×

LingQをより快適にするためCookieを使用しています。サイトの訪問により同意したと見なされます クッキーポリシー.

image

Nancy Türkçe, Nancy ders - 1 Haziran 2023

Nancy ders - 1 Haziran 2023

Evet koyabilirim.

Şimdi neredesin? Burası senin odan değil.

Hayır.

Evet.

Ben arkadaşımın odan.

Evindesin.

Evindesin. Evet.

Odam.

Oda ama şimdi sen...

Onun mutfakta.

Evet. Onun mutfakta.

Burası mutfak.

Onun mutfaktas.

Hayır. Onun mutfağındayım.

Onun mutfağındayım.

Evet. Evet.

Söyle söyle.

Hayır. Çünkü...

O...

Burada değil.

Evet biliyorum. O başka bir yerde.

Ama ben onun mutfağındayım.

Onun mutfağının içindeyim. Onun mutfağındayım.

Diyen mi? Tamam.

Sanmıştım ki mutfağın diyen.

Ama sen...

Ama sen...

Onun mutfağındayım.

Evet harika.

Anladım.

Evet. Peki şimdi...

Portland'da mısın?

Hayır.

Newport...

Newport'tayım.

Evet. Ve peki boots nasıl?

Boots...

Masada...

On...

Masanın altında.

Altında.

Altında. Evet.

Uyuyor mu?

Evet.

Uyuyor.

Yorgun. O yorgun.

Bugün...

Küçük yürüyüş...

Yapıyor.

Çünkü boots yorgun.

Evet.

Peki arkadaşın nerede?

Ben ise iyi.

Evet. Güzel.

Evet.

Ve arkadaşın şimdi nerede?

Bugün...

Montgomery, Alabama.

Montgomery...

Bir şey...

Alabama'da.

Anladım.

Alabama uzak mı?

Evet.

4000 kilometre...

Yaklaşık 4000...

4000...

4000...

Yaklaşık 4000...

Uçakla mı gitti?

Evet.

Uçakla...

Önemli.

Çünkü...

Çok uzun.

Evet. Çok uzun.

Ve şimdi sen Portland'da mısın?

Bu ev Portland'da mı?

Bu ev nerede?

Portland'da.

Evet.

Newport.

Oregon'da.

Portland'da.

Newport'da.

Newport...

Küçük...

Küçük şehir...

10 bin kişi...

Yaklaşık 10 bin kişi...

12...

Evet.

12 bin kişi yaşıyor.

11-12 bin...

Evet. Anladım.

Şimdi sen...

arkadaşın hakkında bahset.

Arkadaşın kim?

İşi nedir?

Çalışıyor mu? Çalışmıyor mu?

İşi var mı?

Evi nedir?

Şimdi sen konuşmaya başla ve devam et.

Konuşmaya devam et.

Tamam.

Arkadaşım...

Ada...

Suzan...

Suzan...

Avukat...

Onlar...

Arkadaşım...

Arkadaşımız...

45 yıl...

O bir kadın. Nasıl söyleyeyim?

Kadın karını kaybetti. O bir kadın.

O bir kadın.

Sıcak mı?

Hayır.

Dül...

Nasıl isimlendiriyorsun?

D-U-L-E

Tamam.

Dül.

Evet. Tamam.

Anladım.

Teşekkürler.

Ve...

Çok iyi arkadaş.

Arkadaş.

Ve...

Çok iyi arkadaş.

Evet.

Çok iyi köpek.

Evet.

Daha ne?

Evet.

Onun evi güzel.

Ve...

Plaj yakında.

Denize...

Şimdi denize...

Bakın.

Denize...

Denize... Deniz... Nasıl söylüyorum?

Belki doğru söylemiyorum.

Deniz...

Denize güzel ve...

Şuanda...

Denize...

Bakım...

Bakıyorum.

Bakıyorum.

Şimdi bir şey...

Yani denizi görebiliyorum.

Denizi görebiliyorum.

Denize bakıyorum.

Görüyor musun?

Görüyorum.

Görüyorum.

Evet. Çok güzel.

Denize...

Bakıyorum. Denize görüyorum.

Evet.

Tamam.

Ama bugün hava soğuk.

Yaklaşık...

15 derece...

Selçuklu derece.

Derece.

Derece.

Çok soğuk.

Bu hafta çok soğuk.

Evet.

Evet.

Yardım et.

Yardım et.

Hımm...

Neler?

Ve tamam.

Ve geçen hafta...

Ben geçen haftayı merak ediyorum.

Geçen hafta dişçiye mi gittin?

Geçen Perşembe neler yaptın?

Geçen hafta ne yaptın?

Geçen hafta...

Eşimle...

Onun...

Doktoru...

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Nasıl söylüyorum?

Hayır.

Nasıl söylüyorum?

Bu bir kalzitif.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Tamam.

Dikkatli ol.

Şimdi...

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Bu...

Bu çok kolay.

Bu...

Bu Türkçe'de...

Çok kolay.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Şimdi...

Bir tane ek yapalım.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Kırmak.

Mesela...

Diyelim ki...

Ben saçımı

kestim.

Bu nedir?

Kesmek yok.

Kesmek, cut.

Tamam.

Bu...

Eleştiriyi kestim.

Sen...

Eleştiriyi nereden alıyorum?

Elbisemi kestim.

Sadece tır ihtiyacımız var.

Önceki

başlıkta

kırmızı bir tır.

Nasıl kırmızı bir tır yapabilirsin?

Ben saçımı...

Elbisemi kestim ama

saçımı kestim.

Kestim.

Kestirdim.

Saçımı kestirdim.

İngilizce zor bu.

Ben saçımı kestim.

Ben saçımı kestim.

Değil mi?

Ben...

Kestirdim.

Kesmek, kestirmek.

Tamam, saçımı kestim.

Tamam.

Evet, saçımı kestirdim.

Mesela...

Ev yaptım.

Ev yaptım.

Make söyle.

Türkçe söyle.

Make nedir?

Yapmak.

Yapmak.

Tamam.

Bir ev...

Bir ev, I made.

Normal, it's normal.

Bu normal.

Hayır, bu normal.

Ben yaptım.

Evet, şimdi...

Now, this is causative.

Bir ev yaptırdım.

Evet, evet işte.

Yaptırdım.

Yaptırdım.

Evet.

Mesela, tamir etmek.

Tamir etmek.

Repair.

Evet.

Yok.

Bunu söyle.

Bilgisayarım tamir ettim.

Evet, güzel.

Bilgisayarım tamir ettirdim.

Evet.

İşte bu.

Ettir.

Ettirdim.

Ettirdim.

Bilgisayarımı tamir ettirdim.

Tir burada.

Harika.

Bilgisayarımı tamir ettirdim.

Evet, sen...

Evet, yaptırdım.

Sen ne dedin?

Check up, check up yaptırdım.

Ya da check up yaptırdık.

Eşim check up yaptırdı.

Eşim check up yaptırdı.

Evet.

I'm surprised that...

Check up.

Aslında there is a more difficult version.

Genel kontrol.

Genel kontrol yaptırdı.

Genel kontrol yaptırdı.

Genel kontrol yaptırdı.

Ama aynı zamanda biz...

Biz de check up diyoruz.

Yani, sen...

Gerçekten kullan.

Tamam.

Tamam.

20 yıl önce Steve cancer vardı.

Ve şimdi çok problemi var.

Çünkü...

Radyasyon vardı.

Evet.

Oh.

Throat cancer. How do I say throat?

Boğaz.

Boğaz değil.

Gırtlak.

Boğaz like neck.

Boğaz like throat.

Throat.

Gırtlak.

Boğaz.

Boğaz değil.

Yani, neck cancer...

I think there is no neck cancer also in English.

Throat.

Basic term throat.

Gırtlak kanseri.

Gırtlak kanseri, throat cancer.

Gırtlak kanseri.

Evet.

Şimdi...

Onun için...

Yutmak.

Çok zor.

Yutmak.

Ha, yutmak.

Yutmak çok zor.

Evet, yutmak.

Ha, bağlantı geri geldi.

Tamam.

Onun için yutmak zor.

Yutmak çok zor.

Dedik. Evet.

Yutmak.

Yutmak, swallow.

Swallow, yutmak.

Yutmak.

Çok zor.

Neresi?

Thyroid.

Öyle mi?

Thyroid.

Thyroid.

Thyroid.

Evet.

Evet.

Evet.

Bu bir glan.

Çok önemli bir glan.

Tiroid.

Evet.

Tamam.

Neyse, o yiye uyumak zorunda.

Ve iyi yönetilmiyor.

Yönetmek zor.

Bazen...

Kalbin, nefes,

ısınma,

içinde, bir sürü şey.

Evet, bu yüzden...

Onun da koltuğunu,

15 yıl önce koltuğunu

çıkarttı.

Ve koltuğu el koltuğu ile değiştirdi.

Çünkü bu bir şey.

Osteoradyonekroz.

Koltuğu ölüyor.

Koltuğu ölüyor.

O yüzden, o yöntemden dolayı.

O aslında iyi yapıyor.

Ama çok fazla enerji yok.

İyi içemez.

Yani böyle bir sürü şey.

Bu yüzden zor.

Yaklaşık...

Yeni yıl önce...

20 yıl önce mi?

20 yıl önce.

20 yıl önce.

Evet.

Ama nerede?

Neden oldu?

Radyasyon tedavi mi?

Tedavi mi?

Evet, iyiydi.

Canseri öldürdü.

Evet.

Ama...

Koltuktan da faydalı bir şey var.

Doktor diyor ki,

bu günlerin koltuğu.

Çok şükür,

koltuğa çok fazla daha daha

danışıyor.

O yüzden,

onunla yaşıyor.

Ve zor.

Bence iyi bir doktor.

Bu yeni bir doktor.

Onunla birlikte gitmek için.

Çünkü yeni bir doktor.

Ve sesini çok iyi duymuyor.

O yüzden,

bazen orada olmak iyi olur.

Çünkü sesini duyabiliyorum.

Türkçe'de,

tamam.

Evet.

Tamam.

Tamam.

Portland,

Newport,

Arabayla.

Evet.

Uç,

Sat,

Kulandım.

Evet.

Uyumuyor.

Evet.

Ama,

bu garip.

Tertemiz oldu.

Tertemiz oldu.

Çok trafik.

Evet.

Evet.

Tamam.

Anma günü.

Anma,

Anma.

Anma ne demek?

Anma,

Anma,

Anmak.

Anmak.

Anmak.

Anmak, hatırlatmak.

Evet.

Anmak,

Anmak.

Anmak.

Evet.

Anmak.

O yüzden,

onu hatırladık.

Çok kısa bir an.

Çok yaygın değil.

Tamam.

Evet.

Bu,

yıl dönümü gibi.

Evet.

Yıl dönümü gibi.

Yıl dönümü.

Anlaşılma.

Anlaşılma.

Tamam.

Anlaşılma.

Tamam.

Evet.

Evet.

Evet.

Kalabalık.

Çünkü,

Newport,

çok turistik.

Turistik.

İngilizce gibi.

Turistik.

Çok turistik.

Ve,

2 gün sonra,

vardı.

Hayır,

3 gün.

3 gün.

3 gün,

hafta sonu.

3 gün.

Evet.

Portland'ın

Portland'dan

plaja

plaja

gittim.

Çok kişi geldi.

Geldi değil mi?

Geldi, geldi. Evet.

Çok kişi.

Portland, Portland.

Çok kişi Portland'dan

plaja

geldi.

Evet.

Evet.

Çok, çok.

Evet.

Ve araba

kullanırken, araba kullanırken

radyo dinledin mi?

Ne yaptın?

Ne yaptım?

Ne söz var?

Komşum.

Komşu.

Benimle

gidelim.

Benimle gidelim.

Arkadaşlarım var.

Newport'da

yanında.

Newport yakında.

Newport yakında.

Evet.

Ve

Ne söz var?

Ne zaman?

Ne zaman geri döneceğim?

Bakalım.

Portland

Dön

Dön

Ne söz var?

Ne söz var?

Dön

Dön

Evet.

Evet.

Evet.

Evet.

Evet.

Tamam.

Portland'da dönmek.

Hayır, dönmek.

Dönmek.

Evet.

Ne söz var?

Ne zaman geri dönüyorum?

Tamam.

Portland'da dönmek.

D'ye.

Portland'a.

Tamam.

Dön.

Döndüğüm.

Döneceğim. Ama hayır demeyeceksin.

Döndüğüm.

Portland'da döndüğüm zaman.

Ayrıca döndüğüm zaman.

Ama gelecekte.

Gelecekte.

Döneceğim zaman.

Portland'a döneceğim zaman.

D zaman daha önemli.

Tamam.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ama bunun için

bu konuda

tekrar ve tekrar

çalışmalarını ziyaret etmelisin.

Bunu lütfen söyle.

Ne okuyorum?

Evet.

Evet.

Evet.

Ben

şeyi ordu hakkında

karıştım.

Hayır.

Sonu.

Sonu.

Tamam.

Kitaplar.

Evet.

Oku.

Oku.

Ben.

Zaman.

Zaman.

Kitap okuduğum zaman.

Kitap okuduğum zaman.

Tamam.

Anladım.

Kitap okuduğum zaman.

Evet.

Biliyorsun, bir parça sorumlulukım var.

Ne denir bilmiyorum.

Ama ben hiç

şu an sözlerinden

öğrenmedim.

Ben onları

devamlı öğrendim.

Evet.

Ben

sözlerinden bilmiyorum.

Evet.

Neden bilmiyorum.

Ben öğrenmedim.

Şu an sözlerinden

bilmiyorum.

Bu, Türkçe'de çok az.

Biz devamlı sözlerden söylüyoruz.

Bu çok daha çoğunluk.

Aslında

bu

şu an gibi değil.

Bu,

şu anın basit olduğunu söyleyebilirim.

Bu,

şu an gibi,

basit geçmiş gibi duymak.

Evet.

Evet.

Bu,

şu an gibi,

basit geçmiş gibi duymak.

Evet.

Çünkü bu

bir kısım gibi.

Bu, en çoğunluğu.

Yani,

bu,

bu,

bu,

bu,

bu,

bu,

ya da

bu,

gördüğüm kişi,

gördüğüm adam,

gördüğüm adam,

okuduğum kitap,

okuduğum kitap.

Her zaman d.

D, bu, zaman için.

D, zaman.

Tamam.

D, düşün.

D, hangi objektir?

Tamam.

D'yi birleştirirsen,

çok fazla şeylerle

akıllanırsın.

Ve onları çok

çok görürsün.

Tamam.

Market...

markete...

markete...

gideyim...

gideyim...

Evet, gittiğimde.

Market...

Markete gittiğimde...

Evet, değil mi? Aynı.

Markete gittiğimde, aynı. Çok iyi.

Tamam. Bir şey daha deneyelim.

Bu aynı,

bu arada. Markete gittiğimde,

markete gittiğim zaman.

Böyle söylemeliyim.

Gittiğim zaman.

Çünkü bu benim için.

Kitap okuduğum zaman,

portunda döndüğüm zaman,

markete gittiğim...

Bu ikisi aynı.

Gittiğim zaman,

gittiğimde, aynı.

Bu kısa bir versiyon gibi.

Markete gittiğimde,

öyle söylemezsin.

Evet.

Tamam.

Bu bir redaksiyon gibi.

Tamam.

Mesela, nasıl söylüyorsun,

gidip çıktığımda?

Evet.

Evet.

Kalktığımda, kalktığım zaman,

aynı.

Kalktığım zaman.

Evet.

Kalktığım

Kalktığımda zaman.

Kalktığında.

Kalktığımda, ya da kalktığım zaman.

Tamam.

Kalktığım...

Kalktığım zaman.

Kalktığım zaman.

Kalktığımda ya da kalktığım zaman.

Evet, kalktığım zaman.

Kalktığım zaman.

Evden gelince,

evden gelince,

Evden gelince.

Eve...

Gel...

Geldiğim zaman.

Evet, harika.

Eve geldiğim zaman, mesela,

Eve geldiğim zaman ellerimi yıkıyorum.

Eve geldiğim zaman yüzümü yıkıyorum.

Eve geldiğim zaman ceketimi çıkarıyorum.

Mesela.

Değil mi? Eve geldiğim zaman.

Çok zor. Benim için çok zor.

Sadece, çok söylemek gerekiyor.

Tekrar tekrar, tekrar tekrar, söylemek gerekiyor.

Mesela, şimdi Newport'tasın.

Portland'a gideceksin.

Belki hafta sonu, belki gelecek hafta Portland'a döneceksin.

Ben şimdi sorabilirim.

Portland'a gidince, Portland'a gittiğin zaman ne yapacaksın?

Portland'a gittiğin zaman ne yapacaksın?

Evet, evet, evet.

Portland'a gittiğim zaman.

Portland'a gittiğim zaman.

Gittiğim zaman.

Gittiğimde.

Gittiğimde.

Gittiğimde, gittiğim zaman.

Hangisi daha kolay?

Hangi...

Hangisi daha kolay?

Gittiğimde veya gittiğim zaman.

Bu soru, emin değilim.

Bilmiyorum. Belki sözün ne olduğuna göre.

Evet, aynı şey.

Nasıl konuşulabilir?

Şu an çok kolay değil.

Yani, sözlerine yerleştirmeyi çok fazla yapmalısın.

İngilizce'de yok.

Benim koltuğum, benim koltuğum.

Yani, koltuklar, İngilizce'de sadece 4 adet var.

Ama 4 adet kelime de var.

4 kelime.

Bu benim. Ne söylüyorum benim.

Konuşmak.

Konuştuğum. Benim konuştuğum.

Ne konuşuyorum.

Görmek.

Gördüğüm. Ne görüyorum.

Gittiğim.

Gitmek.

Gittiğim. Benim gittiğim.

Gittiğimde.

Gittiğim zaman.

Yani, basit bir şey, sözlere yerleştirmeyi yapmak.

Bu konuyu D ile yapıyoruz.

D, ortada.

Çünkü bu benim gittiğimde.

Ben gittiğimde.

Yaparken.

Yaparken.

Sen gittiğinde.

Ve bu, basit olarak geçmiş kelime.

Ben.

Çünkü ben yaptım.

Okuduğum zaman.

Evet.

Ama bu benim.

Bu benim okuduğum zaman.

Kelime benim.

Tamam, okuduğun zaman.

Evet, senin okuduğun zaman.

Mesela, geldiğini görmedim.

Geldiğini görmedim.

Yani, bu senin geldiğini.

Ben görmedim.

Bu objektif.

Ben görmedim ki, senin geldiğini.

Gibi yani, böyle.

Senin geldiğini görmedim.

O, mesela, diyelim ki.

Bu filmi izlediğimi söyledim.

Bu filmi izlediğimi söyledim.

Bu çok çok geniş.

Benim izlediğim.

Bu filmi izlediğimi söyledim.

Ama sen diyorsun ki, bu filmi izlediğimi söyledim.

D, bu filmin birçok bir bağları için.

Sadece D var.

D, bunu tanıdığında, her şey bu tür bağlar için daha kolay olacak.

Ama zamanla başlamalıyız.

Çünkü bu çok genel.

Benim gittiğim zaman gittiğimde.

Mesela, ne yapacaksın?

Portland'a gittiğinde ne yapacaksın?

Portland'a gittiğimde...

Bahçede çalışıyorum.

Çalışacağım.

Gelecekte.

Gelecek hakkında konuşuyoruz.

Evet, Portland'a gittiğimde.

Bahçede çalışıyorum.

Çalışacağım.

Golf oynadım.

Hayır, hayır, tekrar.

Golf oynadım.

Hayır, hayır, tekrar aynı stükülde yapacaksın.

Portland'a gittiğimde.

Portland...

Gitmeyeceğim.

Hayır, gittiğimde.

Hayır, gittiğimde.

Tamam, Portland'a gittiğimde.

Golf oynayacağım.

Evet.

Portland'a...

Gittiğimde.

Evet.

Alışveriş yapacağım.

Evet, harika.

Portland'a...

Gittiğimde...

Arkadaşlarımla...

konuşacağım.

Evet, arkadaşlarımla.

Evet, harika.

Bu egzersizi yaparken bir şey anlayacaksın.

İngilizce'de bir şey söylüyorum, Türkçe'de diyorsun. Tamam.

İngilizce diyorum, Türkçe diyorsun. Tamam.

İçiyorum.

İçiyorum.

Tamam, içiyorum.

Evet, içiyorum.

Çay içiyorum.

Çay içiyorum.

Baçada çay içiyorum.

Arkadaşımla baçada çay içiyorum.

Tamam.

Bu sefer TV izliyorsun.

İzliyorum.

Televizyon, radyo izliyorum.

Ergun...

Ergun arkadaşımla baçada...

Televizyon seyrediyorum.

Evet, harika. Televizyon seyrediyorum.

Evet, televizyon izliyorum, televizyon seyrediyorum.

Gerçekten ne söylemek istiyorsun?

Bu bir adı.

Evet, ama bunu tanıyorsun.

İyi.

Umarım.

Bence de.

Buradan okuyabilir misin?

Lütfen oku.

Tamam, okuyayım.

Şimdi Newport'tayım.

Burada arkadaşımın evindeyim.

Arkadaşımın ismi Suzan.

Ve o bir avukat.

O şimdi Alabama'ya gitti.

Alabama Abra'dan 4000 kilometre uzakta.

Tabii ki uçakla gitti.

Tabii ki?

Tabii ki.

Tabi ki demek.

Tabii ki.

Tabii ki.

Uçakla gitti.

Onun bir köpeği var.

Köpeğin ismi Boots.

Ben evde Boots'a bakıyorum.

Boots'a bakıyorum.

Boots'a bakıyorum, evet.

Ben Suzan'la 45 yıl önce tanıştım.

Ve biz 45 yıldır tanışıyoruz.

Boots çok iyi bir köpektir.

Gülüyor.

Arkadaşımın eşi oldu.

Yani o bir dul.

Şimdi onun mutfağındayım.

Onun evi güzel ve plaja yakın.

Buradan plaja yürüye biliyorum.

Biliyorum.

Yürüye biliyorum.

Buradan denize güle biliyorum.

Şu anda denize bakıyorum.

Bugün hava soğuk ve rüzgarlı.

Şimdi yaklaşık 15 derece.

Buraya havalara sevmiyorum.

Geçen hafta eşimle onun doktoruna

gittik.

Onun 20 yıl önce kanseri vardı.

Gırtlak kanseri.

Radyasyon tedavizi kurdu.

Ve bunun şimdi yan etkileri var.

Portland'a Newport'a 3 saat araba kullandım.

Bu mesafe bence çok uzun değil.

Ama pazar günü tatil idi.

Bence...

Bence...

Bence nedir?

Bence... I think...

Evet evet çok güzel.

Bu yüzden çok trafik vardı.

Yolculukta 3 gün hafta sonu idi.

Ve Newport turistik bir yer.

Bu yüzden çok kişi Portland'dan plaja geldi.

Newport'a gelip...

It's 22 hours.

Newport'a gelip gelip gelipken

benimle idi.

Onun burada Newport yakınında bir arkadaşı var.

Portland'a gittiğimde

baçada çalışacağım.

Portland'a gittiğimde golf oynayacağım.

Portland'a gittiğimde alışveriş yapacağım.

Bilgisayarımı ben tamir ettim.

Bilgisayarımı tamirciye tamir ettirdim.

Saçımı ben kestim.

Saçımı kuaföre kestirdim.

Yeni bir bilgisayarı ben satın aldım.

Yeni bir bilgisayarı babama satın aldırdım.

Aldırdım.

Baçadaki ağaçı ben kestim.

Baçadaki ağaçı komşuma kestirdim.

Bilgisayarı ben açtım.

Bilgisayarı babama açtırdım.

Tamam.

Portland'a döndüğüm zaman, kitap okuduğum zaman,

markete gittiğim zaman,

koltuğum zaman, eve geldiğim zaman

Portland'a gittiğimde...

Evet, ve bunu unutma.

Türkçe konuşan insanlar çalışkan.

Araba kullanan insanlar dikkatli.

Futbol oynayan çocuklar sevimli.

Evet, bu kadar. Yeter, bu da stayers.

Teşekkür ederim. Soru var mı?

Evet, çok.

Çok.

Başım dolu.

Anladım.

Ama teşekkürler.

Evet, ben teşekkür ederim.

Dinlemek, unutma, dinlemen gerekiyor.

Dinlemen gerekli.

Türkçe dinlemen gerekli.

LİNK'ten dinlemelisin.

Evet.

Tamam mı?

Tamam.

Evet, sana mesaj göndereceğim.

Hoşça kal, kendine iyi bak.

Güle güle.

Görüşmek üzere, hoşça kal.

Bye bye.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Nancy ders - 1 Haziran 2023 Nancy|| Nancy class|class|June نانسي|| Nancy|| محاضرة نانسي – 1 يونيو 2023 Vortrag von Nancy - 1. Juni 2023 Nancy lecture - June 1, 2023 Conferencia de Nancy - 1 de junio de 2023 Nancy lecture - 1er juin 2023 ナンシー・レクチャー - 2023年6月1日 Nancy lezing - 1 juni 2023 Palestra de Nancy - 1 de Junho de 2023 Лекция Нэнси - 1 июня 2023 года Nancy föreläsning - 1 juni 2023 Лекція в Нансі - 1 червня 2023 року

Evet koyabilirim. |могу положить |can Yes|Yes, I can. نعم|أستطيع |kann ich stellen أجل، أستطيع. Yes, I can. Oui, je peux. Да, я могу.

Şimdi neredesin? Burası senin odan değil. Now|where are you|this place|your|room|not ||||غرفة| اين انت الان؟ هذه ليست غرفتك. Wo bist du jetzt? Das ist nicht dein Zimmer. Where are you now? This isn't your room. Où es-tu maintenant ? Ce n'est pas ta chambre. Где ты сейчас? Это не твоя комната.

Hayır. No Non, non, non.

Evet. نعم.

Ben arkadaşımın odan. أنا|| |my friend's|room أنا في غرفة صديقي. I'm from my friend's room. Je viens de la chambre de mon ami.

Evindesin. ты дома It is You are home. أنت في بيتك du bist zu Hause أنت في منزله. Sie sind zu Hause. You are at home. Vous êtes chez vous. Ты дома.

Evindesin. Evet. ты дома| you are right| أنت في منزلك| You are at home. Yes. Ты дома. Да.

Odam. my room My room. Ma chambre. Моя комната.

Oda ama şimdi sen... Room|but||you لكن الآن أنت... Room but now you... Chambre, mais maintenant vous... Комната, но теперь ты...

Onun mutfakta. her|in the kitchen في مطبخه. In his kitchen. Dans sa cuisine. На его кухне.

Evet. Onun mutfakta. أجل. في مطبخه. Yes, he is. In his kitchen.

Burası mutfak. |kitchen هذا هو المطبخ. This is the kitchen. Voici la cuisine.

Onun mutfaktas. |на кухне |in his kitchen |In the kitchen |in der Küche إنه في مطبخه His kitchen. Sa cuisine. Он на кухне.

Hayır. Onun mutfağındayım. ||в его кухне ||in her kitchen ||في مطبخه لا. أنا في مطبخه. No, I'm not. I'm in his kitchen. Non, je n'y suis pas. Je suis dans sa cuisine. Нет. Я на его кухне.

Onun mutfağındayım. |на кухне |in his kitchen |I am in the kitchen أنا في مطبخه. I'm in his kitchen. Я на его кухне.

Evet. Evet.

Söyle söyle. Say|say قلها، قلها. Tell me. Dites-moi. Скажи скажи.

Hayır. Çünkü... |because No. Because... Нет. Потому что...

O... That O... Он...

Burada değil. here| It is not here. Ce n'est pas le cas ici.

Evet biliyorum. O başka bir yerde. |I know||another||another place نعم أنا أعلم. إنه في مكان آخر. Yeah, I know. He's somewhere else. Oui, je sais. Il est ailleurs. Да, я знаю. Он в другом месте.

Ama ben onun mutfağındayım. لكني في مطبخه. But I'm in his kitchen. Но я на его кухне.

Onun mutfağının içindeyim. Onun mutfağındayım. |кухни||| |kitchen's|I am in|| |kitchen|I am inside||in his kitchen |Küche|ich bin drin|| su|||| أنا في مطبخه. أنا في مطبخه. Ich bin in seiner Küche. Ich bin in seiner Küche. I'm in his kitchen. I'm in his kitchen. Я внутри его кухни. Я на его кухне.

Diyen mi? Tamam. said|| you say||Okay sagen|| você diz|| الذي قال؟ حسنا. Saying? Yes. Dire ? Oui.

Sanmıştım ki mutfağın diyen. I thought|that|the kitchen's|saying كنت أظن||المطبخ| اعتقدت أنه كان المطبخ. Ich dachte, Sie sagten, die Küche. I thought you said the kitchen. Je croyais que vous aviez parlé de la cuisine. Я думал, что это кухня.

Ama sen... But you... Но ты...

Ama sen... Но ты...

Onun mutfağındayım. أنا في مطبخه.

Evet harika. Yeah, it's great.

Anladım. I understand

Evet. Peki şimdi... |Well| Yes, I did. And now...

Portland'da mısın? в Портленде| in Portland| In Portland|you (are) هل أنت في بورتلاند؟ You're in Portland? Vous êtes à Portland ?

Hayır.

Newport... Ньюпорт Newport

Newport'tayım. в Ньюпорте I am in Newport I'm in Newport أنا في نيوبورت. Je suis à Newport.

Evet. Ve peki boots nasıl? |||أحذية| ||||how أجل. وماذا عن الأحذية؟ Yeah. Uh-huh. And how about boots? Oh, oui, oui, oui, oui. Et les bottes ?

Boots... Boots...

Masada... Masada fortress على الطاولة... At the table. A la table.

On... On... Sur...

Masanın altında. the table|under the الطاولة| Under the table. Sous la table. Под столом.

Altında. Under (1) تحت. En dessous. Под.

Altında. Evet. Под. Да.

Uyuyor mu? he/she/it sleeps|question particle Is he asleep? Dort-il ?

Evet.

Uyuyor.

Yorgun. O yorgun. tired||tired Il est fatigué. Il est fatigué.

Bugün...

Küçük yürüyüş... small| |نزهة |paseo Little walk... Petite marche...

Yapıyor. doing (1) Il le fait.

Çünkü boots yorgun. Потому что ботинки усталые.

Evet. Да.

Peki arkadaşın nerede? |your friend|where Ну и где твой друг?

Ben ise iyi. |am| |는| I'm fine. Я тоже хорошо.

Evet. Güzel. Да. Хорошо.

Evet. Да.

Ve arkadaşın şimdi nerede? |친구||어디에 And where is your friend now?

Bugün...

Montgomery, Alabama. Монтгомери| Montgomery|Alabama Montgomery, Alabama|Alabama Montgomery| مونتغومري| Montgomery| Монтгомери, Алабама.

Montgomery... Монтгомери Montgomery Монтгомери...

Bir şey... |thing Что-то...

Alabama'da. в Алабаме in Alabama In Alabama. in Alabama

Anladım.

Alabama uzak mı? |far|question particle

Evet.

4000 kilometre... kilómetros

Yaklaşık 4000... approximately About 4000...

4000...

4000...

Yaklaşık 4000... Etwa 4000...

Uçakla mı gitti? ||did he go

Evet. Sim

Uçakla...

Önemli. important It's important.

Çünkü...

Çok uzun. |very long

Evet. Çok uzun.

Ve şimdi sen Portland'da mısın? |||في بورتلاند| And now you're in Portland?

Bu ev Portland'da mı? |house|| Is this house in Portland?

Bu ev nerede?

Portland'da.

Evet.

Newport.

Oregon'da. в Орегоне in Oregon In Oregon. في أوريغون

Portland'da.

Newport'da. в Ньюпорте in Newport In Newport. in Newport

Newport...

Küçük...

Küçük şehir...

10 bin kişi...

Yaklaşık 10 bin kişi... |thousand| About 10,000 people...

12...

Evet.

12 bin kişi yaşıyor.

11-12 bin...

Evet. Anladım.

Şimdi sen...

arkadaşın hakkında bahset. ||talk |about your friend|talk about ||sprechen Tell me about your friend. Parlez-moi de votre ami.

Arkadaşın kim? |who Who is your friend?

İşi nedir? the job|what is What is his job?

Çalışıyor mu? Çalışmıyor mu? working||not working| Is it working? Is it not working?

İşi var mı? Does he have a job?

Evi nedir? the house|what is What is the house? Quel est son domicile ?

Şimdi sen konuşmaya başla ve devam et. ||speaking|start||continue| ||التحدث|||| Now you start talking and continue. Maintenant, vous commencez à parler et vous continuez.

Konuşmaya devam et. to speaking||keep talking Keep talking. Continuez à parler.

Tamam.

Arkadaşım...

Ada... Ada Ada Ada

Suzan... Suzan...

Suzan... Suzan

Avukat... Lawyer (1)

Onlar... Ellos Ils...

Arkadaşım... Mon ami...

Arkadaşımız... Our friend Notre ami...

45 yıl... 45 ans...

O bir kadın. Nasıl söyleyeyim? |||كيف| ||||I will say She's a woman. How should I say it? C'est une femme. Comment dois-je le dire ?

Kadın karını kaybetti. O bir kadın. |wife|||| |her wife|lost||| |ihre|||| She lost her wife. She's a woman. Elle a perdu sa femme. C'est une femme.

O bir kadın. ||woman She's a woman. C'est une femme.

Sıcak mı? Is it hot? Est-il chaud ?

Hayır. No, no, no.

Dül... Дюль (1 Dül Unfortunately, "Dül" does not appear to be a recognizable Turkish word. It might be a typo or a specific term not widely known. Could you provide more context or check the spelling? Dül Dul... Dül...

Nasıl isimlendiriyorsun? |you are naming كيف|تسمي |How do you name? |nennst How do you name it? Comment le nommez-vous ?

D-U-L-E |U(1) gauge|The| D-U-L-L-E

Tamam.

Dül. دول Dül.

Evet. Tamam.

Anladım.

Teşekkürler.

Ve...

Çok iyi arkadaş. ||friend Très bien, mon ami.

Arkadaş.

Ve...

Çok iyi arkadaş.

Evet.

Çok iyi köpek.

Evet.

Daha ne? Qu'y a-t-il de plus ?

Evet.

Onun evi güzel.

Ve...

Plaj yakında. Beach(1)|near

Denize... to the sea

Şimdi denize...

Bakın. Look at Look.

Denize... To the sea...

Denize... Deniz... Nasıl söylüyorum? |||sage |to the sea||I say To the sea... Sea... How am I saying it?

Belki doğru söylemiyorum. ||I am not saying |right|I am not saying quizás||

Deniz...

Denize güzel ve...

Şuanda... at the moment Right now im Moment

Denize...

Bakım... Care Care(1) Pflege Wartung...

Bakıyorum. I am looking

Bakıyorum.

Şimdi bir şey...

Yani denizi görebiliyorum. so|the sea|I can see

Denizi görebiliyorum. البحر|

Denize bakıyorum. |I am looking at

Görüyor musun? you see|you

Görüyorum. I see

Görüyorum.

Evet. Çok güzel.

Denize...

Bakıyorum. Denize görüyorum. ||I see

Evet.

Tamam.

Ama bugün hava soğuk.

Yaklaşık...

15 derece... degrees

Selçuklu derece. Selçuklu|Grad Seljuk| Seldschukischer Grad Le degré seldjoukide

Derece. degree

Derece.

Çok soğuk.

Bu hafta çok soğuk.

Evet.

Evet.

Yardım et. Aidez-moi

Yardım et.

Hımm... Hmm Hmm

Neler? What things Qu'est-ce que c'est ?

Ve tamam.

Ve geçen hafta... Et la semaine dernière.

Ben geçen haftayı merak ediyorum. ||the week|| ||last week|I wonder|I am curious ||Woche|| I'm curious about last week. Je suis curieux de savoir ce qui s'est passé la semaine dernière.

Geçen hafta dişçiye mi gittin? ||the dentist||you went ||al dentista||fuiste Did you go to the dentist last week? Êtes-vous allé chez le dentiste la semaine dernière ?

Geçen Perşembe neler yaptın? |Thursday||you do What did you do last Thursday? Qu'avez-vous fait jeudi dernier ?

Geçen hafta ne yaptın? |||hast du gemacht Qu'avez-vous fait la semaine dernière ?

Geçen hafta...

Eşimle... with my spouse With my wife... Avec ma femme.

Onun...

Doktoru... the doctor

Dikkatli ol. be careful|be careful Be careful. Attention.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Nasıl söylüyorum? How do I say it?

Hayır.

Nasıl söylüyorum?

Bu bir kalzitif. ||calcium ||calcium ||Kalzitiv este|| It's a calzitif. C'est un calzitif.

Dikkatli ol. be careful|

Dikkatli ol.

Tamam.

Dikkatli ol.

Şimdi...

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Bu...

Bu çok kolay. ||easy

Bu...

Bu Türkçe'de...

Çok kolay.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Şimdi...

Bir tane ek yapalım. |one|addition|let's add

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Kırmak. to break to break brechen quebrar To break. Pour rompre.

Mesela... For example.

Diyelim ki... sagen wir| Let's say| Let's say...

Ben saçımı |my hair I'm wearing my hair

kestim. I estimate I estimate

Bu nedir? what is this|what is What is this?

Kesmek yok. cutting| No cutting.

Kesmek, cut. |to cut schneiden|schneiden cut|verb

Tamam.

Bu...

Eleştiriyi kestim. I cut the criticism| the criticism| النقد| Kritik| I stopped criticizing. J'ai cessé de critiquer.

Sen...

Eleştiriyi nereden alıyorum? the criticism|where|I get النقد|| a crítica|| Where do I get the criticism? D'où viennent les critiques ?

Elbisemi kestim. Ich habe meine Kleidung| I cut it| I cut my dress. J'ai coupé ma robe.

Sadece tır ihtiyacımız var. |truck|| |truck|we need| |شاحنة|| Wir brauchen nur einen Lastwagen. We just need a truck. Nous avons juste besoin d'un camion.

Önceki previous Previous Précédent

başlıkta in the title in the title في العنوان im Titel in der Überschrift in the title dans le titre

kırmızı bir tır. ||Lkw سيارة حمراء|| red|| einen roten Lastwagen. a red truck. un camion rouge.

Nasıl kırmızı bir tır yapabilirsin? ||||you can make How can you make a red truck? Comment fabriquer un camion rouge ?

Ben saçımı... I'm gonna put my hair... Je porte mes cheveux...

Elbisemi kestim ama I cut my dress. J'ai coupé ma robe.

saçımı kestim. I cut my hair. Je me suis coupé les cheveux.

Kestim. Je l'ai coupé.

Kestirdim. I cut I had cut I took a nap. J'ai fait une sieste.

Saçımı kestirdim. |cut I got a haircut.

İngilizce zor bu. English (1)|| English is difficult. L'anglais est difficile.

Ben saçımı kestim. I cut my hair.

Ben saçımı kestim.

Değil mi? Isn't it? N'est-ce pas ?

Ben...

Kestirdim.

Kesmek, kestirmek. |to cut |to have cut |lassen To cut, to cut.

Tamam, saçımı kestim.

Tamam.

Evet, saçımı kestirdim. Yeah, I got a haircut.

Mesela...

Ev yaptım. I built a house.

Ev yaptım.

Make söyle. Make| Make (1)|say Mach| Make say.

Türkçe söyle. Say it in Turkish.

Make nedir? to make| Make|

Yapmak.

Yapmak. Do it.

Tamam.

Bir ev...

Bir ev, I made. |||made |||I made |||gebaut una|||

Normal, it's normal. |it is| |it is| |es ist|

Bu normal. This is normal.

Hayır, bu normal. ||normal No, it's normal.

Ben yaptım.

Evet, şimdi...

Now, this is causative. now|this|is|causative now|this||causative jetzt|||kausiv Now, this is causative.

Bir ev yaptırdım. ||had built ||had built ||bauen lassen I built a house.

Evet, evet işte. ||here it is Yeah, yeah, yeah.

Yaptırdım. I got it done.

Yaptırdım.

Evet.

Mesela, tamir etmek. |repair|to repair For example, repairing.

Tamir etmek.

Repair. Repair repair Reparatur

Evet.

Yok.

Bunu söyle. this| Tell me this.

Bilgisayarım tamir ettim. my computer||I repaired I fixed my computer.

Evet, güzel.

Bilgisayarım tamir ettirdim. ||I had (it) repaired |repair|I had it repaired I had my computer repaired.

Evet.

İşte bu. That's it.

Ettir. It eats to eat

Ettirdim. I made (it) happen I did.

Ettirdim.

Bilgisayarımı tamir ettirdim. my computer|| my computer|| Ich habe meinen Computer repariert. I got my computer fixed.

Tir burada. Tir| Tir(1) here| Tir is here. Tir est ici.

Harika.

Bilgisayarımı tamir ettirdim. my computer|| I got my computer fixed.

Evet, sen...

Evet, yaptırdım. Yes, I did.

Sen ne dedin? ||you said What did you say?

Check up, check up yaptırdım. |up||| |up|||

Ya da check up yaptırdık. ||||we had ||||had done

Eşim check up yaptırdı. |||had done ||check-up| |||had done

Eşim check up yaptırdı. my spouse|||had done My wife had a check-up.

Evet.

I'm surprised that... I am|sorpreso|che ich bin|überrascht|dass |sorpreso|that I'm surprised that...

Check up.

Aslında there is a more difficult version. |there||||more challenging|version Actually|||||difficult| |es|||eine|schwierig|Version Actually there is a more difficult version.

Genel kontrol. |general control general| General control.

Genel kontrol yaptırdı. He had a general check-up.

Genel kontrol yaptırdı.

Genel kontrol yaptırdı.

Ama aynı zamanda biz... ||at the same time| |||nosotros But at the same time we...

Biz de check up diyoruz. We call it a check up.

Yani, sen... I mean, you...

Gerçekten kullan. |verwenden really use|use Really use it. L'utiliser vraiment.

Tamam.

Tamam.

20 yıl önce Steve cancer vardı. ||Steve|cancer| |||cancer|

Ve şimdi çok problemi var. |||problems|

Çünkü...

Radyasyon vardı. radiation|

Evet.

Oh.

Throat cancer. How do I say throat? Throat|||do = do||to say| |Krebs|Wie|||sage| ||how|||| Throat cancer. How do I say throat?

Boğaz. Bosphorus the Bosphorus

Boğaz değil. البوسفور|

Gırtlak. Throat Throat الحلق garganta Kehle

Boğaz like neck. |like|neck البحرية|| |like|neck |wie| Gorge comme cou.

Boğaz like throat. البحرية||حلق

Throat. garganta

Gırtlak. throat الحلق

Boğaz. Bosphorus

Boğaz değil.

Yani, neck cancer... |عنق| ||cáncer

I think there is no neck cancer also in English. |I think|||not|||also||English |denke||||||auch||Englisch |||||||||English

Throat.

Basic term throat. basic|throat| Basic|| |Hals|

Gırtlak kanseri. |throat cancer |cancer

Gırtlak kanseri, throat cancer. |cancer||

Gırtlak kanseri.

Evet.

Şimdi...

Onun için...

Yutmak. to swallow swallow engolir

Çok zor.

Yutmak. schlucken البلع

Ha, yutmak. has|

Yutmak çok zor.

Evet, yutmak. |to swallow

Ha, bağlantı geri geldi. |Verbindung|| |connection|back| |||volvió Oh, the connection's back. Oh, la connexion est rétablie.

Tamam. está bien

Onun için yutmak zor. It's hard for him to swallow.

Yutmak çok zor.

Dedik. Evet. They said| We said| wir sagten|

Yutmak.

Yutmak, swallow. |to swallow |swallow |Schlucken

Swallow, yutmak. swallow| tragar|

Yutmak.

Çok zor.

Neresi? Where is it Where is it?

Thyroid. Thyroid Tiroid Schilddrüse tiroides

Öyle mi?

Thyroid.

Thyroid.

Thyroid.

Evet.

Evet.

Evet.

Bu bir glan. ||glance ||glan(1)

Çok önemli bir glan. |||Sache |||event or occasion Une glande très importante.

Tiroid. Thyroid Thyroid gland. Schilddrüse tiroides Thyroïde

Evet.

Tamam.

Neyse, o yiye uyumak zorunda. ||он|| ||her|| ||eat|| ||essen|| Anyway, he has to eat and sleep. Quoi qu'il en soit, il doit manger et dormir.

Ve iyi yönetilmiyor. ||is not being managed ||managed well ||wird nicht gut verwaltet And it is not well managed. Et il n'est pas bien géré.

Yönetmek zor. to manage| الإدارة| verwalten| dirigir| to manage| Il est difficile à gérer.

Bazen... sometimes

Kalbin, nefes, the heart| heart|breath Herz|Atem Votre cœur, votre souffle,

ısınma, Aufwärmen warm-up warming, réchauffement,

içinde, bir sürü şey. ||a lot of| in it, a lot of things. dans ce document, beaucoup de choses.

Evet, bu yüzden... Yes, that's why...

Onun da koltuğunu, ||his chair ||his seat And his seat, Et son siège,

15 yıl önce koltuğunu ||Sessel ||his seat 15 years ago, you lost your seat Il y a 15 ans, il a quitté son siège

çıkarttı. took out took out herausgenommen took it off. il l'a enlevé.

Ve koltuğu el koltuğu ile değiştirdi. |the chair||||it changed |the chair||armchair||replaced ||von|||wechselte ||el|silla|| And he replaced the chair with a hand chair. Et il a remplacé le fauteuil par une chaise manuelle.

Çünkü bu bir şey. Parce que c'est une chose.

Osteoradyonekroz. Osteoradionecrosis osteoradionecrosis نخر العظام الإشعاعي Osteoradionekrose Osteoradionecrosis Ostéoradionécrose

Koltuğu ölüyor. Der Stuhl| الكرسي| the chair|is dying His seat is dying. Son siège est en train de mourir.

Koltuğu ölüyor. |is dying The chair is dying.

O yüzden, o yöntemden dolayı. |||method| |||method|because of That's why, because of that method. C'est pourquoi, à cause de cette méthode.

O aslında iyi yapıyor. He/She is actually doing well. Il s'en sort bien.

Ama çok fazla enerji yok. |||energy| |||energy| But there is not much energy. Mais il n'y a pas beaucoup d'énergie.

İyi içemez. |drink well He can't drink well. Il ne sait pas bien boire.

Yani böyle bir sürü şey. |like this||| So a lot of things like that. Je veux dire, beaucoup de choses comme ça.

Bu yüzden zor. C'est pour cela que c'est difficile.

Yaklaşık... A propos de...

Yeni yıl önce... Before the new year... Avant la nouvelle année...

20 yıl önce mi? Il y a 20 ans ?

20 yıl önce.

20 yıl önce.

Evet.

Ama nerede? Mais où ?

Neden oldu? why| Why did it happen? Pourquoi cela s'est-il produit ?

Radyasyon tedavi mi? |therapy| Radiation therapy? Radiothérapie ?

Tedavi mi?

Evet, iyiydi. |estaba bien Oui, c'était bien.

Canseri öldürdü. cancer| Cancer|killed cancer Krebs| He killed Canseri. Il a tué Canseri.

Evet.

Ama...

Koltuktan da faydalı bir şey var. from the shoulder||||| From the chair||useful||| vom Stuhl||||| There is something more useful than a chair. Il y a quelque chose de plus utile qu'une chaise.

Doktor diyor ki, Doctor 1|says| Le médecin dit,

bu günlerin koltuğu. |days| |these days| the chair of these days. le président de ces jours.

Çok şükür, |thank |thankfulness |Dank Thank God, Dieu merci,

koltuğa çok fazla daha daha to the chair|||| to the chair|||| الكرسي|||| Sofa|||| de plus en plus sur le siège

danışıyor. it is consulting consults يستشير fragt consulting. le conseil.

O yüzden, That's why,

onunla yaşıyor. she lives with him. elle vit avec lui.

Ve zor. Et c'est difficile.

Bence iyi bir doktor. I think he's a good doctor. Je pense que c'est un bon médecin.

Bu yeni bir doktor. This is a new doctor. Il s'agit d'un nouveau médecin.

Onunla birlikte gitmek için. |together|| To go with him. Pour l'accompagner.

Çünkü yeni bir doktor.

Ve sesini çok iyi duymuyor. ||||does not hear |your voice|||hear ||||hört And he can't hear his voice very well. Et il ne vous entend pas très bien.

O yüzden,

bazen orada olmak iyi olur. ||||would be good Parfois, il est bon d'être là.

Çünkü sesini duyabiliyorum. ||I can hear ||can hear ||أستطيع سماع Parce que je peux entendre ta voix.

Türkçe'de,

tamam.

Evet.

Tamam.

Tamam.

Portland, Portland Portland Portland Portland

Newport,

Arabayla. en coche

Evet.

Uç, Fly Fly Flug

Sat, Sat Saturday Satz

Kulandım. I used I used ich habe verwendet

Evet.

Uyumuyor. not sleeping

Evet.

Ama,

bu garip. |seltsam |strange

Tertemiz oldu. spotless| Il est impeccable.

Tertemiz oldu. sehr sauber|

Çok trafik. |traffic

Evet.

Evet.

Tamam.

Anma günü. remembrance| Memorial| Gedenk-| Journée du souvenir

Anma, Commemoration

Anma.

Anma ne demek? ||mean Was bedeutet Memorialisierung?

Anma,

Anma, Erinnern,

Anmak. to remember to commemorate erwähnen Erinnern.

Anmak. to commemorate

Anmak.

Anmak, hatırlatmak. |erinnern to mention|remind

Evet.

Anmak,

Anmak.

Anmak.

Evet.

Anmak. mencionar

O yüzden,

onu hatırladık. |we remembered |remembered

Çok kısa bir an. |very short||moment

Çok yaygın değil. |häufig| |common|

Tamam.

Evet.

Bu,

yıl dönümü gibi. |anniversary| |anniversary| comme un anniversaire.

Evet.

Yıl dönümü gibi. |Jahrestag|

Yıl dönümü.

Anlaşılma. Понимание Understanding understanding Verständnis Comprendre.

Anlaşılma. understanding

Tamam.

Anlaşılma.

Tamam.

Evet.

Evet.

Evet.

Kalabalık. Crowd

Çünkü,

Newport,

çok turistik.

Turistik.

İngilizce gibi.

Turistik.

Çok turistik.

Ve,

2 gün sonra,

vardı.

Hayır,

3 gün.

3 gün.

3 gün,

hafta sonu. |weekend

3 gün.

Evet.

Portland'ın Portland's Portland's von Portland

Portland'dan from Portland from Portland

plaja

plaja

gittim.

Çok kişi geldi.

Geldi değil mi?

Geldi, geldi. Evet.

Çok kişi.

Portland, Portland.

Çok kişi Portland'dan

plaja

geldi.

Evet.

Evet.

Çok, çok.

Evet.

Ve araba

kullanırken, araba kullanırken ||عند القيادة while using|| while using|| beim Benutzen||

radyo dinledin mi? radio|you listened| radio|you listened|

Ne yaptın?

Ne yaptım?

Ne söz var?

Komşum. my neighbor

Komşu. Nachbar Neighbor (1)

Benimle with me

gidelim. let's go

Benimle gidelim.

Arkadaşlarım var.

Newport'da

yanında. beside it al lado

Newport yakında. Newport|

Newport yakında.

Evet.

Ve

Ne söz var?

Ne zaman? |when

Ne zaman geri döneceğim? |||I will return |||I will return

Bakalım. Let's see

Portland

Dön turn turn(1)

Dön Dön

Ne söz var?

Ne söz var? |word|

Dön

Dön

Evet.

Evet.

Evet.

Evet.

Evet.

Tamam.

Portland'da dönmek. |to return |turning

Hayır, dönmek.

Dönmek. العودة

Evet.

Ne söz var? |what word|

Ne zaman geri dönüyorum? |||I return

Tamam.

Portland'da dönmek.

D'ye. do you to D D

Portland'a. of Portland to Portland

Tamam.

Dön.

Döndüğüm. I return I return

Döneceğim. Ama hayır demeyeceksin. |||you will not say |||won't say |||werde nicht sagen

Döndüğüm. I return

Portland'da döndüğüm zaman. Quand je serai de retour à Portland.

Ayrıca döndüğüm zaman.

Ama gelecekte. |in the future

Gelecekte. In the future en el futuro

Döneceğim zaman.

Portland'a döneceğim zaman.

D zaman daha önemli.

Tamam. está bien

Ece'yi. Ece Ece Ece.

Ece'yi. Еджи a Ece

Ece'yi. Ece

Ece'yi. Ece

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ama bunun için |this|

bu konuda |this topic

tekrar ve tekrar ||again

çalışmalarını ziyaret etmelisin. your studies||you should do her studies|visit|visit |زيارة|يجب عليك vous devriez visiter leur travail.

Bunu lütfen söyle. |please|

Ne okuyorum? |I am reading

Evet.

Evet.

Evet.

Ben

şeyi ordu hakkında |army| the|army|about |Armee| chose à propos de l'armée

karıştım. I got confused got confused اختلطت ich habe mich verwirrt Je suis impliqué.

Hayır.

Sonu. La fin.

Sonu.

Tamam.

Kitaplar. Books(1)

Evet.

Oku. Read(1)

Oku.

Ben.

Zaman.

Zaman.

Kitap okuduğum zaman. |I read| Lorsque je lis un livre.

Kitap okuduğum zaman.

Tamam.

Anladım.

Kitap okuduğum zaman.

Evet.

Biliyorsun, bir parça sorumlulukım var. |||my responsibility| |||my responsibility| You know||a bit of|responsibility| |||مسؤوليتي| |||meine Verantwortung| Wissen Sie, ich habe eine gewisse Verantwortung. Vous savez, j'ai une certaine responsabilité.

Ne denir bilmiyorum. |is said| Je ne sais pas quoi dire.

Ama ben hiç Mais je n'ai jamais

şu an sözlerinden ||из твоих слов ||from your words that|moment|from your words de vos paroles en ce moment même

öğrenmedim. я не учил I did not learn Je n'ai pas appris.

Ben onları |them Je vais les chercher

devamlı öğrendim. constantly|I learned J'ai appris tout le temps.

Evet.

Ben

sözlerinden bilmiyorum. Je ne sais pas ce que vous dites.

Evet.

Neden bilmiyorum. Je ne sais pas pourquoi.

Ben öğrenmedim.

Şu an sözlerinden ||from your words

bilmiyorum.

Bu, Türkçe'de çok az.

Biz devamlı sözlerden söylüyoruz. ||словах| ||words|we say |constantly|words|we speak |||decimos Nous parlons constamment de promesses.

Bu çok daha çoğunluk. |||большинство |||majority |||majority |||أغلبية |||Mehrheit C'est une majorité beaucoup plus importante.

Aslında En effet

bu

şu an gibi değil.

Bu,

şu anın basit olduğunu söyleyebilirim. ||einfach||sagen |this moment|simple|that it is|I can say Je dirais que le moment présent est simple.

Bu,

şu an gibi, comme maintenant,

basit geçmiş gibi duymak. |||hören |past tense||to sound simple à entendre comme par le passé.

Evet.

Evet.

Bu,

şu an gibi,

basit geçmiş gibi duymak. simple past|||

Evet.

Çünkü bu

bir kısım gibi. |part| comme une pièce.

Bu, en çoğunluğu. ||the majority ||majority ||mayoría

Yani,

bu,

bu,

bu,

bu,

bu,

bu,

ya da

bu,

gördüğüm kişi, I see|

gördüğüm adam,

gördüğüm adam,

okuduğum kitap, que leí|

okuduğum kitap.

Her zaman d.

D, bu, zaman için.

D, zaman.

Tamam.

D, düşün.

D, hangi objektir? ||объект ||object |which|object |أي|شيء Quel est l'objet D ?

Tamam.

D'yi birleştirirsen, |إذا دمجت если ты|если объединить it|you combine D|you combine D|wenn du zusammenfügst

çok fazla şeylerle ||вещами ||mit Dingen ||things

akıllanırsın. ты умнеешь you will become wise You'll wise up ستتعقل du wirst klüger

Ve onları çok

çok görürsün. |see |you see

Tamam.

Market...

markete...

markete...

gideyim... let me go

gideyim...

Evet, gittiğimde.

Market...

Markete gittiğimde...

Evet, değil mi? Aynı.

Markete gittiğimde, aynı. Çok iyi.

Tamam. Bir şey daha deneyelim. ||||попробуем что ||||let's try ||||let's try ||||نجرب ||||versuchen

Bu aynı,

bu arada. Markete gittiğimde, |by the way||

markete gittiğim zaman. |I went| |when I went|

Böyle söylemeliyim. |I should say

Gittiğim zaman.

Çünkü bu benim için.

Kitap okuduğum zaman,

portunda döndüğüm zaman, в портовой|| door|| at the port||

markete gittiğim...

Bu ikisi aynı. |these two|

Gittiğim zaman,

gittiğimde, aynı.

Bu kısa bir versiyon gibi. |||версия| |||version| |||version|

Markete gittiğimde,

öyle söylemezsin. |не скажешь |you do not say that way|you won't say بهذه الطريقة|لا تقول

Evet.

Tamam.

Bu bir redaksiyon gibi. ||редакция| ||redaction| ||editorial| ||تحرير|

Tamam.

Mesela, nasıl söylüyorsun, ||you say

gidip çıktığımda? |когда я верн |when I came out when I go|when I return |عندما أخرج ir| quand je pars et que je reviens ?

Evet.

Evet.

Kalktığımda, kalktığım zaman, Когда я встаю|встаю| when I get up|I woke up| When I get up|when I get up| عندما أستيقظ||

aynı.

Kalktığım zaman.

Evet.

Kalktığım

Kalktığımda zaman.

Kalktığında. when you get up

Kalktığımda, ya da kalktığım zaman.

Tamam.

Kalktığım...

Kalktığım zaman.

Kalktığım zaman.

Kalktığımda ya da kalktığım zaman. |when|||

Evet, kalktığım zaman.

Kalktığım zaman.

Evden gelince, |when coming de casa|al venir

evden gelince,

Evden gelince.

Eve... Eve (1)

Gel... Come here

Geldiğim zaman. when I arrived| when I arrive|

Evet, harika.

Eve geldiğim zaman, mesela,

Eve geldiğim zaman ellerimi yıkıyorum. ||||мою руки ||||I am washing |||my hands|I wash |||يدي|

Eve geldiğim zaman yüzümü yıkıyorum. ||||waschen |||وجهي|أغسل |||my face|

Eve geldiğim zaman ceketimi çıkarıyorum. ||||снимаю ||||I take off |||my jacket|I take off ||||tirei

Mesela.

Değil mi? Eve geldiğim zaman. |||когда я пришёл|

Çok zor. Benim için çok zor.

Sadece, çok söylemek gerekiyor. ||to say|needs to be said

Tekrar tekrar, tekrar tekrar, söylemek gerekiyor.

Mesela, şimdi Newport'tasın. ||в Ньюпорте ||in Newport ||in Newport ||du bist in Newport

Portland'a gideceksin. |you will go

Belki hafta sonu, belki gelecek hafta Portland'a döneceksin. |||||||вернёшься ||weekend||next|||you will return quizás||||||| Maybe this weekend, maybe next week, you'll be back in Portland.

Ben şimdi sorabilirim. ||могу спросить ||I can ask ||I can ask

Portland'a gidince, Portland'a gittiğin zaman ne yapacaksın? |||ты поедешь||| |||you go||| |when you go||you go|||you will do

Portland'a gittiğin zaman ne yapacaksın? Qu'est-ce que tu vas faire quand tu seras à Portland ?

Evet, evet, evet.

Portland'a gittiğim zaman.

Portland'a gittiğim zaman.

Gittiğim zaman.

Gittiğimde.

Gittiğimde.

Gittiğimde, gittiğim zaman.

Hangisi daha kolay? which one||

Hangi...

Hangisi daha kolay?

Gittiğimde veya gittiğim zaman.

Bu soru, emin değilim. |question 1|sure|

Bilmiyorum. Belki sözün ne olduğuna göre. ||слово||| ||word's||| ||word's||what it is|according to ||الكلمة||| ||dein Wort||| Je ne sais pas, cela dépend peut-être du mot utilisé.

Evet, aynı şey.

Nasıl konuşulabilir? |можно говорить |can be spoken |can be spoken

Şu an çok kolay değil.

Yani, sözlerine yerleştirmeyi çok fazla yapmalısın. ||вставлять слова|||должен делать |to his/her words|to place|||you should |to his words|placing in words|||must do |كلماتك|تثبيتها|||يجب عليك |deinen Worten|einordnen||| So, you have to do a lot of placing in your words. Vous devez donc faire beaucoup de placements sur vos mots.

İngilizce'de yok. в английском| in English| in English| im Englisch|

Benim koltuğum, benim koltuğum. |мой стул|| |my chair|| |my chair||my chair |كرسي|| |Sofa|| My seat, my seat.

Yani, koltuklar, İngilizce'de sadece 4 adet var. |стулья|||| |chairs|||| |chairs|||pieces| |الكراسي|||| |Sofas|||Stück| Das heißt, Sitze, im Englischen gibt es nur 4 davon. So, the seats, there are only four in English.

Ama 4 adet kelime de var. ||words|| But there are also 4 words. Mais il y a aussi quatre mots.

4 kelime.

Bu benim. Ne söylüyorum benim. This is me. What I'm saying is mine. C'est moi. Ce que je dis est de moi.

Konuşmak. Speaking Parler.

Konuştuğum. Benim konuştuğum. Я говорю|| I spoke|| I speak||I spoke The one I talked to. The one I talked to. Celui à qui j'ai parlé, celui à qui j'ai parlé.

Ne konuşuyorum. |I am talking What I am talking about. De quoi s'agit-il ?

Görmek. to see See Voir

Gördüğüm. Ne görüyorum. What I see. What I see.

Gittiğim. I'm leaving.

Gitmek.

Gittiğim. Benim gittiğim.

Gittiğimde. When I left.

Gittiğim zaman. When I leave.

Yani, basit bir şey, sözlere yerleştirmeyi yapmak. ||||словам|| ||||words|| ||||words|| ||||Worte|| Il s'agit d'une chose simple, de faire l'insertion dans les paroles.

Bu konuyu D ile yapıyoruz. |the topic|||

D, ortada. |in der Mitte |in the middle

Çünkü bu benim gittiğimde. Because that's when I left. Parce que c'est à ce moment-là que je suis parti.

Ben gittiğimde.

Yaparken. while doing haciendo

Yaparken. haciendo

Sen gittiğinde. |gehst |you go |vayas

Ve bu, basit olarak geçmiş kelime. Et c'est tout simplement le mot passé.

Ben.

Çünkü ben yaptım.

Okuduğum zaman.

Evet.

Ama bu benim.

Bu benim okuduğum zaman.

Kelime benim.

Tamam, okuduğun zaman. |ты читаешь| |you read|

Evet, senin okuduğun zaman.

Mesela, geldiğini görmedim. |you coming| Par exemple, je ne vous ai pas vu arriver.

Geldiğini görmedim. |vi

Yani, bu senin geldiğini.

Ben görmedim.

Bu objektif. |объектив (1 |objective |objective (1)

Ben görmedim ki, senin geldiğini.

Gibi yani, böyle.

Senin geldiğini görmedim.

O, mesela, diyelim ki. ||скажем что|

Bu filmi izlediğimi söyledim. ||что я смотрел| ||I watched| |the movie|that I watched|I said ||gesehen habe| Je lui ai dit que j'avais vu ce film.

Bu filmi izlediğimi söyledim.

Bu çok çok geniş.

Benim izlediğim. |который я смотр |that I watch

Bu filmi izlediğimi söyledim.

Ama sen diyorsun ki, bu filmi izlediğimi söyledim. ||you say|||||

D, bu filmin birçok bir bağları için. |||||связей| |||||Verbindungen| ||the film|many||connections|

Sadece D var.

D, bunu tanıdığında, her şey bu tür bağlar için daha kolay olacak. ||когда ты узнаешь||||||||| ||when it recognizes||||||||| ||when you know|everything|||kind of|connections||||will be ||عندما يتعرف|||||روابط|||| D, lorsque vous le reconnaîtrez, tout sera plus facile pour ces liens.

Ama zamanla başlamalıyız. ||начать должны ||we should start |over time|we must start ||يجب أن نبدأ

Çünkü bu çok genel.

Benim gittiğim zaman gittiğimde. |||when I went

Mesela, ne yapacaksın?

Portland'a gittiğinde ne yapacaksın? |"When you go"||

Portland'a gittiğimde...

Bahçede çalışıyorum. in the garden|I am working

Çalışacağım. I will work

Gelecekte. In the future.

Gelecek hakkında konuşuyoruz. ||we are talking

Evet, Portland'a gittiğimde.

Bahçede çalışıyorum.

Çalışacağım.

Golf oynadım. |I played golf.

Hayır, hayır, tekrar.

Golf oynadım.

Hayır, hayır, tekrar aynı stükülde yapacaksın. ||||стиле| ||||style| ||||same piece| ||||Stück| Nein, nein, nein, du wirst es wieder nach demselben Muster machen. Non, non, non, vous allez recommencer le même schéma.

Portland'a gittiğimde. Quand je suis allé à Portland.

Portland... Portland

Gitmeyeceğim. не пойду I will not go I will not go

Hayır, gittiğimde. |"When I went"

Hayır, gittiğimde.

Tamam, Portland'a gittiğimde.

Golf oynayacağım. |буду играть |I will play |I will play |سألعب

Evet.

Portland'a...

Gittiğimde. When I went.

Evet.

Alışveriş yapacağım. shopping|

Evet, harika.

Portland'a...

Gittiğimde...

Arkadaşlarımla... with my friends

konuşacağım.

Evet, arkadaşlarımla.

Evet, harika.

Bu egzersizi yaparken bir şey anlayacaksın. |||||ستفهم |||||ты поймешь |||||understand |Übung|||| |this exercise||||"you will understand"

İngilizce'de bir şey söylüyorum, Türkçe'de diyorsun. Tamam. |||I am saying|||

İngilizce diyorum, Türkçe diyorsun. Tamam. |I say|||

İçiyorum. I am drinking

İçiyorum. I am drinking

Tamam, içiyorum.

Evet, içiyorum.

Çay içiyorum.

Çay içiyorum.

Baçada çay içiyorum. в Бачаде|| Basil|| On the balcony|| Je prends le thé au bacha.

Arkadaşımla baçada çay içiyorum. |Balkon|| with my friend||| |na varanda|| Ich trinke Tee mit meinem Kumpel im Bacha.

Tamam.

Bu sefer TV izliyorsun. |||смотришь ||TV|you are watching |this time|TV|"are watching" ||Fernsehen|

İzliyorum. I am watching

Televizyon, radyo izliyorum. television||

Ergun... Эргун(1 Ergun Ergun Ergun

Ergun arkadaşımla baçada...

Televizyon seyrediyorum. |I watch

Evet, harika. Televizyon seyrediyorum. ||التلفاز| |||watching

Evet, televizyon izliyorum, televizyon seyrediyorum. ||||أشاهد

Gerçekten ne söylemek istiyorsun? |||you want

Bu bir adı. ||name

Evet, ama bunu tanıyorsun. |||знаешь |||you know |||you know it

İyi.

Umarım. I hope

Bence de.

Buradan okuyabilir misin? from here|you read|you can

Lütfen oku.

Tamam, okuyayım. |let me read |"Okay, let me read."

Şimdi Newport'tayım.

Burada arkadaşımın evindeyim. ||дома у друга ||at home ||at my friend's house

Arkadaşımın ismi Suzan. ||Suzan

Ve o bir avukat.

O şimdi Alabama'ya gitti. ||в Алабаму| ||to Alabama| ||to Alabama|

Alabama Abra'dan 4000 kilometre uzakta. |от Алабамы|| |Abra|| |from Abra||away |von Abra||

Tabii ki uçakla gitti. Of course|||

Tabii ki?

Tabii ki.

Tabi ki demek. of course||

Tabii ki.

Tabii ki.

Uçakla gitti.

Onun bir köpeği var. ||dog|

Köpeğin ismi Boots. Your dog||

Ben evde Boots'a bakıyorum. ||Бутсу| ||Boots| ||to Boots|

Boots'a bakıyorum.

Boots'a bakıyorum, evet.

Ben Suzan'la 45 yıl önce tanıştım. |с Сюзан||| |with Suzan||| |with Suzan|||I met |mit Suzan|||

Ve biz 45 yıldır tanışıyoruz. |||we are acquainted ||for 45 years|have known each other

Boots çok iyi bir köpektir. ||||собака ||||is a dog ||||is a dog Boots is a very good dog.

Gülüyor. laughs

Arkadaşımın eşi oldu. |spouse|became

Yani o bir dul. |||widow

Şimdi onun mutfağındayım. ||"in her kitchen"

Onun evi güzel ve plaja yakın. |||||near the beach

Buradan plaja yürüye biliyorum. ||я могу идти| ||to walk| ||can walk| Je peux marcher jusqu'à la plage d'ici.

Biliyorum.

Yürüye biliyorum. I can walk|

Buradan denize güle biliyorum. ||to swim| Je sais que vous pouvez rire de la mer d'ici.

Şu anda denize bakıyorum. |now||

Bugün hava soğuk ve rüzgarlı. ||||ветреная ||||windy ||||windy

Şimdi yaklaşık 15 derece. |about|degrees Celsius

Buraya havalara sevmiyorum. |Luften| to here|the weather|I don't like |pessoas| Je n'aime pas le temps qu'il fait ici.

Geçen hafta eşimle onun doktoruna ||||к его врачу ||||to her doctor ||||his doctor

gittik.

Onun 20 yıl önce kanseri vardı. |||had cancer|

Gırtlak kanseri. Throat|Throat cancer

Radyasyon tedavizi kurdu. |лечение| |the treatment| Strahlung|behandlung|hatte الإشعاع|علاج|عالج Radiation therapy setup|your treatment|established

Ve bunun şimdi yan etkileri var. ||||effects| ||||effects| |||side|side effects|

Portland'a Newport'a 3 saat araba kullandım. |в Ньюпорте||| |Newport's||| |to Newport|||

Bu mesafe bence çok uzun değil. |distance||||

Ama pazar günü tatil idi. ||||was

Bence...

Bence...

Bence nedir?

Bence... I think... ||I think

Evet evet çok güzel.

Bu yüzden çok trafik vardı.

Yolculukta 3 gün hafta sonu idi. в поездке|||| in the journey|||| "on the journey"|||| في الرحلة|||| Les trois jours de voyage se sont déroulés le week-end.

Ve Newport turistik bir yer. ||||place

Bu yüzden çok kişi Portland'dan plaja geldi.

Newport'a gelip... |coming to

It's 22 hours. Сейчас|22 часа It is|hours it is|hours es ist|Uhr

Newport'a gelip gelip gelipken |||приходя |||coming |||while coming |||kommend

benimle idi.

Onun burada Newport yakınında bir arkadaşı var. |||near||friend|

Portland'a gittiğimde

baçada çalışacağım. I'll work on the bacha.

Portland'a gittiğimde golf oynayacağım. When I go to Portland, I'm gonna play golf.

Portland'a gittiğimde alışveriş yapacağım.

Bilgisayarımı ben tamir ettim.

Bilgisayarımı tamirciye tamir ettirdim. |to the repairman||had repaired

Saçımı ben kestim. ||"I cut"

Saçımı kuaföre kestirdim. |to the hairdresser| |the hairdresser|had cut

Yeni bir bilgisayarı ben satın aldım. ||computer|I|bought|I bought

Yeni bir bilgisayarı babama satın aldırdım. |||||I had (someone) buy |||to my dad||had him buy

Aldırdım. I had (it) done

Baçadaki ağaçı ben kestim. the tree in the garden|the tree|| The tree in|the tree||I cut down J'ai coupé l'arbre dans la cheminée.

Baçadaki ağaçı komşuma kestirdim. ||to my neighbor| Baum im Garten|Baum|| in the yard||to my neighbor| J'ai demandé à mon voisin d'abattre l'arbre dans la cheminée.

Bilgisayarı ben açtım. ||I turned on

Bilgisayarı babama açtırdım. ||I had opened ||I had opened ||I had opened ||فتحت

Tamam.

Portland'a döndüğüm zaman, kitap okuduğum zaman,

markete gittiğim zaman,

koltuğum zaman, eve geldiğim zaman my chair|||| quand je rentre à la maison, quand je suis dans mon fauteuil.

Portland'a gittiğimde...

Evet, ve bunu unutma. |||vergiss |||don't forget

Türkçe konuşan insanlar çalışkan. |speaking Turkish||hardworking Les turcophones sont travailleurs.

Araba kullanan insanlar dikkatli. |driving||careful Les conducteurs sont prudents.

Futbol oynayan çocuklar sevimli. soccer|playing||cute

Evet, bu kadar. Yeter, bu da stayers. ||||||остановившиеся ||||||stayers |||Enough|||the stayers ||||||المقيمون ||||||Bleiben Yes, that's it. Enough, this is also for stayers.

Teşekkür ederim. Soru var mı? Thank you|I thank||| Thank you. Is there any question?

Evet, çok. Yes, a lot.

Çok.

Başım dolu. My head|full

Anladım.

Ama teşekkürler.

Evet, ben teşekkür ederim.

Dinlemek, unutma, dinlemen gerekiyor. ||слушать тебе| ||you need to listen| ||you need to listen| Écoutez, souvenez-vous, vous devez écouter.

Dinlemen gerekli. You must listen.|necessary

Türkçe dinlemen gerekli. |dein Zuhören|

LİNK'ten dinlemelisin. |يجب أن تستمع ссылки|ты должен слушать from LINK|you must listen from LINK|You should listen von LINK|

Evet.

Tamam mı?

Tamam.

Evet, sana mesaj göndereceğim. |||отправлю сообщение |||I will send ||رسالة| |||"I will send"

Hoşça kal, kendine iyi bak.

Güle güle.

Görüşmek üzere, hoşça kal.

Bye bye. |пока Goodbye| Tschüss| |goodbye