×

Używamy ciasteczek, aby ulepszyć LingQ. Odwiedzając stronę wyrażasz zgodę na nasze polityka Cookie.


image

Storybooks Canada Turkish, Anansi ve bilgelik

Anansi ve bilgelik

Uzun uzun zaman önce, insanlar hiç bir şey bilmiyorlarmış. Onlar, nasıl ekin yetiştirileceğini, nasıl kumaş dokunacağı, veya nasıl demir eşyalar yapılacağını bilmiyorlarmış. Gökteki Tanrı Nyame, dünya üzerindeki tüm bilgeliğe sahipmiş. Bilgeliği, kil bir kasenin içinde güvenle saklıyormuş.

Bir gün, Nyame, bilgelik kasesini Anansi'ye vermeye karar vermiş. Anansi kil kasenin içine her bakışında yeni şeyler öğrenmiş. Bu, çok heyecan vericiymiş!

Açgözlü Anansi, “Ben bu kaseyi büyük bir ağacın en tepesinde güvenle saklarım. Böylece tüm bilgeliğe ben sahip olurum!” diye düşünmüş. Uzun bir ip dokumuş, kil kasenin etrafına sarmış ve kaseyi karnına bağlamış. Ama her seferinde dizlerine çarpan kase ile birlikte ağaca tırmanmak çok zormuş.

Tüm bu zaman boyunca, Anansi'nin oğlu, ağacın altında babasını izleyerek durmuş. “Eğer kaseyi sırtına bağlarsan tırmanmak daha kolay olmayacak mı?” diye sormuş. Anansi, bilgelik dolu kil kaseyi sırtına bağlamayı denemiş ve gerçekten de kaseyi bu şekilde taşımak çok daha kolaymış.

Hızlı bir şekilde ağacın tepesine varmış. Ama ardından durmuş ve düşünmüş, “Benim tüm bilgeliğe sahip tek kişi olmam gerekiyordu, ve burada benim oğlum benden daha akıllı.” Anansi bu duruma o kadar çok sinirlenmiş ki, kil kaseyi ağacın tepesinden aşağı atmış.

Kase yerde parçalara ayrılmış. Bilgelik, herkesin birbiriyle paylaşması için artık serbestmiş. İşte bu, insanların nasıl çiftçilik yapılacağını, kıyafet dokumayı ve demir işlemeyi ve nasıl yapacaklarını bildikleri diğer her şeyi nasıl öğrendiklerinin hikayesidir.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Anansi ve bilgelik Anansi||wisdom Anansi والحكمة Anansi und die Weisheit Anansi and wisdom Anansi et la sagesse 아난시와 지혜 Ананси и мудрость Anansi och visdom 阿南西與智慧

Uzun uzun zaman önce, insanlar hiç bir şey bilmiyorlarmış. ||||||||they didn't know منذ زمن بعيد ، لم يكن الناس يعرفون شيئًا. Vor langer, langer Zeit wussten die Menschen noch gar nichts. A long time ago, people knew nothing. Onlar, nasıl ekin yetiştirileceğini, nasıl kumaş dokunacağı, veya nasıl demir eşyalar yapılacağını bilmiyorlarmış. ||crop|will be grown||fabric|will weave||how|iron|iron goods|to be made|they didn't know لم يعرفوا كيف يزرعون المحاصيل ، أو كيف ينسجون القماش ، أو كيف يصنعون أشياء من الحديد. Sie wussten nicht, wie man Getreide anbaut, wie man Stoffe webt oder wie man Eisengegenstände herstellt. They didn't know how to grow crops, how to weave cloth, or how to make iron items. Они не знали, как выращивать зерновые культуры, как ткать ткани или делать железные предметы. Gökteki Tanrı Nyame, dünya üzerindeki tüm bilgeliğe sahipmiş. in the sky|God|God Nyame|world|on|all|wisdom|had possession of كان للإله السماوي نيام كل الحكمة على الأرض. Nyame, der Gott im Himmel, hatte alle Weisheit der Welt. The God Nyame in the sky possessed all the wisdom in the world. Ньяме, бог неба, обладал всей мудростью мира. Bilgeliği, kil bir kasenin içinde güvenle saklıyormuş. Wisdom|clay||clay bowl|inside|safely|safeguarding وكان يحفظ حكمته في وعاء من الطين. Seine Weisheit wurde sicher in einer Tonschale aufbewahrt. He was safely keeping his wisdom in a clay pot. Его мудрость хранилась в глиняной чаше.

Bir gün, Nyame, bilgelik kasesini Anansi'ye vermeye karar vermiş. ||God|wisdom|cup of wisdom|to Anansi|||given Eines Tages beschloss Nyame, Anansi die Schale der Weisheit zu geben. One day, Nyame decided to give the bowl of wisdom to Anansi. Однажды Ньяме решил отдать чашу мудрости Ананси. Anansi kil kasenin içine her bakışında yeni şeyler öğrenmiş. |kil bowl|bowl|into||look|new|things|learned لقد تعلم أنانسي أشياء جديدة في كل مرة ينظر فيها إلى الوعاء الفخاري. Anansi lernte jedes Mal etwas Neues, wenn sie in die Tonschale schaute. Anansi learned something new every time he looked into the clay bowl. Каждый раз, заглядывая в глиняную чашу, Ананси узнавала что-то новое. Bu, çok heyecan vericiymiş! ||exciting|it is very exciting كان هذا مثيرا للغاية! This was so exciting!

Açgözlü Anansi, “Ben bu kaseyi büyük bir ağacın en tepesinde güvenle saklarım. greedy||||the bowl|||||at the top|safely| قال الجشع أنانسي: "أحتفظ بهذا الوعاء بأمان على قمة شجرة كبيرة. Der gierige Anansi sagte: "Ich werde diese Schale sicher in der Spitze eines großen Baumes aufbewahren. Greedy Anansi said, “I keep this bowl safely at the very top of a big tree. Жадный Ананси сказал: "Я сохраню эту чашу в безопасности на вершине большого дерева. Böylece tüm bilgeliğe ben sahip olurum!” diye düşünmüş. ||||have||| عندها سيكون لدي كل الحكمة! كان يعتقد. So I have all the wisdom!” he thought. Тогда у меня будет вся мудрость!". Uzun bir ip dokumuş, kil kasenin etrafına sarmış ve kaseyi karnına bağlamış. ||rope|woven|||around|has wrapped|||to his/her abdomen|tied it نسجت حبلاً طويلاً، ولفته حول الوعاء الفخاري، وربطت الوعاء على بطنها. She wove a long rope, wrapped it around the clay bowl, and tied the bowl to her belly. Ama her seferinde dizlerine çarpan kase ile birlikte ağaca tırmanmak çok zormuş. ||||hitting|bowl|||to the tree||| ولكن كان من الصعب جدًا تسلق الشجرة حيث كان الوعاء يضرب ركبتيه في كل مرة. But it was very difficult to climb the tree with the bowl hitting his knees every time. Но было очень трудно забираться на дерево, так как миска каждый раз ударялась о его колени.

Tüm bu zaman boyunca, Anansi'nin oğlu, ağacın altında babasını izleyerek durmuş. |||during|||||his father|watching|has been standing طوال هذا الوقت، كان ابن أنانسي يقف تحت الشجرة، يراقب والده. All this time, Anansi's son stood under the tree, watching his father. “Eğer kaseyi sırtına bağlarsan tırmanmak daha kolay olmayacak mı?” diye sormuş. ||to your back|||||||| "ألن يكون التسلق أسهل إذا قمت بربط الوعاء على ظهرك؟" سأل. "Won't it be easier to climb if you tie the bowl to your back?" he asked. Anansi, bilgelik dolu kil kaseyi sırtına bağlamayı denemiş ve gerçekten de kaseyi bu şekilde taşımak çok daha kolaymış. |||||to your back||||||||||||easy حاول أنانسي ربط وعاء الحكمة الطيني على ظهره، وكان في الواقع حمل الوعاء بهذه الطريقة أسهل بكثير. Anansi had tried to tie the clay bowl full of wisdom to his back and indeed it was much easier to carry it that way.

Hızlı bir şekilde ağacın tepesine varmış. ||||to the top| وصل بسرعة إلى أعلى الشجرة. He quickly reached the top of the tree. Ama ardından durmuş ve düşünmüş, “Benim tüm bilgeliğe sahip tek kişi olmam gerekiyordu, ve burada benim oğlum benden daha akıllı.” Anansi bu duruma o kadar çok sinirlenmiş ki, kil kaseyi ağacın tepesinden aşağı atmış. ||stopped|||||||||it is not|||||||||Anansi||||so||||||||downward|has thrown لكنه توقف بعد ذلك وفكر: "كان من المفترض أن أكون الوحيد الذي يتمتع بكل الحكمة، وهنا ابني أذكى مني". كان أنانسي غاضبًا جدًا لدرجة أنه ألقى الوعاء الطيني من أعلى الشجرة. But then he stopped and thought, “I was supposed to be the only one with all the wisdom, and here my son is wiser than me.” Anansi was so angry that he threw the clay bowl from the tree.

Kase yerde parçalara ayrılmış. |||separated لقد تحطم الوعاء إلى قطع على الأرض. Die Schüssel liegt in Stücken auf dem Boden. The bowl is broken into pieces on the floor. Bilgelik, herkesin birbiriyle paylaşması için artık serbestmiş. ||each other|sharing|||it was free الحكمة الآن مجانية للجميع لمشاركتها مع بعضهم البعض. Wisdom is now free for all to share with one another. İşte bu, insanların nasıl çiftçilik yapılacağını, kıyafet dokumayı ve demir işlemeyi ve nasıl yapacaklarını bildikleri diğer her şeyi nasıl öğrendiklerinin hikayesidir. ||||farming|||weaving|||working with iron|||||||||what they learned|it is the story هذه هي قصة كيف تعلم الناس كيفية الزراعة ونسج الملابس وصناعة الحديد وكل شيء آخر يعرفون كيفية القيام به. This is the story of how people learned how to farm, weave clothes and work iron and everything else they know how to do.