×

We gebruiken cookies om LingQ beter te maken. Als u de website bezoekt, gaat u akkoord met onze cookiebeleid.

image

Hayvan Çiftliği - George Orwell, 10 Bölüm

10 Bölüm

Onuncu Bölüm

Yıllar geçti, mevsimler devrildi, hayvanların kısa ömürleri bir bir sona erdi. Artık Ayaklanma'dan önceki günleri Clover, Benjamin, kuzgun Moses ve birkaç domuzdan başka anımsayan kalmamıştı. Muriel ölmüştü, Bluebell, Jessie ve Pincher ölmüştü. Jones da hayatta değildi artık; uzaklardaki bir düşkünlerevinde bu dünyadan göçmüştü. Snowball unutulmuştu. Onu tanımış olan birkaç hayvanı saymazsak, Boxer da unutulmuştu. Clover, yaşlanıp şişmanlamıştı; eklemleri sertleşmiş, gözleri sulanmaya başlamıştı. Emekliliği geleli iki yıl olmuştu, ama o güne değin hiçbir hayvanın emekliye ayrıldığı görülmemişti. İyice yaşlanan hayvanlar için otlakta bir köşe ayırma tasarısının çoktandır sözü bile edilmiyordu. Napoléon, neredeyse yüz elli kiloluk bir domuz azmanı olup çıkmıştı. Squealer, yağ tulumuna dönmüştü; gözleri yumuk yumuktu, güçlükle görebiliyordu. Bir tek yaşlı Benjamin pek değişmemişti; yalnızca yelesine hafif kır düşmüştü; bir de, Boxer'ın ölümünden sonra daha da somurtkanlaşmış, ağzı dili bağlanmıştı. Gerçi nüfus artışı ilk başta beklendiği kadar yüksek olmamıştı, ama gene de çiftlikteki hayvanların sayısı artmıştı. Yakın yıllarda doğmuş olan birçok hayvan için Ayaklanma, ağızdan ağıza aktarılan bir masaldan başka bir şey değildi; dışarıdan satın alınan hayvanların çiftliğe gelinceye kadar Ayaklanma'dan haberleri bile olmamıştı. Çiftlikte, Clover'dan başka üç at daha vardı. Bunlar temiz yürekli, dürüst, gönülden çalışan hayvanlardı; yoldaşlıklarına diyecek yoktu, ama çok aptaldılar. Alfabenin B harfinden ötesini sökememişlerdi. Ayaklanma ve hayvancılığın temel ilkeleri konusunda kendilerine söylenen her şeyi hiç tartışmadan kabul ediyorlardı; özellikle de derin bir saygı duydukları Clover'ın ağzından çıkmışsa... Ama bu söylenenlerden pek bir şey anladıkları söylenemezdi. Çiftlik artık daha zenginleşmiş, daha iyi örgütlenmişti; Bay Pilkington'dan satın alınmış olan iki tarlayla daha da büyümüştü. Yel değirmeni en sonunda başarıyla tamamlanmış, çiftlik bir harman makinesine, saman ve ot ambarına kavuşmuş, yeni binalar yapılmıştı. Whymper, kendine tek atlı ufak bir araba almıştı. Ama yel değirmeninden elektrik üretimi için hiç yararlanılmamıştı. Un öğütmekte kullanılan değirmen oldukça iyi para getiriyordu. Şimdi hayvanlar var güçleriyle bir yel değirmeni daha yapmaya çalışıyorlardı. Söylenenlere bakılırsa, bu yeni yel değirmeni tamamlandığında, dinamolar takılacaktı. Ama elektrik ışığıyla aydınlatılan, sıcak ve soğuk suyu eksik olmayan ahırlar ve haftada yalnızca üç gün çalışmak gibi, bir zamanlar Snowball'un hayvanlara ballandıra ballandıra anlattığı düşler artık belleklerden silinmişti. Napoléon, bu tür düşüncelerin, Hayvancılığın ruhuyla bağdaşmadığını açıklamıştı. Önder'e göre gerçek mutluluk, çok çalışmak ve yalın yaşamakta yatıyordu. Bu arada çiftlik zenginleşmiş, ama her nedense hayvanların hayat koşulları değişmemişti; tabii domuzlarla köpekleri saymazsak. Bu, belki biraz da kalabalık olmalarından kaynaklanıyordu. Gerçi onlar da kendilerince çalışıyorlardı. Squealer'ın bıkıp usanmadan anlattıklarına bakılırsa çiftliğin denetim ve yönetimi, durmamacasına çalışmalarını gerektiriyordu. Bu işlerin çoğu, öteki hayvanların bilgi ve becerisini aşan uğraşlardı. Örneğin, domuzlar her gün sabahtan akşama kadar "fişler", "raporlar", "tutanaklar" "dosyalar" gibi kimsenin akıl sır erdiremediği işlere kafa patlatmak zorundaydılar. Bunlar, sık yazılarla doldurulan, doldurulduktan sonra ocağa atılıp yakılan çarşaf çarşaf kâğıtlardı. Squealer, bunun, çiftliğin dirlik ve düzeni açısından büyük önem taşıdığını söylüyordu. Ama gene de, domuzların da, köpeklerin de, kendi emekleriyle yiyecek ürettikleri yoktu; üstelik, hem çok kalabalıktılar, hem de iştahları her zaman yerindeydi.

Öteki hayvanlara gelince; gördükleri kadarıyla, hayatlarında pek değişen bir şey yoktu. Çoğu zaman karınları açtı, samanların üstünde yatıyorlar, sularını gölcükten içiyorlar, tarlalarda çalışıyorlardı; kışın soğuktan donuyorlar, yazın sineklerin saldırısına uğruyorlardı. Daha yaşlıca olanlar, belleklerini zorlayarak Jones'un çiftlikten yeni kovulduğu Ayaklanma'nın ilk günlerindeki durumun şimdikinden daha mı iyi, yoksa daha mı kötü olduğunu çıkarmaya çalışıyorlar; ama pek bir şey anımsayamıyorlardı. Şimdiki hayatlarıyla karşılaştıracak hiçbir şey kalmamıştı ellerinde; önlerinde yalnızca Squealer'ın durumun her geçen gün daha iyiye gittiğini gösteren rakamlarla dolu listeleri vardı. Bir türlü işin içinden çıkamıyorlardı; kaldı ki, artık bu tür şeylere uzun uzadıya kafa yoracak vakitleri de yoktu. Uzun hayatının tüm ayrıntılarını anımsadığını ileri süren tek hayvan, yaşlı Benjamin'di; o da, durumun hiçbir zaman daha iyi ya da daha kötü olmadığını ve böyle sürüp gideceğini söylüyordu. Benjamin'e göre, açlık, zorluk ve hayal kırıklığı hayatın değişmez yasalarıydı. Gene de, hayvanlar umutlarını asla yitirmiyorlardı. Daha da önemlisi, Hayvan Çiftliği'nin üyesi olmanın ne kadar onurlu ve saygın bir nitelik olduğunu bir an bile akıllarından çıkarmıyorlardı. Hayvan Çiftliği, koca ülkede –tüm İngiltere'de!– hayvanların malı olan ve hayvanlar tarafından yönetilen tek çiftlikti hâlâ. En gençleri, dahası yirmi otuz kilometre uzaklıktaki çiftliklerden yeni getirilmiş olanlar bile bunu bir mucize olarak görüyorlardı. Tüfek sesini duyduklarında, yeşil bayrağın gönderde dalgalandığını gördüklerinde göğüsleri kabarıyor; söz dönüp dolaşıp mutlaka eski kahramanlık günlerine, Jones'un çiftlikten kovuluşuna, Yedi Emir'in kaleme alınışına, çiftliği ele geçirmeye kalkan insanların bozguna uğratılışına geliyordu. Eski düşlerin hiçbirinden vazgeçmemişlerdi. Koca Reis'in müjdelediği, İngiltere'nin yemyeşil çayırlarına tek bir insan ayağının basmayacağı Hayvan Cumhuriyeti'ne olan inançlarını yitirmemişlerdi. Bir gün mutlaka gerçek olacaktı; belki hemen gerçekleşmeyecekti, belki şimdi hayatta olanlar o günleri göremeyeceklerdi, ama düşleri bir gün mutlaka gerçek olacaktı. İngiltere'nin Hayvanları şarkısının ezgisi bile orada burada gizlice mırıldanılıyordu; hiçbiri yüksek sesle söylemeye cesaret edemese de, çiftlikteki her hayvanın şarkıyı ezbere bildiği kesindi. Zor bir hayat yaşıyor olabilirlerdi, umutlarının tümü gerçekleşmemiş olabilirdi, ama öteki hayvanlardan farklı olduklarının bilincindeydiler. Açlık çekiyorlarsa, zorba insanları doyuralım diye çekmiyorlardı; çok çalışıyorlarsa, hiç değilse kendileri için çalışıyorlardı. Hiçbir hayvan iki ayak üstünde yürümüyordu. Hiçbir hayvan, hiçbir hayvanın "efendi"si değildi. Bütün hayvanlar eşitti.

Yaz başlarıydı. Bir gün Squealer koyunlara ardından gelmelerini emretti ve onları çiftliğin öbür ucunda, körpe huş ağaçlarıyla kaplı bir yere götürdü. Koyunlar, Squealer'ın gözetiminde, akşama kadar ağaçların yapraklarını yediler. Squealer, akşam çiftlik evine dönmeden, koyunlara orada kalmalarını tembihledi; hava da sıcaktı zaten. Koyunlar bütün bir hafta orada kaldılar; bu süre boyunca öteki hayvanlar koyunlarla hiç karşılaşmadılar. Squealer her gün oraya gidiyor, günün büyük bölümünü koyunlarla geçiriyordu. Onlara yeni bir şarkı öğretmekte olduğunu, rahat çalışabilmeleri için gözlerden uzak olmaları gerektiğini söylüyordu.

Koyunların çiftliğe yeni döndükleri güzel bir akşamüstü, hayvanlar işlerini bitirmişler, çiftlik binalarına yönelmişlerdi. Birden, avlunun oradan, korkunç bir kişneme duyuldu. Hayvanlar ürkerek oldukları yerde kaldılar. Clover'ın sesiydi. Bir kez daha kişneyince, tüm hayvanlar dörtnala avluya daldılar. Ve Clover'ın gördüğünü onlar da gördüler: Arka ayakları üzerinde yürüyen bir domuz.

Squealer'dı bu. Koca gövdesini arka ayaklarının üzerinde taşımaya alışık olmadığından güçlükle ilerliyor, ama gene de dengesi bozulmadan avlunun ortasında gezinebiliyordu. Biraz sonra çiftlik evinin kapısından bir sürü domuz çıktı; hepsi de arka ayaklarının üzerinde yürüyorlardı. Daha beceriklileri de vardı, dengelerini korumakta güçlük çekenler de; ama hepsi de avlunun çevresinde yere yıkılmadan dolanıp duruyorlardı. Sonunda, köpekler ürkünç sesler çıkararak havladılar, kara horoz kulakları sağır edercesine uzun uzun öttü ve kapıda Napoléon belirdi: Olanca görkemiyle dimdik yürüyor, sağına soluna kibirli bakışlar fırlatıyordu; köpekleri de çevresinde sıçrayıp duruyorlardı.

Ön ayaklarından birinde bir kırbaç vardı!

Ortalığı ölüm sessizliği kaplamıştı. Hayvanlar, şaşkınlık ve korku içinde birbirlerine sokulmuşlar, avlunun çevresinde ağır ağır yürüyen domuzları izliyorlardı. Sanki dünya tersine dönmüştü. İlk şaşkınlıkları geçer geçmez, köpeklerden korkmalarına, uzun yıllardır ne olursa olsun hiçbir şeyden yakınmama, hiçbir şeyi eleştirmeme alışkanlığını edinmiş olmalarına karşın, domuzlara karşı seslerini yükseltmek üzereydiler ki, koyunlar birinden işaret almışçasına hep bir ağızdan melemeye başladılar:

"Dört ayak iyi, iki ayak daha iyi! Dört ayak iyi, iki ayak daha iyi! Dört ayak iyi, iki ayak daha iyi!" Meleme aralıksız beş dakika sürdü. Koyunların sesi kesildiğinde, domuzlar çoktan çiftlik evine dönmüştü; protesto etme fırsatı kaçırılmıştı.

Benjamin, birinin burnuyla omzuna dokunduğunu fark edince dönüp baktı. Clover'dı. Yaşlı gözleri her zamankinden daha donuktu. Hiçbir şey söylemeden, Benjamin'i usulca yelesinden çekip büyük samanlığın Yedi Emir'in yazılı olduğu duvarına götürdü. Bir süre öyle durup katran kaplı duvardaki beyaz yazılara baktılar.

Sonunda, Clover, "Gözlerim artık iyi görmüyor," dedi. "Gerçi gençken de doğru dürüst okuyamazdım ya. Ama bana öyle geliyor ki, yazılarda bir değişiklik var. Yedi Emir eskisi gibi duruyor mu, Benjamin?" Benjamin, ilk kez ilkesini bozdu ve duvardaki yazıyı Clover'a okudu. Duvarda tek bir emir yazılıydı:

BÜTÜN HAYVANLAR EŞİTTİR AMA BAZI HAYVANLAR ÖBÜRLERİNDEN DAHA EŞİTTİR

Ertesi gün, çiftlik işlerini denetleyen bütün domuzların kırbaçlı olmaları kimseye tuhaf gelmedi. Domuzların kendilerine bir radyo aldıkları, telefon bağlatmaya hazırlandıkları, John Bull ve Tit-Bits dergileriyle Daily Mirror gazetesine abone oldukları işitildiğinde, kimse şaşırmadı. Napoléon'un, çiftlik evinin bahçesinde ağzında piposuyla dolaşması, kimsenin garibine gitmedi. Domuzların, Bayan Jones'un giysilerini gardıroptan alıp giymeleri, Napoléon'un siyah ceket, külot pantolon ve deri tozluklarla gezinmesi, gözdesi olan dişi domuzun da Bayan Jones'un bir vakitler pazar günleri giydiği şanjanlı ipek elbiseyle dolaşması bile hiç kimseyi şaşırtmadı. Bir hafta kadar sonra, bir öğleden sonra, çiftliğe tek atlı ufak arabalar geldi. Komşu çiftliklerden bir temsilciler kurulu, bir denetleme gezisi için çağrılmıştı. Tüm çiftliği gezen çiftçiler, gördükleri her şeye, özellikle de yel değirmenine hayran kaldıklarını belirttiler. Hayvanlar, şalgam tarlasındaki ayrıkotlarını yolmaktaydılar. Kendilerini tümüyle işlerine vermişlerdi; daha çok domuzlardan mı, yoksa çiftliğe konuk gelen insanlardan mı korkmak gerektiğini kestiremediklerinden başlarını bile kaldırmıyorlardı.

Akşamleyin, çiftlik evinden kahkahalar ve şarkılar yükseldi. Birbirine karışan sesleri duyan hayvanlar birden kulak kesildiler. İlk kez eşit koşullarda bir araya gelen hayvanlarla insanlar orada ne yapıyorlardı acaba? Hep birlikte, hiç ses çıkarmamaya çalışarak çiftlik evinin bahçesine yaklaştılar.

Bahçe kapısının önüne geldiklerinde ürkerek duraksadılarsa da, Clover'ın öne düşmesiyle içeri girip parmaklarının ucuna basarak eve yöneldiler. Boyları yetişen hayvanlar, yemek odasının penceresinden içeri baktılar. Uzun masanın çevresinde, altı çiftçi ile önde gelen altı domuz oturuyordu. Napoléon ise masanın başına geçmiş, onur koltuğuna kurulmuştu. Domuzlar, sandalyelerinde hiç de rahatsız görünmüyorlardı. Hep birlikte kâğıt oynarken oyunu kesmişler, şerefe kadeh kaldırıyorlardı. Büyük bir sürahi elden ele dolaşıyor, bardaklara bira dolduruluyordu. Hiçbiri, pencereden içeri bakan hayvanların şaşkın yüzlerini fark etmemişti.

Foxwood Çiftliği'nin sahibi Bay Pilkington, elinde bardağı, ayağa kalktı. Birazdan herkesi şerefe kadeh kaldırmaya davet edeceğini, ama daha önce birkaç söz etmeyi görev bildiğini söyledi.

Uzun süren bir güvensizlik ve anlaşmazlık döneminin artık sona ermiş olması, kendisi ve hiç kuşkusuz orada bulunan herkes için büyük bir mutluluk kaynağıydı. Komşu çiftliklerdeki insanlar, Hayvan Çiftliği'nin saygıdeğer sahiplerine, bir süre, düşmanlık duygularıyla değilse de kuşkuyla yaklaşmışlardı; ama kendisi ve orada bulunanlar, insanların bu kuşkucu yaklaşımını bile paylaşmamışlardı. Talihsiz olaylar meydana gelmiş, yanlış düşüncelere kapılanlar olmuştu. Domuzların sahip olduğu ve yönettiği bir çiftliğin hiç de olağan olmadığı düşünülmüş, çevredeki çiftliklerde tedirginliğe yol açabileceğinden korkulmuştu. Çiftçilerin birçoğu, en küçük bir araştırma yapmaksızın, böyle bir çiftlikte başına buyrukluk ve başıbozukluğun kol gezeceği sanısına kapılmıştı. Hayvan Çiftliği'nde olup bitenlerin, yalnız kendi hayvanlarını değil, çiftliklerinde çalışan insanları da etkileyebileceğini düşünerek tedirgin olmuşlardı. Ama bu tür kuşkuların tümü dağılmıştı artık. Bugün kendisi ve dostları, oraya gelerek Hayvan Çiftliği'nin dört bir yanını gezip incelemişler ve yalnızca en yeni yöntemlerle değil, aynı zamanda bütün çiftçilere örnek olması gereken bir disiplin ve düzenle karşılaşmışlardı. Hayvan Çiftliği'ndeki aşağı kesimlerden hayvanların, ülkenin bütün hayvanlarından daha çok çalışıp daha az yediklerini söylemek herhalde yanlış olmayacaktı. Bugün gerçekten de, kendisi ve dostları, Hayvan Çiftliği'nde öyle şeyler görmüşlerdi ki, bunları kendi çiftliklerinde de hemen uygulamaya koymayı düşünüyorlardı. Sözlerini, Hayvan Çiftliği ile komşuları arasında var olan ve sürmesi gereken dostluk duygularını bir kez daha vurgulayarak bitirmek istiyordu. Domuzlar ile insanlar arasında en küçük bir çıkar çatışması yoktu, olması için bir neden de göremiyordu. Verdikleri uğraşlar da, karşılaştıkları güçlükler de birdi. İşçi sorunu her yerde aynı değil miydi? Bay Pilkington, tam önceden hazırladığı anlaşılan zekice bir espri yapacaktı ki, gülmesini tutamayınca konuşmasını kesmek zorunda kaldı. Tombul yanakları mosmor kesilinceye kadar kahkahalar attıktan sonra, espriyi patlattı: "Sizler aşağı kesimlerden hayvanlarınızla uğraşmak zorundaysanız," dedi, "bizler de bizim aşağı sınıflardan insanlarımızla uğraşmak zorundayız!" Espri, masayı kahkahayı boğdu. Bay Pilkington, Hayvan Çiftliği'nde tayınları düşük tuttukları, iş saatlerinin her yerdekinden daha fazla olmasını sağladıkları ve hayvanları aşırı bolluğa boğarak şımartmadıkları için domuzları bir kez daha kutlamaktan kendini alamadı. En sonunda, herkesi ayağa kalkmaya ve bardaklarını doldurmaya davet eden Bay Pilkington, "Haydi, beyler!" dedi. "Şerefe! Hayvan Çiftliği'nin şerefine!" Herkes coşkuyla bağırıp çağırıyor, ayaklarını yere vuruyordu. Napoléon, o kadar keyiflenmişti ki, yerinden kalkıp masayı dolandı, Bay Pilkington'la bardak tokuşturduktan sonra birasını bir dikişte bitirdi. Bağırıp çağırmalar dinince, hâlâ ayakta olan Napoléon, kendisinin de birkaç sözü olduğunu belirtti.

Her zaman olduğu gibi, kısa ve öz konuştu. Anlaşmazlık dönemi sona erdiği için kendisi de çok mutluydu. Uzun bir süre, kendisinin ve arkadaşlarının tutum ve davranışlarının yıkıcı, dahası devrimci olduğu yolunda söylentiler dolaşmıştı. Bu dedikodular, kötü yürekli düşmanlarından biri tarafından çıkartılmış olsa gerekti. Komşu çiftliklerdeki hayvanları ayaklanmaya kışkırttıkları söylenmişti. Yalanın böylesi görülmemişti doğrusu! Oysa, onların tek isteği, her zaman komşularıyla barış içinde yaşamak, iş ilişkilerini düzgün bir biçimde sürdürmek olmuştu. Yönetmekten onur duyduğu bu çiftlik, bir kooperatif girişimiydi. Elindeki tapu senetlerinin ortak sahipleri domuzlardı.

Gerçi eski kuşkuların hâlâ sürdüğüne asla inanmıyordu, ama gene de son zamanlarda çiftliğin işleyişinde kendilerine duyulan güveni daha da artıracak bazı değişikliklere gidildiğini belirtmekte yarar görüyordu. Bugüne kadar, çiftlikteki hayvanlar arasında, birbirlerine "Yoldaş" demek gibi salakça bir alışkanlık söz konusuydu. Bu alışkanlığa son verilecekti. Nereden kaynaklandığını bilmedikleri tuhaf bir alışkanlık da, her pazar sabahı, bahçedeki kütüğe takılı domuz kafasının önünden tören yürüyüşüyle geçmeleriydi. Bu alışkanlığa da son verilecekti. Domuz kafasını toprağa gömmüşlerdi bile. Konuklar, gönderde dalgalanan yeşil bayrağa dikkatle bakmışlarsa bayrağın üzerindeki beyaz toynak ve boynuzun kaldırılmış olduğunu fark etmiş olmalıydılar. Bundan böyle, bayrak, düz yeşil olacaktı.

Yalnız, Bay Pilkington'ın dostluk duygularıyla dolu, olağanüstü konuşmasında küçük bir düzeltme yapmak istiyordu. Bay Pilkington, konuşması boyunca, çiftliklerinden "Hayvan Çiftliği" diye söz etmişti. Hiç kuşku yok ki, "Hayvan Çiftliği" adının kaldırıldığını bilmesi olanaksızdı, çünkü bunu şimdi orada ilk kez açıklıyordu. Çiftlik bundan böyle yeniden asıl adıyla, "Beylik Çiftlik" adıyla bilinecekti. Napoléon, sözlerini bitirirken, "Beyler," dedi. "Bir kez daha şerefe kaldıracağız bardaklarımızı, ama bu kez Hayvan Çiftliği'nin şerefine değil! Bardaklarınızı ağzına kadar doldurun. Haydi bakalım, beyler: Beylik Çiftlik'in şerefine!" Gene yürekten bir coşkuyla, "Şerefe!" diye haykırdılar; biralar bir dikişte bitirildi. Ne ki, dışarıdaki hayvanlar bu sahneyi seyrederlerken, bir tuhaflık sezinlediler. Domuzların yüzlerinde değişen bir şey vardı, ama neydi? Clover'ın yaşlı donuk bakışları, yüzler üzerinde bir bir geziniyordu. Domuzlardan bazılarının çeneleri beş kat, bazılarının dört kat, bazılarının da üç kat olmuştu. Ama eriyip değişmekte olan şey neydi? Biraz sonra haykırışlar kesildi, masadakiler kâğıtlarını alıp yarım kalan oyunlarına yeniden başladılar; hayvanlar da sessizce uzaklaştılar oradan.

Daha yirmi otuz metre kadar uzaklaşmışlardı ki, oldukları yerde kalakaldılar. Çiftlik evinde bir gürültüdür kopmuştu. Geri dönüp hızla eve koştular ve pencereden içeri baktılar. Evde korkunç bir kavga patlak vermişti: bağırıp çağırmalar, masaya vurmalar, kuşkulu sert bakışlar, küfür kıyamet... Anlaşıldığı kadarıyla kavganın nedeni, Napoléon ile Bay Pilkington'ın aynı elde maça ası çıkarmış olmalarıydı. İçeride on ikisi de öfkeyle bağırıyor, on ikisi de birbirine benziyordu. Artık domuzların yüzlerine ne olduğu anlaşılmıştı. Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzların yüzlerine bir insanların yüzlerine bakıyor; ama onları birbirlerinden ayırt edemiyorlardı.

Kasım 1943 - Şubat 1944

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

10 Bölüm Глава 10 Abschnitt 10 Episodes 10 Sección 10 Section 10 集 10 Глава

Onuncu Bölüm Десятая|Глава zehnte| Tenth| Chapter Ten Десятая Глава

Yıllar geçti, mevsimler devrildi, hayvanların kısa ömürleri bir bir sona erdi. Годы|прошли|сезоны|сменились|животных|короткая|жизнь|один|один|к|подошла ||Jahreszeiten|wechselten|||Lebenszeiten||||erledigt ||seasons||of the animals||lifespan|||end| Jahre vergingen, die Jahreszeiten wechselten, die kurzen Lebenszeiten der Tiere gingen eins nach dem anderen zu Ende. Years passed, the seasons turned over, the short lives of animals came to an end one by one. Годы прошли, времена года сменились, короткая жизнь животных подошла к концу. Artık Ayaklanma'dan önceki günleri Clover, Benjamin, kuzgun Moses ve birkaç domuzdan başka anımsayan kalmamıştı. Больше|от Восстания|предыдущие|дни|Кловер|Бенджамин|воробей|Моисей|и|несколько|свиней|других|помнящих|не осталось ||||||||||von den Schweinen||erinnern| no longer|||||Benjamin|raven|Moses||||||was left Es gab niemanden mehr, der sich an die Tage vor der Revolution erinnerte, außer Clover, Benjamin, dem Raben Moses und ein paar Schweinen. No one remembered the days before the Uprising but Clover, Benjamin, Moses the raven, and a few pigs. Теперь никто, кроме Кловера, Бенджамина, воробья Моисея и нескольких свиней, не помнил о днях до Восстания. Muriel ölmüştü, Bluebell, Jessie ve Pincher ölmüştü. Мюриэль|умерла|Блюбелл|Джесси|и|Пинчер|умер ||Bluebell|||| Muriel||Bluebell|Jessie||Pincher|had died Muriel war gestorben, Bluebell, Jessie und Pincher waren gestorben. Muriel was dead, Bluebell, Jessie and Pincher were dead. Мюриэль умерла, Блюбелл, Джесси и Пинчер тоже умерли. Jones da hayatta değildi artık; uzaklardaki bir düşkünlerevinde bu dünyadan göçmüştü. Джонс|тоже|в живых|не был|больше|вдалеке|один|доме для бедных|из этого|из мира|ушел |||||in der Ferne||Altenheim|||gestorben |||||in the distance||||| Jones war nicht mehr am Leben; er war aus dieser Welt in ein weit entferntes Armenhaus gestorben. Jones was no longer alive either; He had passed away from this world in a far-off poorhouse. Джонса тоже больше не было; он покинул этот мир в далеком доме для престарелых. Snowball unutulmuştu. Снежок|был забыт Snowball|had been forgotten Snowball war vergessen. Snowball was forgotten. Сноуболл был забыт. Onu tanımış olan birkaç hayvanı saymazsak, Boxer da unutulmuştu. Его|узнавший|который|несколько|животных|если не считать|Боксер|тоже|был забыт |erkannt||||||| ||||animal||Boxer|| Wenn man ein paar Tiere, die ihn gekannt hatten, außer Acht lässt, war auch Boxer vergessen. Boxer was also forgotten, save for the few animals that had known him. Если не считать нескольких животных, которые его знали, Боксер тоже был забыт. Clover, yaşlanıp şişmanlamıştı; eklemleri sertleşmiş, gözleri sulanmaya başlamıştı. Кловер|старел|потолстел|суставы|затвердели|глаза|слезоточивость|начали ||war dick geworden|Gelenke|steif geworden||zu tränen| |aging||joints|had hardened|||had started Clover war alt und hatte zugenommen; ihre Gelenke waren steif geworden, und ihre Augen hatten angefangen zu tränen. Clover had grown old and fat; His knuckles were stiff and his eyes were starting to water. Клевер постарел и потолстел; его суставы затвердели, а глаза начали слезиться. Emekliliği geleli iki yıl olmuştu, ama o güne değin hiçbir hayvanın emekliye ayrıldığı görülmemişti. его пенсия|пришла|два|года|прошло|но|тот|день|до|ни одно|животного|на пенсию|ушел|не было видно Rente|||||||||||Rente|ay retiret| ||||||||||animal||| Sie war seit zwei Jahren in Rente, aber bis zu diesem Tag war noch nie ein Tier in den Ruhestand versetzt worden. It had been two years since he retired, but to this day no animal had ever been retired. На пенсию он вышел два года назад, но до того дня ни одно животное не уходило на пенсию. İyice yaşlanan hayvanlar için otlakta bir köşe ayırma tasarısının çoktandır sözü bile edilmiyordu. |стареющие|животные|для|на пастбище|один|угол|выделения|проекта|давно|упоминание|даже|не обсуждалось ||||auf der Weide|||abtrennen|||||wurde nicht erwähnt ||||||corner|||||| Es wurde schon lange kein Wort mehr darüber verloren, einen Bereich auf der Weide für die ganz alten Tiere abzutrennen. There had long been no mention of a plan to set aside a corner in the pasture for aging animals. Для сильно постаревших животных давно уже не поднимался вопрос об отведении уголка на пастбище. Napoléon, neredeyse yüz elli kiloluk bir domuz azmanı olup çıkmıştı. Наполеон|почти|сто|пятьдесят|килограммовый|один|свинья|гигант|став|вышел |||||||schwein|| Napoleon||||||||| Napoléon war fast zu einem einhundertfünfzig Kilogramm schweren Schweineungeheuer geworden. Napoleon had turned out to be a nearly one hundred and fifty-pound pig-horse. Наполеон стал почти полутонным свином. Squealer, yağ tulumuna dönmüştü; gözleri yumuk yumuktu, güçlükle görebiliyordu. Сквиррел|масло|мешку|превратился|его глаза|щурящиеся|были|с трудом|мог видеть ||Ölivenöl|||geschlossen|geschlossen|| Squealer war zu einem Fettklops geworden; seine Augen waren schielend und er konnte nur mit Mühe sehen. Squealer had turned into a fat bag; His eyes were closed, he could hardly see. Сквилер превратился в мешок с жиром; его глаза были закрыты, и он с трудом мог видеть. Bir tek yaşlı Benjamin pek değişmemişti; yalnızca yelesine hafif kır düşmüştü; bir de, Boxer'ın ölümünden sonra daha da somurtkanlaşmış, ağzı dili bağlanmıştı. Один|единственный|старый|Бенджамин|очень|не изменился|только|на его гриве|слегка|седина|упала|один|тоже|Боксера|после смерти|затем|еще|тоже|стал более угрюмым|рот|язык|был связан |||||hatte sich nicht verändert||Mähne|||gefallen||||||||somurtkaner geworden||das Wort| Nur der alte Benjamin hatte sich kaum verändert; sein Fell hatte nur einen leichten Graustich bekommen; außerdem war er nach Boxers Tod noch mürrischer geworden und seine Lippen waren fest aufeinander gepresst. Only old Benjamin hadn't changed much; only light gray had fallen on his mane; also, after Boxer's death, he became even more sullen and tongue-tied. Только старый Бенджамин почти не изменился; лишь немного поседела его грива; а после смерти Боксера он стал еще более угрюмым, его язык был прижат к небу. Gerçi nüfus artışı ilk başta beklendiği kadar yüksek olmamıştı, ama gene de çiftlikteki hayvanların sayısı artmıştı. хотя|население|рост|первый|в начале|ожидался|настолько|высокий|не был|но|все равно|тоже|на ферме|животных|количество|увеличилось |Bevölkerung|wachstum||||||||||||| Obwohl das Bevölkerungswachstum anfangs nicht so hoch war, wie erwartet, hatte sich dennoch die Zahl der Tiere auf der Farm erhöht. Although population growth was not as high as originally expected, the number of animals on the farm did increase. Хотя рост населения изначально не был таким высоким, как ожидалось, тем не менее, число животных на ферме увеличилось. Yakın yıllarda doğmuş olan birçok hayvan için Ayaklanma, ağızdan ağıza aktarılan bir masaldan başka bir şey değildi; dışarıdan satın alınan hayvanların çiftliğe gelinceye kadar Ayaklanma'dan haberleri bile olmamıştı. Ближайшие|годы|родившиеся|которые|многие|животные|для|Восстание|из уст в уста|в устах|переданная|одно|от сказки|другое|одно|дело|не было|снаружи|купленные|взятые|животных|на ферму|до того как пришли|до|от Восстания|новости|даже|не было |||||||||von Mund zu Mund|überliefert||Geschichte||||||||||||||| Für viele Tiere, die in den letzten Jahren geboren wurden, war die Revolution nichts anderes als ein von Mund zu Mund überliefertes Märchen; die von außen gekauften Tiere hatten bis zu ihrem Eintreffen auf der Farm noch nie von der Revolution gehört. For many animals born in recent years, the Uprising was nothing more than a tale passed down by word of mouth; Bought animals didn't even know about the Uprising until they got to the farm. Для многих животных, родившихся в последние годы, Восстание было не более чем сказкой, передаваемой из уст в уста; животные, купленные извне, даже не знали о Восстании, пока не прибыли на ферму. Çiftlikte, Clover'dan başka üç at daha vardı. На ферме|от Кловера|еще|три|лошади|больше|были |von Clover||||| Auf der Farm gab es neben Clover noch drei weitere Pferde. There were three other horses on the farm besides Clover. На ферме было еще три лошади, кроме Кловера. Bunlar temiz yürekli, dürüst, gönülden çalışan hayvanlardı; yoldaşlıklarına diyecek yoktu, ama çok aptaldılar. Это|чистые|сердечные|честные|от души|трудолюбивые|были животными|к их товариществу|сказать|не было|но|очень|были глупыми ||herzlich||||waren Tiere|ihre Kameradschaft|||||waren These were pure-hearted, honest, hard-working animals; their comradeship could not be said, but they were very stupid. Это были чистосердечные, честные, трудолюбивые животные; к их товариществу не было никаких претензий, но они были очень глупы. Alfabenin B harfinden ötesini sökememişlerdi. алфавита|Б|от|его|не могли прочитать |||darüber|hatten sie nicht entziffern können Sie hatten die Buchstaben nach dem B des Alphabets nicht entziffern können. They could not decipher beyond the letter B of the alphabet. Они не могли прочитать ничего, кроме буквы Б. Ayaklanma ve hayvancılığın temel ilkeleri konusunda kendilerine söylenen her şeyi hiç tartışmadan kabul ediyorlardı; özellikle de derin bir saygı duydukları Clover'ın ağzından çıkmışsa... Ama bu söylenenlerden pek bir şey anladıkları söylenemezdi. Восстание|и|скотоводства|основные|принципы|по поводу|им|сказанное|каждое|вещь|никогда|без споров|принятие|они делали|особенно|тоже|глубокое|одно|уважение|которое они испытывали|Кловера|из уст|если вышло|Но|это|из сказанного|не очень|одно|вещь|понимание|не могло быть сказано ||||Prinzipien|||||||ohne zu hinterfragen|||||||||||wenn es von Clover kam|||Sagen||||an ihrer| Sie akzeptierten alles, was ihnen über die Grundlagen des Aufstands und der Viehzucht gesagt wurde, ohne es überhaupt zu hinterfragen; besonders wenn es aus dem Mund von Clover stammte, den sie tief respektierten... Aber es konnte nicht gesagt werden, dass sie viel von dem, was gesagt wurde, verstanden hatten. They accepted without discussion everything they were told about the basic principles of insurrection and animal husbandry; especially if it came out of the mouth of Clover, for whom they had deep respect... But they didn't seem to understand much. Они принимали все, что им говорили о восстании и основных принципах животноводства, не обсуждая это; особенно если это исходило из уст Кловера, к которому они испытывали глубокое уважение... Но сказать, что они что-то понимали из сказанного, было бы трудно. Çiftlik artık daha zenginleşmiş, daha iyi örgütlenmişti; Bay Pilkington'dan satın alınmış olan iki tarlayla daha da büyümüştü. Ферма|уже|более|обогатилась|более|хорошо|была организована|Мистер|у Пилкингтона|купленные|были|которые|два|поля|еще|также|увеличилась |||reicher|||war organisiert||von Pilkington|||||Felder||| Die Farm war nun reicher und besser organisiert; sie hatte sich mit den zwei Feldern, die von Mr. Pilkington gekauft wurden, weiter vergrößert. The farm was now richer, better organized; It had grown even larger with two fields purchased from Mr Pilkington. Ферма теперь стала более богатой, лучше организованной; она еще больше увеличилась благодаря двум полям, купленным у мистера Пилкингтона. Yel değirmeni en sonunda başarıyla tamamlanmış, çiftlik bir harman makinesine, saman ve ot ambarına kavuşmuş, yeni binalar yapılmıştı. Ветер|мельница|в|конце|успешно|завершена|ферма|один|молотилка|машине|солома|и|трава|амбаре|получил|новые|здания|были построены ||||||||Halm|maschine||||Scheune|erreicht||| Die Windmühle war schließlich erfolgreich fertiggestellt worden, der Bauernhof hatte eine Mähmaschine, einen Strohlager und Heulager erhalten, neue Gebäude waren gebaut worden. The windmill had finally been successfully completed, the farm had a threshing machine, a hay barn, and new buildings had been built. Ветряная мельница наконец была успешно завершена, ферма получила молотилку, амбар для сена и травы, были построены новые здания. Whymper, kendine tek atlı ufak bir araba almıştı. Уимпер|себе|один|с лошадью|маленький|один|автомобиль|купил Whymper hatte sich einen kleinen Wagen mit einem Pferd gekauft. Whymper had bought himself a small one-horse carriage. У Уимпера была маленькая одноколейная повозка. Ama yel değirmeninden elektrik üretimi için hiç yararlanılmamıştı. Но|ветер||электричество|производство|для|никогда|не использовался ||Mühle|||||war nicht genutzt worden Aber die Windmühle war nie zur Stromerzeugung genutzt worden. But the windmill was never used to generate electricity. Но электричество от ветряной мельницы так и не было использовано. Un öğütmekte kullanılan değirmen oldukça iyi para getiriyordu. Мука|в помоле|используемая|мельница|довольно|хороший|деньги|приносила |Mahlen||Mühle|||| Die Mühle, die zum Mahlen verwendet wurde, brachte ziemlich gutes Geld. The mill used to grind flour brought in quite a lot of money. Мельница, используемая для помола зерна, приносила довольно хорошие деньги. Şimdi hayvanlar var güçleriyle bir yel değirmeni daha yapmaya çalışıyorlardı. Сейчас|животные|есть|со всей силой|один|ветер|мельница|еще|построить|пытались Jetzt versuchten die Tiere, mit aller Kraft eine weitere Windmühle zu bauen. Now the animals were trying to build another windmill with all their might. Теперь животные изо всех сил пытались построить еще одну ветряную мельницу. Söylenenlere bakılırsa, bu yeni yel değirmeni tamamlandığında, dinamolar takılacaktı. сказанному|если посмотреть|этот|новый|ветер|мельница|когда будет завершена|динамо-машины|будут установлены Laut den Aussagen sollten, wenn diese neue Windmühle fertiggestellt ist, Dynamo angebracht werden. It was said that when this new windmill was completed, the dynamos would be fitted. Судя по всему, когда эта новая ветряная мельница будет завершена, будут установлены динамо-машины. Ama elektrik ışığıyla aydınlatılan, sıcak ve soğuk suyu eksik olmayan ahırlar ve haftada yalnızca üç gün çalışmak gibi, bir zamanlar Snowball'un hayvanlara ballandıra ballandıra anlattığı düşler artık belleklerden silinmişti. Но|электричество|светом|освещенные|горячей|и|холодной|воды|недостаток|не имеющие|сараи|и|в неделю|только|три|дня|работать|как|один|раз|Сноуболла|животным|восхваляя|восхваляя|рассказывал|мечты|уже|из памяти|были стерты ||mit Licht|beleuchtet|||||||Ställe||||||||||||verzaubern|ballen||Träume||von den Erinnerungen|silinmişti Aber die Ställe, die mit elektrischem Licht beleuchtet sind und über heißes und kaltes Wasser verfügen, und die Tatsache, dass man nur drei Tage in der Woche arbeiten muss, diese Träume, die einst Snowball den Tieren voll von Begeisterung erzählt hatte, waren mittlerweile aus dem Gedächtnis verschwunden. But the dreams that Snowball had once told the animals solemnly, such as barns illuminated by electric light, with hot and cold running water, and working only three days a week, were now erased from memory. Но мечты, которые когда-то Сноуболл с восторгом рассказывал животным, такие как освещенные электрическим светом, с горячей и холодной водой сараи и работа только три дня в неделю, уже стерлись из памяти. Napoléon, bu tür düşüncelerin, Hayvancılığın ruhuyla bağdaşmadığını açıklamıştı. Наполеон|это|тип|мысли|скотоводства|с духом|не согласуются|объяснил ||||||vereinbarte|hatte erklärt Napoleon hatte erklärt, dass solche Gedanken nicht mit dem Geist des Viehhandels vereinbar seien. Napoleon declared that such thoughts were incompatible with the spirit of Animal Husbandry. Наполеон объяснил, что такого рода мысли не соответствуют духу скотоводства. Önder'e göre gerçek mutluluk, çok çalışmak ve yalın yaşamakta yatıyordu. к Ондеру|по|истинное|счастье|много|работать|и|простым|жить|заключалась Önder|||||||einfach|| Laut dem Anführer liegt das wahre Glück im harten Arbeiten und in einem einfachen Leben. According to Önder, real happiness lay in working hard and living simply. По мнению Вождя, истинное счастье заключалось в том, чтобы много работать и жить просто. Bu arada çiftlik zenginleşmiş, ama her nedense hayvanların hayat koşulları değişmemişti; tabii domuzlarla köpekleri saymazsak. Это|между прочим|ферма|обогатилась|но|каждый|почему-то|животных|жизнь|условия|не изменились|конечно|свиньями|собак|если не считать |||||||||bedingungen|||mit den Schweinen|| In der Zwischenzeit hatte sich der Hof bereichert, aber aus irgendeinem Grund hatten sich die Lebensbedingungen der Tiere nicht verändert; es sei denn, wir zählen die Schweine und Hunde nicht. Meanwhile the farm had prospered, but for some reason the living conditions of the animals had not changed; Unless you count the pigs and dogs, of course. Тем временем ферма обогатилась, но по какой-то причине условия жизни животных не изменились; конечно, если не считать свиней и собак. Bu, belki biraz da kalabalık olmalarından kaynaklanıyordu. Это|возможно|немного|тоже|многолюдный|из-за того что они|происходило |||||von ihnen|kam es von Das lag vielleicht auch ein wenig daran, dass sie so viele waren. Maybe it was because they were a little crowded. Возможно, это было отчасти связано с тем, что их стало слишком много. Gerçi onlar da kendilerince çalışıyorlardı. хотя|они|тоже|по-своему|работали |||auf ihre Art| Sie arbeiteten zwar auch auf ihre Weise. Although they were also working on their own. Хотя они тоже работали по-своему. Squealer'ın bıkıp usanmadan anlattıklarına bakılırsa çiftliğin denetim ve yönetimi, durmamacasına çalışmalarını gerektiriyordu. Скуилерa|устав|без усталости|рассказам|если посмотреть|фермы|контроль|и|управление|без остановки|работы|требовал |bikend|ohne müde zu werden||||Kontrolle||Verwaltung|ohne aufzuhören|| Aus dem, was Squealer unermüdlich erzählt, geht hervor, dass die Kontrolle und Verwaltung der Farm unaufhörliche Anstrengungen erforderte. According to Squealer's relentless recounts, the control and management of the farm required them to work relentlessly. Судя по тому, что неустанно рассказывал Сквилер, контроль и управление фермой требовали постоянной работы. Bu işlerin çoğu, öteki hayvanların bilgi ve becerisini aşan uğraşlardı. Это|дела|большинство|другие|животных|знания|и|навыков|превосходящие|занятия |||||||Fähigkeit|übersteigt|Anstrengungen Die meisten dieser Arbeiten waren Aufgaben, die das Wissen und die Fähigkeiten der anderen Tiere überstiegen. Many of these jobs were occupations that exceeded the knowledge and skill of other animals. Большинство этих дел выходило за пределы знаний и умений других животных. Örneğin, domuzlar her gün sabahtan akşama kadar "fişler", "raporlar", "tutanaklar" "dosyalar" gibi kimsenin akıl sır erdiremediği işlere kafa patlatmak zorundaydılar. Например|свиньи|каждый|день|с утра|до вечера|до|квитанции|отчеты|протоколы|файлы|как|никого|разум|тайна|не мог понять|делам|голова|ломать|были вынуждены |||||||Fische|Berichte|Protokolle|Akten||||||||| Zum Beispiel mussten die Schweine jeden Tag von morgens bis abends über "Stichproben", "Berichte", "Protokolle" und "Akten" nachdenken, die niemand verstehen konnte. For example, the pigs had to ponder every day from morning to night about "receipts", "reports", "minutes", "files" that no one could fathom. Например, свиньи должны были ломать голову над такими делами, как "чек-листы", "отчеты", "протоколы", "документы", которые никто не мог понять. Bunlar, sık yazılarla doldurulan, doldurulduktan sonra ocağa atılıp yakılan çarşaf çarşaf kâğıtlardı. Это|частыми|письмами|заполненные|после заполнения|затем|в печь|брошенные|сожженные|листы|листы|бумаги ||mit Schreiben|gefüllten|nachdem sie gefüllt wurden||in den Ofen||verbrannt|Laken||waren Papier Dies waren Blätter Papier, die mit dichten Schriftzügen gefüllt waren und nach dem Füllen ins Feuer geworfen und verbrannt wurden. These were sheets of sheet paper, which were filled with dense inscriptions, which were then thrown into the furnace and burned. Это были листы бумаги, заполненные частыми записями, которые после заполнения бросали в печь и сжигали. Squealer, bunun, çiftliğin dirlik ve düzeni açısından büyük önem taşıdığını söylüyordu. Сквиррел|это|фермы|благополучие|и|порядок|с точки зрения|большое|значение|несет|говорил |||Wohlstand||||||trägt| Squealer sagte, dass dies von großer Bedeutung für die Ordnung und den Frieden auf der Farm sei. This, Squealer said, was of great importance to the health and order of the farm. Сквирлер говорил, что это имеет большое значение для порядка и стабильности на ферме. Ama gene de, domuzların da, köpeklerin de, kendi emekleriyle yiyecek ürettikleri yoktu; üstelik, hem çok kalabalıktılar, hem de iştahları her zaman yerindeydi. Но|снова|тоже|свиней|тоже|собак|тоже|собственными|усилиями|еда|производили|не было|кроме того|и|очень|были многолюдны|и|тоже|аппетиты|каждый|время|были в норме ||||||||Arbeiten||produzierten|||||sie waren|||ihr Appetit|||war in Ordnung Aber auch die Schweine und die Hunde produzierten keine Lebensmittel mit ihrer eigenen Arbeit; zudem waren sie sowohl sehr zahlreich als auch immer hungrig. But still, neither pigs nor dogs produced food by their own labor; moreover, they were very crowded and their appetites were always good. Но все же ни свиньи, ни собаки не производили еду своим трудом; более того, их было слишком много, и аппетит у них всегда был хорош.

Öteki hayvanlara gelince; gördükleri kadarıyla, hayatlarında pek değişen bir şey yoktu. Остальные|животные|что касается|они видели||в их жизни|очень|изменяющийся|одно|вещь|не было As for other animals; As far as they could see, nothing much had changed in their lives. Что касается других животных, то, судя по всему, в их жизни ничего не изменилось. Çoğu zaman karınları açtı, samanların üstünde yatıyorlar, sularını gölcükten içiyorlar, tarlalarda çalışıyorlardı; kışın soğuktan donuyorlar, yazın sineklerin saldırısına uğruyorlardı. Большинство|времени|их животах|открыты|сена|на|спят|их воду|из лужи|пьют|на полях|работали|зимой|от холода|замерзают|летом|мух|нападению|подвергались ||ihre Bäuche||||liegen|ihr Wasser|aus dem Gölcük||||||||der Fliegen|Angriff|waren betroffen Most of the time they were hungry, they were lying on the straw, drinking from the pond, working in the fields; In winter they were freezing cold, in summer they were attacked by flies. Чаще всего они голодали, лежали на сене, пили воду из лужи, работали в полях; зимой замерзали от холода, а летом подвергались нападениям мух. Daha yaşlıca olanlar, belleklerini zorlayarak Jones'un çiftlikten yeni kovulduğu Ayaklanma'nın ilk günlerindeki durumun şimdikinden daha mı iyi, yoksa daha mı kötü olduğunu çıkarmaya çalışıyorlar; ama pek bir şey anımsayamıyorlardı. Более|пожилые|те кто|их память|напрягая|Джонса|с фермы|недавно|уволенного|Восстания|первых|дней|ситуации|от нынешней|более|ли|хорошей|или|более|ли|плохой|был|выводить|пытаются|но|не очень|что-то|вещь|вспоминали |||ihr Gedächtnis||||||||in den Tagen||als jetzt||||||||||||||| The older ones strain their memory to deduce whether the situation in the early days of the Uprising, when Jones had just been fired from the farm, was better or worse than it is now; but they couldn't remember much. Более пожилые пытались вспомнить, было ли положение в первые дни Восстания, когда Джонса только что выгнали с фермы, лучше или хуже, чем сейчас; но они почти ничего не помнили. Şimdiki hayatlarıyla karşılaştıracak hiçbir şey kalmamıştı ellerinde; önlerinde yalnızca Squealer'ın durumun her geçen gün daha iyiye gittiğini gösteren rakamlarla dolu listeleri vardı. нынешней|жизни|сравнить|ничего|вещь|не осталось|у них|перед ними|только|Сквирлера|ситуации|каждый|проходящий|день|более|лучше|шла|показывающий|цифрами|полными|списками|были |ihrem Leben|vergleichen||||||||||||||||||Listen| They had nothing left to compare with their present life; Before them was only Squealer's lists of numbers that showed the situation was getting better every day. У них не осталось ничего, с чем можно было бы сравнить их нынешнюю жизнь; перед ними были только списки с цифрами, которые показывали, что положение с каждым днем становится все лучше, составленные Сквирелом. Bir türlü işin içinden çıkamıyorlardı; kaldı ki, artık bu tür şeylere uzun uzadıya kafa yoracak vakitleri de yoktu. Один|способ|дела|из|не могли выйти|не говоря уже|что|больше|это|тип|вещам|долго|подробно|голова|размышлять||тоже|не было ||||kamen nicht heraus||||||||||denken an||| They just couldn't get out of the way; Besides, they didn't have time to think about such things for a long time. Они никак не могли выбраться из этой ситуации; к тому же у них уже не было времени, чтобы долго размышлять над такими вещами. Uzun hayatının tüm ayrıntılarını anımsadığını ileri süren tek hayvan, yaşlı Benjamin'di; o da, durumun hiçbir zaman daha iyi ya da daha kötü olmadığını ve böyle sürüp gideceğini söylüyordu. Долгой|жизни|все|детали|он помнил|вперед|утверждающий|единственный|животное|старый|Бенджамин|он|тоже|ситуации|ни один|время|более|хорошо|или||более|плохо|не был|и|так|продолжая|будет продолжаться|говорил ||||sich erinnerte||||||||||||||||||||||| The only animal who claimed to remember every detail of his long life was old Benjamin; he said that the situation was never better or worse, and that it will continue. Единственное животное, которое утверждало, что помнит все детали своей долгой жизни, был старый Бенджамин; он говорил, что ситуация никогда не была ни лучше, ни хуже и так будет продолжаться. Benjamin'e göre, açlık, zorluk ve hayal kırıklığı hayatın değişmez yasalarıydı. Бенджамину|по|голод|трудности|и|мечта|разочарование|жизни|неизменные|законы Benjamin|||||||||Gesetze For Benjamin, hunger, hardship, and disappointment were the unchanging laws of life. По мнению Бенджамина, голод, трудности и разочарования были неизменными законами жизни. Gene de, hayvanlar umutlarını asla yitirmiyorlardı. Вновь|тоже|животные|свои надежды|никогда|не теряли |||||verloren Trotzdem gaben die Tiere ihre Hoffnung niemals auf. Still, the animals never lost hope. Тем не менее, животные никогда не теряли надежды. Daha da önemlisi, Hayvan Çiftliği'nin üyesi olmanın ne kadar onurlu ve saygın bir nitelik olduğunu bir an bile akıllarından çıkarmıyorlardı. Более|также|важно|Животное|Фермы|член|быть|насколько|сколько|почетный|и|уважаемый|один||||момент|даже|из их разума|не забывали ||||||||||||||||||von ihrem Verstand|vergaßen Noch wichtiger war, dass sie keinen Augenblick vergaßen, wie ehrenhaft und respektabel es war, Mitglied der Tierfarm zu sein. More importantly, they kept in mind for a moment what an honor and dignity it was to be a member of Animal Farm. Более того, они ни на мгновение не забывали, насколько почетным и уважаемым качеством было быть членом Фермы Животных. Hayvan Çiftliği, koca ülkede –tüm İngiltere'de!– hayvanların malı olan ve hayvanlar tarafından yönetilen tek çiftlikti hâlâ. Животное|Ферма|огромная|в стране|весь||животных|собственность|который|и|животные|от|управляемый|единственная|ферма|все еще |||||||Eigentum|||||verwaltet||| Die Tierfarm war immer noch der einzige Bauernhof im ganzen Land – in ganz England! – der den Tieren gehörte und von den Tieren verwaltet wurde. Animal Farm was still the only farm in the whole country—all of England!—that was owned and managed by animals. Ферма животных была единственной фермой на всей стране – по всей Англии! – которая принадлежала животным и управлялась ими. En gençleri, dahası yirmi otuz kilometre uzaklıktaki çiftliklerden yeni getirilmiş olanlar bile bunu bir mucize olarak görüyorlardı. Самые|молодые|более|двадцать|тридцать|километров|находящихся на расстоянии|от ферм|новые|привезенные|те|даже|это|одно|чудо|как|считали |||||||||gebracht|||||Wunder|| Even the youngest, even those who had just been brought in from farms twenty miles away, considered it a miracle. Даже самые молодые, а также те, кто был только что привезен с ферм, находящихся в двадцати-тридцати километрах, считали это чудом. Tüfek sesini duyduklarında, yeşil bayrağın gönderde dalgalandığını gördüklerinde göğüsleri kabarıyor; söz dönüp dolaşıp mutlaka eski kahramanlık günlerine, Jones'un çiftlikten kovuluşuna, Yedi Emir'in kaleme alınışına, çiftliği ele geçirmeye kalkan insanların bozguna uğratılışına geliyordu. Винтовка|его звук|когда они услышали|зеленый|флага|на флагштоке|развевался|когда они увидели|их груди|наполняются гордостью|слово|вернувшись|обойдя|обязательно|старые|героические|дни|Джонса|с фермы|изгнания|Семь|заповедей|письма|написания|ферму|захвата|захвата|пытающихся|людей|поражения|причинения| |||||Flagstaff|wehen|als sie sahen|ihre Brüste|schwillt||||||Heldentum|Tagen|||von Jones' Entlassung|||Kalem|alınışına|||verbringen||der Menschen|Niederlage|uğratılışına| Their chests swell when they hear the sound of the rifle, when they see the green flag waving in the sky; the word always came back to the days of old heroism, the expulsion of Jones from the farm, the writing of the Seven Commandments, the defeat of the people who tried to take over the farm. Когда они слышали звук ружей, и видели, как зеленый флаг развевается на флагштоке, их грудь наполнялась гордостью; разговор неизменно возвращался к старым героическим дням, изгнанию Джонса с фермы, написанию Семи Заповедей, и поражению людей, пытавшихся захватить ферму. Eski düşlerin hiçbirinden vazgeçmemişlerdi. Старые|мечты|ни от одной|не отказались |Träume|von keinem|waren nicht abgekommen They had not given up on any of their old dreams. Они не отказались ни от одной из старых мечт. Koca Reis'in müjdelediği, İngiltere'nin yemyeşil çayırlarına tek bir insan ayağının basmayacağı Hayvan Cumhuriyeti'ne olan inançlarını yitirmemişlerdi. Большой|Рейса|предсказал||ярко-зеленых|лугах|ни один|один|человек|ноги|не ступить|Животных|Республике|о|их веру|не потеряли ||verraten hatte|||Wiesen|||||betreten würde||Republik||ihre Überzeugungen| They had not lost their faith in the Republic of the Animals, heralded by Big Chief, where not a single human foot would set foot on England's green meadows. Они не потеряли веру в Республику Животных, о которой предсказывал Великий Вождь, где на зелёные луга Англии не ступить ни одной человеческой ноге. Bir gün mutlaka gerçek olacaktı; belki hemen gerçekleşmeyecekti, belki şimdi hayatta olanlar o günleri göremeyeceklerdi, ama düşleri bir gün mutlaka gerçek olacaktı. Один|день|обязательно|реальность|станет|возможно|сразу|не сбудется|возможно|сейчас|живущие|те кто|те|дни|не увидят|но|мечты|одна|день|обязательно|реальность|станет |||||||würde nicht stattfinden|||||||würden sie nicht sehen||Träume||||| It would surely come true one day; maybe it wouldn't come true right away, maybe those who are alive today wouldn't be able to see those days, but one day their dreams would definitely come true. Это обязательно сбудется; возможно, это не произойдёт немедленно, возможно, те, кто сейчас жив, не увидят тех дней, но их мечты обязательно сбудутся. İngiltere'nin Hayvanları şarkısının ezgisi bile orada burada gizlice mırıldanılıyordu; hiçbiri yüksek sesle söylemeye cesaret edemese de, çiftlikteki her hayvanın şarkıyı ezbere bildiği kesindi. |Животные|песни|мелодия|даже|там|здесь|тайком|напевалась|никто|громко|голосом|петь|смелость|не мог|тоже|на ферме|каждое|животное|песню|наизусть|знал|было очевидно |||Melodie|||||gemurmelt||||||edemese|||||Lied|auswendig||war sicher Even the tune of Beasts of England was muttered here and there; Although none dared to sing it out loud, it was certain that every animal on the farm knew the song by heart. Даже мелодия песни Животных Англии тайком напевалась здесь и там; хотя никто не смел петь её вслух, было очевидно, что каждое животное на ферме знало эту песню наизусть. Zor bir hayat yaşıyor olabilirlerdi, umutlarının tümü gerçekleşmemiş olabilirdi, ama öteki hayvanlardan farklı olduklarının bilincindeydiler. Тяжелая|одна|жизнь|живут|могли бы быть|их надежд|все|не осуществленные|могла бы быть|но|другие|от животных|отличными|тем что они|были осведомлены ||||könnten|ihre Hoffnungen||verwirklicht||||||sie|waren sich bewusst They may have lived a difficult life, all their hopes may not have come true, but they knew that they were different from other animals. Они могли жить тяжёлой жизнью, их надежды могли не сбыться, но они осознавали, что отличаются от других животных. Açlık çekiyorlarsa, zorba insanları doyuralım diye çekmiyorlardı; çok çalışıyorlarsa, hiç değilse kendileri için çalışıyorlardı. голод|если они страдают|угнетатели|людей|накормим|чтобы|не страдали|очень|если они работают|хотя бы|не|для себя|| |ziehen|tyrannisch||füttern||zogen||arbeiten||||| If they were starving, they were not starving to feed the tyrants; if they worked hard, they were at least working for themselves. Если они голодают, то не для того, чтобы накормить жестоких людей; если они много работают, то, по крайней мере, работают для себя. Hiçbir hayvan iki ayak üstünde yürümüyordu. Ни одно|животное|два|ноги|на|не ходило |||||ginge No animal walked on two legs. Ни одно животное не ходило на двух ногах. Hiçbir hayvan, hiçbir hayvanın "efendi"si değildi. Никакое|животное|никакое|животного|хозяин|его|не был No animal was the "master" of any animal. Ни одно животное не было "господином" другого животного. Bütün hayvanlar eşitti. Все|животные|были равны ||waren All animals were equal. Все животные были равны.

Yaz başlarıydı. Лето|было в начале It was early summer. Было начало лета. Bir gün Squealer koyunlara ardından gelmelerini emretti ve onları çiftliğin öbür ucunda, körpe huş ağaçlarıyla kaplı bir yere götürdü. Один|день|Сквирлер|овцам|позади|приходить|приказал|и|их|фермы|другой|стороне|молодыми|березами|деревьями|покрыто|одно|место|отвел |||||kommen||||||ende|junge|Bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir bir|mit seinen Bäumen|||| One day, Squealer ordered the sheep to follow and led them across the farm to a place covered with young birch trees. Однажды Сквирлер приказал овцам следовать за ним и отвел их на другой конец фермы, в место, покрытое молодыми березами. Koyunlar, Squealer'ın gözetiminde, akşama kadar ağaçların yapraklarını yediler. Овцы|Сквирлера|под наблюдением|до вечера|до|деревьев|листья|ели ||Aufsicht||||Blätter|aßen The sheep, under Squealer's watch, ate the leaves of the trees until evening. Овцы под наблюдением Сквирлера ели листья деревьев до вечера. Squealer, akşam çiftlik evine dönmeden, koyunlara orada kalmalarını tembihledi; hava da sıcaktı zaten. Сквиреллер|вечером|ферма|домой|не вернувшись|овцам|там|оставаться|напомнил|погода|тоже|была жаркой|уже |||||den Schafen||bleiben|ermahnte|||| Squealer warnte die Schafe, dort zu bleiben, bevor er am Abend ins Bauernhaus zurückkehrte; das Wetter war auch warm. Before returning to the farmhouse in the evening, Squealer instructed the sheep to stay there; The weather was already hot. Сквирлер перед возвращением в фермерский дом настоятельно рекомендовал овцам остаться там; погода была уже теплой. Koyunlar bütün bir hafta orada kaldılar; bu süre boyunca öteki hayvanlar koyunlarla hiç karşılaşmadılar. Овцы|целую|один|неделю|там|остались|это|время|в течение|другие|животные|с овцами|никогда|не встречались |||||||||||||haben sie sich nicht getroffen Die Schafe blieben eine ganze Woche dort; während dieser Zeit hatten die anderen Tiere keinen Kontakt zu den Schafen. The sheep stayed there for a whole week; During this time the other animals never met the sheep. Овцы провели там целую неделю; за это время другие животные ни разу не встретились с овцами. Squealer her gün oraya gidiyor, günün büyük bölümünü koyunlarla geçiriyordu. Сквиреллер|каждый|день|туда|идет|дня|большая|часть|с овцами|проводил |||||||||verbrachte Squealer ging jeden Tag dorthin und verbrachte den größten Teil des Tages mit den Schafen. Squealer went there every day, spending most of the day with the sheep. Сквилер каждый день ходил туда, проводя большую часть дня с овцами. Onlara yeni bir şarkı öğretmekte olduğunu, rahat çalışabilmeleri için gözlerden uzak olmaları gerektiğini söylüyordu. Им|новую|одну|песню|учить|что он|спокойно|могли бы работать|для|от глаз|вдали|быть|нужно|говорил ||||lehren|||arbeiten können|||||| He said he was teaching them a new song, and that they needed to be out of sight so that they could study comfortably. Он говорил им, что учит их новой песне, и что для того, чтобы они могли спокойно работать, им нужно быть вдали от глаз.

Koyunların çiftliğe yeni döndükleri güzel bir akşamüstü, hayvanlar işlerini bitirmişler, çiftlik binalarına yönelmişlerdi. Овец|на ферму|недавно|вернулись|красивый|один|вечер|Животные|свои дела|закончили|ферма|к зданиям|направились |||zurückgekehrt waren||||||fertiggestellt||| One fine afternoon, when the sheep had just returned to the farm, the animals had finished their work and headed for the farm buildings. В прекрасный вечер, когда овцы вернулись на ферму, животные закончили свои дела и направились к фермерским зданиям. Birden, avlunun oradan, korkunç bir kişneme duyuldu. Вдруг|двора|оттуда|ужасный|один|ржание|раздалось |||||Wiehern| Suddenly, from the courtyard, there was a terrible neighing. Вдруг, оттуда, со двора, раздался ужасный ржание. Hayvanlar ürkerek oldukları yerde kaldılar. Животные|испуганно|в которых|на месте|остались The animals stayed where they were, startled. Животные, испугавшись, остались на своих местах. Clover'ın sesiydi. Кловер|был звук |Stimme It was Clover's voice. Это был голос Кловера. Bir kez daha kişneyince, tüm hayvanlar dörtnala avluya daldılar. Один|раз|снова|когда он заржал|все|животные|галопом|во двор|вбежали |||wiehern||||| Neighing once more, all the animals galloped into the courtyard. Когда он снова заржал, все животные вбежали в двор галопом. Ve Clover'ın gördüğünü onlar da gördüler: И|Кловера|увиденное|они|тоже|увидели ||sehen||| And they saw what Clover saw: И Кловер увидела то, что увидели они: Arka ayakları üzerinde yürüyen bir domuz. Задние|ноги|на|ходящий|один|свинья A pig walking on its hind legs. Свинья, идущая на задних ногах.

Squealer'dı bu. это был Сквирлер|это es war Squealer| That was Squealer. Это был Сквиррел. Koca gövdesini arka ayaklarının üzerinde taşımaya alışık olmadığından güçlükle ilerliyor, ama gene de dengesi bozulmadan avlunun ortasında gezinebiliyordu. Большой|его тело|задние|ног|на|переносить|привыкший|не будучи|с трудом|движется|но|все равно|тоже|его равновесие|без нарушения|двора|в центре|мог гулять ||||||||||||||ohne zu fallen|||konnte sich bewegen Unaccustomed to carrying his huge body on his hind legs, he could hardly move forward, but he could still navigate the middle of the courtyard without losing his balance. Он с трудом передвигался, так как не привык носить свое большое тело на задних ногах, но все же мог двигаться по двору, не теряя равновесия. Biraz sonra çiftlik evinin kapısından bir sürü domuz çıktı; hepsi de arka ayaklarının üzerinde yürüyorlardı. немного|позже|ферма|дома|от двери|один|стадо|свиней|вышло|все|тоже|задних|ног|на|ходили ||||||||||||||standen A little later a pack of pigs came out of the farmhouse door; they were all walking on their hind legs. Через некоторое время из двери фермерского дома вышла целая стая свиней; все они шли на задних лапах. Daha beceriklileri de vardı, dengelerini korumakta güçlük çekenler de; ama hepsi de avlunun çevresinde yere yıkılmadan dolanıp duruyorlardı. Более|ловкие|тоже|были|их равновесие|поддерживать|трудность|страдающие|тоже|но|все|тоже|двора|вокруг|на землю|без падения|кружась|стояли |die Geschicklicheren|||ihre Gleichgewichte|halten|Schwierigkeit|die, die Schwierigkeiten hatten||||||||ohne umzufallen||standen There were those who were more skillful, and those who had difficulty keeping their balance; but they were all wandering around the courtyard unscathed. Были и более ловкие, и те, кто с трудом удерживал равновесие; но все они продолжали бегать по двору, не падая на землю. Sonunda, köpekler ürkünç sesler çıkararak havladılar, kara horoz kulakları sağır edercesine uzun uzun öttü ve kapıda Napoléon belirdi: Olanca görkemiyle dimdik yürüyor, sağına soluna kibirli bakışlar fırlatıyordu; köpekleri de çevresinde sıçrayıp duruyorlardı. Наконец|собаки|жуткие|звуки|издавая|залаяли|черный|петух|уши|глухой|так что|долго|||и|у двери|Наполеон|появился|всей|своей величественностью|прямо|идет|направо|налево|высокомерные|взгляды|бросал|собаки|тоже|вокруг него|прыгая|останавливались |||||barkten|||||so dass|||||||||Pracht|||nach rechts|nach links|verächtigen|Blicke|fiel|||||standen At last the dogs barked with a terrifying noise, the black rooster croaked deafeningly, and Napoleon appeared at the door: he walked upright in all his splendor, casting arrogant glances to and fro; their dogs were also bouncing around. Наконец, собаки зловеще залаяли, черный петух закукарекал так громко, что оглохнуть можно было, и на пороге появился Наполеон: он шел с величественным видом, гордо бросая взгляды направо и налево; собаки прыгали вокруг него.

Ön ayaklarından birinde bir kırbaç vardı! Передних|ногах|на одном|один|кнут|был |von den Vorderbeinen|||| He had a whip on one of his front legs! На одной из передних лап у него был кнут!

Ortalığı ölüm sessizliği kaplamıştı. Вокруг|смерти|тишина|окутала ||stille| There was dead silence. Вокруг воцарилась мертвая тишина. Hayvanlar, şaşkınlık ve korku içinde birbirlerine sokulmuşlar, avlunun çevresinde ağır ağır yürüyen domuzları izliyorlardı. Животные|удивление|и|страх|в|друг другу|прижались|двора|вокруг|медленно||идущие|свиней|они наблюдали ||||||sind zusammengerückt||||||| The animals huddled together in surprise and fear, watching the pigs walking slowly around the courtyard. Животные, полные удивления и страха, сбились в кучу и наблюдали за медленно бродящими по двору свиньями. Sanki dünya tersine dönmüştü. Как будто|мир|наоборот|вращался It was as if the world had turned upside down. Как будто мир перевернулся. İlk şaşkınlıkları geçer geçmez, köpeklerden korkmalarına, uzun yıllardır ne olursa olsun hiçbir şeyden yakınmama, hiçbir şeyi eleştirmeme alışkanlığını edinmiş olmalarına karşın, domuzlara karşı seslerini yükseltmek üzereydiler ki, koyunlar birinden işaret almışçasına hep bir ağızdan melemeye başladılar: |удивление|пройдет|не пройдет||страху|долгие|годы|что|будет|все равно|ничто|от|жалоб|ничто|вещь|критика|привычка|приобрели|быть|несмотря на|свиньям|против|их голоса|поднять|были готовы|чтобы|овцы|от кого-то|сигнал|как будто получили|все|один|от одного|мычать|начали |||||ihnen||||||||nähern|||kritisieren|Gewohnheit|||||||erhöhen||||||als hätte||||| As soon as their initial astonishment had passed, they were about to raise their voices against the pigs when they were about to raise their voices against the pigs, when the sheep began to bleat in unison, as if they had been signaled by someone: Как только их первое удивление прошло, несмотря на страх перед собаками и привычку не жаловаться ни на что и никого не критиковать на протяжении многих лет, они собирались поднять голос на свиней, как вдруг овцы, словно получив сигнал, начали мычать хором:

"Dört ayak iyi, iki ayak daha iyi! Четыре|ноги|хорошо|Две|ноги|еще|лучше "Four legs good, two legs better! "Четыре ноги хорошо, две ноги лучше!" Dört ayak iyi, iki ayak daha iyi! Четыре|ноги|хорошо|Две|ноги|еще|лучше Four legs are good, two legs are better! Четыре ноги хорошо, две ноги лучше! Dört ayak iyi, iki ayak daha iyi!" Четыре|ноги|хорошо|Две|ноги|еще|лучше Four legs good, two legs better!” Четыре ноги хорошо, две ноги лучше!" Meleme aralıksız beş dakika sürdü. Ворчание|непрерывно|пять|минут|длилось Meckern|ununterbrochen||| Das Meckern dauerte ununterbrochen fünf Minuten. The bleating lasted for five minutes straight. Мычание продолжалось без перерыва пять минут. Koyunların sesi kesildiğinde, domuzlar çoktan çiftlik evine dönmüştü; protesto etme fırsatı kaçırılmıştı. Овец|звук|когда замолкли|Свиньи|уже|ферма|домой|вернулись|протест|противодействия|возможность|была упущена ||als|||||||||war verpasst worden Als das Geräusch der Schafe aufhörte, waren die Schweine längst zum Bauernhaus zurückgekehrt; die Gelegenheit zum Protest war verpasst worden. The pigs had already returned to the farmhouse by the time the sheep sounded; The opportunity to protest was missed. Когда звук овец прекратился, свиньи уже вернулись в фермерский дом; возможность протестовать была упущена.

Benjamin, birinin burnuyla omzuna dokunduğunu fark edince dönüp baktı. Бенджамин|кого-то|носом|на плечо|прикосновение|заметил|когда|обернувшись|посмотрел ||Nase||||als|| Benjamin drehte sich um, als er bemerkte, dass ihm jemand mit der Nase auf die Schulter tippte. Benjamin turned to look when he noticed someone tapping his shoulder with their nose. Когда Бенджамин заметил, что кто-то коснулся его плеча носом, он обернулся. Clover'dı. Кловер был It was Clover. Это была Кловер. Yaşlı gözleri her zamankinden daha donuktu. Старые|глаза|каждый||более|тусклые |||||trüb His old eyes were duller than usual. Её старые глаза были более безжизненными, чем когда-либо. Hiçbir şey söylemeden, Benjamin'i usulca yelesinden çekip büyük samanlığın Yedi Emir'in yazılı olduğu duvarına götürdü. Ничего|вещь|не сказав|Бенджамина|осторожно|из гривы|потянув|большой|сеновала|Семь|Эмира|написанным|который|к стене|отвел |||Benjamin|vorsichtig|Mähne||||||||| Ohne etwas zu sagen, zog er Benjamin sanft an der Mähne und führte ihn zur Wand der großen Scheune, an der die sieben Gebote geschrieben standen. Without saying a word, he gently pulled Benjamin by his mane and led him to the wall of the great barn where the Seven Commandments were written. Не сказав ни слова, он тихо потянул Бенджамина за гриву и отвел к стене большого сарая, на которой были написаны Семь Заповедей. Bir süre öyle durup katran kaplı duvardaki beyaz yazılara baktılar. Один|период|так|остановившись|смола|покрытый|на стене|белым|надписям|они смотрели ||||Teer||||| Eine Weile standen sie da und schauten auf die weißen Buchstaben an der mit Teer bedeckten Wand. They stood for a moment, staring at the white writings on the tar-covered wall. Некоторое время они стояли, глядя на белые буквы на стене, покрытой смолой.

Sonunda, Clover, "Gözlerim artık iyi görmüyor," dedi. Наконец|Кловер|Мои глаза|уже|хорошо|не видят|сказал Schließlich sagte Clover: "Meine Augen sehen nicht mehr gut." “My eyes are no longer seeing well,” Clover said at last. Наконец, Кловер сказала: "Мои глаза уже плохо видят." "Gerçi gençken de doğru dürüst okuyamazdım ya. хотя|в молодости|тоже|правильно|честно|не мог читать|же |||||konnte ich nicht lesen| "I couldn't read properly when I was younger though. "Хотя, когда я был молод, я тоже не мог нормально читать." Ama bana öyle geliyor ki, yazılarda bir değişiklik var. Но|мне|так|кажется|что|в текстах|одно|изменение|есть |||||in den Texten||| But it seems to me that there is a change in the writings. Но мне кажется, что в записях есть изменения. Yedi Emir eskisi gibi duruyor mu, Benjamin?" Семь|Эмир|прежний|как|выглядит|вопросительная частица|Бенджамин Do the Seven Commandments look the same, Benjamin?" Семь Заповедей выглядят так же, как раньше, Бенджамин? Benjamin, ilk kez ilkesini bozdu ve duvardaki yazıyı Clover'a okudu. Бенджамин|первый|раз|его принцип|нарушил|и|на стене|надпись|Кловеру|прочитал ||||||||Clover| Benjamin broke his principle for the first time and read the writing on the wall to Clover. Бенджамин впервые нарушил свой принцип и прочитал надпись на стене Кловеру. Duvarda tek bir emir yazılıydı: На стене|единственный|один|приказ|был написан ||||war geschrieben A single command was written on the wall: На стене была написана единственная заповедь:

BÜTÜN HAYVANLAR EŞİTTİR  AMA BAZI HAYVANLAR  ÖBÜRLERİNDEN DAHA EŞİTTİR ВСЕ|ЖИВОТНЫЕ||НО|НЕКОТОРЫЕ|ЖИВОТНЫЕ||БОЛЬШЕ| ||||||von ihnen|| ALL ANIMALS ARE EQUAL BUT SOME ANIMALS ARE MORE EQUAL THAN OTHERS ВСЕ ЖИВОТНЫЕ РАВНЫ, НО НЕКОТОРЫЕ ЖИВОТНЫЕ РАВНЕЕ ДРУГИХ

Ertesi gün, çiftlik işlerini denetleyen bütün domuzların kırbaçlı olmaları kimseye tuhaf gelmedi. На следующий|день|ферма|работы|проверяющий|все|свиней|с кнутами|их существование|никому|странным|не показалось ||||überwachende|||geißelnd|||| Am nächsten Tag fiel es niemandem seltsam auf, dass alle Schweine, die die Farmarbeiten überwachten, mit Peitschen ausgestattet waren. It did not seem strange to anyone that the next day all the pigs who supervised the farm work were whipped. На следующий день никого не удивило, что все свиньи, контролирующие работу на ферме, были с кнутами. Domuzların kendilerine bir radyo aldıkları, telefon bağlatmaya hazırlandıkları, John Bull ve Tit-Bits dergileriyle Daily Mirror gazetesine abone oldukları işitildiğinde, kimse şaşırmadı. Свиньи|себе|одно|радио|купили|телефон|подключить|готовились|Джон|Булл|и|||с журналами|Дейли|Миррор|газете|подписка|были|когда стало известно|никто|не удивился ||||||anzuschließen|||John Bull||Tit|Bits|mit den Zeitschriften|Daily|Mirror||||als es gehört wurde||war überrascht Als man hörte, dass die Schweine sich ein Radio gekauft hatten, eine Telefonleitung einrichten wollten und Abonnenten von John Bull, Tit-Bits und der Daily Mirror waren, war niemand überrascht. No one was surprised when it was heard that the pigs had bought themselves a radio, were preparing to get a telephone hooked up, subscribed to John Bull and Tit-Bits magazines and the Daily Mirror. Когда стало известно, что свиньи купили себе радио, собираются подключить телефон и подписались на журналы John Bull и Tit-Bits, а также газету Daily Mirror, никто не удивился. Napoléon'un, çiftlik evinin bahçesinde ağzında piposuyla dolaşması, kimsenin garibine gitmedi. Наполеона|ферма|его|в саду|с||прогулка|никого|странным|не показалось |||||Pfeife|||seltsam| Es fiel niemandem merkwürdig auf, dass Napoleon im Garten des Bauernhauses mit einer Pfeife im Mund umherging. It didn't surprise anyone that Napoleon was walking around the farmhouse garden with his pipe in his mouth. То, что Наполеон бродил по саду фермерского дома с трубкой во рту, никого не смутило. Domuzların, Bayan Jones'un giysilerini gardıroptan alıp giymeleri, Napoléon'un siyah ceket, külot pantolon ve deri tozluklarla gezinmesi, gözdesi olan dişi domuzun da Bayan Jones'un bir vakitler pazar günleri giydiği şanjanlı ipek elbiseyle dolaşması bile hiç kimseyi şaşırtmadı. Свиньи|Миссис|Джонс|одежду|из шкафа|забрав|их ношение|Наполеона|черный|пиджак|шорты|брюки|и|кожаные|с налокотниками|его прогулка|любимая|являющаяся|женская|свинья|тоже|Миссис|Джонс|один|когда-то|воскресенье||носила|с шанжаном|шелковое||ее прогулка|даже|ни|никого|не удивило ||||aus dem Kleiderschrank||tragen||||Unterhose||||Stiefeln|herumzulaufen|||||||||zeiten||||şanjanlı||mit der Kleidung|||||überraschte It didn't surprise anyone that the pigs even took Miss Jones's clothes from the wardrobe and put them on, that Napoleon walked around in a black jacket, panties, and leather leggings, and that his favorite sow wore the shamrock silk dress that Miss Jones once wore on Sundays. То, что свиньи одели одежду миссис Джонс, что Наполеон разгуливал в черном пиджаке, брюках и кожаных сапогах, а его любимая свинья носила когда-то воскресную шелковую платье миссис Джонс, никого не удивило. Bir hafta kadar sonra, bir öğleden sonra, çiftliğe tek atlı ufak arabalar geldi. Один|неделя|примерно|позже|один|после|позже|на ферму|один|с лошадью|маленькие|повозки|пришли A week or so later, one afternoon, one-horse wagons arrived at the farm. Через неделю, однажды днем, на ферму прибыли небольшие повозки с одним всадником. Komşu çiftliklerden bir temsilciler kurulu, bir denetleme gezisi için çağrılmıştı. Соседние|фермерских|один|представители|совет|один|проверки|поездка|для|был вызван |||Vertreter|ausschuss||Überprüfung|||war eingeladen worden Eine Vertreterversammlung von Nachbarbauernhöfen war zu einer Kontrollreise eingeladen worden. A committee of representatives from neighboring farms had been called in for an inspection trip. Соседние фермеры были приглашены в качестве делегатов для инспекционной поездки. Tüm çiftliği gezen çiftçiler, gördükleri her şeye, özellikle de yel değirmenine hayran kaldıklarını belirttiler. Все|ферму|осматривающие|фермеры|что они видели|каждую|вещь|особенно|тоже|ветер|мельнице|восхищены|что они остались|указали ||besuchenden|||||besonders|||||| Die Bauern, die den gesamten Hof besichtigt hatten, erklärten, dass sie von allem, was sie sahen, insbesondere von der Windmühle, begeistert waren. Farmers who toured the entire farm stated that they were amazed by everything they saw, especially the windmill. Фермеры, обошедшие всю ферму, отметили, что они были в восторге от всего, что увидели, особенно от ветряной мельницы. Hayvanlar, şalgam tarlasındaki ayrıkotlarını yolmaktaydılar. Животные|репа|на поле|сорняки|вырывали |Rüben|auf dem Feld|Unkraut|mähnten Die Tiere fraßen das Unkraut auf dem Rübensfeld. The animals were plucking the weeds in the turnip field. Животные вырывали сорняки на редьковом поле. Kendilerini tümüyle işlerine vermişlerdi; daha çok domuzlardan mı, yoksa çiftliğe konuk gelen insanlardan mı korkmak gerektiğini kestiremediklerinden başlarını bile kaldırmıyorlardı. Они|полностью|работе|отдали|больше|много|от свиней|ли|или|на ферму|гость|приходящий|от людей|ли|бояться|нужно было|не могли предсказать|свои головы|даже|поднимали ||||||||||||||fürchten||konnte nicht abschätzen|Köpfe||heben They were completely devoted to their work; They didn't even look up, not knowing whether to fear more pigs or people visiting the farm. Они полностью погрузились в свою работу; не зная, стоит ли больше бояться свиней или людей, пришедших в гости на ферму, они даже не поднимали головы.

Akşamleyin, çiftlik evinden kahkahalar ve şarkılar yükseldi. Вечером|ферма|из дома|смех|и|песни|раздавались |||Lachen||| Am Abend ertönten Lachen und Lieder aus dem Bauernhaus. In the evening, laughter and songs arose from the farmhouse. Вечером из фермерского дома раздавались смех и песни. Birbirine karışan sesleri duyan hayvanlar birden kulak kesildiler. друг другу|смешивающиеся|звуки|слышащие|животные|вдруг|уши|насторожились |verwechselt|Geräusche||||| Die Tiere, die die sich vermischenden Geräusche hörten, spitzten plötzlich die Ohren. Hearing the mingling sounds, the animals suddenly turned a deaf ear. Услышав смешанные голоса, животные вдруг насторожились. İlk kez eşit koşullarda bir araya gelen hayvanlarla insanlar orada ne yapıyorlardı acaba? |раз|равных|условиях|один|вместе|собравшиеся|с животными|люди|там|что|делали|интересно |||Bedingungen||||||||| Was haben die Tiere und Menschen, die zum ersten Mal unter gleichen Bedingungen zusammenkamen, dort wohl gemacht? I wonder what animals and people were doing there when they met on equal terms for the first time? Что же животные и люди, впервые собравшиеся в равных условиях, делали там? Hep birlikte, hiç ses çıkarmamaya çalışarak çiftlik evinin bahçesine yaklaştılar. Все|вместе|никогда|звук|не издавать|стараясь|ферма|его дома|к саду|они подошли ||||machen|||||näherten sich Together they approached the garden of the farmhouse, trying not to make a sound. Все вместе, стараясь не издавать ни звука, они приблизились к саду фермерского дома.

Bahçe kapısının önüne geldiklerinde ürkerek duraksadılarsa da, Clover'ın öne düşmesiyle içeri girip parmaklarının ucuna basarak eve yöneldiler. Сад|двери|перед|когда они пришли|испуганно|они остановились|но|Кловера|впереди|падением|внутрь|войдя|пальцев|на кончики|наступая|домой|они направились |||||zögerten||||Fallen|||||||gingen They paused, startled, as they reached the garden gate, but as Clover fell forward they slipped in and tiptoed into the house. Когда они подошли к воротам сада, они испуганно замерли, но, увидев, как Кловер вышла вперед, они вошли внутрь, ступая на кончиках пальцев, и направились к дому. Boyları yetişen hayvanlar, yemek odasının penceresinden içeri baktılar. Мальчики|выросшие|животные|еда|столовой|из окна|внутрь|посмотрели Die Jungen|wachsenden|||||| Die ausgewachsenen Tiere schauten durch das Fenster des Esszimmers hinein. The animals, growing in stature, looked in through the dining room window. Животные, которые были достаточно высоки, заглянули в окно столовой. Uzun masanın çevresinde, altı çiftçi ile önde gelen altı domuz oturuyordu. Длинный|стола|вокруг|шесть|фермеры|и|впереди|пришедшие|шесть|свиней|сидели Um den langen Tisch herum saßen sechs Bauern und sechs führende Schweine. Around the long table sat six farmers and six leading pigs. Вокруг длинного стола сидели шесть фермеров и шесть свиней. Napoléon ise masanın başına geçmiş, onur koltuğuna kurulmuştu. Наполеон|же|стола|за|сел|почета|на стул|был усажен |dann|||||| Napoleon hatte sich an das Kopfende des Tisches gesetzt und auf dem Ehrenplatz Platz genommen. Napoleon was seated at the head of the table, in the seat of honor. Наполеон же сел в главе стола, заняв почетное место. Domuzlar, sandalyelerinde hiç de rahatsız görünmüyorlardı. Свиньи|на своих стульях|совсем|тоже|неудобно|не выглядели |auf ihren Stühlen||||sie sahen nicht aus The pigs did not seem at all uncomfortable in their chairs. Свиньи вовсе не выглядели неудобно на своих стульях. Hep birlikte kâğıt oynarken oyunu kesmişler, şerefe kadeh kaldırıyorlardı. Все|вместе|карты|играя|игру|прервали|за здоровье|бокал|поднимали |||spielen|||auf die Gesundheit|Glas| Sie hatten das Spiel unterbrochen, während sie zusammen Karten spielten und auf das Wohl anstoßen wollten. While they were playing cards together, they had interrupted the game and were toasting. Все вместе они прервали игру в карты и поднимали тост. Büyük bir sürahi elden ele dolaşıyor, bardaklara bira dolduruluyordu. Большой|один|кувшин|из рук|в руки|передается|в стаканы|пиво|наливалось ||Krug||||in die Gläser||wurde eingeschenkt Ein großer Krug ging von Hand zu Hand, und Bier wurde in die Gläser gefüllt. A large jug was circulating, glasses were poured with beer. Большая кувшинка передавалась из рук в руки, наполняя стаканы пивом. Hiçbiri, pencereden içeri bakan hayvanların şaşkın yüzlerini fark etmemişti. Никто|из окна|внутрь|смотрящих|животных|удивлённых|лица|заметил|не заметил ||||||Gesichter|| Keiner von ihnen hatte die verwirrten Gesichter der Tiere bemerkt, die durch das Fenster hineinblickten. None of them noticed the puzzled faces of the animals peering in through the window. Никто не заметил удивленные лица животных, заглядывающих в окно.

Foxwood Çiftliği'nin sahibi Bay Pilkington, elinde bardağı, ayağa kalktı. Фоксвуд|фермы|владелец|Мистер|Пилкингтон|в руке|стакан|на ноги|встал ||||||Glas|| Mr Pilkington, owner of Foxwood Farm, stood up, glass in hand. Владелец фермы Фоксвуд, мистер Пилкингтон, встал с бокалом в руке. Birazdan herkesi şerefe kadeh kaldırmaya davet edeceğini, ama daha önce birkaç söz etmeyi görev bildiğini söyledi. вскоре|всех|за честь|бокал|поднять|пригласить|он будет|но|еще|прежде|несколько|слово|сказать|обязанность|он знал|сказал He said he was going to invite everyone to a toast soon, but he thought it was his duty to say a few words beforehand. Он сказал, что вскоре пригласит всех поднять тост, но сначала считает своим долгом сказать несколько слов.

Uzun süren bir güvensizlik ve anlaşmazlık döneminin artık sona ermiş olması, kendisi ve hiç kuşkusuz orada bulunan herkes için büyük bir mutluluk kaynağıydı. Долгий|продолжающийся|один|недоверие|и|разногласие|периода|уже|к||быть|он сам|и|ни|сомненно|там|находящийся|все|для|большое|одно|счастье|было источником |||||Unstimmigkeit||||erledigt||||||dort|||||||war eine Quelle The end of a long period of distrust and disagreement was a source of great happiness for him and, of course, for everyone present. Долгий период недоверия и разногласий, наконец, подошел к концу, что стало большим источником радости как для него, так и, безусловно, для всех присутствующих. Komşu çiftliklerdeki insanlar, Hayvan Çiftliği'nin saygıdeğer sahiplerine, bir süre, düşmanlık duygularıyla değilse de kuşkuyla yaklaşmışlardı; ama kendisi ve orada bulunanlar, insanların bu kuşkucu yaklaşımını bile paylaşmamışlardı. Соседние|на фермах|люди|Животное|Фермы|уважаемым|владельцам|один|период|враждебные|чувствами|если не|тоже|с недоверием|подходили|но|он|и|там|находящиеся|людей|это|недоверчивый|подход|даже|не разделяли |||||würdigen|den Eigentümern|||Feindseligkeit|mit ihren Gefühlen|||misstrauisch|waren nähergekommen|||||die Anwesenden|||misstrauisch|ansatz||hatten nicht geteilt Die Menschen auf den Nachbarfarmen hatten sich den ehrenwerten Besitzern der Tierfarm eine Zeit lang mit Misstrauen genähert, wenn nicht mit feindlichen Gefühlen; aber er und die Anwesenden hatten selbst diese skeptische Haltung der Menschen nicht geteilt. For a time, people on neighboring farms had treated the esteemed owners of Animal Farm with suspicion, if not hostility; but he and those present did not even share this skepticism of the people. Люди с соседних ферм некоторое время относились к уважаемым владельцам Фермы Животных с недоверием, если не с враждебностью; но он и присутствующие не разделяли даже этого недоверчивого отношения. Talihsiz olaylar meydana gelmiş, yanlış düşüncelere kapılanlar olmuştu. несчастные|события|произошли|случились|неправильные|мысли|попавшие|были unglücklich|||||Gedanken|diejenigen, die sich von falschen Gedanken leiten ließen| Unglückliche Vorfälle waren geschehen, und es gab solche, die in falsche Gedanken verfallen waren. Unfortunate events had occurred, and there were those who had misconceptions. Произошли несчастные случаи, и некоторые впали в заблуждение. Domuzların sahip olduğu ve yönettiği bir çiftliğin hiç de olağan olmadığı düşünülmüş, çevredeki çiftliklerde tedirginliğe yol açabileceğinden korkulmuştu. Свиней|владелец|был|и|управляющий|один|фермы|никогда|тоже|обычный|не был|было задумано|окружающих|на фермах|беспокойству|путь|мог бы вызвать|боялись ||||verwaltete|||||||war gedacht|||||von öffnen|war man erschrocken Es wurde als alles andere als gewöhnlich angesehen, dass eine Farm im Besitz und unter der Leitung von Schweinen stand, und man fürchtete, dass dies in den umliegenden Höfen zu Unruhe führen könnte. A farm owned and managed by pigs was considered unconventional, and it was feared that it might cause unease in the surrounding farms. Считалось, что ферма, принадлежащая и управляемая свиньями, вовсе не является обычной, и опасались, что это может вызвать беспокойство на соседних фермах. Çiftçilerin birçoğu, en küçük bir araştırma yapmaksızın, böyle bir çiftlikte başına buyrukluk ve başıbozukluğun kol gezeceği sanısına kapılmıştı. фермеров|большинство|самый|маленький|один|исследование|не делая|такой|один|на ферме|самостоятельно|независимость|и|анархии|широко|будет существовать|мысли|был охвачен der Bauern|||||Untersuchung|ohne zu machen||||ihm|Eigenmächtigkeit||Zügellosigkeit||gehen|Annahme|war gefangen Many of the farmers, without doing the least research, had the impression that such a farm would be dominated by mavericks and disorder. Многие фермеры были уверены, что в таком хозяйстве будет царить произвол и беспорядок, не проведя даже малейшего исследования. Hayvan Çiftliği'nde olup bitenlerin, yalnız kendi hayvanlarını değil, çiftliklerinde çalışan insanları da etkileyebileceğini düşünerek tedirgin olmuşlardı. Животное|на ферме|происходящее||только|свои|животных|не|на их фермах|работающих|людей|тоже|могло бы повлиять|подумав|обеспокоенные|были |||Geschehen|||Tiere||||||beeinflussen könnte||| They were uneasy, thinking that what was going on at Animal Farm could affect not only their own animals but also the people working on their farms. Они были обеспокоены, думая, что происходящее на Ферме Животных может повлиять не только на их животных, но и на людей, работающих на их фермах. Ama bu tür kuşkuların tümü dağılmıştı artık. Но|этот|тип|сомнения|все|развеялись|уже But all such doubts were now dispelled. Но все эти сомнения уже развеялись. Bugün kendisi ve dostları, oraya gelerek Hayvan Çiftliği'nin dört bir yanını gezip incelemişler ve yalnızca en yeni yöntemlerle değil, aynı zamanda bütün çiftçilere örnek olması gereken bir disiplin ve düzenle karşılaşmışlardı. Сегодня|он|и|его друзья|туда|придя|Животное|Фермы|четыре|один|сторону|осмотрев|они исследовали|и|только|самыми|новыми|методами|не|также|временем|всем|фермерам|пример|быть|должен|один|дисциплиной|и|порядком|они столкнулись |||Freunde||||||||besichtigen|haben untersucht|||||||||||||||||verrichte| Today he and his friends came there to explore all over Animal Farm and encountered not only the latest methods, but a discipline and order that should set an example for all farmers. Сегодня он и его друзья пришли туда, обошли и изучили всю Ферму Животных и столкнулись не только с самыми новыми методами, но и с дисциплиной и порядком, которые должны служить примером для всех фермеров. Hayvan Çiftliği'ndeki aşağı kesimlerden hayvanların, ülkenin bütün hayvanlarından daha çok çalışıp daha az yediklerini söylemek herhalde yanlış olmayacaktı. Животное|на ферме|низшие|каст|животных|страны|всех|животных|больше|много|работали|меньше|мало||сказать|вероятно|неправильно|не будет |||Schichten||||Tieren|||arbeiten|||essen|||| It would probably be fair to say that the lower animals at Animal Farm worked harder and ate less than all the animals in the country. Наверное, было бы неправильно сказать, что животные из нижних слоев на Ферме Животных работают больше и едят меньше, чем все остальные животные в стране. Bugün gerçekten de, kendisi ve dostları, Hayvan Çiftliği'nde öyle şeyler görmüşlerdi ki, bunları kendi çiftliklerinde de hemen uygulamaya koymayı düşünüyorlardı. Сегодня|действительно|тоже|он|и|его друзья|Животное|на ферме|такие|вещи|они видели|что|это|своей|на фермах|тоже|немедленно|применять|ставить|они думали ||||||||||gesehen hatten||||||||| Indeed, today he and his friends had seen such things on Animal Farm that they immediately considered putting them into practice on their own farms. Сегодня действительно, он и его друзья видели на Ферме Животных такие вещи, что они сразу же задумались о том, чтобы применить их на своих фермах. Sözlerini, Hayvan Çiftliği ile komşuları arasında var olan ve sürmesi gereken dostluk duygularını bir kez daha vurgulayarak bitirmek istiyordu. Слова|Животное|Ферма|с|соседями|между|существовать|существующими|и|продолжение|необходимыми|дружбы|чувства|один|раз|снова|подчеркивая|закончить|хотел |||||||||sollte|||||||vorgestellt|beenden| He wanted to end his speech by emphasizing once again the feelings of friendship that existed between Animal Farm and its neighbors and should continue. Он хотел закончить свои слова, еще раз подчеркнув чувства дружбы, которые существовали и должны были продолжаться между Фермой Животных и ее соседями. Domuzlar ile insanlar arasında en küçük bir çıkar çatışması yoktu, olması için bir neden de göremiyordu. Свиньи|и|Люди|между|самый|маленький|один|интерес|конфликт|не было|быть|для|один|причина|тоже|не видел |||||||||||||||sah sehen There was not the slightest conflict of interest between pigs and humans, and he could see no reason why. Между свиньями и людьми не было никакого конфликта интересов, и он не видел причин, почему он должен был бы возникнуть. Verdikleri uğraşlar da, karşılaştıkları güçlükler de birdi. Их|усилия|тоже|с которыми они столкнулись|трудности|тоже|были одними и теми же |Anstrengungen||die ihnen begegneten|||gleich Die Anstrengungen, die sie unternahmen, und die Schwierigkeiten, mit denen sie konfrontiert waren, waren die gleichen. Their efforts and the difficulties they faced were the same. Их усилия и трудности, с которыми они столкнулись, были одинаковыми. İşçi sorunu her yerde aynı değil miydi? |проблема|каждый|везде|одинаково|не|ли War das Arbeiterproblem nicht überall dasselbe? Wasn't the labor question the same everywhere? Проблема рабочих разве не была одинаковой повсюду? Bay Pilkington, tam önceden hazırladığı anlaşılan zekice bir espri yapacaktı ki, gülmesini tutamayınca konuşmasını kesmek zorunda kaldı. господин|Пилкингтон|полностью|заранее|подготовленный|по-видимому|умно|один|шутка|собирался сделать|что|его смех|не удержавшись|его речь|прервать|вынужден|остался ||||vorbereitet hatte|anscheinend|schlaue||Witz|||lachen|als er nicht mehr lachen konnte|||| Herr Pilkington wollte einen offensichtlich vorher vorbereiteten cleveren Witz machen, konnte aber, als er lachen musste, seine Rede nicht fortsetzen. Just as Mr Pilkington was about to make a clever joke that he had apparently prepared in advance, he was forced to interrupt his speech when he could not hold back his laughter. Господин Пилкингтон собирался сделать остроумную шутку, которую, похоже, заранее подготовил, но, не удержавшись от смеха, был вынужден прервать свою речь. Tombul yanakları mosmor kesilinceye kadar kahkahalar attıktan sonra, espriyi patlattı: "Sizler aşağı kesimlerden hayvanlarınızla uğraşmak zorundaysanız," dedi, "bizler de bizim aşağı sınıflardan insanlarımızla uğraşmak zorundayız!" Пухлые|щеки|до синевы|до тех пор пока не|||после того как|потом|шутку|произнес|Вы|низших|слоев|с вашими животными|иметь дело|должны|сказал|мы|тоже|наш|низших|слоев|с нашими людьми|иметь дело|должны Tombul||morscharf|bis||Lachen|nachdem||den Witz|machte|||aus den unteren Schichten|mit euren Tieren|arbeiten|müssen||||||Klassen|unsere Menschen|| Nach dem Lachen, bis seine dicken Wangen purpurrot wurden, machte er den Witz: "Wenn ihr mit euren Tieren aus den unteren Schichten umgehen müsst," sagte er, "müssen wir auch mit unseren Leuten aus der Unterschicht umgehen!" After laughing until his chubby cheeks turned purple, he cracked the joke: "If you guys have to deal with your lower animals," he said, "we have to deal with our lower-class people!" После того как он посмеялся до тех пор, пока его пухлые щеки не стали фиолетовыми, он произнес шутку: "Если вы должны иметь дело с вашими животными из низших слоев," сказал он, "то мы тоже должны иметь дело с нашими людьми из низших классов!" Espri, masayı kahkahayı boğdu. Шутка|стол|смех|задушил |den Tisch|Lachen|ertränkte Der Witz erstickte den Tisch im Lachen. The joke filled the table with laughter. Шутка заставила стол взорваться от смеха. Bay Pilkington, Hayvan Çiftliği'nde tayınları düşük tuttukları, iş saatlerinin her yerdekinden daha fazla olmasını sağladıkları ve hayvanları aşırı bolluğa boğarak şımartmadıkları için domuzları bir kez daha kutlamaktan kendini alamadı. господин|Пилкингтон|Животное|на ферме|корм|низким|держали|работа|часов|каждый|от других мест|больше|чем|быть|обеспечили|и|животных|чрезмерным|изобилием|погружая|не баловали|за|свиней|один|раз|снова|от празднования|себя|не удержался ||||||tutten||Arbeitszeiten||als überall||||sie gewährten||||Überfluss|ertränken|verwöhnten||||||feiern|| Mr. Pilkington konnte sich nicht davon abhalten, die Schweine erneut zu loben, weil sie im Tierhof die Rationen niedrig hielten, die Arbeitszeiten länger als überall sonst machten und die Tiere nicht mit übermäßiger Fülle verwöhnten. Mr. Pilkington couldn't help but congratulate the pigs once again for keeping rations low at Animal Farm, ensuring longer working hours than anywhere else, and not spoiling the animals by flooding them with overabundance. Мистер Пилкингтон не мог не поздравить свиней еще раз за то, что они держали пайки низкими, обеспечивали больше рабочих часов, чем везде, и не баловали животных чрезмерным изобилием. En sonunda, herkesi ayağa kalkmaya ve bardaklarını doldurmaya davet eden Bay Pilkington, "Haydi, beyler!" В конце|в конце|всех|на ноги|встать|и|их стаканы|наполнить|пригласил|который|Мистер|Пилкингтон|Давайте|господа ||||aufzustehen||Gläser|füllen||||||"Jungs" At last Mr Pilkington, inviting everyone to stand up and fill their glasses, said, "Come on, gentlemen!" Наконец, мистер Пилкингтон пригласил всех встать и наполнить свои бокалы, "Давайте, господа!" dedi. сказал сказал он. "Şerefe! За здоровье "Cheers! "За здоровье!" Hayvan Çiftliği'nin şerefine!" Животное|Фермы|в честь In honor of Animal Farm!" "За честь Фермы животных!" Herkes coşkuyla bağırıp çağırıyor, ayaklarını yere vuruyordu. Все|с восторгом|кричит|зовет|свои ноги|на землю|бил ||ruft|ruft||| Everyone was shouting with enthusiasm and stamping their feet. Все радостно кричали и топали ногами. Napoléon, o kadar keyiflenmişti ki, yerinden kalkıp masayı dolandı, Bay Pilkington'la bardak tokuşturduktan sonra birasını bir dikişte bitirdi. Наполеон|так|сильно|развеселился|что|с места|встал|стол|обошел|Мистер|Пилкингтоном|стакан|чокнувшись|потом|его пиво|один|залпом|выпил |||hatte sich gefreut|||||||||nachdem er mit||sein Bier||| Napoleon was so amused that he got up and walked around the table, clinking glasses with Mr Pilkington, and finishing his beer in one gulp. Наполеон был так доволен, что встал, обошел стол, после того как чокнулся с мистером Пилкингтоном, выпил свое пиво залпом. Bağırıp çağırmalar dinince, hâlâ ayakta olan Napoléon, kendisinin de birkaç sözü olduğunu belirtti. кричать|призывы|услышав|все еще|на ногах|существующий|Наполеон|его|тоже|несколько|слова|были|указал |rufen|||||||||||hatte angedeutet When the shouting had subsided, Napoleon, still standing, stated that he had a few words to himself. Когда крики утихли, Наполеон, все еще стоя, заявил, что у него тоже есть несколько слов.

Her zaman olduğu gibi, kısa ve öz konuştu. Каждый|раз|был|как|коротко|и|по существу|говорил ||||||prägnant| Wie immer sprach er kurz und bündig. As always, he was succinct. Как всегда, он говорил кратко и по существу. Anlaşmazlık dönemi sona erdiği için kendisi de çok mutluydu. Разногласие|период|окончание|закончился|потому что|он|тоже|очень|был счастлив |periode||war||||| Da die Zeit des Streits vorbei war, war er auch sehr glücklich. He was also very happy that the period of conflict was over. Он тоже был очень счастлив, что период разногласий закончился. Uzun bir süre, kendisinin ve arkadaşlarının tutum ve davranışlarının yıkıcı, dahası devrimci olduğu yolunda söylentiler dolaşmıştı. Долгий|один|период|его|и|друзей|отношение|и|поведения|разрушительными|более того|революционными|были|в отношении|слухи|ходили ||||||Haltung||Verhalten|verderblich||revolutionär||||waren umgegangen Lange Zeit gab es Gerüchte, dass seine und die Einstellungen und das Verhalten seiner Freunde destruktiv und darüber hinaus revolutionär waren. For a long time, rumors had circulated that his and his friends' attitudes and behavior were subversive, and even revolutionary. Долгое время ходили слухи о том, что его и его друзей поведение и манера были разрушительными, более того, революционными. Bu dedikodular, kötü yürekli düşmanlarından biri tarafından çıkartılmış olsa gerekti. Это|сплетни|злой|сердечный|врагов|один|со стороны|распространены|были|должны были |Gerüchte|||von ihren Feinden|||ausgestreut|| These rumors must have been spread by one of his wicked enemies. Эти слухи, должно быть, были распущены одним из их злых врагов. Komşu çiftliklerdeki hayvanları ayaklanmaya kışkırttıkları söylenmişti. Соседний|на фермах|животных|восстанию|подстрекали|говорили ||||kitzelten| They were said to have incited animals on neighboring farms to revolt. Говорили, что они подстрекали животных на соседних фермах к восстанию. Yalanın böylesi görülmemişti doğrusu! Ложь|такой|не была видима|по правде die Lüge||| Never seen such a lie! Такого лжи еще не видели, правда! Oysa, onların tek isteği, her zaman komşularıyla barış içinde yaşamak, iş ilişkilerini düzgün bir biçimde sürdürmek olmuştu. Однако|их|единственное|желание|всегда|времени|с соседями|мир|в|жить|бизнес|отношения|правильно|один|образом|поддерживать|было |||||||||||Geschäftsbeziehungen||||führen| However, their only wish had always been to live in peace with their neighbors and to maintain proper business relations. Однако их единственным желанием всегда было жить в мире с соседями и поддерживать деловые отношения должным образом. Yönetmekten onur duyduğu bu çiftlik, bir kooperatif girişimiydi. управлять|гордость|что он чувствует|это|ферма|одно|кооператив|предприятие der Verwaltung||||||Kooperative|Unternehmen The farm he was honored to manage was a cooperative venture. Ферма, которой он гордился, была кооперативным предприятием. Elindeki tapu senetlerinin ortak sahipleri domuzlardı. У тебя есть|свидетельство о праве собственности|документов|совместные|владельцы|были свиньями |Urkunde|Urkunden||| The common owners of his title deeds were pigs. Совладельцами его земельных документов были свиньи.

Gerçi eski kuşkuların hâlâ sürdüğüne asla inanmıyordu, ama gene de son zamanlarda çiftliğin işleyişinde kendilerine duyulan güveni daha da artıracak bazı değişikliklere gidildiğini belirtmekte yarar görüyordu. хотя|старые|сомнения|все еще|продолжающимся|никогда||но|снова|тоже|последние|в последнее время|фермы|в функционировании|им|испытываемая|доверие|еще|тоже|увеличивающий|некоторые|изменения|были сделаны|указывать|польза|видел ||||andauert||glaubte nicht|||||||Betrieb|||Vertrauen|||erhöhen wird||Änderungen|getan worden ist|anzudeuten|nützlich|görüyordu Although he never believed that the old doubts still persisted, it was worth noting that there had been some recent changes in the operation of the farm that would further increase their confidence. Хотя он никогда не верил, что старые подозрения все еще существуют, он все же считал полезным отметить, что в последнее время были внесены некоторые изменения, которые еще больше увеличили доверие к работе фермы. Bugüne kadar, çiftlikteki hayvanlar arasında, birbirlerine "Yoldaş" demek gibi salakça bir alışkanlık söz konusuydu. до сегодняшнего|дня|на ферме|животные|между|друг другу|Товарищ|называть|как|глупая|одна|привычка|речь|шла |||||||||||||war es ein Thema Until now, there was a silly habit among the farm animals to call each other "Comrade." До сих пор на ферме существовала глупая привычка называть друг друга "Товарищ". Bu alışkanlığa son verilecekti. Это|привычке|конец|будет положен |Gewohnheit||würde gegeben werden This habit was to be ended. Эта привычка должна была быть прекращена. Nereden kaynaklandığını bilmedikleri tuhaf bir alışkanlık da, her pazar sabahı, bahçedeki kütüğe takılı domuz kafasının önünden tören yürüyüşüyle geçmeleriydi. откуда|происходила|о которой они не знали|странная|одна|привычка|тоже|каждое|воскресенье|утро|в саду|бревну|прикрепленный|свинья|головы|перед|парад|маршем|проходили |||||||||||Baumstamm|hängend||Kopf|||marschieren|vorbeigehen Eine seltsame Gewohnheit, deren Ursprung sie nicht kannten, war, dass sie jeden Sonntagmorgen in einer feierlichen Prozession vor dem am Baumstumpf im Garten befestigten Schweinskopf vorbeigingen. A peculiar habit, from which they did not know, was that they paraded past the pig's head attached to a log in the garden every Sunday morning. Странная привычка, о происхождении которой они не знали, заключалась в том, что каждое воскресное утро они проходили мимо свиного черепа, прикрепленного к бревну в саду, в торжественном марше. Bu alışkanlığa da son verilecekti. Это|привычке|тоже|конец|будет положен Auch diese Gewohnheit sollte beendet werden. This habit was to be ended. Эта привычка тоже должна была быть прекращена. Domuz kafasını toprağa gömmüşlerdi bile. Свинья|голову|в землю|уже похоронили|даже |||begraben| Sie hatten den Schweinskopf bereits im Boden vergraben. They had already buried the pig's head in the ground. Они уже даже закопали свиной череп в землю. Konuklar, gönderde dalgalanan yeşil bayrağa dikkatle bakmışlarsa bayrağın üzerindeki beyaz toynak ve boynuzun kaldırılmış olduğunu fark etmiş olmalıydılar. Гости|на столбе|развивающийся|зеленый|на флаг|внимательно|если они смотрели|флага|на|белый|копыто|и|рога|поднятый|был|заметили|сделали|должны были быть Die Gäste||wehend||Flagge||geschaut haben||||Huf||Horn|erhoben||||waren If the guests had looked carefully at the green flag waving in the sky, they must have noticed that the white hoof and horn on the flag had been removed. Гости, если внимательно смотрели на зеленый флаг, развевающийся на мачте, должны были заметить, что белый коготь и рог на флаге были подняты. Bundan böyle, bayrak, düz yeşil olacaktı. с этого момента|так|флаг|ровный|зеленый|будет Henceforth, the flag would be solid green. С этого момента флаг будет просто зеленым.

Yalnız, Bay Pilkington'ın dostluk duygularıyla dolu, olağanüstü konuşmasında küçük bir düzeltme yapmak istiyordu. Но|господин|Пилкингтона|дружеских|чувств|полный|необыкновенной|в его речи|небольшое||исправление|сделать|хотел |||||||Rede|||Korrektur||wollte He only wished to make a small correction to Mr Pilkington's extraordinary, friendly speech. Однако он хотел внести небольшую поправку в удивительную речь мистера Пилкигтона, полную дружеских чувств. Bay Pilkington, konuşması boyunca, çiftliklerinden "Hayvan Çiftliği" diye söz etmişti. Господин|Пилкингтон|его речь|в течение|от своих ферм|Животное|Ферма|называемая|упоминание|сделал Throughout his speech, Mr. Pilkington referred to their farm as "Animal Farm". Мистер Пилкигтон в своей речи упоминал о своей ферме "Ферма животных". Hiç kuşku yok ki, "Hayvan Çiftliği" adının kaldırıldığını bilmesi olanaksızdı, çünkü bunu şimdi orada ilk kez açıklıyordu. ни|сомнение|нет|что|Животное|Ферма|название|было убрано|знание|было невозможно|потому что|это|сейчас|там|первый|раз|объяснял ||||||||zu wissen||||||||erklärte There was no doubt that he had no way of knowing that the name "Animal Farm" had been removed, because now was the first time he was describing it there. Несомненно, он не мог не знать, что название "Скотный двор" было снято, потому что он сейчас впервые это объявлял. Çiftlik bundan böyle yeniden asıl adıyla, "Beylik Çiftlik" adıyla bilinecekti. Ферма|с этого момента|так|снова|истинным|названием|Бейлик|Ферма|названием|будет известна ||||||Beylik|||bekannt sein würde The farm would henceforth be known again by its original name, "Beylik Çiftlik". С этого момента ферма будет известна под своим первоначальным названием, "Ферма Бейлик". Napoléon, sözlerini bitirirken, "Beyler," dedi. Наполеон|свои слова|заканчивая|господа|сказал ||beendend|| "Gentlemen," said Napoleon as he finished. Когда Наполеон закончил свои слова, он сказал: "Господа,". "Bir kez daha şerefe kaldıracağız bardaklarımızı, ama bu kez Hayvan Çiftliği'nin şerefine değil! Один|раз|снова|за честь|поднимем|наши стаканы|но|это|раз|Животное|Фермы|за честь|не ||||heben|unsere Gläser||||||| “Once again, we'll raise our glasses, but not to Animal Farm this time! "Мы снова поднимем наши бокалы за честь, но на этот раз не за честь Скотного двора!" Bardaklarınızı ağzına kadar doldurun. Ваши стаканы|до краев|до|наполните Ihre Gläser|||füllen Fill your glasses to the brim. Наполните свои стаканы до краев. Haydi bakalım, beyler: Beylik Çiftlik'in şerefine!" Давайте|посмотрим|господа|Бейлик|Чифтлика|в честь Come on, gentlemen: in honor of the Principality Farm!" Ну что ж, господа: За честь Бейлик Чифлика! Gene yürekten bir coşkuyla, "Şerefe!" Снова|от души|один|с радостью|За здоровье Again with heartfelt enthusiasm, "Cheers!" Снова с искренним энтузиазмом закричали: "За здоровье!" diye haykırdılar; biralar bir dikişte bitirildi. чтобы|закричали|пиво|один|залпом|было выпито |riefen|Bier||Zug (in einem Zug)|wurden beendet they cried; beers finished in one gulp. Пиво было выпито залпом. Ne ki, dışarıdaki hayvanlar bu sahneyi seyrederlerken, bir tuhaflık sezinlediler. Что|что|снаружи|животные|эту|сцену|когда смотрели|одно|странность|заметили ||das draußen befindliche||||sehen||Seltsamkeit|ahnten However, as the animals outside were watching this scene, they sensed something strange. Но, когда животные снаружи наблюдали за этой сценой, они почувствовали что-то странное. Domuzların yüzlerinde değişen bir şey vardı, ama neydi? Свиней|на лицах|изменившихся|одно|вещь|было|но|что это было |Gesichtern|||||| Something had changed in the pigs' faces, but what? На лицах свиней было что-то изменившееся, но что именно? Clover'ın yaşlı donuk bakışları, yüzler üzerinde bir bir geziniyordu. Кловер|старый|безжизненный|взгляды|лица|над|одним|одним|бродил ||toten||Gesichtern||||ging umher Clover's dull old gaze hovered over the faces one by one. Старые тусклые взгляды Кловера бродили по лицам. Domuzlardan bazılarının çeneleri beş kat, bazılarının dört kat, bazılarının da üç kat olmuştu. от свиней|некоторых|челюсти|пять|раз|некоторых|четыре|раз|некоторых|тоже|три|раз|стали ||Kiefer|||||||||| Some of the pigs had five-fold jaws, some four-fold, some three-fold. У некоторых свиней челюсти стали в пять раз больше, у некоторых в четыре раза, а у некоторых в три раза. Ama eriyip değişmekte olan şey neydi? Но|расплавляясь|меняющееся|существующее|вещь|было что |schmelzend|verändert||| Aber was war das, was schmolz und sich veränderte? But what was it that was melting and changing? Но что же это было, что таяло и менялось? Biraz sonra haykırışlar kesildi, masadakiler kâğıtlarını alıp yarım kalan oyunlarına yeniden başladılar; hayvanlar da sessizce uzaklaştılar oradan. немного|позже|крики|прекратились|сидящие за столом|свои карты|забрав|незаконченные|оставшиеся|их играм|снова|начали|животные|тоже|тихо|ушли|оттуда ||Rufe||die am Tisch Sitzenden|ihre Papiere||||spielen||||||| Kurz darauf verstummten die Schreie, die am Tisch Sitzenden nahmen ihre Karten und begannen erneut mit ihren unterbrochenen Spielen; die Tiere entfernten sich auch stillschweigend. After a while the cries ceased, and those at the table took their cards and resumed their unfinished game; The animals also went away in silence. Через некоторое время крики прекратились, сидящие за столом взяли свои карты и снова начали незаконченные игры; животные тоже тихо удалились оттуда.

Daha yirmi otuz metre kadar uzaklaşmışlardı ki, oldukları yerde kalakaldılar. Еще|двадцать|тридцать|метров|примерно|они удалились|как только|они были|на месте|они остались стоять |||||waren entfernt||||stehen blieben Sie waren gerade zwanzig bis dreißig Meter weit weg, als sie stehen blieben. They had only gone about twenty or thirty meters when they stopped where they were. Они отдалились на двадцать-тридцать метров, как вдруг остановились на месте. Çiftlik evinde bir gürültüdür kopmuştu. Ферма|в доме|один|шум|раздался |||Geräusch|war ausgebrochen Im Bauernhaus war ein Lärm ausgebrochen. There was a noise in the farmhouse. В фермерском доме раздался шум. Geri dönüp hızla eve koştular ve pencereden içeri baktılar. Назад|повернувшись|быстро|домой|побежали|и|через окно|внутрь|посмотрели Sie drehten sich um und rannten schnell nach Hause und schauten durch das Fenster hinein. They turned around and hurried to the house and looked through the window. Они вернулись и быстро побежали домой, заглянув в окно. Evde korkunç bir kavga patlak vermişti: bağırıp çağırmalar, masaya vurmalar, kuşkulu sert bakışlar, küfür kıyamet... Anlaşıldığı kadarıyla kavganın nedeni, Napoléon ile Bay Pilkington'ın aynı elde maça ası çıkarmış olmalarıydı. В доме|ужасная|одна|драка|вспыхнула|произошла|крики|ругань|по столу|удары|подозрительные|жесткие|взгляды|ругань|хаос|Судя по всему|по|драки|причина|Наполеон|и|Мистер||тот же|руке|игре|тузе|вытянули|были |||||||||Schläge|misstrauische|||Flüche|Küheylan|||der Streit||||||||Spiel|von|vermutlich|waren Im Haus war ein schrecklicher Streit ausgebrochen: Geschrei, Klopfen auf den Tisch, misstrauische harte Blicke, Flüche und ein großes Geschrei... Anscheinend war der Grund für den Streit, dass Napoleon und Mr. Pilkington mit derselben Hand eine Spielkarte gezogen hatten. A terrible fight had broken out in the house: shouting, banging on the table, suspicious stares, swearing apocalypse... It seems that the reason for the fight was that Napoleon and Mr. Pilkington had played an ace of spades in the same hand. В доме разразилась ужасная драка: крики, удары по столу, подозрительные взгляды, ругань... Судя по всему, причиной ссоры стало то, что Наполеон и мистер Пилкингтон оба выставили свои карты. İçeride on ikisi de öfkeyle bağırıyor, on ikisi de birbirine benziyordu. |они|двое|тоже|с гневом|кричат|они|двое|тоже|друг на друга|были похожи drinnen|||||schreien||||| Inside, twelve of them were shouting in anger, twelve alike. Внутри оба кричали от ярости, оба были похожи друг на друга. Artık domuzların yüzlerine ne olduğu anlaşılmıştı. Теперь|свиней|на лицах|что|произошло|было понято |der Schweine|||| Now it was clear what had happened to the pigs' faces. Теперь стало понятно, что произошло с лицами свиней. Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzların yüzlerine bir insanların yüzlerine bakıyor; ama onları birbirlerinden ayırt edemiyorlardı. Снаружи|животные|один|свиней|лицам|один|людей|лицам|смотрят|но|их|друг от друга|различать|не могли |||||||Gesichtern|||||unterscheiden| The animals outside are looking at the faces of a pig to the face of a human; but they could not distinguish them from each other. Уличные животные смотрят на лица свиней и на лица людей; но они не могли отличить их друг от друга.

Kasım 1943 - Şubat 1944 Ноябрь|Февраль November 1943 - February 1944 Ноябрь 1943 - Февраль 1944

SENT_CWT:AFkKFwvL=5.26 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=5.04 ru:AFkKFwvL openai.2025-02-07 ai_request(all=238 err=0.00%) translation(all=190 err=0.00%) cwt(all=2287 err=1.66%)