına git, sen Paris tramvayına git. you|Brussels|to the tram|go|you|Paris|to the tram|go You go to the Brussels tram, you go to the Paris tram. O tişörtü giyip orada bekliyoruz. That|t-shirt|wearing|there|we are waiting We are waiting there wearing that t-shirt.

Mülteci gelince yemek veriyoruz, içecek veriyoruz, sıcak ceket veriyoruz, The refugee|when he/she arrives|food|we give|drink|we give|warm|jacket|we give When a refugee arrives, we give food, we give drinks, we give warm jackets, internet veriyoruz ve gülümse-- internet|we provide|and|smile we provide internet and we smile--

We smile. Yes. We|smile|Yes We smile. Yes.

(Gülüşmeler) Laughter (Laughter)

Ben her akşam yaşadığımı size anlatırsam burada iki ay otururuz. I|every|evening|I live|to you|if I tell|here|two|months|we will sit Если я скажу вам, что живу каждый вечер, мы будем сидеть здесь два месяца. If I tell you what I experience every evening, we would sit here for two months. Her akşam onlarca, yüzlerce kişi geliyor. Every|evening|dozens of|hundreds of|people|comes Каждую ночь приходят сотни людей. Every evening, dozens, hundreds of people come.

Ama size bir hikaye anlatmak isterim. But|to you|a|story|to tell|I want Но я хотел бы рассказать вам одну историю. But I would like to tell you a story.

Bu, bir buçuk hafta önce oluyor. This|one|half|week|ago|happens This happened a week and a half ago.

Ben aşağıda duruyordum kıyafetlerin, yemeklerin yanında ve arkadaşları I|below|was standing|clothes|food|next to|and|his friends Я стоял внизу у твоей одежды, твоей еды и твоих друзей I was standing down there next to the clothes, the food, and the friends. tren istasyonuna gönderdim. train|to the station|I sent I sent them to the train station.

Anlattığım gibi sen oraya, sen oraya, sen oraya. as I explained|like|you|there|you|there|you|there As I told you, you go there, you go there, you go there. Bir arkadaş geldi. 10 yaşında çocuk, yalnız. A|friend|came|years old|child|alone Пришел друг. Мальчик 10 лет, один. A friend came. A 10-year-old child, alone. Çocuk 2 kelime söylüyor: Suriye ve baba. The child|words|says|Syria|and|father Ребенок говорит 2 слова: Сирия и отец. The child says 2 words: Syria and father.

Ben bakıyorum, diyorum ki “annen, baban nerede? I|am looking|I say|that|your mother|your father|where I look and say, "Where are your mother and father?" Yalnız mı geldin sen, nasıl olabilir?” Alone|question particle|you came|you|how|could it be Did you come alone, how could that be?"

Oturttum, yemek verdim. İki gün yemek yememişti. I made (him/her) sit|food|I gave||days|food|had not eaten I sat him down, gave him food. He hadn't eaten for two days. Su verdik, oturdu. Water|we gave|he/she sat We gave him water, he sat down.

Biz şimdi arkadaşlarla düşünüyoruz biz ne yapacağız. We|now|with friends|are thinking|we|what|will do Now we are thinking with the friends about what we will do. Sonra çocuk cebinden bir numara çıkardı, baba dedi sorarak. ||||||||спрашивая Then|the child|from his pocket|a|number|took out|dad|said|asking Потом мальчик достал из кармана номерок, сказал отец, спрашивая. Then the child took a number out of his pocket and asked, 'Dad.' Mülteci arkadaşlar benim yaşımda, Refugee|friends|my|age Друзья-беженцы моего возраста, The refugee friends are my age,

iki hafta önceden gelip bize yardım ediyorlar gönüllü olarak. two|weeks|in advance|they come|to us|help|they give|voluntarily|as они приходят и помогают нам за две недели вперед добровольно. they have been coming to help us voluntarily for two weeks. Arapça konuşuyor. Dedik ki şimdi arayalım mı? Arabic|speaks|We said|that|now|we should call|question particle Он говорит по-арабски. Мы сказали: «Позвоним сейчас?» He speaks Arabic. We said, should we call now?

Çünkü kimse almazsa bu telefonu, kötü haber gelirse biz mi vereceğiz çocuğa? ||возьмёт||||||||| Because|nobody|takes|this|phone|bad|news|comes|we|question particle|will give|to the child Потому что, если никто не возьмет этот телефон, если придут плохие новости, мы отдадим его ребенку? Because if no one answers this phone, will we be the ones to give the bad news to the child?

Ama arayalım. But|let's call But let's call.

Aradı arkadaşım numarayı ve çaldı. ||номер|| My friend called|my friend|the number|and|rang Мой друг позвонил по этому номеру, и он зазвонил. My friend called the number and it rang.

Çocuk önümüzde oturuyor ve bende arayan arkadaşın yüzüne bakıyorum The child|in front of us|sits|and|I also|calling|friend's|face|I look The child is sitting in front of us and I'm looking at the face of the friend who is calling. Birisi telefonu aldı. Baktım, kafasını salladı. Someone|the phone|took|I looked|his head|shook Кто-то взял телефон. Я видел, он покачал головой. Someone picked up the phone. I looked, he shook his head. Olamaz dedim, şimdi biz mi söyleyeceğiz bu çocuğa ne olduğunu. |||||скажем|||| It can't be|I said|now|we|question particle|will tell|this|to the child|what|happened Я сказал, что нет, теперь мы собираемся рассказать, что случилось с этим ребенком. I said it can't be, now are we going to tell this child what happened. Telefonu kapattı iki dakika sonra. The phone|hung up|two|minutes|later Он повесил трубку через две минуты. He hung up the phone two minutes later.

Dedim ki babası yaşıyor mu? Babası Suriye'de mi? I said|that|his father|lives|question particle|His father|in Syria|question particle Я сказал, его отец жив? Его отец в Сирии? I asked, is his father alive? Is his father in Syria? Babası yoksa Macaristan'da mı kaldı? ||в Венгрии|| His father|if not|in Hungary|question particle|stayed Его отец или он остался в Венгрии? If his father is not there, did he stay in Hungary?

“Yok” dedi “babası yaşıyor ve babası Amsterdam'da.” No|he said|his father|lives|and|his father|in Amsterdam «Нет, — сказала она, — его отец жив, и его отец в Амстердаме». "No," he said, "his father is alive and his father is in Amsterdam." Aynı şehirde babası, aynı gün o da gelmiş. Same|in the city|his father|same|day|he|also|has come Его отец был в том же городе, он приехал в тот же день. His father is in the same city, he also arrived that same day. Yarım saat sonra baba ve oğlu birbiriyle buluştular. Half|hour|later|father|and|son|with each other|met Half an hour later, the father and son met each other. Her akşam böyle anlattığım gibi onlarca, yüzlerce hikaye yaşıyoruz. |||||десятки||| Every|evening|like this|I told|like|dozens of|hundreds of|stories|we live Мы живем десятками, сотнями историй, которые я рассказываю им каждую ночь. Every evening, just as I tell, we live dozens, hundreds of stories. Bu hikaye güzel bitti ama çok güzel bitmeyen de çok var. |||||||не закончились||| This|story|beautifully|ended|but|very|beautifully|not ending|also|very|there are This story ended beautifully, but there are many that do not end beautifully. Şimdi ben bütün hayallerimi seviyeye geldiğim için, |||свои мечты||| Now|I|all|my dreams|to the level|I reached|because Теперь, когда я реализовал все свои мечты, Now that I have reached the level of all my dreams, çok mutlu yaşayabildiğim için düşünüyorum ki bu çocuklar da ||что я мог|||||| very|happy|I could live|for|I think|that|this|children|also I think that these children can also live very happily. aynı hayallerle, aynı rüyalarla onların da bir şansları olması lazım. |с мечтами||снами сновидений|||||| same|with dreams|same|with dreams|their|also|one|chances|to be|necessary С такими же мечтами, с такими же мечтами, у них тоже должен быть шанс. They must also have a chance with the same dreams, the same hopes.

Akşamlar bitiyor tren istasyonunda, bisikletle eve gidiyorum. Evenings|end|train|at the station|by bicycle|home|I go Evenings are ending at the train station, I'm riding my bike home. Eve giderken diyorum ki kendime bu mu hayat? home|while going|I say|to myself|this|this|question particle|life On my way home, I ask myself, is this life? Why is it so unfair? (Hayat neden hiç adil değil?) ||||несправедливо||||| |||||Life|why|ever|fair|is not Why is it so unfair?

Eve gidiyorum, bütün akşamı düşünüyorum I go home|I am going|all|evening|I am thinking I'm going home, thinking about the whole evening.

ve o sesleri halen duyuyorum yeni Suriyeli arkadaşlarımın. and|those|voices|still|I hear|new|Syrian|friends' и я до сих пор слышу эти голоса моих новых сирийских друзей. and I still hear those voices of my new Syrian friends. Diyorlar ki Karsu ne olur sen bizim hikayemizi anlat. They say|that|Karsu|no|matter|you|our|story|tell Мол, что будет с Карсу, вы расскажете нашу историю. They say, Karsu please tell our story. “Ben ailemi kaybettim, cam gibi, ayna gibi paramparça oldum.” I|my family|lost|glass|like|mirror|like|shattered|became «Я потерял свою семью, разбитую, как стекло, как зеркало». "I lost my family, I shattered like glass, like a mirror." Ben de düşünüyorum bu hikayeyi nasıl anlatabilirim ki? I|also|think|this|story|how|can I tell|(emphatic particle) I also think about how I can tell this story. Belki bir dil vardır, evrensel bir dil vardır: müzik. Maybe|a|language|exists|universal|a|language|exists|music Может быть, есть язык, универсальный язык: музыка. Maybe there is a language, a universal language: music. Çok teşekkür ediyorum dinlediğiniz için. very|thank|I am grateful|your listening|for Muchas gracias por escuchar Thank you very much for listening.

(Alkış) Applause (Applause)

(Canlı Müzik Performansı) Live|Music|Performance (Live Music Performance)

SENT_CWT:AFkKFwvL=5.23 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=5.32 en:AFkKFwvL openai.2025-01-22 ai_request(all=268 err=0.00%) translation(all=223 err=0.00%) cwt(all=1417 err=1.62%)