×

Utilizziamo i cookies per contribuire a migliorare LingQ. Visitando il sito, acconsenti alla nostra politica dei cookie.

image

Turkish YouTube, Neden Kimse Beni Sevmiyor? - Çirkin Miyim?

Neden Kimse Beni Sevmiyor? - Çirkin Miyim?

Merhaba arkadaşlar, ben Emirhan.

Sanırım ben çirkin bir insanım.

İnsanlar benim yanıma gelmiyor.

Öğretmenlerim beni herhangi bir etkinliğe seçmiyorlar.

Bakalım hikâyemi dinlediğinizde

siz de benim gibi düşünecek misiniz?

Hikâyeme geçmeden önce ufak bir hatırlatma:

"Hâlâ kanalımıza abone değilseniz, abone olup bildirimleri açmayı unutmayın."

İlkokuldayken görünüşümle ilgili hiçbir kötü düşüncem yoktu.

Fakat liseye başlayacağım dönemlerde

kendime daha çok dikkat etmeye başladım.

Birgün aynanın karşısına geçtiğimde

kendime dikkatlice baktım ve dedim ki:

"Ben çirkin bir insanım."

Liseye de bu düşünceler ile başladım.

Liseye başladığımda yeni arkadaşlar edinme ümidindeydim

ama liseye başladığımda durum, umduğum gibi olmadı.

Sınıfımda kimse benim yanıma gelip

benle konuşmuyordu bile.

İnsanlar âdeta sınıfta ben yokmuşum gibi davranıyorlardı

ve bu durum beni çok üzüyordu.

Her okul gününde,

okulda arkadaşlarım mutlu bir şekilde vakit geçirirken

benimse neredeyse tüm günüm

okulun bitmesini beklemekle geçiyordu.

Gerçi okul bittikten sonra da

hiç arkadaşım olmadığı için

yapacak pek bir şeyim olmuyordu.

Birgün yine üzgün bir şekilde okula gittim.

O gün en çok dersimizin olduğu gündü.

Sıkıntıdan âdeta patlamıştım.

Yine okulun bitmesini bekliyordum.

Derslerimiz bitti ve akşam eve döndüm,

elimi yüzümü yıkadım,

odamda aynanın karşısına geçtim.

Uzun bir süre kendime baktım

ve derin düşüncelere daldım,

"Neden benim hiç arkadaşım yok?

Okulda neden kimse benimle arkadaş olmuyor?

Tüm bunlar ben çirkin olduğum için miydi?"

Bu düşünceler sürekli kafamı kurcalıyordu.

O günüm bu düşünceler içerisinde geçti.

Ertesi gün basketbol seçmeleri vardı.

Okula başladığımdan beri ilk defa bu kadar heyecanlanmıştım.

Basketbol oynamayı ve oynayanları izlemeyi

çok seven bir insanım.

Takıma seçilip hem sevdiğim spor olan basketbol oynayacaktım

hem de orada yeni arkadaşlar edinecektim.

Mutlu olabilmem için çok güzel bir fırsat olabilirdi.

O gün sevinçle okula gittim.

Seçmeler öğle arasında olacaktı.

Basketbol kıyafetlerimi de çantamda getirmiştim.

Her şeyim hazırdı.

Öğlen arası vakti geldi ve sahaya indim.

Önce biraz ısınma hareketleri yaptım.

Seçileceğimden çok emindim ve

hocanın gelmesini dört gözle bekliyordum.

Sonunda hoca geldi, çok heyecanlandım.

Bizimle biraz konuştuktan sonra sırayla hocanın istediklerin yapmaya başladık.

Önce uzaktan sırayla basket atmaya çalıştık

sonra topla bazı hareketler yaptık.

Sonra hocamız, bize maç yaptırdı.

Tam maçın önemli bir anında

çok güzel bir basket attım.

Herkes şok olmuştu.

Bu boya rağmen kimse bu basketi atmamı beklemiyordu.

Sonra gururla hocaya döndüm ve

bir de ne göreyim.

Hocamız diğer bir öğretmenle konuşuyordu.

Maça bakmıyor, yanına gelen Türkçe öğretmenimizle konuşuyordu.

Bu atışımı nasıl görmezdi?

Bu atış belki de seçilmeme vesile olacaktı

ama umudum hâlâ devam ediyordu.

Bir süre daha maç devam etti

ve daha sonra hoca bizi yanına çağırdı:

"Hepinizi tebrik ederim çocuklar.

Hepiniz çok başarılıydınız

ama maalesef aranızdan bazıları takıma katılamayacak.

Yapacağım değerlendirmeler sonucunda

yarın takıma seçilenleri listeye yazıp panoya asacağım.

Oradan sonuçları öğrenebilirsiniz." dedi.

O gün büyük bir heyecanla eve gittim.

O gün bütün gecem maçta olanları ve takıma kimlerin seçileceğini düşünmekle geçti.

Çok heyecanlıydım, acaba benim de ismim listede yazacak mıydı?

Sabah olunca heyecandan kahvaltı bile yapmadan

okula gitmek için evden hızla dışarı fırladım.

Okula gider gitmez soluğu panonun önünde aldım.

Listede ismimi arıyordum, arıyordum ama yoktu.

Yoksa... Hızla öğretmenler odasına beden eğitimi öğretmeninin yanına koştum.

"Hocam listede ismimi göremedim, bir yanlışlık mı oldu acaba?" diye sordum.

Hoca da bana baktı: "Evladım maalesef sen kısa olduğun için seni seçmedim." dedi.

O an tüm hayallerim yıkılmıştı âdeta.

Bir süre hocanın yüzüne üzüntüyle baktım.

Ne diyeceğimi bilemedim. Öfke ile kapıyı kapatıp gittim.

O günüm çok mutsuz geçti.

Derslerde dersi dinleyecek hâlde bile değildim.

Eve dönerken hava yağmurluydu.

İnsanlar yağmurdan kaçmak için koşuşturuyordu

ama yağan yağmur benim umrumda bile değildi.

Günlerim bu şekilde geçiyordu.

Bu olaydan 1 ay sonra 18 Mart Çanakkale şehitlerini anma töreni için

öğretmenimiz her sınıftan 1 kişi seçileceğini bize söyledi.

"Çocuklar gün sonunda okul müdürü gün sonunda sınıfları gezip kimlerin seçileceğini belirleyecek." dedi.

Bu haberi duyunca çok heyecanlandım.

Tüm okulun önünde böyle bir gösteride bulunmak benim için çok gurur verici olurdu.

Gösteride beni izlemeye gelen ailem de eminim ki benimle gurur duyardı.

Son dersi bu düşünceler içerisinde beklemeye başladım.

Hoca dersi anlatıyordu ama benim aklım müdürün seçeceği kişideydi.

Günün sonunda müdür sınıfa girdi.

Bütün sınıf heyecanla müdüre bakıyordu.

Öğretmenimizle biraz konuştuktan sonra benim olduğum tarafı göstererek

"Seni seçiyorum, yeni görevin hayırlı olsun." dedi.

Sevinçle müdürün yanına tahtaya koştum.

O sırada müdür şaşkın bir şekilde bana baktı ve

"Seni değil, arkandaki arkadaşını seçmiştim evladım." dedi.

O an kendimi çok kötü hissettim.

Hem gösteriye seçilememiştim hem de bütün sınıfa rezil olmuştum.

Kesin müdür beni çirkin olduğum için seçmemişti.

Ayberk ise okulun en yakışıklılarından bir tanesiydi.

Bu yüzden müdür onu seçmişti diye düşündüm.

Zil çaldı ve ben bu düşünceler içerisinde üzgün bir hâlde eve doğru gittim.

Eve varır varmaz çantamı attım bir köşeye ve yatağıma uzandım.

Bunca olayların üst üste gelmesi beni çok yormuştu.

Kısa bir süre sonra annem odama geldi.

"Hadi oğlum okuldan geldin acıkmışsındır en sevdiğin yemekleri hazırladım haydi sofraya." dedi

ama benim hiç yemek yiyecek hâlim yoktu.

Anneme "Sonra yerim anne, şu an yemek yiyecek hâlde değilim." dedim.

Annem de "Tamam oğlum." dedi.

Annem gittikten sonra yatağımda yine düşüncelere daldım.

Biraz da ağladım.

Daha sonra elimi, yüzümü yıkamak için banyoya gittim.

Aynanın karşısına geçtim ve "Ben çirkin, kısa ve kimsenin sevmediği bir insanım.

Hâlbuki çirkin, kısa olmasam hem insanlar beni severdi

hem basketbol takımına girerdim hem de Çanakkale gösterileri için müdür beni seçerdi."

diye düşünmeye başladım

ve bu sefer aynanın karşısında hıçkıra, hıçkıra ağlamaya başladım.

Birkaç dakika sonra annem ağlama seslerimi duymuş olmalı ki yanıma geldi.

Annem "Oğlum neyin var, neden ağlıyorsun? Sesin odaya kadar geliyor." diye sordu.

Ben de ilk başta anlatmaktan çekinsem de annemin ısrarı sonucu

"Odamda sana her şeyi anlatacağım anne." dedim ve odama gittik.

Başımdan geçen tüm olayları, çirkin olduğumu düşündüğümü,

kimsenin beni sevmediğini ve bu yüzden üzgün bir hâlde olduğumu anlattım.

Annem de hafifçe tebessüm etti ve

"Sen şimdi kimsenin seni sevmediğini mi düşünüyorsun?

Kendini yalnız hissediyorsun öğle mi?" dedi.

Ben de buruk bir sesle "Evet." dedim.

Sonra annem "O zaman seni en çok sevenin farkında değilsin oğlum." dedi.

Bir an düşünmeye başladım, bu kim olabilirdi?

Anneme "Sen misin?" dedim.

"Hayır benden bile çok seven biri." dedi.

Annem konuşmaya devam etti.

"Seni en çok seven Allah'tır oğlum. Sen 16 yaşındasın,

ondan önce dünyada yoktun bile.

Bu dünyaya gelmek için bir ücret ödemedin.

Bir sınava girip de yaşayabilme hakkı kazanmadın.

Allah seni çok sevdiği için seni var etti,

seni dünyaya gönderdi.

Bak oğlum, taş olmadın, ağaç olmadın, hayvan olmadın, insan olarak seni dünyaya gönderdi.

Bununla birlikte bak Allah sana sağlıklı bir vücut nasip etmiş.

Gözlerin, ellerin, ayakların, kulakların hepsi sapasağlam.

Hem mesela koca öküz, koca inek, sadece ot yiyor,

su içiyor bunlar onun tüm yiyecek ihtiyaçlarını karşılıyor.

Biz de onlar gibi olabilirdik

ama Allah tam bizim dilimize göre çeşit çeşit yiyecekler, içecekler yaratmıştır.

Tatlısından tuzlusuna, ekşisinden sulu sulu güzel meyvelerine,

limonatasından meyve suyuna bir sürü yiyecek ve içecekler yaratmıştır.

İstese bizi sadece ot yiyen, su içen bir hayvan gibi yaratabilirdi

ama O bizi insan olarak yaratmıştır.

Tam ağız tadımıza uygun yiyecekler, içecekler ve bizim için daha bir sürü nimet yaratmıştır.

Ayrıca basketbol takımına seçilememiş olabilirsin,

Allah herkese farklı yetenekler verebilir oğlum.

Belki de senin yeteneğin başka bir spor dalıdır." dedi.

Annemin bu sözleri beni çok etkilemişti.

Demek ki ben yalnız, kimsenin sevmediği bir insan değilmişim.

Allah her zaman, her yerde beni görüyor ve beni seviyormuş da

ben farkında değilmişim.

Anneme bana tüm bu anlattıkları için çok teşekkür ettim

ve onu çok sevdiğimi söyledim.

Bu konuşmalardan sonra içimi çok büyük bir huzur kapladı.

Yalnız olmadığımı, Allah'ın her zaman benim yanımda olduğunu bilmenin,

bir insana ne kadar huzur verdiğini o gün anladım.

O gün bu düşünceler içerisinde uykuya daldım.

Ertesi sabah her zamankinden daha huzurlu bir şekilde namazımı kıldım

ve Rabbime çok şükrettim.

Ardından sevinçle okula gittik.

Teneffüste daha önce beni hiç sevmediğini sandığım arkadaşlarım

yanıma gelip benimle sohbet etmeye başladılar.

Çok şaşırmıştım, daha önce arkadaşlarım hiç benim yanıma gelip benimle konuşmazlardı.

Hep kendi aralarında anlaşırlardı.

Arkadaşlarıma sordum "Siz benimle hiç konuşmazdınız bugün ne oldu da benim yanıma geldiniz?" dedim.

Arkadaşlarımdan biri de "Biz seni somurtkan görür, yanına gelmeye çekinirdik.

Bugün mutlu gördük, ondan geldik." dedi.

Bu söyledikleri beni çok şaşırtmıştı.

Ben onların beni çirkin gördükleri için yanıma gelmediklerini sanıyordum.

Oysa onlar ben her zaman dışarıdan somurtkan göründüğüm için yanıma gelmiyorlarmış.

Çirkin olduğumdan dolayı değilmiş.

Hem zaten bir insanın kendine çirkinim demesi de çok yanlış olur

çünkü kiminin gözleri güzeldir, kiminin kaşları güzeldir,

kiminin huyları güzeldir, kiminin farklı güzel yönleri olabilir.

Önemli olan güzel yönlerimizi görebilmek.

O gün sınıf arkadaşlarımla doya doya muhabbet ettim.

Öğle arasında mutlu bir şekilde okulda dolaşırken

panoda okçuluk takımı seçmeleri olduğunu gördüm.

O sırada aklıma annemin söyledikleri geldi.

Belki de Allah bana bu yönde bir yetenek vermiş olabilirdi.

Büyük bir hevesle seçmelerin olduğu salona gittim.

Seçmeler başlamıştı ben de heyecanla sıraya girdim.

Sonunda sıra bana gelmişti.

3 atış yaptım, üçü de tam isabet olmuştu.

Öğretmenlerimiz atışlarım karşısında çok şaşırmıştı.

Atışlarımdan sonra beni direkt takıma birinci sıraya yazdı.

Büyük bir mutlulukla salondan ayrıldım.

Allah'ın bana vermiş olduğu yeteneklerimi keşfettiğim için çok mutlu olmuştum.

O gün benim için çok güzel geçiyordu.

Okulda artık son derse giriyorduk.

Teneffüste sınıfa doğru giderken müdürün benim yerime Çanakkale gösterisi için seçtiği Ayberk ile karşılaştım.

Biraz sohbet ettikten sonra bana "Sana bir şey itiraf etmek istiyorum." dedi

ve devam etti. "Benim çok sevdiğim bir ağabeyim var.

Kendisi askerde, ben de Çanakkale gösterilerinde yer alıp ailem de o sırada beni videoya çekip

ağabeyimi mutlu etmek için ona göndermelerini çok istiyordum.

Bu yüzden müdür beye gidip bu durumu anlattım

ve beni seçmesini istedim.

O da beni kırmadı ve teklifimi kabul etti." dedi.

Durumu şimdi anlamıştım.

Müdür bey demek ki ben çirkin olduğum için değil Ayberk'in bu isteğinden dolayı onu seçmişti.

Biraz daha aramızda muhabbet ettikten sonra ikimiz de derse girdik.

O gün anladım ki olayların hiçbiri benim anladığım gibi değilmiş.

İnsan başına gelen olayları bazen çok yanlış bir şekilde yorumlayabiliyor.

Evet arkadaşlar, hikâyem burada bitti.

Umarım hikâyemi beğenmişsinizdir.

Bu tarz videoları daha fazla gelmesini istiyorsanız

beğenip, yorum kısmına düşüncelerinizi yazmayı unutmayın.

Allah'a emanet olun.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Neden Kimse Beni Sevmiyor? - Çirkin Miyim? ||меня|не любит|некрасивая|я красивый Why|Nobody|me|loves me|ugly|Am I |||||mıyım لماذا لا أحد يحبني؟ - هل أنا قبيح؟ Warum liebt mich niemand? - Bin ich hässlich? Γιατί κανείς δεν με αγαπάει - Είμαι άσχημος; Why Nobody Loves Me? - Am I ugly? ¿Por qué nadie me quiere? - ¿Soy feo? Pourquoi personne ne m'aime ? - Suis-je laid ? Perché nessuno mi ama? - Sono brutto? なぜ私は愛されないのか? 아무도 나를 사랑하지 않는 이유 - 내가 못생겼나요? Waarom houdt niemand van mij? - Ben ik lelijk? Porque é que ninguém gosta de mim - Sou feio? Почему меня никто не любит? - Я страшный? Varför älskar ingen mig? - Är jag ful? Чому мене ніхто не любить? - Я потворна? 为什么没人爱我? - 我丑吗? 为什么没有人爱我?- 我很丑吗? 為什麼沒有人愛我? - 我醜嗎?

Merhaba arkadaşlar, ben Emirhan. |||Эмирхан Hello|friends|I|Emirhan Hello||| Hallo Freunde, ich bin Emirhan. Hello guys, this is Emirhan. Привет друзья, я Эмирхан. 大家好,我是埃米尔汗。

Sanırım ben çirkin bir insanım. ||||я человек I guess||ugly|a|I am a person أعتقد أنني شخص قبيح. Ich glaube, ich bin eine hässliche Person. I guess I'm an ugly person. Наверное, я некрасивый человек. 我想我是一个丑陋的人。

İnsanlar benim yanıma gelmiyor. ||ко мне|не приходят people|my|to my side|are not coming الناس لا يأتون إلي. Die Leute kommen nicht zu mir. People do not come near me. Ко мне не приходят люди. 人们不来找我。

Öğretmenlerim beni herhangi bir etkinliğe seçmiyorlar. Мои учителя||any event||мероприятие|не выбирают my teachers|me|any event||event|they are not choosing أساتذتي لا ينتخبونني لأي نشاط. Meine Lehrer wählen mich zu keiner Aktivität aus. My teachers do not choose me for any activity. Mis profesores no me eligen para ninguna actividad. Мои учителя не выбирают меня ни для какой деятельности. 我的老师不选我参加任何活动。

Bakalım hikâyemi dinlediğinizde |мою историю|когда вы слушаете |my story| let's see|my story|you listen دعنا نرى عندما تستمع إلى قصتي Mal sehen, wann du dir meine Geschichte anhörst Let's see when you listen to my story Посмотрим, когда ты послушаешь мою историю 让我们看看你什么时候听我的故事

siz de benim gibi düşünecek misiniz? ||||думать| you|also||like|think|will you هل تعتقد مثلي؟ Wirst du wie ich denken? Will you think like me? Будете ли вы думать, как я? 你会像我一样思考吗?

Hikâyeme geçmeden önce ufak bir hatırlatma: Моя история|прежде чем||небольшое||напоминание my story|before|before|small|a|reminder تذكير بسيط قبل الانتقال إلى قصتي: Eine kleine Erinnerung, bevor ich zu meiner Geschichte übergehe: A little reminder before moving on to my story: Un pequeño recordatorio antes de pasar a mi historia: Небольшое напоминание, прежде чем я перейду к своей истории: 在我继续我的故事之前有一点提醒:

"Hâlâ kanalımıza abone değilseniz, abone olup bildirimleri açmayı unutmayın." все еще|||если вы не|подписка||уведомления|открыть|не забудьте still|our channel|subscribe|if you aren't|subscribe|by subscribing|notifications|turn on|don't forget "إذا لم تكن قد اشتركت في قناتنا حتى الآن ، فلا تنس الاشتراك وتشغيل الإشعارات." "Wenn Sie unseren Kanal noch nicht abonniert haben, vergessen Sie nicht, ihn zu abonnieren und Benachrichtigungen zu aktivieren." "If you're still not subscribed to our channel, don't forget to subscribe and turn on notifications." «Если вы еще не подписаны на наш канал, не забудьте подписаться и включить уведомления». “如果你还没有订阅我们的频道,别忘了订阅并开启通知。”

İlkokuldayken görünüşümle ilgili hiçbir kötü düşüncem yoktu. в начальной школе||связи|||мысли| |my appearance||||| when I was in elementary school|appearance|related|any|bad|thought| ||المظهر|||فكرة| عندما كنت في المدرسة الابتدائية ، لم يكن لدي أي أفكار سيئة حول مظهري. Als ich in der Grundschule war, hatte ich keine schlechten Gedanken über mein Aussehen. When I was in elementary school, I had no bad thoughts about my appearance. Cuando estaba en la escuela primaria, no tenía malos pensamientos sobre mi apariencia. Когда я училась в начальной школе, у меня не было плохих мыслей о своей внешности. 上小学的时候,我对自己的外表没有任何不好的想法。

Fakat liseye başlayacağım dönemlerde ||начну|в периоды but|high school|I will start|periods Aber wenn ich mit der High School anfange But when I'm starting high school Но когда я пойду в среднюю школу 但是当我开始高中

kendime daha çok dikkat etmeye başladım. to myself|||care|to pay|I started بدأت في إيلاء المزيد من الاهتمام لنفسي. Ich fing an, mehr auf mich zu achten. I started to pay more attention to myself. Я стал уделять больше внимания себе. 我开始更加关注自己。

Birgün aynanın karşısına geçtiğimde |the mirror|in front of|when I stood Eines Tages, wenn ich vor dem Spiegel stehe One day when I walk in front of the mirror Однажды, когда я стою перед зеркалом 有一天我站在镜子前

kendime dikkatlice baktım ve dedim ki: |carefully|I looked|||that نظرت إلى نفسي بعناية وقلت: Ich sah mich genau an und sagte: I looked at myself carefully and said: Я внимательно посмотрел на себя и сказал: 我仔细看了看自己说:

"Ben çirkin bir insanım." |ugly||I am a person |||bir insanım "Ich bin ein hässlicher Mensch." "I'm an ugly person." «Я некрасивый человек». “我是一个丑陋的人。”

Liseye de bu düşünceler ile başladım. в лицее||||| |||thoughts|| لقد بدأت المدرسة الثانوية بهذه الأفكار. Mit diesen Gedanken bin ich ins Gymnasium gegangen. I started high school with these thoughts. С такими мыслями я пошел в школу. 我带着这些想法开始了高中。

Liseye başladığımda yeni arkadaşlar edinme ümidindeydim |I started|||making|I was hoping عندما بدأت المدرسة الثانوية ، كنت آمل في تكوين صداقات جديدة. Als ich ins Gymnasium kam, hoffte ich, neue Freunde zu finden. When I started high school I was hoping to make new friends Когда я пошел в старшую школу, я надеялся завести новых друзей. 当我开始高中时,我希望结交新朋友。

ama liseye başladığımda durum, umduğum gibi olmadı. |||situation|I hoped|like|wasn't لكن عندما بدأت المدرسة الثانوية ، لم يكن الوضع كما كنت أتمنى. aber als ich ins gymnasium kam, entwickelte sich die situation nicht so, wie ich es mir erhofft hatte. but when I started high school it was not what I expected. но когда я пошел в старшие классы, ситуация сложилась не так, как я надеялся. 但是当我开始上高中时,情况并没有像我希望的那样发展。

Sınıfımda kimse benim yanıma gelip in my class|nobody||to me|coming لا أحد في صفي يقترب مني Niemand in meiner Klasse ist jemals zu mir gekommen Nobody in my class comes near me Никто из моего класса не подходит ко мне 我班上没有人靠近我

benle konuşmuyordu bile. |wasn't talking|even wollte er nicht einmal mit mir reden. He wasn't even talking to me. Он даже не разговаривал со мной. 他甚至没有和我说话。

İnsanlar âdeta sınıfta ben yokmuşum gibi davranıyorlardı |fast schon||||| |almost|in class||I wasn't there||were acting Die Leute taten so, als wäre ich nicht in der Klasse People acted like I wasn't in the classroom Люди вели себя так, будто меня не было в классе 人们表现得好像我不在课堂上

ve bu durum beni çok üzüyordu. ||situation|||was upsetting und das hat mich sehr traurig gemacht. and this situation made me very sad. и это меня очень огорчило. 这让我很伤心。

Her okul gününde, ||on each school day jeden Schultag, Every school day каждый учебный день, 每个上学日,

okulda arkadaşlarım mutlu bir şekilde vakit geçirirken at school||happy||in a way|time|spending time während meine Freunde fröhlich ihre Zeit in der Schule verbrachten While my friends are happy at school пока мои друзья с удовольствием проводят время в школе 当我的朋友们愉快地在学校度过时光时

benimse neredeyse tüm günüm meine fast||| my||almost all| und ich verbringe fast den ganzen Tag it's almost my whole day casi todo mi dia почти весь мой день 几乎我的一整天

okulun bitmesini beklemekle geçiyordu. warten, bis die Schule zu Ende ist. it was passing by waiting for the end of the school. Он ждал окончания школы. 他在等学校放学。

Gerçi okul bittikten sonra da although||after school ends|| Ich bin mir allerdings nicht sicher, ob ich das nach der Schule machen kann. Even after school is over Даже после школы 即使放学后

hiç arkadaşım olmadığı için weil ich keine Freunde habe. because i don't have any friends потому что у меня нет друзей 因为我没有朋友

yapacak pek bir şeyim olmuyordu. |really||| Ich hatte nicht viel zu tun. I didn't have much to do. Мне было нечего делать. 我没有太多事情要做。

Birgün yine üzgün bir şekilde okula gittim. Eines Tages ging ich wieder aufgeregt zur Schule. One day I went to school sadly again. Однажды я снова пошел в школу с грустью. 有一天,我又伤心地去上学了。

O gün en çok dersimizin olduğu gündü. ||||our class||day An diesem Tag hatten wir die meisten Unterrichtsstunden. That was the day we had the most lessons. Это был день, когда у нас было больше всего уроков. 那是我们上课最多的一天。

Sıkıntıdan âdeta patlamıştım. |almost|ich war explodiert boredom|almost burst|I had exploded Ich war zu Tode gelangweilt. I was bursting with boredom. Меня просто разрывало от скуки. 我感到无聊透顶。

Yine okulun bitmesini bekliyordum. Ich habe darauf gewartet, dass die Schule wieder zu Ende ist. I was still waiting for school to end. Я все еще ждал окончания школы. 我还在等学校放学。

Derslerimiz bitti ve akşam eve döndüm, Our classes||||| Wir beendeten den Unterricht und ich kam am Abend nach Hause, Our lessons are over and I came home in the evening, Наши уроки закончились, и я пришел домой вечером, 我们的课结束了,我晚上回家了,

elimi yüzümü yıkadım, Ich habe meine Hände und mein Gesicht gewaschen, I washed my hands and my face, Я вымыл руки и лицо, 我洗了手洗了脸,

odamda aynanın karşısına geçtim. Ich stand in meinem Zimmer vor dem Spiegel. I stood in front of the mirror in my room. Я стоял перед зеркалом в своей комнате. 我站在房间的镜子前。

Uzun bir süre kendime baktım Ich betrachtete mich lange Zeit I looked at myself for a long time Я долго смотрел на себя 我看着自己很久

ve derin düşüncelere daldım, und ich war tief in Gedanken versunken, and deep in thought, и я глубоко задумался, 我陷入了沉思,

"Neden benim hiç arkadaşım yok? "Warum habe ich keine Freunde? "Why don't I have any friends? "Почему у меня нет друзей? “为什么我没有朋友?

Okulda neden kimse benimle arkadaş olmuyor? Warum freundet sich in der Schule niemand mit mir an? Why doesn't anyone make friends with me at school? Почему со мной в школе никто не дружит? 为什么没有人在学校和我交朋友?

Tüm bunlar ben çirkin olduğum için miydi?" War das alles, weil ich hässlich war?" Was it all because I was ugly?" Это все из-за того, что я был уродлив?" 是因为我丑吗?”

Bu düşünceler sürekli kafamı kurcalıyordu. ||||bothered |thoughts||| ||||were bothering Diese Gedanken verfolgten mich ständig. These thoughts always bothered me. Эти мысли постоянно беспокоили меня. 这些想法一直困扰着我。

O günüm bu düşünceler içerisinde geçti. Ich habe diesen Tag mit diesen Gedanken verbracht. I spent my day with these thoughts. Я провел весь день с этими мыслями. 我用这些想法度过了我的一天。

Ertesi gün basketbol seçmeleri vardı. Am nächsten Tag war Basketball-Probetraining. The next day they had basketball tryouts. На следующий день у них были пробы по баскетболу. 第二天,他们进行了篮球选拔赛。

Okula başladığımdan beri ilk defa bu kadar heyecanlanmıştım. Zum ersten Mal seit meiner Einschulung war ich so aufgeregt. For the first time since I started school, I was this excited. Впервые с тех пор, как я пошел в школу, я был так взволнован. 开学以来第一次这么激动。

Basketbol oynamayı ve oynayanları izlemeyi Basketball spielen und anderen beim Spielen zusehen Playing and watching basketball Играть и смотреть баскетбол 打篮球和看篮球

çok seven bir insanım. Ich bin ein sehr liebevoller Mensch. I am a very loving person. Soy una persona muy cariñosa. Я очень любящий человек. 我是一个很有爱心的人。

Takıma seçilip hem sevdiğim spor olan basketbol oynayacaktım the team|being selected||||||I would play Ich wollte in die Mannschaft und Basketball spielen, meinen Lieblingssport. I was going to be selected for the team and play basketball, which is my favorite sport. Я собирался попасть в команду и играть в баскетбол, мой любимый вид спорта. 我将被选入球队并打篮球,这是我最喜欢的运动。

hem de orada yeni arkadaşlar edinecektim. also|||||I would make und ich wollte dort neue Freunde finden. I would also make new friends there. Я бы тоже завел там новых друзей. 我也会在那里结交新朋友。

Mutlu olabilmem için çok güzel bir fırsat olabilirdi. ||||||Gelegenheit| |my being able|||||| Es wäre eine große Chance für mich gewesen, glücklich zu sein. It would be a very good opportunity for me to be happy. Sería una muy buena oportunidad para mí de ser feliz. Для меня это была бы очень хорошая возможность быть счастливой. 对我来说,这将是一个很好的快乐机会。

O gün sevinçle okula gittim. An diesem Tag ging ich mit Freude zur Schule. I went to school that day with joy. Я пошел в школу в тот день с радостью. 那天我高兴地去上学了。

Seçmeler öğle arasında olacaktı. Selections||| Die Auditions fanden zur Mittagszeit statt. The auditions were to take place at noon. Прослушивания должны были состояться в полдень. 试镜定于中午进行。

Basketbol kıyafetlerimi de çantamda getirmiştim. |my basketball clothes||in my bag| Ich habe meine Basketball-Klamotten in meiner Tasche dabei. I also brought my basketball clothes in my bag. Я также привез свою баскетбольную одежду в сумке. 我还把我的篮球服放在包里。

Her şeyim hazırdı. Ich war bereit. I had everything ready. У меня все было готово. 我已经准备好了一切。

Öğlen arası vakti geldi ve sahaya indim. noon|||||the field|I went down Es war Mittagspause und ich ging zum Feld hinunter. It was time for lunch break and I went down to the field. Настало время обеденного перерыва, и я спустился в поле. 到了午休时间,我下到田野里。

Önce biraz ısınma hareketleri yaptım. ||warm-up|exercises| Zuerst habe ich einige Aufwärmübungen gemacht. First, I did some warm-up exercises. Сначала я сделал несколько упражнений для разогрева. 首先,我做了一些热身运动。

Seçileceğimden çok emindim ve I will be chosen||I was sure| Ich war mir so sicher, dass ich gewählt werden würde. I was so sure that I would be selected and Я был так уверен, что меня выберут и 我非常确定我会被选中

hocanın gelmesini dört gözle bekliyordum. the teacher's|||eagerly| Ich habe mich auf die Ankunft des Lehrers gefreut. I was looking forward to the teacher's arrival. Я с нетерпением ждал прихода учителя. 我期待着老师的到来。

Sonunda hoca geldi, çok heyecanlandım. ||||I got excited Endlich kam der Lehrer, ich war so aufgeregt. Finally the teacher came, I was very excited. Наконец учитель пришел, я был очень взволнован. 老师终于来了,我很兴奋。

Bizimle biraz konuştuktan sonra sırayla hocanın istediklerin yapmaya başladık. ||||||your requests|| Nachdem er eine Weile mit uns geredet hatte, begannen wir, der Reihe nach zu tun, was der Lehrer wollte. After talking with us for a while, we started to do what the teacher wanted in turn. Después de hablar un rato con nosotros, empezamos a hacer lo que el profesor quería por turno. Поговорив с нами некоторое время, мы по очереди начали делать то, что хотела учительница. 跟我们聊了一会儿,我们就开始按老师的要求做。

Önce uzaktan sırayla basket atmaya çalıştık ||||shooting| Zuerst haben wir versucht, abwechselnd Körbe aus der Ferne zu schießen. First, we tried to shoot baskets from afar. Сначала мы пробовали стрелять по корзинам издалека. 首先,我们尝试从远处投篮。

sonra topla bazı hareketler yaptık. |gather||| und dann haben wir ein paar Bewegungen mit dem Ball gemacht. Then we made some moves with the ball. Затем мы сделали несколько ходов с мячом. 然后我们用球做了一些动作。

Sonra hocamız, bize maç yaptırdı. |our teacher|||made us play Dann ließ uns unser Lehrer ein Spiel spielen. Then our teacher made us play. Тогда наш учитель заставил нас играть. 然后我们的老师让我们玩。

Tam maçın önemli bir anında In einem entscheidenden Moment des Spiels At a crucial moment in the full match В решающий момент всего матча 全场比赛关键时刻

çok güzel bir basket attım. |||basket shot|I made Ich habe einen schönen Korb gemacht. I threw a very good basketball. Я бросил очень хороший баскетбол. 我扔了一个非常好的篮球。

Herkes şok olmuştu. Alle waren schockiert. Everyone was shocked. Все были потрясены. 所有人都震惊了。

Bu boya rağmen kimse bu basketi atmamı beklemiyordu. |paint||||basket|me to score|wasn't expecting Trotz meiner Größe hat niemand erwartet, dass ich diesen Korb erzielen würde. Despite this height, no one expected me to score this basket. Несмотря на такую высоту, никто не ожидал, что я забью эту корзину. 尽管身高这么高,但没有人指望我能得分。

Sonra gururla hocaya döndüm ve Dann wandte ich mich voller Stolz an den Lehrer und sagte Then I proudly turned to the teacher and Затем я с гордостью повернулся к учителю и 然后我自豪地转向老师

bir de ne göreyim. und dann, siehe da. suddenly what do I see. вдруг что я увижу. 突然间我看到了什么。

Hocamız diğer bir öğretmenle konuşuyordu. ||||was talking Unser Lehrer sprach mit einem anderen Lehrer. Our teacher was talking to another teacher. Наш учитель разговаривал с другим учителем. 我们的老师正在和另一位老师交谈。

Maça bakmıyor, yanına gelen Türkçe öğretmenimizle konuşuyordu. |||||our teacher|was talking Er hat sich das Spiel nicht angesehen, sondern mit unserem türkischen Lehrer gesprochen, der zu ihm kam. He was not looking at the match, he was talking to our Turkish teacher who came to him. No estaba mirando el partido, estaba hablando con nuestro profesor de turco que se acercó a él. Он не смотрел на спичку, он разговаривал с нашей учительницей турецкого, которая подошла к нему. 他不是在看比赛,而是在和我们的土耳其老师说话。

Bu atışımı nasıl görmezdi? |my shot|| Wie konnte er diese Aufnahme nicht sehen? How could he not see this shot of mine? Как он мог не увидеть этот мой выстрел? 他怎么会看不到我的这个镜头?

Bu atış belki de seçilmeme vesile olacaktı |||||Anlass| ||||my not being selected|reason| Mit diesem Schuss hätte ich vielleicht gewählt werden können. This shot might have helped me get elected. Этот укол мог помочь мне избраться. This shot might have helped me get elected.

ama umudum hâlâ devam ediyordu. |my hope||| aber ich hatte noch Hoffnung. But my hope still remained. Но у меня все еще была надежда. 但我的希望仍然存在。

Bir süre daha maç devam etti Das Spiel ging noch eine Weile weiter The match continued for a while. Матч продолжался некоторое время. 比赛持续了一段时间。

ve daha sonra hoca bizi yanına çağırdı: und dann rief uns der Lehrer zu sich: and then the teacher called us to him: и тут учитель позвал нас к себе: 然后老师把我们叫到他面前:

"Hepinizi tebrik ederim çocuklar. "Herzlichen Glückwunsch an euch alle. "Congratulations to all of you guys. "Поздравляю всех вас, ребята. “祝贺你们所有人。

Hepiniz çok başarılıydınız Ihr habt das alle sehr gut gemacht. You were all very successful. Вы все были очень успешными. 你们都非常成功。

ama maalesef aranızdan bazıları takıma katılamayacak. ||among you||| aber leider werden einige von Ihnen nicht in der Lage sein, dem Team beizutreten. but unfortunately some of you will not be able to join the team. но, к сожалению, некоторые из вас не смогут присоединиться к команде. 但不幸的是,你们中的一些人将无法加入团队。

Yapacağım değerlendirmeler sonucunda |Bewertungen| |evaluations|as a result Als Ergebnis meiner Bewertungen As a result of my evaluations Como resultado de mis evaluaciones. В результате моих оценок 根据我的评价

yarın takıma seçilenleri listeye yazıp panoya asacağım. ertesi gün|takım üyeleri||||| Morgen werde ich das Team auflisten und am schwarzen Brett aushängen. Tomorrow I will write the selected ones on the list and hang them on the board. Завтра я запишу выбранные в список и повешу на доску. 明天我会把选出来的写在清单上,挂在黑板上。

Oradan sonuçları öğrenebilirsiniz." dedi. You can learn the results from there." Вы можете узнать результаты оттуда». 你可以从那里了解结果。”

O gün büyük bir heyecanla eve gittim. An diesem Tag ging ich mit großer Aufregung nach Hause. That day, I went home with great excitement. В тот день я пошла домой с большим волнением. 那天我怀着激动的心情回家了。

O gün bütün gecem maçta olanları ve takıma kimlerin seçileceğini düşünmekle geçti. |||night|||||who|will be selected|thinking about| An diesem Tag habe ich die ganze Nacht über das Spiel nachgedacht und darüber, wer für die Mannschaft ausgewählt werden würde. That day, I spent all night thinking about what happened at the game and who would be selected for the team. В тот день я всю ночь думал о том, что произошло в игре и кого выберут в команду. 那天,我整晚都在思考比赛中发生了什么,以及谁会被选入球队。

Çok heyecanlıydım, acaba benim de ismim listede yazacak mıydı? |I was excited|||||on the list|be written| Ich war so aufgeregt, dass ich mich fragte, ob mein Name auf der Liste stehen würde. I was so excited, I wondered if my name would be on the list too? Я был так взволнован, что задавался вопросом, будет ли мое имя тоже в списке? 我很兴奋,我想知道我的名字是否也会在名单上?

Sabah olunca heyecandan kahvaltı bile yapmadan ||excitement|||without eating Am Morgen war ich so aufgeregt, dass ich nicht einmal gefrühstückt habe. In the morning without even having breakfast out of excitement Утром даже не позавтракав от волнения 早上兴奋的连早餐都没吃

okula gitmek için evden hızla dışarı fırladım. ||||||I burst out Ich eilte aus dem Haus, um zur Schule zu gehen. I rushed out of the house to go to school. Я выбежал из дома в школу. 我冲出家门去上学。

Okula gider gitmez soluğu panonun önünde aldım. |||I took a breath|the board|| |||||in front of| Sobald ich in der Schule war, saß ich vor der Tafel. As soon as I went to school, I breathed in front of the board. Как только я пошел в школу, я дышал перед доской. 一上学,我就对着黑板喘口气。

Listede ismimi arıyordum, arıyordum ama yoktu. |my name|I was looking|I was looking|| Ich suchte und suchte nach meinem Namen auf der Liste, aber er war nicht da. I was looking for my name on the list, I was looking for it, but it wasn't there. Я искал свое имя в списке, я искал его, но его там не было. 我在名单上寻找我的名字,我在寻找它,但它不在那里。

Yoksa... Hızla öğretmenler odasına beden eğitimi öğretmeninin yanına koştum. ||||physical||physical education teacher's|| Ansonsten... Ich eilte ins Lehrerzimmer zum Sportlehrer. Otherwise... I rushed to the teachers' room to the physical education teacher. Иначе... Я бросилась в учительскую к учителю физкультуры. 不然……我冲到教师室去找体育老师。

"Hocam listede ismimi göremedim, bir yanlışlık mı oldu acaba?" diye sordum. |||||mistake||||| "Hodja, ich habe meinen Namen nicht auf der Liste gesehen, war das ein Fehler?", fragte ich. "Sir, I couldn't see my name on the list, is it a mistake?" I asked. «Сэр, я не увидел своего имени в списке, это ошибка?» Я попросил. “先生,我在名单上看不到我的名字,是不是搞错了?”我问。

Hoca da bana baktı: "Evladım maalesef sen kısa olduğun için seni seçmedim." dedi. ||||my child|||||||I didn't choose| The teacher also looked at me: "Unfortunately, my son, I did not choose you because you are short." said. Учительница тоже посмотрела на меня: «К сожалению, сын мой, я выбрала тебя не потому, что ты невысокого роста». сказал. 老师也看了我一眼:“可惜,儿子,我没选你,是因为你个子矮。”说。

O an tüm hayallerim yıkılmıştı âdeta. |||my dreams|had collapsed|almost In diesem Moment zerschlugen sich alle meine Träume. At that moment, all my dreams were shattered. В тот момент все мои мечты рухнули. 那一刻,我所有的梦想都破灭了。

Bir süre hocanın yüzüne üzüntüyle baktım. ||||with sadness| Ich schaute eine Weile traurig in das Gesicht der Lehrerin. For a while, I looked at the teacher's face with sadness. Некоторое время я смотрел на лицо учителя с грустью. 我悲伤地看着老师的脸,看了一会儿。

Ne diyeceğimi bilemedim. Öfke ile kapıyı kapatıp gittim. |what I will say|I couldn't decide|anger|||slamming| Ich wusste nicht, was ich sagen sollte, schloss wütend die Tür und ging. I didn't know what to say. I slammed the door in anger. Я не знал, что сказать. Я в гневе захлопнул дверь. 我不知道该说什么。我愤怒地关上了门。

O günüm çok mutsuz geçti. that|||| Ich war an diesem Tag sehr unglücklich. My day was very unhappy. Мой день был очень несчастливым. 我的一天非常不开心。

Derslerde dersi dinleyecek hâlde bile değildim. ||to listen|in a state|| |||||I wasn't Ich war nicht einmal in der Stimmung, mir die Vorträge anzuhören. I wasn't even in the mood to listen to the lectures. Ni siquiera estaba de humor para escuchar las conferencias. У меня даже не было настроения слушать лекции. 我什至没有心情听讲座。

Eve dönerken hava yağmurluydu. Auf dem Heimweg hat es geregnet. It was raining on the way home. По дороге домой шел дождь. 回家的路上下着雨。

İnsanlar yağmurdan kaçmak için koşuşturuyordu ||||eilen hin und her |the rain|escape||were running Die Menschen rannten, um dem Regen zu entkommen. People were running to escape the rain Люди бежали, спасаясь от дождя 人们为了躲雨而奔跑

ama yağan yağmur benim umrumda bile değildi. |falling|||I care|| aber der Regen war mir scheißegal. but I didn't care about the pouring rain. но я не заботился о проливной дождь. 但我不在乎倾盆大雨。

Günlerim bu şekilde geçiyordu. So habe ich meine Tage verbracht. This is how my days passed. Вот так прошли мои дни. 我的日子就这样过去了。

Bu olaydan 1 ay sonra 18 Mart Çanakkale şehitlerini anma töreni için |||||||commemoration of|| Einen Monat nach diesem Ereignis, am 18. März, wurde anlässlich des Gedenkens an die Märtyrer von Çanakkale 1 month after this event, for the 18 March Çanakkale martyrs commemoration ceremony. Через 1 месяц после этого события на церемонию поминовения мучеников Чанаккале 18 марта. 事件发生1个月后,为3月18日恰纳卡莱烈士纪念仪式。

öğretmenimiz her sınıftan 1 kişi seçileceğini bize söyledi. Unsere Lehrerin sagte uns, dass aus jeder Klasse eine Person ausgewählt werden würde. Our teacher told us that 1 person from each class will be chosen. Наш учитель сказал нам, что будет выбрано по 1 человеку от каждого класса. 我们的老师告诉我们,每个班级将选择1人。

"Çocuklar gün sonunda okul müdürü gün sonunda sınıfları gezip kimlerin seçileceğini belirleyecek." dedi. "Am Ende des Tages besucht der Schulleiter die Klassenzimmer und bestimmt, wer gewählt wird." "Kids, at the end of the day, the school principal will tour the classrooms at the end of the day to determine who will be selected." said. «Дети, в конце дня директор будет ходить по классам в конце дня и решать, кто будет выбран». сказал.

Bu haberi duyunca çok heyecanlandım. Ich war sehr aufgeregt, als ich diese Nachricht hörte. I was so excited when I heard this news. Я был так взволнован, когда услышал эту новость.

Tüm okulun önünde böyle bir gösteride bulunmak benim için çok gurur verici olurdu. Es wäre eine große Ehre für mich gewesen, vor der ganzen Schule aufzutreten. It would be an honor for me to perform such a show in front of the entire school. Для меня было бы честью выступить с таким шоу перед всей школой.

Gösteride beni izlemeye gelen ailem de eminim ki benimle gurur duyardı. ||||||||||would be proud Ich bin mir sicher, dass meine Familie, die mich bei der Ausstellung beobachtet hat, stolz auf mich ist. I'm sure my family who came to see me on the show would be proud of me too. Я уверен, что моя семья, которая пришла посмотреть на меня на шоу, тоже гордилась бы мной.

Son dersi bu düşünceler içerisinde beklemeye başladım. Mit diesen Gedanken begann ich auf die letzte Stunde zu warten. With these thoughts in mind, I began to wait for the last lesson. С этими мыслями я стал ждать последнего урока.

Hoca dersi anlatıyordu ama benim aklım müdürün seçeceği kişideydi. ||was explaining||||the principal's|will choose|the person Die Lehrerin hielt einen Vortrag, aber meine Gedanken waren bei der Person, die der Direktor auswählen würde. The teacher was teaching the lesson, but my mind was on the person chosen by the principal. Учитель вела урок, но я думал о человеке, выбранном директором.

Günün sonunda müdür sınıfa girdi. Am Ende des Tages betrat der Schulleiter das Klassenzimmer. At the end of the day, the principal entered the classroom. К концу дня в класс вошел директор.

Bütün sınıf heyecanla müdüre bakıyordu. |||the principal| Die ganze Klasse schaute den Schulleiter aufgeregt an. The whole class was looking at the principal with excitement. Весь класс с волнением смотрел на директора.

Öğretmenimizle biraz konuştuktan sonra benim olduğum tarafı göstererek |||||||pointing to After talking a bit with our teacher, he showed my side. Поговорив немного с нашим учителем, он показал мою сторону.

"Seni seçiyorum, yeni görevin hayırlı olsun." dedi. |I choose||your position||| Er sagte: "Ich wähle Sie aus und gratuliere Ihnen zu Ihrer neuen Aufgabe". "I'm choosing you, good luck with your new assignment." said. "Te estoy eligiendo a ti, buena suerte con tu nueva tarea". dicho. «Я выбираю тебя, удачи тебе в новом задании». сказал.

Sevinçle müdürün yanına tahtaya koştum. |||to the board| Ich rannte vor Freude zum Vorstand und zum Direktor. I happily ran to the board to the principal. Я радостно побежал к доске к директору.

O sırada müdür şaşkın bir şekilde bana baktı ve |||surprised||||| In diesem Moment sah mich der Manager überrascht an und sagte At that moment the manager looked at me in surprise and said, В этот момент менеджер посмотрел на меня с удивлением и сказал:

"Seni değil, arkandaki arkadaşını seçmiştim evladım." dedi. ||behind you||I had chosen|| "Ich habe nicht dich gewählt, mein Sohn, sondern deinen Freund hinter dir." "I didn't choose you, I chose your friend behind you, my son." said. «Я не выбирал тебя, я выбрал твоего друга позади тебя, сын мой». сказал.

O an kendimi çok kötü hissettim. In diesem Moment fühlte ich mich schrecklich. I felt very bad at that moment. В тот момент мне было очень плохо.

Hem gösteriye seçilememiştim hem de bütün sınıfa rezil olmuştum. |the show||||||embarrassed| Ich wurde nicht nur nicht für die Show ausgewählt, sondern schämte mich auch für die ganze Klasse. I was not selected for the show and I was disgraced to the whole class. Меня не выбрали для шоу и я опозорился перед всем классом.

Kesin müdür beni çirkin olduğum için seçmemişti. ||||||he/she/it had Ich bin sicher, dass der Manager mich nicht ausgewählt hat, weil ich hässlich bin. Surely the manager didn't pick me because I was ugly. Наверняка менеджер выбрал меня не потому, что я был уродлив.

Ayberk ise okulun en yakışıklılarından bir tanesiydi. Ayberk|||||| ||||the most handsome||one of Ayberk war einer der hübschesten Jungen der Schule. Ayberk was one of the most handsome men in the school. Айберк был одним из самых красивых в школе.

Bu yüzden müdür onu seçmişti diye düşündüm. ||||ausgewählt|| ||||had chosen|| Ich dachte, dass der Schulleiter ihn deshalb ausgewählt hatte. That's why I thought the manager had chosen him. Вот почему я думал, что менеджер выбрал его.

Zil çaldı ve ben bu düşünceler içerisinde üzgün bir hâlde eve doğru gittim. Die Glocke läutete und ich ging nach Hause, traurig über diese Gedanken. The bell rang and I went home sadly with these thoughts. Прозвенел звонок, и я унылая пошла домой с этими мыслями.

Eve varır varmaz çantamı attım bir köşeye ve yatağıma uzandım. |ankommen|||||||| |arrived|arrived|my bag|||a corner||to my bed|I lay down Sobald ich zu Hause war, warf ich meine Tasche in eine Ecke und legte mich auf mein Bett. As soon as I got home, I threw my bag in a corner and lay on my bed. Как только я пришла домой, я бросила сумку в угол и легла на кровать.

Bunca olayların üst üste gelmesi beni çok yormuştu. all these|events||||||had tired Ich war erschöpft von der Abfolge der Ereignisse. It was exhausting for me to see all these events coming together. Было утомительно наблюдать, как все эти события совмещаются.

Kısa bir süre sonra annem odama geldi. |||||my room| Nach einer kurzen Weile kam meine Mutter in mein Zimmer. A short time later, my mother came into my room. Через некоторое время в мою комнату вошла мама.

"Hadi oğlum okuldan geldin acıkmışsındır en sevdiğin yemekleri hazırladım haydi sofraya." dedi ||||you must be hungry||||||the table| "Komm, mein Sohn, du kommst von der Schule, du musst hungrig sein, ich habe deine Lieblingsspeisen vorbereitet, komm an den Tisch." "Come on son, you came from school, you're hungry, I prepared your favorite food, let's go to the table." said «Давай сынок, ты пришел из школы, ты голоден, я приготовила твою любимую еду, пошли к столу». сказал

ama benim hiç yemek yiyecek hâlim yoktu. aber ich hatte keine Lust zu essen. but I was in no condition to eat. но я был не в состоянии есть.

Anneme "Sonra yerim anne, şu an yemek yiyecek hâlde değilim." dedim. ||||||||in a state|| Ich sagte zu meiner Mutter: "Ich esse später, Mama, ich bin jetzt nicht in der Stimmung zu essen." To my mother, "I'll eat later, mom, I'm not in the mood to eat right now." said. Моей маме: «Я поем позже, мама, я сейчас не в настроении есть». Я сказал.

Annem de "Tamam oğlum." dedi. Mama sagte: "OK, mein Sohn." My mom said, "Okay son." said.

Annem gittikten sonra yatağımda yine düşüncelere daldım. Nachdem meine Mutter gegangen war, lag ich in meinem Bett und dachte wieder nach. After my mother left, I was in my bed again, lost in thought. Когда мама ушла, я снова лежал в своей постели, погруженный в свои мысли.

Biraz da ağladım. a little||I cried Ich habe ein wenig geweint. I cried a little too. Я тоже немного плакала.

Daha sonra elimi, yüzümü yıkamak için banyoya gittim. ||||to wash||| Dann ging ich ins Bad, um mir Hände und Gesicht zu waschen. Then I went to the bathroom to wash my hands and face. Затем я пошла в ванную, чтобы вымыть руки и лицо.

Aynanın karşısına geçtim ve "Ben çirkin, kısa ve kimsenin sevmediği bir insanım. Ich stellte mich vor den Spiegel und sagte: "Ich bin ein hässlicher, kleiner Mensch, den niemand mag. I stood in front of the mirror and said, "I'm ugly, short and nobody likes it. Я встал перед зеркалом и сказал: «Я некрасивый, низкий, и это никому не нравится.

Hâlbuki çirkin, kısa olmasam hem insanlar beni severdi However||||||| Wenn ich nicht hässlich und klein wäre, würden mich die Leute lieben. However, if I wasn't ugly and short, people would love me. Однако, если бы я не был уродливым и низким, люди любили бы меня.

hem basketbol takımına girerdim hem de Çanakkale gösterileri için müdür beni seçerdi." |||I would join||||theater performances|||| Ich würde sowohl dem Basketballteam beitreten als auch der Direktor würde mich für die Aufführungen in Çanakkale auswählen." I would join the basketball team and the manager would choose me for the Çanakkale shows." Я присоединялся к баскетбольной команде, и менеджер выбирал меня для выступлений в Чанаккале».

diye düşünmeye başladım Ich begann zu denken I started to think я начал думать

ve bu sefer aynanın karşısında hıçkıra, hıçkıra ağlamaya başladım. |||||sobbing|sobbing|| und dieses Mal fing ich vor dem Spiegel an zu schluchzen. and this time I started to sob, sob in front of the mirror. и в этот раз я начала рыдать, рыдать перед зеркалом.

Birkaç dakika sonra annem ağlama seslerimi duymuş olmalı ki yanıma geldi. Ein paar Minuten später muss meine Mutter mich weinen gehört haben, denn sie kam zu mir. A few minutes later, my mother must have heard my crying because she came to me. Через несколько минут моя мать, должно быть, услышала мой плач, потому что подошла ко мне.

Annem "Oğlum neyin var, neden ağlıyorsun? Sesin odaya kadar geliyor." diye sordu. Meine Mutter fragte: "Sohn, was ist los mit dir, warum weinst du, ich kann deine Stimme im Zimmer hören." My mom said, "What's wrong with my son, why are you crying? Your voice comes all the way into the room." asked. Моя мама сказала: «Сынок, что случилось, почему ты плачешь? Твой голос доносится до комнаты». она спросила.

Ben de ilk başta anlatmaktan çekinsem de annemin ısrarı sonucu |||||zögern|||insistence| |||at first|explaining|I hesitate|||insistence| Obwohl ich zuerst gezögert habe, es dir zu sagen, nachdem meine Mutter darauf bestanden hatte Although I was hesitant to tell at first, as a result of my mother's insistence. Хотя поначалу я не решалась сказать, по настоянию мамы.

"Odamda sana her şeyi anlatacağım anne." dedim ve odama gittik. "Ich erzähle dir alles in meinem Zimmer, Mum", sagte ich und wir gingen in mein Zimmer. "I'll tell you everything in my room, mom." I said and went to my room. «Я расскажу тебе все в своей комнате, мама». - сказал я и пошел в свою комнату.

Başımdan geçen tüm olayları, çirkin olduğumu düşündüğümü, I experienced|||events|||I think All die Dinge, die mir passiert sind, dass ich dachte, ich sei hässlich, All the things I've been through, that I thought I was ugly, Все, через что я прошел, что я считал себя уродливым,

kimsenin beni sevmediğini ve bu yüzden üzgün bir hâlde olduğumu anlattım. dass mich niemand liebte und ich deshalb so traurig war. I told him that nobody loved me and that's why I was sad. Я сказал ему, что меня никто не любит, и поэтому мне было грустно.

Annem de hafifçe tebessüm etti ve ||leicht|lächeln|| ||slightly|smiled gently|| Meine Mutter lächelte leicht und sagte My mother smiled a little, too. Моя мама тоже немного улыбнулась и

"Sen şimdi kimsenin seni sevmediğini mi düşünüyorsun? ||no one||loves you|| "Glaubst du, niemand liebt dich jetzt? "You think nobody loves you now? «Думаешь, теперь тебя никто не любит?

Kendini yalnız hissediyorsun öğle mi?" dedi. ||you feel||| Fühlst du dich einsam, Mittag?" Do you feel lonely at noon?" Ты чувствуешь себя одиноким в полдень?»

Ben de buruk bir sesle "Evet." dedim. ||traurig, bitter|||| ||hüzünlü|||| ||sorrowful|||| Und ich sagte: "Ja", mit bitterer Stimme. And I said in a bitter voice, "Yes." said. И я сказал горьким голосом: «Да». Я сказал.

Sonra annem "O zaman seni en çok sevenin farkında değilsin oğlum." dedi. |||||||who loves you most|||| Dann sagte meine Mutter: "Dann weißt du nicht, wer dich am meisten liebt, mein Sohn." Then my mom said, "Then you don't realize who loves you the most, son." said. Тогда моя мама сказала: «Тогда ты не понимаешь, кто любит тебя больше всего, сынок». сказал.

Bir an düşünmeye başladım, bu kim olabilirdi? Ich überlegte einen Moment, wer das wohl sein könnte. I thought for a moment, who could this be? Я на мгновение задумался, кто бы это мог быть?

Anneme "Sen misin?" dedim. Ich sagte zu meiner Mutter: "Bist du das?" "Is that you?" said. "Это ты?" Я сказал.

"Hayır benden bile çok seven biri." dedi. |||||someone| Er sagte: "Nein, jemand, der mich noch mehr liebt als ich". "No, someone who loves me more than me." said. «Нет, тот, кто любит меня больше меня». сказал.

Annem konuşmaya devam etti. Mum sprach weiter. My mother continued to speak. Мать продолжала говорить.

"Seni en çok seven Allah'tır oğlum. Sen 16 yaşındasın, "Gott liebt dich am meisten, mein Sohn. Du bist 16 Jahre alt, "God loves you the most, son. You are 16 years old, «Бог любит тебя больше всего, сынок. Тебе 16 лет,

ondan önce dünyada yoktun bile. Sie haben vorher nicht einmal existiert. Before that you didn't even exist in the world. До этого тебя даже не существовало на свете.

Bu dünyaya gelmek için bir ücret ödemedin. ||||||you paid Du hast nicht dafür bezahlt, in diese Welt zu kommen. You didn't pay anything to come into this world. Вы ничего не платили, чтобы войти в этот мир.

Bir sınava girip de yaşayabilme hakkı kazanmadın. ||||right to live||you did not earn Sie haben keine Prüfung abgelegt, um sich das Recht auf Leben zu verdienen. You did not earn the right to take an exam and live. Вы не заслужили право сдать экзамен и жить.

Allah seni çok sevdiği için seni var etti, Gott hat dich geschaffen, weil er dich so sehr liebt, God created you because he loves you so much. Бог создал вас, потому что очень любит вас.

seni dünyaya gönderdi. dich in die Welt geschickt. sent you into the world. послал тебя в мир.

Bak oğlum, taş olmadın, ağaç olmadın, hayvan olmadın, insan olarak seni dünyaya gönderdi. Schau, mein Sohn, du bist nicht zu einem Stein geworden, du bist nicht zu einem Baum geworden, du bist nicht zu einem Tier geworden, er hat dich als Mensch in die Welt geschickt. Look, my son, you did not become a stone, you did not become a tree, you did not become an animal, He sent you to the world as a human being. Смотри, сын мой, ты не стал камнем, ты не стал деревом, ты не стал животным, Он послал тебя в мир как человека.

Bununla birlikte bak Allah sana sağlıklı bir vücut nasip etmiş. ||||||||Schicksal| ||||||||granted you| Aber schau, Allah hat dich mit einem gesunden Körper gesegnet. However, look, God has given you a healthy body. Однако, смотрите, Бог дал вам здоровое тело.

Gözlerin, ellerin, ayakların, kulakların hepsi sapasağlam. |||||kerngesund Your eyes|your hands|your feet|your ears||in perfect condition Your eyes, hands, feet, ears are all intact. Ваши глаза, руки, ноги, уши все целы.

Hem mesela koca öküz, koca inek, sadece ot yiyor, |||big ox||||| Ein großer Ochse zum Beispiel, eine große Kuh, frisst nur Gras, For example, big ox, big cow, eats only grass, Например, большой бык, большая корова питаются только травой,

su içiyor bunlar onun tüm yiyecek ihtiyaçlarını karşılıyor. |drinking water|||||food needs|meet er trinkt Wasser, und sie versorgen ihn mit allem, was er zum Essen braucht. He drinks water, they meet all his food needs. Он пьет воду, и они обеспечивают его всеми необходимыми продуктами питания.

Biz de onlar gibi olabilirdik ||||could be Wir hätten wie sie sein können We could be like them

ama Allah tam bizim dilimize göre çeşit çeşit yiyecekler, içecekler yaratmıştır. ||||our language|||||drinks|has created aber Allah hat eine Vielfalt von Speisen und Getränken geschaffen, die genau unserer Sprache entsprechen. but Allah has created a variety of foods and drinks exactly according to our language. но Аллах создал разнообразные блюда и напитки именно в соответствии с нашим языком.

Tatlısından tuzlusuna, ekşisinden sulu sulu güzel meyvelerine, |salzigem Essen|from its sour|||| sweet one|salty one|sour ones|juicy|juicy||its fruits Von süß bis herzhaft, von sauer bis saftig, saftige und schöne Früchte, From sweet to salty, from sour to juicy and juicy fruits, От сладких до соленых, от кислых до сочных, сочных и красивых фруктов,

limonatasından meyve suyuna bir sürü yiyecek ve içecekler yaratmıştır. its lemonade||juice|||||| Von der Limonade bis zum Fruchtsaft kreierte er eine Vielzahl von Lebensmitteln und Getränken. He has created many foods and drinks, from lemonade to juice.

İstese bizi sadece ot yiyen, su içen bir hayvan gibi yaratabilirdi if he wanted||||||||||create Wenn er wollte, hätte er uns wie ein Tier erschaffen können, das nur Gras frisst und Wasser trinkt. If he wanted, he could have created us like an animal that only eats grass and drinks water.

ama O bizi insan olarak yaratmıştır. aber er hat uns als Menschen geschaffen. but He created us as human beings.

Tam ağız tadımıza uygun yiyecekler, içecekler ve bizim için daha bir sürü nimet yaratmıştır. ||unserem Geschmack||||||||||Gaben| |taste|taste||||||||||blessings| Er hat Essen, Trinken und viele andere Segnungen für uns geschaffen, ganz nach unserem Geschmack. He has created food, drinks and many other blessings for us that are just right for our taste. Он создал для нас еду, питье и многие другие блага, которые приходятся нам по вкусу.

Ayrıca basketbol takımına seçilememiş olabilirsin, |||not be selected| Und du hättest es vielleicht nicht in die Basketballmannschaft geschafft, Also, you may not have been selected for the basketball team, И ты мог не попасть в баскетбольную команду,

Allah herkese farklı yetenekler verebilir oğlum. |||abilities|can give| Gott kann jedem Menschen unterschiedliche Talente geben, mein Sohn. God can give everyone different talents, my son. Бог может дать каждому разные таланты, сынок.

Belki de senin yeteneğin başka bir spor dalıdır." dedi. |||||||Sportart| |||||||branch| Vielleicht liegt dein Talent in einer anderen Sportart." Maybe your talent is another sport." Может быть, ваш талант в другом виде спорта".

Annemin bu sözleri beni çok etkilemişti. |||||had affected Diese Worte meiner Mutter hatten eine große Wirkung auf mich. My mother's words had a profound effect on me. Эти слова моей матери оказали на меня большое влияние.

Demek ki ben yalnız, kimsenin sevmediği bir insan değilmişim. ||||||||I am not Ich bin also kein einsamer Mensch, den niemand mag. So I wasn't the only one who didn't like anyone.

Allah her zaman, her yerde beni görüyor ve beni seviyormuş da God always sees me and loves me

ben farkında değilmişim. I was not aware. Я не понимал.

Anneme bana tüm bu anlattıkları için çok teşekkür ettim ||||explanations|||| Thank you so much to my mom for telling me all this. Я очень благодарна маме за все, что она мне рассказала.

ve onu çok sevdiğimi söyledim. And I said I loved him very much. А я сказала, что очень его люблю.

Bu konuşmalardan sonra içimi çok büyük bir huzur kapladı. ||||||||deckte |||||||peace|filled Nach diesen Reden fühlte ich einen großen Seelenfrieden. After these conversations, a great peace came over me. После этих выступлений я почувствовал большое душевное спокойствие.

Yalnız olmadığımı, Allah'ın her zaman benim yanımda olduğunu bilmenin, ||||||||knowing Zu wissen, dass ich nicht allein bin, dass Allah immer bei mir ist, Knowing that I am not alone, that God is always with me, Знать, что я не одинок, что Аллах всегда со мной,

bir insana ne kadar huzur verdiğini o gün anladım. That day I realized how much peace it gives a person.

O gün bu düşünceler içerisinde uykuya daldım. That day, I fell asleep with these thoughts.

Ertesi sabah her zamankinden daha huzurlu bir şekilde namazımı kıldım |||than usual|||||my prayer|I prayed The next morning, I prayed more peacefully than usual. На следующее утро я молился более мирно, чем обычно.

ve Rabbime çok şükrettim. |my Lord||I gave thanks And I was very grateful to my Lord.

Ardından sevinçle okula gittik. After that||| Then we happily went to school. Потом мы с радостью пошли в школу.

Teneffüste daha önce beni hiç sevmediğini sandığım arkadaşlarım Pause||||||| ||||||I thought| In der Pause, meine Freunde, von denen ich dachte, dass sie mich nie zuvor gemocht haben My friends at recess that I thought never loved me before

yanıma gelip benimle sohbet etmeye başladılar. They came to me and started chatting with me.

Çok şaşırmıştım, daha önce arkadaşlarım hiç benim yanıma gelip benimle konuşmazlardı. |I was surprised|||||||||they wouldn't talk I was very surprised, my friends would never come and talk to me before.

Hep kendi aralarında anlaşırlardı. ||among themselves|they would agree They always agreed with each other. Они всегда соглашались друг с другом.

Arkadaşlarıma sordum "Siz benimle hiç konuşmazdınız bugün ne oldu da benim yanıma geldiniz?" dedim. |||||wouldn't you|||||||| I asked my friends, "You never spoke to me, what happened today that you came to me?" said.

Arkadaşlarımdan biri de "Biz seni somurtkan görür, yanına gelmeye çekinirdik. |||||grumpy||||would hesitate |||Biz seni somurtkan|seni||||| Einer meiner Freunde sagte: "Wir haben dich immer mürrisch gesehen und hatten Angst, dir nahe zu kommen. One of my friends said, "We used to see you sullen and were afraid to come near you. Один из моих друзей сказал: "Раньше мы видели тебя угрюмым и боялись к тебе подходить.

Bugün mutlu gördük, ondan geldik." dedi. We saw him happy today, we came from him."

Bu söyledikleri beni çok şaşırtmıştı. |what they said|||had surprised What he said took me by surprise.

Ben onların beni çirkin gördükleri için yanıma gelmediklerini sanıyordum. I thought they didn't come to me because they saw me as ugly.

Oysa onlar ben her zaman dışarıdan somurtkan göründüğüm için yanıma gelmiyorlarmış. However|||||||I seem|||they don't come However, they didn't come to me because I always looked sullen from the outside.

Çirkin olduğumdan dolayı değilmiş. It's not because I'm ugly.

Hem zaten bir insanın kendine çirkinim demesi de çok yanlış olur |||||I am ugly|saying|||| Besides, it would be wrong for a person to call himself ugly. Кроме того, было бы неправильно, если бы человек называл себя некрасивым.

çünkü kiminin gözleri güzeldir, kiminin kaşları güzeldir, |some|||some|eyebrows| denn manche haben schöne Augen, manche haben schöne Augenbrauen, because some have beautiful eyes, some have beautiful eyebrows, потому что у некоторых красивые глаза, у некоторых красивые брови,

kiminin huyları güzeldir, kiminin farklı güzel yönleri olabilir. |traits|||||aspects| Manche haben gute Manieren, manche haben andere gute Eigenschaften. some have good habits, some may have different good aspects. У кого-то хорошие манеры, у кого-то, возможно, другие хорошие качества.

Önemli olan güzel yönlerimizi görebilmek. |||our positive aspects|to see Das Wichtigste ist, dass wir unsere schönen Seiten sehen. The important thing is to see our beautiful sides. Главное - увидеть наши прекрасные стороны.

O gün sınıf arkadaşlarımla doya doya muhabbet ettim. ||||to my heart's content||chatting| That day, I had a great conversation with my classmates. В тот день у меня был отличный разговор с моими одноклассниками.

Öğle arasında mutlu bir şekilde okulda dolaşırken ||||||walking around While happily wandering around school during lunch

panoda okçuluk takımı seçmeleri olduğunu gördüm. |archery|||| Ich habe am schwarzen Brett gesehen, dass es ein Auswahlverfahren für das Bogenschießteam gibt. I saw that there were archery team auditions on the board. Я видел, что на доске были прослушивания команд по стрельбе из лука.

O sırada aklıma annemin söyledikleri geldi. That's when I remembered what my mother had said. Тогда я вспомнила слова моей мамы.

Belki de Allah bana bu yönde bir yetenek vermiş olabilirdi. |||||in this direction||talent|| Maybe God could have given me a talent in this direction.

Büyük bir hevesle seçmelerin olduğu salona gittim. ||mit Begeisterung|||| ||with great enthusiasm|||| Ich ging mit großem Enthusiasmus in den Audition-Saal. I went to the audition hall with great enthusiasm. Я с большим энтузиазмом отправился в зал прослушивания.

Seçmeler başlamıştı ben de heyecanla sıraya girdim. ||||||I got in The auditions had started, so I got in line with excitement. Начались прослушивания, так что я встала на волне волнения.

Sonunda sıra bana gelmişti. Finally it was my turn.

3 atış yaptım, üçü de tam isabet olmuştu. |||||Treffer| |||||bullseye| Ich habe 3 Schüsse abgegeben, alle 3 waren Volltreffer. I fired 3 shots, all three were direct hits. Я произвел 3 выстрела, все три были прямыми попаданиями.

Öğretmenlerimiz atışlarım karşısında çok şaşırmıştı. |meine Schüsse||| our teachers|my shots||| Our teachers were very surprised by my shooting. Наши преподаватели были очень удивлены моими выстрелами.

Atışlarımdan sonra beni direkt takıma birinci sıraya yazdı. my shots||||||| After my shots, he wrote me directly to the team in the first place. После стрельбы он сразу взял меня в первую команду.

Büyük bir mutlulukla salondan ayrıldım. |||from the hall|I left I left the hall very happy. Я вышла из зала очень счастливой.

Allah'ın bana vermiş olduğu yeteneklerimi keşfettiğim için çok mutlu olmuştum. I was very happy to discover my talents that God had given me.

O gün benim için çok güzel geçiyordu. That day was going very well for me.

Okulda artık son derse giriyorduk. ||||wir gingen hinein ||||we were entering We were in the last lesson of the school now. Мы были на последнем уроке в школе.

Teneffüste sınıfa doğru giderken müdürün benim yerime Çanakkale gösterisi için seçtiği Ayberk ile karşılaştım. ||||||my place||show|||||I encountered Auf dem Weg zum Klassenzimmer in der Pause traf ich Ayberk, den der Schulleiter anstelle von mir für die Ausstellung in Çanakkale ausgewählt hatte. On my way to the classroom during recess, I met Ayberk, whom the principal had chosen for the Çanakkale show instead of me. По пути в класс во время перемены я встретил Айберк, которую директор выбрал вместо меня для шоу в Чанаккале.

Biraz sohbet ettikten sonra bana "Sana bir şey itiraf etmek istiyorum." dedi ||||||||confess||| Nachdem er eine Weile geplaudert hatte, sagte er: "Ich möchte dir etwas beichten." After a little chat, he said to me, "I want to confess something to you." said

ve devam etti. "Benim çok sevdiğim bir ağabeyim var. |||||||großer Bruder| |||||||older brother| "Ich habe einen Bruder, den ich sehr liebe. and continued. "I have an older brother that I love very much. и продолжил. «У меня есть старший брат, которого я очень люблю.

Kendisi askerde, ben de Çanakkale gösterilerinde yer alıp ailem de o sırada beni videoya çekip He was in the military, I took part in the Çanakkale demonstrations and my family filmed me at that time. Он был в армии, я участвовал в демонстрациях в Чанаккале, и моя семья снимала меня в то время.

ağabeyimi mutlu etmek için ona göndermelerini çok istiyordum. |||||his messages|| I really wanted them to send it to my brother to make him happy. Я очень хотела, чтобы они отправили его моему брату, чтобы он был счастлив.

Bu yüzden müdür beye gidip bu durumu anlattım That's why I went to the manager and told him about this situation. Поэтому я пошел к менеджеру и рассказал ему об этой ситуации.

ve beni seçmesini istedim. ||to choose| And I asked him to choose me. И я попросила его выбрать меня.

O da beni kırmadı ve teklifimi kabul etti." dedi. |||didn't break||||| He did not offend me and accepted my offer." Он не обидел меня и принял мое предложение».

Durumu şimdi anlamıştım. ||I understood I understood the situation now. Теперь я понял ситуацию.

Müdür bey demek ki ben çirkin olduğum için değil Ayberk'in bu isteğinden dolayı onu seçmişti. |||||||||Ayberk's||request||| It means that the manager chose him not because I am ugly, but because of Ayberk's request. Значит, менеджер выбрал его не потому, что я некрасивая, а по просьбе Айберка.

Biraz daha aramızda muhabbet ettikten sonra ikimiz de derse girdik. After chatting for a while, we both went to class.

O gün anladım ki olayların hiçbiri benim anladığım gibi değilmiş. ||||the events||||| |||||||I understood|| That day I realized that none of the events were as I understood them. В тот день я понял, что ни одно из событий не было таким, каким я их понимал.

İnsan başına gelen olayları bazen çok yanlış bir şekilde yorumlayabiliyor. |||||||||deuten kann |||||||||can interpret People can sometimes misinterpret events that happen to them. Иногда люди могут очень неправильно интерпретировать происходящие с ними события.

Evet arkadaşlar, hikâyem burada bitti. Yes guys, my story ends here. Да, ребята, моя история заканчивается здесь.

Umarım hikâyemi beğenmişsinizdir. I hope you liked my story. Надеюсь, вам понравился мой рассказ.

Bu tarz videoları daha fazla gelmesini istiyorsanız If you want more videos like this Если вы хотите больше таких видео

beğenip, yorum kısmına düşüncelerinizi yazmayı unutmayın. Don't forget to like and write your thoughts in the comment section. Не забудьте поставить лайк и написать свое мнение в комментариях.

Allah'a emanet olun. May God be with you. Да пребудет с вами Бог.