Warum es Youtube nächstes Jahr nicht mehr gibt
Why YouTube won't exist next year
Perché Youtube non esisterà più il prossimo anno
Dlaczego YouTube przestanie istnieć w przyszłym roku
Porque é que o Youtube deixará de existir no próximo ano
Почему Youtube перестанет существовать в следующем году
为什么 YouTube 明年将不复存在
Susan Wojcicki, die Chefin von Youtube
Susan Wojcicki, the boss of Youtube
Susan Wojcicki, Youtube'un patronu
veröffentlicht alle 3 Monate einen Brief an die Youtube Community.
publishes a public letter every 3 months towards the YouTube community.
her 3 ayda bir Youtube topluluğuna bir mektup yayınlıyor.
Dort schreibt sie über Neuigkeiten, Erfolge,
There she writes about news, successes,
Orada haberler, başarılar hakkında yazıyor.
aber auch über Probleme, die Youtube bedrohen.
as well as problems that threaten YouTube.
aynı zamanda YouTube'u tehdit eden sorunlar hakkında.
Vor einigen Tagen erschien ihr neuester offener Brief
A few days ago her newest letter arrived
Son açık mektubu birkaç gün önce yayınlandı.
an alle Youtuber und Youtube Zuschauer.
towards all creators and viewers.
tüm Youtuber'lara ve Youtube izleyicilerine.
Dieser beginnt mit dem Fakt, dass sich auf Youtube
This begins with the fact that is on Youtube
Bu, Youtube'da
im vergangen Jahr die Zahl der Kanäle
nearly twice as many channels with more than 1 million subscribers than last year
geçen yıl kanal sayısı
mit mehr als 1 Millionen Abonnenten fast verdoppelt hat.
almost doubled with more than 1 million subscribers.
1 milyondan fazla abone ile neredeyse ikiye katlandı.
"Ihr schreibt Geschichte und verändert die Art und Weise, wie Videos geguckt werden",
"You are making history and changing the way people watch video",
"Tarih yazıyorsunuz ve videoların izlenme şeklini değiştiriyorsunuz,"
schrieb Wojcicki noch erfreut.
wrote Wojcicki still pleased.
Wojcicki mutlu bir şekilde yazdı.
Doch dann nimmt der Brief eine recht düstere Wendung,
Yet, the letter takes a dark turn,
Ama sonra mektup çok karanlık bir hal alıyor,
denn Youtube wird schon bald nicht mehr so sein wie es zuvor war.
because YouTube won't be the same like it used to very soon.
çünkü yakında YouTube artık eskisi gibi olmayacak.
In einigen Monaten werden fast alle Kanäle, die wir kennen, lieben und immer wieder gucken, gelöscht werden.
In the next few months nearly all channels
Birkaç ay içinde bildiğimiz, sevdiğimiz ve tekrar tekrar izlediğimiz kanalların neredeyse tamamı silinecek.
Egal wie groß und beliebt, niemand wird übrig bleiben.
Despite how big and popular, nobody will be left,
Ne kadar büyük ve popüler olursa olsun, kimse kalmayacak.
Bis auf einige Kanäle von sehr großen Firmen, aber warum?
except a few channels that belong to big companies.
Çok büyük şirketlerden birkaç kanal dışında, ama neden?
Youtube's Geschäfftsmodell funktioniert besser denn je.
|business model||||
Youtube's business model works better than ever.
Youtube'un iş modeli her zamankinden daha iyi çalışıyor.
Mehr Menschen als je zuvor haben zugang zur Website
more people than ever before have access to this website
Web sitesine her zamankinden daha fazla kişi erişiyor
und eigentlich ist alles perfekt.
and everything seems to be perfect.
ve aslında her şey mükemmel.
Warum soll sich das jetzt ändern?
Why should it change so suddenly?
Bu neden şimdi değişsin?
Der Grund ist ein neues Gesetz der Europäischen Union.
The reason is a new law of the European Union (EU)
Nedeni, Avrupa Birliği'nin yeni bir kanunudur.
Das Aktuell noch verfasst wird und in einigen Monaten höchst Wahrscheinlich in Kraft tritt.
which is still getting worked on and is coming into effect in the next few months.
Mevcut durum hala yazılıyor ve büyük olasılıkla birkaç ay içinde yürürlüğe girecek.
Der Artikel 13 dieses Gesetzes sieht vor, dass in Zukunft alle Webseiten,
Article 13 of this law provides that in the future all websites,
Bu yasanın 13. Maddesi, gelecekte tüm web sitelerinin
auf denen Nutzer Bilder, Texte, Musik, Fotos oder Videos hochladen können,
where users are able to upload pictures, texts, music, photographs or videos
hangi kullanıcıların resim, metin, müzik, fotoğraf veya video yükleyebileceği,
für diese Inhalte haftbar gemacht werden.
their content will be held liable.
bu içerikten sorumlu tutulacaktır.
Das Bedeutet zum Beispiel, wenn ihr ein Video auf eurem Instagram postet,
For example, if you post a video on your Instagram,
Bu, örneğin Instagram'ınızda bir video yayınlarsanız,
dass im Hintergrund ein urgeberrechtlich geschütztes Lied hat
which has copyrighted music in it
arka planda telif hakkıyla korunan bir şarkı olan
und der Musiker, der das Lied gemacht hat, das mitbekommt,
and the musician who made the song, who hears
ve işiten şarkıyı yapan müzisyen
könnte dieser nun nicht mehr euch auf Schadensersatz verklagen,
they no longer can sue you for it,
bu artık size tazminat davası açamaz mı?
sondern müsste stattdessen Instagram selber verklagen.
but instead would have to sue Instagram itself.
ancak bunun yerine Instagram'ın kendisini dava etmesi gerekecekti.
Oder wenn ihr ein Text aus einem Buch auf tumblr teilt
Or when you share a text from a book on Tumblr
Veya tumblr'da bir kitaptan bir metin paylaştığınızda
und der Verfasser damit nicht einverstanden ist,
and the author isn't okay with it,
ve yazar aynı fikirde değil,
kann er nun die Website tumblr verklagen.
they can sue the platform Tumblr.
artık tumblr web sitesini dava edebilir.
Die Folge davon wäre, dass Facebook, Youtube und alle anderen großen Webseiten,
The aftermath of this would be that
Bunun sonucu, Facebook, Youtube ve diğer tüm büyük web sitelerinin
auf denen Nutzer Inhalte hochladen können,
where users can upload content,
hangi kullanıcıların içerik yükleyebileceği,
täglich hunderttausende Klagen erhalten würden.
could get sued more than 100.000 times per day.
her gün yüz binlerce dava alacaktı.
Die Strafzahlung könnten insgesamt in die Milliarden gehen
|fine||||||
The fines can go into a total of billions of Euros
Para cezası milyarlarca olabilir
und dieses Risiko werden große Webseiten wie Youtube gar nicht erst eingehen.
and that risk is something that big websites like YouTube won't take.
ve YouTube gibi büyük web siteleri ilk etapta bu riski almayacaktır.
Sie könnten zwar sogenannte Uploadfilter nutzen,
They could use so-called upload filters
Sözde yükleme filtreleri kullanabilirsiniz,
wie Youtube das eigentlich auch schon macht
like YouTube already does,
Youtube gibi aslında zaten
und so viele gröbere Urheberrechtsverletzung im Vorhinein verhindern,
|||more severe|||advance|
and prevent rough copyright infringements.
ve çok sayıda büyük telif hakkı ihlalini önceden önlemek,
doch den Filter den Youtube nutzt, ist bereits der beste der Welt,
But the filter that YouTube uses
ancak YouTube'un kullandığı filtre zaten dünyanın en iyisi,
kostete über 60 Millionen Dollar zu entwickeln
Costs about 60 million USD to develop
geliştirme maliyeti 60 milyon doların üzerinde
und trotzdem erkennt er viele Urheberrechtsvergehen überhaupt nicht.
|||||copyright infringements||
and still doesn't recognize copyright infringements correctly.
ve yine de pek çok telif hakkı ihlalini tanımıyor.
Und so wird sich Youtube die Frage stellen, warum überhaupt noch Kanäle erlauben, die man nicht Kontrollieren kann.
And YouTube will ask themselves the question
Ve bu yüzden YouTube kendine, kontrol edilemeyen kanallara neden hala izin verildiğini soracak.
Kanäle die von einzelnen Personen betrieben werden,
"Channels that are run by one single person"
Bireyler tarafından işletilen kanallar
Kanäle die Youtube Motto Broadcast Yourself einmal wirklich ernst nahmen
||||broadcast|||||
Channels that Youtube Motto Broadcast Yourself once took really seriously
Bir zamanlar Youtube 'Kendini Yayınla' sloganını ciddiye alan kanallar
und sich selbst zum Fernsehsender machten.
and made themselves a TV channel.
ve kendilerine bir televizyon kanalı yaptılar.
Und so plant Youtube einfach alle europäischen Kanäle,
And now YouTube wants to delete all European channels that do not belong to a big company.
Dolayısıyla Youtube, tüm Avrupa kanallarını basitçe planlar,
die nicht zu einem großen Medienkonzern gehören, zu löschen.
which do not belong to a large media company, delete.
büyük bir medya grubuna ait olmayan.
Das bedeutet, du kannst nicht mehr dein Lieblingscomedy Youtuber sehen,
|||||||favorite comedy||
This means you can no longer see your favorite comedy Youtuber,
Bu, artık en sevdiğiniz komedi Youtuber'ı izleyemeyeceğiniz anlamına gelir.
auch deine Lieblings Youtuber für Schminke und Mode,
your favorite YouTubers for make-up and clothing,
ayrıca makyaj ve moda için favori Youtuber'larınız,
für Vlogs aus dem täglichen Leben
for VLogs of a daily life,
günlük yaşamdan vlog'lar için
für sowas, für sowas und selbst für gaming und Let's Play's werden gelöscht.
for this and that, even channels for gaming and Let's Plays will be deleted.
bir şey için, bunun gibi bir şey için ve hatta oyun için ve Let's Play'ler silinecek.
Und wenn alle diese Youtuber weg sind, du dich irgendwann damit abgefunden hast und dich wieder auf deinen Alltag,
And when all these YouTubers are gone
Ve tüm bu Youtuber'lar gittiğinde, bir noktada bununla uzlaşır ve günlük hayatınıza geri dönersiniz,
auf deine Arbeit, dein Studium oder deine Schule konzentrierst,
||||||||focus
concentrate on your work, study or school,
işinize, çalışmalarınıza veya okulunuza odaklanın,
wirst du feststellen, dass das Video, was du für dein Geschichtsunterricht brauchst,
you will realize that the video that you'd need for your history class
videonun tarih dersiniz için ihtiyacınız olan şey olduğunu göreceksiniz,
nicht mehr da ist.
isn't available anymore.
artık orada değil.
Das die Vorlesung die du verpasst hast, nicht mehr auf Youtube zu sehen sein wird,
Or the lecture that you've missed isn't on YouTube anymore.
Kaçırdığınız dersin artık Youtube'da olmayacağını,
alle wichtigen Tutorials, alle Videos, die du brauchst um dich weiterzubilden,
||||||||||advance
All tutorials, all videos that you need to learn something new,
tüm önemli eğitimler, kendinizi eğitmek için ihtiyacınız olan tüm videolar,
vielleicht um Sprachen zu lernen oder neue Fähigkeiten zu erlangen,
maybe to learn languages or abilities,
belki dil öğrenmek veya yeni beceriler edinmek için,
oder einfach nur weil dich etwas sehr interessiert.
or because something is just interesting to you,
ya da sadece bir şey sizi çok ilgilendirdiği için.
Alle diese Videos werden auch weg sein.
all these videos will be gone.
Tüm bu videolar da gitmiş olacak.
Die einzigen Videos aus Ländern der EU, die du sehen kannst,
The only videos from countries from the EU that you can watch
AB ülkelerinden görebileceğiniz tek videolar
sind von Fernsehsendern, von großen Zeitungen und anderen Medienanstalten.
||||||||media outlets
are from TV channels, big newspapers
TV istasyonlarından, büyük gazetelerden ve diğer medya kuruluşlarından.
Youtube wird nur noch eine Mediathek sein,
YouTube will be nothing more than a media library
Youtube yalnızca bir medya kitaplığı olacak
auf der die neuesten Clips von Berlin Tag & Nacht,
on the latest clips from Berlin day & night,
Berlin'den gece ve gündüz en son kliplerin olduğu,
Highlights des Supertalents oder Videos der Bildzeitung zu sehen sind.
||super talents|||||||
Highlights of the super talent or video of the Bildzeitung can be seen.
Süper yeteneklerin öne çıkan anları veya Bildzeitung'dan videolar görülebilir.
Alles was wir konsumieren werden, wird wieder von Profies gemacht und genau da liegt das Problem.
||||||||pros|||||||
Everything that we will consume is made by professionals once again.
Tüketeceğimiz her şey yine profesyoneller tarafından yapılacak ve sorun tam da burada yatıyor.
Denn bevor es Youtube und das Internet gab,
Because when YouTube and the internet weren't a thing
Çünkü önceden Youtube ve internet vardı
konnten Menschen nicht einfach so ihre eigene Meinung in der Öffentlichkeit verbreiten.
people weren't able to just speak their mind in public.
insanlar kendi fikirlerini kamuoyuna yayamazlardı.
Erst das Internet und Seiten wie Twitter und Youtube ermöglichten es,
|||||||||enabled|
Only the internet with sites like Twitter and YouTube made it possible
Sadece İnternet ve Twitter ve Youtube gibi siteler bunu mümkün kıldı
dass jeder einzelne einer größeren Masse von Menschen sagen kann, was ihm nicht passt.
that everyone in a crowd of people
her biri çok sayıda insana kendilerine neyin uygun olmadığını söyleyebilir.
Auch in der Politik.
Even in politics:
Politikada da.
Wenn wir wieder dahin zurück gehen, dann wird Meinung, wie früher, nur von einzelnen Mächtigen gemacht.
If we go back to that time then your opinion will be shaped by more powerful individuals.
Oraya tekrar dönersek, o zaman, daha önce olduğu gibi, fikirler yalnızca bireysel güçlü insanlar tarafından oluşturulacaktır.
Dann wird es schwer Probleme anzusprechen.
It will be difficult to draw attention to certain problems,
O zaman sorunları ele almak zorlaşır.
Auch wenn Dinge wie Fake News, in der Vergangenheit immer wieder für Probleme sorgten,
even if things like fake news caused problems in the past,
Sahte haberler gibi şeyler geçmişte defalarca sorun yaratsa bile,
So gibt es kein größeres Problem als seine Meinung nicht mehr sagen zu können.
there is no bigger problem than not having the ability to speak your mind.
Yani zihninizi konuşamamaktan daha büyük bir sorun yok.
Wen wir das nicht mehr können, dann wurde uns unsere Freiheit genommen.
If we can't do this anymore then our freedom got taken away from us.
Artık bunu yapamazsak özgürlüğümüz bizden alınmıştır.
Aber was können wir dagegen tun, als einfache Nutzer, die keinem Konzern, keiner Zeitung oder irgend einer großen Partei angehören?
But what can we do against it
Ama herhangi bir şirkete, gazeteye veya herhangi bir büyük partiye ait olmayan basit kullanıcılar olarak bu konuda ne yapabiliriz?
Es gibt tatsächlich noch Möglichkeiten diesen Verlust unserer Freiheit zu verhindern.
There are still possibilities to save our freedom
Özgürlüğümüzün bu kaybını önlemenin hala yolları var.
Und dafür müsst ihr die Freiheit Nutzen, die ihr Aktuell noch habt.
and you have to use the freedom that you still have.
Ve bunun için şu anda sahip olduğunuz özgürlüğü kullanmak zorundasınız.
Schreibt auf Twitter, Facebook oder unter euren Bildern auf Instagram,
Write on Twitter, Facebook, or under your pictures on Instagram under the hashtag #SaveYourInternet
Twitter, Facebook veya Instagram'da resimlerinizin altına yazın,
unter dem Hashtag #saveyourinternet, warum ihr gegen den Artikel 13 seid.
Under the hashtag #saveyourinternet, why you are against article 13.
#saveyourinternet hashtag'i altında 13. Madde'ye neden karşısınız.
Erklärt den Abgeordneten per Email, die häufig nicht einmal Wissen,
Explain to the members of the European Parliament per E-Mail,
Çoğu zaman bilmeyen milletvekillerini e-posta ile açıklar
welche Konsequenzen der Artikel für das moderne Internet haben wird,
what consequences the article will have for the modern internet,
makalenin modern internet için ne gibi sonuçları olacağı,
dass ein Uploadfilter niemals so gut funktionieren würde,
that an upload-filter will not recognize all copyright infringements
bir yükleme filtresinin asla bu kadar iyi çalışmayacağını
dass er alle Urheberrechtsverletzungen erkennt
that he recognizes all copyright infringements
tüm telif hakkı ihlallerini tanıdığını
und das Plattformen daraufhin dann dass hochladen von sämtlichen Videos verbieten würden.
and that platforms will not allow the upload of media anymore.
ve platformlar daha sonra tüm videoların yüklenmesini yasaklar.
Unterzeichnet die Petition, die wir euch in der Beschreibung verlinkt haben
Sign the petition that we have linked down in the description
Açıklamada bağlantılı olduğumuz dilekçeyi imzalayın
und gerne könnt ihr dieses Video teilen,
and you are welcome to share this video,
ve bu videoyu paylaşabilirsiniz.
damit noch mehr Menschen auf das Problem aufmerksam werden.
so that more people become aware of the problem.
böylece daha fazla insan sorunun farkına varır.
Es gibt noch eine Hürde für das Gesetz, eine Finale Wahl im EU Konkress im Frühjahr 2019.
There's only one last obstacle left.
2019 baharında yapılacak AB kongresinde nihai bir seçim olan yasa için hala bir engel var.
Wir haben also noch die Möglichkeit, Abgeordnete zu überzeugen, dagegen zu stimmen.
We still have the ability to convince the MEPs
Dolayısıyla, Üyeleri karşı oy kullanmaya ikna etme fırsatımız hala var.
Wir sind die jüngere Generation, die mit Internet und Sozialen Netzwerken groß wurde.
We are the younger generation
İnternet ve sosyal ağlarla büyüyen genç nesiliz.
Die Freiheit und veränderung, die das Internet brachte, darf nicht Verboten werden.
The freedom and change brought by the Internet must not be banned.
İnternetin getirdiği özgürlük ve değişim yasaklanmamalıdır.
In diesem Sinne, viel Erfolg und auf eine Zukunft, in der wir weiterhin sagen dürfen, was wir wollen.
In this sense, good luck and a future in which we can continue to say what we want.
Bunu akılda tutarak, iyi şanslar ve istediğimizi söylemeye devam edebileceğimiz bir gelecek.