×

우리는 LingQ를 개선하기 위해서 쿠키를 사용합니다. 사이트를 방문함으로써 당신은 동의합니다 쿠키 정책.

image

Culture Talk Turkey, Traditional Social Structure

Traditional Social Structure

A: Geleneksel toplum yapısı olduğu söyleniyor. Sizce bu geleneksel toplum yapısının artıları ve eksileri nelerdir?

B: Evet yani bunu hiçbir zaman aşamayacağız geleneksel toplum yapısı çok fazla. Kendi üzerimde bile hissediyorum her ne kadar modern, çağdaş bir insan olduğumu düşünsem de, topluma ayak uydurmak gerekiyor. Onu bu yaşta daha iyi öğrendim. Artısı kollayıcı oluyor, eksisi sizin özelinize giriyor.

A: Peki mesela Türkiye'de komşularla ilişkiler nasıl?

B: Ben kendi adıma söyleyeyim, hiçbir komşumla “Günaydın” ve “İyi akşamlar” dışında bir iletişime girmiyorum. Bunun zorluklarını da yaşamıyor değilim. Yalnız yaşadığım için herhangi bir problemimde telefonla ulaşabileceğim en yakın insanlara ulaşabiliyorum ama yine de karşı komşumun ve yan komşumun faydaları çok. Ama ben özelime girdikleri için buna izin vermiyorum. Çok fazla var yani insanlar kendi ailelerinden çok komşuları ile bu ilişkiyi pardon nasıl diyeyim. Komşularıyla daha fazla şeyi paylaşıyorlar özellerini paylaşıyorlar. Tabi bu da dezavantaj olarak her zaman kendilerine geliyor ama bunu yaşayarak öğreniyorlar ya da kendilerinin olumsuzluk olarak geri dönüyor kendilerine.

A: Peki Türkiye'de kuşak çatışması hakkında neler düşünüyorsunuz?

B: Çok şey düşünüyorum çünkü aynı kuşak çatışmasını ben de yaşadım ailemle hele ki ben ailemin dördüncü çocuğuyum. Yaş farkı olabildiğince fazla. En büyük ablamla bile aramızda çok büyük kuşak çatışması varken annemle babamla olmaması imkansız. Bunu çok fazla yaşadım diyebilirim kuşak çatışmasını.

A: Ne gibi şeyler yaşadınız?

B: Ne gibi şeyler yaşadım?

A: Yani mesela Türkiye'de aileler erkek arkadaş kız arkadaş olayına nasıl bakıyorlar?

B: Benim ailemin dışında her ne kadar kuşak çatışması var desem de benim ailem olabildiğince geniş insanlar rahat insanlar buna izin verirler fakat çevremde gördüğüm kadarıyla şu dönemde bile, 2006’da bile olabildiğince gizli yasaklı yaş grubu ne olursa olsun. Maalesef öyle.

A: Peki buna rağmen gençler arkadaşlıklar kuruyorlar mı?

B: Kesinlikle her yerde her şekilde arkadaşlıkları sürüyor. Çünkü insanın doğasında var yani kadınla erkeği ayıramazsınız. İçten gelen bir şey. Duygu paylaşımı, dolayısıyla gönül yani hiçbir şey dinlemiyor, yasak dinlemiyor.

A: Teşekkürler

B: Rica ederim

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Traditional Social Structure traditionnel|Social|Structure sociale Traditional Social Structure|Social Structure|Traditional Social Hierarchy traditionelle|soziale|Struktur Traditionelle Sozialstruktur Παραδοσιακή κοινωνική δομή Traditional Social Structure Estructura social tradicional Structure sociale traditionnelle Struttura sociale tradizionale Traditionell social struktur Традиційна соціальна структура 传统社会结构

A: Geleneksel toplum yapısı olduğu söyleniyor. |Traditionnel|||| |traditional|society|structure||it is said ||Gesellschaft|||wird gesagt A: It is said to be a traditional society structure. R : On dit qu'il s'agit d'une structure sociale traditionnelle. О: Считается, что это традиционная социальная структура. Sizce bu geleneksel toplum yapısının artıları ve eksileri nelerdir? ||||der Struktur|Vorteile||Nachteile| ||traditional||structure of society|advantages||drawbacks|what are ||||||||quelles sont What do you think are the pros and cons of this traditional social structure? Quels sont, selon vous, les avantages et les inconvénients de cette structure sociale traditionnelle ? Каковы, на ваш взгляд, плюсы и минусы этой традиционной социальной структуры?

B: Evet yani bunu hiçbir zaman aşamayacağız geleneksel toplum yapısı çok fazla. ||||||nous ne dépasserons pas||||| ||||never||won't overcome||||| ||||||werden wir überwinden||||| B: Yes, we will never get over it. B : Oui, je veux dire que nous ne pourrons jamais trop surmonter cette structure de la société traditionnelle. Б: Да, я имею в виду, что мы никогда не сможем преодолеть эту традиционную социальную структуру. Kendi üzerimde bile hissediyorum her ne kadar modern, çağdaş bir insan olduğumu düşünsem de, topluma ayak uydurmak gerekiyor. ||||||||contemporain||||je pense||||| I|on myself|even|I feel|||although|modern|contemporary||||I think||society|foot|fit in|is necessary ||||||||zeitgenössisch||||ich denke||der Gesellschaft||anpassen| Ich spüre es sogar an mir selbst, obwohl ich mich für einen modernen, zeitgemäßen Menschen halte, der mit der Gesellschaft Schritt halten muss. I feel even on myself, although I think I am a modern, contemporary person, I have to keep up with society. Je le ressens même sur moi-même, bien que je pense être une personne moderne, contemporaine, il est nécessaire de rester en phase avec la société. Я чувствую это даже на себе, хотя считаю себя современным, актуальным человеком, нужно идти в ногу с обществом. Onu bu yaşta daha iyi öğrendim. ||à cet âge||| ||age|||I learned I learned better at her age. Je l'ai mieux appris à cet âge. В этом возрасте я учился лучше. Artısı kollayıcı oluyor, eksisi sizin özelinize giriyor. |||||votre intimité| der Vorteil|Kollayer||das Negative||Privatsphäre| Advantage|protective||drawback||your privacy|entering your privacy Der Vorteil ist, dass es herablassend ist, der Nachteil ist, dass es um Ihre Privatsphäre geht. The surplus becomes the guardian, the negative enters your privacy. L'avantage, c'est que c'est condescendant, l'inconvénient, c'est qu'il s'agit de votre vie privée. Плюс в том, что это покровительственно, минус в том, что это ваша личная жизнь.

A: Peki mesela Türkiye’de komşularla ilişkiler nasıl? ||||avec les voisins|| ||||with neighbors|relations| A: Wie sind zum Beispiel die Beziehungen zu den Nachbarn in der Türkei? A: Well, for example, relations with neighbors in Turkey, how? A : Par exemple, comment se passent les relations avec les voisins en Turquie ? О: Как, например, обстоят дела с соседями в Турции?

B: Ben kendi adıma söyleyeyim, hiçbir komşumla “Günaydın” ve “İyi akşamlar” dışında bir iletişime girmiyorum. |||pour ma part||||||||||| |||on my behalf||none|my neighbor||||good evening||a|communication|not engaging in |||für meinen Namen||||Guten Morgen||||||Kommunikation| B: Ich für meinen Teil kommuniziere mit keinem meiner Nachbarn über "Guten Morgen" und "Guten Abend" hinaus. B: Let me say for myself, I do not have any communication with any of my neighbors except ”Good morning” and “Good evening”. B : Je peux dire en ce qui me concerne que je ne communique avec aucun de mes voisins, si ce n'est en leur disant "bonjour" et "bonsoir". Б: Говоря за себя, я не общаюсь ни с кем из своих соседей иначе, чем "Доброе утро" и "Добрый вечер". Bunun zorluklarını da yaşamıyor değilim. |ses difficultés||| |its difficulties||I am not living| |Schwierigkeiten||| Ich habe damit keine Schwierigkeiten. I am not experiencing the difficulties of this. Je n'éprouve pas de difficultés à cet égard. Я не испытываю трудностей, связанных с этим. Yalnız yaşadığım için herhangi bir problemimde telefonla ulaşabileceğim en yakın insanlara ulaşabiliyorum ama yine de karşı komşumun ve yan komşumun faydaları çok. |||||meinem Problem||||||erreichen|||||meiner Nachbarin||||Vorteile| alone|I live||any||"in my problem"|by phone|can reach||||I can reach|||||my neighbor's||next|my neighbor's|benefits| |||||||je peux contacter|||||||||||||les avantages| Since I live alone, I can reach the closest people I can reach by telephone in any problem, but the benefits of my neighbor and my neighbor are still great. Comme je vis seule, je peux joindre les personnes les plus proches par téléphone en cas de problème, mais mon voisin le plus proche et ma voisine la plus proche me sont très utiles. Поскольку я живу один, в случае чего я могу связаться по телефону с самыми близкими людьми, но все же сосед и соседка очень полезны. Ama ben özelime girdikleri için buna izin vermiyorum. |||dans ma vie|||| ||meine Privatsphäre|eingreifen|||| ||my privacy|entered my privacy||||not allowing it Aber ich lasse sie nicht in meine Privatsphäre eindringen. But I don't allow it because they're in my privacy. Mais je ne les laisse pas envahir ma vie privée. Но я не позволяю им вторгаться в мою личную жизнь. Çok fazla var yani insanlar kendi ailelerinden çok komşuları ile bu ilişkiyi pardon nasıl diyeyim. |||||||||||relation||| ||||||from their families||their neighbors|||this relationship|||"how should I" |||||||||||Beziehung|||sage Es gibt zu viele von ihnen, so dass die Menschen eher eine Beziehung zu ihren Nachbarn als zu ihren eigenen Familien haben. There are too many people so let me tell you how to excuse this relationship with their neighbors from their families too. Ils sont trop nombreux et les gens entretiennent des relations avec leurs voisins plutôt qu'avec leur propre famille. Их слишком много, поэтому у людей складываются отношения с соседями, а не с собственными семьями. Komşularıyla daha fazla şeyi paylaşıyorlar özellerini paylaşıyorlar. |||||their privacy| with their neighbors||||they share|their private matters| ||||||teilen Sie teilen mehr Dinge mit ihren Nachbarn, sie teilen ihre Privatsphäre. They share more things with their neighbors. Ils partagent plus de choses avec leurs voisins, ils partagent leur vie privée. У них больше общего с соседями, они делятся своим личным пространством. Tabi bu da dezavantaj olarak her zaman kendilerine geliyor ama bunu yaşayarak öğreniyorlar ya da kendilerinin olumsuzluk olarak geri dönüyor kendilerine. |||désavantage||||||||||||||||| |||disadvantage|as|||to themselves||||by experiencing|they learn|||themselves|negativity|as|back|returns|to themselves |||Nachteil||||||||||||ihnen||||| Das ist natürlich immer ein Nachteil für sie, aber sie lernen es durch das Leben, oder es kommt als Nachteil zu ihnen zurück. Of course, this always comes to them as a disadvantage, but they learn by experiencing it or return to themselves as negativity. Bien sûr, cela leur apparaît toujours comme un inconvénient, mais ils l'apprennent en vivant, ou alors cela leur revient comme un inconvénient. Конечно, это всегда оказывается для них недостатком, но они учатся этому в процессе жизни, иначе это возвращается к ним в виде негатива.

A: Peki Türkiye’de kuşak çatışması hakkında neler düşünüyorsunuz? |||génération|conflit générationnel||| |||Generation gap|conflict|||you think |||Generation|konflikt||| A: Was denken Sie über den Generationenkonflikt in der Türkei? A: So what do you think about the generation gap in Turkey? A : Que pensez-vous du conflit générationnel en Turquie ? О: Что вы думаете о конфликте поколений в Турции?

B: Çok şey düşünüyorum çünkü aynı kuşak çatışmasını ben de yaşadım ailemle hele ki ben ailemin dördüncü çocuğuyum. |||||||conflit générationnel|||||||||| |||I think|because|same|generation|generation conflict|I||experienced|with my family|especially since|||my family|fourth|fourth child |||||||Konflikt|||||besonders||||| B: Ich denke viel, weil ich denselben Generationenkonflikt in meiner Familie erlebt habe, vor allem, weil ich das vierte Kind meiner Familie bin. B: I think a lot because I had the same generation conflict, especially with my family, and I am the fourth child of my family. B : Je réfléchis beaucoup parce que j'ai vécu le même conflit générationnel dans ma famille, en particulier parce que je suis le quatrième enfant de ma famille. Б: Я много думаю, потому что я пережила тот же конфликт поколений в своей семье, тем более я четвертый ребенок в своей семье. Yaş farkı olabildiğince fazla. ||as much as possible| Age difference is as high as possible. La différence d'âge est aussi grande que possible. Разница в возрасте максимально велика. En büyük ablamla bile aramızda çok büyük kuşak çatışması varken annemle babamla olmaması imkansız. ||avec ma sœur||between us||||||||ne pas être| ||with my oldest sister||between us|||generation|conflict|while there is|with my mom|with my dad|not being|impossible |||||||||||mit meinem Vater|| Auch mit meiner ältesten Schwester gibt es einen großen Generationenkonflikt, aber nicht mit meinen Eltern. It is impossible for me not to be with my parents even when there is a big generation conflict between me and my older sister. Même avec ma sœur aînée, il y a un énorme conflit de générations, mais pas avec mes parents. Даже с моей старшей сестрой существует огромный конфликт поколений, но не с моими родителями. Bunu çok fazla yaşadım diyebilirim kuşak çatışmasını. |||I experienced|I can say|| I can say that I have experienced this very much, the generational conflict. Je peux dire que j'en ai fait l'expérience, le conflit des générations. Могу сказать, что я очень сильно переживаю это, конфликт поколений.

A: Ne gibi şeyler yaşadınız? |was|für welche||erlebt ||||you experience A: What kind of things did you experience? A : Quel genre de choses avez-vous vécues ? О: Какие вещи вы испытали?

B: Ne gibi şeyler yaşadım? B: What kind of things have I experienced? B : Quelles sont les choses que j'ai vécues ?

A: Yani mesela Türkiye’de aileler erkek arkadaş kız arkadaş olayına nasıl bakıyorlar? |||||||||situation|| ||||families|male||girl|friend|situation|how|they look at it A: I mean, for example, how do families in Turkey view the boyfriend-girlfriend thing? A : Je veux dire, par exemple, comment les familles turques considèrent-elles l'idée d'un petit ami ou d'une petite amie ? О: Я имею в виду, например, как в Турции относятся к отношениям между парнем и девушкой?

B: Benim ailemin dışında her ne kadar kuşak çatışması var desem de benim ailem olabildiğince geniş insanlar rahat insanlar buna izin verirler fakat çevremde gördüğüm kadarıyla şu dönemde bile, 2006’da bile olabildiğince gizli yasaklı yaş grubu ne olursa olsun. ||||||||||je dirais||||autant que possible|large|||||||mais|mon entourage||||||||||interdit||||| |||außerhalb|||||||sagen|||||||||||||in meiner Umgebung||||||||||verboten||||| ||||||||||I would say|||||||||||||around me|I see||||||||secret|forbidden|age|group|how|if|is B: Abgesehen von meiner Familie, obwohl ich sagen kann, dass es einen Generationenkonflikt gibt, ist meine Familie so groß wie möglich, sie sind bequeme Leute, die es erlauben, aber soweit ich in meinem Umfeld sehe, sogar in dieser Zeit, sogar 2006, ist es so weit wie möglich verboten, unabhängig von der Altersgruppe. B: Although I say there is a generation conflict outside my family, my family is as wide as possible, people are comfortable people, but as far as I can see around me, even in 2006, no matter what the hidden age group is forbidden. B : Bien que je puisse dire qu'il y a un conflit générationnel en dehors de ma famille, ma famille est aussi grande que possible, ce sont des gens à l'aise qui le permettent, mais d'après ce que je vois dans mon environnement, même à cette époque, même en 2006, c'est interdit autant que possible, quel que soit le groupe d'âge. Б: Кроме моей семьи, хотя я могу сказать, что существует конфликт поколений, моя семья максимально большая, они комфортные люди, которые разрешают это, но, насколько я вижу в своем окружении, даже в этот период, даже в 2006 году, это максимально запрещено, независимо от возрастной группы. Maalesef öyle. |like that Malheureusement, c'est le cas. К сожалению, это так.

A: Peki buna rağmen gençler arkadaşlıklar kuruyorlar mı? |||||amitiés|| |||||friendships|Yes, they do.| ||||||machen| A: But do young people still make friends? A : Les jeunes se font-ils des amis malgré tout ? A: И несмотря на это, молодые люди заводят друзей?

B: Kesinlikle her yerde her şekilde arkadaşlıkları sürüyor. ||||||leurs amitiés| |definitely||||way|friendships|continues B: Certainly, friendships continue everywhere. B : Elles sont vraiment amies partout et dans tous les sens du terme. Б: Они определенно дружат везде и во всем. Çünkü insanın doğasında var yani kadınla erkeği ayıramazsınız. |||||Frau|Mann| |human's|"in their nature"|||woman|man|separate |||||||cannot separate Because it's human nature, so you can't separate men and women. Parce que c'est dans la nature humaine, on ne peut pas séparer les hommes et les femmes. Потому что это заложено в человеческой природе, поэтому нельзя разделять мужчин и женщин. İçten gelen bir şey. from the heart|coming|| Something from the inside. C'est quelque chose qui vient de l'intérieur. Это то, что исходит изнутри. Duygu paylaşımı, dolayısıyla gönül yani hiçbir şey dinlemiyor, yasak dinlemiyor. ||par conséquent|cœur|||||| Duygu|sharing|therefore|heart|that is|||listening|forbidden|is not listening Emotion-sharing, so nothing listens, does not listen to the heart. Partager les émotions, pour que le cœur n'écoute rien, n'écoute pas les interdits. Делитесь эмоциями, чтобы сердце не слушало ничего, не слушало запретов.

A: Teşekkürler A : Merci

B: Rica ederim B: You're welcome B : De rien