Short Story: ‘The Lady, or the Tiger?’ Kurzgeschichte: "Die Dame oder der Tiger? Relato corto: "¿La dama o el tigre? Nouvelle : "La dame ou le tigre ? 短編小説：『レディ、それともタイガー？ 단편 소설: '아가씨, 아니면 호랑이?' Conto: "A dama ou o tigre? Kısa Öykü: "Kadın mı Kaplan mı? 短篇小说：“女士，还是老虎？”

Now, the VOA Special English program, AMERICAN STORIES.

We present the short story "The Lady, or the Tiger?" by Frank R. Stockton.

Here is Barbara Klein with the story.

Long ago, in the very olden time, there lived a powerful king. |||||древние|||||| |||||alten|||||| давно||||||||||могутній| Some of his ideas were progressive. |||||ilerici But others caused people to suffer. |||||leiden ||neden oldu||| але|||||

One of the king's ideas was a public arena as an agent of poetic justice. ||||||||арена||(неопределённый артикль)|агентом|||справедливости |||||||||||||poetischer| |||||||||||aracı||şairane| Kralın fikirlerinden biri, şairane adaletin bir aracı olarak bir halka açık arenaydı. Однією з ідей короля була публічна арена як агент поетичної справедливості. Crime was punished, or innocence was decided, by the result of chance. ||||Unschuld||entschieden||||| злочин||||невинність||визначалася||||| Suç, şansa bağlı olarak cezalandırılıyor ya da masumiyet kararlaştırılıyordu. Злочин карався, або невинність визначалася, в залежності від випадку. When a person was accused of a crime, his future would be judged in the public arena. ||||обвинен|||||||||||| ||||beschuldigt|||||||||||| ||||suçlanır|||||||||||| ||людина||||||||||судитиметься|||публічній|арені Bir kişi bir suçla itham edildiğinde, geleceği halka açık arenada yargılanırdı. Коли особу звинувачували у злочині, її майбутнє судилося на публічній арені.

All the people would gather in this building. ||||збиратися||| Tüm insanlar bu binada toplanırdı. The king sat high up on his ceremonial chair. |||||||церемониальном| Kral, törensel sandalyesinde yüksekte oturdu. He gave a sign. |||işaret Bir işaret verdi. A door under him opened. Altındaki bir kapı açıldı. The accused person stepped out into the arena. |||вийшов|||| Sanık kişi arenaya adım attı. Directly opposite the king were two doors. Kiçin tam karşısında iki kapı vardı. They were side by side, exactly alike. ||пліч-о-пліч|||| Yan yana, tam olarak aynıydılar. The person on trial had to walk directly to these doors and open one of them. |||судебном|||||||||||| |особа|||||йти||||||||| Yargılanan kişi doğrudan bu kapılara yürümek ve bunlardan birini açmak zorundaydı. He could open whichever door he pleased. |||любую||| |||istediği||| |||будь-які|||хотів İstediği herhangi bir kapıyı açabilirdi.

If the accused man opened one door, out came a hungry tiger, the fiercest in the land. |||||||||||||самый свирепый||| |||||||||||||fierceste||| ||sanık|||||||||||||| |||||||||||||найсильніший||| Eğer suçlu adam bir kapıyı açsaydı, dışarı aç koca bir kaplan çıkardı, bu da ülkenin en azgın olanıydı. The tiger immediately jumped on him and tore him to pieces as punishment for his guilt. |||||||zerfetzte|||||Strafe||| |||||||||||||||вину Kaplan hemen üzerine atladı ve suçunun cezası olarak onu parçalara ayırdı. The case of the suspect was thus decided. ||||||so| ||||||так| Bu şekilde sanığın durumu karara bağlandı.

Iron bells rang sadly. |||сумно Demir çanlar hüzünle çaldı. Great cries went up from the paid mourners. |||||||плачущие |||||||ağlayıcılar |||||||плачучі Ücretli yas tutuculardan büyük çığlıklar yükseldi. And the people, with heads hanging low and sad hearts, slowly made their way home. |||||||||серцями||||| Ve insanlar, başları düşük ve üzgün kalplerle, yavaşça evlerine döndü. They mourned greatly that one so young and fair, or so old and respected, should have died this way. ||||||||красивый|||||||||| |оплакували|дуже|що||||||||||шанованого||||| O kadar genç ve güzel, ya da o kadar yaşlı ve saygıdeğer birinin bu şekilde ölmüş olmasına çok üzüldüler.

But, if the accused opened the other door, there came forth from it a woman, chosen especially for the person. |||Angeschuldigte|||||||||||||||| ||||||||||||||жінка||особливо|||особи Ama, eğer sanık diğer kapıyı açarsa, oradan özellikle o kişi için seçilmiş bir kadın çıkar. To this lady he was immediately married, in honor of his innocence. ||||||одружився||честь||| Bu hanımla hemen, masumiyetinin onuruna, evlendi. It was not a problem that he might already have a wife and family, or that he might have chosen to marry another woman. Onun zaten bir eşi ve ailesi olabileceği ya da başka bir kadınla evlenmeyi tercih etmiş olabileceği bir sorun değildi. The king permitted nothing to interfere with his great method of punishment and reward. |||||müdahale etmek|||||||| |||||втручатися|||||||| Kral, büyük ceza ve ödül yöntemine engel olacak hiçbir şeye müsaade etmedi.

Another door opened under the king, and a clergyman, singers, dancers and musicians joined the man and the lady. ||||||||papaz|||||||||| |||||королем||||співаки||||||||| Kralın altında başka bir kapı açıldı ve bir ruhban, şarkıcılar, dansçılar ve müzisyenler adamla kadına katıldı. The marriage ceremony was quickly completed. ||tören||| |||||завершено Evlilik töreni hızlı bir şekilde tamamlandı. Then the bells made cheerful noises. |||||sesler ||||радісні|звуки Sonra çanlar neşeli sesler çıkarıldı. The people shouted happily. İnsanlar mutlulukla bağırdı. And the innocent man led the new wife to his home, following children who threw flowers on their path. ||||||||||||||||||yoluna |||чоловік|повів|||||||слідуючи||||||| Ve masum adam, çocukların yoluna çiçekler attığı yeni eşini evine götürdü.

This was the king's method of carrying out justice. ||||||виконувати|| Bu, kralın adaleti sağlama yöntemiydi. Its fairness appeared perfect. |справедливость|| |adaleti|| його||| Adaletinin mükemmel olduğu göründü. The accused person could not know which door was hiding the lady. Sanık, hangi kapının kadını sakladığını bilemezdi. He opened either as he pleased, without knowing whether, in the next minute, he was to be killed or married. |||||||bilmeden|||||||||||| |||||хотів|||||||||||||| İstediği gibi açtı, bir sonraki dakikada öldürülecek mi yoksa evlendirilecek mi olduğunu bilmeden.

Sometimes the fierce animal came out of one door. ||лютий||вийшло|||| Bazen, kızgın hayvan bir kapıdan çıkıyordu. Sometimes it came out of the other. Bazen diğerinden çıkıyordu.

This method was a popular one. |||||один Bu yöntem popüler bir yöntemdi. When the people gathered together on one of the great trial days, they never knew whether they would see a bloody killing or a happy ending. ||||||||||||||||||||kanlı||||| İnsanlar büyük yargılama günlerinden birinde bir araya geldiklerinde, kanlı bir cinayet mi yoksa mutlu bir son mu göreceklerini asla bilemezlerdi. So everyone was always interested. тож|||| Yani herkes her zaman ilgileniyordu. And the thinking part of the community would bring no charge of unfairness against this plan. ||||||||||||несправедливости||| ||||||||||||adaletsizlik||| ||||||||поставити||обвинувачення||несправедливості|проти|| Ve topluluğun düşünce kısmı bu plana karşı herhangi bir haksızlık suçlaması getirmeyecekti. Did not the accused person have the whole matter in his own hands? ||||||||дело|||| Suçlanan kişinin bütün meselenin kontrolünü elinde bulundurmuyor muydu? Хіба звинувачена особа не мала всієї справи у своїх руках?

The king had a beautiful daughter who was like him in many ways. ||||||||||||відношеннях Kralın birçok yönüyle ona benzeyen güzel bir kızı vardı. У короля була прекрасна дочка, яка в багатьох відношеннях була схожа на нього. He loved her above all humanity. |||||людство Onu tüm insanoğlundan daha çok sevdi. Він любив її понад усе людство. The princess secretly loved a young man who was the best-looking and bravest in the land. |||||||||||||найсміливішим||| Prenses gizlice ülkedeki en yakışıklı ve en cesur genç adamı seviyordu. But he was a commoner, not part of an important family. ||||простолюдин|||||| ||||commoner|||||| ||||sıradan biri|||||| ||||простолюдин|не||||| Ama o bir sıradan biriydi, önemli bir ailenin parçası değildi.

One day, the king discovered the relationship between his daughter and the young man. ||||дізнався||||||||| Bir gün, kral kızı ile genç adam arasındaki ilişkiyi keşfetti. The man was immediately put in prison. ||||||в'язницю Adam hemen hapse atıldı. A day was set for his trial in the king's public arena. Kralın kamu arenasında duruşması için bir gün belirlendi. Був призначений день для його суду на публічній арені короля. This, of course, was an especially important event. Bu, elbette, özellikle önemli bir olaydı. Це, звичайно, була особливо важлива подія. Never before had a common subject been brave enough to love the daughter of the king. |||||||достатньо сміливим|||||||| Daha önce sıradan bir konu, kralın kızını sevmek için bu kadar cesur olmamıştı. Ніколи раніше жоден простий підданий не був настільки сміливим, щоб закохатися в дочку короля.

The king knew that the young man would be punished, even if he opened the right door. Kral, genç adamın doğru kapıyı açsa bile cezalandırılacağını biliyordu. Король знав, що молодого чоловіка покарають, навіть якщо він відкриє правильні двері. And the king would take pleasure in watching the series of events, which would judge whether or not the man had done wrong in loving the princess. Ve kral, adamın prensesi sevmekte yanlış yapıp yapmadığını yargılayacak olaylar dizisini izlemekten zevk alacaktı. І король отримував задоволення, спостерігаючи за розвитком подій, які мали судити, чи вчинив чоловік неправильно, люблячи принцесу.

The day of the trial arrived. Yargılama günü geldi. Настав день суду. From far and near the people gathered in the arena and outside its walls. Люди з близьких і далеких місць зібралися в арені та за її стінами. The king and his advisers were in their places, opposite the two doors. ||||danışmanları|||||||| ||||радники|||||||| Король і його радники були на своїх місцях, навпроти двох дверей. All was ready. Усе було готове. The sign was given. Знак був даний. The door under the king opened and the lover of the princess entered the arena. Kralın altındaki kapı açıldı ve prensesin sevgilisi arenaya girdi. Двері під королем відчинилися, і коханий принцеси увійшов на арену.

Tall, beautiful and fair, his appearance was met with a sound of approval and tension. |||светлый|||||||||одобрения||напряжение ||||||||||||onay|| |||||зовнішність||||||||| Uzun, güzel ve adil, görünüşü onaylama ve gerginlik sesleriyle karşılandı. Високий, красивий і світлий, його вигляд зустріли звуком схвалення та напруженістю. Half the people had not known so perfect a young man lived among them. İnsanların yarısı, aralarında böyle mükemmel bir gencin yaşadığını bilmiyordu. Наполовину людей не знали, що серед них жив такий досконалий молодий чоловік. No wonder the princess loved him! Prensesin ona aşık olması şaşırtıcı değil! Не дивно, що принцеса його любила! What a terrible thing for him to be there! Orada olmak onun için ne korkunç bir şey! Яка жахлива річ, що він там був!

As the young man entered the public arena, he turned to bend to the king. |||||||||||eğilmek||| Genç adam halk arenasına girdiğinde, kralın önünde eğilmek için döndü. Коли молодий чоловік увійшов до публічної арени, він нахилився перед королем. But he did not at all think of the great ruler. ||||||||||hükümdar Ama o, büyük hükümdarı hiç düşünmedi. Але він зовсім не думав про великого правителя. The young man's eyes instead were fixed on the princess, who sat to the right of her father. Genç adamın gözleri ise babasının sağında oturan prensesin üzerindeydi. Очі молодого чоловіка були прикуті до принцеси, яка сиділа праворуч від свого батька. From the day it was decided that the sentence of her lover should be decided in the arena, she had thought of nothing but this event. ||||||||вирок||||||||||||||||| Sevgilisinin cezasının arenada kararlaştırılacağı gününden beri, bu olaydan başka bir şey düşünmemişti. З того дня, коли було вирішено, що вирок її коханця буде визначено на арені, вона не думала ні про що, крім цієї події.

The princess had more power, influence and force of character than anyone who had ever before been interested in such a case. Prenses, daha önce böyle bir konu ile ilgilenmiş olan herkesten daha fazla güç, etki ve karakter gücüne sahipti. У принцеси була більша влада, вплив і сила характеру, ніж у будь-кого, хто коли-небудь був зацікавлений у такій справі. She had done what no other person had done. Başka hiç kimseden beklenmeyecek bir şeyi başarmıştı. Вона зробила те, що не зробила жодна інша людина. She had possessed herself of the secret of the doors. ||овладела||||||| ||заволоділа|собою|||||| Kapıların sırrını ele geçirmişti. Вона володіла таємницею дверей. She knew behind which door stood the tiger, and behind which waited the lady. Kapının arkasında hangi kapının arkasında kaplanın durduğunu ve hangi kapının arkasında kadının beklediğini biliyordu. Вона знала, за якими дверима стояв тигр, а за якими чекала дама. Gold, and the power of a woman's will, had brought the secret to the princess. Altın ve bir kadının iradesinin gücü, sırrı prensesin huzuruna getirmişti. Золото та сила жіночої волі принесли таємницю принцесі. She also knew who the lady was. Aynı zamanda kadının kim olduğunu da biliyordu. Вона також знала, хто була ця пані. The lady was one of the loveliest in the kingdom. ||||||самых красивых||| ||||||en güzel||| Hanım, krallıktaki en güzel kadınlardan biriydi. Пані була однією з найпрекрасніших у королівстві. Now and then the princess had seen her looking at and talking to the young man. ||іноді||||||||||||| Bazen prenses, onun genç adamı gözlemlerken ve onunla konuşurken gördü. Час від часу принцеса бачила, як вона дивилася на молодого чоловіка та говорила з ним.

The princess hated the woman behind that silent door. Prenses, o sessiz kapının arkasındaki kadını nefret ediyordu. Принцеса ненавиділа жінку за тими тихими дверима. She hated her with all the intensity of the blood passed to her through long lines of cruel ancestors. |||||||||||||||||жестоких|предков ||||||şiddeti|||||||||||| O, kanında aktarılan acımasız atalarının uzun soyu boyunca ona karşı tüm yoğunluğu ile nefret ediyordu. Вона ненавиділа її всією силою крові, що передавалася їй через довгі лінії жорстоких предків.

Her lover turned to look at the princess. Aşığı prensesin etrafında dönüp ona baktı. Її коханий обернувся, щоб подивитися на принцесу. His eye met hers as she sat there, paler and whiter than anyone in the large ocean of tense faces around her. ||||||||||||||||||напряженных||| ||||||||solgun||||||||||||| ||||||||||білішою||||||||напружених||| Gözleri orada otururken, etrafındaki gergin yüzlerin büyük okyanusundaki herhangi birinden daha solgun ve beyazken, onunla buluştu. Його погляд зустрів її, коли вона сиділа там, блідіша та біліша за всіх у великому океані напружених облич навколо неї. He saw that she knew behind which door waited the tiger, and behind which stood the lady. ||||||||||||||стояла|| Onun, tigrin hangi kapının arkasında beklediğini ve hangi kapının arkasında kadının durduğunu bildiğini gördü. Він побачив, що вона знала, за якими дверима чекав тигр, а за якими стояла дама. He had expected her to know it. Onun bunu bilmesini beklemişti. Він сподівався, що вона це знала.

The only hope for the young man was based on the success of the princess in discovering this mystery. ||||||||||||||||bu gizemi keşfetmekte|| ||надія|||||||||||||||| Genç adamın tek umudu, prensesin bu gizemi keşfetme başarısına dayanıyordu. Єдина надія для молодого чоловіка грунтувалася на успіху принцеси в розкритті цієї таємниці. When he looked at her, he saw that she had been successful, as he knew she would succeed. |||||||||||||||||досягне Ona baktığında, başarılı olduğunu gördü, çünkü başaracağını biliyordu. Коли він подивився на неї, він побачив, що вона досягла успіху, адже він знав, що вона зможе досягти успіху.

Then his quick and tense look asked the question: "Which?" Sonra onun hızlı ve gergin bakışı soruyu sordu: "Hangi?" Тоді його швидкий і напружений погляд ставив запитання: "Яка?" It was as clear to her as if he shouted it from where he stood. Onun için, sanki durduğu yerden haykırmış gibi açıktı. Їй було так ясно, як якби він закричав це з того місця, де він стояв. There was not time to be lost. Kaybedilecek zaman yoktu. Не було часу на втрати.

The princess raised her hand, and made a short, quick movement toward the right. ||підняла|||||||||до|| Prenses elini kaldırdı ve sağa doğru kısa, hızlı bir hareket yaptı. Принцеса підняла руку і зробила короткий, швидкий рух вправо. No one but her lover saw it. Onun dışında hiç kimse bunu görmedi. Ніхто, крім її коханця, цього не бачив. Every eye but his was fixed on the man in the arena. Ona bakmayan herkes arenadaki adama odaklanmıştı. Кожен погляд, окрім його, був прикований до чоловіка на арені.

He turned, and with a firm and quick step he walked across the empty space. |||||твердим||||||||| Dönerek, kararlı ve hızlı bir adımla boş alanı geçti. Він обернувся, і з firm та швидким кроком пройшов через порожній простір. Every heart stopped beating. Her kalp durdu. Кожне серце зупинилося. Every breath was held. |дихання||затримувалася Кожен подих був затриманий. Every eye was fixed upon that man. |||приковане||| Her göz o adama odaklanmıştı. Кожне око було приковане до того чоловіка. He went to the door on the right and opened it. Sağdaki kapıya gitti ve açtı.

Now, the point of the story is this: Did the tiger come out of that door, or did the lady? Şimdi, hikayenin noktası şudur: Tiger o kapıdan mı çıktı, yoksa kadın mı?

The more we think about this question, the harder it is to answer. Bu soruyu düşündükçe, cevabı vermek o kadar zorlaşıyor. It involves a study of the human heart. Bu, insan kalbini incelemeyi içeriyor. Це передбачає вивчення людського серця. Think of it not as if the decision of the question depended upon yourself. |||||||||||залежала|| Bunu, sorunun kararının kendinize bağlıymış gibi düşünmeyin. Не думайте про це так, ніби рішення питання залежить від вас. But as if it depended upon that hot-blooded princess, her soul at a white heat under the fires of sadness and jealousy. ||||||||||||||||||||||ревности ||||||||||||||||||||üzüntü|| ||||||||крові|||||||||||||| Ama sanki o ateşli prensesin ruhu, hüzün ve kıskançlığın ateşleri altında beyaz sıcaklığa ulaşmış gibi, buna bağlıydı. А якби це залежало від цієї гарячої принцеси, її душа на білому жарі під вогнем смутку і ревнощів. She had lost him, but who should have him? ||||але|||| Onu kaybetmişti, ama kim onu almalıydı? Вона його втратила, але хто повинен його мати?

How often, in her waking hours and in her dreams, had she started in wild terror, and covered her face with her hands? |||||||||rüyalarında||||||||||||| ||||пробудженні|||||||||||||||||| Uyanık saatlerinde ve rüyalarında ne kadar çok kez, vahşi bir korkuyla irkilmiş ve yüzünü elleriyle kapamıştı? Як часто, у своїх бадьорих годинах і в своїх снах, вона починала в дикий жах і закривала обличчя руками? She thought of her lover opening the door on the other side of which waited the sharp teeth of the tiger! Aşık olduğu kişinin kapıyı açmasını düşündü; kapının diğer tarafında ise kaplanın keskin dişleri bekliyordu! Вона думала про свого коханця, який відкриває двері, за якими чекають гострі зуби тигра!

But how much oftener had she seen him open the other door? Ama onu diğer kapıyı açarken ne kadar çok görmüştü? Але як часто їй доводилося бачити, як він відкриває інші двері? How had she ground her teeth, and torn her hair, when she had seen his happy face as he opened the door of the lady! |||сціпала||||||||||||||||||||| Kapıyı açan o kadınla mutlu yüzünü gördüğünde dişlerini nasıl sıktı ve saçlarını nasıl yoldu! Як вона скреготала зубами й рвала волосся, коли бачила його щасливе обличчя, коли він відкривав двері дами! How her soul had burned in pain when she had seen him run to meet that woman, with her look of victory. ||||yanmış||||||||||||||||| ||||горіла||болю||||||||||||||| O kadının, zafer bakışıyla o adamın o kadınla buluşmak için koştuğunu gördüğünde ruhunun acıdan nasıl yandığı. Як її душа палала від болю, коли вона бачила, як він біжить назустріч цій жінці з її виглядом перемоги. When she had seen the two of them get married. Onların evlendiğini gördüğünde. Коли вона побачила, як вони одружилися. And when she had seen them walk away together upon their path of flowers, followed by the happy shouts of the crowd, in which her one sad cry was lost! ||||||||||||||||||sesleri||||||||||| ||||||||||||||||||крики|||||||один|||| Ve çiçekler içerisindeki yollarında birlikte yürüdüklerini, arkasında kalabalığın mutlu çığlıkları ile, onun tek hüzünlü çığlığının kaybolduğunu gördüğünde! І коли вона побачила, як вони йдуть разом своїм шляхом квітів, в супроводі щасливих вигуків натовпу, в якому втратилася лише її одна сумна крик!

Would it not be better for him to die quickly, and go to wait for her in that blessed place of the future? ||||||||||||||||||kutsal|||| ||||||||||||||||||благословенному|||| Onun hızlıca ölmesi ve geleceğin o kutsal yerinde onu beklemesi daha iyi olmaz mıydı? Хіба не було б краще для нього швидко померти і піти чекати її в тому благословенному місці майбутнього? And yet, that tiger, those cries, that blood! Yine de, o kaplan, o çığlıklar, o kan! І все ж, той тигр, ті крики, та кров!

Her decision had been shown quickly. Onun kararı hızlıca gösterildi. Її рішення було показано швидко. But it had been made after days and nights of thought. Ama bu, günlerce ve gecelerce düşünülerek yapılmıştı. Але воно було прийняте після днів і ночей роздумів. She had known she would be asked. Sorulacağını biliyordu. Вона знала, що її запитають. And she had decided what she would answer. Ve ne cevap vereceğine karar vermişti. І вона вирішила, що відповість. And she had moved her hand to the right. Ve elini sağa kaydırmıştı. І вона перемістила руку вправо.

The question of her decision is one not to be lightly considered. ||||||один||||| Onun kararının sorusu hafifçe düşünülmesi gereken bir mesele değil. Питання її рішення не є таким, яке слід легко сприймати. And it is not for me to set myself up as the one person able to answer it. Ve bunu cevaplayabilecek tek kişi olarak kendimi konumlandırmam benim için uygun değil. І не мені виставляти себе в якості єдиної особи, здатної на нього відповісти. And so I leave it with all of you: Ve böylece bunu hepinizle bırakıyorum: Отже, я залишаю це у ваших руках:

Which came out of the open door – the lady, or the tiger? Açık kapıdan hangi çıktı - hanım mı, yoksa kaplan mı? Хто вийшов з відчинених дверей – дама чи тигр?

You have heard the American Story "The Lady, or the Tiger?" Amerikan hikayesini "Hanım mı, yoksa Kaplan mı?" duydunuz mu? Ви чули американську історію "Дама чи тигр?" by Frank R. Stockton. Френка Р. Стоктона.

Your storyteller was Barbara Klein. |оповідач|||

This story was adapted into Special English by Shelley Gollust. |||адаптирована|||||| |||||||||Gollust ||||||||Шеллі| It was produced by Lawan Davis. ||||Лаван| Listen again next week for another American story in VOA Special English.

I'm Bob Doughty. |Bob| Transcript of radio broadcast: 17 April 2009