×

We gebruiken cookies om LingQ beter te maken. Als u de website bezoekt, gaat u akkoord met onze cookiebeleid.

image

Hayvan Çiftliği - George Orwell, 5 Bölüm

5 Bölüm

Beşinci Bölüm

Kış yaklaştıkça, Mollie daha da tuhaflaşıyordu. Her sabah işe geç geliyor, uyuyakaldığını söyleyerek özür diliyor, iştahı yerinde olmasına karşın akıl sır erdiremediği bazı sancılardan yakınıyordu. Bir bahane uydurup işten kaçıyor, yalağın başına gidip aptal aptal sudaki yansısını seyrediyordu. Ama ortalıkta daha ciddi söylentiler de dolaşıyordu. Bir gün, Mollie, ağzında bir saman sapı, kuyruğunu sallayarak keyifle avluya girdiğinde, Clover onu bir kenara çekti.

"Bak, Mollie," dedi, "çok ciddi bir şey söyleyeceğim sana. Bu sabah, Hayvan Çiftliği'ni Foxwood Çiftliği'nden ayıran çitin üzerinden bakarken gördüm seni. Çitin öbür yanında da Bay Pilkington'ın adamlarından biri vardı. Gerçi çok uzaktaydım, ama seninle konuştuğunu, senin de burnunu okşamasına ses çıkarmadığını gördüğüme neredeyse emindim. Ne demek oluyor bu, Mollie?" "Hayır! Burnumu falan okşamadı!" diye bağırdı Mollie. "Ben öyle bir şey yapmadım! Yalan! "Ter ter tepiniyor, ayaklarıyla yeri eşeliyordu. "Mollie! Yüzüme bak. O adamın senin burnunu okşamadığına namusun üstüne yemin eder misin?" Mollie, "Yalan! Öyle bir şey olmadı!" diye yinelediyse de, gözlerini Clover'ın gözlerinden kaçırdı; tarlaya doğru dörtnala tabanları yağladı. Birden, Clover'ın kafası bir şeye takıldı. Kimseye bir şey söylemeden Mollie'nin ahırdaki bölmesine girdi, ayağıyla biraz eşeleyince samanların arasına bir avuç kesmeşeker ile çeşitli renklerde kurdeleler gizlenmiş olduğunu gördü. Üç gün sonra Mollie ortadan kayboldu. Uzun süre nerede olduğuna ilişkin hiçbir bilgi edinilemedi, ta ki güvercinler onu Willingdon'ın orada gördüklerini bildirene kadar. Bir meyhanenin önünde duran, kırmızı-siyah, küçük, şık bir arabaya koşuluymuş. Meyhaneciye benzeyen, ekose pantolonlu, tozluklu, şişman, al yanaklı bir adam, Mollie'nin burnunu okşuyor, ona şeker yediriyormuş. Tüyleri yeni kırkılmış olan Mollie'nin perçemine kızıl bir kurdele bağlıymış. Güvercinlere bakılırsa, keyfi yerinde görünüyormuş. O günden sonra hayvanlar Mollie'nin adını bir daha anmadılar. Ocak ayında havalar müthiş soğudu. Toprak o kadar sertti ki, tarlalarda çalışmak olanaksızdı. Büyük samanlıkta toplantı üstüne toplantı yapılıyor, domuzlar gelecek mevsimin işlerini planlamaya çalışıyorlardı. Çiftlik siyasetiyle ilgili bütün konularda karar verme yetkisi, öteki hayvanlardan açıkça daha zeki olan domuzlara verilmişti; verdikleri kararların oy çokluğuyla onaylanması gerekse de. Hemen her konuda takışan Snowball ile Napoléon arasında ikide bir hırgür çıkmasa, bu düzen pek güzel işleyecekti. Biri arpa ekilen alanın daha da genişletilmesini önerecek olsa, öbürü yulaf ekilen alanın genişletilmesi gerektiğini savunmaya kalkıyor; biri bir tarlanın lahana yetiştirmeye elverişli olduğunu söyleyecek olsa, öbürü o tarlada kökbitkilerden başka hiçbir şey yetişmeyeceğini ileri sürüyordu. İkisinin de yandaşları vardı; bazen şiddetli tartışmalar patlak veriyordu. Snowball, parlak söylevleriyle, toplantılarda çoğu zaman oyların çoğunluğunu elde etmeyi başarıyordu; ama Napoléon da, kulis çalışmalarında kendine destek bulma konusunda az becerikli değildi. Özellikle de koyunları etkilemeyi çok iyi biliyordu. Son zamanlarda yerli yersiz "Dört ayak iyi, iki ayak kötü!" diye melemeyi alışkanlık edinmiş olan koyunlar, toplantının sık sık kesilmesine yol açıyorlardı. Özellikle de Snowball'un konuşmasının can alıcı yerlerinde, "Dört ayak iyi, iki ayak kötü!" diye melemeye başlamaları gözden kaçmıyordu. Snowball, çiftlik evinde bulduğu Çiftçi ve Hayvan Yetiştiricisi adlı derginin eski sayılarını okuyup incelemiş, çiftliğin yenilenmesi ve geliştirilmesiyle ilgili bir sürü tasarı oluşturmuştu. Tarlalarda su kanalları açılması, yemlerin silolarda korunması, dışkılardan nasıl yararlanılacağı gibi konuları ne kadar iyi bildiğini gösteren konuşmalar yapıyordu. Tüm hayvanların dışkılarını doğrudan doğruya tarlaya, hem de her gün tarlanın farklı bir yerine yapmalarıyla ilgili karmaşık bir tasarı geliştirmişti; böylece, dışkıları arabalarla tarlalara taşımak için emek ve zaman harcamaktan da kurtulacaklardı. Napoléon ise tek bir özgün düşünce bile geliştirmiyor, Snowball'un tasarılarının hiçbir işe yaramayacağını sessizce çevresine yayıyor, sanki uygun zamanı kolluyordu. Ama aralarındaki tartışmaların en şiddetlisi, yel değirmeni konusunda patlak verecekti.

Çiftlik binalarının az ilerisinde uzanıp giden çayırda, küçük bir tepe vardı. Burası, çiftliğin en yüksek yeriydi. Zemini iyice inceleyen Snowball, bir yel değirmeni için en uygun yerin burası olduğunu açıkladı. Yel değirmeni bir dinamoyu çalıştırabilir ve t ü m çiftliğe elektrik gücü sağlayabilirdi. Böylece, ahırlar aydınlatılabilir ve kışın ısıtılabilir; yuvarlak testere, ot ve saman bıçkısı, pancar doğrayıcı ve elektrikli süt sağma makinesi gibi aletler kullanılabilirdi. Hayvanlar daha önce hiç böyle bir şey duymamışlardı (Nuh Nebi'den kalma bir çiftlik olan Beylik Çiftlik'te yalnızca en ilkel aletler bulunuyordu); o düşsel aygıtları gözlerinin önünde canlandıran Snowball'u şaşkınlık içinde dinliyorlardı. Snowball'un anlattıklarına bakılırsa, bu akıl almaz aygıtlar çiftliğin bütün işlerini görecek, onlar da kırlarda yan gelip keyif çatacaklar, kitap okuyup söyleşerek kendilerini geliştireceklerdi. Snowball'un yel değirmeniyle ilgili planları birkaç haftada sonuçlandırıldı. Mekanik ayrıntıların büyük bir bölümü, Bay Jones'un üç kitabından elde edildi: Eviniz İçin Bin Bir Bilgi, Kendi Duvarını Kendin Yap ve On Derste Elektrik. Snowball, bir zamanlar kuluçka makinelerinin durduğu, düzgün ahşap döşemesi çizim yapmaya elverişli barakayı çalışma odası olarak kullanıyordu. Bazen saatlerce kapandığı oluyordu barakaya. Yere açtığı kitaplarının sayfaları üzerine taş ağırlıklar koyuyor, ön ayağının toynakları arasına bir tebeşir tutturuyor, çizimleri hızla gerçekleştirirken heyecandan soluğu kesiliyor, kesik kesik hırıltılar çıkıyordu gırtlağından. Snowball'un çizimleri yavaş yavaş manivelalar ve dişli çarklardan oluşan karmaşık bir yığına dönüştü, barakanın yarısından fazlasını kapladı. Öteki hayvanlar bütün bunlardan hiçbir şey anlamıyor, ama çok etkileyici buluyorlardı. Her gün en az bir kez gelip Snowball'un çizimlerine bakıyorlardı. Tavuklar ve ördekler de geliyor, tebeşirle çizilmiş çizgilere basmamak için akla karayı seçiyorlardı. Bir tek, yel değirmenine karşı olduğunu daha en başından açıklamış olan Napoléon uzak duruyordu oradan. Ama gene de dayanamadı, bir gün durup dururken çizimleri görmeye geldi. Barakanın içinde ağır ağır dolandı, çizimlerin her bir ayrıntısını uzun uzadıya inceledi, birkaç kez koklayıp yokladı, bir süre öyle durup göz ucuyla gözledi, sonra birden bacağını kaldırıp çizimlerin üstüne işedi ve tek bir söz söylemeden çıktı gitti.

Yel değirmeni sorunu, çiftlikte derin bir bölünmeye yol açmıştı. Snowball, yel değirmeninin yapımının çok zor olacağını yadsımıyordu. Taşocağından taş taşınacak, duvarlar örülecek, yel değirmeninin kanatları yapılacak, sonra da dinamolar ve kablolar bulmak gerekecekti. (Snowball, bütün bu işlerin üstesinden nasıl gelineceğinden hiç söz etmiyordu) Yalnızca, bütün işlerin bir yıl içinde biteceğini ileri sürmekle yetiniyordu. Ona kalırsa, yel değirmeni tamamlandığında işler o kadar kolaylaşacaktı ki, hayvanların haftada yalnızca üç gün çalışmaları gerekecekti. Buna karşılık Napoléon, en büyük gereksinimlerinin besin üretimini artırmak olduğunu, yel değirmeniyle zaman yitirilirse herkesin açlıktan öleceğini öne sürüyordu. Hayvanlar, "Oyunuzu Snowball'a atın, haftada üç gün çalışın!" ve "Oyunuzu Napoléon'a atın, hiç aç kalmayın!" sloganları altında iki hizbe ayrılmışlardı. Hiziplerin dışında kalan tek hayvan Benjamin'di. Ne bolluk geleceğine inanıyordu, ne de yel değirmeninin işleri kolaylaştıracağına. "Yel değirmeni olsa da, olmasa da, şu kötü hayatımızda değişen bir şey olmayacak," diyordu. Yel değirmeni tartışmaları süredursun, bir de çiftliğin savunulması sorunu vardı. İnsanların, Ağıl Savaşında bozguna uğratılmış olmalarına karşın, çiftliği yeniden ele geçirip Bay Jones'a geri vermek için, daha da kararlı ikinci bir girişimde bulunabilecekleri artık bütün hayvanlarca kavranmıştı. Uğradıkları yenilginin haberi tüm köylere yayılarak, komşu çiftliklerdeki hayvanların daha da asileşmelerine yol açmış; bu yüzden, insanların yeniden saldırıya geçme olasılığı daha da artmıştı. Snowball ile Napoléon, her konuda olduğu gibi bu konuda da anlaşamadılar. Napoléon'a göre, hayvanların bir yerlerden ateşli silahlar bulmaları ve bunları kullanmayı öğrenmeleri gerekiyordu. Snowball ise, öteki çiftliklerin üzerine daha çok güvercin salmaları ve hayvanları başkaldırmaya kışkırtmaları gerektiği kanısındaydı. Biri, kendilerini savunamazlarsa, eninde sonunda mutlaka yenileceklerini ileri sürüyor; öbürü ise, her yerde ayaklanmalar patlak verirse, kendilerini savunmalarına gerek kalmayacağını söylüyordu. Hayvanlar bir Napoléon'a, bir Snowball'a kulak veriyorlar, ama hangisinin haklı olduğu konusunda bir türlü karara varamıyorlardı. Daha doğrusu, o sırada kim konuşuyorsa ona hak veriyorlardı.

En sonunda, Snowball'un planları gerçek oldu. Ertesi pazar düzenlenecek Toplantı'da, yel değirmeni yapım çalışmalarının başlatılması önerisi oya sunulacaktı. Hayvanlar büyük samanlıkta toplandıklarında, Snowball ayağa kalktı ve konuşmasının ikide bir koyunların melemeleriyle kesilmesine aldırmaksızın, yel değirmeninin yapılması gerektiğinin nedenlerini sayıp döktü. Ardından, yanıt vermek üzere Napoléon kalktı ayağa. Çok sakin bir sesle, yel değirmeninin saçmalıktan başka bir şey olmadığını, yel değirmenine oy vermeyi kimseye öğütleyemeyeceğini söyledi ve hemen yerine oturdu. Konuşması yarım dakika bile sürmemişti; sözlerinin etkisinin farkında değilmiş gibi görünüyordu. Bunun üzerine, yerinden fırlayan Snowball, yeniden melemeye başlayan koyunları susturarak, yel değirmeninin nimetlerini anlatan ateşli bir söylev çekti. O ana kadar, yel değirmenini isteyen hayvanlarla yel değirmenine karşı çıkan hayvanların sayısı aşağı yukarı eşit görünüyordu, ama Snowball'un söz ustalığı eşitliği bir anda bozuverdi. Parlak sözlerle, hayvanların köle gibi çalışmaktan kurtulacakları bir Hayvan Çiftliği tablosu çizen Snowball'un düş gücü artık saman bıçkılarının, pancar doğrayıcıların çok ötesine uzanmıştı. Harman makineleri, sabanlar, kesek kırma makineleri, silindirler, biçerdöverler ve biçerbağlarların elektrik gücüyle çalışacağını, her ahırın kendi ışığına, sıcak ve soğuk suyuna, kendi elektrikli ısıtıcısına kavuşacağını söylüyordu. Konuşmasını bitirdiğinde, oyların kime gideceği konusunda kimsenin kuşkusu kalmamıştı. Ama tam o sırada Napoléon ayağa kalktı, Snowball'a yan yan baktıktan sonra, o güne değin kimsenin işitmediği kadar tiz bir çığlık attı. Bunun üzerine, dışarıdan korkunç havlamalar duyuldu, az sonra çivili tasmalarıyla dokuz iri köpek zıpkın gibi içeri daldı. Dosdoğru Snowball'un üzerine atıldılar. Snowball, tam zamanında yerinden fırlamasa, azgınca saldıran köpeklere yem olacaktı. Hemen kendini dışarı attı, köpekler de peşinden. Şaşkınlık ve korkudan nutku tutulan hayvanlar, kapıya yığılıp kovalamacayı seyre koyuldular. Snowball, bir domuzun koşabileceği kadar hızlı koşuyor, çayırı geçip anayola kavuşmaya çabalıyordu. Ama köpekler de ensesindeydi. Birden kayıp düştü; herkes artık kesin yakalandı derken, yeniden ayağa kalktı ve daha da hızlı koşmaya başladı. Köpekler de fırtına gibiydiler, avlarına eriştiler erişeceklerdi. Bir tanesi tam kuyruğunu kapacaktı ki, Snowball tam zamanında kaçırdı kuyruğunu. Köpeklerle arasında neredeyse bir karış kalmışken, son bir çabayla ileri atılarak, çitteki deliklerden birinden kaçtı gitti. Bir daha da Snowball'u gören olmadı. Hayvanlar, suskun ve sinmiş, samanlığa geri döndüler. Az sonra köpekler de koşarak geldiler. Bu canavarların nereden çıktığını ilk başta hiç kimse anlayamamıştı, ama çok geçmeden gerçek ortaya çıktı. Bunlar, Napoléon'un annelerinden ayırıp özel olarak yetiştirdiği yavrulardı. Henüz tam büyümemiş olmalarına karşın fazlasıyla iriydiler; bir kurt kadar yabanıl görünüyorlardı. Napoléon'un yanından ayrılmıyorlardı. Tıpkı öteki köpeklerin Bay Jones'a yaltaklandıkları gibi, onların da Napoléon'a kuyruk salladıkları kimsenin gözünden kaçmadı. Napoléon, arkasında köpekleri, bir zamanlar Koca Reis'in konuşma yapmış olduğu yükseltiye çıktı ve pazar sabahı toplantılarına artık son verileceğini açıkladı: Bu gereksiz toplantılar vakit kaybından başka bir şey değildi. Bundan böyle, çiftliğin işleyişiyle ilgili bütün sorunlar, kendisinin başkanlığındaki özel bir domuzlar kurulunca çözülecekti. Kurul sorunları kapalı oturumlarda ele alacak, kararları sonradan öteki hayvanlara bildirecekti. Hayvanlar pazar sabahları gene bayrağı selamlamak, İngiltere'nin Hayvanları şarkısını söylemek ve haftalık buyrukları almak için toplanacaklar, ama tartışmalara artık asla izin verilmeyecekti. Daha Snowball'un kovuluşunun şaşkınlığını savuşturamamış olan hayvanlar, bu açıklama karşısında iyice umutsuzluğa kapıldılar. Bazıları, doğru dürüst bir gerekçe bulabilseler, karşı çıkacaklardı. Boxer bile tedirgindi. Kulaklarını arkaya yatırdı, yelesini sallayarak kafasını toparlamaya çalıştı; ama söyleyecek söz bulamadı. Domuzlardan bazıları ise düşüncelerini açıkça dile getirmekten çekinmediler. Ön sıradaki dört genç domuz, hep birlikte ayağa fırlayarak, olup bitenleri onaylamadıklarını bağıra bağıra açıkladılar. Ama Napoléon'un ayakları dibinde yatmakta olan köpekler birden ürkütücü bir biçimde hırlayınca, susup yerlerine oturmak zorunda kaldılar. O sırada, koyunlar da, kulakları sağır eden bir sesle, "Dört ayak iyi, iki ayak kötü!" diye melemeye başlamışlardı. Gösteri o kadar uzun sürdü ki, konunun tartışılmasına olanak kalmadı.

Bir süre sonra, çiftliği dolaşıp yeni düzeni öteki hayvanlara anlatma görevi Squealer'a verildi. "Yoldaşlar," dedi Squealer, "Napoléon Yoldaş'ın böyle bir görevi üstlenmekle ne kadar büyük bir özveride bulunduğunu, buradaki tüm hayvanların çok iyi anladığından hiç kuşkum yok. Yoldaşlar, sakın önderliğin yan gelip keyif çatmak olduğunu sanmayın. Tam tersine, önderlik, çok ağır bir sorumluluk yükler. İçimizde, bütün hayvanların eşit olduğuna en çok inanan, Napoléon Yoldaş'tır. Kararları kendi başınıza almanıza izin vermekten büyük mutluluk duyacaktır. Ama yoldaşlar, bazen yanlış kararlar da alabilirsiniz, o zaman halimiz nice olur? Örneğin, şu yel değirmeni saçmalığını savunan Snowball'un izinden gitmeye karar verseydiniz, ne yapardık? Hainin teki olduğu artık açıkça ortaya çıkmadı mı Snowball' un?" Hayvanlardan biri, "Snowball, Ağıl Savaşında yiğitçe çarpıştı," diyecek oldu. "Yiğitlik yeterli değildir," diye karşılık verdi Squealer. "Sadakat ve itaat daha önemlidir. Ağıl Savaşına gelince; Snowrball'un bu savaştaki rolünün çok fazla abartıldığını bir gün anlayacağınıza inanıyorum. Disiplin, yoldaşlar, demir disiplin! Bugün parolamız bu olmalı. Tek bir yanlış adım atmayagörelim, düşmanlarımız o saat tepemize binecektir. Yoldaşlar, herhalde Jones'un geri gelmesini istemezsiniz!" Bu soru da yanıtsız kaldı. Jones'un geri gelmesini elbette istemiyorlardı; pazar sabahları yapılan toplantıların, Jones'un geri gelmesine yol açma olasılığı varsa, tartışmalara kuşkusuz son verilmeliydi. Olup bitenleri kafasında evirip çeviren Boxer, herkesin düşüncesini dile getirdi: "Napoléon Yoldaş öyle diyorsa öyledir." O günden sonra da, kendi adına benimsediği "Daha çok çalışacağım" parolasının yanı sıra, "Napoléon her zaman haklıdır" sözünü düstur edindi. İlkbaharla birlikte havalar ısınmış, tarlalar sürülmeye başlamıştı. Snowball'un yel değirmeni çizimlerini yaptığı baraka kapatılmış, söylenenler doğruysa yerdeki çizimler de silinmişti. Hayvanlar, her pazar sabahı saat onda büyük samanlıkta toplanıp haftalık buyrukları alıyorlardı. Koca Reis'in artık bütünüyle kurumuş olan kafatası, meyve bahçesinde gömüldüğü yerden çıkarılmış, bayrak direğinin dibinde, tüfeğin yanında duran bir kütüğün üzerine yerleştirilmişti. Hayvanlar, bayrak göndere çekildikten sonra kafatasının önünden saygıyla geçerek girmek zorundaydılar samanlığa. Samanlıkta da artık eskiden olduğu gibi bir arada oturulmuyordu. Napoléon, yükseltinin önünde oturuyor; şiir yazıp şarkı besteleme konusunda olağanüstü yetenekli olan Minimus adlı bir başka domuz ile Squealer da iki yanına çöküyorlardı. Dokuz genç köpek onların çevresinde yarım daire oluşturuyor, öteki domuzlar ise daha arkada oturuyorlardı. Geri kalan hayvanların tümü, yüzleri onlara dönük, yükseltinin karşısına diziliyordu. Napoléon haftalık buyrukları asker gibi, sert bir sesle okuyor, İngiltere'nin Hayvanları şarkısı tek bir kez söyleniyor ve herkes dağılıyordu. Snowball'un çiftlikten kovuluşunun üzerinden topu topu üç pazar geçmişti. Napoléon birdenbire yel değirmeninin yapılması gerektiğini açıklayınca, tüm hayvanlar donup kaldılar. Bu apansız düşünce değişikliğinin nedenini söylemedi Napoléon, yalnızca bu ağır işin çok sıkı çalışmalarını gerektireceğini belirterek herkesi uyardı; tayınların azaltılması bile söz konusu olabilirdi. Ama planlar en ince ayrıntılarına kadar hazırlanmıştı. Domuzlardan oluşan özel bir kurul, üç haftadır kafa patlatıyordu. Yel değirmeni yapımı, bazı değişikliklerle birlikte, iki yıl sürebilirdi.

O akşam Squealer, öteki hayvanlara, Napoléon'un yel değirmeni tasarısına aslında hiçbir zaman karşı çıkmadığını anlattı. Tam tersine, bu tasarıyı ilk savunan Napoléon olmuştu; nitekim Snowball'un barakanın döşemesine çizdiği tasarımlar, aslında Napoléon'un dosyaları arasından çalınmış olan çizimlerdi. Yel değirmeni, gerçekte, onun düşüncesinden doğmuştu.

Hayvanlardan biri sormadan edemedi: "Onun düşüncesinden doğmuştu da, Napoléon neden o kadar şiddetle karşı çıkmıştı yel değirmenine?" Squealer'ın yüzünde şeytansı bir anlatım belirdi: "Napoléon Yoldaş kurnazca davrandı," dedi. "Snowball, tehlikeli biriydi, herkese kötü örnek oluyordu. Napoléon Yoldaş da, ondan kurtulmak için yel değirmenine karşıymış gibi göründü." Squealer'a bakılırsa, artık Snowball ortadan kalktığına göre yel değirmeni tasarısı rahatça uygulamaya konulabilirdi. İşte, taktik diye buna derlerdi. Squealer, hoplaya zıplaya, şen kahkahalar atıp kuyruğunu sallayarak birkaç kez, "Taktik, yoldaşlar, taktik!" diye yineledi. Hayvanlar, "taktik" sözcüğünden pek bir şey anlamamışlardı doğrusu; ama Squealer o kadar inandırıcı konuşuyordu, kuşkusuz bir rastlantı sonucu onun yanında bulunan üç köpek öylesine ürkütücü bir biçimde hırlıyordu ki, Squealer'ın açıklamasını daha fazla karşı çıkmadan kabul ettiler.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

5 Bölüm 5 Abschnitt 5 Section Sección 5 5 Раздел 5 Avsnitt 5 集

Beşinci Bölüm Chapter Five

Kış yaklaştıkça, Mollie daha da tuhaflaşıyordu. |по мере приближения||||странной становилась |je näher||||veränderte sich seltsam Je näher der Winter kam, desto seltsamer wurde Mollie. As winter approached, Mollie was getting weirder. Her sabah işe geç geliyor, uyuyakaldığını söyleyerek özür diliyor, iştahı yerinde olmasına karşın akıl sır erdiremediği bazı sancılardan yakınıyordu. ||||||||извиняется|аппетит|||несмотря на|ум |тайна|постичь не мог||болей|жаловалась на ||||||||dilieren|Appetit||zu sein||||||Beschwerden|beklagte Jeden Morgen kam sie zu spät zur Arbeit, entschuldigte sich damit, dass sie eingeschlafen war, und klagte über einige Schmerzen, die sie nicht nachvollziehen konnte, obwohl ihr Appetit in Ordnung war. He came to work late every morning, apologized by saying that he had fallen asleep, and complained of some pains that he could not fathom even though he had a good appetite. Bir bahane uydurup işten kaçıyor, yalağın başına gidip aptal aptal sudaki yansısını seyrediyordu. |отговорка|придумывая оправдание||убегает от работы|корыто||||||свое отражение|наблюдал за отражением ||erfinden|||||||dumm|im Wasser|sein Spiegelbild|sahtebildschirm Sie fand einen Vorwand, um sich von der Arbeit zu drücken, und ging zu dem Pfütze, um dumm ihr Spiegelbild im Wasser zu betrachten. He was running away from work by making up an excuse, going to the trough and stupidly watching his reflection in the water. Ama ortalıkta daha ciddi söylentiler de dolaşıyordu. ||||||ходили слухи ||||||kursierten Aber es gab auch ernstere Gerüchte, die herumgingen. But more serious rumors were also circulating. Bir gün, Mollie, ağzında bir saman sapı, kuyruğunu sallayarak keyifle avluya girdiğinde, Clover onu bir kenara çekti. ||||||соломинка|||||||||| ||||||halm|||||als sie einging||||| Eines Tages, als Mollie mit einem Halm im Mund fröhlich in den Hof trat und ihren Schwanz wedelte, zog Clover sie beiseite. One day, Clover pulled her aside when Mollie came into the courtyard with a straw in her mouth and wagging her tail in delight.

"Bak, Mollie," dedi, "çok ciddi bir şey söyleyeceğim sana. "Schau, Mollie," sagte sie, "ich werde dir etwas sehr Ernstes sagen. "Look, Mollie," he said, "I have something very serious to tell you. Bu sabah, Hayvan Çiftliği'ni Foxwood Çiftliği'nden ayıran çitin üzerinden bakarken gördüm seni. |||ферму|||отделяющий||||| |||Farm|||||||| I saw you this morning looking over the fence that separates Animal Farm from Foxwood Farm. Çitin öbür yanında da Bay Pilkington'ın adamlarından biri vardı. |||||Пилкингтона||| |||||Pilkington||| On the other side of the fence was one of Mr Pilkington's men. Gerçi çok uzaktaydım, ama seninle konuştuğunu, senin de burnunu okşamasına ses çıkarmadığını gördüğüme neredeyse emindim. Хотя||был далеко|||||||поглаживанию носа||не возражала|увидел что|| ||||||||Nase|Streicheln||nicht eingegriffen|gesehen zu haben|| Obwohl ich sehr weit weg war, war ich mir fast sicher, dass ich gesehen habe, wie du mit ihm gesprochen hast und dass du nicht protestiert hast, als er deine Nase gestreichelt hat. Although I was far away, I was almost certain that I saw him talking to you and making no sound when you stroked your nose. Ne demek oluyor bu, Mollie?" Was soll das bedeuten, Mollie? What does that mean, Mollie?" "Hayır! Nein! "No! Burnumu falan okşamadı!" Мой нос||Не трогал meine Nase||streicheln Er hat meine Nase nicht gestreichelt! He didn't caress my nose or anything!" diye bağırdı Mollie. rief Mollie. cried Mollie. "Ben öyle bir şey yapmadım! ||||не сделал Ich habe so etwas nicht getan! "I did no such thing! Yalan! It's a lie! "Ter ter tepiniyor, ayaklarıyla yeri eşeliyordu. |Топ топает|Топает ногами|||рыскал по земле |||||kratzte "Es scharrt mit den Füßen, es kratzte den Boden. “He was sweating, scratching the ground with his feet. "Mollie! "Mollie! "Mollie! Yüzüme bak. Sieh mir ins Gesicht. Look at my face. O adamın senin burnunu okşamadığına namusun üstüne yemin eder misin?" ||||не гладил|честь||поклянешься|| ||||hatte||||| Do you swear on your honor that that man didn't stroke your nose?" Mollie, "Yalan! Mollie, "Lies! Öyle bir şey olmadı!" It didn't happen!" diye yinelediyse de, gözlerini Clover'ın gözlerinden kaçırdı; tarlaya doğru dörtnala tabanları yağladı. |повторил если||||глазах Клов|отвел взгляд|||галопом|удрал со всех ног|смазал пятки |wiederholte||||||||im Galopp|| she repeated, but avoided Clover's eyes; galloping towards the field oiled the soles. Birden, Clover'ın kafası bir şeye takıldı. |||||зацепилась Suddenly, Clover's head caught on something. Kimseye bir şey söylemeden Mollie'nin ahırdaki bölmesine girdi, ayağıyla biraz eşeleyince samanların arasına bir avuç kesmeşeker ile çeşitli renklerde kurdeleler gizlenmiş olduğunu gördü. |||не говоря никому|||||||разгребая копытом|||||рафинадный сахар|||разных цветов|ленты||| |||||||||||||||||||Bänder||| Ohne jemandem etwas zu sagen, ging sie in Mollies Stallabteil und als sie mit dem Fuß ein wenig scharrte, sah sie, dass zwischen dem Heu eine Handvoll Zuckerstücke und verschiedene bunte Bänder versteckt waren. Without saying a word to anyone, he entered Mollie's stall in the barn, scratching a little with his foot, and saw that hidden in the straw were a handful of sugar cubes and ribbons of various colors. Üç gün sonra Mollie ortadan kayboldu. |||||исчезла Drei Tage später war Mollie verschwunden. Three days later Mollie disappeared. Uzun süre nerede olduğuna ilişkin hiçbir bilgi edinilemedi, ta ki güvercinler onu Willingdon'ın orada gördüklerini bildirene kadar. |||||||не удалось узнать|||голуби||Уиллингдоне|||сообщили об этом| ||||||||||||Willingdon|||berichteten| Lange Zeit gab es keine Informationen darüber, wo sie gewesen war, bis die Tauben berichteten, dass sie in der Nähe von Willingdon gesehen worden war. For a long time there was no information on his whereabouts until the pigeons reported that Willingdon had seen him there. Bir meyhanenin önünde duran, kırmızı-siyah, küçük, şık bir arabaya koşuluymuş. |кабак|||||||||был условием |der Weinlokal|||||||||war abhängig Vor einer Kneipe stand ein kleiner, schicker Wagen in rot-schwarz. He was in a small, stylish car, red and black, standing in front of a tavern. Meyhaneciye benzeyen, ekose pantolonlu, tozluklu, şişman, al yanaklı bir adam, Mollie'nin burnunu okşuyor, ona şeker yediriyormuş. К трактирщику||в клетку|в штанах|в гетрах|||румяный|||||гладит|||кормил сахаром dem Wirt der Kneipe||kariert|||||backenständig|||||streichelt|||gibt es zu essen Ein Mann, der wie der Wirt aussah, trug karierte Hosen, Stiefel und war dick mit rosenroten Wangen; er streichelte Mollies Nase und fütterte sie mit Süßigkeiten. A fat, rosy-cheeked man in plaid pants and leggings, who looked like a tavern, was stroking Mollie's nose and feeding her candy. Tüyleri yeni kırkılmış olan Mollie'nin perçemine kızıl bir kurdele bağlıymış. ||подстрижены|||чёлка|||лента|была привязана Die Federn||geschoren|||||||gebunden In Mollies Haar, das kürzlich geschoren worden war, war ein rotes Band befestigt. Mollie, who had just clipped her hair, was tied with a red ribbon in her bangs. Güvercinlere bakılırsa, keyfi yerinde görünüyormuş. голубям||в хорошем настроении|| den den Tauben|||| Judging by the pigeons, he seemed to be in good spirits. O günden sonra hayvanlar Mollie'nin adını bir daha anmadılar. ||||||||не упоминали ||||||||erwähnten Seit diesem Tag haben die Tiere Mollies Namen kein weiteres Mal erwähnt. After that day, the animals never mentioned Mollie's name again. Ocak ayında havalar müthiş soğudu. ||погода|очень сильно| Im Januar wurde das Wetter furchtbar kalt. In January, the weather was terribly cold. Toprak o kadar sertti ki, tarlalarda çalışmak olanaksızdı. |||твёрдая||||невозможно было |||war||||war unmöglich Der Boden war so hart, dass es unmöglich war, auf den Feldern zu arbeiten. The soil was so hard that working in the fields was impossible. Büyük samanlıkta toplantı üstüne toplantı yapılıyor, domuzlar gelecek mevsimin işlerini planlamaya çalışıyorlardı. ||||||||следующего сезона||планировать| ||||||||||zu planen| Meeting after meeting was held in the great barn, and the pigs were trying to plan their work for the next season. Çiftlik siyasetiyle ilgili bütün konularda karar verme yetkisi, öteki hayvanlardan açıkça daha zeki olan domuzlara verilmişti; verdikleri kararların oy çokluğuyla onaylanması gerekse de. |политикой|||вопросах|||полномочие на принятие решений||||||||была дана|их решения|решениях||большинством голосов|утверждение|если необходимо| |Politik mit|||||||||||||||||||Genehmigung|| The power to decide all matters of farm policy was vested in the pigs, who were clearly more intelligent than the other animals; although their decisions must be approved by a majority vote. Hemen her konuda takışan Snowball ile Napoléon arasında ikide bir hırgür çıkmasa, bu düzen pek güzel işleyecekti. |||ссорящиеся|||||||ссора|не возникало бы|||||будет работать ||||||||||Streit||||||funktionieren Wenn es zwischen Snowball und Napoléon nicht ständig zu Streitereien kommen würde, würde diese Ordnung sehr gut funktionieren. This order would have worked very well if there weren't a quarrel between Snowball and Napoleon, who disagreed about almost everything. Biri arpa ekilen alanın daha da genişletilmesini önerecek olsa, öbürü yulaf ekilen alanın genişletilmesi gerektiğini savunmaya kalkıyor; biri bir tarlanın lahana yetiştirmeye elverişli olduğunu söyleyecek olsa, öbürü o tarlada kökbitkilerden başka hiçbir şey yetişmeyeceğini ileri sürüyordu. |ячмень|засеянный|поле|||расширение|предложит|||овёс|посевной||расширение||защищает|пытается утверждать||||капуста|выращиванию кап|подходящая для|||||||корнеплодах|другой|ничего||не вырастет|| |Gerste|bestellt||||Erweiterung|||||gepflanzt|Fläche|Erweiterung||zu verteidigen||||||||||||||von Wurzelgemüse||||yetişmeyeceğini|| Wenn einer vorschlägt, das Gebiet, in dem Gerste angebaut wird, weiter auszudehnen, dann versucht der andere zu behaupten, dass das Gebiet, in dem Hafer angebaut wird, erweitert werden muss; wenn einer sagt, dass ein Feld für den Kohlanbau geeignet ist, dann behauptet der andere, dass auf diesem Feld nichts anderes als Wurzelgemüse wachsen kann. If one proposes to further expand the area sown with barley, the other tries to argue that the area planted with oats should be expanded; If one were to say that a field was suitable for growing cabbage, the other would argue that nothing but root crops would grow in that field. İkisinin de yandaşları vardı; bazen şiddetli tartışmalar patlak veriyordu. обоих||сторонники|||ожесточенные|споры|вспыхивали| ||Anhänger|||||| Beide hatten Unterstützer; manchmal brachen heftige Diskussionen aus. Both had adherents; sometimes violent arguments broke out. Snowball, parlak söylevleriyle, toplantılarda çoğu zaman oyların çoğunluğunu elde etmeyi başarıyordu; ama Napoléon da, kulis çalışmalarında kendine destek bulma konusunda az becerikli değildi. |яркий|речами|собраниях|||голоса|большинство голосов|||||||закулисные интриги|закулисной работы||||||умелый| ||Reden|||||||||||||in den Kulissen||||||| Snowball, with his brilliant speeches, often managed to get a majority of the votes at the meetings; but Napoleon was no less adept at finding support for his backstage work. Özellikle de koyunları etkilemeyi çok iyi biliyordu. |||влиять на||| |||beeinflussen||| |||influencing||| He especially knew how to impress the sheep. Son zamanlarda yerli yersiz "Dört ayak iyi, iki ayak kötü!" |||неуместный|||||| Lately, the incongruous "Four legs good, two legs bad!" diye melemeyi alışkanlık edinmiş olan koyunlar, toplantının sık sık kesilmesine yol açıyorlardı. |блеять||||||||прерывания||открывали |||||||||Abbruch||führten |||||||||||were causing The sheep, accustomed to bleating, caused frequent interruption of the meeting. Özellikle de Snowball'un konuşmasının can alıcı yerlerinde, "Dört ayak iyi, iki ayak kötü!" |||речи||ключевой момент||||||| |||||entscheidend||||||| Especially at the heart of Snowball's speech, "Four legs good, two legs bad!" diye melemeye başlamaları gözden kaçmıyordu. |мычание|начало блеять|| |meckern|ihre Anfänge|| es blieb nicht unbemerkt, dass sie anfingen zu meckern. It was not overlooked that they began to bleat. Snowball, çiftlik evinde bulduğu Çiftçi ve Hayvan Yetiştiricisi adlı derginin eski sayılarını okuyup incelemiş, çiftliğin yenilenmesi ve geliştirilmesiyle ilgili bir sürü tasarı oluşturmuştu. ||||фермер|||Животновод||||номера||изучал||обновления||развитием||||планы| |||||||Züchter||||||hatte untersucht||Erneuerung||||||Entwürfe| Snowball hatte alte Ausgaben der Zeitschrift 'Der Landwirt und Tierzüchter', die er in dem Bauernhaus gefunden hatte, gelesen und untersucht und hatte viele Pläne zur Erneuerung und Verbesserung des Hofes entworfen. Snowball had read and studied the old issues of the magazine The Farmer and Animal Breeder, which he found at the farmhouse, and came up with many plans for the renovation and improvement of the farm. Tarlalarda su kanalları açılması, yemlerin silolarda korunması, dışkılardan nasıl yararlanılacağı gibi konuları ne kadar iyi bildiğini gösteren konuşmalar yapıyordu. ||каналы воды|открытие|корма|в силосах|хранение кормов|из отходов||использоваться||||||||| ||Kanäle||Futter|in den Silos||||||||||||| Er sprach über Themen, die zeigten, wie gut er sich mit dem Öffnen von Wasserkanälen auf den Feldern, der Lagerung von Futtermitteln in Silos und der Nutzung von Mist auskannte. He was giving speeches that showed how well he knew how to open water channels in the fields, protect the feed in silos, and how to use the excrement. Tüm hayvanların dışkılarını doğrudan doğruya tarlaya, hem de her gün tarlanın farklı bir yerine yapmalarıyla ilgili karmaşık bir tasarı geliştirmişti; böylece, dışkıları arabalarla tarlalara taşımak için emek ve zaman harcamaktan da kurtulacaklardı. ||экскременты||напрямую||||||||||делать это||сложный||план|разработал||экскременты|на машинах|поля||||||тратить||избавились бы ||Kot||||||||||||machen|||||hatte entwickelt|||mit den Autos|||||||||würden entkommen Er hatte einen komplexen Plan entwickelt, damit alle Tiere ihren Mist direkt und jeden Tag an einer anderen Stelle auf dem Feld ablagern; so würden sie auch Zeit und Mühe sparen, um den Mist mit Wagen auf die Felder zu transportieren. He had developed a complex scheme for all animals to dump their excrement directly on the field, and in a different part of the field each day; this way, they would also avoid spending time and effort to transport the excrement to the fields by carts. Napoléon ise tek bir özgün düşünce bile geliştirmiyor, Snowball'un tasarılarının hiçbir işe yaramayacağını sessizce çevresine yayıyor, sanki uygun zamanı kolluyordu. ||||оригинальная|||не развивает||планы|ни одна||не будет полезен|||распространяет||||поджидал момент |||||||||Plänen|||nützen würde|||||||kollte Napoléon hingegen entwickelte keinen einzigen originellen Gedanken und verbreitete stillschweigend in seiner Umgebung, dass Snowballs Entwürfe nutzlos sein würden, als würde er auf den richtigen Moment warten. Napoleon, on the other hand, did not develop a single original thought, but quietly spread the idea that Snowball's plans were useless, as if waiting for the appropriate time. Ama aralarındaki tartışmaların en şiddetlisi, yel değirmeni konusunda patlak verecekti. |между ними|споров||самый ожесточённый|ветряная мельница||||разразится ||der Diskussionen||heftigste||mühle||| Aber die heftigsten Diskussionen zwischen ihnen würden über die Windmühle ausbrechen. But the fiercest argument between them would break out over the windmill.

Çiftlik binalarının az ilerisinde uzanıp giden çayırda, küçük bir tepe vardı. |зданий фермы||впереди||||||| |der Gebäude||||||||| There was a small hill in the meadow that stretched out just beyond the farm buildings. Burası, çiftliğin en yüksek yeriydi. ||||место было ||||war This was the highest point on the farm. Zemini iyice inceleyen Snowball, bir yel değirmeni için en uygun yerin burası olduğunu açıkladı. ||изучающий||||||||||| Examining the ground thoroughly, Snowball explained that this was the best place for a windmill. Yel değirmeni bir dinamoyu çalıştırabilir ve t ü m çiftliğe elektrik gücü sağlayabilirdi. |||генератор|может запустить||||||||мог бы обеспечить |||Dynamo|betreiben||||||||würde bereitstellen ||||||||||||could provide Eine Windmühle könnte einen Dynamo antreiben und das gesamte Gehöft mit elektrischer Energie versorgen. The windmill could power a dynamo and provide electrical power to the entire farm. Böylece, ahırlar aydınlatılabilir ve kışın ısıtılabilir; yuvarlak testere, ot ve saman bıçkısı, pancar doğrayıcı ve elektrikli süt sağma makinesi gibi aletler kullanılabilirdi. |хлева|освещаться|||может отапливаться||циркулярная пила||||для рубки сена|свекла|измельчитель свеклы||||дойка молока||||могли использоваться |||||||Säge||||Schnitzel|Rüben|Rübenhacker||||abnehmen||||konnte verwendet werden So könnten die Ställe beleuchtet und im Winter geheizt werden; Werkzeuge wie die Kreissäge, das Heu- und Strohschnittgerät, die Rübenpresse und die elektrische Melkmaschine könnten verwendet werden. Thus, the barns can be illuminated and heated in winter; such tools as a circular saw, grass and hay saw, beet chopper and electric milking machine could be used. Hayvanlar daha önce hiç böyle bir şey duymamışlardı (Nuh Nebi'den kalma bir çiftlik olan Beylik Çiftlik'te yalnızca en ilkel aletler bulunuyordu); o düşsel aygıtları gözlerinin önünde canlandıran Snowball'u şaşkınlık içinde dinliyorlardı. |||||||не слышали|Ной Пророк|пророка Ноя||||||на ферме||Животные никогда раньше|примитивные||||воображаемые|устройства|глаз своих||воображающего|Сноуболла|в полном недоум||слушали его внимательно |||||||hatten nicht gehört|Nuh|von Nabi||||||auf dem Beylik Çiftlik|||primitiv||||phantastischen|||||Snowball|||hörten zu Die Tiere hatten so etwas noch nie gehört (auf dem Beylik-Hof, einem Bauernhof aus der Zeit von Noah, gab es nur die primitivsten Werkzeuge); sie hörten Snowball, der diese fantastischen Geräte vor ihren Augen beschrieb, mit Staunen zu. Animals had never heard of anything like this before (Beylik Çiftlik, a Noah's farm, had only the most primitive tools); They listened in amazement as Snowball pictured those imaginary devices before their eyes. Snowball'un anlattıklarına bakılırsa, bu akıl almaz aygıtlar çiftliğin bütün işlerini görecek, onlar da kırlarda yan gelip keyif çatacaklar, kitap okuyup söyleşerek kendilerini geliştireceklerdi. |рассказам|||||устройства||||будут выполнять|||на лугах||||будут наслаждаться|||разговаривая друг с другом||будут развиваться |||||||||||||auf den Feldern||||entspannen|||sich unterhaltend||entwickeln According to Snowball's account, these incredible devices would do all the work of the farm, and they would have fun in the countryside, improve themselves by reading books and chatting. Snowball'un yel değirmeniyle ilgili planları birkaç haftada sonuçlandırıldı. ||мельницей||планы|||завершены |||||||wurden abgeschlossen Snowball's plans for the windmill were finalized in a matter of weeks. Mekanik ayrıntıların büyük bir bölümü, Bay Jones'un üç kitabından elde edildi: Eviniz İçin Bin Bir Bilgi, Kendi Duvarını Kendin Yap ve On Derste Elektrik. Механические детали|деталей|||||||книг|||Ваш дом||||||стену|||||| |der Details||||||||||||||||Wand|||||| |||||||||||||||||your wall|||||| Much of the mechanical detail is derived from three of Mr. Jones' books: A Thousand and A Tips for Your Home, Build Your Own Wall, and Electric in Ten Lessons. Snowball, bir zamanlar kuluçka makinelerinin durduğu, düzgün ahşap döşemesi çizim yapmaya elverişli barakayı çalışma odası olarak kullanıyordu. |||инкубатор|инкубационных машин|||деревянный|пол деревянный|рисование||подходящую для|сарай||||использовал |||Brutkasten||||Holz||||||||| ||||||||wooden flooring|||||||| Snowball nutzte einst die Unterkunft mit dem gut verlegten Holzboden, in der die Brutkästen standen, als Arbeitszimmer. Snowball used as his study the shack where the incubators once stood, the smooth wood floor of which was suitable for drawing. Bazen saatlerce kapandığı oluyordu barakaya. ||закрывался в||сарай ||geschlossen||Baracke ||||the shack Manchmal war er stundenlang in die Baracke eingeschlossen. Sometimes the barracks were closed for hours. Yere açtığı kitaplarının sayfaları üzerine taş ağırlıklar koyuyor, ön ayağının toynakları arasına bir tebeşir tutturuyor, çizimleri hızla gerçekleştirirken heyecandan soluğu kesiliyor, kesik kesik hırıltılar çıkıyordu gırtlağından. |которую он отк||страницы книг||камень|камни-утяжелители|||передней лапы|копыта передней ноги|между ними||мел|вставляет|рисунки||выполняя быстро||дыхание перехватывает|перехватывает дыхание|прерывистые|прерывистый|хриплые звуки||горла ||seiner Bücher||||||||Hufe|||Kreide|klemmt|Zeichnungen||verwirklicht||Atem||kurz|geschnitten|hüstel||gurgelt ||||||||||hooves|||||||||||||||from his throat Er legte Steine auf die Seiten der Bücher, die er auf dem Boden geöffnet hatte, klemmt sich ein Stück Kreide zwischen die Klauen seiner Vorderbeine und während er schnell seine Zeichnungen anfertigte, blieb ihm die Luft vor Aufregung weg und aus seinem Hals kamen stotternde Klagelaute. He placed stone weights on the pages of the books he opened on the floor, fastened a chalk between the hooves of his front foot, gasping with excitement and ragged snarls from his throat as he quickly made the drawings. Snowball'un çizimleri yavaş yavaş manivelalar ve dişli çarklardan oluşan karmaşık bir yığına dönüştü, barakanın yarısından fazlasını kapladı. |чертежи|||рычаги||зубчатое колесо|зубчатые колеса|состоящий из|||куча|превратились в|барака|||покрыла ||||Hebel||Zahn|von den Zahnrädern||||Haufen||der Barake||| ||||levers||gears|||||||||| Snowballs Zeichnungen verwandelten sich nach und nach in einen komplexen Haufen aus Hebeln und Zahnrädern und bedeckten mehr als die Hälfte der Baracke. Snowball's drawings gradually turned into an intricate pile of levers and cogs, taking up more than half of the shed. Öteki hayvanlar bütün bunlardan hiçbir şey anlamıyor, ama çok etkileyici buluyorlardı. ||||||не понимают|||впечатляющим| Die anderen Tiere verstanden all dies nicht, fanden es aber sehr beeindruckend. The other animals understood nothing of all this, but found it fascinating. Her gün en az bir kez gelip Snowball'un çizimlerine bakıyorlardı. ||||||||чертежи| ||||||||Zeichnungen| ||||||||drawings| Jeden Tag kamen sie mindestens einmal vorbei, um sich die Zeichnungen von Snowball anzusehen. They came at least once a day to look at Snowball's drawings. Tavuklar ve ördekler de geliyor, tebeşirle çizilmiş çizgilere basmamak için akla karayı seçiyorlardı. |||||мелом|нарисованные|линии|наступать||с трудом|| ||||||gezeichnete|Linien|nicht betreten||verstand|das Dunkel| |||||||lines drawn with chalk||||| Die Hühner und Enten kommen auch, sie wählten ihren Weg sorgfältig, um nicht auf die mit Kreide gezeichneten Linien zu treten. Chickens and ducks also came to mind, choosing land to avoid stepping on the chalk lines. Bir tek, yel değirmenine karşı olduğunu daha en başından açıklamış olan Napoléon uzak duruyordu oradan. |||мельнице||||||объяснял||||| |||Mühle||||||||||war entfernt| Nur Napoleon, der von Anfang an gegen die Windmühle war, hielt sich von dort fern. Only Napoleon, who had declared from the very beginning his opposition to the windmill, stayed away. Ama gene de dayanamadı, bir gün durup dururken çizimleri görmeye geldi. |||не смог||||||| |||hatte nicht ausgehalten||||||| |||couldn't resist||||out of nowhere||| Aber dennoch konnte er nicht widerstehen und kam eines Tages einfach vorbei, um die Zeichnungen zu sehen. But he still couldn't stand it, one day he came to see the drawings out of the blue. Barakanın içinde ağır ağır dolandı, çizimlerin her bir ayrıntısını uzun uzadıya inceledi, birkaç kez koklayıp yokladı, bir süre öyle durup göz ucuyla gözledi, sonra birden bacağını kaldırıp çizimlerin üstüne işedi ve tek bir söz söylemeden çıktı gitti. ||||бродил|чертежи|||каждую деталь||||||понюхав|проверил||||||глазом|наблюдал|||ногу||чертежи||описал||||||| ||||wanderte||||||||||riechend|untersuchte|||||||beobachtete|||||||untersuchte||||||| ||||wandered|the drawings|||detail|||examined|||sniffed at|checked||||||out of the corner|watched carefully|||his leg||||urinated on||||||went out| He walked slowly through the shed, examining every detail of the drawings, sniffing and probing a few times, staring for a moment, then suddenly lifted his leg to pee on the drawings and left without a word.

Yel değirmeni sorunu, çiftlikte derin bir bölünmeye yol açmıştı. ||||||расколу||привело к ||||||Spaltung|| ||||||division||had caused Das Windmühlenproblem hatte auf der Farm zu einer tiefen Spaltung geführt. The windmill problem had caused a deep division on the farm. Snowball, yel değirmeninin yapımının çok zor olacağını yadsımıyordu. ||мельницы|строительства||||не отрицал ||Mühle|||||leugnete nicht ab ||of the windmill|construction||||was not denying Snowball leugnete nicht, dass der Bau der Windmühle sehr schwierig sein würde. Snowball did not deny that building the windmill would be very difficult. Taşocağından taş taşınacak, duvarlar örülecek, yel değirmeninin kanatları yapılacak, sonra da dinamolar ve kablolar bulmak gerekecekti. Из каменоломни||будет добыт|стены|будут построены|||||||генераторы||кабели||нужно будет aus dem Steinbruch||||werden gebaut||||||||||| the quarry||stone will be transported||will be built|||||||generators||cables||would be needed Steine mussten aus dem Steinbruch transportiert werden, Wände mussten gebaut werden, die Flügel der Windmühle mussten gefertigt werden, und dann musste man Dynamomotoren und Kabel finden. Stone would be moved from the quarry, walls would be built, the wings of the windmill would have to be made, then dynamos and cables would have to be found. (Snowball, bütün bu işlerin üstesinden nasıl gelineceğinden hiç söz etmiyordu) Yalnızca, bütün işlerin bir yıl içinde biteceğini ileri sürmekle yetiniyordu. ||||||справиться с этим||||||||||закончатся через||утверждая только|удовлетворялся тем ||||||||||||||||||sich auf etwas berufen|sich zufrieden gab |||the work|||how to handle||||||||||would be finished||asserting|was content (Snowball made no mention of how to get all this stuff done.) He simply argued that it would all be over in a year. Ona kalırsa, yel değirmeni tamamlandığında işler o kadar kolaylaşacaktı ki, hayvanların haftada yalnızca üç gün çalışmaları gerekecekti. ||||завершится||||облегчились бы|||||||| ||||||||einfacher werden|||||||| |if it stays|||when completed||||would become easier|||||||work| In his opinion, things would get so much easier once the windmill was completed that the animals would only have to work three days a week. Buna karşılık Napoléon, en büyük gereksinimlerinin besin üretimini artırmak olduğunu, yel değirmeniyle zaman yitirilirse herkesin açlıktan öleceğini öne sürüyordu. |||||потребностей|пища|производство пищи|увеличить|||||потеряется время|||умрут от голода|| |||||Bedürfnissen||Produktion||||||verliert||||| |||||needs|food|production||||||||||| By contrast, Napoleon argued that their greatest need was to increase food production, and that if time wasted on the windmill, everyone would starve. Hayvanlar, "Oyunuzu Snowball'a atın, haftada üç gün çalışın!" |ваш голос||отдайте|||| |Stimme|||||| Die Tiere riefen: "Wählt Snowball, arbeitet drei Tage in der Woche!" The animals say, "Get your game on Snowball, study three days a week!" ve "Oyunuzu Napoléon'a atın, hiç aç kalmayın!" |Ваш голос|Наполеону|отдайте|||не останетесь голодными ||Napoleon||||bleibt und "Wählt Napoleon, verhungert niemals!" and "Give Napoleon, never go hungry!" sloganları altında iki hizbe ayrılmışlardı. лозунги|||фракции|разделились на ||||waren getrennt unter diesen Slogans hatten sie sich in zwei Fraktionen geteilt. They split into two factions under their slogans. Hiziplerin dışında kalan tek hayvan Benjamin'di. Фракций|||||Бенджамин был Hizipler||||| The only animal left out of the factions was Benjamin. Ne bolluk geleceğine inanıyordu, ne de yel değirmeninin işleri kolaylaştıracağına. |изобилие|будущем|верил|||ветер|||что упростит ||Zukunft|||||||erleichtern würde Er glaubte weder an den Wohlstand, der kommen würde, noch daran, dass die Windmühle die Dinge erleichtern würde. He did not believe that abundance would come, nor that the windmill would make things easier. "Yel değirmeni olsa da, olmasa da, şu kötü hayatımızda değişen bir şey olmayacak," diyordu. ||||||||нашей жизни|изменится|||| "Egal, ob es eine Windmühle gibt oder nicht, in diesem schlechten Leben wird sich nichts ändern," sagte er. "With or without a windmill, nothing will change in our wicked life," he said. Yel değirmeni tartışmaları süredursun, bir de çiftliğin savunulması sorunu vardı. ветер||debates|продолжаются||||защита|| ||Diskussionen|andauernd|||||| Während die Diskussionen über die Windmühle andauerten, gab es auch das Problem der Verteidigung des Bauernhofs. While the windmill debate continued, there was also the question of defending the farm. İnsanların, Ağıl Savaşında bozguna uğratılmış olmalarına karşın, çiftliği yeniden ele geçirip Bay Jones'a geri vermek için, daha da kararlı ikinci bir girişimde bulunabilecekleri artık bütün hayvanlarca kavranmıştı. ||||потерпели поражение|||||||||||||||||попытке|могут предприн|||всеми животными|поняли |Stall||||||||||||||||||||Versuch|finden|||Tiere|kavranmıştı Die Tiere hatten jetzt alle verstanden, dass die Menschen, trotz ihrer Niederlage im Aigelkrieg, eine noch entschlossenere zweite Anstrengung unternehmen könnten, um die Farm zurückzuerobern und sie wieder Herrn Jones zu übergeben. It was now clear to all animals that the humans, though defeated in the War of the Fold, could make a second, more determined attempt to recapture the farm and return it to Mr. Jones. Uğradıkları yenilginin haberi tüm köylere yayılarak, komşu çiftliklerdeki hayvanların daha da asileşmelerine yol açmış; bu yüzden, insanların yeniden saldırıya geçme olasılığı daha da artmıştı. Их поражение|поражения|||в деревни|распространяясь||||||асилизации||||||||||||возросло Die (von)|||||indem sie sich verbreiteten||||||verwildeten||||||||angreifen||||war gestiegen Die Nachricht von ihrer Niederlage verbreitete sich in allen Dörfern, was dazu führte, dass die Tiere auf den benachbarten Farmen noch rebellischer wurden; deshalb war die Wahrscheinlichkeit, dass die Menschen erneut angreifen würden, weiter gestiegen. The news of their defeat spread to all the villages, causing the animals in the neighboring farms to become more rebellious; therefore, the probability of people attacking again increased even more. Snowball ile Napoléon, her konuda olduğu gibi bu konuda da anlaşamadılar. ||||||||||не согласились ||||||||||sie konnten sich nicht einigen Snowball und Napoleon konnten sich, wie in allen anderen Angelegenheiten, auch in dieser Frage nicht einigen. Snowball and Napoleon could not agree on this issue, as they do on everything else. Napoléon'a göre, hayvanların bir yerlerden ateşli silahlar bulmaları ve bunları kullanmayı öğrenmeleri gerekiyordu. |||||||найти||||учиться использовать| |||||||finden||||| |||||||||||learn to use| According to Napoleon, animals had to find firearms from somewhere and learn to use them. Snowball ise, öteki çiftliklerin üzerine daha çok güvercin salmaları ve hayvanları başkaldırmaya kışkırtmaları gerektiği kanısındaydı. |||фермами|||||пускать голубей|||восстание|когда-либо|необходимо|был убежден |||der Farmen||||||||aufzulehnen|kitzeln|| |||||||||||rebel|incite|| Snowball war der Meinung, dass die anderen Höfe mehr Tauben aussenden und ihre Tiere zu einem Aufstand anstiften sollten. Snowball was of the opinion that they should release more pigeons on the other farms and incite the animals to revolt. Biri, kendilerini savunamazlarsa, eninde sonunda mutlaka yenileceklerini ileri sürüyor; öbürü ise, her yerde ayaklanmalar patlak verirse, kendilerini savunmalarına gerek kalmayacağını söylüyordu. ||не смогут защитить||||потерпят поражение|||||||восстания|вспыхнут|если возникнут||своей защиты|нужно||говорил ||wenn sie sich nicht verteidigen können|eines Tages||||||||||||||zu verteidigen||| ||"cannot defend themselves"||||will be defeated|||||||||||||| Einer argumentiert, dass sie, wenn sie sich nicht verteidigen können, früher oder später garantiert besiegt werden; der andere hingegen sagt, dass sie sich nicht verteidigen müssen, wenn überall Aufstände ausbrechen. One argues that if they cannot defend themselves, they will eventually be defeated; the other said that if riots broke out everywhere, they would not need to defend themselves. Hayvanlar bir Napoléon'a, bir Snowball'a kulak veriyorlar, ama hangisinin haklı olduğu konusunda bir türlü karara varamıyorlardı. |||||||||||||||приходили к решению |||||||||||||||kamen nicht zu einer Entscheidung |||||||||||||||could not decide Die Tiere hören auf einen Napoleon und einen Snowball, können sich aber nicht entscheiden, welcher von beiden recht hat. The animals listened to a Napoleon or a Snowball, but could not decide which was right. Daha doğrusu, o sırada kim konuşuyorsa ona hak veriyorlardı. |||||если говорит|||верили |||||spricht|||gaben More precisely, they agreed with whoever was speaking at the time.

En sonunda, Snowball'un planları gerçek oldu. Finally, Snowball's plans came true. Ertesi pazar düzenlenecek Toplantı'da, yel değirmeni yapım çalışmalarının başlatılması önerisi oya sunulacaktı. ||будет проведена|На встрече||||работы по|начало||голосование|будет предложено |||in der Sitzung||||arbeiten|Beginn der||Abstimmung|vorgestellt werden ||will be held||||||initiation||| At the meeting to be held the following Sunday, the proposal to start the windmill construction works would be put to the vote. Hayvanlar büyük samanlıkta toplandıklarında, Snowball ayağa kalktı ve konuşmasının ikide bir koyunların melemeleriyle kesilmesine aldırmaksızın, yel değirmeninin yapılması gerektiğinin nedenlerini sayıp döktü. |||когда собрались|||||речи|периодически||овец|мычания||не обращая внимания||||необходимости||перечисляя причины| |||als sie sich versammelten||||||||der Schafe|||||||notwendig|Gründe||döktü When the animals were gathered in the great barn, Snowball stood up and threw out the reasons why the windmill had to be built, not caring that his speech was often interrupted by the bleating of the sheep. Ardından, yanıt vermek üzere Napoléon kalktı ayağa. Then Napoleon rose to his feet to answer. Çok sakin bir sesle, yel değirmeninin saçmalıktan başka bir şey olmadığını, yel değirmenine oy vermeyi kimseye öğütleyemeyeceğini söyledi ve hemen yerine oturdu. ||||||бессмыслица||||||||||не сможет советовать||||| ||||||||||||||||nicht empfehlen kann||||| Mit einer sehr ruhigen Stimme sagte er, dass die Windmühle nichts als Unsinn sei, dass er niemandem raten könne, für die Windmühle zu stimmen, und setzte sich sofort wieder hin. He said in a very calm voice that the windmill was nothing but nonsense, that he could not advise anyone to vote for the windmill, and immediately sat down. Konuşması yarım dakika bile sürmemişti; sözlerinin etkisinin farkında değilmiş gibi görünüyordu. ||||не длилась|словами|влияния|осознавал||| ||||gedauert|||||| Seine Rede hatte nicht einmal eine halbe Minute gedauert; er schien sich der Wirkung seiner Worte nicht bewusst zu sein. His speech hadn't even lasted half a minute; He seemed unaware of the impact of his words. Bunun üzerine, yerinden fırlayan Snowball, yeniden melemeye başlayan koyunları susturarak, yel değirmeninin nimetlerini anlatan ateşli bir söylev çekti. |||вырвавшийся||||||умолкая их|||блага||||речь| |||||||||zum Schweigen bringen|||Segnungen||||Rede| Daraufhin sprang Snowball auf, um die wieder mähenden Schafe zum Schweigen zu bringen, und hielt eine leidenschaftliche Rede über die Vorteile der Windmühle. At this, jumping from his seat, Snowball silenced the sheep, which had begun to bleat again, and gave a fiery speech describing the blessings of the windmill. O ana kadar, yel değirmenini isteyen hayvanlarla yel değirmenine karşı çıkan hayvanların sayısı aşağı yukarı eşit görünüyordu, ama Snowball'un söz ustalığı eşitliği bir anda bozuverdi. ||||мельницу|||||||||||равный|||||словесное мастерство|равенство|||нарушил равновесие ||||||||||||||||||||Rhetorik|Gleichheit|||verderte Until then, the number of animals that wanted the windmill and those that opposed the windmill had seemed roughly equal, but Snowball's rhetoric broke the equation in an instant. Parlak sözlerle, hayvanların köle gibi çalışmaktan kurtulacakları bir Hayvan Çiftliği tablosu çizen Snowball'un düş gücü artık saman bıçkılarının, pancar doğrayıcıların çok ötesine uzanmıştı. |словами|||||освободятся от||||картина|рисующий||||||сено||резаков свеклы||за пределами|простиралось далеко |||||||||||||||||Schnitzeln|Rüben|der Rübenhacker|||hatte sich erstreckt Die blumigen Worte von Snowball, der ein Bild von einer Tierfarm malte, auf der die Tiere den Sklavenarbeit entkommen würden, reichten bereits weit über die Scheuen und Rübenhacker hinaus. With brilliant words, Snowball's imagination, painting an Animal Farm where animals would be freed from slavery, now extended far beyond the straw saws and beet choppers. Harman makineleri, sabanlar, kesek kırma makineleri, silindirler, biçerdöverler ve biçerbağlarların elektrik gücüyle çalışacağını, her ahırın kendi ışığına, sıcak ve soğuk suyuna, kendi elektrikli ısıtıcısına kavuşacağını söylüyordu. Уборка урожая|машины|плуги|комки|дробление сена|машины|цилиндры|комбайны||уборочных машин||электрической сил|будут работать||стай||свет||||воды|||обогревателю|обеспечит себя| ||Pflüge|Kesek|||Zylinder|||von den Mähdreschern|||||Stall||Licht|||||||heizung|erreichen wird| ||plows||||||||||will operate|||||||||||electric heater|"will have"| Er sagte, dass Erntemaschinen, Pflüge, Schrotmühlen, Walzen, Mähdrescher und Schneidmaschinen mit elektrischer Kraft betrieben werden würden, dass jeder Stall sein eigenes Licht, warmes und kaltes Wasser, seinen eigenen elektrischen Heizkörper haben würde. He said that threshing machines, ploughs, clod-breaking machines, rollers, combines, and harvesters would run on electricity, and that each barn would have its own light, hot and cold water, and its own electric heater. Konuşmasını bitirdiğinde, oyların kime gideceği konusunda kimsenin kuşkusu kalmamıştı. |когда он закончил||||||сомнения|не осталось |als sie ihre Rede beendet hatte||||||Zweifel| |||||||doubt| Als er seine Rede beendet hatte, waren sich alle darüber einig, wem die Stimmen gehören würden. By the time he had finished speaking, no one was in any doubt as to whom the votes would go. Ama tam o sırada Napoléon ayağa kalktı, Snowball'a yan yan baktıktan sonra, o güne değin kimsenin işitmediği kadar tiz bir çığlık attı. ||||||||||||||||не слышал||трезвонищий||крик| ||||||||||||||||||hoch||| Aber genau in diesem Moment stand Napoléon auf, blickte seitlich zu Snowball und stieß einen Schrei aus, der so schrill war, wie ihn bis zu diesem Tag niemand gehört hatte. But just then Napoleon stood up, gave Snowball a sideways glance, and gave a shrill cry that no one had ever heard. Bunun üzerine, dışarıdan korkunç havlamalar duyuldu, az sonra çivili tasmalarıyla dokuz iri köpek zıpkın gibi içeri daldı. ||||лаянья|услышаны|||с шипами|с шипами||большие||пика||| |||||hörte man|||mit Näpfen|||||wie ein Speer||| Daraufhin hörte man von draußen schreckliches Gebell, und kurz darauf stürmten neun große Hunde mit ihren gespitzen Halsbändern wie Speere herein. Thereupon, terrible barking was heard from outside, and soon nine large dogs on spiked collars rushed in like harpoons. Dosdoğru Snowball'un üzerine atıldılar. |||атаковали Sie stürzten direkt auf Snowball. They were thrown straight at Snowball. Snowball, tam zamanında yerinden fırlamasa, azgınca saldıran köpeklere yem olacaktı. ||||вырваться бы|сильно яростно|атакующие||добычей для| ||||springen würde|wütend|angreifenden||| Snowball wäre, wenn er nicht rechtzeitig aufspringen würde, zum Opfer der wütend angreifenden Hunde geworden. If Snowball hadn't jumped out of his place just in time, he would have been prey to the raging dogs. Hemen kendini dışarı attı, köpekler de peşinden. ||||||за ним Er sprang sofort nach draußen, die Hunde hinter ihm her. He threw himself out immediately, followed by the dogs. Şaşkınlık ve korkudan nutku tutulan hayvanlar, kapıya yığılıp kovalamacayı seyre koyuldular. |||речь|застывшие в|||собрались у|гонка|| |||Sprache||||sich drängend|Verfolgung|| Die Tiere, die vor Schock und Angst sprachlos waren, drängten sich zur Tür und begannen, die Verfolgung zu beobachten. Speechless with amazement and fear, the animals slumped at the door and watched the chase. Snowball, bir domuzun koşabileceği kadar hızlı koşuyor, çayırı geçip anayola kavuşmaya çabalıyordu. |||может бегать||||луг|||достигнуть дороги|пытался |||||||Wiese|||zu erreichen|versuchte |||||||meadow|||| Snowball läuft so schnell, dass ein Schwein rennen könnte und versuchte, die Wiese zu überqueren und die Hauptstraße zu erreichen. Snowball was running as fast as a pig could, trying to cross the meadow and reach the highway. Ama köpekler de ensesindeydi. |||на шее |||ihrem Nacken Aber die Hunde waren ihm schon auf den Fersen. But the dogs were on his neck, too. Birden kayıp düştü; herkes artık kesin yakalandı derken, yeniden ayağa kalktı ve daha da hızlı koşmaya başladı. ||||||поймали|||||||||| ||||||gefangen|||||||||| Plötzlich fiel er und als alle dachten, dass er sicher gefangen war, stand er wieder auf und begann noch schneller zu rennen. Suddenly he slipped; When everyone was saying that he was definitely caught, he got up again and started to run even faster. Köpekler de fırtına gibiydiler, avlarına eriştiler erişeceklerdi. |||как гром|добыче|достигли|достигнут своих целей |||waren|Beute|erreichten| Die Hunde waren wie ein Sturm, sie waren kurz davor, ihre Beute zu erreichen. Dogs were like storms too, they would reach their prey. Bir tanesi tam kuyruğunu kapacaktı ki, Snowball tam zamanında kaçırdı kuyruğunu. |||его хвост|закрывал бы|||||| ||||decken|||||| Einer von ihnen wollte gerade seinen Schwanz fangen, als Snowball ihn im letzten Moment entglitt. One of them was about to grab its tail when Snowball missed it just in time. Köpeklerle arasında neredeyse bir karış kalmışken, son bir çabayla ileri atılarak, çitteki deliklerden birinden kaçtı gitti. С собаками|||||оставаясь там|||последним усилием||прыгнув|в заборе|дырок||| Mit den Hunden||||Zoll||||Versuch||||von den Löchern||| Als zwischen ihm und den Hunden fast nur noch ein Handbreit Abstand war, sprang er mit einem letzten Versuch vorwärts und entkam durch ein Loch im Zaun. With a final effort, almost an inch between him and the dogs, he rushed forward and fled through one of the holes in the fence. Bir daha da Snowball'u gören olmadı. Один||||| Nobody saw Snowball again. Hayvanlar, suskun ve sinmiş, samanlığa geri döndüler. |молчаливый||подавленные||| |||geduckt||| |||cowed||| Die Tiere kehrten still und geduckt in den Heuschober zurück. The animals, mute and cowed, went back to the barn. Az sonra köpekler de koşarak geldiler. Kurz darauf kamen auch die Hunde angerannt. Soon the dogs came running. Bu canavarların nereden çıktığını ilk başta hiç kimse anlayamamıştı, ama çok geçmeden gerçek ortaya çıktı. |||появились||||||||||| |der Monster|||||||hatte verstehen können|||||| Niemand hatte anfangs verstanden, woher diese Monster kamen, aber schon bald wurde die Wahrheit offenbar. At first, no one could understand where these monsters came from, but soon the truth emerged. Bunlar, Napoléon'un annelerinden ayırıp özel olarak yetiştirdiği yavrulardı. ||матерей||||воспитанные|потомство ||von den Müttern|||||Nachkommen |||||||puppies These were puppies that Napoleon separated from their mothers and raised in private. Henüz tam büyümemiş olmalarına karşın fazlasıyla iriydiler; bir kurt kadar yabanıl görünüyorlardı. |||||чересчур|большими были||||дикий| ||gewachsen||||groß||||| ||not fully grown|||||||||looked wild Although not yet fully grown, they were extremely large; they looked as wild as a wolf. Napoléon'un yanından ayrılmıyorlardı. ||не отходили ||sie gingen nicht weg ||did not leave They did not leave Napoleon's side. Tıpkı öteki köpeklerin Bay Jones'a yaltaklandıkları gibi, onların da Napoléon'a kuyruk salladıkları kimsenin gözünden kaçmadı. |||||||||||виляли хвост||глаза|не ускользнул |||||||||||sallten||Auge| Wie die anderen Hunde sich bei Mr. Jones einschmeichelten, blieb es auch nicht unbemerkt, dass sie Napoleon ebenfalls hinterherliefen. It did not go unnoticed that they wag their tails at Napoleon, just as the other dogs fawned at Mr. Jones. Napoléon, arkasında köpekleri, bir zamanlar Koca Reis'in konuşma yapmış olduğu yükseltiye çıktı ve pazar sabahı toplantılarına artık son verileceğini açıkladı: Bu gereksiz toplantılar vakit kaybından başka bir şey değildi. ||собак||||||||высоту||||воскресенье|встречам|||||||||потери|||| ||||||||||||||Sonntag|an seinen Treffen||||||||||||| ||||||||||elevation|||||||||||||||||| Napoleon ging mit den Hunden hinter sich auf die Erhöhung, auf der einst der große Führer gesprochen hatte, und kündigte an, dass die Versammlungen am Sonntagmorgen nunmehr beendet seien: Diese unnötigen Treffen waren nichts als Zeitverschwendung. Napoléon, with his dogs behind him, climbed up to the height where the Big Chief had once given a speech, and announced that the Sunday morning meetings would be ended: these useless meetings were a waste of time. Bundan böyle, çiftliğin işleyişiyle ilgili bütün sorunlar, kendisinin başkanlığındaki özel bir domuzlar kurulunca çözülecekti. |||работой фермы|||||под его председательством||||созданной|будут решены |||Betrieb|||||unter seiner Präsidentschaft||||kurilince| Fortan würden alle Probleme bezüglich des Betriebs der Farm von einem speziellen Ausschuss aus Schweinen unter seinem Vorsitz gelöst werden. Henceforth, all problems with the running of the farm were to be resolved by a special committee of pigs headed by him. Kurul sorunları kapalı oturumlarda ele alacak, kararları sonradan öteki hayvanlara bildirecekti. Совет|||в заседаниях|||решения||||сообщать Der Rat|||Sitzungen||||||| Der Rat wird die Probleme in geschlossenen Sitzungen behandeln und die Entscheidungen später den anderen Tieren mitteilen. The board would discuss issues in closed sessions, and then communicate the decisions to the other animals. Hayvanlar pazar sabahları gene bayrağı selamlamak, İngiltere'nin Hayvanları şarkısını söylemek ve haftalık buyrukları almak için toplanacaklar, ama tartışmalara artık asla izin verilmeyecekti. |||снова||приветствовать|||||||приказы|||будут собираться||дискуссиям||||не будет |||||begrüßen|||||||Befehle|||||||||würde nicht gegeben werden |||||salute|||||||||||||||| Die Tiere werden sich am Sonntagmorgen wieder versammeln, um die Flagge zu salutieren, das Lied 'Die Tiere Englands' zu singen und die wöchentlichen Befehle zu erhalten, aber Diskussionen werden nie mehr erlaubt sein. Animals would again gather on Sunday mornings to salute the flag, sing Beasts of England, and take weekly orders, but discussion would never be allowed any longer. Daha Snowball'un kovuluşunun şaşkınlığını savuşturamamış olan hayvanlar, bu açıklama karşısında iyice umutsuzluğa kapıldılar. ||изгнания|своего удивления|не смогли избежать||||объяснение|||отчаяние|попали |||Verwirrung|abwehren||||||||gerieten Die Tiere, die sich noch nicht von der Überraschung über Snowballs Vertreibung erholt hatten, gerieten angesichts dieser Erklärung in eine tiefe Verzweiflung. The animals, who had not yet been able to shake off the amazement of Snowball's dismissal, became more and more desperate at this explanation. Bazıları, doğru dürüst bir gerekçe bulabilseler, karşı çıkacaklardı. ||||основание|если бы могли||вышли бы |||||finden könnten||würden sich widersetzen Einige würden widersprechen, wenn sie einen vernünftigen Grund finden könnten. Some would protest if they could come up with a decent justification. Boxer bile tedirgindi. ||потерялся ||war nervös ||uneasy Sogar Boxer war unruhig. Even Boxer was nervous. Kulaklarını arkaya yatırdı, yelesini sallayarak kafasını toparlamaya çalıştı; ama söyleyecek söz bulamadı. ||откинул||||собраться с мыслями|||||не смог найти ||legte||||zusammenzubringen|||||fand Er legte die Ohren zurück, schüttelte seine Mähne, um sich zu sammeln; aber er fand keine Worte. He tucked his ears back, shook his mane, trying to clear his head; but he couldn't find the words to say. Domuzlardan bazıları ise düşüncelerini açıkça dile getirmekten çekinmediler. свиней||||||выражать|не стеснялись von den Schweinen|||||||zogen es nicht in Zweifel Einige der Schweine zögerten nicht, ihre Gedanken offen auszusprechen. Some of the pigs did not hesitate to express their opinions openly. Ön sıradaki dört genç domuz, hep birlikte ayağa fırlayarak, olup bitenleri onaylamadıklarını bağıra bağıra açıkladılar. ||||||||вскакивая|||не одобряют|кричали|кричали|объявили громко ||||||||||||riefen|schreiend| |||||||||||"did not approve"||| Die vier jungen Schweine in der ersten Reihe sprangen gemeinsam auf und erklärten lautstark, dass sie mit dem, was geschah, nicht einverstanden waren. The four young pigs in the front row all jumped to their feet and shouted their disapproval of what had happened. Ama Napoléon'un ayakları dibinde yatmakta olan köpekler birden ürkütücü bir biçimde hırlayınca, susup yerlerine oturmak zorunda kaldılar. |||у ног|||||ужасный||образом|рыча|замолчали|||| |||||||||||als sie zu bellen anfingen|schweigen|||| Aber als die Hunde, die zu Napoléons Füßen lagen, plötzlich auf erschreckende Weise knurrten, mussten sie verstummen und sich wieder setzen. But when the dogs lying at Napoleon's feet suddenly snarled frightfully, they had to shut up and sit down. O sırada, koyunlar da, kulakları sağır eden bir sesle, "Dört ayak iyi, iki ayak kötü!" ||||уши|глухой||||||||| ||||Ohren|||||||||| In diesem Moment begannen die Schafe mit einem ohrenbetäubenden Geräusch zu blöken: "Vier Beine gut, zwei Beine schlecht!" Meanwhile, the sheep cried out in a deafening voice, "Four legs good, two legs bad!" diye melemeye başlamışlardı. Sie hatten angefangen zu blöken. they began to bleat. Gösteri o kadar uzun sürdü ki, konunun tartışılmasına olanak kalmadı. показание представление||||||темы|обсуждению|возможность| Die Show||||||||| The show||||||||| Die Vorführung dauerte so lange, dass es keinen Raum mehr für die Diskussion des Themas gab. The demonstration lasted so long that it was no longer possible to discuss the matter.

Bir süre sonra, çiftliği dolaşıp yeni düzeni öteki hayvanlara anlatma görevi Squealer'a verildi. ||||блуждая по||порядка|||объяснение|задачу|Сквирлеру| |||||||||erklären||Squealer| |||||||||explaining to||| After a while, Squealer was given the task of roaming the farm and explaining the new order to the other animals. "Yoldaşlar," dedi Squealer, "Napoléon Yoldaş'ın böyle bir görevi üstlenmekle ne kadar büyük bir özveride bulunduğunu, buradaki tüm hayvanların çok iyi anladığından hiç kuşkum yok. ||||товарищ||||взять на себя|||||самоотверженности|||||||понимает||| ||||von Yoldaş|||||||||Opfer|||||||verstanden||| "Comrades," said Squealer, "I have no doubt that all the animals here understand very well what a great sacrifice Comrade Napoleon made in undertaking such a task. Yoldaşlar, sakın önderliğin yan gelip keyif çatmak olduğunu sanmayın. ||лидерство||||отдыхать расслабляться||не думайте ||Führung||||entspannen|| Comrades, do not think that leadership is a sideshow. Tam tersine, önderlik, çok ağır bir sorumluluk yükler. ||лидерство||||ответственность|нагрузки ||Führung|||||auferlegt On the contrary, leadership imposes a very heavy responsibility. İçimizde, bütün hayvanların eşit olduğuna en çok inanan, Napoléon Yoldaş'tır. в нас|||равные||||верит||Товарищ Наполеон |||||||||Genosse Comrade Napoleon is the one who most believes in the equality of all animals among us. Kararları kendi başınıza almanıza izin vermekten büyük mutluluk duyacaktır. ||вашей голове|вам|||||будет рад |||Ihrem eigenen Kopf||||| He will be more than happy to let you make decisions for yourself. Ama yoldaşlar, bazen yanlış kararlar da alabilirsiniz, o zaman halimiz nice olur? ||||||можете принять|||наше состояние|как же будет| |||||||||unser Zustand|wie| Aber Kameraden, manchmal könnt ihr auch falsche Entscheidungen treffen, wie wäre unser Zustand dann? But comrades, sometimes you can make wrong decisions, then how are we? Örneğin, şu yel değirmeni saçmalığını savunan Snowball'un izinden gitmeye karar verseydiniz, ne yapardık? ||||бред|защищающего||по следу|||вы бы сделали||делали бы ||||Unsinn||||||wäre|| |||||defending||||||| Zum Beispiel, was würden wir tun, wenn ihr beschlossen hättet, dem Wahnsinn von Snowball, der diese Windmühlen verteidigt, zu folgen? For example, if you decided to follow in the footsteps of Snowball defending that windmill bullshit, what would we do? Hainin teki olduğu artık açıkça ortaya çıkmadı mı Snowball' un?" Предателя||||||||| von Hain||||||||| Ist es nicht jetzt offensichtlich, dass Snowball ein Verräter ist? Hasn't it become clear now that Snowball is a traitor?" Hayvanlardan biri, "Snowball, Ağıl Savaşında yiğitçe çarpıştı," diyecek oldu. |||||heroically|бился|| |||Ağil|||kämpfte|| Eines der Tiere wollte sagen: "Snowball kämpfte tapfer in der Scheunen-Schlacht." “Snowball fought valiantly in the Battle of the Fold,” one of the animals began to say. "Yiğitlik yeterli değildir," diye karşılık verdi Squealer. смелость|||||| Tapferkeit|||||| "Tapferkeit reicht nicht aus," antwortete Squealer. "Courage is not enough," Squealer replied. "Sadakat ve itaat daha önemlidir. верность||повиновение|| Treue||Gehorsam|| "Treue und Gehorsam sind wichtiger." "Loyalty and obedience are more important. Ağıl Savaşına gelince; Snowrball'un bu savaştaki rolünün çok fazla abartıldığını bir gün anlayacağınıza inanıyorum. Ум|Сражению||Снегопад||в войне|ролю|||абсолютно преувеличен|||вы поймете| |Krieg||||im Krieg|||||||versteht| As for the War of the Hallows; I believe one day you will realize that Snowrball's role in this war has been greatly exaggerated. Disiplin, yoldaşlar, demir disiplin! Дисциплина|||дисциплина Discipline, comrades, iron discipline! Bugün parolamız bu olmalı. |пароль|| |unser Passwort|| That should be our motto today. Tek bir yanlış adım atmayagörelim, düşmanlarımız o saat tepemize binecektir. ||||не делаем ошибку|наши враги|||на нас|взобьются ||||atmen|unsere Feinde|||auf uns|wird steigen Wenn wir nur einen falschen Schritt machen, werden unsere Feinde sofort über uns herfallen. Let's take a single wrong step, and our enemies will be upon us that hour. Yoldaşlar, herhalde Jones'un geri gelmesini istemezsiniz!" |||||не хотите |||||wollt Genossen, ihr wollt wohl kaum, dass Jones zurückkommt! Comrades, you probably don't want Jones to come back!" Bu soru da yanıtsız kaldı. |||без ответа| |||unbeantwortet| Diese Frage blieb ebenfalls unbeantwortet. This question also remained unanswered. Jones'un geri gelmesini elbette istemiyorlardı; pazar sabahları yapılan toplantıların, Jones'un geri gelmesine yol açma olasılığı varsa, tartışmalara kuşkusuz son verilmeliydi. |||||||||||||привести к||||||закончены должны |||||||||||||||||||sollte beendet werden Of course they didn't want Jones to come back; If the Sunday morning meetings were likely to lead to Jones' return, the arguments certainly had to be put to an end. Olup bitenleri kafasında evirip çeviren Boxer, herkesin düşüncesini dile getirdi: "Napoléon Yoldaş öyle diyorsa öyledir." ||в голове|переворачивая||||мысли||||||если так говорит|так и есть |||||||||||||sagt| Der Boxer, der alles im Kopf wälzte, brachte die Meinung aller zum Ausdruck: "Genosse Napoléon hat recht, wenn er so sagt." Turning the whole thing around in his mind, Boxer expressed everyone's opinion: "If Comrade Napoleon says so, so it is." O günden sonra da, kendi adına benimsediği "Daha çok çalışacağım" parolasının yanı sıra, "Napoléon her zaman haklıdır" sözünü düstur edindi. ||||||принятый им||||параллель||||||правильный||принципом|усвоил ||||||||||Parole||||||||Düstur|edinte Von diesem Tag an nahm er neben dem Motto "Ich werde härter arbeiten" auch den Grundsatz "Napoléon hat immer recht" an. From that day on, he adopted the motto "Napoléon is always right" as well as the motto he adopted for himself, "I will work harder". İlkbaharla birlikte havalar ısınmış, tarlalar sürülmeye başlamıştı. С春||||поля|обрабатывать землю| mit dem Frühling|||ist warm geworden||| With spring|||||| Mit dem Frühling wurde das Wetter warm, die Felder wurden bearbeitet. With the spring, the weather warmed up and the fields began to be plowed. Snowball'un yel değirmeni çizimlerini yaptığı baraka kapatılmış, söylenenler doğruysa yerdeki çizimler de silinmişti. |||чертежи||сарай|закрытая|сказанное||на земле|чертежи||были стерты |||||Hütte||das Gesagte|||||waren gelöscht The shack where Snowball was drawing the windmill was closed, and the drawings on the ground had been erased if the rumors were true. Hayvanlar, her pazar sabahı saat onda büyük samanlıkta toplanıp haftalık buyrukları alıyorlardı. The animals gathered in the great barn at ten o'clock every Sunday morning and took the weekly orders. Koca Reis'in artık bütünüyle kurumuş olan kafatası, meyve bahçesinde gömüldüğü yerden çıkarılmış, bayrak direğinin dibinde, tüfeğin yanında duran bir kütüğün üzerine yerleştirilmişti. |||полностью|||череп|||похоронен в||извлечённый||||||||бревно||было размещено |||||||||||ausgegraben||des Fahnenmastes||||||Stamm|| Big Chief's skull, now completely dry, had been dug out of its burial in the orchard and set on a log at the base of the flagpole, next to the rifle. Hayvanlar, bayrak göndere çekildikten sonra kafatasının önünden saygıyla geçerek girmek zorundaydılar samanlığa. |||после того как||skull|перед черепом||||| |||||des Schädels||respektvoll|||| |||||skull's||respectfully|||| The animals had to enter the barn by respectfully passing in front of the skull after the flag was raised. Samanlıkta da artık eskiden olduğu gibi bir arada oturulmuyordu. |||||||вместе|не сидели ||||||||sitzen The barn was no longer sitting together as it used to be. Napoléon, yükseltinin önünde oturuyor; şiir yazıp şarkı besteleme konusunda olağanüstü yetenekli olan Minimus adlı bir başka domuz ile Squealer da iki yanına çöküyorlardı. |||||писал||композирование музыки||необычайно|||Минімус||||||||||приседали |||||||komponieren|||||Minimus|||||||||| Napoleon sits in front of the hill; Squealer and another pig named Minimus, who were extraordinarily talented at writing poems and composing songs, were collapsing on their sides. Dokuz genç köpek onların çevresinde yarım daire oluşturuyor, öteki domuzlar ise daha arkada oturuyorlardı. |||||||образуют||||||сидели позади Nine young dogs formed a semicircle around them, while the other pigs sat further back. Geri kalan hayvanların tümü, yüzleri onlara dönük, yükseltinin karşısına diziliyordu. |||||||||выстраивались ||||Gesichter|||||stellten sich auf All the remaining animals were lined up across the ridge, facing them. Napoléon haftalık buyrukları asker gibi, sert bir sesle okuyor, İngiltere'nin Hayvanları şarkısı tek bir kez söyleniyor ve herkes dağılıyordu. ||приказы||||||||||||||||разбегались ||||||||||||||||||verteilte sich Napoleon read the weekly orders in a stern, soldierly voice, the Beasts of England song was sung once, and everyone dispersed. Snowball'un çiftlikten kovuluşunun üzerinden topu topu üç pazar geçmişti. ||||всего лишь||||прошло |||||topu||| Three Sundays had passed since Snowball was fired from the farm. Napoléon birdenbire yel değirmeninin yapılması gerektiğini açıklayınca, tüm hayvanlar donup kaldılar. ||||||объяснив|||замерли на месте| ||||||erklärte|||erstarrt| Als Napoléon plötzlich erklärte, dass die Windmühle gebaut werden müsse, blieben alle Tiere wie erstarrt stehen. All the animals froze when Napoleon suddenly announced that the windmill had to be built. Bu apansız düşünce değişikliğinin nedenini söylemedi Napoléon, yalnızca bu ağır işin çok sıkı çalışmalarını gerektireceğini belirterek herkesi uyardı; tayınların azaltılması bile söz konusu olabilirdi. |внезапный||изменения||||||||||работы|потребует|указывая на это||предупредил всех|поставок|уменьшение запасов|||| |plötzlich||der Änderung|||||||||||||||der Vorrat||||| Napoléon nannte nicht den Grund für diese plötzliche Meinungsänderung, warnte jedoch alle, dass diese schwere Arbeit sehr harte Anstrengungen erfordere; sogar eine Reduzierung der Rationen könnte in Betracht gezogen werden. Napoléon did not say the reason for this sudden change of mind, but warned everyone that this hard work would require a lot of hard work; There could even be a reduction in rations. Ama planlar en ince ayrıntılarına kadar hazırlanmıştı. ||||деталям||было подготовлено |||fein|||war vorbereitet Aber die Pläne waren bis ins kleinste Detail vorbereitet. But the plans were drawn up to the smallest detail. Domuzlardan oluşan özel bir kurul, üç haftadır kafa patlatıyordu. ||||комитет||три недели||мозговой штурм ||||||||hatte sich den Kopf zerbrochen A special committee of pigs had been baffling for three weeks. Yel değirmeni yapımı, bazı değişikliklerle birlikte, iki yıl sürebilirdi. ||постройка||с изменениями||||могло бы занять ||||mit Änderungen||||konnte dauern Windmill construction could have taken two years, with some modifications.

O akşam Squealer, öteki hayvanlara, Napoléon'un yel değirmeni tasarısına aslında hiçbir zaman karşı çıkmadığını anlattı. ||||||||проекта|||||не выходил| ||||||||Plan|||||ausgegangen ist| That evening, Squealer told the other animals that he had never actually objected to Napoleon's windmill design. Tam tersine, bu tasarıyı ilk savunan Napoléon olmuştu; nitekim Snowball'un barakanın döşemesine çizdiği tasarımlar, aslında Napoléon'un dosyaları arasından çalınmış olan çizimlerdi. |||проект|||||действительно|||половице барака|нарисовал|чертежи|||файлы|между файлами|украденные||чертежи были ||||||||in der Tat|||Boden|||||||gestohlen||Zeichnungen On the contrary, Napoleon was the first to defend this bill; indeed, the designs that Snowball drew on the floor of the shack were actually drawings stolen from Napoléon's files. Yel değirmeni, gerçekte, onun düşüncesinden doğmuştu. |||его|мысли|родился The windmill was actually born out of his idea.

Hayvanlardan biri sormadan edemedi: "Onun düşüncesinden doğmuştu da, Napoléon neden o kadar şiddetle karşı çıkmıştı yel değirmenine?" ||не спрашивая|не мог не|||родилось||||||сильно|||| ||fragen|||||||||||||| One of the animals could not help but ask: "Why was Napoleon so vehemently opposed to the windmill, when it was born of his thought?" Squealer'ın yüzünde şeytansı bir anlatım belirdi: "Napoléon Yoldaş kurnazca davrandı," dedi. Сквирлерa||дьявольский||выражение|||||поступил хитро| Squealers|||||||||handelte| Squealers Gesicht zeigte einen teuflischen Ausdruck: "Genosse Napoleon handelte listig," sagte er. A devilish expression appeared on Squealer's face: "Comrade Napoleon was cunning," he said. "Snowball, tehlikeli biriydi, herkese kötü örnek oluyordu. "Snowball war gefährlich, er war ein schlechtes Beispiel für alle. “Snowball was a dangerous man, setting a bad example for everyone. Napoléon Yoldaş da, ondan kurtulmak için yel değirmenine karşıymış gibi göründü." ||||||||противостоял|| ||||||||gegenüber|| Genosse Napoleon schien auch gegen die Windmühle zu sein, um ihn loszuwerden." Comrade Napoleon also seemed to oppose the windmill to get rid of it." Squealer'a bakılırsa, artık Snowball ortadan kalktığına göre yel değirmeni tasarısı rahatça uygulamaya konulabilirdi. |если смотреть||||поскольку исчезнул||||проект ветровой мельницы||выполнить|могло быть реализовано |||||||||Plan|||gestellt werden konnte According to Squealer, now that Snowball was gone, the windmill design could be put into practice. İşte, taktik diye buna derlerdi. |тактика||| That's what they called tactics. Squealer, hoplaya zıplaya, şen kahkahalar atıp kuyruğunu sallayarak birkaç kez, "Taktik, yoldaşlar, taktik!" |прыгай|прыгая|весёлый|смех|||||||| |hüpfen|springen||Lachen|||||||| Squealer, hüpfend, lachend und seinen Schwanz wedelnd, wiederholte mehrmals: "Taktik, Kameraden, Taktik!" "Tactic, comrades, tactic!" Squealer shouted several times, bouncing, laughing and wagging his tail. diye yineledi. |снова повторил |wiederholte Sagten sie erneut. he repeated. Hayvanlar, "taktik" sözcüğünden pek bir şey anlamamışlardı doğrusu; ama Squealer o kadar inandırıcı konuşuyordu, kuşkusuz bir rastlantı sonucu onun yanında bulunan üç köpek öylesine ürkütücü bir biçimde hırlıyordu ki, Squealer'ın açıklamasını daha fazla karşı çıkmadan kabul ettiler. ||слова||||не понимали|||||||говорил|||случай||||||||||образом|рычали|||объяснение|||||| ||Wort|||||||||||||||||||||||||höllte|||seiner Erklärung|||||| Die Tiere hatten mit dem Wort "Taktik" nicht viel anfangen können; aber Squealer sprach so überzeugend, und die drei Hunde, die zufällig neben ihm standen, fletschten so bedrohlich die Zähne, dass die Tiere Squealers Erklärung ohne weitere Einwände akzeptierten. The animals didn't really understand much of the word "tactics"; but Squealer spoke so convincingly that the three dogs who were no doubt by accident were snarling so eerily that they accepted Squealer's explanation without further protest.