×

우리는 LingQ를 개선하기 위해서 쿠키를 사용합니다. 사이트를 방문함으로써 당신은 동의합니다 쿠키 정책.

image

Nur's Turkish Coffee, The Story of Maiden's Tower- Kız Kulesi'nin Hikayesi

The Story of Maiden's Tower- Kız Kulesi'nin Hikayesi

Kız kulesi

Merhaba arkadaşlar , nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Ben çok iyiyim. Sonbahar mevsimine girdik ve havalar soğumaya başladı. Ben soğuk, yağmurlu havaları çok seviyorum. Üşümeyi seviyorum yani. Yazı pek fazla sevmiyorum. O yüzden havalar soğuduğu için mutluyum.

Sonbaharla birlikte okullar da açıldı. Eğitime başladım. Ben de İtalyanca öğrenmeye başladım. Bu yüzden çok heyecanlıyım. Yeni bir dil öğrenmek beni çok heyecanlandırıyor. Türkçede kullandığımız bir atasözü var bu konuyla ilgili. "Bir dil bir insan iki dil iki insan diyoruz. Yani bir dil biliyorsan bir insansın, iki dil biliyorsan iki insansın.Yani bir dil öğrenmek sana ikinci bir hayat, ikinci bir yaşam veriyor. Bu atasözünü daha önce duymuş muydunuz?

Uzun zamandır yeni bölüm yüklemiyordum.Bunun sebebi ise motivasyonumu kaybetmemdi. Yani artık içimde bunu yapmak için bir istek yoktu. Yani artık bunu yapmayı istemiyordum.Ama şimdi yeniden başlamaya karar verdim. Ve bugün sizlere Kız Kulesi'nden bahsedeceğim.

Kule ne demek? Bu kelimeyi daha önceden duydunuz mu? Kule yüksek , silindir şeklindeki yapılara deniyor. Kulenin üstüne çıktığınızda yüksek olduğu için şehri çok iyi görebilirsiniz. Kelimeyi hala anlayamadıysanız şu şekilde anlatmaya çalışayım. Rapunzel masalını biliyor musunuz? Çok meşhur bir masaldır. Masalda Rapunzel adında bir kız vardır, saçları çok uzundur. Kaçamaması ve kimseyle konuşamaması için bir kuleye hapsedilmiştir. Ama o saçlarını kuleden uzatır, prens saçlarından tutarak kuleye tırmanır. Şimdi kule kelimesini anladınız mı?

Eğer bu kelimeyi anladıysanız, başlayabiliriz.

Az önce de dediğim gibi bugün size Kız Kulesi'nden bahsedeceğim. Eğer İstanbul'a geldiyseniz, muhtemelen bu kuleyi de görmüşsünüzdür.

Kız Kulesi denizin üzerine inşa edilmiş, yani denizin üzerine yapılmış bir kule. Yani denizin tam ortasında! Aslında denizin üzerindeki bir adacığa inşa edilmiş.

Kız kulesinin ilk kez ne zaman inşa edildiği pek bilinmiyor. Ama M.Ö (milattan önce) 341 yılında yapılmış olabileceği söyleniyor. Bu bölgede yaşayan pek çok devlet tarafından , farklı sebeplerle kullanılmış. Savaşlarda kullanılmış, hastane olarak kullanılmış,fener olarak kullanılmış. Şu anda ise restoran olarak kullanılıyor.Yani insanlar oraya gidip yemek yiyorlar.

Kız Kulesi denizin ortasında bir kule. Ve bu kuleyle ilgili pek çok efsane var. Efsane ne demek? Efsane eskiden beri anlatılan, olağanüstü , inanılmaz şeylerden bahseden hikayelere deniyor. Efsaneler çoğunlukla gerçek olmayan hikayeler oluyor. Şimdi sizinle bu efsanelerden birini paylaşacağım.

Bu efsane Bizans İmparatoru ve kızıyla alakalı. İmparator ne demek? İmparator kral gibi bir şey, ama ondan daha güçlü. Yani genel olarak imparatorluğu, ülkeyi yöneten kişiye deniyor. Efsaneye göre, Bizans imparatorunun bir kızı olmuş . Ve buna çok sevinmiş.Çok mutlu olmuş.Ama mutluluğu uzun sürmemiş. O zamanlarda yaşayan çok bilgili yaşlı bir adam krala kızının, 18 yaşına girince bir yılan tarafından ısırılacağını ardından da yani bunun sonrasında kızının öleceğini söylemiş. Yani ne demiş? Senin kızın 18 yaşına gelecek. Onu bir yılan ısıracak ve kızın ölecek. Bunun üzerine imparator, çok korkmuş. Denizin ortasına, bu kuleyi yaptırmış. Prensesi oraya yerleştirmiş, oraya koymuş. Prenses yıllarca orada yaşamış. İmparator her gün ona saraydan yiyecekler gönderirmiş.Bir gün prensese yemesi için bir sepet üzüm gönderilmiş.Üzüm de bir meyve çeşidi.Ancak bu sepetin içine bir yılan girmiş.Sepetin içinde bir yılan varmış. Prenses kaderinden kaçamamış ve üzüm sepetinin içinden çıkan bu yılan onu ısırmış ve bu şekilde ölmüş.

Tabii ki bu sadece bir efsane. Yani doğru olup olmadığını bilmiyoruz. Ama ilgi çekici bir hikaye. Ölümden ne olursa olsun kaçamayacağımızı anlatıyor.

Kız kulesiyle ilgili bu ilginç efsaneyi sizinle paylaşmak istedim. Evet kız kulesinin pek çok efsanesi var. ilginizi çekiyorsa internetten diğer efsaneleri de araştırabilirsiniz. Eğer kız kulesini ziyaret etmediyseniz, İstanbul'a geldiğinizde ziyaret edebilirsiniz. Ben boş zamanlarımda Üsküdar'a gidip sahilde oturmayı orada çay içerken kız kulesini seyretmeyi çok seviyorum.Bu beni çok mutlu ediyor, sakinleştiriyor, rahatlatıyor. O yüzden size de tavsiye ederim.

Bu arada bugünkü bölümümüzün burada sonuna geldik. Umarım beğenmişsinizdir. Umarım faydalı olmuştur. İnternet siteme giderek bu bölümle ilgili daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz. Ayrıca Instagram'dan da beni takip edebilirsiniz. İleriki bölümlerde görüşmek üzere, hoşça kalın.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

The Story of Maiden's Tower- Kız Kulesi'nin Hikayesi |||de la jeune fille|la tour||de la tour| The|tale||Maiden's|Tower|Maiden|of the Tower| その|物語||処女の|塔||の| Die Geschichte des Maiden's Tower Η ιστορία του Πύργου της Κόρης The Story of Maiden's Tower La historia de la Torre de la Doncella L'histoire de la tour de Maiden Het verhaal van Maiden's Tower Historia Maiden's Tower A história da Torre da Donzela История Девичьей башни Historien om Maiden's Tower

Kız kulesi |tour |Maiden's Tower |البرج |塔 Maiden's Tower Tour de Maïdan Девичья Башня

Merhaba arkadaşlar , nasılsınız? ||comment allez-vous ||كيف حالكم Hello friends, how are you? Привет друзья как дела? Umarım iyisinizdir. I hope you are well. Надеюсь, у вас все хорошо. Ben çok iyiyim. ||"I'm very well." I am very well. Я очень хорош. Sonbahar mevsimine girdik ve havalar soğumaya başladı. automne|saison|nous sommes entrés||les températures|à refroidir|a commencé |season of|entered||weather|cooling down|started to 秋|季節に|入りました||天気|冷え始める| Die Herbstsaison hat begonnen und das Wetter wird kühler. We entered the autumn season and the weather started to cool. Nous sommes entrés dans l'automne et le temps a commencé à se rafraîchir. Наступила осенняя пора, и погода стала прохладной. Ben soğuk, yağmurlu havaları çok seviyorum. |froid|pluvieux|météaux|| |cold|rainy|weather conditions|| |寒い|雨の|天気||好きです Ich liebe kaltes, regnerisches Wetter. I like cold, rainy weather. Я люблю холодную дождливую погоду. Üşümeyi seviyorum yani. avoir froid|| I like being cold.|"I love"| 寒さ|| Also friere ich gerne. So I like to get cold. J'aime avoir froid. 私は寒くなるのが好きです。 Так что мне нравится быть холодным. Yazı pek fazla sevmiyorum. Écriture|pas trop||je n'aime pas Ich schreibe nicht sehr gerne. I don't like the summer much. Je n'aime pas beaucoup écrire. 私は夏があまり好きではありません。 Я не люблю много писать. O yüzden havalar soğuduğu için mutluyum. ||les temps|qu'il fait froid|pour|je suis heureux |||cooled down|| |だから|天気|冷たくなった|| So I'm glad it's getting cold. Je suis donc contente qu'il fasse plus froid. だから、天気が冷たくなっているので嬉しいです。 Так что я рад, что становится холоднее.

Sonbaharla birlikte okullar da açıldı. automne|ensemble|les écoles||ont ouvert With autumn||schools||opened 秋と||学校||始まった Die Schulen öffneten im Herbst. Schools opened in autumn. Les écoles ont ouvert leurs portes en automne. Школы открылись с наступлением осени. Eğitime başladım. éducation| I started education.| 教育に|始めました Ich habe mit der Ausbildung begonnen. Training started. Я начал тренироваться. Ben de İtalyanca öğrenmeye başladım. ||Italian|| ||イタリア語|学ぶこと| Also habe ich angefangen, Italienisch zu lernen. So I started learning Italian. Поэтому я начал учить итальянский. Bu yüzden çok heyecanlıyım. |||Je suis excité |だから|| That's why I'm so excited. Вот почему я так взволнован. Yeni bir dil öğrenmek beni çok heyecanlandırıyor. |||apprendre|||excite new||||||excites ||||||ワクワクさせる Ich freue mich sehr darauf, eine neue Sprache zu lernen. I am very excited to learn a new language. Изучение нового языка вдохновляет меня. Türkçede kullandığımız bir atasözü var bu konuyla ilgili. en turc|que nous utilisons||proverbe|||sujet lié|concernant in Turkish|we use||proverb|||this topic| |||proverb|||| |||ことわざ|||この件について| Im Türkischen gibt es ein Sprichwort zu diesem Thema. There is a proverb that we use in Turkish on this subject. このテーマに関連したトルコ語のことわざがあります。 В турецком языке есть поговорка на эту тему. "Bir dil bir insan iki dil iki insan diyoruz. ||||deux||||disons ||||||||we say ||||||||言います "Wir sagen: eine Sprache, eine Person, zwei Sprachen, zwei Personen. "One language one human two languages two people call. "一つの言語は一人の人間。二つの言語は二人の人間。" "Мы говорим: один язык - один человек, два языка - два человека. Yani bir dil biliyorsan bir insansın, iki dil biliyorsan iki insansın.Yani bir dil öğrenmek sana ikinci bir hayat, ikinci bir yaşam veriyor. |||si tu sais||tu es humain|||sais|deux|tu es|||||to you|deuxième||vie|deuxième||deuxième existence| |||||a person|||"if you know"|||||||||||second||| |||知っているなら||人|||知っているなら||人|||||||||||| Mit anderen Worten: Wer eine Sprache beherrscht, ist eine Person, wer zwei Sprachen beherrscht, ist zwei Personen; das Erlernen einer Sprache gibt Ihnen also ein zweites Leben, ein zweites Leben. So if you know a language, you're a human, if you know two languages you're two. So learning a language gives you a second life, a second life. En d'autres termes, si vous connaissez une langue, vous êtes une personne, si vous connaissez deux langues, vous êtes deux personnes, donc l'apprentissage d'une langue vous donne une deuxième vie, une seconde vie. つまり、一つの言語を知っていればあなたは一人の人間であり、二つの言語を知っていればあなたは二人の人間であるということです。つまり、一つの言語を学ぶことであなたは第二の人生、第二の生を得ることができます。 Другими словами, если вы знаете один язык, вы - один человек, если вы знаете два языка, вы - два человека, поэтому изучение языка дает вам вторую жизнь, вторую жизнь. Bu atasözünü daha önce duymuş muydunuz? |proverbe||avant|entendu|vous |proverb|before||heard|"Have you" |ことわざ|||聞いた|でしたか Haben Sie dieses Sprichwort schon einmal gehört? Have you ever heard this proverb? Avez-vous déjà entendu ce proverbe ? このことわざを前に聞いたことがありますか? Вы уже слышали эту пословицу?

Uzun zamandır yeni bölüm yüklemiyordum.Bunun sebebi ise motivasyonumu kaybetmemdi. Long|longtemps||épisode|uploading|Cela|la raison||ma motivation|c'était ma perte ||||wasn't uploading||reason|was||"I lost" ||||アップロードしていなかった||理由||私のモチベーション|失うこと Ich habe lange keine neuen Folgen mehr hochgeladen, weil ich die Motivation verloren habe. I haven't been uploading new episodes for a long time. Cela fait longtemps que je n'ai pas mis en ligne de nouveau chapitre, la raison étant que j'ai perdu ma motivation. しばらくの間、新しいエピソードをアップロードしていませんでした。その理由は、モチベーションを失ったからです。 Я долгое время не выкладывал новые главы, потому что потерял мотивацию. Yani artık içimde bunu yapmak için bir istek yoktu. |plus maintenant|dans mon|cela|faire cela|||desire|il n'y avait pas ||inside me|||||desire| ||私の中に|これ||||欲望| Also hatte ich keine Lust mehr darauf. So I didn't have a desire to do that anymore. Je veux dire que je n'avais plus envie de le faire. つまり、もはやこれをやろうという気持ちがなかったのです。 Так что у меня больше не было желания этим заниматься. Yani artık bunu yapmayı istemiyordum.Ama şimdi yeniden başlamaya karar verdim. |désormais|cela|faire||||à nouveau|recommencer|| |||||but||again|to start again|| ||||私は望んでいなかった||||始めること|決定|した So I didn't want to do that anymore. Je veux dire que je ne voulais plus le faire, mais j'ai décidé de recommencer. Я хочу сказать, что больше не хотел этим заниматься, но теперь решил начать снова. Ve bugün sizlere Kız Kulesi'nden bahsedeceğim. |aujourd'hui|à vous|la Fille|from the Tower|je parlerai ||you all||from the tower|I will talk about |今日|||の塔から|話す And today I'm going to tell you about the Maiden's Tower. И сегодня я расскажу вам о Девичьей башне.

Kule ne demek? tour|| Tower|| 塔|| What does the tower mean? Что такое башня? Bu kelimeyi daha önceden duydunuz mu? |le mot||avant|entendu| |this word|||heard| ||||聞きました| Have you heard this word before? Слышали ли вы это слово раньше? Kule yüksek , silindir şeklindeki yapılara deniyor. Tour|haute|cylindre|en forme de|structures| Tower|tall|cylindrical structure|cylindrical-shaped|structures|is called ||シリンダー|の形をした|建物に|呼ばれています Der Turm ist ein hohes, zylindrisches Bauwerk. The tower is called high, cylindrical structures. La tour est une structure haute et cylindrique. Башни называют высокими, цилиндрическими сооружениями. Kulenin üstüne çıktığınızda yüksek olduğu için şehri çok iyi görebilirsiniz. La tour|sur le sommet|Lorsque vous êtes sorti|haut|||la ville|||vous pouvez voir the tower's|on top of|when you climb|high|it is|because||||you can see 塔の|上に|出ると||||||| Wenn man auf die Spitze des Turms steigt, kann man die Stadt sehr gut sehen, weil er so hoch ist. You can see the city very well because it is high when you climb the tower. Lorsque l'on monte au sommet de la tour, on peut très bien voir la ville car elle est haute. 塔の上に登ると高いので、街をよく見ることができます。 Когда вы поднимаетесь на вершину башни, вы очень хорошо видите город, потому что она высока. Kelimeyi hala anlayamadıysanız şu şekilde anlatmaya çalışayım. ||не поняли|||объяснить| Le mot|encore|si vous n'avez pas||manière|à expliquer|je vais essayer ||"if you didn't understand"||||"let me try" 言葉を||理解できなかったら|||説明する|しよう Wenn Sie das Wort immer noch nicht verstehen, lassen Sie mich versuchen, es auf diese Weise zu erklären. If you still don't understand the word, let me try to explain it this way. Si vous ne comprenez toujours pas ce terme, permettez-moi d'essayer de l'expliquer comme suit. 言葉がまだ理解できないのであれば、このように説明しようと思います。 Если вы все еще не понимаете это слово, позвольте мне попытаться объяснить его таким образом. Rapunzel masalını biliyor musunuz? Raiponce|le conte|savez| Do you know|the tale of|| ラプンツェル|物語を|| Do you know the tale of Rapunzel? ラプンツェルの物語を知っていますか? Знаете ли вы сказку о Рапунцель? Çok meşhur bir masaldır. |très célèbre||conte de fées |famous||a famous tale |有名な||物語です It's a very famous tale. Это очень известная сказка. Masalda Rapunzel adında bir kız vardır, saçları çok uzundur. Dans le conte||nom||||cheveux||long "In the fairy tale"|Rapunzel|named||||her hair||very long おとぎ話に||||||髪||長い Im Märchen gibt es ein Mädchen namens Rapunzel, ihr Haar ist sehr lang. There is a girl named Rapunzel in the fairy tale, her hair is very long. В сказке есть девушка по имени Рапунцель, у нее очень длинные волосы. Kaçamaması ve kimseyle konuşamaması için bir kuleye hapsedilmiştir. |||||||заточен в башне Ne peut pas s'échapper||avec personne|ne pas parler|||tour|a été enfermé Not escaping|||being unable to speak|||to a tower|imprisoned 逃げられない||誰とも|話せない|||塔に|閉じ込められています Er ist in einem Turm eingesperrt, damit er nicht entkommen und mit niemandem sprechen kann. He was imprisoned in a tower so that he could not escape and speak to anyone. 彼女は逃げられず、誰とも話せないように塔に閉じ込められています。 Его заточили в башне, чтобы он не мог сбежать и ни с кем не мог поговорить. Ama o saçlarını kuleden uzatır, prens saçlarından tutarak kuleye tırmanır. ||||||волос||| ||ses cheveux|tour|tend les cheveux||cheveux|en tenant|tour|grimpe But||her hair|from the tower|extends|prince|by her hair|holding on to|to the tower|climbs up ||髪|塔|伸ばす|王子|髪|つかんで||登る Aber sie lässt ihr Haar aus dem Turm wachsen, der Prinz packt ihr Haar und klettert auf den Turm. But she extends her hair from the tower, the prince climbs the tower holding her hair. しかし彼女は髪を塔から伸ばし、王子がその髪をつかんで塔を登ります。 Но она отращивает волосы из башни, принц хватает ее за волосы и лезет на башню. Şimdi kule kelimesini anladınız mı? |tower|mot|vous avez compris| |tower|word|understood| |||理解しました| Now do you understand the word tower? さて、塔という言葉を理解しましたか? Теперь вы понимаете слово "башня"?

Eğer bu kelimeyi anladıysanız, başlayabiliriz. |||поняли|начать ||le mot|si vous avez compris|nous pouvons commencer |||"you understand"|we can start ||||始められます If you understand that word, we can start. この言葉が理解できたなら、始められます。 Если вы понимаете это слово, мы можем начинать.

Az önce de dediğim gibi bugün size Kız Kulesi'nden bahsedeceğim. Peu|tout à l'heure||said||aujourd'hui|||tour de la demoiselle|je parlerai a little|||"I said"||today|||| |||||||الفتاة|| As I said before, I'm going to tell you about the Maiden's Tower today. Comme je l'ai déjà dit, je vais vous parler aujourd'hui de la Tour de la Vierge. 先ほども言ったように、今日はあなたに少女の塔について話します。 Как я уже говорил, сегодня я расскажу вам о Девичьей Башне. Eğer İstanbul'a geldiyseniz, muhtemelen bu kuleyi de görmüşsünüzdür. ||si vous êtes venu|probablement||the tower||vous avez vu ||"if you came"|probably||this tower||you have seen ||来たなら|||塔を||見たことがあるでしょう If you came to Istanbul, you probably saw this tower. もしイスタンブールに来たことがあるなら、おそらくこの塔も見たことでしょう。 Если вы бывали в Стамбуле, то наверняка видели эту башню.

Kız Kulesi denizin üzerine inşa edilmiş, yani denizin üzerine yapılmış bir kule. Fille|tour|mer de|sur le|construire|construite||de la mer|on|fait||tour ||of the sea|on the sea|built|built|||on|built on|| |塔|海の|||された||海の|||| Der Maiden's Tower wurde auf dem Meer gebaut, das heißt, ein Turm, der auf dem Meer gebaut wurde. Maiden's Tower is a tower built on the sea, which is built on the sea. La Tour de la Vierge était construite sur la mer, c'est-à-dire une tour construite sur la mer. Девичья башня построена на море, то есть башня построена на море. Yani denizin tam ortasında! |de la mer|exact|au milieu |||"in the middle" |||真ん中 Also mitten im Meer! So in the middle of the sea! En plein milieu de la mer ! つまり海の真ん中に! Так прямо посреди моря! Aslında denizin üzerindeki bir adacığa inşa edilmiş. En fait|de la mer|sur l'île||îlot|construction|construit actually||on top of||small island|built| ||||小島|| تم بناؤه بالفعل على جزيرة صغيرة فوق البحر. Es wurde tatsächlich auf einer Insel über dem Meer gebaut. It was actually built on an islet above the sea. Il a été construit sur un îlot dans la mer. 実際には海の上の小島に建てられています。 На самом деле он был построен на островке над морем.

Kız kulesinin ilk kez ne zaman inşa edildiği pek bilinmiyor. Fille|de la tour de la fille|première||||construire|a été||inconnu |of the tower|||||built|was built||not well known |塔の||||||建てられた||わからない It is not known when the Maiden's Tower was built for the first time. On ne sait pas quand la Tour de la Vierge a été construite pour la première fois. 少女の塔が最初に建設されたのがいつかはあまり知られていません。 Когда впервые была построена Девичья башня, неизвестно. Ama M.Ö (milattan önce) 341 yılında yapılmış olabileceği söyleniyor. |||||году||| ||av|avant Jésus-Christ|avant Jésus-Christ|en l'an|fait|pourrait être|on dit |B.C.|B.C.|before Christ|||built|"might have been"| ||O|紀元前||||可能性| Aber es soll 341 v. Chr. (v. Chr.) Erbaut worden sein. But it is said that it may have been built in 341 BC (before Christ). Mais la rumeur veut qu'il ait été construit en 341 avant Jésus-Christ. しかし、紀元前341年に作られた可能性があると言われています。 Но говорят, что он был построен в 341 г. до н.э. (до н.э.). Bu bölgede yaşayan pek çok devlet tarafından , farklı sebeplerle kullanılmış. |dans la région|vivant|||état|par des États|diverses|raisons différentes|utilisé |in the region||||governments|by many states||for different reasons|used by |地域で||||国|||理由で|使われた Es wurde von vielen Staaten, die in dieser Region leben, aus verschiedenen Gründen verwendet. It was used by many states in this region for different reasons. Il a été utilisé par de nombreux États vivant dans cette région pour différentes raisons. この地域に住む多くの国家によって、さまざまな理由で利用されてきました。 Его использовали многие государства, проживающие в этом регионе, по разным причинам. Savaşlarda kullanılmış, hastane olarak kullanılmış,fener olarak kullanılmış. Dans les guerres|utilisé|hôpital|comme|utilisé|lanterne|en tant que|utilisé "In wars"|used|hospital|||lighthouse||used 戦争で|使われた|病院|||ランプ|| Used in wars, used as hospitals, used as. Il a été utilisé pendant les guerres, a servi d'hôpital, a été utilisé comme phare. 戦争に使用され、病院として使用され、灯台として使用されました。 Его использовали в войнах, использовали как госпиталь, использовали как маяк. Şu anda ise restoran olarak kullanılıyor.Yani insanlar oraya gidip yemek yiyorlar. ||||comme|utilisé|C'est-à-dire||là|||mangent |||restaurant||is used||||||are eating there ||||として|使われています||||||食べています Jetzt wird es als Restaurant genutzt, also gehen die Leute dorthin und essen. It is currently used as a restaurant. People go there and eat. Теперь он используется как ресторан, и люди приходят туда поесть.

Kız Kulesi denizin ortasında bir kule. la fille|tour|mer de|au milieu||tour |||in the middle|| |塔|||| Der Maiden's Tower ist ein Turm in der Mitte des Meeres. Maiden's Tower a tower in the middle of the sea. La Tour de la Vierge est une tour située au milieu de la mer. Девичья башня - это башня посреди моря. Ve bu kuleyle ilgili pek çok efsane var. ||with this tower|concernant|beaucoup de||legend| ||||||legend| ||塔について||||伝説| Und es gibt viele Legenden über diesen Turm. And there are many legends about this tower. Об этой башне ходит множество легенд. Efsane ne demek? Légende|| |"what"| What does the legend mean? Что такое легенда? Efsane eskiden beri anlatılan, olağanüstü , inanılmaz şeylerden bahseden hikayelere deniyor. Légende|autrefois|depuis|racontée|extraordinaire|incroyable|choses|parlant|histoires|on dit Legend|||told|extraordinary|incredible|things|talking about|stories|is called |||語られている|驚くべき||こと|語る|物語| Als Legende bezeichnet man Geschichten, die seit der Antike erzählt werden und von außergewöhnlichen, unglaublichen Dingen berichten. The legend is a story that has been told from time to time, telling stories of extraordinary, incredible things. Les légendes sont des histoires que l'on raconte depuis l'Antiquité et qui parlent de choses extraordinaires et incroyables. 伝説とは、昔から語られている、超自然的で、信じられないようなことを描いた物語のことを指します。 Легенда относится к историям, рассказываемым с незапамятных времен и рассказывающим о необычных и невероятных вещах. Efsaneler çoğunlukla gerçek olmayan hikayeler oluyor. Légendes|la plupart du temps|réel|non réelles|histoires|devenir réalité Legends|mostly||not real|stories|are 伝説|ほとんど|||物語| Legenden sind meist unwahre Geschichten. Legends often become untrue stories. Les légendes sont le plus souvent des histoires fausses. 伝説は多くの場合、実際には存在しない物語となります。 Легенды в основном не соответствуют действительности. Şimdi sizinle bu efsanelerden birini paylaşacağım. |||des légendes|un|je vais partager |||legends|| |||伝説から|| Now I will share with you one of these legends. Je vais maintenant partager avec vous l'une de ces légendes. 今、あなたとこの伝説の一つを共有したいと思います。 Сейчас я поделюсь с вами одной из таких легенд.

Bu efsane Bizans İmparatoru ve kızıyla alakalı. |légende|Byzantin|l'Empereur||sa fille|related ||Byzantine|Byzantine Emperor||with his daughter|related to |||皇帝||娘と| Diese Legende handelt vom byzantinischen Kaiser und seiner Tochter. This legend is about the Byzantine Emperor and his daughter. Cette légende parle de l'empereur byzantin et de sa fille. この伝説はビザンティン皇帝と彼の娘に関するものです。 Эта легенда о византийском императоре и его дочери. İmparator ne demek? Empereur|| Emperor means what?|| 皇帝|| What does emperor mean? 皇帝とは何ですか? Что означает "Император"? İmparator kral gibi bir şey, ama ondan daha güçlü. |king|||||lui||puissant ||||||it|than|strong The emperor is like a king, but more powerful than that. 皇帝は王のような存在ですが、王よりも強力です。 Император - это как король, только более могущественный. Yani genel olarak imparatorluğu, ülkeyi yöneten kişiye deniyor. |||empire|le pays|gérant|personne| |generally||the empire||ruling||is referred to ||||国を||| Mit anderen Worten, das Imperium im Allgemeinen ist die Person, die das Land regiert. In other words, the empire in general is called the person who runs the country. En d'autres termes, on appelle généralement ainsi la personne qui dirige l'empire, le pays. Другими словами, империя вообще — это человек, который правит страной. Efsaneye göre, Bizans imparatorunun bir kızı olmuş . Selon la légende|selon|Byzantium|de l'empereur||fille|était According to legend|according to||"the emperor's"|||has been 伝説に|||皇帝の||| Der Legende nach hatte der byzantinische Kaiser eine Tochter. According to the legend, the Byzantine emperor had a daughter. Selon la légende, l'empereur byzantin aurait eu une fille. По легенде у византийского императора была дочь. Ve buna çok sevinmiş.Çok mutlu olmuş.Ama mutluluğu uzun sürmemiş. |à cela||été heureux|||été||happiness||duré And|||had been delighted|||||happiness||did not last |||喜んでいた|||||幸せ||続かなかった Und er war sehr glücklich darüber, er war sehr glücklich, aber seine Freude hielt nicht lange an. He was very happy. But his happiness did not last long. Il était très heureux. Mais son bonheur n'a pas duré longtemps. そして彼はとても喜びました。とても幸せでした。しかし、その幸せは長く続きませんでした。 И он был очень этому рад, он был очень счастлив, но его счастье длилось недолго. O zamanlarda yaşayan çok bilgili yaşlı bir adam krala kızının, 18 yaşına girince bir yılan tarafından ısırılacağını ardından da yani bunun sonrasında kızının öleceğini söylemiş. |à cette époque|vivant||savant|vieux||homme|au roi|fille|ans|devenir adulte||serpent|par|sera mordue|ensuite|||cela||fille|mourra|dit that||||wise||||the king|his daughter’s|age of|turns 18||snake|by|will be bitten|afterwards||that is||after that||would die|had told ||生きている||賢い||||王様に|娘の|歳|||蛇||噛まれること|その後||||その後|娘の|死ぬこと|言った Ein sehr sachkundiger alter Mann, der zu dieser Zeit lebte, sagte dem König, dass seine Tochter von einer Schlange gebissen werden würde, wenn sie 18 Jahre alt wird, und dass ihre Tochter danach sterben würde. A very knowledgeable old man who lived at the time told the king that his daughter would be bitten by a snake when he turned 18, and that his daughter would die. Un vieil homme très bien informé, vivant à cette époque, dit au roi que sa fille sera mordue par un serpent à l'âge de 18 ans et qu'elle mourra. その当時生きていたとても賢い老人が王に、彼の娘が18歳になると蛇に噛まれ、その後彼の娘が死ぬだろうと言いました。 Очень знающий старик, живший в то время, сказал королю, что его дочь укусит змея, когда ей исполнится 18 лет, а потом дочь умрет после этого. Yani ne demiş? ||a dit ||What did (he/she) say? Was hat er also gesagt? So what did he say? Qu'a-t-il dit ? つまり、彼は何と言ったのですか? Так что он сказал? Senin kızın 18 yaşına gelecek. |||va venir Ihre Tochter wird 18. Your daughter will be 18. Votre fille aura 18 ans. Вашей дочери будет 18. Onu bir yılan ısıracak ve kızın ölecek. ||snake|will bite|||mourra |||will bite|||will die |||噛む|||死ぬ Eine Schlange wird sie beißen und Ihre Tochter wird sterben. A snake will bite her and your daughter will die. Un serpent la mordra et votre fille mourra. それは蛇に噛まれ、少女は死ぬだろう。 Змея укусит ее, и ваша дочь умрет. Bunun üzerine imparator, çok korkmuş. this|à cela|||effrayé ||emperor|| ||皇帝||怖がった Da erschrak der Kaiser sehr. Then the emperor was very scared. これに対して皇帝は非常に怖がった。 Император был очень напуган. Denizin ortasına, bu kuleyi yaptırmış. la mer|au milieu||la tour|fait construire |to the middle|||had built |真ん中に|||建てさせた He built this tower in the middle of the sea. Il a construit cette tour au milieu de la mer. 海の真ん中にこの塔を建てさせた。 Он построил эту башню посреди моря. Prensesi oraya yerleştirmiş, oraya koymuş. princesse|là|a placé||mis The princess||placed||put her there プリンセス||置いた||置いた Er hat die Prinzessin dorthin gebracht, hat sie dorthin gebracht. He put the princess there, put it there. Il a placé la princesse là, il l'a placée là. Он поместил туда принцессу, поместил ее туда. Prenses yıllarca orada yaşamış. princesse|des années||a vécu The princess|for years||had lived プリンセス|||住んでいた Dort lebte die Prinzessin viele Jahre. The princess lived there for years. Принцесса прожила там много лет. İmparator her gün  ona saraydan yiyecekler gönderirmiş.Bir gün prensese yemesi için bir sepet üzüm gönderilmiş.Üzüm de  bir meyve çeşidi.Ancak bu sepetin içine bir yılan girmiş.Sepetin içinde bir yılan varmış. |||||||||||||||||||||||||||залезла||||| empereur|||elle|du palais|nourritures|envoyait|||princesse|à manger|||panier|raisin|envoyé|raisin|||fruit|variété|||panier|dans||serpent|est entrée|panier|dans||serpent|il y avait Emperor||||from the palace|food items|"used to send"|||princess|to eat|"to eat"||basket|grape|sent|Grapes|||fruit|variety|||the basket's||||had entered||||snake| ||||宮殿から||送っていた|||姫に|食べること||||ぶどう|送られた|ぶどう||||種類|||バスケット|||ヘビ|入った|バスケット|||| Der Kaiser schickte ihr jeden Tag Essen aus dem Palast. Eines Tages bekam die Prinzessin einen Korb mit Weintrauben zu essen. Weintrauben sind eine Art Obst. Aber eine Schlange geriet in diesen Korb. The emperor sent him food from the palace every day. One day a basket of grapes was sent to the princess to eat. Chaque jour, l'empereur lui envoie de la nourriture du palais. Un jour, la princesse reçoit un panier de raisins à manger. Les raisins sont une sorte de fruit. Mais un serpent s'est glissé dans ce panier. 皇帝は毎日彼女に宮殿から食べ物を送っていました。ある日、プリンセスには食べるために一つのぶどうの籠が送られました。ぶどうは果物の一種です。しかし、この籠の中には蛇が入っていました。籠の中には蛇がいたのです。 Император каждый день присылал ей еду из дворца. Однажды принцессе прислали корзину с виноградом. Виноград - это фрукт. Но в корзину попала змея. Prenses kaderinden kaçamamış ve üzüm sepetinin içinden çıkan bu yılan onu ısırmış ve bu şekilde ölmüş. Princesse|de son destinée|échapper à||raisin|panier|de|sortant||serpent||a mordu|||de cette façon|mort Princess|her fate|could not escape||grape|"of the basket"||emerging from||||bitten|||in this way| プリンセス|運命から|逃れられなかった||ぶどう|バスケット||||蛇||噛んだ||||死んだ Die Prinzessin konnte ihrem Schicksal nicht entkommen und diese Schlange, die aus dem Traubenkorb kam, biss sie und starb auf diese Weise. The princess could not escape her fate, and the snake that came out of the grape basket bit her and died. プリンセスは運命から逃れることができず、ぶどうの籠の中から出てきたこの蛇に噛まれ、その結果死んでしまいました。 Принцесса не смогла избежать своей участи, и эта змея, вышедшая из корзины с виноградом, укусила ее, и она умерла таким образом.

Tabii ki bu sadece bir efsane. |||||légende |||||legend |||||伝説 Natürlich ist das nur eine Legende. Of course it's just a myth. もちろん、これはただの伝説です。 Конечно, это всего лишь легенда. Yani doğru olup olmadığını bilmiyoruz. ||être|pas|nous ne savons pas |true|being|whether|we don't know ||である||わかりません Wir wissen also nicht, ob es wahr ist oder nicht. So we don't know if it's true or not. Так что мы не знаем, правда это или нет. Ama ilgi çekici bir hikaye. |intérêt|attrayant|| |interest|interesting|| Aber es ist eine interessante Geschichte. But it's an interesting story. Mais c'est une histoire intéressante. Но это интересная история. Ölümden ne olursa olsun kaçamayacağımızı anlatıyor. La mort||quoi que||que nous ne|raconte from death||happens|be it|"we cannot escape"|is telling 死から||||逃げられないことを| It tells us that we can't escape from death no matter what. Elle nous dit que, quoi qu'il arrive, nous ne pouvons pas échapper à la mort. Она говорит нам о том, что, несмотря ни на что, мы не можем избежать смерти.

Kız kulesiyle ilgili bu ilginç efsaneyi sizinle paylaşmak istedim. |avec la tour|concernant|||légende||partager|je voulais |"with its tower"|related to||interesting|legend||| 少女|の塔||||伝説||共有する| Ich wollte mit Ihnen diese interessante Legende über den Jungfrauenturm teilen. I wanted to share this interesting legend about the Maiden's Tower. Je voulais partager avec vous cette légende intéressante sur la Tour de la Vierge. Я хочу поделиться с вами этой интересной легендой о Девичьей башне. Evet kız kulesinin pek çok efsanesi var. |fille|tour de la fille|beaucoup||légende| |||||legends| ||塔の|||伝説| Yes, the Maiden's Tower has many legends. Да, существует множество легенд о Девичьей башне. ilginizi çekiyorsa internetten diğer efsaneleri de araştırabilirsiniz. votre intérêt|si ça vous intéresse|||légendes||vous pouvez rechercher your interest|if it interests||other|legends||you can research あなたの興味|興味があるなら|インターネットで||伝説||調べることができます Bei Interesse können Sie im Internet nach weiteren Legenden suchen. If you are interested, you can search other legends online. Если вам интересно, вы можете изучить другие легенды в интернете. Eğer kız kulesini ziyaret etmediyseniz, İstanbul'a geldiğinizde ziyaret edebilirsiniz. |fille|la tour|visiter|si vous n'avez pas||vous venez|visite|vous pouvez visiter ||Maiden's Tower||haven't visited||when you arrive|| ||塔||||来たとき||できます Wenn Sie den Jungfrauenturm noch nicht besucht haben, können Sie ihn besuchen, wenn Sie nach Istanbul kommen. If you have not visited the Maiden's Tower, you can visit it when you come to Istanbul. Si vous n'avez pas encore visité la Tour de la Vierge, vous pourrez le faire lors de votre passage à Istanbul. Если вы еще не были в Девичьей башне, посетите ее, когда приедете в Стамбул. Ben boş zamanlarımda Üsküdar'a gidip sahilde oturmayı orada çay içerken kız kulesini seyretmeyi çok seviyorum.Bu beni çok mutlu ediyor, sakinleştiriyor, rahatlatıyor. |vide|mes temps||aller|sur la plage|s'asseoir|||en buvant||the Maiden's Tower|regarder|||||||fait|calme|apaise I||"in my free time"|to Üsküdar||on the beach|sitting down|||while drinking tea||maiden's tower|watching||||||||calms me down|relaxes me |||ウスキュダルへ|||座ること|||飲んでいる|||見ること||||||||落ち着かせてくれる|リラックスさせてくれます In meiner Freizeit gehe ich gerne nach Üsküdar und sitze am Strand und beobachte beim Teetrinken den Leanderturm, das macht mich sehr glücklich, beruhigend und entspannend. I like to go to Üsküdar in my spare time and sit on the beach drinking tea there and watching the girl tower. Pendant mon temps libre, j'aime aller à Üsküdar, m'asseoir sur la plage et regarder la tour de la Vierge en buvant du thé, cela me rend très heureuse, me calme et me détend. 私の暇な時間には、ウスキュダルに行って、浜辺に座りながらお茶を飲んで、美女の塔を眺めるのが大好きです。これは私をとても幸せにし、落ち着かせ、リラックスさせてくれます。 В свободное время я люблю ездить в Ускюдар, сидеть на пляже и смотреть на Девичью башню, попивая чай, это делает меня очень счастливым, успокаивающим и расслабляющим. O yüzden size de tavsiye ederim. |||||je ferai ||||I recommend| Deshalb empfehle ich es dir. So I would recommend it to you as well. だから、あなたにもお勧めします。 Поэтому я рекомендую и вам.

Bu arada bugünkü bölümümüzün burada sonuna geldik. |entre temps|d'aujourd'hui|notre épisode||fin|sommes arrivés |||||end|we have reached |||私たちのセクション||終わり| In the meantime, we have come to the end of today's section. ところで、今日のセクションはここで終わりです。 Кстати, мы подошли к концу сегодняшнего эпизода. Umarım beğenmişsinizdir. |vous avez aimé |I hope you liked it. |気に入ったでしょう I hope you like. Надеюсь, вам понравилось. Umarım faydalı olmuştur. |utile|a été |useful| I hope it was useful. Надеюсь, это было полезно. İnternet siteme giderek bu bölümle ilgili daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz. ||||||||information|accéder à ||||section||||information|"access" ||||セクション||||情報に|到達できます You can read more about this section by going to my website. Вы можете найти больше информации об этом разделе, перейдя на мой сайт. Ayrıca Instagram'dan da beni takip edebilirsiniz. |Instagram|||suivre|vous pouvez "Also"|on Instagram|||follow| You can also follow me on Instagram. さらに、Instagramでも私をフォローできます。 Вы также можете следить за мной в Instagram. İleriki bölümlerde görüşmek üzere, hoşça kalın. suivant|sections|à bientôt||au revoir|au revoir upcoming|in the following sections|to meet||| 次の|章で|||さようなら|さようなら See you later, bye. 次のセクションでお会いしましょう、それではさようなら。 До встречи в следующих сериях, до свидания.