10: GÖZYAŞLARI HAYATIN ACI GERÇEĞİ
Yemek hazırlarken soğan doğradığımızda, gözlerimizden o tuzlu su damlacıkları (diğer bir deyişle “gözyaşlarımız”) neden süzülür? Ve bu taşan su damlacıkları neden üzgün olduğumuzda da ortaya çıkarlar? Peki neden insanlar duygudurumlarının sonucu olarak gözyaşı akıtan tek hayvandır? Ve bu duygusal ağlama durumu bizi daha iyi hissettirir mi?
Modern insan topluluğumuzda ağlama olayı doğum, ölüm ve evlilik gibi ender, ulvi olaylar sırasında gerçekleşebiliyorken en sıradan bir hadise sonucunda da, örneğin oldukça önemsiz bir kavga sırasında bile gerçekleşebilir.
Bilimsel literatür okumanın en eğlenceli taraflarından birisi de temel kavramların tanımlarına göz atmaktır (gerçekten, bu bir şaka değil). Bu yüzden işe ağlamayı tanımlama ile başlayalım.
1993'te , Vikram Patel'den alıntılarsak: “Ağlamak, göz yapısında bir tahriş olmaksızın gözyaşı bezlerinden sıvı salgılanması olarak tanımlanabilen karmaşık salgı-motor (secretomotor) bir tepkidir. Ağlamak; sıklıkla, yüz ifadesini oluşturan kaslardaki değişimler, içgüdüsel sesler ve bazı durumlarda hıçkırıkla birlikte ortaya çıkar, yani çırpınırcasına nefes alıp verme ve solunum ve gövde kaslarındaki kasılma refleksi eşlik eder.”
İşte şimdi ağlamanın tanımını öğrenmiş olduk.
İnsanlık tarihinin büyük bölümünde, başka insanların bulunduğu ortamlarda ağlamak gayet normal olarak bilinirdi. Ta ki sanayi devrimine kadar. Halbuki eski zamanlarda, Yahudi, Yunan ve Romalılar cenazelerde ağladıklarında gözyaşlarını içlerine akıtmak için gözyaşı şişeleri kullanırlardı. Bu küçük şişeler daha sonra bir anma ve saygı ifadesi olarak ölen kişi ile birlikte gömülürdü.
Eski zaman düşünürleri, duygusal ağlamayı anlamaya çalışmışlardı. Hipokrat, ağlamanın beyinde bir şekilde problem yaratan aşırı mizahın güvenli bir biçimde beyinden atılmalasını sağladığını düşünmüştü. Aristo ağlamanın, aklı baskılanmış duygulardan arındırdığını yazmıştı. Romalı şair Ovid ise “Ağlamak rahatlamaktır, böylece keder doyurulur ve gözyaşları ile birlikte dışarı atılır” diye yazmıştı. Assisi'li Aziz Francis görünüşe göre çok fazla ağlamaktan kör olmuştu.
1579'da yapılan ve psikoloji bilgisinden yoksun bir açıklamaya göre ise “Beyin sıkıştırıldığında, çok fazla miktarda gözyaşı akıtılmasına sebep oluyor”du.
Rönesans Avrupa'sında, cadı veya kurtadam olmasından şüphelenilen insanlara istek üzerine ağlamaları emredilirdi. Ağlayamadıklarında ise suçlu bulunur ve öldürülürlerdi.
Darwin ise şöyle yazmıştı: “Ağlamak, aşırı duygusal durumlardan dolayı kan dolarak genişleyen gözler için rahatlama sağlayan bir olaydır”
Bugün ortaya çıkmıştır ki, gözlerimizden süzülen yaşların üç çeşidi vardır. Ağlama eylemi de birbirlerinden bir hayli farklılık gösteren üç biçimde meydana gelir.
Öncelikle, gözyaşları.
Gözyaşları, her zaman olmasa da çoğunlukla göz boşluğunun üst-dış köşesinde üretilir. Alt-iç köşede ise boşaltma noktaları (0,3 mm çapında minik borular) bulunur. Bu düzenleme şu anlama gelir: Gözlerimiz, gayet etkili bir çapraz-akışlı yağlama sistemine sahiptir.
Her iki boru gözyaşını burna ve ordan da ağzımızın arka tarafına boşaltır – ağlarken bazen genizimizde farklı bir tat almamımızın sebebi budur.
Göz kırpma ise yaşların göz yuvarlağına eşit miktarda yayılmasına yardımcı olur aynı zamanda fazlalık yaşları da boşaltım borularına doğru hareket ettirir. Her kırpma 0,3 ile 0,4 saniye arasında sürer ve her 2 ila 10 saniye arasında bir göz kırparız. Böylelikle hesaplarsak hayatımız boyunca ortalama yedi yılı kırpılmış gözle geçirdiğimiz ortaya çıkar.
Göz yuvarlağımızı çevreleyen gözyaşı zarı içinde 3 tip sıvı bulunmaktadır. Bu sıvılar üç farklı bez tarafından üretilmektedir.
İlk olarak, mukoza tabakası hemen göz yuvarlağının üzerinde bulunur. Mukoza, beyaz tabakayı ve göz kapağının iç yüzeyini çevreleyen katmanda yer alan kadeh (goblet) hücreleri tarafından salgılanır. Göz yuvarlağına yapışması ve onu eşit oranda kaplaması için uzmanlaşmıştır.
Gözyaşı zarının ikinci tabakası su katmanıdır. Bu sıvı bahsettiğim gibi gözyaşı bezi tarafından salgılanır ve göz boşluğun üst-dış tarafında konumlanmıştır. Çoğunlukla su olmakla birlikte çeşitli proteinler, antobiyotikler ve mineraller de içerir. Göz yuvarlağını bakterilerden, sıcaklık değişimlerinden, tuzluluktan ve diğer etkilerden korur.
En dıştaki tabaka ise yağ katmanıdır. Yağımsı sıvı göz kapağının uçlarındaki bezler (meibomian bezler) tarafından salgılanır. Bu tabaka, alttaki su bazlı tabakayı kaplayarak, hem suyun yanaklarımıza damlayarak akıp gitmesine engel olur, hem de buharlaşarak uçup gitmesini yavaşlatır.
Böylelikle 3 farklı tip gözyaşı sıvısını öğrendiğimize göre şimdi bir sonraki konumuz olan 3 farklı ağlama tipini anlamak için hazırız.