bon - but
gut - Zweck
good - goal
bueno - gol
グッド - ゴール
dobry - cel
bom - golo
хорошо - гол
iyi - amaç
好进球
bon, bonne
iyi, iyi
J'ai une bonne idée.
いい考えがある。
İyi bir fikrim var.
Je connais un bon restaurant japonais.
いい日本食レストランを知っているんだ。
İyi bir Japon restoranı biliyorum.
Bon voyage !
ご旅行をお楽しみください!
İyi yolculuklar!
Bonne nuit !
おやすみなさい!
İyi geceler!
bon
良い
iyi
Ah bon ?
Really?
本当に?
Ah, gerçekten mi?
Cet été, je reste à Paris.
This summer, I'm staying in Paris.
この夏はパリに滞在する。
Bu yaz Paris'te kalıyorum.
- Ah bon ?
- 本当に?
- Ah gerçekten?
Qu'est-ce que tu fais ?
What are you doing?
何を企んでいるんだ?
Ne yapıyorsun?
bon
良い
iyi
Ca sent bon.
Smells good.
いい香りがする。
Güzel bir koku var.
bonheur
happiness
happiness
mutluluk
C'est un grand bonheur pour moi.
It is a great happiness for me.
Bu benim için büyük bir mutluluk.
bonjour
merhaba
Bonjour, monsieur.
こんにちは
Merhaba, beyefendi.
bon marché
cheap
安い
ucuz
J'ai acheté une jupe (à) bon marché.
I bought a cheap skirt.
Uygun fiyatlı bir etek aldım.
bonne nuit
iyi geceler
Bonne nuit, Nathalie !
||Nathalie
İyi geceler, Nathalie!
bonsoir
Bonsoir, mademoiselle.
bord
edge
kıyı
Nous allons au bord de la mer.
We're going to the seaside.
海辺に行くんだ。
Denizin kıyısına gidiyoruz.
bouche
mouth
口
ağız
Ouvrez la bouche.
Open the mouth.
口を開けろ。
Ağzını aç.
boucher, bouchère
butcher
kasap, kasap kadın
boucherie
butcher's shop
kasap dükkanı
bouger
move
hareket etmek
Ne bouge pas, on prend une photo.
Don't move, we're taking a picture.
Hareket etme, fotoğraf çekiyoruz.
boulanger, boulangère
|kadın fırıncı
baker
fırıncı, fırıncı kadın
Je vais chez le boulanger.
I'm going to the baker's.
Fırıncıya gidiyorum.
boulangerie
bakery
fırın
boulevard
bulvar
C'est le boulevard Saint-Michel.
Burası Saint-Michel bulvarı.
bout
uc
Vous trouverez la maison au bout de la rue.
You'll find the house at the end of the street.
Evi sokağın ucunda bulacaksınız.
bouteille
şişe
Une bouteille de vin rouge, s'il vous plaît.
Bir şişe kırmızı şarap, lütfen.
boutique
dükkan
C'est la plus belle robe de cette boutique.
It's the most beautiful dress in the store.
Bu mağazadaki en güzel elbise.
bouton
button
buton
Appuyez sur ce bouton.
Bu butona basın.
bras
kol
J'ai mal au bras droit.
Sağ kolum ağrıyor.
bref, brève
kısa, kısa
J'ai écrit une lettre brève.
I wrote a short letter.
Kısa bir mektup yazdım.
bref
kısa
Bref, il t'aime encore.
In short, he still loves you.
Kısacası, seni hala seviyor.
briller
gözlükler
gözlük
Le soleil brille dans le ciel.
||parlıyor|||
Güneş gökyüzünde parlıyor.
brosser
fırçalamak
fırçalamak
se brosser
|fırçalamak
Tu t'es brossé les dents ?
||fırçalamış||
Dişlerini fırçaladın mı?
bruit
gürültü
Tu entends du bruit ?
Gürültü duyuyor musun?
brûler (bruler)
|yakmak
L'incendie a brûlé tout le village.
yangın|||||
Yangın tüm köyü yaktı.
brun, brune
kahverengi, esmer
Ma mère avait les cheveux bruns.
|||||kahverengi
Annemin kahverengi saçları vardı.
bureau
Pour au bureau, je prends ma voiture.
For the office, I take my car.
Ofis için arabamı alıyorum.
Le bureau est devant la fenêtre.
The desk is in front of the window.
Ofis pencerenin önünde.
bus
otobüs
Où est-ce qu'on prend le bus ?
Nereden otobüs alıyoruz?
but
ama
Quel est le but de ton voyage ?
What is the purpose of your trip?
Seyahatinin amacı nedir?