×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.

image

TEDx Turkey, Hayallerinize ve Hislerinize Güvenin | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara

Hayallerinize ve Hislerinize Güvenin | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara

Çeviri: Nadya Alasad Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

Üç buçuk dakikalık bir internet videosuyla bir müzik videosuyla...

sizlerin karşısına çıktık ve popüler olduk. Şimdi hep anlatmak istediğim bir şey vardı... Bu üç buçuk dakikalık müzik videosu

popüler olmamızı sağlarken

sanatçı olmamızı da sağlar mı?

Bakış açısına bağlı. Sanat çok evrensel bir değer.

Lakin nereden baktığınıza bağlı.

Biz Berk ile birlikte müziğin içine doğduk

ve Berk 8 yaşında gitar çalmaya başladı.

Ben de ondan görüp gitar çalmak istedim.

Sonra akorları, her şeyi, kendim deşifre ediyorum.

Sen başka bir enstrüman çal, aynı evde iki gitarist olmaz dedi. Piyano'ya yöneldim.

Rus ekolünden gelen bir hocam vardı biraz sinirliydi...

ve piyanodan vazgeçmek durumda kaldım.

Sonrasında keman çalmaya başladım.

Aslında hayatımın enstrümanını bulmuş oldum, keman.

Hayat bir dengeydi, keman çalmak için dengede durmak gerekiyordu. Ve 15 yaşında keman çalmaya başlayınca

lise hayatım,

Pera Güzel Sanatlar Lisesi birincilikle bitti. Geldik konservatuvar sınavlarına

üniversite çağına.

Konservatuvar sınavına

tam girmeye yaklaşırken

Kemal hocam, Cihat Aşkın dedi ki;

"Dünyaca ünlü bir keman virtüözü

Shlomo Mintz önderliğinde Ortadoğu'da

Telaviv'e yakın bir köydeki busta

keman workshop var".

Master classa gideceğiz ve orada keman çalacaksınız dedi. Tamam, yatıyorum keman, kalkıyorum keman,

keman çalıyorum,

çok seviyorum keman çalmayı

bütün hayalim keman çalmak üzerine kurulu.

Hayatımı bunun üzerine aslında ilerletmek istiyorum.

Gittik ve ben oraya gittiğim zaman,

durdum, dedim ki;

''Ben keman çalmayacağım galiba

çünkü benden yaşça çok küçük

Japon, Alman çocuklar

Mendelssohn keman konçertosu çalıyorlar.

Klasik müzik dinleyenleriniz vardır

Mendelssohn keman konçertosu çok zordur

ve gerçekten benden yaşça küçük çocukların

o keman konçertosunu çaldıklarını görünce

kendime güvenim gitti.

Bu bir hayal kırıklığıydı, bir başarısızlıktı, mutsuzluktu. Ve kendime aslında başka bir çıkış yolu bulmam gerektiğini düşünmüştüm.

Gel gelelim iki buçuk ayın sonunda

ben tabii konser biletleri satmaya başladım keman çalıyorum ama kendime.

Sadece kendime çalıyorum.

Sonra dedim ki;

ben konser biletleri satayım

bir şekilde konserleri takip edeyim.

Shlomo Mintz dedi ki;

çıkış yolu ve bu yol haritasını

gösterenlerden biridir.

Şarkı söylemek isteyen var mı? dedi.

Ben hemen el kaldırdım

ve bir Azeri türkü söyledim, Akşam Mahnısı.

Bunu söyledikten sonra

herkes sessiz bir şekilde durdu baktı

ve ben dedim ki, ''Eyvah keman çalamadım

şarkı da söyleyemedim galiba'' dedim.

Sonra aynı Amerikan filmlerindeki gibi, o sahneleri çok severim.

Böyle bir alkış koptu

ve herkes sesime hayran bir şekilde

Shlomo Mintz bana dedi ki;

''Sen keman çalma, şarkı söyle.''

Öyle demedi tabii.

Keman çalmaya devam edebilirsin dedi.

Fakat 18 yaşındasın ve ses eğitimi için

çok uygun bir yaştasın

lütfen İstanbul'a döndüğünde

konservatuvarın ses eğitimi bölümüne gir'' dedi. Geldik, konservatuvarın ses eğitimi bölümü ve konservatuvar sınavlarına hazırlandım.

Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği

napolitenler, aryalar,

çok çeşitli bir repertuvar hazırladım

ve jüri'nin karşısına geçtim.

Alaeddin Yavaşça, Selahattin İçli, Erol Uras çok değerli hocalarımız var.

Sonradan Türkiye'nin çok iyi bir tenoru

Erol Uras dedi ki;

''Kızım sen bir enstrüman çalıyor musun?'' '' Evet hocam çalıyorum

keman çalıyorum, hocam'', dedim.

Dönüp, yanındaki hocalar dedi ki;

''Efendim ağır şey çeker gibi

yay çeker gibi şarkı söylüyor

değil mi?'' dedi ve orada

Shlomo Mitz söylediği o cümle

benim konservatuvarı kazanmama

sebep oldu aslında.

İyi ki de ses eğitimi bölümünü seçmiştim

ve bunu söyledikten sonra

bu diyalogtan sonra

ben bile tutup ses eğitimi bölümü

sınavında keman çaldım.

Sonrasında ağustos ayı,

İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Kampüsü

konservatuvarın olduğu bina,

bir yokuş var yokuştan aşağı indim.

2000 kişi müracaat ediyor ama

sadece 12 kişi alıyorlar.

Koştum, cama baktım bir kağıt ve kağıdın en üstünde Öykü Gürman yazıyor.

O kadar heyecanlandım

ve o kadar duygulandım ki.

Ne kadar doğru

bir yerde olduğumu hissettim

hayatımın dönüm noktalarından biriydi,

konservatuvarı kazanmıştım.

Bu okulu ya 4 yılda bitireceğim

ya hiç bitiremeyeceğim dedim

çünkü hep Flamenko dinliyordum.

Ve terennümler, Düm Düm Tekteler,

ten Nadir Nadi düm tek tekte

nadir, nadu, düm tek tek...

Sürekli terennüm halinde dedim ki;

flamenko dinliyorum

ve halk müziğini sanat müziğini

Flamenko ile birleştireceğim.

Konservatuvarı bitirdikten sonra okulu da birincilikle bitirdim.

Bir 4 yıl kadar müzik öğretmenliği yaptığım yuvada. Ama çok tereddütlerim vardı

çünkü yetmiyordu

ve bir şey yapmalıydık

ve hayalimiz aslında bizim kültürümüze

ait olan türküleri ve şarkıları

Flamenko müzikle birleştirmek

aslında flamenkonun da

bizim halk müziğimiz olduğunu anlatmaktı.

Berk askerden döndü,

Sevilla'da yaşamıştı üç buçuk yıl kadar

dedi ki; ''Öykü Muhsin Bey diye bir film var Uğur Yücel ve Şener Şen oynuyor

orada Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel'e

Evlerin Önü Boyalı Direk

türküsünü söyletiyor,

gel bunu bir yapalım.'' dedi.

Hay hay dedim, yaptık

ve 20 milyon tıklandı.

Aslında o üç buçuk dakika ile

meşhur oldu bu kız

oradan yürür dediğinizin altında

gerçekten çok uzun bir çalışma emek var.

Ve biz türkü yaptık, konserler, ün, şan, şöhret, para...

Harika, harika, her şey çok harika gidiyor.

Sonra Popüler Kültür bize dedi ki; 2. bir şarkı yapmanız gerekiyor.

Türküyü yapmıştık ya

sanat müziği de yapalım dedim.

Seni ben unutmak istemedim ki'yi yaptık.

O zaman da harikayız,

yine ün, şan, şöhret

her şey çok harika, fakat derken

şarkının etkisi azalmaya başladı

ve duraksama dönemi başladı...

2011-2012-2013

2014 yılında telefon çaldı.

"Öykü hanım, yapım şirketi arıyor

Urfalıyam Ezelden diye bir dizi var,

orada şarkı söylemenizi

türkü söylemenizi istiyoruz

aynı zamanda

konservatuvar mezunu bir kız, dedi.

Iş buldum, dedim iş buldum.

Konservatuvar mezunu bir kız oynayacağım

ve idealist olarak yapmak istediğim

her şeyi yapacağım, türkü söyleyeceğim

uzun hava söyleyeceğim...

O kadar çalıştık, emek verdik

dizi 11 bölümde bitti.

Çünkü yapım şirketi ve kanal karar verdi

dizi bitti.

Gel gelelim, yine bir hayal kırıklığı

ama yine vazgeçemiyorum hep devam ediyorum

hep devam ediyorum,

üretmeye, çalışmaya, sabretmeye,

ahlakımı bozmamaya

duruşumdan ödün vermemeye,

hep devam ediyorum devam ederken

bu arada bir albüm yaptım.

2014-2015-2016-2017 telefon çaldı.

Yapım şirketi. Biz proje yapıyoruz Sen Anlat Karadeniz Projesi...

Aman Allahım. Ve orada,

''Şive yapabiliyor musunuz?''dedi...

Dedim, ''Yaparım yaparım

şive yaparım'', böyle konuşuyorum

ama ''şive yaparım,''dedim.

"Oy nenem yarabbi!" dedim.

''Oy nenem yarabbi!''

Ondan sonra, bir audition metni var.

Tabii ki şirkete davet edildim

ve deneme çekimi yapacağız.

Bu karakteri oynayıp oynamadığı mı test edecekler

çünkü çok ağır bir sorumluluk.

Tabii karakter şarkı da söylüyor,

çok mutluyum.

Şirketten içeri girdim, dedim ki;

''Evet ezberimi yaptım, her şey çok iyi

çok heyecanlıyım.

Ben çünkü işini aşkla yapan insanların heyecanını ölüyorum.

Bende onlardan biriyim.

İşimi aşkla yaptığım için çok heyecanlanıyorum.

Çalıştım, yapacağım,''dedim. Bir baktım Osman Sınav. Osman Sınav karşımda.

Ama o bilgeliğiyle ve öğretici yanıyla,

o babacan tavrıyla, o kadar beni rahatlattı ki.

Bana inandığını söyledi.

Ve "3 2 1 kayıt" dedi.

Ben oynadım, türkü söyledim.

Sonra, audition bittikten sonra,

saat 2'de girdim oraya,

çıktım saat 7'de.

Yani şizofrenik bir durum, size anlatamam.

Gülüyorum, ağlıyorum.

Bir sürü duygu geçişleri yaşıyorum

ama kendimi kanıtlamam lazım Osman Sınav'a.

Ve sonrasında, oradan ayrılırken dedim ki;

"Bana olmadığını iki gün içinde

söyler misiniz" dedim.

Neden olmadığını söylemek istedim

çünkü o zaman daha çabuk arıyorlar.

Aradılar, telefonum çaldı.

Çok heyecanlıyım.

"Acaba rolü aldım mı? Asiye Kaleli ben mi olacağım?" diye...

Menajerim dedi ki; ''Bizim Asiyemiz sensin.'' O anda bir çıkış noktası ve benim için de dönüm noktasıydı. Sizinle bunu paylaşmak istedim çünkü ünlü olmak değil,

önemli olan iz bırakmaktır hayatta.

Ben hep üretmeye devam ettim, hiç yılmadım.

Ve popüler kültür elbette gelip geçici ama

bıraktığınız ses, bıraktığınız iz kalıcı.

Aynen şarkılar gibi.

Öyle zannediyorum ki

bir tiyatro perdesinde, böyle bir perde de

böyle bir sahnede, eğer hoş seda

bir ses, bir iz bırakabilirsem...

Gerçekten ne mutlu bana.

Önemsediğim bir hikâye var.

Picasso'nun hikâyesi.

Picasso bir gün restorana girer

ve şef garson onu tanır.

Der ki "Torunlarıma, çocuklarıma, yadigâr, hatıra kalması için

bir şey çizer misiniz?" der.

Bir kâğıt uzatır.

Picasso kırmaz, o kâğıdı alır

ve 5 dakikada bir şeyler çizer

ve kağıdı uzatır, der ki "Bin dolar.''

Şef garson da der ki,

"Aman efendim, ne bin dolar? 5 dakikada çizdiniz.

Yani, bin dolar olur mu?"

Picasso hazır cevaplılığıyla bilinen bir ressam, döner, der ki,

"Sizin o 5 dakika dediğiniz

40 yıl artı 5 dakika."

Dolayısıyla, o üç buçuk dakika dediğiniz

müzik videosu, yaşım çıkacak ama

üç buçuk dakika artı 35 yıl.

Shlomo Mintz'ten sonra

Osman Sınav çıkışı yoluydu.

Benim için yol göstericilerimdi.

Ve üçüncü bir kişi daha var.

O da dünyanın 500 sanatçısının arasında yer alan ressam Mehmet Uygun.

Ben de böyle bir hava,

işte Sen Anlat Karadeniz'de

söylediğim türküler, 50 milyon tıklanmış.

Toplamda 250-300 milyona yakın

bir dinleyici kitlesi olmuş

ve her şey çok tıklanıyor.

Ün bende, popüler kültür bende.

Harika bir sesim var, oyuncuyum.

Bülent İnal'la başrol oynadığım

Urfalıyam Ezelden'de.

Şimdi Sen Anlat Karadeniz dizisindeyim diye bir hava içinde.

Mehmet Uygun'un misafiri olduk.

Mehmet Uygun dedi ki;

"Ben sizi tanımıyorum

çünkü ben televizyon izlemiyorum" dedi.

"Ben popüler kültür...

''Ben gece kalkıp resim yapıyorum" dedi bana. ''Ha'' dedim, ''yani işte, biz de.. bu yani...''dedim. Ben de aslında çok çaba sarf ediyorum.

"Sanat nedir, Öykücüğüm?" dedi.

Birbirimize bakıyoruz...

"İnsanı insana insanca anlatan bir kavram

ama bunun üzerine

çok da konuşabilirim, Mehmet Bey" dedim.

"Bir dakika, bir dakika" dedi.

"Google'a aç" dedi.

Ben gittikten sonra bunu yapar mısınız?

Söz verin ama bu anlatacağım şeyi.

"Google'ı aç" dedi.

"'Art world' yaz" dedi.

Sanat dünyası İngilizce.

Yazdım.

"Görsellere tıkla" dedi. Tıkladım. "Ne çıktı?" dedi.

Vango, Picasso, Leonardo Da Vinci, heykeller, resimler...Aman Allahım harika.

Şimdi dedi, "Sanat dünyası yazar mısın? Türkçe olarak," dedi.

Yazdım. Görsellere tıkladım.

Ne göreyim? Magazin dünyası.

Kim kiminle, nerede, nasıl, ne... şşşş...

Ne almış, ne giymiş, ne yapmış?

Sonra dedi ki;

"Öykücüğüm yorumu sana bırakıyorum" dedi.

Ben de yorumu sizlere bırakıyorum.

Teşekkürler. (Alkış)

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Hayallerinize ve Hislerinize Güvenin | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara Your dreams|and|Your feelings|Trust|Öykü|GÜRMAN|TEDxAnkara Vertraue deinen Träumen und Gefühlen | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara Faites confiance à vos rêves et à vos sentiments | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara 夢と感情を信じる|Öykü GÜRMAN|TEDxAnkara|テデックスアンカラ Confie nos seus sonhos e sentimentos | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara Доверяйте своим мечтам и чувствам | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara Trust Your Dreams and Feelings | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara

Çeviri: Nadya Alasad Gözden geçirme: Figen Ergürbüz Translation|Nadya|Alasad|From|review|Figen|Ergürbüz Tradução|||||| Übersetzung: Nadya Alasad Besprochen von Figen Ergürbüz Translation: Nadya Alasad Review: Figen Ergürbüz

Üç buçuk dakikalık bir internet videosuyla bir müzik videosuyla... Three|and a half|minute|a|internet|with video|a|music|with video três|três e meia|de três minutos||vídeo|um vídeo||vídeo musical| في فيديو موسيقي من ثلاث لأربعة دقائق Mit einem dreieinhalbminütigen Internetvideo und einem Musikvideo... С трех с половиной минутным интернет-видео и музыкальным клипом... With a three and a half minute internet video and a music video...

sizlerin karşısına çıktık ve popüler olduk. your|in front of|we appeared|and|popular|we became vocês|diante de vocês|aparecemos||populares|nos tornamos خرجنا أمامكم واشتهرنا Wir sind vor Ihnen aufgetreten und haben uns beliebt gemacht. Мы предстали перед вами и стали популярными. we appeared before you and became popular. Şimdi hep anlatmak istediğim bir şey vardı... Now|always|to explain|I wanted|one|thing|was |sempre|dizer|que eu queria||| الآن هناك شيء لطالما أردت قوله Es gibt da etwas, das ich dir schon immer sagen wollte... Теперь было кое-что, что я всегда хотел тебе сказать... Now there was something I always wanted to tell... Bu üç buçuk dakikalık müzik videosu This|three|and a half|minute long|music|video |||de três minutos|vídeo musical| هذا الفيديو الموسيقى القصير This three and a half minute music video

popüler olmamızı sağlarken popular|being|while ensuring بينما كان يجعلنا مشهورين und macht uns gleichzeitig beliebt. делая нас популярными makes us popular

sanatçı olmamızı da sağlar mı? artist|our becoming|also|provides|question particle und auch ein Künstler werden? Дает ли это нам возможность быть художниками? but does it also make us artists?

Bakış açısına bağlı. Sanat çok evrensel bir değer. Perspective|to|dependent|Art|very|universal|a|value إنه يعتمد على منظورك، الفن له قيمة عالمية Das hängt von der Sichtweise ab. Kunst ist ein sehr universeller Wert. Зависит от точки зрения. Искусство – это очень универсальная ценность. It depends on the perspective. Art is a very universal value.

Lakin nereden baktığınıza bağlı. But|from where|you look|depends لكنه يرتبط بمنظورك له Aber es kommt darauf an, wie man es betrachtet. Но это зависит от того, куда вы смотрите. However, it depends on where you are looking from.

Biz Berk ile birlikte müziğin içine doğduk We|Berk|with|together|music|into|were born أنا وبيرك كنا مولعين جدًا بالموسيقى Wir wurden zusammen mit Berk in die Musik hineingeboren Мы родились в музыке с Berk. We were born into music with Berk.

ve Berk 8 yaşında gitar çalmaya başladı. and|Berk|years old|guitar|to play|started بدأ بيرك بتعلم العزف على الجيتار في سن الثامنة und Berk begann im Alter von 8 Jahren, Gitarre zu spielen. And Berk started playing the guitar at the age of 8.

Ben de ondan görüp gitar çalmak istedim. I|also|from him|seeing|guitar|to play|wanted وأنا من مشاهدته أردت تعلم الجيتار Nachdem ich ihn gesehen hatte, wollte ich Gitarre spielen. I wanted to play the guitar by watching him.

Sonra akorları, her şeyi, kendim deşifre ediyorum. Then|the chords|everything|thing|by myself|decipher|I do رويدا رويدا بدأت بتعلم الكوردات وكل شيء بنفسي Dann entschlüssele ich die Akkorde, alles, selbst. Then I deciphered the chords and everything myself.

Sen başka bir enstrüman çal, aynı evde iki gitarist olmaz dedi. You|another|one|instrument|play|same|in the house|two|guitarists|cannot be| ثم قلت أوجدي لنفسك آلة موسيقية أخرى لا يمكن أن يتواجد عازفي جيتار في منزل واحد Du spielst ein anderes Instrument, du kannst nicht zwei Gitarristen im selben Haus haben. Он сказал: «Вы играете на другом инструменте, в одном доме не может быть двух гитаристов». He said, play another instrument, there can't be two guitarists in the same house. Piyano'ya yöneldim. to the piano|I turned توجهت إلى البيانو I turned to the piano.

Rus ekolünden gelen bir hocam vardı biraz sinirliydi... Russian|from the school of|coming|a|my teacher|was|a little|was angry كان لي معلم بيانو من المدرسة الروسية ولكنه قد كان عصبيا بعض الشيء Ich hatte einen Lehrer von der russischen Schule, der etwas nervös war. У меня был учитель, пришедший из русской школы, он был немного сердит... I had a teacher from the Russian school who was a bit angry...

ve piyanodan vazgeçmek durumda kaldım. and|from piano|to give up|in a position|I was اضطررت لترك البيانو und ich musste das Klavierspielen aufgeben. И мне пришлось отказаться от пианино. and I ended up having to give up the piano.

Sonrasında keman çalmaya başladım. Afterwards|violin|to play|I started بعد ذلك بدأت في تعلم آلة الكمان Dann habe ich angefangen, Geige zu spielen. After that, I started playing the violin.

Aslında hayatımın enstrümanını bulmuş oldum, keman. actually|of my life|instrument|had found|I became|violin في الحقيقة وجدت آلة حياتي، الكمان Tatsächlich habe ich das Instrument meines Lebens gefunden, die Geige. Я действительно нашел инструмент своей жизни, скрипку. Actually, I found the instrument of my life, the violin.

Hayat bir dengeydi, keman çalmak için dengede durmak gerekiyordu. Life|a|was a balance|violin|to play|in order to|in balance|to stand|was necessary كانت الحياة متوازنة وهذا ما يتطلبه عزف الكمان، أن تكون متزنا Das Leben war ein Gleichgewicht, und um Geige zu spielen, musste man das Gleichgewicht halten. Жизнь была балансом, чтобы играть на скрипке, нужно было оставаться в равновесии. Life was a balance; one had to stand balanced to play the violin. Ve 15 yaşında keman çalmaya başlayınca And|at the age of|violin|to play|when he/she started وبدأت بعزف الكمان بعمر الخامسة عشر И когда он начал играть на скрипке в возрасте 15 лет And when I started playing the violin at the age of 15,

lise hayatım, high school|my life الحياة الثانوية mein Leben in der Schule my high school life,

Pera Güzel Sanatlar Lisesi birincilikle bitti. Pera|Fine|Arts|High School|with first place|graduated أنهيتها بترتيب الأولى على الصف بمدرسة بيرا للفنون الجميلة Die Pera Fine Arts High School belegte den ersten Platz. Высшая школа изящных искусств Пера заняла первое место. ended with honors at Pera Fine Arts High School. Geldik konservatuvar sınavlarına We arrived|conservatory|to the exams وصلنا لاختبارات المعهد الموسيقي Мы пришли на консерваторские экзамены We came to the conservatory entrance exams.

üniversite çağına. university|age بعمر الجامعة к студенческому возрасту. to university age.

Konservatuvar sınavına Conservatory|to the exam المعهد الموسيقي консерваторский экзамен As I was about to take the conservatory exam

tam girmeye yaklaşırken just|to enter|while approaching عندما اقتربت جدًا من الوصول Kemal teacher, Cihat Aşkın said;

Kemal hocam, Cihat Aşkın dedi ki; Teacher|my teacher|Cihat|Aşkın|said|that قال معلم الكمان جيهات اشكين: Kemal, sagte Cihat Aşkın; Мой учитель Кемаль, сказал Джихат Аскин; "A world-renowned violin virtuoso

"Dünyaca ünlü bir keman virtüözü world-renowned|famous|a|violin| عازف الكمان الشهير "A world famous violin virtuoso «Всемирно известный скрипач

Shlomo Mintz önderliğinde Ortadoğu'da Shlomo|Mintz|under the leadership of|in the Middle East شلومو مينتز يتواجد في الشرق الأوسط на Ближнем Востоке под руководством Шломо Минца Under the leadership of Shlomo Mintz in the Middle East,

Telaviv'e yakın bir köydeki busta to Tel Aviv|near|a|in the village|on the bus في قرية قرب تل ابيب Буста в селе недалеко от Телавива there is a violin workshop in a village near Tel Aviv.

keman workshop var". violin|workshop|there is يقيم ورشات عمل لتعلم الكمان Есть скрипичная мастерская». "We will go to the master class and you will play the violin there," he said.

Master classa gideceğiz ve orada keman çalacaksınız dedi. We|to the master class|will go|and|there|violin|you will play|he/she said قال سنذهب كبعثة رئيسية وستعزفون هنالك الكمان Он сказал, что мы пойдем на мастер-класс, и ты будешь там играть на скрипке. Okay, I go to bed with the violin, I wake up with the violin, Tamam, yatıyorum keman, kalkıyorum keman, Okay|I am going to sleep|violin|I am getting up| حسنا أنا أنام على الكمان وأستيقظ عليه Okay, I lay violin, I get up violin, Ладно, ложусь скрипка, встаю скрипка,

keman çalıyorum, violin|I play وأعزفه Ich spiele Geige, I play the violin,

çok seviyorum keman çalmayı very|I love|violin|playing أحب العزف على الكمان Ich liebe Geige spielen I love playing the violin very much.

bütün hayalim keman çalmak üzerine kurulu. all|my dream|violin|playing|on|is built بنيت جميع أحلامي على عزفه Mein ganzer Traum ist es, Geige zu spielen. Вся моя мечта - играть на скрипке. My whole dream is built around playing the violin.

Hayatımı bunun üzerine aslında ilerletmek istiyorum. My life|this|on|actually|to advance|I want أريد أن أقضي حياتي في هذا Ich möchte mein Leben auf diese Weise tatsächlich verbessern. Я на самом деле хочу продвинуть свою жизнь вперед на этом. I actually want to advance my life based on this.

Gittik ve ben oraya gittiğim zaman, We went|and|I|there|I went|time ذهبنا وحينما كنت هنالك Wir fuhren hin und als ich dort ankam, Мы пошли, и когда я пришел, We went, and when I went there,

durdum, dedim ki; I stopped|I said|that توقفت وقلت لنفسي Ich hielt an und sagte; Я остановился, сказал я; I stopped and said;

''Ben keman çalmayacağım galiba I|violin|will not play|probably أنا غالبا لن أعزف على الكمان "Ich glaube nicht, dass ich Geige spielen werde. «Думаю, я не буду играть на скрипке ''I guess I won't play the violin

çünkü benden yaşça çok küçük because|than me|in age|very|younger لأن هناك من هم أصغر مني عمرا weil er viel jünger ist als ich потому что он намного моложе меня because there are much younger than me

Japon, Alman çocuklar Japanese|German|children أطفال يابانييون وألمان Japanische, deutsche Kinder японские, немецкие дети Japanese and German kids

Mendelssohn keman konçertosu çalıyorlar. Mendelssohn|violin|concerto|they play انهم يعزفون حتى الـ Mendelssohn *مقطوعه كلاسيكية Sie spielen das Violinkonzert von Mendelssohn. Они играют скрипичный концерт Мендельсона. playing Mendelssohn's violin concerto.

Klasik müzik dinleyenleriniz vardır Classical|music|your listeners|exist وهناك مستمعون للموسيقى الكلاسيكية Einige von Ihnen hören klassische Musik Вы слушаете классическую музыку? There are those of you who listen to classical music.

Mendelssohn keman konçertosu çok zordur Mendelssohn|violin|concerto|very|is difficult وعزف الكونشرتو لمندلسون صعبة للغاية The Mendelssohn violin concerto is very difficult.

ve gerçekten benden yaşça küçük çocukların and|really|than me|by age|younger|children هم بالفعل أطفال أصغر مني سنا And when I see children younger than me

o keman konçertosunu çaldıklarını görünce that|violin|concerto|they played|when (I) saw عندما رأيتهم يعزفون الكونشرتو когда я увидел, как они играют тот скрипичный концерт playing that violin concerto,

kendime güvenim gitti. to myself|my confidence|went اهتزت ثقتي بنفسي mein Vertrauen ist weg. Моя уверенность ушла. my confidence is gone.

Bu bir hayal kırıklığıydı, bir başarısızlıktı, mutsuzluktu. This|a|dream|was disappointment|a|was failure|was unhappiness خيبة الأمل هذه والفشل والتعاسة Es war eine Enttäuschung, ein Versagen, ein Unglück. This was a disappointment, a failure, unhappiness. Ve kendime aslında başka bir çıkış yolu bulmam gerektiğini düşünmüştüm. And|to myself|actually|another|one|exit|way|I should find|I needed|I had thought كان يتوجب علي أن أفكر بإيجاد مخرج آخر لي Und ich dachte mir, dass ich eigentlich einen anderen Ausweg finden müsste. И я подумал про себя, что я действительно должен найти другой выход. And I thought that I actually needed to find another way out.

Gel gelelim iki buçuk ayın sonunda come|let's get to|two|and a half|month|at the end في نهاية الشهرين ونصف Aber am Ende von zweieinhalb Monaten Давай в конце двух с половиной месяцев However, at the end of two and a half months,

ben tabii konser biletleri satmaya başladım I|of course|concert|tickets|to sell|I started بالطبع بدأت في بيع تذاكر الحفل Ich habe natürlich angefangen, Konzertkarten zu verkaufen. Я начал продавать билеты на концерты, конечно I of course started selling concert tickets, keman çalıyorum ama kendime. violin|I play|but|to myself بدأت بالعزف ولكن لنفسي Ich spiele Geige, aber für mich selbst. I am playing the violin but for myself.

Sadece kendime çalıyorum. Only|to myself|I play فقط لنفسي بدأت بالعزف Ich spiele nur für mich selbst. I only play for myself.

Sonra dedim ki; Then|I said|that بعدها قلت Und dann sagte ich; Тогда я сказал; Then I said;

ben konser biletleri satayım I|concert|tickets|should sell لأبيع تذاكر الحفل I should sell concert tickets

bir şekilde konserleri takip edeyim. a|way|concerts|follow|I should وبشكل ما سأتابع الحفل الموسيقي damit ich die Konzerte irgendwie verfolgen kann. Позвольте мне как-нибудь следить за концертами. and somehow keep track of the concerts.

Shlomo Mintz dedi ki; Shlomo|Mintz|said|that شلومو مينتز قال: Шломо Минц сказал: Shlomo Mintz said;

çıkış yolu ve bu yol haritasını exit|road|and|this|road|map "خريطة الخروج والطريق der Ausweg und die Straßenkarte выход и эта дорожная карта the exit route and this roadmap

gösterenlerden biridir. from the indicators| هي أحد الدلالات ist einer von ihnen. один из дисплеев. is one of those who show.

Şarkı söylemek isteyen var mı? dedi. Song|to sing|wanting|there is|question particle|he/she said هل هناك من يريد غناء أغنية" Er sagte: "Möchte jemand singen? Кто-нибудь хочет спеть? сказал. Is there anyone who wants to sing? he said.

Ben hemen el kaldırdım I|immediately|hand|raised رفعت يدي على الفور Ich habe sofort meine Hand gehoben I immediately raised my hand

ve bir Azeri türkü söyledim, Akşam Mahnısı. and|a|Azerbaijani|folk song|I sang|Evening|Song وقمت بغناء أغنيه تركيه شعبيه أغنية "Akşam Mahnısı" und ich sang ein aserbaidschanisches Volkslied, Evening Mahni. и я спела азербайджанскую народную песню «Вечерний махнисы». and sang an Azerbaijani folk song, Evening Song.

Bunu söyledikten sonra This|after saying|then بعدما قمت بالغناء после того, как сказал это After saying this

herkes sessiz bir şekilde durdu baktı everyone|silently|one|in a way|stopped|looked صمت الجميع لوهلة alle standen schweigend da und starrten все стояли молча everyone stood silently and looked

ve ben dedim ki, ''Eyvah keman çalamadım and|I|said|that|Oh no|violin| قلت لنفسي يا إلهي لم أعزف على الكمان und ich sagte: "Oh nein, ich kann nicht Geige spielen. И я сказал: «О, я не умел играть на скрипке. and I said, ''Oh no, I couldn't play the violin

şarkı da söyleyemedim galiba'' dedim. song|also|couldn't sing|probably|I said وغالبا لم أستطع الغناء أيضا und ich sagte: "Ich glaube nicht, dass ich singen kann. I guess I couldn't sing either'' I said.

Sonra aynı Amerikan filmlerindeki gibi, o sahneleri çok severim. Then|same|American|in the movies|like|I|scenes|very|love فجأة كالأفلام الأمريكية توالت الصفقات Then just like in those American movies, I love those scenes.

Böyle bir alkış koptu Such|a|applause|broke out بدأ التصفيق هكذا Es gab so viel Beifall Такие аплодисменты Such applause erupted

ve herkes sesime hayran bir şekilde and|everyone|to my voice|admiring|a|way بدا الجميع معجبا بصوتي и все восхищаются моим голосом and everyone was in awe of my voice

Shlomo Mintz bana dedi ki; Shlomo|Mintz|to me|said|that قال لي شلومو مينتز: Шломо Минц сказал мне; Shlomo Mintz said to me;

''Sen keman çalma, şarkı söyle.'' You|violin|don't play|song|sing "لا تعزفي الكمان بل غني" "Spiel nicht Geige, sing. «Не играй на скрипке, пой». ''Don't play the violin, sing.''

Öyle demedi tabii. like that|didn't say|of course لم يقل هذا طبعا Das ist nicht das, was er gesagt hat. Конечно, он этого не сказал. Of course, he didn't say that.

Keman çalmaya devam edebilirsin dedi. The violin|to play|continue|you can|said قال: "يمكنك البدأ بعزف الكمان Er sagte, du kannst weiter Geige spielen. — Ты можешь продолжать играть на скрипке, — сказал он. He said you can continue to play the violin.

Fakat 18 yaşındasın ve ses eğitimi için But|you are old|and|voice|training|for ولكنك في الثامنة عشرة وبالنسبة لصوتك Но тебе 18 лет и для обучения вокалу But you are 18 years old and

çok uygun bir yaştasın very|suitable|a|you are at age فعمرك جيد جدا للتدريب الصوتي Sie befinden sich in einem sehr günstigen Alter. you are at a very suitable age

lütfen İstanbul'a döndüğünde please||when you return من فضلك حين تعودي لأسطنبول пожалуйста, когда вы вернетесь в Стамбул please when you return to Istanbul

konservatuvarın ses eğitimi bölümüne gir'' dedi. conservatory|voice|training|to the department|enter|he said انضمي للمعهد الموسيقي قسم التدريب الصوتي" "Mach eine Gesangsausbildung an der Musikhochschule. Войдите в секцию вокала консерватории, — сказал он. he said to enter the conservatory's vocal training department. Geldik, konservatuvarın ses eğitimi bölümü ve konservatuvar sınavlarına hazırlandım. We arrived|conservatory|voice|training|department|and|conservatory|to the exams|I prepared عدنا، وكنت أستعد لاختبار قسم التدريب الصوتي Мы приехали, я готовилась к вокальному отделению консерватории и консерваторским экзаменам. I came, I prepared for the voice training department of the conservatory and the conservatory exams.

Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği Turkish|Folk|Music||Art|Music بالموسيقى الفنية الموسيقى الكلاسيكية Турецкая народная музыка, Турецкая классическая музыка Turkish Folk Music, Turkish Art Music

napolitenler, aryalar, Neapolitans|arias نابوليتان وأرياس неаполитанцы, арии, Neapolitans, arias,

çok çeşitli bir repertuvar hazırladım very|diverse|a|repertoire|I prepared لقد أعددت مجموعة واسعة من الذخيرة Ich habe ein sehr abwechslungsreiches Repertoire vorbereitet Я подготовил очень разнообразный репертуар I prepared a very diverse repertoire

ve jüri'nin karşısına geçtim. and|the jury's|in front of|I stood وعبرت لجنة التحكيم und ich bin vor die Geschworenen getreten. И я предстал перед присяжными. and I faced the jury.

Alaeddin Yavaşça, Selahattin İçli, Erol Uras çok değerli hocalarımız var. Alaeddin|Yavasca|Selahattin||Erol|Uras|very|valuable|our teachers|there are علاء الدين يافاشا وصلاح الدين إيسلي وإيرول اوراس معلمون أفاضل للغاية Alaeddin Yavaşça, Selahattin İçli und Erol Uras sind sehr wertvolle Lehrer. У Алаэддина Явашча, Селахаттина Ичли и Эрол Ураса очень ценные учителя. We have very valuable teachers like Alaeddin Yavaşça, Selahattin İçli, and Erol Uras.

Sonradan Türkiye'nin çok iyi bir tenoru Later|Turkey's|very|good|a|tenor في وقت لاحق ملحن جيد جدا في تركيا Später wurde er ein sehr guter Tenor in der Türkei. Очень хороший тенор Турции впоследствии Later, he became a very good tenor in Turkey.

Erol Uras dedi ki; Erol|Uras|said|that ايرول اوراس قال لي: sagte Erol Uras; Эрол Урас сказал; Erol Uras said;

''Kızım sen bir enstrüman çalıyor musun?'' My daughter|you|a|instrument|play|do (you) "يا ابنتي هل تعزفين على آلة موسيقية" "Mädchen, spielst du ein Instrument? «Девочка, ты играешь на инструменте?» ''My daughter, do you play an instrument?'' '' Evet hocam çalıyorum Yes|my teacher|I am playing قلت: نعم يامعلمي أعزف ''Yes, teacher, I do.''

keman çalıyorum, hocam'', dedim. violin|I play|my teacher|I said أعزف على الكمان I said, "I play the violin, teacher."

Dönüp, yanındaki hocalar dedi ki; Turning around|next to him|teachers|said|that التفت وقال للمعلمين: Er drehte sich um und sagte zu den Hodjas neben ihm; Обернувшись, учителя рядом с ним сказали; He turned and said to the teachers next to him;

''Efendim ağır şey çeker gibi Sir|heavy|thing|pulls|like "سيدي كما تسحب الشيء الثقيل Sir, es ist, als ob man etwas Schweres ziehen würde. «Сэр, это как тянуть что-то тяжелое. "Sir, it sounds like he is singing as if he is pulling something heavy.

yay çeker gibi şarkı söylüyor bow|pulls|like|song|sings تغني وكأنها تسحب القوس singt wie ein Bogen поет как смычок It sounds like he is singing as if he is pulling a bow,

değil mi?'' dedi ve orada not|question particle|he/she said|and|there أليس كذلك؟" верно? - сказал он, и там doesn't it?" he said, and there.

Shlomo Mitz söylediği o cümle Shlomo|Mitz|said|that|sentence بسبب الجملة التي قالها شلومو مينتز Shlomo Mitz sagte diesen Satz Это предложение Шломо Митц сказал The sentence that Shlomo Mitz said

benim konservatuvarı kazanmama my|conservatory|winning كانت السبب في فوزي بالمعهد الموسيقي und ich werde mir nicht helfen, ins Konservatorium zu kommen. не выиграть мою консерваторию actually caused me to pass the conservatory.

sebep oldu aslında. caused|was|actually Das war es eigentlich auch schon. на самом деле вызвало это. I'm glad I chose the vocal training department

İyi ki de ses eğitimi bölümünü seçmiştim |that|also|voice|training|department|I had chosen أنا سعيدة لاختياري في قسم التدريب الصوتي Хорошо, что я выбрала отделение обучения вокалу and after saying this.

ve bunu söyledikten sonra and|this|after saying|later وبعد ذلك الحوار and after saying that и после того, как сказал, что

bu diyalogtan sonra this|from the dialogue|after после этого диалога after this dialogue

ben bile tutup ses eğitimi bölümü I|even|holding|voice|training|department تمسكت في قسم التدريب الصوتي Ich werde sogar eine Abteilung für Stimmbildung einstellen. Я даже держу раздел обучения вокалу I even took the exam for the voice training department

sınavında keman çaldım. in the exam|violin|I played وعزفت الكمان أيضا Я играл на скрипке на экзамене. and played the violin.

Sonrasında ağustos ayı, Afterward|August|month بعد آب "اغسطس" Dann August, Затем в августе, After that, August,

İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Kampüsü |Technical|University|Maçka|Campus الحرم الجامعي لجامعة إسطنبول التقنية Кампус Стамбульского технического университета Мака Istanbul Technical University Maçka Campus

konservatuvarın olduğu bina, conservatory|that|building مبنى المعهد الموسيقي das Gebäude, in dem sich der Wintergarten befindet, здание, в котором находится консерватория, the building where the conservatory is,

bir yokuş var yokuştan aşağı indim. a|hill|there is|from the hill|down|I descended ذهبت إلى الأسفل Есть склон, я спустился по склону. there is a slope, I went down the slope.

2000 kişi müracaat ediyor ama people|apply|are|but يتقدم 2000 شخص 2000 человек подали заявку 2000 people are applying but

sadece 12 kişi alıyorlar. only|people|they accept ولكن فقط 12 يتم قبولهم they only accept 12 people.

Koştum, cama baktım bir kağıt ve kağıdın en üstünde Öykü Gürman yazıyor. I ran|to the window|I looked|a|paper|and|the paper|the most|on top of|Öykü|Gürman|is written ركضت ونظرت إلى النافذة على الورقة يكتب اسمي في الجزء العلوي Я побежала, посмотрела в окно, это был листок бумаги и наверху бумаги было написано Öykü Gürman. I ran, looked at the window, there was a paper and at the top of the paper it says Öykü Gürman.

O kadar heyecanlandım I|so much|got excited كنت متحمسة جدا Ich war so aufgeregt. I was so excited

ve o kadar duygulandım ki. and|that|much|I was moved|that وعاطفية كذلك and I was so moved.

Ne kadar doğru How|much|correct شعرت و كأني كنت في المكان الصحيح Wie wahr Насколько правильно I felt how right

bir yerde olduğumu hissettim a|place|I was|I felt Ich hatte das Gefühl, dass ich irgendwo war я чувствовал, что я был где-то I was to be in that place

hayatımın dönüm noktalarından biriydi, of my life|turning|points|was one كانت أحد نقاط التحول في حياتي war einer der Wendepunkte in meinem Leben, Это был один из поворотных моментов в моей жизни, it was one of the turning points of my life,

konservatuvarı kazanmıştım. conservatory|I had passed لقد فزت بالمعهد الموسيقي Ich wurde an der Musikhochschule aufgenommen. I had won the conservatory.

Bu okulu ya 4 yılda bitireceğim This|school|either|in years|I will finish سأنهي الدراسة خلال أربعة سنوات Entweder schließe ich diese Schule in vier Jahren ab Я закончу эту школу через 4 года I said I would either finish this school in 4 years

ya hiç bitiremeyeceğim dedim or|ever|I will be able to finish|I said أو لن أنهيها أبدا Ich dachte, ich würde nie fertig werden. я сказал, что никогда не закончу or I would never finish it.

çünkü hep Flamenko dinliyordum. because|always|Flamenco|I was listening لأنني كنت دائماً أستمع إلى الفلامنكو denn ich habe immer Flamenco gehört. потому что я всегда слушал фламенко. Because I was always listening to Flamenco.

Ve terennümler, Düm Düm Tekteler, And|the melodies|thump|thump|single notes ويهتفون، دوم دوم تك تك .... Und die Sprechchöre "Düm Düm Tekteler. И воспевая, Дум Дум Тектелер, And the embellishments, Düm Düm Tekteler,

ten Nadir Nadi düm tek tekte ten|Nadir|Nadi|drum|single|in a single blow десять Надир Нади дум один за другим ten Nadir Nadi düm tek tekte

nadir, nadu, düm tek tek... rare|nadu|thump|single|alone nadir, nadu, düm tek tek...

Sürekli terennüm halinde dedim ki; constantly|repetition|in a state of|I said|that قلت في الهتاف المستمر Я сказал в постоянном воспевании; I said in a continuous chant;

flamenko dinliyorum flamenco|I listen أنا أستمع إلى الفلامنكو я слушаю фламенко I am listening to flamenco

ve halk müziğini sanat müziğini and|folk|music|art|music سأدمجها مع الموسيقى الشعبية والفنية и народная музыка and folk music, art music

Flamenko ile birleştireceğim. Flamenco|with|I will combine I will combine it with flamenco.

Konservatuvarı bitirdikten sonra okulu da birincilikle bitirdim. Conservatory|after graduating|later|school|also|with first place|I graduated بعدما أنهيت المعهد الموسيقي والدراسة بترتيب الأولى Nach dem Abschluss des Konservatoriums habe ich die Schule mit dem ersten Platz abgeschlossen. После окончания консерватории я закончил школу с первым местом. After finishing the conservatory, I graduated from school with honors.

Bir 4 yıl kadar müzik öğretmenliği yaptığım yuvada. In|year|for|music|teaching|I did|in the home كنت أقوم بتدريس الموسيقى لأربعة سنوات في منزلي In dem Kindergarten, in dem ich etwa vier Jahre lang Musik unterrichtet habe. В детском саду, где я преподавал музыку около 4 лет. In the place where I worked as a music teacher for about 4 years. Ama çok tereddütlerim vardı But|very|my doubts|were ولكن كان لدي الكثير من الترددات But I had a lot of doubts.

çünkü yetmiyordu because|was not enough لأنه لم يكفي потому что этого было недостаточно Because it wasn't enough.

ve bir şey yapmalıydık and|a|thing|we should do يجب أن أفعل شيئا und wir mussten etwas tun and we should do something

ve hayalimiz aslında bizim kültürümüze and|our dream|actually|our|to our culture وحلمنا في الأصل ثقافتنا und unser Traum basiert eigentlich auf unserer Kultur and our dream is actually to

ait olan türküleri ve şarkıları belonging|that are|folk songs|and|songs دمج الفلامنكو مع الموسيقى الشعبيه الكلاسيكيه народные песни и песни combine the folk songs and songs

Flamenko müzikle birleştirmek Flamenco|with music|to combine that belong to our culture

aslında flamenkonun da actually|flamenco's|too كان فعلا لتوضيح with Flamenco music

bizim halk müziğimiz olduğunu anlatmaktı. our|folk|music|was|was to explain أن موسيقانا الشعبية هي الفلامنكو الخاصة بنا it was to explain that we have folk music.

Berk askerden döndü, Berk|from the army|returned عاد بيرك من العسكريه Берк вернулся из армии, Berk returned from the military,

Sevilla'da yaşamıştı üç buçuk yıl kadar in Sevilla|he/she had lived|three|and a half|years|for عاش في إشبيلية لمدة تصل إلى ثلاث سنوات ونصف Er lebte dreieinhalb Jahre lang in Sevilla. Он прожил в Севилье три с половиной года. he had lived in Sevilla for about three and a half years

dedi ki; ''Öykü Muhsin Bey diye bir film var said|that|The story|Muhsin|Bey|called|a|film|exists قال: "اويكو السيد محسن لديه فلم он сказал; Есть фильм под названием Story Muhsin Bey. he said; ''There is a movie called Muhsin Bey Uğur Yücel ve Şener Şen oynuyor |||Шенер|| Uğur|Yücel|and|Şener|Şen|acts اسمه السيد محسن Угур Юджел и Шенер Сен в главных ролях Uğur Yücel and Şener Şen are acting in it.

orada Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel'e there|Uğur|Yücel|Şener|Şen|Uğur|to Uğur Yücel ويوجد به Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel'e dort Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel там Угур Юджел, Шенер Шен, Угур Юджел there Uğur Yücel, Şener Şen, to Uğur Yücel

Evlerin Önü Boyalı Direk The houses|In front of|Painted|Pole ويقوم Uğur Yücel بغناء Evlerin Önü Boyalı Direk Bemalter Pfahl vor Häusern Покрашенные столбы перед домами The Painted Pole in Front of the Houses

türküsünü söyletiyor, his song|makes him sing und singt seine Ballade, is singing the folk song,

gel bunu bir yapalım.'' dedi. come|this|one|let's do it|he said لنفعلها" "Lass uns das tun. "come on, let's do this." he said.

Hay hay dedim, yaptık Of course|yes|I said|we did قلت حسنا نفعلها Ich sagte ja, wir haben es getan. Sure, I said, we did it.

ve 20 milyon tıklandı. and|million|clicked وحصلت على 20 مليون نقرة und 20 Millionen Zugriffe. and it received 20 million clicks.

Aslında o üç buçuk dakika ile Actually|he|three|and a half|minutes|with في الواقع أن الثلاث دقائق ونصف جعلت هذه الفتاة الشهيرة Mit diesen dreieinhalb Minuten. Actually, it was with those three and a half minutes

meşhur oldu bu kız became famous|this|girl|girl Sie ist berühmt. that this girl became famous.

oradan yürür dediğinizin altında from there|walks|you said|under كانت رحلة شاقة unter dem, was Sie sagen, geht von dort aus What you see as just walking from there

gerçekten çok uzun bir çalışma emek var. really|very|long|a|study|effort|exists كان حقا العمل طويلا والجهد كبيرا actually involves a lot of hard work.

Ve biz türkü yaptık, konserler, ün, şan, şöhret, para... And|we|folk song|made|concerts|fame|glory|celebrity|money وفعلناها، الحفلات الموسيقية والشهرة والمجد والمال ... And we made a folk song, concerts, fame, glory, money...

Harika, harika, her şey çok harika gidiyor. Wonderful|wonderful|everything|thing|very|wonderfully|is going رائع كل شيء يسير على نحو رائع Wonderful, wonderful, everything is going great.

Sonra Popüler Kültür bize dedi ki; 2. bir şarkı yapmanız gerekiyor. Then|Popular|Culture|to us|said|that|one|song|you should make|is necessary ثم قالوا أننا نحتاج إلى تقديم أغنية أخرى Dann sagte Popular Culture zu uns: Ihr müsst einen zweiten Song machen. Then Popular Culture told us; you need to make a second song.

Türküyü yapmıştık ya the folk song|we had made|you know قلت نحن قدمنا الموسيقى الشعبية والآن حان وقت الفنية Мы сделали индейку? We had made the folk song, right?

sanat müziği de yapalım dedim. art|music|also|let's make|I said Я сказал, давай делать музыку. I said let's make art music too.

Seni ben unutmak istemedim ki'yi yaptık. You|I|to forget||the sentence particle|we did لم أكن أريد أن أنساها Wir haben es getan, ich wollte dich nicht vergessen. Мы не хотели тебя забывать. I didn't want to forget you.

O zaman da harikayız, We|time|also|are wonderful وحينها كنا رائعين Dann sind wir großartig, At that time, we are amazing,

yine ün, şan, şöhret again|fame|glory|reputation مرة أخرى الشهرة والمجد слава, слава, известность again fame, glory, reputation

her şey çok harika, fakat derken everything|thing|very|wonderful|but|while saying كل شيء رائع، ولكن alles ist so wunderbar, aber wenn du sagst все так здорово, но когда вы говорите everything is wonderful, but then

şarkının etkisi azalmaya başladı the song's|effect|to decrease|started بدأ تأثير الأغنية في الانخفاض влияние песни стало ослабевать the impact of the song started to fade.

ve duraksama dönemi başladı... and|pause|period|began وبدأت فترة التوقف ... und die Pausenzeit begann... И период паузы начался... and the pause period began...

2011-2012-2013 مرت 2011 و2012 و2013 2011-2012-2013 гг. 2011-2012-2013

2014 yılında telefon çaldı. in the year|phone|rang وفي 2014 دق الهاتف The phone rang in 2014.

"Öykü hanım, yapım şirketi arıyor Öykü|Ms|production|company|is calling أنسه اويكو شركة انتاج تحدثك "Frau Öykü sucht eine Produktionsfirma. «Мисс Стори ищет продюсерскую компанию. "Ms. Öykü, the production company is calling

Urfalıyam Ezelden diye bir dizi var, I am from Urfa|from ancient times|called|a|series|exists هناك مسلسل تلفزيوني "Urfalıyam Ezelden" Es gibt eine Serie namens Urfalıyam Ezelden, Есть сериал под названием Urfalıyam Ezelden. There is a series called Urfalıyam Ezelden,

orada şarkı söylemenizi |song|you singing نريدك أن تغني Ich möchte, dass du dort singst. петь там we want you to sing there

türkü söylemenizi istiyoruz folk song|you to sing|we want Мы хотим, чтобы вы спели песню we want you to sing folk songs

aynı zamanda same|time كان دور فتاة تخرجت من المعهد الموسيقي at the same time

konservatuvar mezunu bir kız, dedi. conservatory|graduate|a|girl|said ein Absolvent des Konservatoriums, sagte er. «Девушка, окончившая консерваторию, — сказал он. a girl who graduated from the conservatory, she said.

Iş buldum, dedim iş buldum. job|I found|I said|job|I found قلت لقد وجدت عملا! وجدت عملا Ich habe einen Job, ich sagte, ich habe einen Job. I found a job, I said I found a job.

Konservatuvar mezunu bir kız oynayacağım Conservatory|graduate|a|girl|I will play سأمثل دور فتاة خريجة المعهد الموسيقي Ich spiele ein Mädchen mit Konservatoriumsabschluss I will play a girl who graduated from the conservatory.

ve idealist olarak yapmak istediğim and|idealist|as|to do|I want كان مثاليا und was ich als Idealist tun möchte и идеалистически, что я хочу сделать And I will do everything I want to do as an idealist.

her şeyi yapacağım, türkü söyleyeceğim everything|thing|I will do|folk song|I will sing سأفعل كل شيء، وسأغني Я сделаю все, я спою песню I will sing folk songs.

uzun hava söyleyeceğim... long|air|I will sing بذلنا قصارى جهدنا لكن Ich werde ein langes Lied singen... Я скажу длинный воздух ... I will sing long airs...

O kadar çalıştık, emek verdik We|so much|worked|effort|gave Wir haben so hart gearbeitet und geschuftet. Мы так много работали We worked so hard, we put in so much effort.

dizi 11 bölümde bitti. the series|in episodes|ended توقف المسلسل عند الحلقة الحادية عشر Сериал закончился в 11 сериях. the series ended in 11 episodes.

Çünkü yapım şirketi ve kanal karar verdi Because|production|company|and|channel|decision|made بقرار من شركة الإنتاج والقناة تم إنهاء المسلسل Denn die Produktionsfirma und der Sender haben beschlossen Потому что продюсерская компания и канал решили Because the production company and the channel decided

dizi bitti. the series|ended die Serie ist vorbei. сериал закончился. the series is over.

Gel gelelim, yine bir hayal kırıklığı come|let's get to the point|again|one|dream|disappointment وخيبة أمل أخرى Und noch eine Enttäuschung Да ладно, еще одно разочарование However, it's still a disappointment

ama yine vazgeçemiyorum hep devam ediyorum but|again|I can't give up|always|continue|I do لكن مجددا لم أستسلم aber ich kann nicht mehr aufgeben, ich mache weiter. but I can't give up, I keep going on.

hep devam ediyorum, always|continue|I am واصلت التقدم I keep going,

üretmeye, çalışmaya, sabretmeye, to produce|to work|to be patient بالتعلم والعزف والصبر producing, trying, being patient,

ahlakımı bozmamaya my morality|not to corrupt وألا أفسد صبري чтобы не портить мне нравы not compromising my morals

duruşumdan ödün vermemeye, from my stance|concession|not to give موقفي وتضحيتي не скомпрометировать мою позицию, not giving up my stance,

hep devam ediyorum devam ederken always|continue|I am|continue|while دائما كنت أواصل وأواصل السعي I keep going while continuing

bu arada bir albüm yaptım. this|in the meantime|a|album|I made خلال ذلك قمت بعمل ألبوم By the way, I made an album.

2014-2015-2016-2017 telefon çaldı. phone|rang مضت 2014 و2015 و2016 وفي 2017 رن هاتفي The phone rang in 2014-2015-2016-2017.

Yapım şirketi. Biz proje yapıyoruz Sen Anlat Karadeniz Projesi... Production|company|We|project|are doing|You|Tell|Black Sea|Project شركة الإنتاج نحن لدينا مشروع مسلسل "sen anlat karadiniz" Производственная компания. Мы делаем проект You Tell Black Sea Project... Production company. We are doing a project, the Sen Anlat Karadeniz Project...

Aman Allahım. Ve orada, Oh my|my God|And| قل يا إلهي Oh my God. And there,

''Şive yapabiliyor musunuz?''dedi... accent|can do|you (plural/formal)|said قالوا هل بإمكانك إتقان لهجة البحر الاسود؟ Er sagte: "Können Sie einen Akzent setzen? Он сказал: «Ты умеешь делать акценты?» they said, ''Can you do an accent?''...

Dedim, ''Yaparım yaparım I said|I will do it|I will do it قلت نعم أستطيع فعلها Я сказал: «Я делаю, я делаю I said, ''I can do it, I can do it.

şive yaparım'', böyle konuşuyorum accent|I have|like this|I speak سأفعلها وأتقن اللهجة "Ich spreche mit einem Akzent", das ist meine Art zu sprechen. I can do the accent,'' I'm talking like this.

ama ''şive yaparım,''dedim. but|accent|I do|I said قلت نعم أفعلها But I said, ''I can do the accent.''

"Oy nenem yarabbi!" dedim. Oh|my grandmother|oh my God|I said قلت: ياجدتي !! يا إلهي !! "О моя бабушка!" Я сказал. "Oh my grandmother, oh God!" I said.

''Oy nenem yarabbi!'' Oh|my grandmother|oh my God "Oy nanaem yarabbi! ''Oh my grandmother, oh God!''

Ondan sonra, bir audition metni var. After that|there is|a|audition|text|there is بعد ذلك، لديك نص الاختبار Danach gibt es ein Drehbuch für das Vorsprechen. After that, there is an audition script.

Tabii ki şirkete davet edildim Of course|(particle)|to the company|invitation|I was invited بالطبع دعيت إلى الشركة Natürlich wurde ich in die Firma eingeladen Конечно меня пригласили в компанию Of course, I was invited to the company.

ve deneme çekimi yapacağız. ||съемка| and|test|shooting|we will do سنقوم بعمل لقطة تجريبية und wir werden einen Testdreh machen. И сделаем пробную съемку. And we will do a test shoot.

Bu karakteri oynayıp oynamadığı mı test edecekler This|character|playing|not playing|question particle|will test|they will ويختبروني ما إن كنت سأستطيع أداء هذه الشخصية؟ Sie werden mich testen, um zu sehen, ob ich diese Rolle spielen kann. Они собираются проверить, играет ли он этого персонажа. They will test whether I can play this character.

çünkü çok ağır bir sorumluluk. because|very|heavy|a|responsibility لأنها مسؤولية ثقيلة جدا weil es eine sehr große Verantwortung ist. потому что это очень большая ответственность. Because it is a very heavy responsibility.

Tabii karakter şarkı da söylüyor, Of course|the character|song|also|sings بالطبع تغني الشخصية أيضًا Natürlich singt die Figur auch, Конечно, персонаж также поет, Of course, the character sings a song,

çok mutluyum. very|I am happy سعدت جدا Ich bin sehr glücklich. I am very happy.

Şirketten içeri girdim, dedim ki; From the company|inside|I entered|I said|that دخلت إلى الشركة وقلت Ich ging in die Firma und sagte; Я вошел в компанию, я сказал; I entered the company and said;

''Evet ezberimi yaptım, her şey çok iyi Yes|my memorization|I did|everything|thing|very|good "نعم، لقد حفظت، كل شيء جيد جدًا ومتحمسة جدا "Ja, ich habe mir alles gemerkt, alles ist sehr gut. ''Yes, I memorized it, everything is very good

çok heyecanlıyım. very|I am excited لأن الاشخاص الذين يقومون بأشياء يحبونها يتحمسون Ich bin sehr aufgeregt. I am very excited.

Ben çünkü işini aşkla yapan insanların heyecanını ölüyorum. I|because|his job|with love|doing|people's|excitement|I die Ich sterbe, weil ich die Aufregung von Menschen liebe, die ihre Arbeit mit Liebe machen. Я умираю из-за азарта людей, которые делают свою работу с любовью. I am dying for the excitement of people who do their work with love.

Bende onlardan biriyim. I also|from them|am one وأنا واحدة منهم Ich bin einer von ihnen. Я один из них. I am one of them.

İşimi aşkla yaptığım için çok heyecanlanıyorum. |with love|I do|because|very|I get excited متحمسة جدا لأعمل بما يثير شغفي" I get very excited because I do my job with love.

Çalıştım, yapacağım,''dedim. Bir baktım Osman Sınav. I studied|I will do|I said|One|I looked|Osman|Exam لقد اجتهدت وسأفعلها نظرت ووجدت Osman Sınav Я работал, я сделаю это, — сказал я. Я взглянул на экзамен Османа. I worked, I said, 'I will do it.' Then I saw Osman Sınav. Osman Sınav karşımda. Osman|exam|in front of me Osman Sınav هو أمامي Osman Sınav ist hier. Экзамен Османа впереди. Osman Sınav is in front of me.

Ama o bilgeliğiyle ve öğretici yanıyla, But|he|with his wisdom|and|teaching|aspect لكن بحكمته وتعليمه Aber mit seiner Weisheit und seiner pädagogischen Seite, Но с его мудростью и поучительной стороной, But with that wisdom and teaching aspect,

o babacan tavrıyla, o kadar beni rahatlattı ki. he|fatherly|with his attitude|||me|relieved|that وموقفه الأبوي هدأني Mit seinem väterlichen Auftreten hat er mich sehr getröstet. Он так утешал меня своим отеческим поведением. with that fatherly attitude, he relaxed me so much.

Bana inandığını söyledi. to me|that you believe|he/she said قال إنه يؤمن بي Er sagte, er glaube mir. Он сказал, что верит мне. He told me that he believed in me.

Ve "3 2 1 kayıt" dedi. And|record|he said وقال: "3 2 1 سجل" Und er sagte: "3 2 1 Rekord". And he said, "3 2 1 record."

Ben oynadım, türkü söyledim. I|played|folk song|sang لقد لعبت الدور، وغنيت الأغاني الشعبية I played, I sang a folk song.

Sonra, audition bittikten sonra, Then|audition|after|after ثم، بعد انتهاء الاختبار Then, after the audition was over,

saat 2'de girdim oraya, hour|at 2|I entered|there جئت في الساعة 2:00 Ich kam um 14 Uhr dort an, I went in there at 2 o'clock,

çıktım saat 7'de. I left|at|7 o'clock خرجت في الساعة 7:00 Ich bin um 7:00 Uhr gegangen. I came out at 7 o'clock.

Yani şizofrenik bir durum, size anlatamam. I mean|schizophrenic|a|situation|to you|I cannot explain يعني حالة فصام، لا أستطيع أن اشرحها لكم Так что это шизофреническая ситуация, я не могу вам сказать. It's a schizophrenic situation, I can't explain it to you.

Gülüyorum, ağlıyorum. I am laughing|I am crying أضحك، أبكي I'm laughing, I'm crying.

Bir sürü duygu geçişleri yaşıyorum A|lot|emotion|transitions|I experience أواجه الكثير من التحولات العاطفية I am experiencing a lot of emotional transitions.

ama kendimi kanıtlamam lazım Osman Sınav'a. but|myself|I need to prove|necessary|Osman|to Sınav ولكن يجب أن أثبت نفسي لـ Osman Sınav но я должен проявить себя на экзамене Османа. But I need to prove myself to Osman Sınav.

Ve sonrasında, oradan ayrılırken dedim ki; And|afterwards|from there|when I was leaving|I said|that وعندما غادرت، قلت: И затем, когда я уходил, я сказал; And afterwards, as I was leaving, I said;

"Bana olmadığını iki gün içinde to me|that you were not|two|days|within "لو لم يتم اختياري أخبرني في غضون يومين" «Через два дня, что ты не я "Will you tell me within two days if it's not for me?" I said.

söyler misiniz" dedim. you say|polite question particle|I said Can you tell me? "I said. Можешь рассказать? - сказал я.

Neden olmadığını söylemek istedim why|it wasn't|to say|I wanted أردت أن أقول لماذا لا Я хотел сказать, почему бы и нет I wanted to say why it wasn't.

çünkü o zaman daha çabuk arıyorlar. because|they|time|more|quickly|search لكنهم سيبحثون أسرع потому что тогда они звонят быстрее. Because then they search more quickly.

Aradılar, telefonum çaldı. They called|my phone|rang رن هاتفي Звонили, у меня зазвонил телефон. They called, my phone rang.

Çok heyecanlıyım. very|I am excited متحمسه جدا I am very excited.

"Acaba rolü aldım mı? Asiye Kaleli ben mi olacağım?" diye... I wonder|role|I got|question particle|Asiye|Kaleli|I|question particle|will be| أتساءل ما إذا كنت قد توليت الدور؟ هل سأكون آسيا كاليلي «Интересно, получу ли я роль? Буду ли я Асие Калели?» говоря... "I wonder if I got the role? Will I be Asiye Kaleli?"

Menajerim dedi ki; ''Bizim Asiyemiz sensin.'' My manager|said|that|Our|Asia|you are قال وكيل أعمالي: "أنت آسيا" Мой менеджер сказал: «Ты наша Асие». My manager said, ''Our Asiye is you.'' O anda bir çıkış noktası ve benim için de dönüm noktasıydı. That|moment|a|exit|point|and|my|for|also|turning|point was عند هذه النقطة نقطة تحول Это было отправной точкой и поворотным моментом для меня в тот момент. At that moment, it was a turning point and an exit point for me. Sizinle bunu paylaşmak istedim çünkü ünlü olmak değil, with you|this|to share|I wanted|because|famous|to be|not شاركت هذا معك لأن الشهرة لا تهم بل الأهم أن تترك أثرا Я хотел поделиться этим с вами, потому что это не про известность, I wanted to share this with you because it's not about being famous,

önemli olan iz bırakmaktır hayatta. important|thing|trace|is to leave|in life Главное оставить след в жизни. what's important is to leave a mark in life.

Ben hep üretmeye devam ettim, hiç yılmadım. I|always|to produce|continued|I|never|gave up لقد استمررت دائما بالمحاولة أنا لم أتوقف أبدا Я всегда продолжал продюсировать, я никогда не сдавался. I always continued to create, I never gave up.

Ve popüler kültür elbette gelip geçici ama And|popular|culture|of course|coming|temporary|but والشعبية هي بالطبع مؤقتة ولكن Популярная культура приходит и уходит, конечно, но And popular culture is certainly temporary, but

bıraktığınız ses, bıraktığınız iz kalıcı. your left|sound||trace|permanent الصوت الذي تتركه، الممر الذي عبرته Звук, который вы оставляете, след, который вы оставляете, остается навсегда. the sound you leave behind, the mark you leave is permanent.

Aynen şarkılar gibi. Exactly|songs|like تماما مثل الأغاني Так же, как и песни. Just like songs.

Öyle zannediyorum ki I think|I suppose|that افترض I believe that

bir tiyatro perdesinde, böyle bir perde de a|theater|on the curtain|such|a|curtain|too على خشبة مسرح، مثل هذا на театральный занавес, такой занавес on a theater curtain, such a curtain too

böyle bir sahnede, eğer hoş seda such|a|in a scene|if|pleasant|voice في مشهد كهذا إذا تمكنت من ترك أثر в такой сцене, если ты хорошо звучишь in such a scene, if I can leave a pleasant sound

bir ses, bir iz bırakabilirsem... a|sound|a|trace|if I can leave Если я смогу оставить звук, след... a voice, a trace...

Gerçekten ne mutlu bana. really|how much|happy|to me حقا سيكون أمرًا يسعدني How happy I am.

Önemsediğim bir hikâye var. a story I care about|a|story|exists هناك قصة تلهمني Есть история, которая меня волнует. I have a story that I care about.

Picasso'nun hikâyesi. Picasso's|story قصة بيكاسو История Пикассо. The story of Picasso.

Picasso bir gün restorana girer Picasso|one|day|to the restaurant|enters ذهب بيكاسو يوما إلى أحد المطاعم One day Picasso enters a restaurant.

ve şef garson onu tanır. and|head|waiter|him|recognizes ورآه النادل and the head waiter recognizes him.

Der ki "Torunlarıma, çocuklarıma, yadigâr, hatıra kalması için ||||наследие||| He says|that|to my grandchildren|to my children|heirloom|memory|remaining|for قال له هل بإمكانك رسم شيء؟ لتبقى ذكرى لأحفادي وأطفالي Он говорит: «Для моих внуков, детей, семейных реликвий, воспоминаний. He says, "Could you draw something for my grandchildren, my children, as a keepsake, a memory?"

bir şey çizer misiniz?" der. a|thing|draw|would you|says He extends a piece of paper.

Bir kâğıt uzatır. He|paper|extends ثم أعطاه ورقة He hands a sheet of paper.

Picasso kırmaz, o kâğıdı alır Picasso|doesn't tear|he|the paper|takes بيكاسو لم يكسره وأخذها Picasso doesn't break it, he takes the paper

ve 5 dakikada bir şeyler çizer and|every minute|one|things|draws وخلال خمسة دقائق رسم شيئا and draws something in 5 minutes

ve kağıdı uzatır, der ki "Bin dolar.'' and|the paper|extends|he says|that|One thousand|dollars وأعطاه الورقه وقال ألف دولار и передает бумагу, говоря: «Тысяча долларов». and extends the paper, saying "One thousand dollars."

Şef garson da der ki, The head|waiter|also|says|that فقال له النادل Главный официант также говорит: The head waiter says,

"Aman efendim, ne bin dolar? 5 dakikada çizdiniz. Oh my|sir|what|thousand|dollars|in minutes|you drew يا سيدي لماذا ألف دولار وأنت رسمتها في خمسة دقائق «О, сэр, какая тысяча долларов? Вы нарисовали ее за 5 минут. "Oh sir, what one thousand dollars? You drew it in 5 minutes."

Yani, bin dolar olur mu?" So|thousand|dollars|would it be|question particle يعني أيعقل ألف دولار؟ Я имею в виду тысячу долларов?» So, will it be a thousand dollars?

Picasso hazır cevaplılığıyla bilinen bir ressam, döner, der ki, Picasso|quick|wit|known|a|painter|turns|says|that وإجابة بيكاسو الجاهزة التف وقال له Пикассо, художник, известный своей отзывчивостью, возвращается, говорит: Picasso, a painter known for his quick wit, turns and says,

"Sizin o 5 dakika dediğiniz Your|that|minute|you said الذي قلت عنه خمسة دقائق «Как вы называете эти 5 минут "What you call 5 minutes

40 yıl artı 5 dakika." years|plus|minutes هو 40 عاما و5 دقائق 40 лет плюс 5 минут». is actually 40 years plus 5 minutes."

Dolayısıyla, o üç buçuk dakika dediğiniz Therefore|that|three|and a half|minutes|you said لذلك، ما تسمونه فيديو موسيقي من ثلاث دقائق ونصف Так что вы называете эти три с половиной минуты Therefore, what you said is three and a half minutes.

müzik videosu, yaşım çıkacak ama music|video|my age|will come out|but музыкальное видео, я состарюсь, но music video, I will be of age but

üç buçuk dakika artı 35 yıl. three|and a half|minutes|plus|years ثلاث دقائق ونصف زائد 35 سنة. tres minutos y medio más 35 años. три с половиной минуты плюс 35 лет. three and a half minutes plus 35 years.

Shlomo Mintz'ten sonra Shlomo|Mintz's|after بعد شلومو مينتز After Shlomo Mintz

Osman Sınav çıkışı yoluydu. Osman|exam|exit|was the road Osman Sınav كان من أخرجني Экзамен Османа был выходом. it was the way out of Osman Sınav.

Benim için yol göstericilerimdi. My|for|road|were guides كان قائدي Они были моими проводниками. They were my guides.

Ve üçüncü bir kişi daha var. And|third|a|person|more|exists وهناك شخص ثالث И есть третий человек. And there is a third person.

O da dünyanın 500 sanatçısının arasında yer alan He|also|world's|artists||place|taken هو من بين 500 فنان في العالم Он также входит в число 500 художников мира. He is also among the 500 artists in the world, ressam Mehmet Uygun. painter|Mehmet|Uygun الرسام محمد اويغون Художник Мехмет Уйгун. painter Mehmet Uygun.

Ben de böyle bir hava, I|also|such|a|weather كنت أتباهى у меня тоже такая погода I also have such an atmosphere,

işte Sen Anlat Karadeniz'de here|you|Tell|in Karadeniz هل رأيت الأغاني التي غنيتها Вот ты расскажи в Черном море just like in Sen Anlat Karadeniz.

söylediğim türküler, 50 milyon tıklanmış. the songs I sang|songs|million|have been clicked بمسلسل sen anlat kara deniz حصلت على 50 مليون نقرة Народные песни, которые я пою, просмотрели 50 миллионов раз. the songs I sang have 50 million views.

Toplamda 250-300 milyona yakın In total|million|close to In total, there are about 250-300 million.

bir dinleyici kitlesi olmuş a|listening|audience|has become есть аудитория there has been an audience.

ve her şey çok tıklanıyor. and|everything|thing|very|is clicked and everything is getting a lot of clicks.

Ün bende, popüler kültür bende. Fame|with me|popular|culture|with me أنا مشهورة، ولدي شعبية У меня есть слава, у меня есть популярная культура. The fame is with me, the popular culture is with me.

Harika bir sesim var, oyuncuyum. Wonderful|a|voice|has|I am an actor لدي صوت رائع، وممثلة У меня отличный голос, я актер. I have a great voice, I am an actor.

Bülent İnal'la başrol oynadığım Bülent||leading role|I acted لعبت الدور الرئيسي مع بولنت إينال في Urfalıyam Ezelden De I played the lead role with Bülent İnal

Urfalıyam Ezelden'de. I am from Urfa|since ancient times in Urfalıyam Ezelden.

Şimdi Sen Anlat Karadeniz dizisindeyim diye bir hava içinde. Now|You|Tell|Black Sea|I am in the series|saying|a|mood|in Как будто я в сериале "Теперь ты скажи Черное море". I am in a mood saying I am in the series Sen Anlat Karadeniz.

Mehmet Uygun'un misafiri olduk. Mehmet|Uygun's|guest|we were كنا ضيوف محمد اويغون We were guests of Mehmet Uygun.

Mehmet Uygun dedi ki; Mehmet|Uygun|said|that وقال: Мехмет Уйгун говорит: Mehmet Uygun said;

"Ben sizi tanımıyorum I|you|do not know "أنا لا أعرفكم لأني لا أتابع التلفاز" "I do not know you

çünkü ben televizyon izlemiyorum" dedi. because|I|television|do not watch|he/she said because I do not watch television," he said.

"Ben popüler kültür... I|popular|culture أنا شعبيتي ... "I am into popular culture...

''Ben gece kalkıp resim yapıyorum" dedi bana. I|at night|get up|drawing|I do|said|to me قال: "أنا استيقظت في الليل لأرسم" «Я встаю ночью и рисую», — сказал он мне. "I get up at night and paint," he told me. ''Ha'' dedim, ''yani işte, biz de.. bu yani...''dedim. Oh|I said|I mean|just|we|also|this|I mean|I said قلت له: "ها نحن هنا يعني... Я сказал: «О, — сказал я, — ну вот и все, мы… вот и все…» ''Well'' I said, ''I mean, we also.. this is...'' I said. Ben de aslında çok çaba sarf ediyorum. I|also|actually|very|effort|expend|am exerting أنا بالفعل بذلت الكثير من الجهد" Я действительно приложил к этому много усилий. I am actually putting in a lot of effort.

"Sanat nedir, Öykücüğüm?" dedi. Art|what is|my little story|he said قال: "ما هو الفن؟" "What is art, my little story?" he said.

Birbirimize bakıyoruz... to each other|we look ونحن ننظر لبعضنا البعض... We are looking at each other...

"İnsanı insana insanca anlatan bir kavram |to human|humanely|explaining|a|concept قلت: "مفهوم إنساني يصفه الإنسان للإنسان «Концепция, описывающая человека человеку человеку "A concept that describes a person to another person in a humane way.

ama bunun üzerine but|this|on top of لكن في هذا أستطيع التحدث كثيرًا" но на этом but I can talk a lot about this

çok da konuşabilirim, Mehmet Bey" dedim. very|also|I can talk|Mr Mehmet|Sir|I said Я могу много говорить, Мехмет-бей, — сказал я. I said, "Mr. Mehmet."

"Bir dakika, bir dakika" dedi. One|minute|||said وقال: "دقيقة واحدة "One minute, one minute," he said.

"Google'a aç" dedi. to Google|open|he said قومي بفتح جوجل "Open Google," he said.

Ben gittikten sonra bunu yapar mısınız? I|after I leave|after|this|will do|will you هل يمكنك القيام بذلك بعد أن أذهب؟ عديني" Ты сделаешь это после того, как я уйду? Will you do this after I leave?

Söz verin ama bu anlatacağım şeyi. Promise|you give|but|this|I will tell|thing Обещай, но вот что я тебе скажу. Promise me but this thing I will tell.

"Google'ı aç" dedi. Google|open|he said قال لي قومي بفتحه «Открой Google», — сказал он. "Open Google," he said.

"'Art world' yaz" dedi. Art|world|write|he said وابحثي عن عالم فن «Напишите «мир искусства», — сказал он. "Type 'Art world,'" he said.

Sanat dünyası İngilizce. Art|world| عالم الفن الإنجليزي Английский мир искусства. Art world in English.

Yazdım. I wrote كتبتها I wrote it.

"Görsellere tıkla" dedi. Tıkladım. "Ne çıktı?" dedi. to the images|click|he said|I clicked|What|came out|he said "انقري على الصور" نقرت قال "ما الأمر؟" «Нажимайте на изображения», — сказал он. Я нажал. "Что случилось?" сказал. "Click on the images," he said. I clicked. "What came out?" he asked.

Vango, Picasso, Leonardo Da Vinci, heykeller, resimler...Aman Allahım harika. Van Gogh|Picasso|Leonardo|Da|Vinci|sculptures|paintings|Oh my|my God|wonderful فان جوغ وليوناردو دافينشي منحوتات وصور قلت يا الهي! رائع Ванго, Пикассо, Леонардо да Винчи, скульптуры, картины... Боже мой. Vango, Picasso, Leonardo Da Vinci, sculptures, paintings... Oh my God, amazing.

Şimdi dedi, "Sanat dünyası yazar mısın? Türkçe olarak," dedi. Now|he said|Art|world|you write|are you|in Turkish|as|he said قال: "اكتبي عالم الفن في تركيا" Теперь он сказал: «Можешь написать мир искусства? По-турецки». Now he said, "Will you write about the art world? In Turkish," he said.

Yazdım. Görsellere tıkladım. I wrote|to the visuals|I clicked كتبت ونقرت على الصور Я написал. Я нажимал на изображения. I wrote. I clicked on the images.

Ne göreyim? Magazin dünyası. What|should I see|tabloid|world ماذا وجدت؟ مجلة الدنيا Что я увижу? Журнальный мир. What do I see? The world of magazines.

Kim kiminle, nerede, nasıl, ne... şşşş... Who|with whom|where|how|what|shhh من مع من، أين، كيف، ماذا ... Кто с кем, где, как, что... шшшш... Who with whom, where, how, what... shhh...

Ne almış, ne giymiş, ne yapmış? What|has bought|what|has worn|what|has done ماذا اشترى، ماذا ارتدى، ماذا فعل؟ Что он купил, что он носил, что он делал? What did he/she buy, what did he/she wear, what did he/she do?

Sonra dedi ki; Then|said|that وقال: "عزيزتي اويكو أترك التعليق لك" Then he/she said;

"Öykücüğüm yorumu sana bırakıyorum" dedi. |комментарий||| My short story|interpretation|to you|I leave|he/she said «Я оставлю вам интерпретацию моей истории», — сказал он. "I leave the interpretation to you," he/she said.

Ben de yorumu sizlere bırakıyorum. I|also|comment|to you|leave وأنا أترك التعليق لكم Я оставляю комментарий для вас. I also leave the interpretation to you.

Teşekkürler. (Alkış) Thank you|Applause شكرا لكم Thank you. (Applause)

SENT_CWT:AFkKFwvL=4.36 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=3.56 en:AFkKFwvL openai.2025-01-22 ai_request(all=374 err=0.00%) translation(all=311 err=1.61%) cwt(all=1515 err=1.58%)