×

Utilizziamo i cookies per contribuire a migliorare LingQ. Visitando il sito, acconsenti alla nostra politica dei cookie.

image

TEDx Turkey, Bu Ne Vahşi Medeniyet! | Nevşin Mengü | TEDxIstanbul

Bu Ne Vahşi Medeniyet! | Nevşin Mengü | TEDxIstanbul

Transcriber: Esra Çakmak Gözden geçirme: Can Boysan

Ben bugün vicdan üzerine konuşacağım biraz.

Çok güldürmeyebilir,

bazen üzebilir, biraz düşündürebilir.

Biraz kendi hikâyemi anlatacağım,

kendi vicdan evrimimi anlatacağım aslında, öyle diyebilirim.

Ortaokuldaydım ben Ankara'dayken

tipik bir Ankara çocuğuyum işte TED Ankara Kolejine gidiyorum falan,

beyaz türk Ankaralısı.

Et yemeyi bırakmaya karar verdim

çünkü şu fikir çok garip geliyordu bana.

Böyle bir şey yani,

annesini özleyen bağıran koşan,

sevilen falan bir şeyin kafasını kesip yemek biraz garip geliyordu.

Aslında her zaman biraz garip geliyordu ama annem kandırıyordu beni.

Sonra itiraf ediyor böyle,

"Evladım bu tavuklar gerçek tavuk değil,

onlar kafasız üretiliyor, bunların kafası yok."

Yıllarca kandırıldım, sonra ortaokulda

"Bunların kafası var ve kesiliyor yalnız falan"ı idrak edince

bir daha hiç et yemek istemedim.

Çok da isyankar bir tip olduğum için, tahmin edebileceğiniz üzere,

bir de ergenlikle karışınca hiç ses etmedi yani,

"Aman yeme evladım, bize bulaşma da ne yaparsan yap!" dediler.

O zamanlar Ankara daha değişikti,

aslında sadece kebapçı vardı özünde.

Dışarıda yemek yiyeceksiniz; kebapçı var, McDonald's falan yeni açılmış

önünde kuyruklar var, başka bir şey yoktu.

Dolayısıyla "Ya etsiz bir şey var mı?" denince

"Tavuk, köfte var" diyorlardı.

"Tavuk olur mu, köfte olur mu?"

Yani, balık zaten derler Ankara'da en tazesi falan diye

ama o kadar yaygın değil.

Neyse, ama daha o zamanlar süt ürünleri tüketiyordum

çünkü süt ürünleri tüketirken

orada kimsenin canının yanmadığını düşünüyordum açıkçası.

İşte kaşarlı tostla idare etmece,

pizzayı sade yemece falan, böyle böyle idare ediyordum.

Onun dışında benim ailem Egeli,

dolayısıyla evde bol bol sebze yemeği pişiyor.

Böyle büyüdüm ve bu bana normal geldi.

Bunu sorgulamadım,

yani benim için et yenen bir şey değil artık.

Neredeyse 25 senedir düşünsenize,

ha plastik görmüşüm ha et görmüşüm.

Benim için aynı şey.

Fakat sonra insan 30 yaşına geldiği zaman,

başka bir şey oluyor.

Bir şey böyle "click" ediyor insanın kafasında.

Yediğin içtiğin şeylerin ne olduğu konusunda

biraz daha kafa yormaya başlıyorsun.

Ne bileyim biraz daha kendine mi dönüyorsun herhalde ne oluyor.

Bu süt meselesi.

Süt beyaz bir şey, hep böyle berraklığın sembolü,

temizliğin sembolü falan ya;

hakikâten öyle mi, değil mi?

Biraz bu konu üzerine okumaya araştırmaya başladım

ve sütün korkunç bir şey olduğunu öğrendim aslında.

Biraz onu sizle paylaşacağım.

Şimdi normalde biz memeli hayvanlarız burada,

hiçbirimizin sütü var mı?

Yani yok, değil mi?

Sütümüz akmıyor yerlere şarıl şarıl.

Sadece çocuğumuz olduğu zaman dişiysek

bedenimiz süt üretmeye başlıyor

ve o çocuğu beslemek için aslında biz o sütü üretiyoruz.

Bu, tüm memeli hayvanlar için geçerli.

Bunu hiçbirimiz bilmiyoruz mesela, sanıyoruz ki böyle

efendime söyleyeyim inektir koyundur bunların hep böyle

doğduğu günden itibaren şarıl şarıl sütü akıyor

işte biz içelim diye falan, öyle bir durum yok.

Normal inek de koyun da, bu hayvanların dişileri

hamile kaldıkları zaman çocuklarını beslemek için süt üretmeye başlıyorlar.

Ama günümüzün sanayi hayvancılık dünyasında şöyle oluyor;

bu zavallı hayvancağızlar bir kere normalde sürü hâlinde yaşarken

bizler gibi işte, erkeğini beğeniyor, dişisini beğeniyor

arasında kavga ediyor, çiftleşiyor.

Böyle bir aşk hayatları var aslında, sadece insanların aşk hayatı yok ki.

Tabii bu zavallı hayvancağızların çiftliklerde tutulan

bir aşk hayatı olma şansı yok.

Öyle bir hakları yok, o hakları ellerinden alınmış.

Ama yani hatırlayın, bunlar da canlılar

korkan canlılar.

Ne bileyim, gök gürlüyor korkuyorlar.

İşte ne bileyim, birbirlerini seviyorlar ya da sevmiyorlar.

Kızıyorlar, kavga ediyorlar,

bizler gibi canlılar aslında.

Ama işte şu kadar bir yere tıkılmışlar,

dişi ise bu hayvanlar çocuk üretsin diye zorla çiftleştiriliyor.

Yani ağır bir kelime kullanacağım ama tecavüz ettiriliyor aslında bu hayvanlara

ve tecavüz sonucu doğan çocukları kendilerinden bir de zorla alınıyor.

Çünkü o sütü hayvanın çocuğunun değil,

insanların içmesi lazım

ve bunun milyonlarca hayvana sürekli yapıldığını düşünün,

bayağı korkunç bir şey, yani sistematik bir acılar evleri gibi geliyor bana.

Şimdi o süt üretilen vesaire süt ürünleri üretilen yerler

işin acı, gerçek tarafı bu.

O zavallı hayvancağızlar başka bir yemle besleniyorlar, anne sütüyle değil.

Annelerinden ayrılıyorlar, hiç görmüyorlar annelerini bir daha

ama onlar da bebek aslında, içgüdüsel olarak bir anne istiyor.

Garip yemlerle büyütülüyorlar daracık yerlerde.

Erkeklerse zaten danayken kafaları kesiliyor,

öldürülüyorlar işte insanlar yesin diye.

Dişilerse hayatları tecavüz edilerek ve süt üreterek geçiyor.

Dolayısıyla aslında bu gerçeği öğrendikçe

süt ürünü tüketememeye başladım.

Hani bu şöyle bir şey değil;

biraz veganlık böyle şey algılanıyor ya "Abi yogacı, zengin işi" falan.

Ama böyle "Ben vegan olayım," falan

işte "Bu kimliği üstüme giyeyim," falan değil de;

öğrendikçe açıkçası içim almamaya başladı.

Yani böyle bir peynir falan gördüğüm zaman

o zavallı anne inekleri görmeye başladım.

Benim için bu iş böyle oldu.

Şunu sevmiyorum hiçbir zaman,

"Veganım ben! Veganlık! Veganlar! Vegan! Veganım!" falan.

Her yerde bunu söylemeyi sevmiyorum

ama sadece et ürünleri, süt ürünleri tüketmeyi

tercih etmediğimi insanlara ifade etmeye çalışıyorum.

Tabii inanılmaz tepkilerle karşılaşıyorsunuz.

Niyeyse, onu da anlamış değilim.

"Neden!" falan kızıyor insanlar.

Yani istemiyorum, yemiyorum yani.

"Proteini nereden alıyorsun!" falan.

Protein çılgınlığı var ya, protein almazsa ölecek falan.

Ne bileyim abi, marulda da var protein.

Ne oluyor hani, Hulk Hogan mıyız? Nedir bu protein çılgınlığı!

Ne bileyim işte bezelyede var, mercimekte var sakin olun.

Böyle bir, hakikâten bir de bu yeni böyle son yıllarda protein aşkı türemiş durumda.

Sanki protein almazsak ölüp gideceğiz zannediyor herkes.

Ama hâkikaten bitkisel proteinle de

hayatınızı gayet güzel idame ettirebiliyorsunuz.

Aldığım tepkilerden bir tanesi bir de "Ne yiyorsun!"

O kadar garipseniyor ki,

sanki topraktan uranyum çıkartıp yiyorum diyorum.

Ne demek ne yiyorsun;

işte ne bileyim sebze yeşillikler, kabak, karnabahar falan yani.

Ne olabilir ki?

Beni asıl şaşırtan bütün bunun insanlara garip gelmesi.

Bunun nesi garip, mesela ben bunu anlamıyorum.

Şu daha mı normal;

milyonlarca hayvanı fabrika gibi tesislerde böyle hayatı boyunca durdurup

kafasını kesmek normal de mesela,

işte "Ben sadece sebze ve tahıl yiyeceğim," demek mi anormal?

Ben bunu bir türlü anlayamıyorum.

Şu yaşıma geldim, hâlâ anlayamıyorum.

Aldığım tepkilerden evet bir tanesi bu.

Ne yiyorsun? Niye yemiyorsun? Proteini nereden alıyorsun?

İşte aslında bu iş çok basit,

bu işin bir formülü var.

Hekim vesaire beslenme uzmanı varsa aranızda zaten bilir.

Evet, işte ihtiyacımız olan bütün aminoasitler ette var.

Bitkilerde bir kısmı var.

Bir kısmı aminoasitlerin bazı bitkide var;

bir kısmı, bazı bitkide var.

Dolayısıyla bunları eşleştiriyorsun.

Yani bizim geleneksel kuru fasülye pilav yemeği var ya,

ya on numara bir yemek herkes için.

Çünkü 6 aminoasit bir tanesinde var,

3 aminoasit bir tanesinde var.

İkisini birlikte tükettiğin zaman ne oluyor sana, ediyor 9 aminoasit.

İhtiyacın olan bütün aminoasitleri bunlardan almış oluyorsun.

Şöyle bir argüman var.

Vücut bitkisel proteinlerin hepsini sentezleyemiyor, diyorlar.

Belli bir oranda sentezleyebiliyor,

dolayısıyla işte birtakım şeylerin yanında içmemek gerekiyor vesaire.

Demir konusunda mesela;

yeşillik yiyorsanız çay içmemeniz gerekiyor falan

böyle küçük trick'ler var, ama ölümcül bir şey değil.

Yani ölmüyorsun et yemediğin için.

Ama enteresan bir şekilde hani böyle bir şablon oluşturmuş,

sanki insanoğlu et yemezse ölür diye.

Başka bir argüman mesela,

"Aslan kaplan da mı yemesin o zaman?"

Arkadaş, aslan kaplan fabrika mı kuruyor yani?

Aslan kaplan gidiyor savanada bir tane geyik görüyorsa avlıyor yiyor falan.

Sen fabrika kuruyorsun,

fabrika kuruyorsun

ve en korkuncu bu hayvanların kafasını severek büyütüyorsun.

Yani küçük kuzucuk minik kuzucukken seviyorsun mesela canım kuzucuğum falan

ertesi gün kafasını kesiyorsun.

Baldırı da ne güzel falan, ertesi gün kafasını kesiyorsun.

Yani burada aslında adil olmayan bir şey var,

adil olmayan şey şu:

doğada hayvan avcıyı gördüğü zaman "Ay avcı" diyor,

hayvan kaçıyor vesaire.

Avcı onun kaçtığını biliyor, o da bir efor sarf ediyor.

Taktik yapıyor kafasında, yakalıyor ve hayatını idame ettiriyor,

o da çocuklarını besliyor falan.

Tabii ki bir döngü var

ama bizim kurguladığımız kurduğumuz bu dünyada artık bu döngü yok ki.

Burada şöyle bir şey var,

bizim diğer canlıların yaşama hakkına karar verdiğimiz.

Neye göre karar veriyoruz?

Biz daha güçlüyüz diye mi karar veriyoruz mesela?

Ben daha güçlüyüm,

o zaman bu koyunun yaşamaması gerektiğine karar verdim.

O zaman hukuk nerede duruyor?

Daha güçlü bir insan, daha az güçlü bir insanın yaşamamasına

karar verirse ne olacak?

Orada karşımıza hukuk çıkıyor, değil mi?

O zaman hukuk sadece bazı canlıları kapsıyor, bazılarını kapsamıyor.

Biz bizi kapsamasına, ama diğer canlıları kapsamamasına karar verdik.

Neye göre karar verdik acaba?

Kendimizi daha üstün bir yere koyuyoruz o hayvanlardan,

neye göre daha üstün bir yere koyuyoruz?

Sanırım sadece burada muvaffakiyete bakıyoruz.

Yani diyoruz ki, biz insanoğlu olarak yapabiliriz kardeşim muktedirim.

Ben istersem milyonlarca hayvanı bir yere kapatırım,

hayatları boyunca kımıldamalarına izin vermem,

yavrularını beslemek için ürettikleri sütleri de ellerinden alırım,

istediğim zaman da öldürürüm!

Böyle koyunca aslında biraz korkunç değil mi?

Yani dolayısıyla biz milyonlarca canlının yaşayıp yaşamaması gerektiğine

karar verme hakkını elimizde bulundurduğumuzu düşünüyoruz.

Şu anda bu sistem böyle işliyor ama hepinize tavsiye ediyorum.

Böyle propoganda falan yapmaya çalışmıyorum ama

bir dakika, iki dakika düşünün gerçekten böyle bir hakkımız var mı yok mu?

Bir ikincisi, dediğim gibi o adaletli o adalet ortadan kalkıyor doğada bulunan.

Siz bu hayvanların kafasını seviyorsunuz,

kendinize güvendiriyorsunuz bir şekilde.

Onlara bakıyorsunuz, yaralanırsa yarasını iyileştiriyorsunuz.

Güven ilişkisi kuruyorsunuz hayvanla aranızda

ve sonra bir gün hayvanın kafasını kesiyorsunuz.

Dolayısıyla orada adil olmayan bir şeyler var.

Hayvan sizden kaçması gerektiğini bilmiyor, düşünmüyor.

Sizi bir avcı olarak görmüyor, sizi bir arkadaşı olarak görüyor.

Ne bileyim, böyle düşününce biraz sanki

arkadaşının sırtından bıçaklamak gibi geliyor bana.

İnsanoğlu et yemeden varolabilir mi, olabilir.

İşte Hindistan'da milyonlarca Hindu yemiyor arkadaşlar yani,

çok bu kadar zararsız bir şey olsa adamlar üreyemez değil mi?

Milyarlarca insan var Hindistan'da.

Örnekleri var, dolayısıyla yapılabilir.

Ben bunu biraz vicdan evrimi olarak da görüyorum.

İnsan vicdanı.

Orta çağa dönün bakın mesela,

herkes birbirini katır kutur kesiyor, değil mi?

Bu işte dönem dizilerinde falan da çok rahat görebiliyorsunuz.

Gerçek orada anlatılanlar.

Ya da mesela çocukları öldürmek, çocukları alıkoymak...

İşte bir hükümran devlet, bir yeri işgal ediyor

ve oradaki çocukları bunlar bana asker olacak diyor, sürüklüyor götürüyor.

Bunu o dönemde hiç sorgulayan yok.

Ya da Afrika'ya gidiyorlar,

"Aa burada deri rengi bizden farklı insanlar var," diyorlar.

Bu insanları biz istediğimiz gibi kullanabiliriz diye düşünüyorlar.

Çünkü o dönem insan vicdanı öyle işliyor, hukuk da öyle işliyor.

O dönemlerde normal olan o, anlatabiliyor muyum?

Mesela siz şimdi ne bileyim 18. yüzyıl Amerika'sına gitseniz

işte "Kölelik kötü" falan deseniz,

ya da işte Avrupa'sına gitseniz,

"Niye kötü olsun ki? İnsan kölesiz yaşayabilir mi?" diyebilir size

orada yaşayan binlerce asil.

Ama işte insan vicdanı böyle bir şey,

dolayısıyla evet şu anda vicdani olarak etik olduğunu düşündüğümüz şeyler

gerçekten etik mi acaba?

Bütün bu yaşadığım ne bileyim 35 yıllık hayat beni biraz bunu düşünmeye itti

ve sonra onu sorgulamaya başladım, "Etik mi acaba gerçekten?"

Şu anda bir hayvanı öldürmek ve yemek bize etik geliyor.

Ama etik mi gerçekten?

Yüz yıl sonra insanlar bunu etik bulacak mı

yoksa yüz yıl sonra bize dönüp

"Bu ne vahşi bir medeniyetmiş! Resmen ölüm evleri kurmuşlar,

ölüm fabrikaları kurmuşlar ve milyonlarca hayvanı burada katledip yemişler!"

mi diyecekler acaba?

Günahsız mıyız? Hiçbirimiz günahsız değiliz mutlaka.

Hiçbirimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz.

Hiçbirimiz pirüpak değiliz.

Ama başka bir şeyi öldürmüyor olmak hayatta kalmak için

ya da başka bir şeyin yavrusunun hakkı olan şeyi almıyor olmak

açıkçası beni çok iyi hissettiriyor

ve işte ben bunu insanoğlunun sanki vicdanının

bir değişimi, bir evrimi olarak görüyorum.

Diyorum ki siz de belki biraz bunun üzerine düşünebilirsiniz.

Bunun umut neresinde derseniz bence dünya daha iyi bir yer olabilir.

İnsanların daha çok iyilik yapmayı düşündüğü,

sadece kendilerini değil de

bütün dünyadaki canlıların yaşama hakkını düşündüğü

ve yaşama hakkına saygı duyduğu bir yer olabilir.

Ben tabii doktor değilim,

beslenme uzmanı değilim.

Şunu diyemem size, "Bu sağlıklı!" falan.

Ya da "Sağlıksız!" bunu diyemem, bunu bilmiyorum.

Aslında bunun üstüne çok da düşünmüyorum çünkü orada sağlık ölçütü neresinde?

Şimdi bir gün biri döner ve bize derse

"En sağlıklı şey insan eti," birbirimizi mi kesip yemeye başlayacağız mesela?

Anlatabiliyor muyum, sağlık neye kadar? Nereye kadar?

Teknoloji bu kadar ilerlemişken

2019 yılına yaklaşıyoruz, 2018 yılına yaklaşıyoruz.

Düşünsenize; insanoğlu uzayı böyle kapı komşusu etmiş durumda.

Dolayısıyla hâlâ gerçekten

bu hayvanları toplu olarak katledip yemek zorunda mıyız acaba?

Yoksa acaba birtakım alternatiflerle daha iyi bir dünya,

herkesin, her canlının yaşama hakkı olduğu bir dünya kurabilir miyiz?

Benim umudum var.

Teşekkür ederim.

(Alkış)

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Bu Ne Vahşi Medeniyet! | Nevşin Mengü | TEDxIstanbul ||Wild|Wild Civilization|||TEDxIstanbul Was für eine wilde Zivilisation! | Nevşin Mengü | TEDxIstanbul What a Wild Civilization! | Nevşin Mengü | TEDxIstanbul La civilisation sauvage de Nevşin Mengü | TEDxIstanbul ワイルドな文明!|ネヴシン・メング|TEDxIstanbul

Transcriber: Esra Çakmak Gözden geçirme: Can Boysan Transcriber||Lighter||||Boysan

Ben bugün vicdan üzerine konuşacağım biraz. ||conscience|about|| I'm going to talk a little bit about conscience today.

Çok güldürmeyebilir, |может не смешить |"May not amuse" It may not be very funny,

bazen üzebilir, biraz düşündürebilir. |может расстроить||может заставить думать |"can upset"||make one think sometimes it can make you sad, it can make you think a little bit.

Biraz kendi hikâyemi anlatacağım, ||my own story| I will tell a little of my own story,

kendi vicdan evrimimi anlatacağım aslında, öyle diyebilirim. ||эволюцию|||| |conscience|my moral evolution||||

Ortaokuldaydım ben Ankara'dayken в средней школе|| I was in middle school|| I was in middle school in Ankara

tipik bir Ankara çocuğuyum işte TED Ankara Kolejine gidiyorum falan, ||||||Ankara|to the college|"I go to"| I'm a typical Ankara boy, I go to TED Ankara College and so on,

beyaz türk Ankaralısı. white||Ankara native white Turkish Ankara.

Et yemeyi bırakmaya karar verdim Meat|eating|to stop|| I decided to stop eating meat

çünkü şu fikir çok garip geliyordu bana. because this idea seemed very strange to me.

Böyle bir şey yani,

annesini özleyen bağıran koşan, |скучающая по|| his/her mother|missing|crying out|running running, screaming, missing his mom,

sevilen falan bir şeyin kafasını kesip yemek biraz garip geliyordu. loved|||||cutting off|||| it was a bit strange to cut off the head of something loved or something and eat it.

Aslında her zaman biraz garip geliyordu ama annem kandırıyordu beni. ||||||||обманывала| "Actually"||||||||was deceiving|me Actually, it always seemed a bit strange, but my mother was fooling me.

Sonra itiraf ediyor böyle, |"confesses"||

"Evladım bu tavuklar gerçek tavuk değil, My child||||chicken|

onlar kafasız üretiliyor, bunların kafası yok." ||"are being made"||head| They are produced without heads, these have no heads."

Yıllarca kandırıldım, sonra ortaokulda "For years"|I was deceived||

"Bunların kafası var ve kesiliyor yalnız falan"ı idrak edince ||||is being cut||||comprehend|upon realizing

bir daha hiç et yemek istemedim.

Çok da isyankar bir tip olduğum için, tahmin edebileceğiniz üzere, ||бунтарский||||||| ||rebellious||type|||as you can guess|| And I'm a very rebellious type, as you can imagine,

bir de ergenlikle karışınca hiç ses etmedi yani, ||with adolescence|mixed with|||| mixed with puberty, so he didn't make a sound,

"Aman yeme evladım, bize bulaşma da ne yaparsan yap!" dediler. "Don't"||||get involved||||| They said, "Don't eat, my son, don't mess with us and do whatever you want!"

O zamanlar Ankara daha değişikti, ||||was different Ankara was different then,

aslında sadece kebapçı vardı özünde. ||kebab shop||at its core in essence, it was just a kebab shop.

Dışarıda yemek yiyeceksiniz; kebapçı var, McDonald's falan yeni açılmış

önünde kuyruklar var, başka bir şey yoktu. |lines|||||

Dolayısıyla "Ya etsiz bir şey var mı?" denince ||without meat|||||

"Tavuk, köfte var" diyorlardı.

"Tavuk olur mu, köfte olur mu?" "Chicken or meatballs?"

Yani, balık zaten derler Ankara'da en tazesi falan diye ||||||freshest one||

ama o kadar yaygın değil. |||"widespread"| but it's not that common.

Neyse, ama daha o zamanlar süt ürünleri tüketiyordum "Anyway"|||||||"I was consuming" Anyway, but at that time I was already consuming dairy products.

çünkü süt ürünleri tüketirken |||при потреблении |milk|dairy products|while consuming because when you consume dairy products

orada kimsenin canının yanmadığını düşünüyordum açıkçası. ||anyone's pain|wasn't hurt||to be honest I honestly didn't think anyone got hurt there.

İşte kaşarlı tostla idare etmece, ||||попробуй |with cheese|with cheese toast|making do|making do Here's how to make do with toast with cheese,

pizzayı sade yemece falan, böyle böyle idare ediyordum. |plain|not eating||||getting by| eating pizza plain, that's how I was managing.

Onun dışında benim ailem Egeli, |"apart from"|||from the Aegean

dolayısıyla evde bol bol sebze yemeği pişiyor. therefore|||a lot of|||is being cooked so we cook a lot of vegetable dishes at home.

Böyle büyüdüm ve bu bana normal geldi.

Bunu sorgulamadım, |I didn't question I did not question that,

yani benim için et yenen bir şey değil artık. ||||eaten|||| so for me, meat is no longer something to eat.

Neredeyse 25 senedir düşünsenize, ||"Just imagine" Think about it for almost 25 years,

ha plastik görmüşüm ha et görmüşüm. ||"I've seen"|||"I've seen" I've seen plastic, I've seen meat.

Benim için aynı şey.

Fakat sonra insan 30 yaşına geldiği zaman, But then when one reaches the age of 30,

başka bir şey oluyor.

Bir şey böyle "click" ediyor insanın kafasında. |||clicks into place||| This is how something "clicks" in your head.

Yediğin içtiğin şeylerin ne olduğu konusunda you eat|you drink||||about I don't have any idea what you're eating or drinking

biraz daha kafa yormaya başlıyorsun. ||brain|thinking about it|

Ne bileyim biraz daha kendine mi dönüyorsun herhalde ne oluyor. |||||||I guess|| I don't know if you're coming back to yourself a little bit more or what.

Bu süt meselesi. ||issue It's a milk issue.

Süt beyaz bir şey, hep böyle berraklığın sembolü, ||||||clarity's symbol|symbol of clarity Milk is something white, always a symbol of such clarity,

temizliğin sembolü falan ya; symbol of cleanliness|symbol of||

hakikâten öyle mi, değil mi? really|||| Is it really so or not?

Biraz bu konu üzerine okumaya araştırmaya başladım |||||researching| I started to read and research a little on this topic

ve sütün korkunç bir şey olduğunu öğrendim aslında. ||terrible||||| and I learned that milk is a horrible thing, actually.

Biraz onu sizle paylaşacağım.

Şimdi normalde biz memeli hayvanlarız burada, |||mammals|"we are mammals"| Now normally we are mammals here,

hiçbirimizin sütü var mı? any of us||| Do any of us have milk?

Yani yok, değil mi?

Sütümüz akmıyor yerlere şarıl şarıl. |is not flowing||gushing|gushing abundantly Our milk is not flowing on the floor.

Sadece çocuğumuz olduğu zaman dişiysek ||||женщины ||||if we are female

bedenimiz süt üretmeye başlıyor our body||| our body starts to produce milk

ve o çocuğu beslemek için aslında biz o sütü üretiyoruz. |||feed||||||

Bu, tüm memeli hayvanlar için geçerli. |||||valid

Bunu hiçbirimiz bilmiyoruz mesela, sanıyoruz ki böyle ||||we think|| None of us know this, for example, we think that

efendime söyleyeyim inektir koyundur bunların hep böyle My dear||cow|sheep||| I'll tell you, they're cows and sheep, they're always like that.

doğduğu günden itibaren şarıl şarıl sütü akıyor was born||||||flowing from the day she was born, her milk has been flowing

işte biz içelim diye falan, öyle bir durum yok. so we can drink, that's not the case.

Normal inek de koyun da, bu hayvanların dişileri |||||||females Normal cows and sheep, the females of these animals

hamile kaldıkları zaman çocuklarını beslemek için süt üretmeye başlıyorlar. pregnant|"become pregnant"|||to feed|||| When they become pregnant, they start producing milk to feed their children.

Ama günümüzün sanayi hayvancılık dünyasında şöyle oluyor; ||industrial|animal husbandry||| But this is what is happening in today's world of industrial animal husbandry;

bu zavallı hayvancağızlar bir kere normalde sürü hâlinde yaşarken |poor|poor little animals||||herd|| these poor creatures, who normally live in herds.

bizler gibi işte, erkeğini beğeniyor, dişisini beğeniyor ||||"likes"|his female partner| like us, she likes the male, she likes the female

arasında kavga ediyor, çiftleşiyor. |fighting||mating fighting, mating.

Böyle bir aşk hayatları var aslında, sadece insanların aşk hayatı yok ki. They actually have such a love life, not only people have love lives.

Tabii bu zavallı hayvancağızların çiftliklerde tutulan ||poor|poor little animals|| Of course, these poor animals are kept on farms

bir aşk hayatı olma şansı yok. there's no chance of a love life.

Öyle bir hakları yok, o hakları ellerinden alınmış. |||||||taken away

Ama yani hatırlayın, bunlar da canlılar ||"Remember"||| But I mean, remember, these are living things too

korkan canlılar. fearful creatures.

Ne bileyim, gök gürlüyor korkuyorlar. |||гремит| |||is thundering|

İşte ne bileyim, birbirlerini seviyorlar ya da sevmiyorlar.

Kızıyorlar, kavga ediyorlar, They get angry, they fight,

bizler gibi canlılar aslında.

Ama işte şu kadar bir yere tıkılmışlar, ||||||crammed into

dişi ise bu hayvanlar çocuk üretsin diye zorla çiftleştiriliyor. female|||||produce offspring|||being bred forcibly and females are forcibly bred to produce offspring.

Yani ağır bir kelime kullanacağım ama tecavüz ettiriliyor aslında bu hayvanlara ||||||rape|being raped|||

ve tecavüz sonucu doğan çocukları kendilerinden bir de zorla alınıyor. |rape||||||||are taken away

Çünkü o sütü hayvanın çocuğunun değil,

insanların içmesi lazım

ve bunun milyonlarca hayvana sürekli yapıldığını düşünün, and imagine that this is done to millions of animals all the time,

bayağı korkunç bir şey, yani sistematik bir acılar evleri gibi geliyor bana. pretty|||||||torture houses||||

Şimdi o süt üretilen vesaire süt ürünleri üretilen yerler Now those places where milk is produced, etc. dairy products are produced

işin acı, gerçek tarafı bu. |bitter||| that's the sad, real truth of it.

O zavallı hayvancağızlar başka bir yemle besleniyorlar, anne sütüyle değil. |poor|poor little animals|||feed|are being fed||mother's milk|

Annelerinden ayrılıyorlar, hiç görmüyorlar annelerini bir daha They are separated from their mothers, they never see their mothers again

ama onlar da bebek aslında, içgüdüsel olarak bir anne istiyor. |||||instinctively|||| but they're babies too, they instinctively want a mother.

Garip yemlerle büyütülüyorlar daracık yerlerde. ||are being raised|cramped|

Erkeklerse zaten danayken kafaları kesiliyor, "Men, on the other hand,"||as calves|| Men are already beheaded when they are calves,

öldürülüyorlar işte insanlar yesin diye. они убиваются|||| are being killed|||"to eat"| so that people can eat them.

Dişilerse hayatları tecavüz edilerek ve süt üreterek geçiyor. Самки же||||||| Females' lives||||||| Females spend their lives being raped and producing milk.

Dolayısıyla aslında bu gerçeği öğrendikçe |||fact|

süt ürünü tüketememeye başladım. ||unable to consume| I started to be unable to consume dairy products.

Hani bu şöyle bir şey değil;

biraz veganlık böyle şey algılanıyor ya "Abi yogacı, zengin işi" falan. |veganism|||perceived as|||yoga person||| Some people perceive veganism as something like "Abi is a yogi, it's a rich thing".

Ama böyle "Ben vegan olayım," falan But it's not like, "I'm going vegan,"

işte "Bu kimliği üstüme giyeyim," falan değil de; ||identity|on me|||| it's not like, "Let me put this identity on."

öğrendikçe açıkçası içim almamaya başladı. |to be honest|my heart|| the more I found out, the more I didn't feel like it.

Yani böyle bir peynir falan gördüğüm zaman So when I see a cheese or something like that

o zavallı anne inekleri görmeye başladım.

Benim için bu iş böyle oldu. That's how it happened for me.

Şunu sevmiyorum hiçbir zaman, I never like that one,

"Veganım ben! Veganlık! Veganlar! Vegan! Veganım!" falan. "I'm vegan"|||||| "I'm vegan! Veganism! Vegans! Vegan! Vegan! I'm vegan!"

Her yerde bunu söylemeyi sevmiyorum I don't like to say that everywhere

ama sadece et ürünleri, süt ürünleri tüketmeyi ||||||consuming but only meat products, dairy products.

tercih etmediğimi insanlara ifade etmeye çalışıyorum. |не предпочитаю|||| |I don't prefer||express|| I'm trying to tell people that I don't prefer it.

Tabii inanılmaz tepkilerle karşılaşıyorsunuz. ||with reactions|encounter Of course, you face incredible reactions.

Niyeyse, onu da anlamış değilim. почему-то|||| For some reason|||understood| For some reason, I don't understand that either.

"Neden!" falan kızıyor insanlar. "Why!" people get angry.

Yani istemiyorum, yemiyorum yani. So I don't want to, I'm not eating.

"Proteini nereden alıyorsun!" falan. "Proteins"||| "Where do you get your protein from!"

Protein çılgınlığı var ya, protein almazsa ölecek falan. |obsession|||||| There's this protein craze, if he doesn't get protein, he'll die.

Ne bileyim abi, marulda da var protein. |||lettuce||| I don't know, lettuce has protein too.

Ne oluyor hani, Hulk Hogan mıyız? Nedir bu protein çılgınlığı! |||Hulk Hogan|Hulk Hogan||||| What are we, Hulk Hogan? What is this protein craze?

Ne bileyim işte bezelyede var, mercimekte var sakin olun. |||в горошке||чечевице||| |||in peas||lentils|||

Böyle bir, hakikâten bir de bu yeni böyle son yıllarda protein aşkı türemiş durumda. ||"truly"|||||||in recent years||protein craze|emerged| It is like this, and indeed this new love of protein has emerged in recent years.

Sanki protein almazsak ölüp gideceğiz zannediyor herkes. ||don't get|||| It's as if everyone thinks that if we don't take protein, we will die.

Ama hâkikaten bitkisel proteinle de |на самом деле||протеином| |really|plant-based|with protein|

hayatınızı gayet güzel idame ettirebiliyorsunuz. |||maintain|can sustain

Aldığım tepkilerden bir tanesi bir de "Ne yiyorsun!" |reactions|||||| One of the reactions I get is "What are you eating!"

O kadar garipseniyor ki, ||is so strange| It's so strange,

sanki topraktan uranyum çıkartıp yiyorum diyorum. |||extracting|| like I'm digging uranium out of the ground and eating it.

Ne demek ne yiyorsun;

işte ne bileyim sebze yeşillikler, kabak, karnabahar falan yani. ||||greens|zucchini|Cauliflower|| I don't know, greens, zucchini, cauliflower.

Ne olabilir ki?

Beni asıl şaşırtan bütün bunun insanlara garip gelmesi. |"actually"|surprising|||||

Bunun nesi garip, mesela ben bunu anlamıyorum. |of this||||| I don't understand what is so strange about it.

Şu daha mı normal; Is that more normal;

milyonlarca hayvanı fabrika gibi tesislerde böyle hayatı boyunca durdurup ||||facilities||||

kafasını kesmek normal de mesela,

işte "Ben sadece sebze ve tahıl yiyeceğim," demek mi anormal? |||||grain|||| "I'm only going to eat vegetables and grains," is that abnormal?

Ben bunu bir türlü anlayamıyorum. I don't understand this.

Şu yaşıma geldim, hâlâ anlayamıyorum. At my age, I still don't understand.

Aldığım tepkilerden evet bir tanesi bu. That's one of the reactions I got, yes.

Ne yiyorsun? Niye yemiyorsun? Proteini nereden alıyorsun? ||Why|aren't eating||| What do you eat? Why don't you eat? Where do you get your protein?

İşte aslında bu iş çok basit, This is actually very simple,

bu işin bir formülü var.

Hekim vesaire beslenme uzmanı varsa aranızda zaten bilir. Doctor||nutrition|||||

Evet, işte ihtiyacımız olan bütün aminoasitler ette var. |||||amino acids|meat| Yes, meat has all the amino acids we need.

Bitkilerde bir kısmı var. In plants||| Plants have some of it.

Bir kısmı aminoasitlerin bazı bitkide var; ||amino acids||plant|

bir kısmı, bazı bitkide var. |||some plants have|

Dolayısıyla bunları eşleştiriyorsun. ||You match

Yani bizim geleneksel kuru fasülye pilav yemeği var ya, |||dried|beans|rice dish||| You know our traditional dish of dried beans and rice,

ya on numara bir yemek herkes için. ||top-notch|||| a great meal for everyone.

Çünkü 6 aminoasit bir tanesinde var, |amino acid||| Because there are six amino acids in one,

3 aminoasit bir tanesinde var. 3 amino acids in one.

İkisini birlikte tükettiğin zaman ne oluyor sana, ediyor 9 aminoasit. ||consume|||||| What happens when you consume both together, that's 9 amino acids.

İhtiyacın olan bütün aminoasitleri bunlardan almış oluyorsun. |||amino acids||| You get all the amino acids you need from them.

Şöyle bir argüman var.

Vücut bitkisel proteinlerin hepsini sentezleyemiyor, diyorlar. |plant-based|proteins||cannot synthesize| The body cannot synthesize all vegetable proteins, they say.

Belli bir oranda sentezleyebiliyor, ||to a certain extent|can synthesize It can synthesize to a certain extent,

dolayısıyla işte birtakım şeylerin yanında içmemek gerekiyor vesaire. ||some||||| Therefore, you should not drink with certain things and so on.

Demir konusunda mesela; Iron (1)|| About iron, for example;

yeşillik yiyorsanız çay içmemeniz gerekiyor falan |if you eat||not to drink|| you're not supposed to drink tea if you're eating greens or something.

böyle küçük trick'ler var, ama ölümcül bir şey değil. ||tricks|||deadly||| There are little tricks like that, but nothing fatal.

Yani ölmüyorsun et yemediğin için. |"You're not dying"||you don't eat| So you don't die because you don't eat meat.

Ama enteresan bir şekilde hani böyle bir şablon oluşturmuş, |||||||шаблон| |||||||template|

sanki insanoğlu et yemezse ölür diye. as if|humanity||"doesn't eat"||

Başka bir argüman mesela,

"Aslan kaplan da mı yemesin o zaman?" lion|tiger|||not eat|| "Shouldn't the lion and tiger eat too?"

Arkadaş, aslan kaplan fabrika mı kuruyor yani? Friends, are lions and tigers building factories?

Aslan kaplan gidiyor savanada bir tane geyik görüyorsa avlıyor yiyor falan. |||||||если он видит||| |||savanna|||deer|sees|hunts||

Sen fabrika kuruyorsun, ||"are establishing"

fabrika kuruyorsun

ve en korkuncu bu hayvanların kafasını severek büyütüyorsun. |||||||raising and the scariest thing is that you grow to love the heads of these animals.

Yani küçük kuzucuk minik kuzucukken seviyorsun mesela canım kuzucuğum falan ||little lamb|tiny|as a lamb||||my little lamb| I mean, little lamb, you like it when it's a little lamb.

ertesi gün kafasını kesiyorsun. the next day you cut off his head.

Baldırı da ne güzel falan, ertesi gün kafasını kesiyorsun. <Leg>|||||||| He's got a nice calf and everything, and the next day you cut off his head.

Yani burada aslında adil olmayan bir şey var, |||unfair||||

adil olmayan şey şu:

doğada hayvan avcıyı gördüğü zaman "Ay avcı" diyor, in nature||the hunter|||"Moon"|| In nature, when an animal sees a hunter, it says, "Ay hunter",

hayvan kaçıyor vesaire. the animal escapes and so on.

Avcı onun kaçtığını biliyor, o da bir efor sarf ediyor. ||||||||exerting effort| The hunter knows he's escaping, so he makes an effort.

Taktik yapıyor kafasında, yakalıyor ve hayatını idame ettiriyor, ||||||sustaining|"sustains" He makes tactics in his head, catches them and makes a living,

o da çocuklarını besliyor falan.

Tabii ki bir döngü var |||Of course, there's a cycle.|

ama bizim kurguladığımız kurduğumuz bu dünyada artık bu döngü yok ki. ||"we created"|we have built|||||cycle|| but in this world that we have built, this cycle no longer exists.

Burada şöyle bir şey var, Here is something like this,

bizim diğer canlıların yaşama hakkına karar verdiğimiz. ||||right|| that we decide the right to life of other living beings.

Neye göre karar veriyoruz? How do we decide?

Biz daha güçlüyüz diye mi karar veriyoruz mesela? ||"stronger"||||| Do we make decisions because we are stronger?

Ben daha güçlüyüm,

o zaman bu koyunun yaşamaması gerektiğine karar verdim. |||the sheep's|should not live||| then I decided that this sheep should not live.

O zaman hukuk nerede duruyor? ||law|| Then where does the law stand?

Daha güçlü bir insan, daha az güçlü bir insanın yaşamamasına |||||||||not living

karar verirse ne olacak? what happens if he decides?

Orada karşımıza hukuk çıkıyor, değil mi? That's where the law comes in, isn't it?

O zaman hukuk sadece bazı canlıları kapsıyor, bazılarını kapsamıyor. ||||||includes||does not cover

Biz bizi kapsamasına, ama diğer canlıları kapsamamasına karar verdik. ||include us||||not including||

Neye göre karar verdik acaba?

Kendimizi daha üstün bir yere koyuyoruz o hayvanlardan, ||superior|||||

neye göre daha üstün bir yere koyuyoruz?

Sanırım sadece burada muvaffakiyete bakıyoruz. |||success|

Yani diyoruz ki, biz insanoğlu olarak yapabiliriz kardeşim muktedirim. ||||human beings||||capable

Ben istersem milyonlarca hayvanı bir yere kapatırım, ||||||lock up

hayatları boyunca kımıldamalarına izin vermem, their lives||move|permission|

yavrularını beslemek için ürettikleri sütleri de ellerinden alırım, |feed||||||

istediğim zaman da öldürürüm! |||"I kill"

Böyle koyunca aslında biraz korkunç değil mi?

Yani dolayısıyla biz milyonlarca canlının yaşayıp yaşamaması gerektiğine ||||living being's|||

karar verme hakkını elimizde bulundurduğumuzu düşünüyoruz. ||||we hold|

Şu anda bu sistem böyle işliyor ama hepinize tavsiye ediyorum.

Böyle propoganda falan yapmaya çalışmıyorum ama |propaganda|||not trying|

bir dakika, iki dakika düşünün gerçekten böyle bir hakkımız var mı yok mu?

Bir ikincisi, dediğim gibi o adaletli o adalet ortadan kalkıyor doğada bulunan. |||||fair||justice|||in nature|

Siz bu hayvanların kafasını seviyorsunuz,

kendinize güvendiriyorsunuz bir şekilde. |"you trust yourself"||

Onlara bakıyorsunuz, yaralanırsa yarasını iyileştiriyorsunuz. ||gets injured||healing

Güven ilişkisi kuruyorsunuz hayvanla aranızda Trust|||with the animal|

ve sonra bir gün hayvanın kafasını kesiyorsunuz. ||||||cutting off

Dolayısıyla orada adil olmayan bir şeyler var. ||fair||||

Hayvan sizden kaçması gerektiğini bilmiyor, düşünmüyor.

Sizi bir avcı olarak görmüyor, sizi bir arkadaşı olarak görüyor.

Ne bileyim, böyle düşününce biraz sanki

arkadaşının sırtından bıçaklamak gibi geliyor bana. ||stab in the back|||

İnsanoğlu et yemeden varolabilir mi, olabilir. |||exist without meat||

İşte Hindistan'da milyonlarca Hindu yemiyor arkadaşlar yani, |||индейцев||| |||Hindus|||

çok bu kadar zararsız bir şey olsa adamlar üreyemez değil mi? ||||||||can't reproduce||

Milyarlarca insan var Hindistan'da.

Örnekleri var, dolayısıyla yapılabilir. examples (1)|||

Ben bunu biraz vicdan evrimi olarak da görüyorum. ||||moral evolution|||

İnsan vicdanı. |Human conscience

Orta çağa dönün bakın mesela,

herkes birbirini katır kutur kesiyor, değil mi? |||вот так||| ||brutally|brutally|||

Bu işte dönem dizilerinde falan da çok rahat görebiliyorsunuz. ||||||||можете видеть

Gerçek orada anlatılanlar. ||what is told

Ya da mesela çocukları öldürmek, çocukları alıkoymak... ||||||похищать детей ||||||abduct

İşte bir hükümran devlet, bir yeri işgal ediyor ||sovereign||||occupies|

ve oradaki çocukları bunlar bana asker olacak diyor, sürüklüyor götürüyor. ||||||||dragging|

Bunu o dönemde hiç sorgulayan yok. ||||спрашивающий| ||||questioning it|

Ya da Afrika'ya gidiyorlar,

"Aa burada deri rengi bizden farklı insanlar var," diyorlar. ||skin||||||

Bu insanları biz istediğimiz gibi kullanabiliriz diye düşünüyorlar.

Çünkü o dönem insan vicdanı öyle işliyor, hukuk da öyle işliyor.

O dönemlerde normal olan o, anlatabiliyor muyum? |||||"Can I explain"|

Mesela siz şimdi ne bileyim 18. yüzyıl Amerika'sına gitseniz ||||||America of the|

işte "Kölelik kötü" falan deseniz, |Slavery|||

ya da işte Avrupa'sına gitseniz, |||to Europe|

"Niye kötü olsun ki? İnsan kölesiz yaşayabilir mi?" diyebilir size |||||without a slave||||

orada yaşayan binlerce asil. |||noble

Ama işte insan vicdanı böyle bir şey,

dolayısıyla evet şu anda vicdani olarak etik olduğunu düşündüğümüz şeyler ||||moral|||||

gerçekten etik mi acaba?

Bütün bu yaşadığım ne bileyim 35 yıllık hayat beni biraz bunu düşünmeye itti |||||||||||made me

ve sonra onu sorgulamaya başladım, "Etik mi acaba gerçekten?"

Şu anda bir hayvanı öldürmek ve yemek bize etik geliyor.

Ama etik mi gerçekten?

Yüz yıl sonra insanlar bunu etik bulacak mı

yoksa yüz yıl sonra bize dönüp

"Bu ne vahşi bir medeniyetmiş! Resmen ölüm evleri kurmuşlar, ||wild||civilization it is|Officially|death||

ölüm fabrikaları kurmuşlar ve milyonlarca hayvanı burada katledip yemişler!" |death factories||||||slaughtered|

mi diyecekler acaba?

Günahsız mıyız? Hiçbirimiz günahsız değiliz mutlaka. Innocent|||||certainly

Hiçbirimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz. |milk||white|spoon|

Hiçbirimiz pirüpak değiliz. |чистый| |pure and clean|

Ama başka bir şeyi öldürmüyor olmak hayatta kalmak için ||||not killing||||

ya da başka bir şeyin yavrusunun hakkı olan şeyi almıyor olmak |||||its offspring's|right||||

açıkçası beni çok iyi hissettiriyor ||||makes me feel

ve işte ben bunu insanoğlunun sanki vicdanının ||||||conscience

bir değişimi, bir evrimi olarak görüyorum. |change||||

Diyorum ki siz de belki biraz bunun üzerine düşünebilirsiniz.

Bunun umut neresinde derseniz bence dünya daha iyi bir yer olabilir. |hope|||||||||

İnsanların daha çok iyilik yapmayı düşündüğü,

sadece kendilerini değil de

bütün dünyadaki canlıların yaşama hakkını düşündüğü

ve yaşama hakkına saygı duyduğu bir yer olabilir. |||respect for||||

Ben tabii doktor değilim,

beslenme uzmanı değilim.

Şunu diyemem size, "Bu sağlıklı!" falan.

Ya da "Sağlıksız!" bunu diyemem, bunu bilmiyorum.

Aslında bunun üstüne çok da düşünmüyorum çünkü orada sağlık ölçütü neresinde? |||||||||health criterion|

Şimdi bir gün biri döner ve bize derse

"En sağlıklı şey insan eti," birbirimizi mi kesip yemeye başlayacağız mesela?

Anlatabiliyor muyum, sağlık neye kadar? Nereye kadar? |"Can I"|||||

Teknoloji bu kadar ilerlemişken |||"advanced"

2019 yılına yaklaşıyoruz, 2018 yılına yaklaşıyoruz.

Düşünsenize; insanoğlu uzayı böyle kapı komşusu etmiş durumda. |||||next door||

Dolayısıyla hâlâ gerçekten

bu hayvanları toplu olarak katledip yemek zorunda mıyız acaba? ||in groups||slaughtering||||

Yoksa acaba birtakım alternatiflerle daha iyi bir dünya, ||some|alternatives||||

herkesin, her canlının yaşama hakkı olduğu bir dünya kurabilir miyiz?

Benim umudum var.

Teşekkür ederim.

(Alkış)