×

우리는 LingQ를 개선하기 위해서 쿠키를 사용합니다. 사이트를 방문함으로써 당신은 동의합니다 쿠키 정책.

image

TEDx Turkey, Hayallerinize ve Hislerinize Güvenin | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara

Hayallerinize ve Hislerinize Güvenin | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara

Çeviri: Nadya Alasad Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

Üç buçuk dakikalık bir internet videosuyla bir müzik videosuyla...

sizlerin karşısına çıktık ve popüler olduk. Şimdi hep anlatmak istediğim bir şey vardı... Bu üç buçuk dakikalık müzik videosu

popüler olmamızı sağlarken

sanatçı olmamızı da sağlar mı?

Bakış açısına bağlı. Sanat çok evrensel bir değer.

Lakin nereden baktığınıza bağlı.

Biz Berk ile birlikte müziğin içine doğduk

ve Berk 8 yaşında gitar çalmaya başladı.

Ben de ondan görüp gitar çalmak istedim.

Sonra akorları, her şeyi, kendim deşifre ediyorum.

Sen başka bir enstrüman çal, aynı evde iki gitarist olmaz dedi. Piyano'ya yöneldim.

Rus ekolünden gelen bir hocam vardı biraz sinirliydi...

ve piyanodan vazgeçmek durumda kaldım.

Sonrasında keman çalmaya başladım.

Aslında hayatımın enstrümanını bulmuş oldum, keman.

Hayat bir dengeydi, keman çalmak için dengede durmak gerekiyordu. Ve 15 yaşında keman çalmaya başlayınca

lise hayatım,

Pera Güzel Sanatlar Lisesi birincilikle bitti. Geldik konservatuvar sınavlarına

üniversite çağına.

Konservatuvar sınavına

tam girmeye yaklaşırken

Kemal hocam, Cihat Aşkın dedi ki;

"Dünyaca ünlü bir keman virtüözü

Shlomo Mintz önderliğinde Ortadoğu'da

Telaviv'e yakın bir köydeki busta

keman workshop var".

Master classa gideceğiz ve orada keman çalacaksınız dedi. Tamam, yatıyorum keman, kalkıyorum keman,

keman çalıyorum,

çok seviyorum keman çalmayı

bütün hayalim keman çalmak üzerine kurulu.

Hayatımı bunun üzerine aslında ilerletmek istiyorum.

Gittik ve ben oraya gittiğim zaman,

durdum, dedim ki;

''Ben keman çalmayacağım galiba

çünkü benden yaşça çok küçük

Japon, Alman çocuklar

Mendelssohn keman konçertosu çalıyorlar.

Klasik müzik dinleyenleriniz vardır

Mendelssohn keman konçertosu çok zordur

ve gerçekten benden yaşça küçük çocukların

o keman konçertosunu çaldıklarını görünce

kendime güvenim gitti.

Bu bir hayal kırıklığıydı, bir başarısızlıktı, mutsuzluktu. Ve kendime aslında başka bir çıkış yolu bulmam gerektiğini düşünmüştüm.

Gel gelelim iki buçuk ayın sonunda

ben tabii konser biletleri satmaya başladım keman çalıyorum ama kendime.

Sadece kendime çalıyorum.

Sonra dedim ki;

ben konser biletleri satayım

bir şekilde konserleri takip edeyim.

Shlomo Mintz dedi ki;

çıkış yolu ve bu yol haritasını

gösterenlerden biridir.

Şarkı söylemek isteyen var mı? dedi.

Ben hemen el kaldırdım

ve bir Azeri türkü söyledim, Akşam Mahnısı.

Bunu söyledikten sonra

herkes sessiz bir şekilde durdu baktı

ve ben dedim ki, ''Eyvah keman çalamadım

şarkı da söyleyemedim galiba'' dedim.

Sonra aynı Amerikan filmlerindeki gibi, o sahneleri çok severim.

Böyle bir alkış koptu

ve herkes sesime hayran bir şekilde

Shlomo Mintz bana dedi ki;

''Sen keman çalma, şarkı söyle.''

Öyle demedi tabii.

Keman çalmaya devam edebilirsin dedi.

Fakat 18 yaşındasın ve ses eğitimi için

çok uygun bir yaştasın

lütfen İstanbul'a döndüğünde

konservatuvarın ses eğitimi bölümüne gir'' dedi. Geldik, konservatuvarın ses eğitimi bölümü ve konservatuvar sınavlarına hazırlandım.

Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği

napolitenler, aryalar,

çok çeşitli bir repertuvar hazırladım

ve jüri'nin karşısına geçtim.

Alaeddin Yavaşça, Selahattin İçli, Erol Uras çok değerli hocalarımız var.

Sonradan Türkiye'nin çok iyi bir tenoru

Erol Uras dedi ki;

''Kızım sen bir enstrüman çalıyor musun?'' '' Evet hocam çalıyorum

keman çalıyorum, hocam'', dedim.

Dönüp, yanındaki hocalar dedi ki;

''Efendim ağır şey çeker gibi

yay çeker gibi şarkı söylüyor

değil mi?'' dedi ve orada

Shlomo Mitz söylediği o cümle

benim konservatuvarı kazanmama

sebep oldu aslında.

İyi ki de ses eğitimi bölümünü seçmiştim

ve bunu söyledikten sonra

bu diyalogtan sonra

ben bile tutup ses eğitimi bölümü

sınavında keman çaldım.

Sonrasında ağustos ayı,

İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Kampüsü

konservatuvarın olduğu bina,

bir yokuş var yokuştan aşağı indim.

2000 kişi müracaat ediyor ama

sadece 12 kişi alıyorlar.

Koştum, cama baktım bir kağıt ve kağıdın en üstünde Öykü Gürman yazıyor.

O kadar heyecanlandım

ve o kadar duygulandım ki.

Ne kadar doğru

bir yerde olduğumu hissettim

hayatımın dönüm noktalarından biriydi,

konservatuvarı kazanmıştım.

Bu okulu ya 4 yılda bitireceğim

ya hiç bitiremeyeceğim dedim

çünkü hep Flamenko dinliyordum.

Ve terennümler, Düm Düm Tekteler,

ten Nadir Nadi düm tek tekte

nadir, nadu, düm tek tek...

Sürekli terennüm halinde dedim ki;

flamenko dinliyorum

ve halk müziğini sanat müziğini

Flamenko ile birleştireceğim.

Konservatuvarı bitirdikten sonra okulu da birincilikle bitirdim.

Bir 4 yıl kadar müzik öğretmenliği yaptığım yuvada. Ama çok tereddütlerim vardı

çünkü yetmiyordu

ve bir şey yapmalıydık

ve hayalimiz aslında bizim kültürümüze

ait olan türküleri ve şarkıları

Flamenko müzikle birleştirmek

aslında flamenkonun da

bizim halk müziğimiz olduğunu anlatmaktı.

Berk askerden döndü,

Sevilla'da yaşamıştı üç buçuk yıl kadar

dedi ki; ''Öykü Muhsin Bey diye bir film var Uğur Yücel ve Şener Şen oynuyor

orada Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel'e

Evlerin Önü Boyalı Direk

türküsünü söyletiyor,

gel bunu bir yapalım.'' dedi.

Hay hay dedim, yaptık

ve 20 milyon tıklandı.

Aslında o üç buçuk dakika ile

meşhur oldu bu kız

oradan yürür dediğinizin altında

gerçekten çok uzun bir çalışma emek var.

Ve biz türkü yaptık, konserler, ün, şan, şöhret, para...

Harika, harika, her şey çok harika gidiyor.

Sonra Popüler Kültür bize dedi ki; 2. bir şarkı yapmanız gerekiyor.

Türküyü yapmıştık ya

sanat müziği de yapalım dedim.

Seni ben unutmak istemedim ki'yi yaptık.

O zaman da harikayız,

yine ün, şan, şöhret

her şey çok harika, fakat derken

şarkının etkisi azalmaya başladı

ve duraksama dönemi başladı...

2011-2012-2013

2014 yılında telefon çaldı.

"Öykü hanım, yapım şirketi arıyor

Urfalıyam Ezelden diye bir dizi var,

orada şarkı söylemenizi

türkü söylemenizi istiyoruz

aynı zamanda

konservatuvar mezunu bir kız, dedi.

Iş buldum, dedim iş buldum.

Konservatuvar mezunu bir kız oynayacağım

ve idealist olarak yapmak istediğim

her şeyi yapacağım, türkü söyleyeceğim

uzun hava söyleyeceğim...

O kadar çalıştık, emek verdik

dizi 11 bölümde bitti.

Çünkü yapım şirketi ve kanal karar verdi

dizi bitti.

Gel gelelim, yine bir hayal kırıklığı

ama yine vazgeçemiyorum hep devam ediyorum

hep devam ediyorum,

üretmeye, çalışmaya, sabretmeye,

ahlakımı bozmamaya

duruşumdan ödün vermemeye,

hep devam ediyorum devam ederken

bu arada bir albüm yaptım.

2014-2015-2016-2017 telefon çaldı.

Yapım şirketi. Biz proje yapıyoruz Sen Anlat Karadeniz Projesi...

Aman Allahım. Ve orada,

''Şive yapabiliyor musunuz?''dedi...

Dedim, ''Yaparım yaparım

şive yaparım'', böyle konuşuyorum

ama ''şive yaparım,''dedim.

"Oy nenem yarabbi!" dedim.

''Oy nenem yarabbi!''

Ondan sonra, bir audition metni var.

Tabii ki şirkete davet edildim

ve deneme çekimi yapacağız.

Bu karakteri oynayıp oynamadığı mı test edecekler

çünkü çok ağır bir sorumluluk.

Tabii karakter şarkı da söylüyor,

çok mutluyum.

Şirketten içeri girdim, dedim ki;

''Evet ezberimi yaptım, her şey çok iyi

çok heyecanlıyım.

Ben çünkü işini aşkla yapan insanların heyecanını ölüyorum.

Bende onlardan biriyim.

İşimi aşkla yaptığım için çok heyecanlanıyorum.

Çalıştım, yapacağım,''dedim. Bir baktım Osman Sınav. Osman Sınav karşımda.

Ama o bilgeliğiyle ve öğretici yanıyla,

o babacan tavrıyla, o kadar beni rahatlattı ki.

Bana inandığını söyledi.

Ve "3 2 1 kayıt" dedi.

Ben oynadım, türkü söyledim.

Sonra, audition bittikten sonra,

saat 2'de girdim oraya,

çıktım saat 7'de.

Yani şizofrenik bir durum, size anlatamam.

Gülüyorum, ağlıyorum.

Bir sürü duygu geçişleri yaşıyorum

ama kendimi kanıtlamam lazım Osman Sınav'a.

Ve sonrasında, oradan ayrılırken dedim ki;

"Bana olmadığını iki gün içinde

söyler misiniz" dedim.

Neden olmadığını söylemek istedim

çünkü o zaman daha çabuk arıyorlar.

Aradılar, telefonum çaldı.

Çok heyecanlıyım.

"Acaba rolü aldım mı? Asiye Kaleli ben mi olacağım?" diye...

Menajerim dedi ki; ''Bizim Asiyemiz sensin.'' O anda bir çıkış noktası ve benim için de dönüm noktasıydı. Sizinle bunu paylaşmak istedim çünkü ünlü olmak değil,

önemli olan iz bırakmaktır hayatta.

Ben hep üretmeye devam ettim, hiç yılmadım.

Ve popüler kültür elbette gelip geçici ama

bıraktığınız ses, bıraktığınız iz kalıcı.

Aynen şarkılar gibi.

Öyle zannediyorum ki

bir tiyatro perdesinde, böyle bir perde de

böyle bir sahnede, eğer hoş seda

bir ses, bir iz bırakabilirsem...

Gerçekten ne mutlu bana.

Önemsediğim bir hikâye var.

Picasso'nun hikâyesi.

Picasso bir gün restorana girer

ve şef garson onu tanır.

Der ki "Torunlarıma, çocuklarıma, yadigâr, hatıra kalması için

bir şey çizer misiniz?" der.

Bir kâğıt uzatır.

Picasso kırmaz, o kâğıdı alır

ve 5 dakikada bir şeyler çizer

ve kağıdı uzatır, der ki "Bin dolar.''

Şef garson da der ki,

"Aman efendim, ne bin dolar? 5 dakikada çizdiniz.

Yani, bin dolar olur mu?"

Picasso hazır cevaplılığıyla bilinen bir ressam, döner, der ki,

"Sizin o 5 dakika dediğiniz

40 yıl artı 5 dakika."

Dolayısıyla, o üç buçuk dakika dediğiniz

müzik videosu, yaşım çıkacak ama

üç buçuk dakika artı 35 yıl.

Shlomo Mintz'ten sonra

Osman Sınav çıkışı yoluydu.

Benim için yol göstericilerimdi.

Ve üçüncü bir kişi daha var.

O da dünyanın 500 sanatçısının arasında yer alan ressam Mehmet Uygun.

Ben de böyle bir hava,

işte Sen Anlat Karadeniz'de

söylediğim türküler, 50 milyon tıklanmış.

Toplamda 250-300 milyona yakın

bir dinleyici kitlesi olmuş

ve her şey çok tıklanıyor.

Ün bende, popüler kültür bende.

Harika bir sesim var, oyuncuyum.

Bülent İnal'la başrol oynadığım

Urfalıyam Ezelden'de.

Şimdi Sen Anlat Karadeniz dizisindeyim diye bir hava içinde.

Mehmet Uygun'un misafiri olduk.

Mehmet Uygun dedi ki;

"Ben sizi tanımıyorum

çünkü ben televizyon izlemiyorum" dedi.

"Ben popüler kültür...

''Ben gece kalkıp resim yapıyorum" dedi bana. ''Ha'' dedim, ''yani işte, biz de.. bu yani...''dedim. Ben de aslında çok çaba sarf ediyorum.

"Sanat nedir, Öykücüğüm?" dedi.

Birbirimize bakıyoruz...

"İnsanı insana insanca anlatan bir kavram

ama bunun üzerine

çok da konuşabilirim, Mehmet Bey" dedim.

"Bir dakika, bir dakika" dedi.

"Google'a aç" dedi.

Ben gittikten sonra bunu yapar mısınız?

Söz verin ama bu anlatacağım şeyi.

"Google'ı aç" dedi.

"'Art world' yaz" dedi.

Sanat dünyası İngilizce.

Yazdım.

"Görsellere tıkla" dedi. Tıkladım. "Ne çıktı?" dedi.

Vango, Picasso, Leonardo Da Vinci, heykeller, resimler...Aman Allahım harika.

Şimdi dedi, "Sanat dünyası yazar mısın? Türkçe olarak," dedi.

Yazdım. Görsellere tıkladım.

Ne göreyim? Magazin dünyası.

Kim kiminle, nerede, nasıl, ne... şşşş...

Ne almış, ne giymiş, ne yapmış?

Sonra dedi ki;

"Öykücüğüm yorumu sana bırakıyorum" dedi.

Ben de yorumu sizlere bırakıyorum.

Teşekkürler. (Alkış)

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Hayallerinize ve Hislerinize Güvenin | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara "Your dreams"|and|Your feelings|||| Vertraue deinen Träumen und Gefühlen | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara Trust Your Dreams and Feelings | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara Faites confiance à vos rêves et à vos sentiments | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara 夢と感情を信じる|Öykü GÜRMAN|TEDxAnkara|テデックスアンカラ Confie nos seus sonhos e sentimentos | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara Доверяйте своим мечтам и чувствам | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara

Çeviri: Nadya Alasad Gözden geçirme: Figen Ergürbüz Translation|||Reviewed|review|| Tradução|||||| Übersetzung: Nadya Alasad Besprochen von Figen Ergürbüz Translation: Nadya Alasad Review: Figen Ergürbüz

Üç buçuk dakikalık bir internet videosuyla bir müzik videosuyla... três|três e meia|de três minutos||vídeo|um vídeo||vídeo musical| في فيديو موسيقي من ثلاث لأربعة دقائق Mit einem dreieinhalbminütigen Internetvideo und einem Musikvideo... With a three and a half minute internet video and a music video ... С трех с половиной минутным интернет-видео и музыкальным клипом...

sizlerin karşısına çıktık ve popüler olduk. vocês|diante de vocês|aparecemos||populares|nos tornamos خرجنا أمامكم واشتهرنا Wir sind vor Ihnen aufgetreten und haben uns beliebt gemacht. we appeared before you and became popular. Мы предстали перед вами и стали популярными. Şimdi hep anlatmak istediğim bir şey vardı... |sempre|dizer|que eu queria||| الآن هناك شيء لطالما أردت قوله Es gibt da etwas, das ich dir schon immer sagen wollte... Now there was something I always wanted to say ... Теперь было кое-что, что я всегда хотел тебе сказать... Bu üç buçuk dakikalık müzik videosu |||minute-long|| |||de três minutos|vídeo musical| هذا الفيديو الموسيقى القصير This three and a half minute music video

popüler olmamızı sağlarken بينما كان يجعلنا مشهورين und macht uns gleichzeitig beliebt. while keeping us popular делая нас популярными

sanatçı olmamızı da sağlar mı? artist||||"does it" und auch ein Künstler werden? Does it enable us to be artists? Дает ли это нам возможность быть художниками?

Bakış açısına bağlı. Sanat çok evrensel bir değer. |||||universal||value إنه يعتمد على منظورك، الفن له قيمة عالمية Das hängt von der Sichtweise ab. Kunst ist ein sehr universeller Wert. It depends on the point of view. Art is a very universal value. Зависит от точки зрения. Искусство – это очень универсальная ценность.

Lakin nereden baktığınıza bağlı. However|||depends on لكنه يرتبط بمنظورك له Aber es kommt darauf an, wie man es betrachtet. However, it depends on where you look at it. Но это зависит от того, куда вы смотрите.

Biz Berk ile birlikte müziğin içine doğduk |with Berk|||||were born أنا وبيرك كنا مولعين جدًا بالموسيقى Wir wurden zusammen mit Berk in die Musik hineingeboren We were born into music with Berk Мы родились в музыке с Berk.

ve Berk 8 yaşında gitar çalmaya başladı. |||||started playing بدأ بيرك بتعلم العزف على الجيتار في سن الثامنة und Berk begann im Alter von 8 Jahren, Gitarre zu spielen. and Berk started playing guitar at the age of 8.

Ben de ondan görüp gitar çalmak istedim. وأنا من مشاهدته أردت تعلم الجيتار Nachdem ich ihn gesehen hatte, wollte ich Gitarre spielen. I wanted to see him and play the guitar.

Sonra akorları, her şeyi, kendim deşifre ediyorum. |the chords||||figure out| رويدا رويدا بدأت بتعلم الكوردات وكل شيء بنفسي Dann entschlüssele ich die Akkorde, alles, selbst. Then I decipher the chords, everything, myself.

Sen başka bir enstrüman çal, aynı evde iki gitarist olmaz dedi. ثم قلت أوجدي لنفسك آلة موسيقية أخرى لا يمكن أن يتواجد عازفي جيتار في منزل واحد Du spielst ein anderes Instrument, du kannst nicht zwei Gitarristen im selben Haus haben. He said play another instrument, there are no two guitarists in the same house. Он сказал: «Вы играете на другом инструменте, в одном доме не может быть двух гитаристов». Piyano'ya yöneldim. |I turned to توجهت إلى البيانو I headed for the piano.

Rus ekolünden gelen bir hocam vardı biraz sinirliydi... |from the school||||||"a bit angry" كان لي معلم بيانو من المدرسة الروسية ولكنه قد كان عصبيا بعض الشيء Ich hatte einen Lehrer von der russischen Schule, der etwas nervös war. I had a Russian teacher who was a bit angry. У меня был учитель, пришедший из русской школы, он был немного сердит...

ve piyanodan vazgeçmek durumda kaldım. اضطررت لترك البيانو und ich musste das Klavierspielen aufgeben. and I had to give up the piano. И мне пришлось отказаться от пианино.

Sonrasında keman çalmaya başladım. بعد ذلك بدأت في تعلم آلة الكمان Dann habe ich angefangen, Geige zu spielen. Then I started playing the violin.

Aslında hayatımın enstrümanını bulmuş oldum, keman. |||||violin في الحقيقة وجدت آلة حياتي، الكمان Tatsächlich habe ich das Instrument meines Lebens gefunden, die Geige. Actually, I have found the instrument of my life, the violin. Я действительно нашел инструмент своей жизни, скрипку.

Hayat bir dengeydi, keman çalmak için dengede durmak gerekiyordu. ||was a balance||||in balance|| كانت الحياة متوازنة وهذا ما يتطلبه عزف الكمان، أن تكون متزنا Das Leben war ein Gleichgewicht, und um Geige zu spielen, musste man das Gleichgewicht halten. Life was a balance, it was necessary to balance to play the violin. Жизнь была балансом, чтобы играть на скрипке, нужно было оставаться в равновесии. Ve 15 yaşında keman çalmaya başlayınca وبدأت بعزف الكمان بعمر الخامسة عشر And when he started playing the violin at the age of 15 И когда он начал играть на скрипке в возрасте 15 лет

lise hayatım, الحياة الثانوية mein Leben in der Schule my high school life,

Pera Güzel Sanatlar Lisesi birincilikle bitti. ||||graduated with honors| أنهيتها بترتيب الأولى على الصف بمدرسة بيرا للفنون الجميلة Die Pera Fine Arts High School belegte den ersten Platz. Pera Fine Arts High School finished first. Высшая школа изящных искусств Пера заняла первое место. Geldik konservatuvar sınavlarına وصلنا لاختبارات المعهد الموسيقي We came to the conservatory exams Мы пришли на консерваторские экзамены

üniversite çağına. بعمر الجامعة to college age. к студенческому возрасту.

Konservatuvar sınavına |for the exam المعهد الموسيقي Conservatory exam консерваторский экзамен

tam girmeye yaklaşırken عندما اقتربت جدًا من الوصول just approaching to enter

Kemal hocam, Cihat Aşkın dedi ki; |||Cihat Aşkın said|said that| قال معلم الكمان جيهات اشكين: Kemal, sagte Cihat Aşkın; My teacher Kemal, Cihat Aşkın said; Мой учитель Кемаль, сказал Джихат Аскин;

"Dünyaca ünlü bir keman virtüözü عازف الكمان الشهير "A world famous violin virtuoso «Всемирно известный скрипач

Shlomo Mintz önderliğinde Ortadoğu'da ||under the leadership|in the Middle East شلومو مينتز يتواجد في الشرق الأوسط In the Middle East under the leadership of Shlomo Mintz на Ближнем Востоке под руководством Шломо Минца

Telaviv'e yakın bir köydeki busta ||||orchard في قرية قرب تل ابيب Busta in a village near Telaviv Буста в селе недалеко от Телавива

keman workshop var". يقيم ورشات عمل لتعلم الكمان Есть скрипичная мастерская».

Master classa gideceğiz ve orada keman çalacaksınız dedi. قال سنذهب كبعثة رئيسية وستعزفون هنالك الكمان He said we will go to master class and play the violin there. Он сказал, что мы пойдем на мастер-класс, и ты будешь там играть на скрипке. Tamam, yatıyorum keman, kalkıyorum keman, حسنا أنا أنام على الكمان وأستيقظ عليه Okay, I lay violin, I get up violin, Ладно, ложусь скрипка, встаю скрипка,

keman çalıyorum, وأعزفه Ich spiele Geige,

çok seviyorum keman çalmayı أحب العزف على الكمان Ich liebe Geige spielen I love playing the violin

bütün hayalim keman çalmak üzerine kurulu. |||||based on بنيت جميع أحلامي على عزفه Mein ganzer Traum ist es, Geige zu spielen. my whole dream is to play the violin. Вся моя мечта - играть на скрипке.

Hayatımı bunun üzerine aslında ilerletmek istiyorum. أريد أن أقضي حياتي في هذا Ich möchte mein Leben auf diese Weise tatsächlich verbessern. I actually want to move my life forward on this. Я на самом деле хочу продвинуть свою жизнь вперед на этом.

Gittik ve ben oraya gittiğim zaman, ذهبنا وحينما كنت هنالك Wir fuhren hin und als ich dort ankam, We went and when I got there Мы пошли, и когда я пришел,

durdum, dedim ki; توقفت وقلت لنفسي Ich hielt an und sagte; I stopped, I said Я остановился, сказал я;

''Ben keman çalmayacağım galiba |||I guess أنا غالبا لن أعزف على الكمان "Ich glaube nicht, dass ich Geige spielen werde. `` I guess I'm not going to play the violin «Думаю, я не буду играть на скрипке

çünkü benden yaşça çok küçük ||much younger|| لأن هناك من هم أصغر مني عمرا weil er viel jünger ist als ich because he is younger than me потому что он намного моложе меня

Japon, Alman çocuklar أطفال يابانييون وألمان Japanische, deutsche Kinder японские, немецкие дети

Mendelssohn keman konçertosu çalıyorlar. ||violin concerto| انهم يعزفون حتى الـ Mendelssohn *مقطوعه كلاسيكية Sie spielen das Violinkonzert von Mendelssohn. Они играют скрипичный концерт Мендельсона.

Klasik müzik dinleyenleriniz vardır وهناك مستمعون للموسيقى الكلاسيكية Einige von Ihnen hören klassische Musik You have those who listen to classical music Вы слушаете классическую музыку?

Mendelssohn keman konçertosu çok zordur وعزف الكونشرتو لمندلسون صعبة للغاية

ve gerçekten benden yaşça küçük çocukların هم بالفعل أطفال أصغر مني سنا and really children younger than me

o keman konçertosunu çaldıklarını görünce عندما رأيتهم يعزفون الكونشرتو When I saw them play that violin concerto когда я увидел, как они играют тот скрипичный концерт

kendime güvenim gitti. myself|| اهتزت ثقتي بنفسي mein Vertrauen ist weg. my confidence is gone. Моя уверенность ушла.

Bu bir hayal kırıklığıydı, bir başarısızlıktı, mutsuzluktu. |||disappointment||| خيبة الأمل هذه والفشل والتعاسة Es war eine Enttäuschung, ein Versagen, ein Unglück. It was a disappointment, a failure, an unhappiness. Ve kendime aslında başka bir çıkış yolu bulmam gerektiğini düşünmüştüm. |||||way out|||| كان يتوجب علي أن أفكر بإيجاد مخرج آخر لي Und ich dachte mir, dass ich eigentlich einen anderen Ausweg finden müsste. And I thought I had to actually find another way out for myself. И я подумал про себя, что я действительно должен найти другой выход.

Gel gelelim iki buçuk ayın sonunda في نهاية الشهرين ونصف Aber am Ende von zweieinhalb Monaten Come on, at the end of two and a half months Давай в конце двух с половиной месяцев

ben tabii konser biletleri satmaya başladım بالطبع بدأت في بيع تذاكر الحفل Ich habe natürlich angefangen, Konzertkarten zu verkaufen. Of course I started selling concert tickets Я начал продавать билеты на концерты, конечно keman çalıyorum ama kendime. بدأت بالعزف ولكن لنفسي Ich spiele Geige, aber für mich selbst. I play the violin but to myself.

Sadece kendime çalıyorum. فقط لنفسي بدأت بالعزف Ich spiele nur für mich selbst. I'm just playing to myself.

Sonra dedim ki; بعدها قلت Und dann sagte ich; Then I said; Тогда я сказал;

ben konser biletleri satayım لأبيع تذاكر الحفل I'll sell concert tickets

bir şekilde konserleri takip edeyim. وبشكل ما سأتابع الحفل الموسيقي damit ich die Konzerte irgendwie verfolgen kann. let me follow the concerts somehow Позвольте мне как-нибудь следить за концертами.

Shlomo Mintz dedi ki; شلومو مينتز قال: Shlomo Mintz said; Шломо Минц сказал:

çıkış yolu ve bu yol haritasını "خريطة الخروج والطريق der Ausweg und die Straßenkarte the way out and this road map выход и эта дорожная карта

gösterenlerden biridir. هي أحد الدلالات ist einer von ihnen. It is one of the demonstrators. один из дисплеев.

Şarkı söylemek isteyen var mı? dedi. هل هناك من يريد غناء أغنية" Er sagte: "Möchte jemand singen? Does anyone want to sing? said. Кто-нибудь хочет спеть? сказал.

Ben hemen el kaldırdım رفعت يدي على الفور Ich habe sofort meine Hand gehoben I immediately raised my hand

ve bir Azeri türkü söyledim, Akşam Mahnısı. وقمت بغناء أغنيه تركيه شعبيه أغنية "Akşam Mahnısı" und ich sang ein aserbaidschanisches Volkslied, Evening Mahni. and I sang an Azeri song, Evening Mahnisi. и я спела азербайджанскую народную песню «Вечерний махнисы».

Bunu söyledikten sonra بعدما قمت بالغناء после того, как сказал это

herkes sessiz bir şekilde durdu baktı |silent|||| صمت الجميع لوهلة alle standen schweigend da und starrten Everyone stood silent and looked все стояли молча

ve ben dedim ki, ''Eyvah keman çalamadım ||||"Oh no"|| قلت لنفسي يا إلهي لم أعزف على الكمان und ich sagte: "Oh nein, ich kann nicht Geige spielen. And I said, `` Alas I couldn't play the violin И я сказал: «О, я не умел играть на скрипке.

şarkı da söyleyemedim galiba'' dedim. |||I guess| وغالبا لم أستطع الغناء أيضا und ich sagte: "Ich glaube nicht, dass ich singen kann. I guess I couldn't sing either, '' I said.

Sonra aynı Amerikan filmlerindeki gibi, o sahneleri çok severim. فجأة كالأفلام الأمريكية توالت الصفقات Then, just like in American movies, I love those scenes.

Böyle bir alkış koptu ||a round of applause|erupted بدأ التصفيق هكذا Es gab so viel Beifall There was such an applause Такие аплодисменты

ve herkes sesime hayran bir şekilde |||in awe of|| بدا الجميع معجبا بصوتي and everyone admires my voice и все восхищаются моим голосом

Shlomo Mintz bana dedi ki; قال لي شلومو مينتز: Shlomo Mintz said to me; Шломо Минц сказал мне;

''Sen keman çalma, şarkı söyle.'' "لا تعزفي الكمان بل غني" "Spiel nicht Geige, sing. "You don't play the violin, sing." «Не играй на скрипке, пой».

Öyle demedi tabii. "Like that"|| لم يقل هذا طبعا Das ist nicht das, was er gesagt hat. He didn't say that, of course. Конечно, он этого не сказал.

Keman çalmaya devam edebilirsin dedi. قال: "يمكنك البدأ بعزف الكمان Er sagte, du kannst weiter Geige spielen. He said you can continue playing the violin. — Ты можешь продолжать играть на скрипке, — сказал он.

Fakat 18 yaşındasın ve ses eğitimi için |||voice|| ولكنك في الثامنة عشرة وبالنسبة لصوتك But you're 18 and for vocal training Но тебе 18 лет и для обучения вокалу

çok uygun bir yaştasın فعمرك جيد جدا للتدريب الصوتي Sie befinden sich in einem sehr günstigen Alter. You are a very suitable age

lütfen İstanbul'a döndüğünde من فضلك حين تعودي لأسطنبول Please when you return to Istanbul пожалуйста, когда вы вернетесь в Стамбул

konservatuvarın ses eğitimi bölümüne gir'' dedi. انضمي للمعهد الموسيقي قسم التدريب الصوتي" "Mach eine Gesangsausbildung an der Musikhochschule. Enter the vocal training section of the conservatory. Войдите в секцию вокала консерватории, — сказал он. Geldik, konservatuvarın ses eğitimi bölümü ve konservatuvar sınavlarına hazırlandım. ||voice|||||| عدنا، وكنت أستعد لاختبار قسم التدريب الصوتي We came, I prepared for the vocal education department of the conservatory and the conservatory exams. Мы приехали, я готовилась к вокальному отделению консерватории и консерваторским экзаменам.

Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği بالموسيقى الفنية الموسيقى الكلاسيكية Turkish Folk Music, Turkish Classical Music Турецкая народная музыка, Турецкая классическая музыка

napolitenler, aryalar, نابوليتان وأرياس Neapolitan arias, неаполитанцы, арии,

çok çeşitli bir repertuvar hazırladım لقد أعددت مجموعة واسعة من الذخيرة Ich habe ein sehr abwechslungsreiches Repertoire vorbereitet Я подготовил очень разнообразный репертуар

ve jüri'nin karşısına geçtim. وعبرت لجنة التحكيم und ich bin vor die Geschworenen getreten. and I went in front of the jury. И я предстал перед присяжными.

Alaeddin Yavaşça, Selahattin İçli, Erol Uras çok değerli hocalarımız var. |||İçli||||very esteemed|| علاء الدين يافاشا وصلاح الدين إيسلي وإيرول اوراس معلمون أفاضل للغاية Alaeddin Yavaşça, Selahattin İçli und Erol Uras sind sehr wertvolle Lehrer. У Алаэддина Явашча, Селахаттина Ичли и Эрол Ураса очень ценные учителя.

Sonradan Türkiye'nin çok iyi bir tenoru في وقت لاحق ملحن جيد جدا في تركيا Später wurde er ein sehr guter Tenor in der Türkei. Later he is a very good tenor of Turkey Очень хороший тенор Турции впоследствии

Erol Uras dedi ki; ايرول اوراس قال لي: sagte Erol Uras; Erol Uras said; Эрол Урас сказал;

''Kızım sen bir enstrüman çalıyor musun?'' "يا ابنتي هل تعزفين على آلة موسيقية" "Mädchen, spielst du ein Instrument? `` Daughter, do you play an instrument? '' «Девочка, ты играешь на инструменте?» '' Evet hocam çalıyorum قلت: نعم يامعلمي أعزف '' Yes teacher, I am playing

keman çalıyorum, hocam'', dedim. أعزف على الكمان I play the violin, teacher, '' I said.

Dönüp, yanındaki hocalar dedi ki; التفت وقال للمعلمين: Er drehte sich um und sagte zu den Hodjas neben ihm; He turned and said the teachers next to him; Обернувшись, учителя рядом с ним сказали;

''Efendim ağır şey çeker gibi |heavy||"pulls"| "سيدي كما تسحب الشيء الثقيل Sir, es ist, als ob man etwas Schweres ziehen würde. `` Sir like pulling a heavy thing «Сэр, это как тянуть что-то тяжелое.

yay çeker gibi şarkı söylüyor bow|pulls back||| تغني وكأنها تسحب القوس singt wie ein Bogen sings like pulling a bow поет как смычок

değil mi?'' dedi ve orada أليس كذلك؟" isn't it? '' he said and there верно? - сказал он, и там

Shlomo Mitz söylediği o cümle بسبب الجملة التي قالها شلومو مينتز Shlomo Mitz sagte diesen Satz That sentence Shlomo Mitz said Это предложение Шломо Митц сказал

benim konservatuvarı kazanmama كانت السبب في فوزي بالمعهد الموسيقي und ich werde mir nicht helfen, ins Konservatorium zu kommen. my not winning the conservatory не выиграть мою консерваторию

sebep oldu aslında. Das war es eigentlich auch schon. it actually caused. на самом деле вызвало это.

İyi ki de ses eğitimi bölümünü seçmiştim أنا سعيدة لاختياري في قسم التدريب الصوتي Fortunately, I chose the vocal education department. Хорошо, что я выбрала отделение обучения вокалу

ve bunu söyledikten sonra وبعد ذلك الحوار and after saying that и после того, как сказал, что

bu diyalogtan sonra после этого диалога

ben bile tutup ses eğitimi bölümü تمسكت في قسم التدريب الصوتي Ich werde sogar eine Abteilung für Stimmbildung einstellen. Even I keep vocal training Я даже держу раздел обучения вокалу

sınavında keman çaldım. "in the exam"|| وعزفت الكمان أيضا I played violin in the exam. Я играл на скрипке на экзамене.

Sonrasında ağustos ayı, بعد آب "اغسطس" Dann August, Then August, Затем в августе,

İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Kampüsü الحرم الجامعي لجامعة إسطنبول التقنية Кампус Стамбульского технического университета Мака

konservatuvarın olduğu bina, مبنى المعهد الموسيقي das Gebäude, in dem sich der Wintergarten befindet, the building where the conservatory is, здание, в котором находится консерватория,

bir yokuş var yokuştan aşağı indim. |hill||hill|| ذهبت إلى الأسفل There is a slope, I went down the slope. Есть склон, я спустился по склону.

2000 kişi müracaat ediyor ama |applying|| يتقدم 2000 شخص 2000 people apply but 2000 человек подали заявку

sadece 12 kişi alıyorlar. ولكن فقط 12 يتم قبولهم

Koştum, cama baktım bir kağıt ve kağıdın en üstünde Öykü Gürman yazıyor. |window|||paper||||||| ركضت ونظرت إلى النافذة على الورقة يكتب اسمي في الجزء العلوي I ran, looked at the glass, and on the top of the paper, Öykü Gürman is written. Я побежала, посмотрела в окно, это был листок бумаги и наверху бумаги было написано Öykü Gürman.

O kadar heyecanlandım كنت متحمسة جدا Ich war so aufgeregt. I'm so excited

ve o kadar duygulandım ki. |||I was moved| وعاطفية كذلك and I was so touched.

Ne kadar doğru شعرت و كأني كنت في المكان الصحيح Wie wahr Насколько правильно

bir yerde olduğumu hissettim Ich hatte das Gefühl, dass ich irgendwo war I felt I was somewhere я чувствовал, что я был где-то

hayatımın dönüm noktalarından biriydi, |turning point|| كانت أحد نقاط التحول في حياتي war einer der Wendepunkte in meinem Leben, it was one of the turning points in my life, Это был один из поворотных моментов в моей жизни,

konservatuvarı kazanmıştım. لقد فزت بالمعهد الموسيقي Ich wurde an der Musikhochschule aufgenommen. I won the conservatory.

Bu okulu ya 4 yılda bitireceğim سأنهي الدراسة خلال أربعة سنوات Entweder schließe ich diese Schule in vier Jahren ab I will finish this school in either 4 years Я закончу эту школу через 4 года

ya hiç bitiremeyeceğim dedim |||I said أو لن أنهيها أبدا Ich dachte, ich würde nie fertig werden. I said I will never finish я сказал, что никогда не закончу

çünkü hep Flamenko dinliyordum. لأنني كنت دائماً أستمع إلى الفلامنكو denn ich habe immer Flamenco gehört. because I was always listening to flamenco. потому что я всегда слушал фламенко.

Ve terennümler, Düm Düm Tekteler, |melodies|||Single beats ويهتفون، دوم دوم تك تك .... Und die Sprechchöre "Düm Düm Tekteler. And chants, Düm Düm Tekteler, И воспевая, Дум Дум Тектелер,

ten Nadir Nadi düm tek tekte ten Nadir Nadi|Rarely|||| ten Nadir Nadi düm in one десять Надир Нади дум один за другим

nadir, nadu, düm tek tek... rare|||| rare, nadu, dump one by one ...

Sürekli terennüm halinde dedim ki; قلت في الهتاف المستمر I said in my chanting all the time; Я сказал в постоянном воспевании;

flamenko dinliyorum أنا أستمع إلى الفلامنكو я слушаю фламенко

ve halk müziğini sanat müziğini سأدمجها مع الموسيقى الشعبية والفنية and folk music art music и народная музыка

Flamenko ile birleştireceğim. I will combine it with flamenco.

Konservatuvarı bitirdikten sonra okulu da birincilikle bitirdim. |||||with first place| بعدما أنهيت المعهد الموسيقي والدراسة بترتيب الأولى Nach dem Abschluss des Konservatoriums habe ich die Schule mit dem ersten Platz abgeschlossen. After I finished the conservatory, I finished the school with the first place. После окончания консерватории я закончил школу с первым местом.

Bir 4 yıl kadar müzik öğretmenliği yaptığım yuvada. "A"||||||in the nursery كنت أقوم بتدريس الموسيقى لأربعة سنوات في منزلي In dem Kindergarten, in dem ich etwa vier Jahre lang Musik unterrichtet habe. At the kindergarten where I taught music for 4 years. В детском саду, где я преподавал музыку около 4 лет. Ama çok tereddütlerim vardı ||my doubts| ولكن كان لدي الكثير من الترددات But I had a lot of hesitations

çünkü yetmiyordu |"wasn't enough" لأنه لم يكفي because it was not enough потому что этого было недостаточно

ve bir şey yapmalıydık يجب أن أفعل شيئا und wir mussten etwas tun and we should have done something

ve hayalimiz aslında bizim kültürümüze وحلمنا في الأصل ثقافتنا und unser Traum basiert eigentlich auf unserer Kultur and our dream is actually our culture

ait olan türküleri ve şarkıları دمج الفلامنكو مع الموسيقى الشعبيه الكلاسيكيه The folk songs and songs that belong народные песни и песни

Flamenko müzikle birleştirmek Combining flamenco with music

aslında flamenkonun da كان فعلا لتوضيح actually flamenco

bizim halk müziğimiz olduğunu anlatmaktı. أن موسيقانا الشعبية هي الفلامنكو الخاصة بنا to explain that we have folk music.

Berk askerden döndü, عاد بيرك من العسكريه Berk returned from the soldier, Берк вернулся из армии,

Sevilla'da yaşamıştı üç buçuk yıl kadar عاش في إشبيلية لمدة تصل إلى ثلاث سنوات ونصف Er lebte dreieinhalb Jahre lang in Sevilla. He lived in Seville for three and a half years Он прожил в Севилье три с половиной года.

dedi ki; ''Öykü Muhsin Bey diye bir film var قال: "اويكو السيد محسن لديه فلم he said `` There is a movie called Öykü Muhsin Bey он сказал; Есть фильм под названием Story Muhsin Bey. Uğur Yücel ve Şener Şen oynuyor |||Шенер|| اسمه السيد محسن Uğur Yücel and Şener Şen are playing Угур Юджел и Шенер Сен в главных ролях

orada Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel'e ويوجد به Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel'e dort Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel there to Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel там Угур Юджел, Шенер Шен, Угур Юджел

Evlerin Önü Boyalı Direk |In front of|Painted|painted pole ويقوم Uğur Yücel بغناء Evlerin Önü Boyalı Direk Bemalter Pfahl vor Häusern Painted Front of Houses Покрашенные столбы перед домами

türküsünü söyletiyor, und singt seine Ballade, makes you sing your song,

gel bunu bir yapalım.'' dedi. لنفعلها" "Lass uns das tun.

Hay hay dedim, yaptık قلت حسنا نفعلها Ich sagte ja, wir haben es getan.

ve 20 milyon tıklandı. ||"was clicked 20 million" وحصلت على 20 مليون نقرة und 20 Millionen Zugriffe. and 20 million clicks.

Aslında o üç buçuk dakika ile في الواقع أن الثلاث دقائق ونصف جعلت هذه الفتاة الشهيرة Mit diesen dreieinhalb Minuten. Actually with those three and a half minutes

meşhur oldu bu kız Sie ist berühmt. this girl is famous

oradan yürür dediğinizin altında كانت رحلة شاقة unter dem, was Sie sagen, geht von dort aus under what you say walk from there

gerçekten çok uzun bir çalışma emek var. |||||effort| كان حقا العمل طويلا والجهد كبيرا There is a really long work effort.

Ve biz türkü yaptık, konserler, ün, şan, şöhret, para... |||||fame|fame|fame| وفعلناها، الحفلات الموسيقية والشهرة والمجد والمال ... And we performed folk songs, concerts, fame, fame, fame, money ...

Harika, harika, her şey çok harika gidiyor. رائع كل شيء يسير على نحو رائع Great, great, everything is going so great.

Sonra Popüler Kültür bize dedi ki; 2. bir şarkı yapmanız gerekiyor. ثم قالوا أننا نحتاج إلى تقديم أغنية أخرى Dann sagte Popular Culture zu uns: Ihr müsst einen zweiten Song machen. Then Popular Culture told us; 2. You have to make a song.

Türküyü yapmıştık ya قلت نحن قدمنا الموسيقى الشعبية والآن حان وقت الفنية We made the song Мы сделали индейку?

sanat müziği de yapalım dedim. I said let's make art music too. Я сказал, давай делать музыку.

Seni ben unutmak istemedim ki'yi yaptık. لم أكن أريد أن أنساها Wir haben es getan, ich wollte dich nicht vergessen. I did not want to forget you that we did. Мы не хотели тебя забывать.

O zaman da harikayız, وحينها كنا رائعين Dann sind wir großartig, Then we are great too,

yine ün, şan, şöhret |fame|fame|Fame مرة أخرى الشهرة والمجد fame, glory, fame again слава, слава, известность

her şey çok harika, fakat derken |||||"all of a sudden" كل شيء رائع، ولكن alles ist so wunderbar, aber wenn du sagst Everything is so wonderful, but just by saying все так здорово, но когда вы говорите

şarkının etkisi azalmaya başladı |impact|| بدأ تأثير الأغنية في الانخفاض the effect of the song began to wane влияние песни стало ослабевать

ve duraksama dönemi başladı... |hesitation|| وبدأت فترة التوقف ... und die Pausenzeit begann... and the period of hesitation has begun ... И период паузы начался...

2011-2012-2013 مرت 2011 و2012 و2013 2011-2012-2013 гг.

2014 yılında telefon çaldı. وفي 2014 دق الهاتف

"Öykü hanım, yapım şirketi arıyor ||production company|| أنسه اويكو شركة انتاج تحدثك "Frau Öykü sucht eine Produktionsfirma. "Mrs. Öykü is looking for a production company «Мисс Стори ищет продюсерскую компанию.

Urfalıyam Ezelden diye bir dizi var, هناك مسلسل تلفزيوني "Urfalıyam Ezelden" Es gibt eine Serie namens Urfalıyam Ezelden, Есть сериал под названием Urfalıyam Ezelden.

orada şarkı söylemenizi نريدك أن تغني Ich möchte, dass du dort singst. to sing there петь там

türkü söylemenizi istiyoruz Мы хотим, чтобы вы спели песню

aynı zamanda كان دور فتاة تخرجت من المعهد الموسيقي same time

konservatuvar mezunu bir kız, dedi. |graduate||| ein Absolvent des Konservatoriums, sagte er. “She's a conservatory graduate,” he said. «Девушка, окончившая консерваторию, — сказал он.

Iş buldum, dedim iş buldum. قلت لقد وجدت عملا! وجدت عملا Ich habe einen Job, ich sagte, ich habe einen Job. I found a job, I said, I found a job.

Konservatuvar mezunu bir kız oynayacağım سأمثل دور فتاة خريجة المعهد الموسيقي Ich spiele ein Mädchen mit Konservatoriumsabschluss

ve idealist olarak yapmak istediğim كان مثاليا und was ich als Idealist tun möchte and what I want to do idealistically и идеалистически, что я хочу сделать

her şeyi yapacağım, türkü söyleyeceğim سأفعل كل شيء، وسأغني I will do everything, I will sing a song Я сделаю все, я спою песню

uzun hava söyleyeceğim... بذلنا قصارى جهدنا لكن Ich werde ein langes Lied singen... I'll sing long air ... Я скажу длинный воздух ...

O kadar çalıştık, emek verdik |||effort| Wir haben so hart gearbeitet und geschuftet. We worked so hard, we worked hard Мы так много работали

dizi 11 bölümde bitti. توقف المسلسل عند الحلقة الحادية عشر Сериал закончился в 11 сериях.

Çünkü yapım şirketi ve kanal karar verdi |production company||||| بقرار من شركة الإنتاج والقناة تم إنهاء المسلسل Denn die Produktionsfirma und der Sender haben beschlossen Because the production company and the channel decided Потому что продюсерская компания и канал решили

dizi bitti. die Serie ist vorbei. the series is over. сериал закончился.

Gel gelelim, yine bir hayal kırıklığı وخيبة أمل أخرى Und noch eine Enttäuschung Come on, it's a disappointment again Да ладно, еще одно разочарование

ama yine vazgeçemiyorum hep devam ediyorum ||"I can't quit"||| لكن مجددا لم أستسلم aber ich kann nicht mehr aufgeben, ich mache weiter. But I can't give up again, I always keep going

hep devam ediyorum, |keep going| واصلت التقدم I always continue

üretmeye, çalışmaya, sabretmeye, ||to be patient بالتعلم والعزف والصبر to produce, to work, to be patient,

ahlakımı bozmamaya my morals| وألا أفسد صبري not to spoil my morality чтобы не портить мне нравы

duruşumdan ödün vermemeye, "my stance"|compromise|"not compromising" موقفي وتضحيتي not to compromise my stance, не скомпрометировать мою позицию,

hep devam ediyorum devam ederken دائما كنت أواصل وأواصل السعي I always continue while continuing

bu arada bir albüm yaptım. خلال ذلك قمت بعمل ألبوم By the way, I made an album.

2014-2015-2016-2017 telefon çaldı. مضت 2014 و2015 و2016 وفي 2017 رن هاتفي 2014-2015-2016-2017 the phone rang.

Yapım şirketi. Biz proje yapıyoruz Sen Anlat Karadeniz Projesi... Production|||||||| شركة الإنتاج نحن لدينا مشروع مسلسل "sen anlat karadiniz" Production company. We are doing a project You Tell Black Sea Project ... Производственная компания. Мы делаем проект You Tell Black Sea Project...

Aman Allahım. Ve orada, قل يا إلهي My God. And there

''Şive yapabiliyor musunuz?''dedi... "Accent"||| قالوا هل بإمكانك إتقان لهجة البحر الاسود؟ Er sagte: "Können Sie einen Akzent setzen? He said, `` Can you dial up? '' Он сказал: «Ты умеешь делать акценты?»

Dedim, ''Yaparım yaparım قلت نعم أستطيع فعلها I said, `` I do, I do Я сказал: «Я делаю, я делаю

şive yaparım'', böyle konuşuyorum سأفعلها وأتقن اللهجة "Ich spreche mit einem Akzent", das ist meine Art zu sprechen. I dialect '', I speak like this

ama ''şive yaparım,''dedim. قلت نعم أفعلها but I said "I will accede.

"Oy nenem yarabbi!" dedim. |"Oh my goodness!"|"Oh my God!"| قلت: ياجدتي !! يا إلهي !! "Oh my dear!" I said. "О моя бабушка!" Я сказал.

''Oy nenem yarabbi!'' "Oy nanaem yarabbi!

Ondan sonra, bir audition metni var. ||||script| بعد ذلك، لديك نص الاختبار Danach gibt es ein Drehbuch für das Vorsprechen. After that, there is an audition text.

Tabii ki şirkete davet edildim بالطبع دعيت إلى الشركة Natürlich wurde ich in die Firma eingeladen Of course I was invited to the company Конечно меня пригласили в компанию

ve deneme çekimi yapacağız. ||съемка| |trial shoot|test shoot| سنقوم بعمل لقطة تجريبية und wir werden einen Testdreh machen. and we will do a test shot. И сделаем пробную съемку.

Bu karakteri oynayıp oynamadığı mı test edecekler ويختبروني ما إن كنت سأستطيع أداء هذه الشخصية؟ Sie werden mich testen, um zu sehen, ob ich diese Rolle spielen kann. They will test whether he plays this character or not Они собираются проверить, играет ли он этого персонажа.

çünkü çok ağır bir sorumluluk. ||heavy||heavy responsibility لأنها مسؤولية ثقيلة جدا weil es eine sehr große Verantwortung ist. because it is a heavy responsibility. потому что это очень большая ответственность.

Tabii karakter şarkı da söylüyor, بالطبع تغني الشخصية أيضًا Natürlich singt die Figur auch, Of course the character sings too, Конечно, персонаж также поет,

çok mutluyum. سعدت جدا Ich bin sehr glücklich. I am so happy.

Şirketten içeri girdim, dedim ki; دخلت إلى الشركة وقلت Ich ging in die Firma und sagte; I went inside the company, I said; Я вошел в компанию, я сказал;

''Evet ezberimi yaptım, her şey çok iyi |"I memorized"||||| "نعم، لقد حفظت، كل شيء جيد جدًا ومتحمسة جدا "Ja, ich habe mir alles gemerkt, alles ist sehr gut. `` Yeah I did it by heart, everything is so good

çok heyecanlıyım. لأن الاشخاص الذين يقومون بأشياء يحبونها يتحمسون Ich bin sehr aufgeregt. I am very excited.

Ben çünkü işini aşkla yapan insanların heyecanını ölüyorum. Ich sterbe, weil ich die Aufregung von Menschen liebe, die ihre Arbeit mit Liebe machen. I am dying the excitement of people who do their job with love Я умираю из-за азарта людей, которые делают свою работу с любовью.

Bende onlardan biriyim. وأنا واحدة منهم Ich bin einer von ihnen. I am one of them too. Я один из них.

İşimi aşkla yaptığım için çok heyecanlanıyorum. متحمسة جدا لأعمل بما يثير شغفي" I'm so excited that I'm doing my job with love.

Çalıştım, yapacağım,''dedim. Bir baktım Osman Sınav. لقد اجتهدت وسأفعلها نظرت ووجدت Osman Sınav I worked and I will do it, '' I said. I looked, Osman Exam. Я работал, я сделаю это, — сказал я. Я взглянул на экзамен Османа. Osman Sınav karşımda. ||"in front of me" Osman Sınav هو أمامي Osman Sınav ist hier. Osman Exam is in front of me. Экзамен Османа впереди.

Ama o bilgeliğiyle ve öğretici yanıyla, ||with his wisdom||instructive| لكن بحكمته وتعليمه Aber mit seiner Weisheit und seiner pädagogischen Seite, But with his wisdom and teaching Но с его мудростью и поучительной стороной,

o babacan tavrıyla, o kadar beni rahatlattı ki. |fatherly|fatherly manner||||| وموقفه الأبوي هدأني Mit seinem väterlichen Auftreten hat er mich sehr getröstet. he comforted me so much with his fatherly demeanor. Он так утешал меня своим отеческим поведением.

Bana inandığını söyledi. قال إنه يؤمن بي Er sagte, er glaube mir. He said he believed me. Он сказал, что верит мне.

Ve "3 2 1 kayıt" dedi. |recording|said وقال: "3 2 1 سجل" Und er sagte: "3 2 1 Rekord". And he said "3 2 1 record".

Ben oynadım, türkü söyledim. لقد لعبت الدور، وغنيت الأغاني الشعبية

Sonra, audition bittikten sonra, ثم، بعد انتهاء الاختبار Then, after the audition is over,

saat 2'de girdim oraya, جئت في الساعة 2:00 Ich kam um 14 Uhr dort an, I entered there at 2 o'clock,

çıktım saat 7'de. خرجت في الساعة 7:00 Ich bin um 7:00 Uhr gegangen.

Yani şizofrenik bir durum, size anlatamam. يعني حالة فصام، لا أستطيع أن اشرحها لكم So it's a schizophrenic situation, I can't tell you. Так что это шизофреническая ситуация, я не могу вам сказать.

Gülüyorum, ağlıyorum. أضحك، أبكي I laugh, I cry.

Bir sürü duygu geçişleri yaşıyorum |||emotional shifts| أواجه الكثير من التحولات العاطفية I'm experiencing a lot of emotion shifts

ama kendimi kanıtlamam lazım Osman Sınav'a. ||prove myself||| ولكن يجب أن أثبت نفسي لـ Osman Sınav but I have to prove myself to Osman Exam. но я должен проявить себя на экзамене Османа.

Ve sonrasında, oradan ayrılırken dedim ki; وعندما غادرت، قلت: And then, as I was leaving, I said; И затем, когда я уходил, я сказал;

"Bana olmadığını iki gün içinde "لو لم يتم اختياري أخبرني في غضون يومين" "In two days that it wasn't me «Через два дня, что ты не я

söyler misiniz" dedim. Can you tell me? "I said. Можешь рассказать? - сказал я.

Neden olmadığını söylemek istedim أردت أن أقول لماذا لا I wanted to say why not Я хотел сказать, почему бы и нет

çünkü o zaman daha çabuk arıyorlar. ||||more quickly| لكنهم سيبحثون أسرع because then they search quicker. потому что тогда они звонят быстрее.

Aradılar, telefonum çaldı. رن هاتفي They called, my phone rang. Звонили, у меня зазвонил телефон.

Çok heyecanlıyım. متحمسه جدا I am very excited.

"Acaba rolü aldım mı? Asiye Kaleli ben mi olacağım?" diye... أتساءل ما إذا كنت قد توليت الدور؟ هل سأكون آسيا كاليلي "I wonder if I got the role? Will I be Asiye Kaleli?" that ... «Интересно, получу ли я роль? Буду ли я Асие Калели?» говоря...

Menajerim dedi ki; ''Bizim Asiyemiz sensin.'' my manager||||| قال وكيل أعمالي: "أنت آسيا" Мой менеджер сказал: «Ты наша Асие». O anda bir çıkış noktası ve benim için de dönüm noktasıydı. |||turning point|point|||||turning point| عند هذه النقطة نقطة تحول It was a starting point at that moment and a turning point for me. Это было отправной точкой и поворотным моментом для меня в тот момент. Sizinle bunu paylaşmak istedim çünkü ünlü olmak değil, شاركت هذا معك لأن الشهرة لا تهم بل الأهم أن تترك أثرا I wanted to share this with you because not to be famous, Я хотел поделиться этим с вами, потому что это не про известность,

önemli olan iz bırakmaktır hayatta. ||trace|| The important thing is to leave a mark in life. Главное оставить след в жизни.

Ben hep üretmeye devam ettim, hiç yılmadım. لقد استمررت دائما بالمحاولة أنا لم أتوقف أبدا I have always continued to produce, I have never been afraid. Я всегда продолжал продюсировать, я никогда не сдавался.

Ve popüler kültür elbette gelip geçici ama والشعبية هي بالطبع مؤقتة ولكن And popular culture is temporary, of course, but Популярная культура приходит и уходит, конечно, но

bıraktığınız ses, bıraktığınız iz kalıcı. |||mark|lasting الصوت الذي تتركه، الممر الذي عبرته the sound you leave, the mark you leave is permanent. Звук, который вы оставляете, след, который вы оставляете, остается навсегда.

Aynen şarkılar gibi. تماما مثل الأغاني Just like the songs. Так же, как и песни.

Öyle zannediyorum ki افترض I think so

bir tiyatro perdesinde, böyle bir perde de ||on the curtain|||theater curtain| على خشبة مسرح، مثل هذا on a theater curtain, such a curtain too на театральный занавес, такой занавес

böyle bir sahnede, eğer hoş seda ||||pleasant|pleasant sound في مشهد كهذا إذا تمكنت من ترك أثر In a scene like this, if it's nice в такой сцене, если ты хорошо звучишь

bir ses, bir iz bırakabilirsem... Если я смогу оставить звук, след...

Gerçekten ne mutlu bana. حقا سيكون أمرًا يسعدني How happy I am indeed.

Önemsediğim bir hikâye var. I care about||| هناك قصة تلهمني There is a story I care about. Есть история, которая меня волнует.

Picasso'nun hikâyesi. قصة بيكاسو История Пикассо.

Picasso bir gün restorana girer ذهب بيكاسو يوما إلى أحد المطاعم Picasso enters the restaurant one day

ve şef garson onu tanır. ||||knows ورآه النادل and the chief waiter recognizes him.

Der ki "Torunlarıma, çocuklarıma, yadigâr, hatıra kalması için ||||наследие||| ||||keepsake|keepsake|| قال له هل بإمكانك رسم شيء؟ لتبقى ذكرى لأحفادي وأطفالي He says "For my grandchildren, my children, a relic, a memory Он говорит: «Для моих внуков, детей, семейных реликвий, воспоминаний.

bir şey çizer misiniz?" der. ||draw|| Can you draw something? "

Bir kâğıt uzatır. ثم أعطاه ورقة He hands a sheet of paper.

Picasso kırmaz, o kâğıdı alır |||the paper| بيكاسو لم يكسره وأخذها Picasso doesn't break, he takes the paper

ve 5 dakikada bir şeyler çizer وخلال خمسة دقائق رسم شيئا

ve kağıdı uzatır, der ki "Bin dolar.'' وأعطاه الورقه وقال ألف دولار and hands over the paper, says "A thousand dollars." и передает бумагу, говоря: «Тысяча долларов».

Şef garson da der ki, فقال له النادل The maitre also says, Главный официант также говорит:

"Aman efendim, ne bin dolar? 5 dakikada çizdiniz. يا سيدي لماذا ألف دولار وأنت رسمتها في خمسة دقائق "Oh sir, what a thousand dollars? You drew it in 5 minutes. «О, сэр, какая тысяча долларов? Вы нарисовали ее за 5 минут.

Yani, bin dolar olur mu?" يعني أيعقل ألف دولار؟ I mean, a thousand dollars? " Я имею в виду тысячу долларов?»

Picasso hazır cevaplılığıyla bilinen bir ressam, döner, der ki, ||with quick wit|||painter|replies|| وإجابة بيكاسو الجاهزة التف وقال له Picasso, a painter known for his responsiveness, returns, says, Пикассо, художник, известный своей отзывчивостью, возвращается, говорит:

"Sizin o 5 dakika dediğiniz الذي قلت عنه خمسة دقائق «Как вы называете эти 5 минут

40 yıl artı 5 dakika." |plus| هو 40 عاما و5 دقائق 40 years plus 5 minutes. " 40 лет плюс 5 минут».

Dolayısıyla, o üç buçuk dakika dediğiniz لذلك، ما تسمونه فيديو موسيقي من ثلاث دقائق ونصف So what you call those three and a half minutes Так что вы называете эти три с половиной минуты

müzik videosu, yaşım çıkacak ama ||my age|| music video, my age will come out, but музыкальное видео, я состарюсь, но

üç buçuk dakika artı 35 yıl. ثلاث دقائق ونصف زائد 35 سنة. tres minutos y medio más 35 años. три с половиной минуты плюс 35 лет.

Shlomo Mintz'ten sonra بعد شلومو مينتز

Osman Sınav çıkışı yoluydu. Osman Sınav كان من أخرجني Osman Exam way out. Экзамен Османа был выходом.

Benim için yol göstericilerimdi. كان قائدي They were my guides. Они были моими проводниками.

Ve üçüncü bir kişi daha var. وهناك شخص ثالث And there is a third person. И есть третий человек.

O da dünyanın 500 sanatçısının arasında yer alan هو من بين 500 فنان في العالم He is among the 500 artists of the world. Он также входит в число 500 художников мира. ressam Mehmet Uygun. الرسام محمد اويغون Художник Мехмет Уйгун.

Ben de böyle bir hava, كنت أتباهى I'm also such a weather, у меня тоже такая погода

işte Sen Anlat Karadeniz'de ||Tell| هل رأيت الأغاني التي غنيتها here you tell me in the Black Sea Вот ты расскажи в Черном море

söylediğim türküler, 50 milyon tıklanmış. بمسلسل sen anlat kara deniz حصلت على 50 مليون نقرة The folk songs I sing have been hit by 50 million. Народные песни, которые я пою, просмотрели 50 миллионов раз.

Toplamda 250-300 milyona yakın In total|| In total, close to 250-300 million

bir dinleyici kitlesi olmuş |an audience|audience group| has had an audience есть аудитория

ve her şey çok tıklanıyor. and everything is very clicked.

Ün bende, popüler kültür bende. Fame|||| أنا مشهورة، ولدي شعبية I have the fame, I have the popular culture. У меня есть слава, у меня есть популярная культура.

Harika bir sesim var, oyuncuyum. لدي صوت رائع، وممثلة I have a great voice, I'm an actor. У меня отличный голос, я актер.

Bülent İnal'la başrol oynadığım لعبت الدور الرئيسي مع بولنت إينال في Urfalıyam Ezelden De Where I played the lead role with Bülent İnal

Urfalıyam Ezelden'de.

Şimdi Sen Anlat Karadeniz dizisindeyim diye bir hava içinde. Now it is in a mood that I am in the You Tell Black Sea series. Как будто я в сериале "Теперь ты скажи Черное море".

Mehmet Uygun'un misafiri olduk. كنا ضيوف محمد اويغون We were guests of Mehmet Uygun.

Mehmet Uygun dedi ki; وقال: Мехмет Уйгун говорит:

"Ben sizi tanımıyorum "أنا لا أعرفكم لأني لا أتابع التلفاز" "I do not know you

çünkü ben televizyon izlemiyorum" dedi.

"Ben popüler kültür... أنا شعبيتي ...

''Ben gece kalkıp resim yapıyorum" dedi bana. قال: "أنا استيقظت في الليل لأرسم" "I get up at night and paint," he said to me. «Я встаю ночью и рисую», — сказал он мне. ''Ha'' dedim, ''yani işte, biz de.. bu yani...''dedim. قلت له: "ها نحن هنا يعني... I said, "Oh," I said, "Well, here we are ... well ..." Я сказал: «О, — сказал я, — ну вот и все, мы… вот и все…» Ben de aslında çok çaba sarf ediyorum. ||||effort|put in| أنا بالفعل بذلت الكثير من الجهد" I am actually putting a lot of effort into it. Я действительно приложил к этому много усилий.

"Sanat nedir, Öykücüğüm?" dedi. "Art"||"My little storyteller"| قال: "ما هو الفن؟" "What is Art, My Story?" said.

Birbirimize bakıyoruz... ونحن ننظر لبعضنا البعض... We look at each other ...

"İnsanı insana insanca anlatan bir kavram The human||humanely|||Concept قلت: "مفهوم إنساني يصفه الإنسان للإنسان "A concept that describes human beings humanly «Концепция, описывающая человека человеку человеку

ama bunun üzerine لكن في هذا أستطيع التحدث كثيرًا" but on top of that но на этом

çok da konuşabilirim, Mehmet Bey" dedim. Я могу много говорить, Мехмет-бей, — сказал я.

"Bir dakika, bir dakika" dedi. وقال: "دقيقة واحدة

"Google'a aç" dedi. قومي بفتح جوجل He said "open to Google".

Ben gittikten sonra bunu yapar mısınız? هل يمكنك القيام بذلك بعد أن أذهب؟ عديني" Will you do this after I'm gone? Ты сделаешь это после того, как я уйду?

Söz verin ama bu anlatacağım şeyi. Promise, but this is what I'm going to tell you. Обещай, но вот что я тебе скажу.

"Google'ı aç" dedi. قال لي قومي بفتحه He said "open Google". «Открой Google», — сказал он.

"'Art world' yaz" dedi. وابحثي عن عالم فن "Write 'art world,'" he said. «Напишите «мир искусства», — сказал он.

Sanat dünyası İngilizce. عالم الفن الإنجليزي The art world is in English. Английский мир искусства.

Yazdım. كتبتها

"Görsellere tıkla" dedi. Tıkladım. "Ne çıktı?" dedi. "Images"|||||| "انقري على الصور" نقرت قال "ما الأمر؟" He said, "Click the images." I clicked. "What happened?" said. «Нажимайте на изображения», — сказал он. Я нажал. "Что случилось?" сказал.

Vango, Picasso, Leonardo Da Vinci, heykeller, resimler...Aman Allahım harika. |||||sculptures|||| فان جوغ وليوناردو دافينشي منحوتات وصور قلت يا الهي! رائع Vango, Picasso, Leonardo Da Vinci, sculptures, paintings ... Oh my goodness is great. Ванго, Пикассо, Леонардо да Винчи, скульптуры, картины... Боже мой.

Şimdi dedi, "Sanat dünyası yazar mısın? Türkçe olarak," dedi. قال: "اكتبي عالم الفن في تركيا" He said now, "Are you a writer for the art world? In Turkish," he said. Теперь он сказал: «Можешь написать мир искусства? По-турецки».

Yazdım. Görsellere tıkladım. كتبت ونقرت على الصور I wrote. I clicked on the images. Я написал. Я нажимал на изображения.

Ne göreyim? Magazin dünyası. ||Celebrity news| ماذا وجدت؟ مجلة الدنيا What should I see? Magazine world. Что я увижу? Журнальный мир.

Kim kiminle, nerede, nasıl, ne... şşşş... من مع من، أين، كيف، ماذا ... Who with whom, where, how, what ... shhh ... Кто с кем, где, как, что... шшшш...

Ne almış, ne giymiş, ne yapmış? ماذا اشترى، ماذا ارتدى، ماذا فعل؟ What did she buy, what she wore, what she did Что он купил, что он носил, что он делал?

Sonra dedi ki; وقال: "عزيزتي اويكو أترك التعليق لك" Then he said;

"Öykücüğüm yorumu sana bırakıyorum" dedi. |комментарий||| "My little story"|interpretation||| He said, "My story, I leave the comment to you. «Я оставлю вам интерпретацию моей истории», — сказал он.

Ben de yorumu sizlere bırakıyorum. وأنا أترك التعليق لكم I leave the comment to you. Я оставляю комментарий для вас.

Teşekkürler. (Alkış) شكرا لكم