×

We gebruiken cookies om LingQ beter te maken. Als u de website bezoekt, gaat u akkoord met onze cookiebeleid.

image

TEDx Turkey, Düşenin halinden anlamak için illa damdan atlamak mı lazım? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul

Düşenin halinden anlamak için illa damdan atlamak mı lazım? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul

Transcriber: Ezgisu Karakaya Gözden geçirme: Can Boysan

Damdan düşenin halinden, damdan düşen anlar demiş atalarımız.

Hiç katılmadığım bir laf.

Düşenin halinden anlamak için illa damdan atlamak mı lazım? (Alkış)

Elimdeki bastonu görüp de, benim de damdan düştüğümü falan zannetmeyin. Yıllar önce bir hastanenin ıslak zemininde kayıp, bacağımı kırmıştım. 46 yıllık eşimden sonra en uzun birlikteliğimi bastonumla yaşıyorum

ama Allah'tan eşim hiç kıskanmıyor.

1998 yılında ODTÜ Mezunlar Derneği Başkanlığı yaparken,

damdan düşmemiş iki kişi olarak, bir sınıf arkadaşımla birlikte

dünyanın en iyi 85 üniversitesinden biri olan ODTÜ'yü kazanma başarısı göstermiş

ama maalesef ailelerin ekonomik sorunları nedeniyle eğitimlerine devam edememe tehlikesiyle

karşı karşıya gelen gençlerin hayatına dokunmak istemiştik. Bir hareket başlatıyorduk 1998 yılında

ama bu dokunma sadece maddi destek dokunması değildi. Maddi destekle bir öğrenciyi üniversiteden mezun edebilirsiniz ama mezun ettikten sonra onun işsiz kalmasını engelleyemezsiniz. Çünkü artık iş aslanın ağzında.

O çocuklara sosyal ve kültürel destek de vermezseniz, o çocuklar sadece bankamatik bursiyeri olarak karşınıza gelecek ve 18 yıldan beri hiçbir bankamatik bursiyerinden hoşlanmam. Bu çocuklara, bugüne kadar yaklaşık 7 bin öğrenciyle burs mülakatı yaptım.

Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde ve üniversitelerinde. Eğitim sadece bakanlığın tabelasında kalmış. 2000'li yıllarda bir mülakatta öğrenciye "Orhan Pamuk kimdir?" diye sordum.

Aldığım yanıt ''Galatasaray'ın futbolcusu hocam,'' dedi. O tarihte Galatasaray'da Orhan Ak isminde bir futbolcu oynuyordu.

Çocuk ak ile pamuğu beyaza benzedikleri için karıştırdı herhalde. Bir başka gence: Türk sanat müziği dinler misin, bana bir icracı söyler misin, diye sorduğumda,

''Gayet tabii hocam. Her gün yurtta Hakkı Bulut dinliyorum,'' dedi.

İstanbul'da yerleşik üniversitelerin birinde çevre mühendisliği

3. sınıf olan bir gence ''Hayrettin Karaca kimdir?'' dedim. Boş bakışlar saniyeler sürdü.

"Bir ipucu vereyim mi sana?" dedim.

"Evet hocam," dedi.

"Cem Karaca'nın abisi mi, babası mı?" dedim.

"Babası hocam," dedi.

Korkarım Kaptan Cousteau'yu sorsaydım,

Üsküdar-Kabataş arası çalışan

dolmuş motorlarının kaptanlarından biri diyecekti. (Alkış)

İnanın eğitimimiz yerlerde sürünüyor.

Biz ise, bense

araştıran, sorgulayan ve paylaşmasını bilen gençlere destek olmak istiyorduk. Bu tür gençleri yetiştirmek istiyorduk,

hayat kılavuzunda 5N1K'yi kullanan gençleri yetiştirmek, bu bireyleri yetiştirmek istiyorduk.

Bunun için projemiz sosyal, kültürel ve ekonomik destek projesiydi. 1998'de sadece on öğrencinin hayatına dokunmuştuk. 2003'te 553 öğrenciye çıkmıştık.

2003 yılında Mezunlar Derneği Başkanlığından ayrılmıştım

ama proje benim bir çocuğumdu, izlemeye devam ediyordum.

2008'de dünya ekonomik krizle sallandı.

Bizim proje de bu sarsıntıdan nasibini aldı. Bağışçılarımız ya işsiz kaldı ya da gelirleri azaldı.

Böyle durumlarda tasarruf sosyal yardımlardan başlar.

Bağışlarını kesmişlerdi.

Bağışlar kesilince burslar da kesildi

ve yüzlerce öğrenci maalesef çok zor durumda kaldı. Bu sonuç beni ülkemizdeki yardım kurumlarını, hayır kurumlarını incelemeye itti.

İncelemem sonunda gördüm ki,

bu kurumların hemen hepsi topladıkları bağışları fonlara yatırıyorlar. Fonların gelirleri ile destek verecekleri kişilere bu desteği sağlıyorlardı. Bu sektörün lideri, en önde geleni

1967 yılında ilk patronum Vehbi Koç tarafından kurulan ve bugüne kadar 220 bin öğrenciye karşılıksız destek veren Türk Eğitim Vakfı'ydı.

Vakfın o günkü genel müdürü, üniversiteden bir kardeşim, arkadaşım, kendisinden randevu aldım ve kafamdaki projeyi anlattım. Oturduk, bir ODTÜ fonu kuralım

fonun getirisiyle ODTÜ'deki öğrencilere destek verelim kararını çıkardık. Sadece yöntemim farklıydı.

Hayır kurumları ülkemizde felaketlerden sonra veya periyodik olarak bağış kampanyaları düzenlerler. Bu kampanyaları kamu spotlarıyla halka duyururlar, duyarlı insanlarımız gider bağışlarını yaparlar ya da bağış yapmaya karar veren kişi

belirlediği kurumun kapısını çalar,

malını, mülkünü, parasını hibe eder, devreder ama ben çok daha farklı ve meşakkatli bir yöntem gönderiyordum onlara. Potansiyel bağışçıları araştıralım, randevu alalım, projeyi anlatalım,

hayatına dokunacağımız gençleri tanıtalım, bağışlarını toplayalım. Genel müdür, yönetim kuruluna sundu, onayını aldı. O günkü yönetim kurulu başkanımız Ömer Koç, Rektör Ahmet Acar'la birlikte ODTÜ Geleceğimiz Fonu Protokolünü imzaladı. Projeyi anlatmaya gittiğim üniversitenin üst yöneticilerinden biri, bana bağışları nasıl toplayacağımı sormuştu. Ben de; kapı kapı dolaşarak, dedim

Bastonumu göstererek "Bununla mı?" dedi.

"İyi bir profesör mü tanıyorsun bunsuz dolaştıracak?" dedim. "Hayır, onar bin dolar verecek yüz civarında ODTÜ mezunu tanıyorum.

Ziyaret eder bir milyon dolar toplarsın." teklifinde bulundu. Evet, çok kolay bir olay ama projenin geleceği olmaz. Bir daha o insanlara gidemezsiniz, projeniz de bir yerden sonra durur.

Mütevelli heyetindeki bazı arkadaşlarım ise bağış toplama yöntemime dudak bükmüşler,

Türk Eğitim Vakfı'na yakıştıramamışlardı.

1150 fondan biri olarak kurulmuştu fon, TEB'in bünyesinde. Yedi yıl boyunca üç bine yakın ODTÜ mezunu ve ODTÜ dostunu araştırıp, randevu alıp, proje anlatıp %90'ına yakınından bağışları toplayarak

TEB'in bünyesindeki en büyük on fon arasına soktuk. (Alkış)

Gerek bursiyer sayısı açısından, gerek bağışların toplamı olarak

en büyük on fondan biriydi artık.

Geçen iki sene önce bir Soma faciası yaşadık. Soma faciasında Türkiye'nin en önde gelen üç sivil toplum kurumunun

topladığı bağış miktarı neydi, biliyor musunuz?

Sadece üç milyon liraydı.

Tüm Türkiye'den.

Bizim hareketimiz sadece 2500 ODTÜ'lüden bir milyon lira para toplamıştı. (Alkış)

Çünkü ülkemizde, her ortamda olduğu gibi,

bağış toplamada da güvensizlik ortamı var.

Birkaç tane kötü örnek yüzünden, hiç kimse

kime, nereye, hangi projeye destek verdiğini bilmeden bağış yapmak istemiyor. Bağış yapanın bağış alma hakkı vardır prensibinden yola çıkarak ziyaret ettiğim her kişiye Ocak ve Temmuz aylarında iki proje raporu gönderirim. Elektronik postayla gönderirim

ama tek tek kişiye özel yazarak gönderirim.

Toplu mesajları hiç okumam,

sizlerden de okumanızı beklemediğim için tek tek yazıp gönderirim. Bursiyerlerimiz, öğrencilerimiz projenin ikinci ayağıdır. Projeden yararlanmak isteyen öğrenciler

gerekli bilgi ve belgeleri vakfa gönderirler. Bunların doğrulukları araştırılıp teyit edildikten sonra mülakatlara geçeriz. Mülakatlardaki kriterlerden en önemlisi

evrensel değerlerle örtüşen ODTÜ ve TEV değerleridir. Atatürk ilke ve devrimleri, Cumhuriyet, demokrasi, insan hakları, kadın erkek eşitliği gibi.

Bu kriterlerden asla taviz vermedim, vermeye de hiçbir niyetim yok. (Alkış)

Bu aşamalardan geçen öğrenciler artık bursiyer olmuşlar, maddi desteğin yanında hepsi gönüllü olan mentor mezunlarla tanıştırırım. Mentorlerimiz öğrencilerimizin kariyer planlamalarından, staj sorunlarına, mezun olduktan sonra iş bulmalarına kadar yardımcı olurlar. Daha da önemlisi birkaç yıl sonra gerçek yaşamla tanışacak olan bu gençleri, evlerinde ve iş yerlerinde misafir ederek

bugünkü gerçek yaşamlarından kesitler sunarlar. Yılda dördü Ankara'da, biri İstanbul'da olmak üzere beş kez bağışçılarla bursiyerleri bir araya getiririm. Maksadım bağışçılarımızın kimin hayatına dokunduklarını öğrenmeleridir. Bu toplantılarda bilgi ve birikimlerini ve deneyimlerini öğrencilerle paylaşırlarken onların sorularına da yanıt verirler. Her toplantıdan sonra bağış miktarı biraz daha artar. İletişim.

Bütün ziyaret ettiğim kişilerle yılda en az üç kere elektronik posta, telefon veya yüz yüze iletişime geçer, ilişkilerimizi sıcak ve taze tutmaya çalışırım. Cenaze, düğün ve doğum gibi acı tatlı anlarında onların yanlarında olmaya çalışırım.

Yedi yılda yüz kırka yakın doğum tebriği yapmışım. Geçen hafta biri İstanbul dışında iki düğündeydim. Yaklaşık ders yılının 20 günü

ODTÜ kampüsünde bursiyerlerimle birlikte yaşarım. Diploma törenlerinde onların yanındayımdır. Kutlamaları birlikte yaparız.

İstanbul'a geldiklerinde eşimle birlikte evimizde ağırlarız. Her türlü sorunlarında yanındayız.

Bağışçılarımız yaşlarına göre abi veya amca diye hitap ederler bana. Bursiyerlerimizle ilişkilerim dede torun ilişkisidir. Geçen yıl ikiz torunlarımdan biri cep telefonumu alıp yanıma gelerek bana, “Dedeciğim, sizin kaç torununuz var?” sorusunu yöneltti. Ben de: “Sen, Zeynep ve Defnesu, üç,” diye cevap verdim. Telefonumdaki mesajlardan bursiyer torunlarımla yazışmalarımı göstererek: “Peki, bunlar kim o zaman?” dedi.

Paylaşamama duygusu ortaya çıkmıştı.

Bu kötü bir duygu.

Hemen bir iki hafta içerisinde torunlarımı alıp Ankara'daki bursiyer torunlarımla tanıştırmaya götürdüm. Şimdi bazılarıyla sosyal medyada arkadaş bile oldular.

Amacım sadece bağış alan, bağış dağıtan bir kişi olarak anımsanmak değil. Amacım geniş bir aile yaratmak.

Aile, aidiyet duygusunu peşinden getirir.

Aidiyet duygusu çok önemli bir duygudur.

Soruyorum sizlere: Türk insanının aidiyet duyduğu birinci olgu nedir? Fenerbahçe, Galatasaraylılık.

Şaşırdınız değil mi?

Din, milliyet, hemşehrilik çok gerilerde kalmış. Ama okuduğunuz okul, destek aldığınız kurum akıllarına bile gelmiyor insanların. Çünkü aidiyet duygusunu yerleştirmemişiz.

Aidiyet duygusunu yerleştirmediğimiz hiçbir proje uzun soluklu olmaz. Çünkü bugün destek verdiğimiz, bugün hayatına dokunduğumuz gençler,

yarın birkaç yıl sonra mezun olduktan sonra, kendinden sonra gelen nesillere dokunmayacaklarsa, geçmiş olsun. Bu kadar emek boşa gitti.

Bu aidiyet duygusunu vermek için inanılmaz çaba sarf ediyorum ve karşılığını da alıyorum.

(Alkış)

Bu aktivitelerin hepsini yedi yıldan beri tek başıma gönüllü olarak yürütüyorum. Muhasebe işlemleri ve bursiyer seçimleri dışındaki bütün işlemler ve bütün engellere rağmen.

Bürokrasi, ilişkide olduğunuz kurumların kural ve alışkanlıkları, İstanbul trafiği, bazılarımızın iş yoğunluğu ve benim sağlığım. Bütün bunları aşarak artık dünyada bile ses getiren bir proje haline geldi. Dünyada bilişimin bir numaralı firması Amerika'dan ODTÜ Geleceğimiz Fonu Projesini

dünyada desteklediği sosyal sorumluluk projeleri içine almaya hazırlanıyor. (Alkış)

Evet, bütün bu engelleri aşarak bugünlere geldim. İtimat edin, büyük bir mutluluk duydum.

Büyük keyif aldım.

Eğer aranızda hâlâ bu hazzı tatmayanlar varsa hemen şimdi harekete geçin. Hemen şimdi harekete geçin ve bir kişinin hayatına dokunun. Ama kan bağınız olmayan, soyadı birliğiniz olmayan birisini seçin ki o genç de sizin desteğinizle, sizin dokunuşunuzla ivme kazansın.

Teşekkürlerimle.

(Alkış)

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Düşenin halinden anlamak için illa damdan atlamak mı lazım? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul The fallen||understand|||the roof|jump||necessary||Arif Aygündüz| الساقط|||||سقف|||||| Müssen wir vom Dach springen, um die Situation der Gefallenen zu verstehen? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul Do you have to jump off the roof to understand the fallen? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul Le monde est en train de s'effondrer, il faut sauter du toit pour comprendre ce qui s'est passé... | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul 落下を理解するためには屋根から飛び降りる必要があるのか|アリフ・アイギュンドゥズ|TEDxIstanbul Moet je van het dak springen om de gevallenen te begrijpen? | Arif Aygündüz | TEDxIstanbul Нужно ли прыгать с крыши, чтобы понять, что упало?| Ариф Айгюндюз | TEDxIstanbul

Transcriber: Ezgisu Karakaya Gözden geçirme: Can Boysan |Ezgisu|Karakaya||||

Damdan düşenin halinden, damdan düşen anlar demiş atalarımız.

Hiç katılmadığım bir laf. لا|لم أشارك|| |I don't agree||

Düşenin halinden anlamak için illa damdan atlamak mı lazım? (Alkış)

Elimdeki bastonu görüp de, benim de damdan düştüğümü falan zannetmeyin. عصاي|عصاي|||||||| |||||||||don't think Yıllar önce bir hastanenin ıslak zemininde kayıp, bacağımı kırmıştım. |||المستشفى|رطب|||ساقي| |||||wet floor|||I had broken 46 yıllık eşimden sonra en uzun birlikteliğimi bastonumla yaşıyorum |from my spouse||||my companionship|with my cane| |زوجتي||||علاقتي|عصاي|

ama Allah'tan eşim hiç kıskanmıyor. ||||is not jealous

1998 yılında ODTÜ Mezunlar Derneği Başkanlığı yaparken, ||الخريجين|جمعية||

damdan düşmemiş iki kişi olarak, bir sınıf arkadaşımla birlikte |not fallen|||||||

dünyanın en iyi 85 üniversitesinden biri olan ODTÜ'yü kazanma başarısı göstermiş

ama maalesef ailelerin ekonomik sorunları nedeniyle |||الاقتصادية||بسبب eğitimlerine devam edememe tehlikesiyle تعليمهم|استمرار|عدم القدرة على|خطر ||inability to continue|

karşı karşıya gelen gençlerin hayatına dokunmak istemiştik. ||||||wanted to touch Bir hareket başlatıyorduk 1998 yılında ||were initiating|

ama bu dokunma sadece maddi destek dokunması değildi. ||||مادي||لمس| ||||||touch| Maddi destekle bir öğrenciyi üniversiteden mezun edebilirsiniz ama mezun ettikten sonra onun işsiz kalmasını engelleyemezsiniz. ||||ه (ضمير ملكية)|عاطل||لا يمكنك منع |||||||prevent Çünkü artık iş aslanın ağzında. ||عمل||فم الأسد |||lion's mouth|

O çocuklara sosyal ve kültürel destek de vermezseniz, O(1)||||ثقافي|دعم||إذا لم تعطوهم o çocuklar sadece bankamatik bursiyeri olarak karşınıza gelecek هذا|||صراف آلي|صرافة||أمامكم| |||ATM scholarship holder|scholarship recipient||| ve 18 yıldan beri hiçbir bankamatik bursiyerinden hoşlanmam. |سنة|منذ||صراف آلي|من المودع|أحب ||||ATM user|scholarship recipient| Bu çocuklara, bugüne kadar yaklaşık 7 bin öğrenciyle burs mülakatı yaptım. ||||||with students|||

Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde ve üniversitelerinde. Eğitim sadece bakanlığın tabelasında kalmış. ||الوزارة|لوحة الإعلانات| |||on the sign| 2000'li yıllarda bir mülakatta öğrenciye "Orhan Pamuk kimdir?" diye sordum. |||in an interview||||||

Aldığım yanıt ''Galatasaray'ın futbolcusu hocam,'' dedi. O tarihte Galatasaray'da Orhan Ak isminde bir futbolcu oynuyordu. ||at Galatasaray||||||

Çocuk ak ile pamuğu beyaza benzedikleri için karıştırdı herhalde. الطفل|عقل||القطن||||خلط| |||||mistook them for||| Bir başka gence: Türk sanat müziği dinler misin, ||another young person||||| |||تركي|الفن||| bana bir icracı söyler misin, diye sorduğumda, لي||مُنفِّذ|||| ||performer||||

''Gayet tabii hocam. Her gün yurtta Hakkı Bulut dinliyorum,'' dedi.

İstanbul'da yerleşik üniversitelerin birinde çevre mühendisliği في إسطنبول|مستقرة||أحدها||

3\. sınıf olan bir gence ''Hayrettin Karaca kimdir?'' dedim. Boş bakışlar saniyeler sürdü. فارغة|||

"Bir ipucu vereyim mi sana?" dedim.

"Evet hocam," dedi.

"Cem Karaca'nın abisi mi, babası mı?" dedim.

"Babası hocam," dedi.

Korkarım Kaptan Cousteau'yu sorsaydım, ||Cousteau|

Üsküdar-Kabataş arası çalışan

dolmuş motorlarının kaptanlarından biri diyecekti. دولموش|المحركات||| ||one of the captains|| (Alkış)

İnanın eğitimimiz yerlerde sürünüyor. آمنوا|تعليمنا||تسير |our education system||is dragging

Biz ise, bense ||أنا

araştıran, sorgulayan ve paylaşmasını bilen gençlere destek olmak istiyorduk. الباحثين|الذي يستجوب||||||| |||share||||| Bu tür gençleri yetiştirmek istiyorduk, ||||wanted to raise

hayat kılavuzunda 5N1K'yi kullanan gençleri yetiştirmek, الحياة|في دليل الحياة||||| |||the 5Ws||| bu bireyleri yetiştirmek istiyorduk. هؤلاء|الأفراد|تربية|

Bunun için projemiz sosyal, kültürel ve ekonomik destek projesiydi. ||مشروعنا|||||| ||||||||was a project 1998'de sadece on öğrencinin hayatına dokunmuştuk. ||||حياته|لمسنا |||||had touched 2003'te 553 öğrenciye çıkmıştık.

2003 yılında Mezunlar Derneği Başkanlığından ayrılmıştım |||presidency of|I had left |||رئاسة|

ama proje benim bir çocuğumdu, izlemeye devam ediyordum. ||||my child|||

2008'de dünya ekonomik krizle sallandı. ||الاقتصادي|أزمة| |||crisis|

Bizim proje de bu sarsıntıdan nasibini aldı. |المشروع|||الهزة|| ||||shock|was affected| Bağışçılarımız ya işsiz kaldı ya da gelirleri azaldı. Our donors||||||| المتبرعون|||بقي|||دخلهم|انخفضت

Böyle durumlarda tasarruf sosyal yardımlardan başlar. |حالات|||| ||||social assistance programs|

Bağışlarını kesmişlerdi. Their donations|had cut off التبرعات|

Bağışlar kesilince burslar da kesildi Donations|were cut off|||

ve yüzlerce öğrenci maalesef çok zor durumda kaldı. Bu sonuç beni ülkemizdeki yardım kurumlarını, |||"in our country"||aid organizations |||||المؤسسات hayır kurumlarını incelemeye itti. ||فحص|

İncelemem sonunda gördüm ki, تحقيقي|||

bu kurumların hemen hepsi topladıkları bağışları fonlara yatırıyorlar. |المؤسسات|||جمعوا|التبرعات|الصناديق| |||||donations|funds| Fonların gelirleri ile destek verecekleri kişilere bu desteği sağlıyorlardı. funds'||||will support||||were providing الصناديق|||||||الدعم|كانوا يوفرون Bu sektörün lideri, en önde geleni هذا|القطاع||||

1967 yılında ilk patronum Vehbi Koç tarafından kurulan ve bugüne kadar 220 bin öğrenciye karşılıksız destek veren |||||مجاني|| Türk Eğitim Vakfı'ydı. ||was a foundation

Vakfın o günkü genel müdürü, üniversiteden bir kardeşim, arkadaşım, kendisinden randevu aldım ve kafamdaki projeyi anlattım. منه||||في ذهني|| Oturduk, bir ODTÜ fonu kuralım |||صندوق|

fonun getirisiyle ODTÜ'deki öğrencilere destek verelim kararını çıkardık. its yield|with the yield|at METU||||| الصندوق||||||| Sadece yöntemim farklıydı. |my method|

Hayır kurumları ülkemizde felaketlerden sonra |||disasters| |||الكوارث| veya periyodik olarak bağış kampanyaları düzenlerler. |||تبرع|| Bu kampanyaları kamu spotlarıyla halka duyururlar, |الحملات|القطاع العام|بإعلانات|| |||public service announcements||announce to public duyarlı insanlarımız gider bağışlarını yaparlar ya da bağış yapmaya karar veren kişi

belirlediği kurumun kapısını çalar, حددها|المؤسسة|بابه|يطرق

malını, mülkünü, parasını hibe eder, devreder his property|property||donate||transfers ama ben çok daha farklı ve meşakkatli bir yöntem gönderiyordum onlara. ||||||challenging|||I was sending| ||||||||طريقة|كنت أرسل| Potansiyel bağışçıları araştıralım, randevu alalım, projeyi anlatalım, المحتمل|||||| |potential donors|Let's research||||

hayatına dokunacağımız gençleri tanıtalım, bağışlarını toplayalım. حياته|سنؤثر||نُعرّف|تبرعاتهم| |we will touch||Let's introduce|| Genel müdür, yönetim kuruluna sundu, onayını aldı. ||الإدارة|المجلس|قدم|موافقته| |||the board||| O günkü yönetim kurulu başkanımız Ömer Koç, Rektör Ahmet Acar'la birlikte ||||our chairman|||||with Acar| ODTÜ Geleceğimiz Fonu Protokolünü imzaladı. |||protocol| |||بروتوكوله| Projeyi anlatmaya gittiğim üniversitenin üst yöneticilerinden biri, ||||العلوي|من مديريها| bana bağışları nasıl toplayacağımı sormuştu. |التبرعات||| |||how to collect| Ben de; kapı kapı dolaşarak, dedim ||باب|||

Bastonumu göstererek "Bununla mı?" dedi.

"İyi bir profesör mü tanıyorsun bunsuz dolaştıracak?" dedim. ||أستاذ||||| |||||without it|"lead astray"| "Hayır, onar bin dolar verecek yüz civarında ODTÜ mezunu tanıyorum. |ten each||||||METU alumni|| |سيصلح||||حوالي||||

Ziyaret eder bir milyon dolar toplarsın." teklifinde bulundu. |||||raise|| Evet, çok kolay bir olay ama projenin geleceği olmaz. Bir daha o insanlara gidemezsiniz, projeniz de bir yerden sonra durur. |||||your project|||||

Mütevelli heyetindeki bazı arkadaşlarım ise Board of trustees|in the board||| المتولي|في هيئة المتولي||| bağış toplama yöntemime dudak bükmüşler, ||my method||sneered at ||طريقتي|شفاه|

Türk Eğitim Vakfı'na yakıştıramamışlardı. تركية||مؤسسة|لم يستطيعوا أن يليقوا ||to the foundation|"had disapproved of"

1150 fondan biri olarak kurulmuştu fon, TEB'in bünyesinde. one of funds|||||of TEB| ||||||في إطار Yedi yıl boyunca üç bine yakın ODTÜ mezunu ve ODTÜ dostunu araştırıp, randevu alıp, proje anlatıp %90'ına yakınından bağışları toplayarak ||||of them|||

TEB'in bünyesindeki en büyük on fon arasına soktuk. TEB|في هيكلها|||||بين| |within|||||| (Alkış)

Gerek bursiyer sayısı açısından, gerek bağışların toplamı olarak |scholarship recipient||||donations|| |المنح الدراسية||||||

en büyük on fondan biriydi artık.

Geçen iki sene önce bir Soma faciası yaşadık. ||||حادثة|سومّا|كارثة| |||||Soma disaster|| Soma faciasında Türkiye'nin en önde gelen üç sivil toplum kurumunun |"in the disaster"|||||||| |في كارثة سومي||||||||

topladığı bağış miktarı neydi, biliyor musunuz?

Sadece üç milyon liraydı.

Tüm Türkiye'den.

Bizim hareketimiz sadece 2500 ODTÜ'lüden bir milyon lira para toplamıştı. |our movement||from ODTÜ||||| (Alkış)

Çünkü ülkemizde, her ortamda olduğu gibi, لأن||في كل||كما|

bağış toplamada da güvensizlik ortamı var. |fundraising||||

Birkaç tane kötü örnek yüzünden, hiç kimse

kime, nereye, hangi projeye destek verdiğini bilmeden bağış yapmak istemiyor. |||||||تبرع|| Bağış yapanın bağış alma hakkı vardır prensibinden yola çıkarak |donor's|||||principle of|| ||||||مبدأ|| ziyaret ettiğim her kişiye Ocak ve Temmuz aylarında iki proje raporu gönderirim. Elektronik postayla gönderirim إلكترونيات|| ||I send

ama tek tek kişiye özel yazarak gönderirim. ||||خاصة||

Toplu mesajları hiç okumam,

sizlerden de okumanızı beklemediğim için tek tek yazıp gönderirim. |||didn't expect||||| Bursiyerlerimiz, öğrencilerimiz projenin ikinci ayağıdır. Our scholarship recipients|our students|||second phase المنح الدراسية لدينا|طلابنا|||جزء Projeden yararlanmak isteyen öğrenciler المشروع|||

gerekli bilgi ve belgeleri vakfa gönderirler. ||||foundation|send Bunların doğrulukları araştırılıp teyit edildikten sonra mülakatlara geçeriz. |their accuracies|investigated||||interviews| Mülakatlardaki kriterlerden en önemlisi In interviews||| في المقابلات|من المعايير||

evrensel değerlerle örtüşen ODTÜ ve TEV değerleridir. |القيم|تتوافق|||| ||aligned with|||Turkish Education Foundation|values Atatürk ilke ve devrimleri, Cumhuriyet, demokrasi, أتاتورك|مبادئ|||| insan hakları, kadın erkek eşitliği gibi. ||امرأة|رجل|المساواة|

Bu kriterlerden asla taviz vermedim, vermeye de hiçbir niyetim yok. |من المعايير||تنازل|||||| (Alkış)

Bu aşamalardan geçen öğrenciler artık bursiyer olmuşlar, |من المراحل||||| maddi desteğin yanında hepsi gönüllü olan mentor mezunlarla tanıştırırım. مادي||||||مرشد|| ||||||mentor||I introduce Mentorlerimiz öğrencilerimizin kariyer planlamalarından, Our mentors|our students'||career planning مرشدونا||| staj sorunlarına, mezun olduktan sonra iş bulmalarına kadar yardımcı olurlar. ||||||finding jobs||| Daha da önemlisi birkaç yıl sonra gerçek yaşamla tanışacak olan bu gençleri, |||||||real life|will meet||| |||||||الحياة|||| evlerinde ve iş yerlerinde misafir ederek

bugünkü gerçek yaşamlarından kesitler sunarlar. اليوم|حقيقي||مقتطفات| Yılda dördü Ankara'da, biri İstanbul'da olmak üzere beş kez bağışçılarla bursiyerleri bir araya getiririm. ||with donors|scholarship recipients||| ||مع المتبرعين|||| Maksadım bağışçılarımızın kimin hayatına dokunduklarını öğrenmeleridir. My goal|our donors'|||touched|"to learn" |مُتَبرِّعِينَا|||| Bu toplantılarda bilgi ve birikimlerini ve deneyimlerini ||المعرفة||معارفهم||خبراتهم ||||accumulated knowledge||experiences öğrencilerle paylaşırlarken onların sorularına da yanıt verirler. مع الطلاب|||||| |while sharing||||| Her toplantıdan sonra bağış miktarı biraz daha artar. İletişim.

Bütün ziyaret ettiğim kişilerle yılda en az üç kere |||مع الأشخاص||||| elektronik posta, telefon veya yüz yüze iletişime geçer, ||||وجه||التواصل| ilişkilerimizi sıcak ve taze tutmaya çalışırım. علاقاتنا|||طازة|| Cenaze, düğün ve doğum gibi acı tatlı anlarında |زفاف||ولادة|||حلو|لحظات onların yanlarında olmaya çalışırım. أكون بجانبهم|بجانبهم||

Yedi yılda yüz kırka yakın doğum tebriği yapmışım. |||forty|||birth congratulations| Geçen hafta biri İstanbul dışında iki düğündeydim. ||||||I was at Yaklaşık ders yılının 20 günü

ODTÜ kampüsünde bursiyerlerimle birlikte yaşarım. |on the campus||| |في حرم الجامعة|مع طلاب المنحة|| Diploma törenlerinde onların yanındayımdır. دبلوم|في حفلات الشهادات|| |ceremonies||I am there Kutlamaları birlikte yaparız.

İstanbul'a geldiklerinde eşimle birlikte evimizde ağırlarız. ||مع زوجتي||في منزلنا|نبقى Her türlü sorunlarında yanındayız. |||by your side

Bağışçılarımız yaşlarına göre abi veya amca diye hitap ederler bana. |أعمارهم|||||||| Bursiyerlerimizle ilişkilerim dede torun ilişkisidir. With our scholars|||| ||جد|| Geçen yıl ikiz torunlarımdan biri cep telefonumu alıp yanıma gelerek |||one of my grandchildren|||||| |||أحفادي|||||| bana, “Dedeciğim, sizin kaç torununuz var?” sorusunu yöneltti. Ben de: “Sen, Zeynep ve Defnesu, üç,” diye cevap verdim. |||||Defnesu|||| Telefonumdaki mesajlardan bursiyer torunlarımla |messages from|| ||المنحة| yazışmalarımı göstererek: “Peki, bunlar kim o zaman?” dedi. my correspondences||||||| مراسلاتي|||||||

Paylaşamama duygusu ortaya çıkmıştı. Inability to share||| عدم القدرة على المشاركة|شعور||

Bu kötü bir duygu. |سيء||شعور

Hemen bir iki hafta içerisinde torunlarımı alıp Ankara'daki bursiyer torunlarımla tanıştırmaya götürdüm. ||مع أحفادي|التعريف|أخذت |||introduce to| Şimdi bazılarıyla sosyal medyada arkadaş bile oldular. |بعضهم|||||

Amacım sadece bağış alan, bağış dağıtan bir kişi olarak anımsanmak değil. هدفي||تبرع||تبرع|يُوزِّع|واحد||كـ|يُتَذَكَّر| |||||||||be remembered| Amacım geniş bir aile yaratmak.

Aile, aidiyet duygusunu peşinden getirir. |sense of belonging||| |الانتماء|||

Aidiyet duygusu çok önemli bir duygudur.

Soruyorum sizlere: Türk insanının aidiyet duyduğu birinci olgu nedir? Fenerbahçe, Galatasaraylılık. |Galatasaray loyalty

Şaşırdınız değil mi? You surprised, right?||

Din, milliyet, hemşehrilik çok gerilerde kalmış. ||fellow citizenship||far behind| Ama okuduğunuz okul, destek aldığınız kurum akıllarına bile gelmiyor insanların. ||||||minds of||| Çünkü aidiyet duygusunu yerleştirmemişiz. |||haven't instilled

Aidiyet duygusunu yerleştirmediğimiz hiçbir proje uzun soluklu olmaz. ||instilled||||| Çünkü bugün destek verdiğimiz, bugün hayatına dokunduğumuz gençler, ||||||لمسنا|

yarın birkaç yıl sonra mezun olduktan sonra, ||year|||| kendinden sonra gelen nesillere dokunmayacaklarsa, geçmiş olsun. |بعد||للأجيال||| ||||"if they won't affect"|| Bu kadar emek boşa gitti. هذا||جهد||

Bu aidiyet duygusunu vermek için inanılmaz çaba sarf ediyorum |||||لا يصدق|جهد|| ve karşılığını da alıyorum. |مقابلها||

(Alkış)

Bu aktivitelerin hepsini yedi yıldan beri tek başıma gönüllü olarak yürütüyorum. |الأنشطة|||||||طوعي||أقوم Muhasebe işlemleri ve bursiyer seçimleri dışındaki bütün işlemler ve bütün engellere rağmen.

Bürokrasi, ilişkide olduğunuz kurumların kural ve alışkanlıkları, İstanbul trafiği, البيروقراطية|في العلاقة|||||عادات|| bazılarımızın iş yoğunluğu ve benim sağlığım. بعضنا||||صحتي| Bütün bunları aşarak artık dünyada bile ses getiren bir proje haline geldi. كل||تجاوز||في العالم||||||| Dünyada bilişimin bir numaralı firması Amerika'dan في العالم|التكنولوجيا|||| |information technology|||| ODTÜ Geleceğimiz Fonu Projesini |مستقبلنا|صندوق|

dünyada desteklediği sosyal sorumluluk projeleri içine almaya hazırlanıyor. ||اجتماعي|مسؤولية|||| (Alkış)

Evet, bütün bu engelleri aşarak bugünlere geldim. ||هذه|||| İtimat edin, büyük bir mutluluk duydum. Trust me|||||

Büyük keyif aldım.

Eğer aranızda hâlâ bu hazzı tatmayanlar varsa hemen şimdi harekete geçin. إذا|بينكم||هذا|لذة|||فوراً||حركة|تتحركوا ||||pleasure|haven't experienced||||| Hemen şimdi harekete geçin ve bir kişinin hayatına dokunun. |||||واحد||| Ama kan bağınız olmayan, soyadı birliğiniz olmayan birisini seçin ki لكن|دم|قرابتك||لقب||||| ||blood relation||||||| o genç de sizin desteğinizle, sizin dokunuşunuzla ivme kazansın. ||||with your support||your touch|gain momentum| ||||بدعمكم|سوف|لمستكم|زخم|

Teşekkürlerimle. With my thanks.

(Alkış)