×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.

image

ZihinX, Zengin Baba Yoksul Baba - Robert Kiyosaki

Zengin Baba Yoksul Baba - Robert Kiyosaki

Kitabın yazarı Robert Kiyosaki, benim iki babam var diyor.

Biri öz babası, diğeri ise yazarın sonradan multimilyoner olmasında büyükkatkısı olmuş

ve ona bildigi her şeyi öğretmiş olan, en yakın arkadaşının babası.

Yazarın öz babası, doktora yapmış ve üniversitede ders veriyordu.

Diğer babasıysa sekizinci sınıfı bitirdikten sonra hayata atılmış ve çogu şeyi yaşayarak öğrenmişti.

İki babasının da, başlarda, kendilerine tam yetecek kadar gelirleri vardı

fakat biri (2. Babası) Havai adalarının en zenginlerinden biri olarak vefat ediyor

ve evlatlarına milyonlarca dolar miras bırakıyorken, diğeri ise (kendi babası) vefat ettiğinde

evlatlarına ödenmesi gereken borçve vergiler bırakıyor.

Para kazanmak aslında bir bilim. Oyle bir bilim ki okullarda ve üniversitelerde öğretilmiyor.

Okullarda öğretilen ve insanlara aşılanan şey iyi bir kariyer yapmanın yolları sadece.

Bu yüzden çoğu aileler evlatlarına benzer şeyler öğreterek onları aynı yola yönlendiriyorlar.

Eğer anne babanız gelirlerini kendisi kazanmışsa ve o en zengin %1'lik kesimden değilse,

size bir nevi fakir olmanın yollarını öğretmiş olacaklar.

Sizin kötülüğünüzü istediklerinden değil tabi ki.

Böyle yapmalarının sebebi kendilerinin de bu konuda bilgisiz ve tecrubesiz olmaları

ve ilgili konuda hic kitap okumayarak hep aynı şekilde düşünmeye devam etmeleri.

Benim de benzer bir hikayem var.

Benim ailem de, o %1'lik kesimden değiller.

Onlar beni kendileri de fark etmeden aslında fakirliğe teşvik etmisler .

Bana her zaman üniversiteyi kazanıp bir meslek sahibi olmamı, ardından da iyi maaşlı,

sigortalı bir iş bulmamı söylüyorlardı.

Hatta yaşadığım ülkede kendi işimi kurmama rağmen,

bana hala : ‘Ah be çoçuğum keşke sen de maasli bir işe girseydin.. Ne kadar iyi olurdu.

İş arıyor musun bari evladım' diye soruyorlar.

Sırf bu yüzden ben hiç bir hevesim ve isteğim olmadan hukuk bölümünü kazanip okudum

ve boylece tam da onların istediği şekilde hayata başlamis oldum.

Ama Zengin Baba, Yoksul Baba tarzi kitaplar okudukça, bu kitapların sadece birinden bile,

4 yıllık lisans eğitimimde ogrenemeyecegim kadar çok şey öğrendiğimi fark etmeye başladim.

Okudukcabu kitapların yazarları benim için zengin baba olmaya başladılar

ve ben üniversite ilk sınıfin sonundan itibaren kendi işimi yapmaya başladım.

Eğer siz de benim gibi, bu bahsettigim en zengin %1'lik kesime mensup ailelerde doğmadıysanız,

o zaman Robert Kiyosakinin bu kitabını okumanızi siddetle tavsiye ederim.

Bir çoğumuz iyi bir maaşın bütün maddi sorunlarıı çözeceğini düşünüyoruz.

Fakat, daha çok para, sorunları çözmüyor.

Aslında asil sorunlarımızı çözen sey daha çok para kazanmanın yollarını bilmekten geciyor.

Şöyle ki, bir çoğumuzun asıl sorunu ömür boyu sadece para için çalışmak,

çektiğimiz zahmet ve verdiğimiz zamanin karşılığında sadece maaş almak.

Aslına bakarsak, bir çoğumuz “ilk önce para için çalışmalıyız ki, para biriktirelim”. Bu bir gerçek.

Fakat gercekten zengin olmak isteniyorsa öyle hareket edilmeliki, kisi para için değil,

parası onun için çalışsın ve katlanarak büyüsün.

Bunun için de biz bu iki finansal terimi öğrenip, cok iyi kavramaliyiz:

1)Aktifler

2) Pasifler

Eğer üniversitede muhasebe ve finans dersleri aldıysanız,

o zaman aktif ve pasifler konusundaki bildiklerimizi unutalım

ve bu terimleri çok basit bir dille anlamaya çalışalım.

Aktifler kisacasi, cebinize para koyar.

Pasifler ise cebinizden para çıkartır.

Her şey hem aktif hem pasif olabilir.

Mesela: eğer bir arabanız varsa ve onun icin aylık 200 lira gibi bir harcama yapıyorsanız, o zaman arabanız Pasif.

Eğer arabanız varsa ve onu kiraya vererek her ay 200 lira kazanıyorsanız o zaman arabanız Aktif.

Aktiflere örnek olarak kendi işletmeniz, size para kazandıran menkul ve gayri menkulleriniz,

hisse senetleri ve daha birçok şeyi söyleyebiliriz.

Pasiflerse sizin için hayati önemi olmadığı halde alınmış eşya ve emlaklardir.

Mesela pahalı telefonlar, lüks arabalar, daha büyük ev, krediyle alınmış eşyalar vs dir.

Bu farkı anlamak çok önemli.

Hiç düşündünüz mü?

Neden genelde zenginler daha da zengin oluyor, fakirlerse hep yerinde sayiyor veya daha da fakirlesiyor?

Çünkü zengin kazandığı parayı Aktife yatırıpdaha çok kazanıyorken, yoksulsa Pasife yatırıyor.

O yüzden fakirin zamanla hayat standartları aynı kalıyor veya daha da çok fakirlesiyor

Mesela ben her zaman, kazandığımla gidip kendime yeni bir telefon veya yeni bir araba almak yerine

paramı bana para getirme olasılığı olan şeylere harcarim.

Kendime markali kıyafetler, son model telefon, araba vs. almıyorum.

Sırf bu sayede 17 yaşımdan itibaren birçok iş ve projeyi hayata geçirebildim.

Çok para kaybettiğim de oldu, çok para kazandığım da.

Kaybettiklerimin karşısinda değeri ölçülemeyecek buyuk tecrübeler edindim

ve bu tecrübeler, sonraki yatırımlarımı nasıl yapmam gerektiği konusunda bir on calisma gibi oldu.

Eğer kendi işinizi kurmakla veya bir başkasının işine yatırım yapmakla paranızı riske attığınızı;

“ya iş tutmazsa, bu sefer elimdeki parayı da kaybederim” gibi şeyler düşünüyorsanız,

onun yerine mesela sizi idare eden bir telefonunuz olduğu halde

kendinize gidip son model bir telefon alıyorsanız,

veya evde televizyon olduğu halde daha büyük ekran televizyon veya arabanız olduğu halde

daha lüks bir araba alıyorsanız, o zaman, bilin ki, eşyalarınızın bir sene sonraki değeri

eşyaları aldığınız zamana kıyasla çok az olacak ve enflasyonu da göz önünde bulundurursak

o parayı zaten kaybetmiş olacaksınız.

Ve sonuç olarak hiçbir hayat tecrübesi de kazanmamış olmanin ustune

daha çok para kazanma şansınızı da kaybetmiş olacaksınız.

Ayrıca kredi çekerek alınan eşyalar konusu da var ki, çık işin içinden çıkabilirsen.

Diyelim ki bankadan kredi çektiniz ve istediyiniz esyalari aldiniz,

kendiniz için aylık ek harcama yaratarak ona bağlı kalacaksınız.

Gerçi insanlar “vay be” diyecekler. Filanca kişi baya zengin, bak kullandigi arabaya, kullandigi telefona.

Oysa gorundugunun aksine, sizin cebiniz boş olacak ve bu gidişle de hiç bir zaman zengin ol(a)mayacaksınız.

Ama iyi kotu herhangi bir işe yatırım yaparsanız, en kötü ihtimalle işiniz istediğiniz gibi gitmeyecek

ve elinizdeki parayı kaybetmiş olacaksınız.

Fakat sonuç olarak öyle bir tecrübe kazanmış olacaksınız ki,

sonraki yatırımlarınızın başarılı olma şansı kat be kat artmış olacak.

Herhalde siz de Kabul edersiniz ki, kazandığınız bu tecrübe peşin olarak aldığımız veya krediyle aldığımız

daha büyük ekran televizyonlarda izleyeceğimiz televizyon programlarından

veya dizilerinden daha çok değer katacak hayatımıza.

Unutmayın, tecrübelerimiz bizi hayata karşı güçlendiriyor.

Su an su soruyu sorabilirsiniz:

Peki istediğim gibi harcayamayacaksam ve kendime istediğim her şeyi alamayacaksam,

o zaman neden para kazanıyorum ki?

Aslında mevzu kazandığınız parayı hiç harcamamak değil,

asil mevzu kazancınızın artması ve biriktirdiğiniz paraya oranla ne kadarını harcayabileceginizdir.

Diyelim ki, ailenin aylık geliri $1,000 ve günlük ihtiyaçlarınız için aylık harcamanız $500.

Tabi ki de hepimiz her şeyin en iyisini istiyoruz. Bunda anormal bir şey yok.

O yüzden geri kalan $500-dan $150 veya $200-nı istediğimiz bir şeylere harcamakta sıkıntı yok.

Çünkü ne de olsa $300-350 artmış olacak

ve siz bunları biriktirerek her hangi bir aktife yatırım yapmış olacaksınız

ve bir süre sonra bu yatırımınızın sonucu olarak gelirinizi diyelim ki $1000-dan $1500-a çıkarma şansınız olmus olacak.

Söylediğim bu rakamlar hayali rakamlar ve $1000-ın yerine $1000000 da ola bilir $300 da.

Herkes gelir ve harcamalarını hesaplayarak, şimdiki durumuna gore bu kuralı uygulayabilir.

Önemli olan su ki, kazancınızı ne kadar gelir elde ettiğinizle değil,

ne kadar para toplaya bildiginize göre ölçmelisiniz.

O yüzden bu kitaptan öğrenmeniz gereken en önemli ders:

Hikayedeki Fakir kisi gibi düşünen (fakir düşünceli) insanlar hayatlarının sonuna kadar para için çalışır

ve maaşlarının artmasının, sorunlarını çözeceklerini düşünürler.

Zengin kisi gibi düşünen(zengin düşünceli) insanlar ise belli bir zaman para için çalışsalar da,

belli bir süreden sonra biriktirdikleri parayı işleterek, diger bir deyisle, paranın onlar için çalışmasını

ve daha çok para getirmesini sağlarlar.

Videomu beğendiyseniz ve bu tarz baska videolar da yapmamı istiyorsanız ZehinX adlı Youtube kanalıma

abone olmayı unutmayın.

Eğer size bu videoyla gerçekten bir faydam dokunduğunu düşünüyorsanız,

yaptığım işe verdiğiniz değeri göstermek için lutfen videomu arkadaşlarınızla da paylaşın ki,

başkaları da faydalanabilsin.

Teşekkürler.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Zengin Baba Yoksul Baba - Robert Kiyosaki |||||Robert Kiyosaki ||Poor Dad|||Kiyosaki |||||Kiyosaki Reicher Vater, armer Vater - Robert Kiyosaki Rich Dad Poor Dad - Robert Kiyosaki Padre Rico Padre Pobre - Robert Kiyosaki 金持ち父さん貧乏父さん - ロバート・キヨサキ Богатый папа Бедный папа - Роберт Кийосаки Багатий тато, бідний тато - Роберт Кіосакі

Kitabın yazarı Robert Kiyosaki, benim iki babam var diyor. |||Kiyosaki||||| |||Kiyosaki||||| Robert Kiyosaki, der Autor des Buches, sagt, ich habe zwei Väter. The author of the book, Robert Kiyosaki, says that I have two fathers.

Biri öz babası, diğeri ise yazarın sonradan multimilyoner olmasında büyükkatkısı olmuş |vrai père||l'autre||de l'auteur||multimillionnaire|dans la richesse|grande contribution| |own|his own father|||the author||multimillionaire|becoming|great contribution| Der eine war sein eigener Vater, der andere war der Vater des Autors, der später Multimillionär wurde. One is his own father, and the other is the author's later becoming a multimillionaire. L'un est son propre père, l'autre est le père de son meilleur ami qui a beaucoup contribué à ce que l'auteur devienne multimillionnaire par la suite. Одним из них был его собственный отец, другим - отец автора, который впоследствии стал мультимиллионером.

ve ona bildigi her şeyi öğretmiş olan, en yakın arkadaşının babası. ||qu'il sait|||enseigné||||| ||"he knew"|||taught||||| ||was er wusste|||||||| and his best friend's father, who had taught him everything he knew. et qui lui a appris tout ce qu'il savait.

Yazarın öz babası, doktora yapmış ve üniversitede ders veriyordu. The author's|real||||||| Der eigene Vater des Autors hatte einen Doktortitel und lehrte an der Universität. The author's natural father had a doctorate and taught at the university. Le père de l'auteur a fait un doctorat et enseignait à l'université.

Diğer babasıysa sekizinci sınıfı bitirdikten sonra hayata atılmış ve çogu şeyi yaşayarak öğrenmişti. |father|huitième|||||entré||beaucoup|||avait appris |his father||eighth grade||||entered life||most||by experiencing|had learned |sein Vater|||||||||||hatte gelernt Sein anderer Vater hatte sein Leben nach der achten Klasse begonnen und hatte viele Dinge durch Erfahrung gelernt. His other father, on the other hand, started life after finishing the eighth grade and learned most things by experience.

İki babasının da, başlarda, kendilerine tam yetecek kadar gelirleri vardı |||au début|||||revenus| ||||||||incomes| ||||||||Einkommen| Seine beiden Väter hatten anfangs genug Einkommen, um sich selbst zu versorgen. Both fathers initially had just enough income for them. Les deux pères avaient, au départ, des revenus suffisants pour vivre confortablement. Поначалу у обоих его отцов было достаточно средств к существованию.

fakat biri (2. Babası) Havai adalarının en zenginlerinden biri olarak vefat ediyor |||Hawaii|des îles||les plus riches|||décède| |||Hawaii|Hawaiian Islands||the richest|||dies| ||||Hawaiian Islands|||||| |||ハワイ|||裕福な人々の|||| aber einer von ihnen (sein 2. Vater) stirbt als einer der reichsten Männer auf den Hawaii-Inseln. but one (2nd father) dies as one of the wealthiest in the Hawaiian islands Mais l'un d'eux (le 2ème père) meurt en tant que l'un des plus riches des îles Hawaï. しかし、そのうちの一人(2番目の父親)はハワイ諸島で最も裕福な男の一人として死ぬ。 Но один из них (его второй отец) умирает одним из самых богатых людей на Гавайских островах.

ve evlatlarına milyonlarca dolar miras bırakıyorken, diğeri ise (kendi babası) vefat ettiğinde |à ses enfants||||leaving|||||| |to his children|||inheritance|while leaving||||||when he died |子供たちに||||遺している|||||| und vererbte seinen Kindern Millionen von Dollar, während der andere (sein eigener Vater) starb and he bequeathed millions of dollars to his children, while the other (his own father) passed away. Et il laisse des millions de dollars en héritage à ses enfants, tandis que l'autre (son propre père) meurt. и завещал миллионы долларов своим детям, в то время как другой (его собственный отец) умер

evlatlarına ödenmesi gereken borçve vergiler bırakıyor. |to be paid||et|| den Kindern|Zahlung an|||| to their children|to be paid||debts and taxes|| ||必要な|借金と|| hinterlässt Schulden und Steuern, die an ihre Kinder zu zahlen sind. He leaves debts and taxes to be paid to his children. laisse des dettes et des impôts à payer à ses enfants.

Para kazanmak aslında bir bilim. Oyle bir bilim ki okullarda ve üniversitelerde öğretilmiyor. ||||science||||||||n'est pas enseigné |||||Such|||||||is not taught ||||||||||||nicht gelehrt ||||||||||||教えられていない Geldverdienen ist eigentlich eine Wissenschaft, eine Wissenschaft, die in Schulen und Universitäten nicht gelehrt wird. Making money is actually a science. It is such a science that it is not taught in schools and universities. Gagner de l'argent est en réalité une science. Une science qui n'est pas enseignée dans les écoles et les universités. Зарабатывать деньги - это целая наука. Это такая наука, что ее не преподают в школах и университетах.

Okullarda öğretilen ve insanlara aşılanan şey iyi bir kariyer yapmanın yolları sadece. ||||inoculées inculquées||||||| |taught|and||instilled in||good||career|to have a good career|| ||||vermittelten||||||| ||||接種された||||キャリア||方法| What is taught in schools and instilled in people is just ways to make a good career. Ce qui est enseigné dans les écoles et inculqué aux gens, ce sont seulement les voies pour faire une bonne carrière.

Bu yüzden çoğu aileler evlatlarına benzer şeyler öğreterek onları aynı yola yönlendiriyorlar. |||||||en enseignant||||dirigent ||most|families|their children|similar||by teaching||||they guide |||||||||||leiten sie |||||||教えながら||||導いている That's why most families teach their children similar things and lead them on the same path.

Eğer anne babanız gelirlerini kendisi kazanmışsa ve o en zengin %1'lik kesimden değilse, |mother||||a gagné|||||1%|segment| |||income||has earned||||||top 1%| ||||||||||1%|der obersten 1%| |||||稼いだ場合||||||1%の層|ではない If your parents earned their own income and he wasn't in the richest 1%, Si vos parents ont gagné leur revenu eux-mêmes et qu'ils ne font pas partie des 1 % les plus riches,

size bir nevi fakir olmanın yollarını öğretmiş olacaklar. ||une sorte de|fakir|d'être pauvre||aura enseigné| ||a kind of||being|ways|will teach| ||Art der||||| ||||なること|方法|教えた| Sie werden dir beibringen, wie man arm ist. they will have taught you how to be poor in a way. ils vous auront en quelque sorte appris les voies de la pauvreté. 貧しくなる方法を教えてくれる。

Sizin kötülüğünüzü istediklerinden değil  tabi ki. |votre malice|||| |your harm|what they want||| |Ihr Böses|||| |あなたの悪さ|あなたたちの||| Not that they want your evil, of course. Ce n'est pas parce qu'ils souhaitent votre mal héritier. もちろん、彼らがあなたを悪く思っているわけではない。

Böyle yapmalarının sebebi kendilerinin de bu konuda bilgisiz ve tecrubesiz olmaları |their doing||||||ignorant||sans expérience| |their doing||||||ignorant||inexperienced|their being |||||||||erfahrenlos| |||||||||経験がない| Der Grund, warum sie dies tun, ist, dass sie selbst in dieser Angelegenheit uninformiert und unerfahren sind. The reason they do this is because they are ignorant and inexperienced in this matter.

ve ilgili konuda hic kitap okumayarak hep aynı şekilde düşünmeye devam etmeleri. |||aucun||en ne lisant pas|||||| |||never|book|not reading||||||their thinking |||überhaupt nicht||nicht lesen|||||| |||全く||||||||する und weiterhin auf dieselbe Weise denken, indem sie kein Buch zu dem betreffenden Thema lesen. and they continue to think in the same way by not reading any books on the subject. そして、関連するテーマの本を読まないことで、同じように考え続ける。

Benim de benzer bir hikayem var. ||similar||| ||||私の話| I have a similar story.

Benim ailem de, o %1'lik kesimden değiller. |||||part of| My family is also not from that 1%.

Onlar beni kendileri de fark etmeden aslında fakirliğe teşvik etmisler . |||||||Armutslosigkeit|angestiftet| ||themselves|||||poverty|encouraged|they have made |||||||貧困に||していた Sie haben mich, ohne es selbst zu bemerken, tatsächlich zur Armut angeregt. They actually encouraged me to be poor without realizing it themselves .

Bana her zaman üniversiteyi kazanıp bir meslek sahibi olmamı, ardından da iyi maaşlı, ||||obtenir||||mon|ensuite|||bien rémunéré ||||||||my being|afterwards|||well-paid ||||||||ich habe||||gut bezahlten ||||||||私が持つこと||||高給の Sie haben mir immer gesagt, dass ich die Universität bestehen und einen Beruf ergreifen soll, und danach einen gut bezahlten, It always tells me to win college and get a job, and then a well-paid,

sigortalı bir iş bulmamı söylüyorlardı. |||trouver un emploi|were saying |||finding a job|they were saying |||meinen ich finde|sie sagten |||私が仕事を見つける|言っていた versicherten Job finden soll. They were telling me to get a job with insurance.

Hatta yaşadığım ülkede kendi işimi kurmama rağmen, |||||créer une entreprise|malgré |||||setting up| |||||Gründung| |||||設立| Even though I started my own business in the country where I live, Même si j'ai créé ma propre entreprise dans le pays où je vis, 私が住んでいる田舎で自分のビジネスを始めたのに、

bana hala : ‘Ah be çoçuğum keşke sen de maasli bir işe girseydin.. Ne kadar iyi olurdu. ||||mon enfant||||salaire|||aurais trouvé un emploi|||| |||oh|my child||||with a salary|||you had entered|||| ||||||||mit Gehalt|||hättest du gearbeitet|||| |||||||||||入っていた|||| still to me: 'Oh boy, I wish you could get a paid job too.. How good would it be. on me dit encore : 'Ah mon enfant, j'aurais aimé que tu trouves un emploi salarié.. Ce serait si bien. 彼は今でも私に言うんだ、『ああ、わが子よ、君がサラリーマンをしていたらどんなによかっただろう。

İş arıyor musun bari evladım' diye soruyorlar. |||au moins|mon enfant|| |||at least||| ||||||尋ねている They ask, 'Are you looking for a job, my son? Ils me demandent quand même : 'Cherches-tu un emploi, mon enfant ?' 息子よ、仕事を探しているのか?

Sırf bu yüzden ben hiç bir hevesim ve isteğim olmadan hukuk bölümünü kazanip okudum ||||||enthousiasme||||||admis à| Just||||||enthusiasm||my desire|||law department|winning| ||||||Ehrgeiz||||||| ||||||||||||合格して| Just for this reason, I won and studied law without any enthusiasm or desire. C'est seulement pour cette raison que j'ai obtenu mon diplôme en droit sans aucune envie ni motivation. だから、私は熱意も意欲もなく法律を学んだ。

ve boylece tam da onların istediği şekilde hayata başlamis oldum. |ainsi|||||||commencé| |thus||||they wanted|||I started| |so|||||||| |その結果|||||||始めた| And so I started life exactly the way they wanted.

Ama   Zengin Baba, Yoksul Baba tarzi kitaplar okudukça,  bu kitapların sadece birinden bile, |||||style||||||| |||Armer||Art der Bücher||je mehr ich lese||||| |||Poor||||||||| |||||||読むほど||本||| Aber je mehr ich Bücher wie Rich Dad, Poor Dad lese, und sei es auch nur eines dieser Bücher, But the more I read Rich Dad, Poor Dad style books, the more I get from even just one of these books, Cependant, en lisant des livres comme "Père riche, Père pauvre", même un seul de ces livres, でも、『金持ち父さん、貧乏父さん』のような本を読めば読むほど、たとえこの中の一冊でもね、

4 yıllık lisans eğitimimde ogrenemeyecegim kadar çok şey öğrendiğimi fark etmeye başladim. ||durant mes études|je ne vais pas apprendre||||que j'ai appris|||j'ai commencé |bachelor's degree|my undergraduate education|I will not learn||||||| ||meinem Bachelorstudium|ich werde nicht lernen||||||| |||||||私が学んだこと|||気づき始めた I started to realize that I had learned so much that I could not have learned in my 4-year undergraduate education. J'ai commencé à réaliser que j'avais appris tant de choses durant mes quatre années d'études de licence que je ne pourrais jamais tout apprendre.

Okudukcabu kitapların yazarları benim için zengin baba olmaya başladılar Nous avons lu ça|||||||| As we read||the authors|for me||||to be rich| Lesen wir|||||||| 読んだ時||著者たち|||||| As I read, the authors of these books became rich fathers for me. Les auteurs de ces livres que je lisais ont commencé à devenir pour moi des pères riches.

ve ben üniversite ilk sınıfin sonundan itibaren kendi işimi yapmaya başladım. ||||première année|de la fin||||| ||||der ersten Klasse|||||| |||||||||to work| ||||クラス|||||| and I started my own business from the end of my first year of university. Et j'ai commencé à travailler pour moi-même depuis la fin de ma première année universitaire.

Eğer siz de benim gibi, bu bahsettigim en zengin %1'lik kesime mensup ailelerde doğmadıysanız, ||||||mentionné||||couche sociale|||weren't born ||||||I mentioned||||the top 1%|belonging to||if you weren't born ||||||||||der obersten 1%|angehörig||nicht geboren |||||||||||属する||生まれなかったら Es sei denn, Sie wurden, wie ich, in Familien geboren, die zu den reichsten 1 % gehören, If you, like me, were not born into families belonging to the wealthiest 1% I mentioned,

o zaman Robert Kiyosakinin bu kitabını okumanızi siddetle tavsiye ederim. |||Kiyosaki's|||votre lecture|avec insistance|| |||Kiyosaki's|||your reading|strongly|| |||Kiyosaki|||euch||| ||ロバート|ロバート・キヨサキ||||強く|お勧めします| dann empfehle ich Ihnen dringend, dieses Buch von Robert Kiyosaki zu lesen. then I highly recommend you read this book by Robert Kiyosaki.

Bir çoğumuz iyi bir maaşın bütün maddi sorunlarıı çözeceğini düşünüyoruz. ||||salaire|||problèmes|résoudre| |many of us|||salary|||problems|will solve| ||||||||lösen wird| |||||||問題|解決するだろう| Many of us think that a good salary will solve all financial problems. Beaucoup d'entre nous pensent qu'un bon salaire résout tous les problèmes matériels. 多くの人は、良い給料をもらえば経済的な問題はすべて解決すると思っている。

Fakat, daha çok para, sorunları çözmüyor. |||||solves problems |||||解決しない But more money doesn't solve the problems. Cependant, avoir plus d'argent ne résout pas les problèmes.

Aslında asil sorunlarımızı çözen sey daha çok para kazanmanın yollarını bilmekten geciyor. |noble|nos problèmes|qui résout|ce qui||||gagner plus|les moyens|savoir|passe par |actually|our problems|solving|thing||||earning more money|ways to|knowing how|depends on ||||||||||wissen|abhängt von |||解決する|||||稼ぐ||知ること|通る In fact, what solves our real problems is knowing how to make more money. En fait, la véritable solution à nos problèmes réside dans la connaissance des moyens de gagner plus d'argent. 実際、私たちの本当の問題を解決するのは、もっとお金を稼ぐ方法を知ることなのだ。

Şöyle ki, bir çoğumuzun asıl sorunu ömür boyu sadece para için çalışmak, |||la plupart d'entre nous|véritable||vie|durée de vie|||| |||many of us|||lifetime||||| |||私たちの多く|||人生||||| Namely, the main problem of many of us is to work for money only for life, En fait, le véritable problème pour beaucoup d'entre nous est de travailler toute notre vie seulement pour de l'argent. 私たちの大半にとって一番の問題は、お金のために一生働いているということだ、

çektiğimiz zahmet ve verdiğimiz zamanin karşılığında sadece maaş almak. nous avons pris|||||en retour de||| we put in|effort|||time|in return for||| ||||Zeit|||| |||与えた|時間|対価として||| just getting paid for the time and effort we put in. Nous recevons uniquement un salaire en retour des efforts que nous fournissons et du temps que nous investissons. 私たちが費やした労力と時間の見返りとして給料をもらうためだけに。

Aslına bakarsak, bir çoğumuz “ilk önce para için çalışmalıyız ki, para biriktirelim”. Bu bir gerçek. En réalité||||||||nous devons travailler|||épargner||| ||||||||wir müssen arbeiten|||sparen wir||| ||||||||we should work|||we save||| 実際に|||||||||||お金を貯める||| In fact, many of us “have to work for money first so we can save money”. This is real. En réalité, beaucoup d'entre nous pensent que nous devons d'abord travailler pour de l'argent afin d'économiser de l'argent. C'est un fait. 実のところ、私たちのほとんどは「お金を貯めるために、まずお金のために働かなければならない」。

Fakat gercekten zengin olmak isteniyorsa öyle hareket edilmeliki, kisi para için değil, ||||||||человек||| |vraiment|||s'il veut|||il faut agir|la personne||| |wirklich|||wenn er will||||Person||| |really|||if one wants|||one must act|||| |||||||行動すべき|その人||| Aber wenn man wirklich reich sein will, sollte man so handeln, nicht für Geld, But if you really want to be rich, you should act like that, not for money. Mais si l'on veut vraiment être riche, il faut agir de manière à ce que la personne ne travaille pas pour l'argent, しかし、本当にお金持ちになりたいのであれば、お金のためではなく、そのように行動すべきだ、

parası onun için çalışsın ve katlanarak büyüsün. |||работает для||умножаясь|расти ||||||tu grandisses |||||wachsen und wachsen|wachse |||||growing exponentially|you grow |||働く||成長しながら| sein Geld für sich arbeiten lassen und exponentiell wachsen. let his money work for him and he grow exponentially. mais que son argent travaille pour elle et croisse exponentiellement. お金を自分のために働かせ、指数関数的に成長させるのだ。

Bunun için de biz bu iki finansal terimi öğrenip, cok iyi kavramaliyiz: |||||||||||мы должны понять |||||||termes financiers|||| |||||||terms|we need to learn|very||we must grasp |||||||||sehr||verstehen müssen |||||||用語||||理解する必要がある Dazu müssen wir diese beiden Finanzbegriffe sehr gut lernen und verstehen: For this, we need to learn and understand these two financial terms very well: Pour cela, nous devons apprendre ces deux termes financiers et bien les comprendre : そのためには、この2つの金融用語をよく学び、理解しなければならない:

1)Aktifler アクティブ 1)Assets

2) Pasifler пассивы (1) les passifs Passivformen (1) Passive Voice 受動態

Eğer üniversitede muhasebe ve finans dersleri aldıysanız, ||бухгалтерский учет|||| ||comptabilité||finances||vous avez suivi ||accounting||finance||you took ||||||Sie belegt haben ||会計|||会計とファイナンスの授業|受講したら Wenn Sie an der Universität Kurse in Rechnungswesen und Finanzen belegt haben, If you took accounting and finance courses at university,

o zaman aktif ve pasifler konusundaki bildiklerimizi unutalım ||||||то что мы знаем| |||||sujet de|nos connaissances| ||||passives|topic|what we know|let's forget ||||||das Wissen| ||||||知識|忘れましょう so let's forget what we know about actives and passives

ve bu terimleri çok basit bir dille anlamaya çalışalım. ||les termes||||langue|| ||the terms|||||understand|let's try ||||||Sprache|| ||||簡単な||||頑張りましょう and let's try to understand these terms in very simple language.

Aktifler kisacasi, cebinize para koyar. |вкратце||| ||votre poche|| |in short|your pocket|| ||in die Tasche|| ||あなたのポケットに|| Assets put money in your pocket, in short.

Pasifler ise cebinizden para çıkartır. ||вашего кармана|| ||votre poche||sortira the passive||your pocket||takes out ||||nimmt ab ||あなたの財布から||出て行く Passives take money out of your pocket.

Her şey hem aktif hem pasif olabilir. |||||пассивный| Everything can be both active and passive.

Mesela: eğer bir arabanız varsa ve onun icin aylık 200 lira gibi bir harcama yapıyorsanız, o  zaman arabanız Pasif. |||ваша машина|||||||||расходы||||ваша машина|пассивный (1) |||votre voiture||||pour cela|||||dépense|vous dépensez|||| |||||||it|||||expense|you are spending||||Passive (1) ||||||||||||Ausgabe|machen Sie|||| |||あなたの車||||そのため||||||しているなら|||| For example: if you have a car and you spend 200 liras per month for it, then your car is Passive. 例えば、あなたが車を持っていて、そのために毎月200リラを費やしている場合、あなたの車は受動的である。

Eğer arabanız varsa ve onu kiraya vererek her ay 200 lira kazanıyorsanız o zaman arabanız Aktif. |ваша машина|||||||||вы зарабатываете|||| |||||location|||||vous gagnez|||| |Ihr Auto||||||||||||Ihr Auto| ||||||||||you earn|||| ||||||||||稼いでいるなら|||あなたの車| If you have a car and earn 200 lira every month by renting it, then your car is Active.

Aktiflere örnek olarak kendi işletmeniz, size para kazandıran menkul ve gayri menkulleriniz, активы||||||||ценные бумаги|||ваши активы les actifs||||votre entreprise|||générant des revenus|valeurs mobilières||biens immobiliers|vos actifs Aktiva||||Unternehmen|||die Ihnen Geld bringen|||immaterielle|Ihrem Vermögen to assets||||your business|||that earn you money|securities||real estate|your assets 資産に|||||||利益を生む|||不動産|資産 Beispiele für Vermögenswerte sind Ihr eigenes Unternehmen, bewegliches und unbewegliches Eigentum, mit dem Sie Geld verdienen, Examples of assets are your own business, your money-making securities and real estate,

hisse senetleri ve daha birçok şeyi söyleyebiliriz. |акции||||| actions|actions|||||nous pouvons dire Aktien|Aktien||||| |stocks||||| |株式|||||言える Aktien und viele andere Dinge. stocks and much more.

Pasiflerse sizin için hayati önemi olmadığı halde alınmış eşya ve emlaklardir. если пассивы||||||||||недвижимостью s'il est passif|||vitale|||alors que||||biens immobiliers Passivobjekte|||||||genommen||| if it's passive|||vital||||taken|||it is real estate 受動態の場合||||重要性|||取得された|||不動産です Passivgüter sind Waren und Güter, die für Sie nicht von entscheidender Bedeutung sind. Passive items are things and real estates that are not of vital importance to you. Ce sont des biens et des biens immobiliers acquis alors qu'ils n'ont pas d'importance vitale pour vous.

Mesela pahalı telefonlar, lüks arabalar, daha büyük ev, krediyle alınmış eşyalar vs dir. ||||||||auf Kredit||Gegenstände|| ||||||||with credit|||| ||||高級車||||クレジットで|||| For example, expensive phones, luxury cars, bigger house, items bought on loan, etc. Par exemple, des téléphones coûteux, des voitures de luxe, une maison plus grande, des objets achetés à crédit, etc.

Bu farkı anlamak çok önemli. It is very important to understand this difference. Comprendre cette différence est très important.

Hiç düşündünüz mü? |考えましたか| Have you ever thought?

Neden genelde zenginler daha da zengin oluyor, fakirlerse hep yerinde sayiyor veya daha da fakirlesiyor? |||||||бедные же|||||||беднеют ||||||||||||||devenir plus pauvres |||||||die Armen||||||| |||||||the poor|always||staying in place|or|||becoming poorer ||||||||||立ち止まっている||||貧しくなっている Wie kommt es, dass die Reichen immer reicher werden, während die Armen stagnieren oder immer ärmer werden? Why do the rich usually get richer, and the poor keep stagnating or get poorer?

Çünkü zengin kazandığı parayı Aktife yatırıpdaha çok kazanıyorken, yoksulsa Pasife yatırıyor. |||||||gagne|||investit ||||Активы|инвестируя в активы|||||инвестирует ||||Aktiva|||||Passivkonto|investiert ||earned||Active|investing it||while earning|if poor|Passive account|invests it ||||アクティブ|||稼いでいるとき|貧しい場合|パシフィック| Denn die Reichen investieren das Geld, das sie verdienen, in Aktive und verdienen mehr, während die Armen es in Passive investieren. Because while the rich invest the money they earn in the Assets and earn more, the poor invest in the Passive.

O yüzden fakirin zamanla hayat standartları aynı kalıyor veya daha da çok fakirlesiyor ||бедняков|||стандарты жизни||||||| ||les pauvres|||||||||| ||der Arme|||||||||| ||the poor|||standards|the same|||||| ||貧しい人|||基準||||||| Therefore, the living standards of the poor stay the same or get poorer over time.

Mesela ben her zaman, kazandığımla gidip kendime yeni bir telefon veya yeni bir araba almak yerine ||||с тем что я выиграл||||||||||| ||||avec ce que je gagne||||||||||| ||||was ich gewonnen habe||||||||||| ||||what I earn||||||||||| ||||私が得たもの||||||||||| For example, instead of going with what I earn, I always buy myself a new phone or a new car.

paramı bana para getirme olasılığı olan şeylere harcarim. |||||||je dépense |||приносящий деньги||||я потрачу ||||Wahrscheinlichkeit|||ich gebe aus |||bringing|possibility|||I spend 私の|||||||使う Ich gebe mein Geld für Dinge aus, die mir wahrscheinlich Geld bringen. I spend my money on things that are likely to bring me money.

Kendime markali kıyafetler, son model telefon, araba vs. almıyorum. |брендовые||||||| |de marque||||||| |branded||||||| ||||最新モデル||||買わない Ich kaufe keine Markenkleidung, die neuesten Telefonmodelle, Autos usw. Branded clothes, latest phone, car etc. I'm not buying.

Sırf bu sayede 17 yaşımdan itibaren birçok iş ve projeyi hayata geçirebildim. ||||||||||реализовать смог ||grâce à cela||||||||j'ai pu réaliser ||||||||||verwirklichen konnte ||||||||||I was able to carry out ||おかげで|17歳から||||||| Just because of this, I have been able to realize many works and projects since the age of 17. Grâce à cela, j'ai pu réaliser de nombreux travaux et projets depuis l'âge de 17 ans.

Çok para kaybettiğim de oldu, çok para kazandığım da. ||который я потерял|||||| |||||||j'ai gagné| ||I lost||||||too |||||||ich gewonnen habe| |||||||稼いだ| I've lost a lot of money, and I've made a lot of money. Il m'est arrivé de perdre beaucoup d'argent, et il m'est aussi arrivé d'en gagner beaucoup. 大金を失ったこともあれば、大金を稼いだこともある。

Kaybettiklerimin karşısinda değeri ölçülemeyecek buyuk tecrübeler edindim потерянных мной|потере перед||неизмеримо|большой|опыт| |face de||||| Verlusten||||große|Erfahrungen|erworben of what I lost|of what I lost||unmeasurable|big|experiences|I gained 失ったもの|対比して|||大きな|経験|得た Ich habe viele Erfahrungen gesammelt, deren Wert sich nicht mit dem messen lässt, was ich verloren habe. I have gained great experiences that cannot be measured against what I have lost. Face à mes pertes, j'ai acquis des expériences grandes qui ne peuvent être mesurées. 私は多くの経験を学んだが、その価値は失ったものとは比べものにならない。

ve bu tecrübeler,  sonraki yatırımlarımı nasıl yapmam gerektiği konusunda bir on calisma gibi oldu. ||||инвестиции|||||||работа|| ||expériences||||||||un||| ||||meine Investitionen|||||||eine Anleitung|| ||||my investments||||regarding|||work|| ||||投資|||||||研究|| und diese Erfahrungen waren wie eine Schulung, wie ich meine nächsten Investitionen tätigen sollte. and these experiences have been like a preliminary study on how I should make my next investments. et ces expériences ont été comme un travail de préparation pour la manière dont je devrais réaliser mes futurs investissements. これらの経験は、私が次にどのような投資をすべきかのトレーニングのようなものだ。

Eğer kendi işinizi kurmakla veya bir başkasının işine yatırım yapmakla paranızı riske attığınızı; |||||||||||рискуете| |||créer||||||||| |||gründen||||||||Risiko eingehen|setzen |||setting up||||||doing|||you are risking |||||||ビジネス||||リスクに|投資した If you risk your money by starting your own business or investing in someone else's business; Si vous pensez que vous mettez votre argent en risque en créant votre propre entreprise ou en investissant dans celle d'un autre ;

“ya iş tutmazsa, bu sefer elimdeki parayı da kaybederim” gibi şeyler düşünüyorsanız, |||||деньги которые у меня|||||| ||||||||je vais perdre||| |||||the one in my hand|||I will lose|||if you are thinking ||||||||ich verliere||| ||働かない場合|||手元の||||||考えているなら Wenn Sie denken: "Was ist, wenn es nicht klappt, dann verliere ich dieses Mal das Geld, das ich habe? If you think things like "what if the job doesn't work, I will lose my money this time", si vous pensez des choses comme « si l'affaire ne fonctionne pas, cette fois je perdrai aussi l'argent que j'ai »

onun yerine mesela sizi idare eden bir telefonunuz olduğu halde ||||gère||||| ||||verwalten||||| |||||||あなたの電話|| anstatt zum Beispiel ein Telefon zu haben, das Sie verwaltet. instead, for example, even though you have a phone that manages you par exemple, alors que vous avez un téléphone qui vous gère

kendinize gidip son model bir telefon alıyorsanız, ||||||vous achetez ||||||wenn Sie kaufen ||||||if you are buying ||||||買っているなら if you go to yourself and buy a latest model phone, si vous allez vous acheter un téléphone dernier cri,

veya evde televizyon olduğu halde daha büyük ekran televizyon veya arabanız olduğu halde |||||||écran||||| ||||||||||あなたの車|| oder Sie haben einen Fernseher zu Hause, aber einen größeren Bildschirm, oder Sie haben ein Auto or even if you have a larger screen TV or a car with a TV at home ou alors, même si vous avez une télévision chez vous, vous voulez une télévision à écran plus grand ou même si vous avez une voiture

daha lüks bir araba alıyorsanız, o zaman, bilin ki, eşyalarınızın bir sene sonraki değeri |||||||||ваших вещей|||| |||||||||vos affaires|||| |||||||||Ihrem Eigentum|||| |||||||||of your belongings|||| |||||||知っておいてください||あなたの持ち物の|||| If you are buying a more luxurious car, then know that your possessions are worth a year later.

eşyaları aldığınız zamana kıyasla çok az olacak ve enflasyonu da göz önünde bulundurursak ||||||||l'inflation|||| |||по сравнению с|||||||||учитывая это |||im Vergleich zu|||||||||berücksichtigen wir the items|you received||compared to|||||inflation||||if we take into account 物品||||||||インフレ||||考慮すると wird im Vergleich zu dem Zeitpunkt, an dem Sie die Artikel gekauft haben, sehr gering sein, und unter Berücksichtigung der Inflation it will be very little compared to when you received the items, and considering the inflation

o parayı zaten kaybetmiş olacaksınız. |||lost|you will be |||失っている| dann haben Sie das Geld sowieso verloren. You will have already lost that money.

Ve sonuç olarak hiçbir hayat tecrübesi de kazanmamış olmanin ustune ||||||||не имея| |||||expérience de vie|||le fait de ne pas|de plus |||||||hasn't gained|of being|on top of |||||||||darüber hinaus |||||||得られなかった|あなたの経験|その上 And on top of not having gained any life experience as a result. Et en plus de n'avoir acquis aucune expérience de vie その結果、あなたは人生経験を積んでいない。

daha çok para kazanma şansınızı da kaybetmiş olacaksınız. ||||вашу удачу||| ||||votre chance||| |||earning|your chance||| ||||Ihre Chance||| ||||チャンス||| You will also lose your chance to earn more money. vous allez également perdre votre chance de gagner plus d'argent.

Ayrıca kredi çekerek alınan eşyalar konusu da var ki, çık işin içinden çıkabilirsen. ||||||||||||выбраться из |||||sujet des objets|||||||sors-en si tu ||taking out|purchased||the subject of|||||||if you can get out |||||||||raus|||wenn du kannst ||||||||||||出られるなら There is also the issue of items bought by taking out loans, so get out of the way if you can. Il y a aussi la question des biens achetés à crédit, si vous pouvez sortir de cette situation. クレジットで買った商品の問題もある。

Diyelim ki bankadan kredi çektiniz ve istediyiniz esyalari aldiniz, ||||вы взяли||||вы купили ||||||ce que vous voulez|| ||||you took||you wanted|items|you got ||||||gewünschten|die Möbel|Sie haben gekauft ||||||欲しい|家具|購入しました Let's say you took a loan from the bank and got the things you wanted,

kendiniz için aylık ek harcama yaratarak ona bağlı kalacaksınız. |||||создавая дополнительные расходы||| |||supplémentaire||en créant||| |||Zusatz||indem Sie schaffen||| ||||expense|creating||| |||||作ることで|||留まる Sie werden sich daran halten, indem Sie zusätzliche monatliche Ausgaben für sich selbst schaffen. you will stick to it by creating additional monthly expenses for yourself. 毎月の支出を増やすことで、それを守ることができる。

Gerçi insanlar “vay be” diyecekler. Filanca kişi baya zengin, bak kullandigi arabaya, kullandigi telefona. |||||тот человек|||||||который использует| Cependant|||||tel un|||||||| surely||||will say|that person||pretty|||he uses||he uses| |||||irgendeine Person|||||das Auto||das Handy| |||||あの人|||||使っている|||電話に Die Leute werden sagen: "Wow", der und der ist sehr reich, sieh dir sein Auto an, das Telefon, das er benutzt. People will say "wow" though. That person is very rich, look at the car he drives, the phone he uses. あの人はお金持ちで、車も電話も使っている。

Oysa gorundugunun aksine, sizin cebiniz boş olacak ve bu gidişle de hiç bir zaman zengin ol(a)mayacaksınız. |выглядит||||||||||||||||не станете |du gesehen hast|||Ihrer Tasche|||||||||||||werdet ihr however|what you see|on the contrary||your pocket|||||at this rate|||||rich|||you will be able ||au contraire||votre poche||||||||||||| ||||あなたのポケット|||||このままでは||||||||ならない However, contrary to what it seems, your pocket will be empty and you will never (be) rich at this rate. しかし、見かけによらず、あなたのポケットは空っぽで、決して金持ちにはなれない。

Ama iyi kotu herhangi bir işe yatırım yaparsanız, en kötü ihtimalle işiniz istediğiniz gibi gitmeyecek ||||||||||||||не пойдет ||||||||||||||ira pas ||schlechtesten|||||||||||| ||bad|||||||||your job|||will not go |||||||||||あなたの仕事|||うまくいかない But if you invest in any good business, at worst your business will not go the way you want it to. しかし、どんなビジネスに投資するにしても、その良し悪しにかかわらず、最悪のシナリオは思い通りにいかないことだ。

ve elinizdeki parayı kaybetmiş olacaksınız. |ваших руках||| |l'argent que vous avez||| |the money in your hand||| |あなたの手元にある||| and you will lose your money.

Fakat sonuç olarak öyle bir tecrübe kazanmış olacaksınız ki, ||||||得る|| But as a result, you will gain such an experience that しかし、その結果、そのような経験を積むことができる、

sonraki yatırımlarınızın başarılı olma şansı kat be kat artmış olacak. |ваших инвестициях|||||||| |Ihren Investitionen|||||||| |your investments|successful||||times||| ||||チャンス||||| The chances of your next investments to be successful will increase exponentially. 次の投資で成功する可能性は何倍にも高まるだろう。

Herhalde siz de Kabul edersiniz ki, kazandığınız bu tecrübe peşin olarak aldığımız veya krediyle aldığımız |||||||||наличными||||| |||||||||au comptant|||||nous avons acheté ||||||you have gained|||upfront||||on credit| |||||||||im Voraus||||| ||||承認|||||||前払い|||購入した Ich denke, Sie werden mir zustimmen, dass die Erfahrungen, die Sie gemacht haben, Sie in die Lage versetzt haben, zu erkennen, dass das Geld, das wir in bar oder auf Kredit erhalten You will probably agree that this experience you have gained, we have received in cash or with credit. あなたが得た経験によって、私たちが現金やクレジットで受け取るお金について理解することができたということは、私の意見に同意していただけると思います。

daha büyük ekran televizyonlarda izleyeceğimiz televizyon programlarından ||||||программ ||||||programmes de ||||we will watch||programs ||||||Programmen ||||見る予定の||番組 of the television programs we will watch on larger screen televisions.

veya dizilerinden daha çok değer katacak hayatımıza. |сериалов||||добавит| ||||||à notre vie |von Serien||||| |from their series||||it will add| |||||価値を加える| or series will add more value to our lives.

Unutmayın, tecrübelerimiz bizi hayata karşı güçlendiriyor. |наш опыт|||| |nos expériences|||| |our experiences||||strengthens |私たちの経験||||強くしている Remember, our experiences strengthen us against life.

Su an su soruyu sorabilirsiniz: ||||質問できます You can ask the following question right now:

Peki istediğim gibi harcayamayacaksam ve kendime istediğim her şeyi alamayacaksam, |||если не смогу тратить||||||не смогу купить |||je ne pourrai pas|||||| |||wenn ich nicht ausgeben kann||||||ich nicht kaufen |||if I can't spend||||||if I won't be able to buy |||使えないなら||||||買えないなら What if I can't spend as I want and get myself everything I want,

o zaman neden para kazanıyorum ki? ||||я зарабатываю| ||||je gagne| ||||ich verdiene| ||||I earn| ||||稼いでいる| Then why am I making money?

Aslında mevzu kazandığınız parayı hiç harcamamak değil, |sujet||||ne pas dépenser| Eigentlich|Thema|gewonnenen|||ausgeben| |the issue||||spending| |||||使わないこと| Es geht nicht darum, das Geld, das man verdient, nicht auszugeben, Actually, it's not about not spending the money you earn, 実は、稼いだお金を使わないことが問題なのではない、

asil mevzu kazancınızın artması ve biriktirdiğiniz paraya oranla ne kadarını harcayabileceginizdir. ||вашей прибыли|увеличение||собранные вами|||||вы сможете потратить ||votre gain|||||par rapport à||| ||your profit|||you have saved||in relation to||how much of it|you can spend |||||gesparten|||||ausgeben können ||あなたの利益||||お金|対して||どれだけ|使える Das Hauptproblem ist die Erhöhung Ihres Einkommens und wie viel Sie im Verhältnis zu dem gesparten Geld ausgeben können. The main issue is the increase in your earnings and how much you can spend compared to the money you have saved. Le sujet principal est l'augmentation de vos revenus et combien vous pouvez dépenser par rapport à l'argent que vous avez économisé. 主な問題は、収入の増加であり、貯蓄したお金に比例していくら使えるかである。

Diyelim ki, ailenin aylık geliri $1,000 ve günlük ihtiyaçlarınız için aylık harcamanız $500. ||||доход|||ваши нужды|||ваши расходы |||||||vos besoins||| ||||income|||your needs|||your spending |||||||Bedarfskosten||| |||||||必要|||支出 Let's say your family's monthly income is $1,000 and your monthly expenses are $500 for your daily needs. Disons que le revenu mensuel de la famille est de 1 000 $ et que vos dépenses mensuelles pour vos besoins quotidiens s'élèvent à 500 $. あなたの家族の月収が1,000ドルで、日常生活に必要な支出が500ドルだとしよう。

Tabi ki de hepimiz her şeyin en iyisini istiyoruz. Bunda anormal bir şey yok. ||||||||||необычного||| ||||||||||außergewöhnlich||| ||||||||||abnormal||| |||||||||これに|||| Of course, we all want the best of everything. There is nothing abnormal about it. Bien sûr, nous voulons tous le meilleur de tout. Il n'y a rien d'anormal à cela. もちろん、みんなベストを望んでいる。

O yüzden geri kalan  $500-dan $150 veya $200-nı istediğimiz bir şeylere harcamakta sıkıntı yok. ||||||||||тратить на|| ||||||de|||||| ||||||it||||spending|| ||||||||||ausgeben|| |||||||欲しい|||使うこと|| So it's okay to spend the remaining $500, $150 or $200 on something we want. だから、残りの500ドルのうち150ドルや200ドルを欲しいものに使ってもいいのだ。

Çünkü ne de olsa $300-350 artmış olacak Because after all, $300-350 will be increased. Parce qu'après tout, cela aura augmenté de 300 à 350 $ 結局、300~350ドル高くなるからだ。

ve siz bunları biriktirerek her hangi bir aktife yatırım yapmış olacaksınız |||накапливая это||||||| |||en les accumulant||||||| |||indem Sie ansparen||||||| |||by saving||||asset|investment|| |||貯めることで||||||| and you will have invested in any asset by accumulating them et vous aurez investi dans un actif quelconque en les accumulant

ve bir süre sonra bu yatırımınızın sonucu olarak gelirinizi diyelim ki $1000-dan $1500-a çıkarma şansınız olmus olacak. |||||вашей инвестиции|||||||||ваша возможность|будет| |||||||||||||augmenter||| |||||of your investment|result||your income|||||increase|your chance|will be| |||||||||||||erhöhen||werden| |||||投資の||||||||引き上げ|チャンス|なる| and after a while you will have the chance to increase your income from, say, $1000 to $1500 as a result of this investment. et au bout d'un certain temps, en raison de cet investissement, vous aurez la possibilité d'augmenter vos revenus, disons, de 1000 à 1500 $. そしてしばらくすると、この投資の結果として、収入を例えば1000ドルから1500ドルに増やすチャンスがある。

Söylediğim bu rakamlar hayali rakamlar ve $1000-ın yerine $1000000 da ola bilir $300 da. |||||||||может|| ce que j'ai dit||||||||||| ||numbers|imaginary|numbers|||||be|| ||||Zahlen||||||| 私が言った|||架空の|||の|||存在する|| These numbers I'm talking about are fictitious, and instead of $1000, it could be $1000000 or $300. Les chiffres que je mentionne sont des chiffres fictifs et au lieu de 1000 $, cela pourrait aussi être 1 000 000 $ ou 300 $. これらの数字は架空の数字であり、1000ドルの代わりに1000000ドルや300ドルになることもある。

Herkes gelir ve harcamalarını hesaplayarak, şimdiki durumuna gore bu kuralı uygulayabilir. |||расходы|рассчитывая расходы|||в соответствии с|||может применить ||||indem er rechnet|||in Bezug auf||| |||expenses|by calculating|||according to|||can apply ||||||situation actuelle||||appliquer cette règle |||||||に基づいて|||適用できる Anyone can apply this rule according to their current situation by calculating their income and expenditures. Tout le monde peut appliquer cette règle en tenant compte de ses revenus et de ses dépenses par rapport à sa situation actuelle. 収入と支出を計算すれば、誰でもこのルールを自分の現状に当てはめることができる。

Önemli olan su ki, kazancınızı ne kadar gelir elde ettiğinizle değil, |||||||||вы получаете| |||||||||vous avez obtenu| |important|||your profit|||||you obtain| |||||||||erwirtschaften| ||||利益|||||得た| Das Wichtigste ist das Wasser, nicht die Höhe des Einkommens, das Sie erzielen, The important thing is that your earnings are not based on how much income you earn, Ce qui est important, c'est que vos gains ne dépendent pas seulement de combien vous gagnez.

ne kadar para toplaya bildiginize göre ölçmelisiniz. ||||вы можете||измерить нужно ||||vous pouvez|| ||||||messen müssen ||||知っている||測るべきです You should measure by how much money you can collect. どれだけの資金を集めることができるかで測らなければならない。

O yüzden bu kitaptan öğrenmeniz gereken en önemli ders: ||||ваше обучение|||| ||||votre apprentissage|||| ||||lernen|||| ||||学ぶこと|||| So the most important lesson you should learn from this book is:

Hikayedeki Fakir kisi gibi düşünen (fakir düşünceli) insanlar hayatlarının sonuna kadar para için çalışır ||||||||de leur vie||||| In der Geschichte||||||||ihrem Leben||||| ||||||||彼らの人生||||| Like-minded (poor-minded) people in the story work for money until the end of their lives.

ve maaşlarının artmasının, sorunlarını çözeceklerini düşünürler. ||||решат проблемы| |||leurs problèmes|| |||ihre Probleme|lösen werden| ||上昇すること||解決するだろう| They think that an increase in their salary will solve their problems. そして、給料を上げれば問題が解決すると考えている。

Zengin kisi gibi düşünen(zengin düşünceli) insanlar ise belli bir zaman para için çalışsalar da, ||||||||certain|||||| People who think like the rich person (rich-minded) work for money for a certain time,

belli bir süreden sonra biriktirdikleri parayı işleterek, diger bir deyisle, paranın onlar için çalışmasını |||||||||иначе говоря|||| |||||||||autrement dit|||| ||Zeitraum||sie angespart haben||||||||| |||||||||言い換えれば|お金||| after a certain period of time, by operating the money they have saved, in other words, making the money work for them. 一定期間後、貯蓄を働かせることによって、言い換えれば、お金を自分のために働かせることによって、である。

ve daha çok para getirmesini sağlarlar. |||||обеспечивают |||||ils font en sorte |||||sorgen dafür |||||与えます and they make more money.

Videomu beğendiyseniz ve bu tarz baska videolar da yapmamı istiyorsanız ZehinX adlı Youtube kanalıma ||||||||||ZehinX(1)||| |||||d'autres|||||||| |||||and other|||||ZehinX(1)||| |||||他の|||||ZehinX||| If you like my video and you want me to make other videos like this, please visit my Youtube channel named ZehinX

abone olmayı unutmayın. don't forget to subscribe.

Eğer size bu videoyla gerçekten bir faydam dokunduğunu düşünüyorsanız, ||||||utilité|| |||||||助けになった| If you think I really helped you with this video,

yaptığım işe verdiğiniz değeri göstermek için lutfen videomu arkadaşlarınızla da paylaşın ki, ||||||пожалуйста||||| ||||||s'il vous plaît||||| ||||||bitte||||| ||||||お願いします||あなたの友達と||| Please share my video with your friends to show the value you give to my work.

başkaları da faydalanabilsin. ||利用できる so others can benefit.

Teşekkürler.