106: Amigos falsos
|fake
106: Falsche Freunde
106: False friends
106 : Faux amis
106: Valse vrienden
106: Falsos amigos
106: Sahte arkadaşlar
Hola…tú no me vas a traicionar…¿Verdad?
||||||betray|
Hello… you are not going to betray me… right?
Привет ... ты не предашь меня ... верно?
Merhaba... Bana ihanet etmeyeceksin, değil mi?
¡Hola a todos!
Hepinize merhaba!
Soy Òscar, fundador de unlimitedspanish.com.
Ben Òscar, unlimitedspanish.com'un kurucusuyum.
Quiero ayudarte a hablar español fluidamente.
İspanyolca'yı akıcı bir şekilde konuşmanıza yardımcı olmak istiyorum.
¡Hablar español es más fácil de lo que parece!
İspanyolca konuşmak göründüğünden daha kolay!
Solo tienes que usar el material y técnicas adecuadas.
Sadece doğru malzeme ve teknikleri kullanmanız gerekiyor.
Hoy, en este episodio… Vamos a hablar de vocabulario que puede traicionarte.
|||||||||||betray you
Today, in this episode... We are going to talk about vocabulary that can betray you.
Bugün, bu bölümde... Size ihanet edebilecek kelimeler hakkında konuşacağız.
Es decir, palabras que piensas que tienen un significado pero en realidad tienen otro.
||||think||they have|a|meaning||||they have|another
Yani, bir anlamı olduğunu düşündüğünüz ama aslında başka bir anlamı olan kelimeler.
Yo los llamo, y también los llama mucha gente: los amigos falsos.
I|||||||||||
I call them, and so do many people: false friends.
Ben onlara "sahte dostlar" diyorum, pek çok kişi de öyle diyor.
A continuación, un exclusivo punto de vista para mejorar tu gramática.
Here is an exclusive point of view to improve your grammar.
İşte dilbilginizi geliştirmeye yönelik benzersiz bir bakış açısı.
Primero en pasado y a continuación en presente.
First in the past tense and then in the present tense.
Önce geçmiş zamanda, sonra da şimdiki zamanda.
Recuerda que puedes conseguir el texto del episodio en www.unlimitedspanish.com En el episodio anterior hablé de los cognados.
||||||||||||||||I talked|||cognates
Bölümün metnine www.unlimitedspanish.com adresinden ulaşabileceğinizi unutmayın. Bir önceki bölümde soydaşlardan bahsetmiştim.
Si no lo has escuchado, te recomiendo hacerlo.
|||have|heard||I recommend|do it
If you haven't listened to it, I recommend you do so.
Eğer dinlemediyseniz, dinlemenizi tavsiye ederim.
Los cognados son palabras de diferentes lenguas, se escriben de forma similar y tienen el mismo significado.
||||||languages||write|||similar|||||meaning
Soydaşlar, farklı dillerden gelen, benzer şekilde yazılan ve aynı anlama gelen kelimelerdir.
En el caso que nos interesa, entre inglés y español hay muchas palabras de este tipo.
|||||interests||||||||||
İlgilendiğimiz durumda, İngilizce ve İspanyolca arasında bu tür birçok kelime var.
Como dije, los cognados son amigos verdaderos porque sin esfuerzo acumulamos vocabulario.
||||are||true||||we accumulate|vocabulary
As I said, cognates are true friends because we effortlessly accumulate vocabulary.
Dediğim gibi, soydaşlar gerçek dostlardır çünkü zahmetsizce kelime dağarcığı biriktiririz.
En este episodio voy a hablar de los falsos cognados, que es lo opuesto.
||||||||||||the|opposite
Bu bölümde bunun tam tersi olan sahte soydaşlar hakkında konuşacağım.
Es decir, aunque dos palabras se parezcan mucho, en realidad tienen significados diferentes.
||||||look like|||||meanings|different
Yani, iki kelime çok benzer görünse de aslında farklı anlamlara sahiptir.
Como puedes imaginar, utilizar vocabulario que piensas que tiene un significado pero en realidad tiene otro, puede crear todo tipo de confusiones o situaciones extrañas.
|||to use|vocabulary||||||meaning|||||||to create||||confusions||situations|strange
As you can imagine, using vocabulary that you think has one meaning but actually has another can create all kinds of confusion or strange situations.
Tahmin edebileceğiniz gibi, bir anlamı olduğunu düşündüğünüz ama aslında başka bir anlamı olan kelimeleri kullanmak her türlü karışıklığa veya garip duruma yol açabilir.
Yo mismo cuando aprendía inglés experimenté más de una situación extraña o divertida porque utilicé una palabra con un significado incorrecto.
I|||I was learning|English|I experienced||||situation|strange||funny|because|I used|||||meaning|incorrect
I myself when I was learning English experienced more than one strange or funny situation because I used a word with an incorrect meaning.
Ben de İngilizce öğrenirken, yanlış anlama gelen bir kelime kullandığım için birden fazla garip veya komik durumla karşılaştım.
:) Los cognados falsos se conocen popularmente como “amigos falsos”, en oposición a amigos verdaderos.
|||||popularly|||||opposition|||true
:) Sahte soydaşlar, gerçek arkadaşların aksine halk arasında "sahte arkadaşlar" olarak bilinir.
Como sabes, en la vida tener un amigo falso es algo muy malo.
||||||||fake||||
Bildiğiniz gibi, hayatta sahte bir arkadaşa sahip olmak çok kötü bir şeydir.
Tú piensas que es tu amigo, y cuando menos te lo esperas, te traiciona.
|you think||||friend|||less|||you expect||betrays
You think he is your friend, and when you least expect it, he betrays you.
Onun arkadaşınız olduğunu düşünüyorsunuz ve hiç beklemediğiniz bir anda size ihanet ediyor.
En la vida, nunca confíes en amigos falsos y por supuesto en el aprendizaje de idiomas, tampoco.
|||never|trust|||false||||||learning|||either
In life, never trust false friends and of course in language learning, either.
Hayatta asla sahte arkadaşlara güvenmeyin ve kesinlikle dil öğrenirken de güvenmeyin.
Son malos.
They are bad.
Onlar kötü.
Muy malos :) Bueno… En este episodio vamos a ver algunos ejemplos interesantes.
Very bad :) Well... In this episode we are going to see some interesting examples.
Çok kötü :) Evet... Bu bölümde bazı ilginç örnekler göreceğiz.
Estoy seguro que algunos ya los sabes, pero también creo que descubrirás otros que te pueden sorprender.
|sure||||||||||you will discover|||||to surprise
I'm sure you already know some of them, but I also think you'll discover others that may surprise you.
Bazılarını zaten bildiğinize eminim, ancak sizi şaşırtabilecek başkalarını da keşfedeceğinizi düşünüyorum.
Vamos a verlos.
Let's take a look at them.
Onlara bir göz atalım.
Actualmente y actually Este es uno de los típicos casos de confusión y uso incorrecto.
Currently||actually|||||||||confusion|||incorrect
Currently and actually This is one of the typical cases of confusion and incorrect use.
Şu anda ve aslında bu, tipik kafa karışıklığı ve yanlış kullanım durumlarından biridir.
Actualmente quiere decir currently en inglés y actually quiere decir en realidad.
Currently|||currently||||in reality||||
Actually means currently in English and actually means in reality.
Actually İngilizce'de şu anda anlamına gelir ve actually gerçekte anlamına gelir.
Con un ejemplos se ve mejor: - Actualmente todo el mundo tiene televisión, pero… en realidad yo no tengo ninguna.
|||||||||||television|||||||
With an example it looks better: - Currently everyone has television, but ... actually I do not have any.
Bir örnek bunu görmeyi kolaylaştırır: - Bugünlerde herkesin bir televizyonu var, ama... Benim gerçekten bir televizyonum yok.
- Bueno, en realidad siempre vienes a mi casa a ver el fútbol :) Bigote y bigot Esto puede ser gracioso si no lo utilizas correctamente.
||reality||||||||||Mustache||mustache||||||||you use|correctly
- Well, actually you always come to my house to watch soccer :) Mustache and mustache This can be funny if you don't use it correctly.
- Aslında her zaman futbol izlemek için evime geliyorsun :) Bıyık ve bıyık Bu, doğru kullanmazsanız komik olabilir.
Un bigote es simplemente el pelo que tienes debajo de la nariz, encima de la boca.
|mustache||||hair|that|||||nose||||
A mustache is simply the hair under your nose, above your mouth.
Bıyık basitçe burnunuzun altında, ağzınızın üstündeki kıllardır.
Es decir, un moustache en inglés.
|||mustache||
Yani, İngilizcede bıyık.
Por otra parte, a bigot, en inglés, quiere decir un intolerante o fanático.
||||bigot||||||intolerant||fan
Öte yandan, İngilizce'de yobaz, bağnaz ya da bağnaz anlamına gelmektedir.
Un ejemplo: - Creo que con bigote estoy mejor, más hombre.
||||||||more|
An example: - I think that with a mustache I am better, more man.
Bir örnek vereyim: - Bence bıyıkla daha iyi görünüyorum, daha erkeksi.
- Carlos, deja de decir tonterías que solo tienes 12 años.
- Carlos, stop saying nonsense that you're only 12 years old.
- Carlos, saçmalamayı kes, daha 12 yaşındasın.
Ahora imagínate esta conversación: - A principios del siglo XX se podían ver muchos bigotes en mi familia.
||||||||20th century|||||mustaches|||
Now imagine this conversation: - At the beginning of the 20th century you could see many whiskers in my family.
Şimdi bu konuşmayı hayal edin: - 20. yüzyılın başlarında ailemde çok sayıda bıyık görebilirsiniz.
- ¿Ah si?
- Öyle mi?
Estaba tu familia llena de intolerantes?
|||full of||intolerant people
Was your family full of bigots?
Ailen yobazlarla mı doluydu?
Como ves, quién contesta confunde bigote con bigot.
|||answers|confuses|mustache||mustache
As you can see, whoever answers confuses a mustache with a mustache.
Gördüğünüz gibi, cevaplayıcı bıyığı bıyıkla karıştırıyor.
Boda y body Una boda es cuando dos personas se casan.
Wedding||body||||||||get married
Wedding and body A wedding is when two people get married.
Düğün ve tulum Düğün, iki kişinin evlenmesidir.
Es decir, a wedding en inglés.
|||boda||
That is, a wedding in English.
Yani, İngilizce bir düğün.
Un body en inglés significa cuerpo.
A body in English means body.
İngilizce'de vücut, beden anlamına gelir.
Un ejemplo: - El otro día asistí a una boda magnífica.
|||||I attended|||wedding|magnificent
Case in point: - I attended a magnificent wedding the other day.
Bir örnek vereyim: - Geçen gün muhteşem bir düğüne katıldım.
- Uff, pues yo acabo de divorciarme y no tengo el cuerpo para bodas.
Uff|well||I just||to get divorced|||||||weddings
- Uff, well, I just got divorced and I do not have the body for weddings.
- Daha yeni boşandım ve düğünlere uygun bir vücudum yok.
Por cierto, no tener cuerpo para algo quiere decir que no tienes ganas de alguna cosa.
By the way, having no body for something means that you do not feel like something.
Bu arada, bir şey için bedene sahip olmamak, o şey gibi hissetmediğiniz anlamına gelir.
Campo y camp Este es otro caso donde existe bastante confusión.
||camp|||||||quite a bit|confusion
Saha ve kamp Bu, kafa karışıklığının çok olduğu bir başka durumdur.
Campo es countryside en inglés, y camp es campamento.
||countryside||||||campground
Campo is countryside in English, and camp is camp.
Campo kırsaldır ve kamp da kamptır.
Por ejemplo: - Ayer vi un campamento de militares en medio del campo.
|||||camp||military personnel||middle||field
For example: - Yesterday I saw a military camp in the middle of a field.
Örneğin: - Dün kırsalın ortasında bir askeri kamp gördüm.
- ¿Un campamento de militares?
- Askeri kamp mı?
Creo que eran niños de colonias.
|||||colonies
I think they were children of colonies.
Sanırım kolonilerden gelen çocuklardı.
Por cierto, niños de colonias significa como camp o summer camp en inglés.
||children||colonies|||||summer|||
By the way, children from colonies means camp or summer camp in English.
Bu arada, çocuk kampı İngilizce'de kamp veya yaz kampı anlamına gelmektedir.
Carpeta y carpet Una carpeta es algo que utilizas para guardar papeles.
Folder||folder||||||||to store|papers
Klasör ve klasör Klasör, kağıtları saklamak için kullandığınız bir şeydir.
La traducción en inglés es folder.
The|translation||||folder
İngilizce çevirisi klasördür.
Carpet en inglés quiere decir moqueta.
|||||carpet
Carpet in English means carpet.
Halı halı demektir.
Un ejemplo: - En toda la casa hay moqueta en el suelo.
|||||||carpet|||floor
Örneğin: - Evin her yerinde yerde halı var.
Mira, tengo algunas fotos en la carpeta para que lo veas.
||||||||that||
Look, I have some photos in the folder for you to see.
Bak, dosyada görmen için bazı resimler var.
Casual y casual Estas dos palabras se escriben exactamente igual pero tienen significados que nada tienen que ver entre sí.
Casual||casual|||||||||||||||||
Casual and casual These two words are spelled exactly the same but have meanings that have nothing to do with each other.
Casual ve casual Bu iki kelime tamamen aynı şekilde yazılır ancak birbiriyle hiçbir ilgisi olmayan anlamlara sahiptir.
Casual en español significa algo aleatorio, por azar.
Random|||||random|for|chance
Casual in Spanish means something random, by chance.
Casual İngilizce'de rastgele, tesadüfen anlamına gelir.
Por otra parte, casual en inglés significa informal en español.
|||||||informal||
On the other hand, casual in English means informal in Spanish.
Öte yandan, İngilizce'de casual İspanyolca'da gayri resmi anlamına gelir.
Con un ejemplo se verá mejor: - El otro día, de forma casual, vi a tu novia.
||||will see|||||||casual||||
With an example, it will be clearer: - The other day, casually, I saw your girlfriend.
Bir örnek bunu görmeyi kolaylaştıracaktır: - Geçen gün tesadüfen kız arkadaşınızı gördüm.
Vestía de forma muy informal.
He/She was wearing||||
He was dressed very casually.
Çok rahat giyinmişti.
- Sí, a veces simplemente se pone lo primero que encuentra para ir a comprar.
|||||||||find||||
- Yes, sometimes you just put the first thing you find to go shopping.
Cuando era pequeño, había una marca de ropa que se llamaba Casual.
|||||brand|||||called|Casual
When I was little, there was a brand of clothing called Casual.
Ben büyürken Casual adında bir giyim markası vardı.
Yo pensaba que el nombre se refería a que llevabas esa ropa por casualidad.
|I thought|||||referred|||you were wearing||clothes||coincidence
I thought the name meant you were wearing those clothes by chance.
İsmin, o kıyafetleri giydiğin anlamına geldiğini sanıyordum.
Eso me parecía divertido.
||seemed|fun
That seemed funny to me.
Bunu eğlenceli buldum.
Luego aprendí que quería decir informal.
Later I learned that it meant informal.
Sonra bunun gayri resmi anlamına geldiğini öğrendim.
Cita y city Esta también se parece mucho.
Quote||city|||||
Cita y city This one is also very similar.
Cita y city Bu da çok benzer.
Una cita es un appointment en inglés, y city, como seguro que sabes, es ciudad.
|appointment|||appointment||||city||||||
A cita is an appointment in English, and city, as I'm sure you know, is a city.
Cita, İngilizcede randevu anlamına gelir ve city de, eminim biliyorsunuzdur, bir şehirdir.
Un ejemplo: - Tengo una cita con mi abogado en la ciudad.
|||||||lawyer|||
Example: - I have an appointment with my lawyer in town.
Bir örnek: - Şehirdeki avukatımla bir randevum var.
Llevo los documentos en la carpeta por si acaso.
I carry||documents|||folder|||
I keep the documents in the folder just in case.
Her ihtimale karşı belgeleri klasörde taşıyorum.
Has visto, también he utilizado carpeta aquí :) Muy bien.
You have|seen||||folder|||
You have seen, I have also used folder here :) Very nice.
Gördünüz, burada da klasör kullandım :) Çok güzel olmuş.
Hoy hemos visto algunos ejemplos de amigos falsos.
||||examples|||
Today we have seen some examples of false friends.
Bugün sahte dostlarla ilgili bazı örnekler gördük.
Creo que es bastante interesante y didáctico conocerlos, y por eso voy a hacer como mínimo otro episodio sobre el tema.
||||interesting||educational|to know them|||||||||||||
I think it's quite interesting and didactic to know them, and that's why I'm going to do at least one other episode on the subject.
Onlar hakkında bilgi edinmenin oldukça ilginç ve eğitici olduğunu düşünüyorum, bu yüzden konuyla ilgili en az bir bölüm daha yapacağım.
PUNTO DE VISTA (mejora tu gramática) Ahora, si te parece, vamos a practicar la gramática con un exclusivo punto de vista.
POINT OF VIEW (improve your grammar) Now, if you like, let's practice grammar with a unique point of view.
BAKIŞ AÇISI (dilbilginizi geliştirin) Şimdi isterseniz, benzersiz bir bakış açısıyla dilbilgisi alıştırması yapalım.
Voy a utilizar el vocabulario que hemos visto anteriormente.
I am going to use the vocabulary we have seen previously.
Daha önce gördüğümüz kelimeleri kullanacağım.
Un punto de vista funciona así: Te explicaré dos veces la misma historia.
||||||You|I will explain|||||
Bir bakış açısı şöyle çalışır: Size aynı hikayeyi iki kez anlatacağım.
En este caso, la primera vez en pasado y segunda persona, y la segunda vez en presente y tercera persona.
Bu durumda, ilk seferde geçmiş ve ikinci şahıs, ikinci seferde ise şimdiki zaman ve üçüncü şahıs kullanılır.
La idea es que te centres sobretodo en cómo cambia la gramática.
|||||focus||in||||
Buradaki fikir, esas olarak dilbilgisinin nasıl değiştiğine odaklanmaktır.
Es fácil de ver porque es la misma historia.
Görmesi kolay çünkü aynı hikaye.
En pasado, segunda persona: Eduardo, eras un chico excéntrico que siempre ibas con sombrero, vestías de forma informal y lucías un larguísimo bigote.
||||Edward|||boy|eccentric|||you went|with|hat|you dressed|||casual|and|looked like||very long|mustache
Past tense, second person: Eduardo, you were an eccentric boy who always wore a hat, dressed casually and sported a very long mustache.
Geçmiş zaman, ikinci şahıs: Eduardo, sen her zaman şapka takan, rahat giyinen ve çok uzun bıyıkları olan eksantrik bir çocuktun.
En ese momento no tenías trabajo y por esa razón asistías a un curso para prepararte mejor.
||||you had|||||reason|you were attending|||||to prepare yourself|better
La profesora del curso, Eva, siempre te decía que te afeitaras tu larguísimo bigote porque no era adecuado para las entrevistas de trabajo.
||||||||||you would shave||very long|mustache|||||||interviews||job
Kurs öğretmeni Eva, çok uzun bıyıklarınızı kesmenizi çünkü iş görüşmeleri için uygun olmadığını söylerdi.
Tú le respondías que el bigote formaba parte de tu personalidad y que nunca te lo afeitarías.
You||you responded|||mustache|formed||||personality|||never|||you would shave
Bıyığınızın kişiliğinizin bir parçası olduğunu ve asla tıraş etmeyeceğinizi söylediniz.
Un día le pediste una cita a Eva.
|||you asked||date||
Ella accedió encantada.
|she agreed|delighted
She gladly agreed.
A idea de Eva, fuisteis al mejor restaurante de la ciudad.
||||you were|||restaurant|||
At Eva's suggestion, you went to the best restaurant in the city.
Allí un productor de Hollywood se quedó fascinado con tu bigote y te ofreció trabajo de actor para su siguiente película.
||producer||Hollywood||was fascinated|fascinated||||||offered|||||||
There, a Hollywood producer was fascinated by your mustache and offered you a job as an actor for his next movie.
¡Qué casualidad!
What|coincidence
What a coincidence!
Te convertiste en estrella de Hollywood.
|you became||star||
Bir Hollywood yıldızı oldun.
Empezaste a interpretar personajes que son los malos de la película con mucho éxito.
You started||to interpret|characters||||bad guys|||movie|||success
You started playing characters who are the villains of the movie very successfully.
Recibías tantas ofertas que las guardabas en una carpeta.
You received|so many|offers|||you kept|||folder
Sie haben so viele Angebote erhalten, dass Sie sie in einem Ordner gespeichert haben.
You were receiving so many offers that you were saving them in a folder.
Un año más tarde, tú y Eva os casasteis en una gran boda con 1000 invitados, en medio de la naturaleza, en el campo.
|||||||you all|you got married|||great|wedding||guests||middle|||nature|||countryside
A year later, you and Eva got married in a big wedding with 1000 guests, in the middle of nature, in the countryside.
En presente, tercera persona: Eduardo es un chico excéntrico que siempre va con sombrero, viste de forma informal y luce un larguísimo bigote.
|||||||boy|eccentric||always|goes||hat|dresses|||||looks like||very long|mustache
Actualmente no tiene trabajo y por esa razón asiste a un curso para prepararse mejor.
Currently||has|job||||reason|attends|||course||to prepare oneself|better
La profesora del curso, Eva, siempre le dice que se afeite su larguísimo bigote porque no es adecuado para las entrevistas de trabajo.
||||||||||shave||very long|||||appropriate|for||interviews||
Eduardo le responde que el bigote forma parte de su personalidad y que nunca se lo afeitará.
||answers|||mustache|||of||||||||will shave
Un día Eduardo le pide una cita a Eva.
||||asks for||date||
Ella accede encantada.
She|agrees|delighted
A idea de Eva, van al mejor restaurante de la ciudad.
Allí un productor de Hollywood se queda fascinado con el bigote de Eduardo y le ofrece trabajo de actor para su siguiente película.
|||||||||||||||||||||next|movie
¡Qué casualidad!
Eduardo se convierte en estrella de Hollywood.
Empieza a interpretar personajes que son los malos de la película con mucho éxito.
Starts||to interpret|characters||||bad guys||||||
Eduardo recibe tantas ofertas que las guarda en una carpeta.
|receives|so many|offers|||keeps|||folder
Un año más tarde, Eduardo y Eva se casan en una gran boda con 1000 invitados en medio de la naturaleza, en el campo.
||||||||get married|||||||||||nature|||
-- Muy bien.
Este es el final de este pequeño punto de vista.
Recuerda que la repetición es la clave para absorber y aprender las estructuras gramaticales y vocabulario.
|||repetition|||||to absorb||to learn||structures|grammatical||
Estamos llegando al final del episodio, pero antes de irnos, me gustaría pedirte tu ayuda: Puedes ayudarme de dos formas: 1) Escribiendo una reseña (review) en Itunes.
|||||||||leave|||to ask for||||help me|||ways|Writing|a|review|review||
2) Compartiendo el link de www.unlimitedspanish.com en Facebook, Twitter, con tus amigos, etc.
Sharing||link|||||||||||
De esta manera puedo llegar a más estudiantes de español.
Es simple: Una review en Itunes y compartir y recomendar mi website.
|||||||||recommend||website
¡Muchas gracias por tu ayuda y nos vemos la semana que viene!