×

Używamy ciasteczek, aby ulepszyć LingQ. Odwiedzając stronę wyrażasz zgodę na nasze polityka Cookie.


image

Book - 1984 - George Orwell, 3. Bölüm - Ek Yenisöylem Kuralları (c)

3. Bölüm - Ek Yenisöylem Kuralları (c)

C sözdağarcığı: C sözdağarcığı, bütünleyici bir nitelik taşıyor ve tümüyle bilimsel ve teknik terimlerden oluşuyordu. Bunlar bugün kullanılmakta olan bilimsel terimlere benziyordu ve aynı köklerden türetilmişti, ama öteki sözcükler gibi bu terimlerin de katı bir biçimde tanımlanmasına ve istenmeyen anlamlardan arındırılmasına özen gösterilmişti. Öteki iki sözdağarcığında bulunan sözcüklerdeki dilbilgisi kuralları bunlar için de geçerliydi. Günlük konuşmalarda ya da siyasal söylevlerde C sözdağarcığındaki sözcüklerin pek azı kullanılıyordu. Bilim alanında çalışan biri ya da bir teknisyen, kendi uzmanlık alanıyla ilgili listede gereksindiği tüm sözcükleri bulabiliyor, ama öteki listelerde yer alan sözcüklerle ilgili ancak yüzeysel bir bilgi edinebiliyordu. Listelerin hepsinde birden yer alan sözcüklerin sayısı pek azdı; bilimin belirli dalları şöyle dursun, zihinsel bir çalışma ya da düşünme yöntemi olarak bilimin işlevini dile getiren bir sözdağarcığı bile yoktu. Aslında, "bilim"i karşılayan tek bir sözcük yoktu; bilimin taşıyabileceği her türlü anlam, İngsos sözcüğüyle yeterince karşılanıyordu.

Buraya kadar anlatılanlardan, Yenisöylem'de, öğretiye bağnazca bağlı olmayan düşüncelerin doğru dürüst dile getirilmesinin hemen hemen olanaksız olduğu anlaşılmıştır. Hiç kuşku yok ki, sapkın düşünceleri çok kaba bir biçimde, bir küfür gibi dile getirmek mümkündü. Örneğin, Büyük Birader iyisizdir denebilirdi. Ama bağnaz birinin saçma bulacağı bu sözü mantıklı bir açıklamayla doğrulamak olanaksızdı, çünkü bunun için gerekli sözcükler yoktu. İngsos'a aykırı düşünceler kafalarda ancak sözcüklerden yoksun bir biçimde belli belirsiz canlandırılabilir ve ancak bir sürü sapkın düşünceyi tanımlamaksızın bir araya toplayıp geçersiz kılan çok geniş kapsamlı deyimlerle adlandırılabilirdi. Aslında, Yenisöylem'i öğretiye körü körüne bağlı olmayan amaçlarla kullanmak, ancak sözcüklerden bazılarını mantıksız bir biçimde yeniden Eskisöylem'e çevirerek mümkündü. Örneğin, Yenisöylem'de Bütün insanlar eşittir demek, Eskisöylem'de Bütün insanlar kızıl saçlıdır demek gibi bir şeydi. Burada dilbilgisi açısından bir yanlış yoktu, ama cümlenin gerçekdışı olduğu açıktı, insanların hepsinin aynı boyda, aynı ağırlıkta ya da aynı güçte oldukları söyleniyordu. Artık siyasal eşitlik diye bir kavram yoktu, eşit sözcüğünün bu ikincil anlamı silinip atılmıştı. 1984 yılında, gündelik iletişimde hâlâ Eskisöylem kullanıldığından, insanların Yenisöylem sözcüklerini kullanırken onların asıl anlamlarını anımsayabilmeleri tehlikesi söz konusuydu. Gerçi çiftdüşün tekniğinde ustalaşmış biri bundan kolayca kaçınabilirdi, ama birkaç kuşak sonra böyle bir kaçış olasılığı da kalmayacaktı. Tek dil olarak Yenisöylem'i öğrenerek yetişmiş biri, eşit sözcüğünün bir zamanlar "siyasal bakımdan eşit" gibi ikincil bir anlamı olduğunu ya da özgür sözcüğünün bir zamanlar "düşünsel bakımdan özgür" anlamına da geldiğini artık bilmeyecekti; tıpkı satranç nedir bilmeyen birinin, vezir ve kale sözcüklerine yakıştırılan ikincil anlamların ayırdında olmaması gibi. Birçok suç ve hatayı işlemeye olanak bulamayacaktı, çünkü o suç ve hataların bir adı olmadığından onları düşünmek bile mümkün olmayacaktı. Zamanla Yenisöylem'in belirleyici özelliklerinin daha da belirginleşeceğini, sözcüklerin giderek daha da azalacağını, anlamlarının her geçen gün biraz daha daralacağını ve onları uygunsuz biçimde kullanma olanağının gittikçe azalacağını kestirmek zor olmasa gerekti.

Eskisöylem yerini tümden Yenisöylem'e bıraktığında, geçmişle olan son bağ da koparılmış olacaktı. Kaldı ki, tarih çoktan yeniden yazılmıştı, ama eski edebiyat bölük pörçük de olsa bir yerlerde kalmıştı, henüz bütünüyle sansürden geçirilmiş değildi, Eskisöylem'i hâlâ bilen birinin bunları okuması mümkündü. Gelecekte bu edebiyat parçaları, yitip gitmemiş olsa bile, anlaşılmaz ve çevrilemez olacaktı. Teknik bir işlem ya da çok sıradan günlük davranışlarla ilgili olanlar ya da zaten öğretiye bağlılık gösterenler (Yenisöylem'de iyidüşünlü deniyordu) dışında, Eskisöylem'de yazılmış bir bölümü Yenisöylem'e çevirmek olanaksızdı. Bu da, uygulamada, yaklaşık 1960'tan önce yazılmış hiçbir kitabın bütünüyle çevrilemeyeceği anlamına geliyordu. Devrim'den önceki edebiyat Yenisöylem'e ancak ideolojik çeviriyle aktarılabilirdi, ki bu da dil kadar anlamın da değişmesi demekti.

Örneğin, Bağımsızlık Bildirgesi'nin[[25]](https://www.lingq.com/en/learn/tr/web/editor?course=632427#_25_1) şu ünlü bölümünü alalım:

Şu gerçeklerin su götürmez olduğu kanısındayız: Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır ve Yaradan onlara yaşam, özgürlük ve mutlu olmak gibi geri alınamaz bazı haklar bağışlamıştır. İnsanlar, bu hakların güvence altına alınması için, yasal yetkilerini halkın onayından alan hükümetler kurmuşlardır. Bu hakları yok etmeye kalkışan herhangi bir hükümeti değiştirmek ya da ortadan kaldırmak ve yerine yeni bir hükümet kurmak halkın hakkıdır.

Bu metni özgün anlamına bağlı kalarak Yenisöylem'e çevirmek nerdeyse olanaksızdı. Koca bölüm, tek bir suçdüşün sözcüğü içinde yutulup giderdi. Tam bir çeviri ancak ideolojik bir çeviri olabilirdi, ki orada da Jefferson'ın sözleri mutlak hükümete bir övgüye dönüşüverirdi.

Aslında, geçmiş edebiyatın azımsanmayacak bir bölümü bu yoldan dönüştürülmüş bulunuyordu. Hem saygınlıkları göz önüne alınarak hem de başarılarını İngsos felsefesine uygun kılmak kaygısıyla, bazı tarihsel kişiliklerin anısının korunması istenmişti. O yüzden, Shakespeare, Milton, Swift, Byron, Dickens ve daha başka yazarlar Yenisöylem'e aktarılmaktaydı; bu işlem tamamlandığında, bu yazarların özgün metinleri, geçmiş edebiyattan kalan bütün öteki metinlerle birlikte yok edilecekti. Ne var ki, çeviriler ağır ve zor yürüyordu; yirmi birinci yüzyılın yirmili yıllarından önce tamamlanması beklenmiyordu. Ayrıca, aynı işlemden geçirilmesi gereken çok sayıda kullanıcı kitabı da –gerekli teknik el kitapları ve benzerleri– vardı. Yenisöylem'in tümüyle benimsenmesi için 2050 gibi geç bir tarihin belirlenmiş olmasının asıl nedeni, bu çeviri işlemlerinin tamamlanmasına zaman tanımaktı.


3. Bölüm - Ek Yenisöylem Kuralları (c) Abschnitt 3 - Zusätzliche neue Rhetorikregeln (c) Part 3 - Additional Newspeak Rules (c) 第3節 新しい修辞法の追加規定 (c) Часть 3 - Дополнительные правила новояза (c)

**C sözdağarcığı**: C sözdağarcığı, bütünleyici bir nitelik taşıyor ve tümüyle bilimsel ve teknik terimlerden oluşuyordu. C vocabulary: The C vocabulary was integrative and consisted entirely of scientific and technical terms. Словарь C: Словарь C был интегративным и полностью состоял из научных и технических терминов. Bunlar bugün kullanılmakta olan bilimsel terimlere benziyordu ve aynı köklerden türetilmişti, ama öteki sözcükler gibi bu terimlerin de katı bir biçimde tanımlanmasına ve istenmeyen anlamlardan arındırılmasına özen gösterilmişti. These were similar to and derived from the same roots as the scientific terms in use today, but care was taken to define these terms strictly and to clear them of undesirable meanings, like other words. Öteki iki sözdağarcığında bulunan sözcüklerdeki dilbilgisi kuralları bunlar için de geçerliydi. The grammatical rules of the words in the other two vocabularies were also valid for them. Günlük konuşmalarda ya da siyasal söylevlerde C sözdağarcığındaki sözcüklerin pek azı kullanılıyordu. Few words in the C vocabulary were used in daily conversations or political discourses. Bilim alanında çalışan biri ya da bir teknisyen, kendi uzmanlık alanıyla ilgili listede gereksindiği tüm sözcükleri bulabiliyor, ama öteki listelerde yer alan sözcüklerle ilgili ancak yüzeysel bir bilgi edinebiliyordu. A scientist or technician could find all the words he needed in the list related to his field of specialization, but could obtain only a superficial knowledge of the words in the other lists. Listelerin hepsinde birden yer alan sözcüklerin sayısı pek azdı; bilimin belirli dalları şöyle dursun, zihinsel bir çalışma ya da düşünme yöntemi olarak bilimin işlevini dile getiren bir sözdağarcığı bile yoktu. Very few words appeared on all lists; There was not even a vocabulary that articulated the function of science as a method of mental study or thinking, let alone certain branches of science. Aslında, "bilim"i karşılayan tek bir sözcük yoktu; bilimin taşıyabileceği her türlü anlam, İngsos sözcüğüyle yeterince karşılanıyordu. In fact, there was not a single word for "science"; Any meaning that science could convey was adequately covered by the word Ingsoc.

Buraya kadar anlatılanlardan, Yenisöylem'de, öğretiye bağnazca bağlı olmayan düşüncelerin doğru dürüst dile getirilmesinin hemen hemen olanaksız olduğu anlaşılmıştır. From what has been told so far, it has been understood that it is almost impossible to properly express thoughts that are not connected to the doctrine in Newspeak. Hiç kuşku yok ki, sapkın düşünceleri çok kaba bir biçimde, bir küfür gibi dile getirmek mümkündü. Undoubtedly, it was possible to express perverted thoughts in a very rude way, like a curse. Örneğin, Büyük Birader iyisizdir denebilirdi. For example, it could be said that Big Brother is bad. Ama bağnaz birinin saçma bulacağı bu sözü mantıklı bir açıklamayla doğrulamak olanaksızdı, çünkü bunun için gerekli sözcükler yoktu. But this statement, which a bigot would find absurd, was impossible to justify with a logical explanation, because the words for it were not available. İngsos'a aykırı düşünceler kafalarda ancak sözcüklerden yoksun bir biçimde belli belirsiz canlandırılabilir ve ancak bir sürü sapkın düşünceyi tanımlamaksızın bir araya toplayıp geçersiz kılan çok geniş kapsamlı deyimlerle adlandırılabilirdi. Anti-Ingsoc ideas could only be vaguely evoked in the minds, devoid of words, and could only be named by far-reaching idioms that gathered together without definition and invalidated many perverted ideas. Aslında, Yenisöylem'i öğretiye körü körüne bağlı olmayan amaçlarla kullanmak, ancak sözcüklerden bazılarını mantıksız bir biçimde yeniden Eskisöylem'e çevirerek mümkündü. In fact, it was possible to use Newspeak for purposes that were not blindly doctrinal, but simply by illogically retranslating some of the words back to Oldspeak. Örneğin, Yenisöylem'de Bütün insanlar eşittir demek, Eskisöylem'de Bütün insanlar kızıl saçlıdır demek gibi bir şeydi. For example, saying All people are equal in Newspeak was like saying All people have red hair in Oldspeak. Burada dilbilgisi açısından bir yanlış yoktu, ama cümlenin gerçekdışı olduğu açıktı, insanların hepsinin aynı boyda, aynı ağırlıkta ya da aynı güçte oldukları söyleniyordu. There was nothing grammatically wrong here, but the sentence was clearly untrue, people were said to be all the same height, weight, or strength. Artık siyasal eşitlik diye bir kavram yoktu, eşit sözcüğünün bu ikincil anlamı silinip atılmıştı. There was no longer such a concept as political equality, this secondary meaning of the word equal was erased. 1984 yılında, gündelik iletişimde hâlâ Eskisöylem kullanıldığından, insanların Yenisöylem sözcüklerini kullanırken onların asıl anlamlarını anımsayabilmeleri tehlikesi söz konusuydu. In 1984, as Oldspeak was still used in everyday communication, there was a danger that people might recall their original meanings when using Newspeak words. Gerçi çiftdüşün tekniğinde ustalaşmış biri bundan kolayca kaçınabilirdi, ama birkaç kuşak sonra böyle bir kaçış olasılığı da kalmayacaktı. While a person skilled in the doublethink technique would have easily avoided it, such an escape would be unlikely after a few generations. Tek dil olarak Yenisöylem'i öğrenerek yetişmiş biri, eşit sözcüğünün bir zamanlar "siyasal bakımdan eşit" gibi ikincil bir anlamı olduğunu ya da özgür sözcüğünün bir zamanlar "düşünsel bakımdan özgür" anlamına da geldiğini artık bilmeyecekti; tıpkı satranç nedir bilmeyen birinin, vezir ve kale sözcüklerine yakıştırılan ikincil anlamların ayırdında olmaması gibi. Someone who had been brought up learning Newspeak as the only language would no longer know that the word equal once had a secondary meaning of "politically equal" or that the word free also once meant "intellectually free"; just as someone who does not know chess is unaware of the secondary meanings attached to the words queen and rook. Birçok suç ve hatayı işlemeye olanak bulamayacaktı, çünkü o suç ve hataların bir adı olmadığından onları düşünmek bile mümkün olmayacaktı. He would not be able to commit many crimes and mistakes, because since those crimes and mistakes did not have a name, it would be impossible to even think about them. Zamanla Yenisöylem'in belirleyici özelliklerinin daha da belirginleşeceğini, sözcüklerin giderek daha da azalacağını, anlamlarının her geçen gün biraz daha daralacağını ve onları uygunsuz biçimde kullanma olanağının gittikçe azalacağını kestirmek zor olmasa gerekti. It should not have been difficult to predict that over time, the defining features of Newspeak would become more pronounced, the words would become less frequent, their meanings would narrow day by day, and the possibility of using them inappropriately would become less and less.

Eskisöylem yerini tümden Yenisöylem'e bıraktığında, geçmişle olan son bağ da koparılmış olacaktı. When Oldspeak was completely replaced by Newspeak, the last link with the past would be severed. Kaldı ki, tarih çoktan yeniden yazılmıştı, ama eski edebiyat bölük pörçük de olsa bir yerlerde kalmıştı, henüz bütünüyle sansürden geçirilmiş değildi, Eskisöylem'i hâlâ bilen birinin bunları okuması mümkündü. After all, history had already been rewritten, but the old literature was left somewhere, albeit in bits and pieces, not yet completely censored, which anyone who still knew Oldspeak could read. Gelecekte bu edebiyat parçaları, yitip gitmemiş olsa bile, anlaşılmaz ve çevrilemez olacaktı. In the future these pieces of literature, if not lost, would be incomprehensible and untranslatable. Teknik bir işlem ya da çok sıradan günlük davranışlarla ilgili olanlar ya da zaten öğretiye bağlılık gösterenler (Yenisöylem'de iyidüşünlü deniyordu) dışında, Eskisöylem'de yazılmış bir bölümü Yenisöylem'e çevirmek olanaksızdı. It was impossible to translate a passage from Oldspeak into Newspeak, except for those dealing with a technical operation or very ordinary everyday behavior, or those already committed to the doctrine (in the Newspeak they were called goodthinkers). Bu da, uygulamada, yaklaşık 1960'tan önce yazılmış hiçbir kitabın bütünüyle çevrilemeyeceği anlamına geliyordu. This meant that, in practice, no book written before about 1960 could be translated in its entirety. Devrim'den önceki edebiyat Yenisöylem'e ancak ideolojik çeviriyle aktarılabilirdi, ki bu da dil kadar anlamın da değişmesi demekti. Literature before the Revolution could be transferred to Newspeak only through ideological translation, which meant a change in meaning as well as language.

Örneğin, Bağımsızlık Bildirgesi'nin[[25]](https://www.lingq.com/en/learn/tr/web/editor?course=632427#_25_1) şu ünlü bölümünü alalım: Take, for example, the famous section of the Declaration of Independence[[25]](https://www.lingq.com/en/learn/en/web/editor?course=632427#_25_1):

Şu gerçeklerin su götürmez olduğu kanısındayız: Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır ve Yaradan onlara yaşam, özgürlük ve mutlu olmak gibi geri alınamaz bazı haklar bağışlamıştır. We believe that the following facts are indisputable: All human beings are created equal, and the Creator has given them some irrevocable rights, such as life, freedom, and happiness. İnsanlar, bu hakların güvence altına alınması için, yasal yetkilerini halkın onayından alan hükümetler kurmuşlardır. In order to secure these rights, people have formed governments that derive their legal authority from the approval of the people. Bu hakları yok etmeye kalkışan herhangi bir hükümeti değiştirmek ya da ortadan kaldırmak ve yerine yeni bir hükümet kurmak halkın hakkıdır. It is the right of the people to replace or overthrow any government that attempts to destroy these rights and to replace it with a new government.

Bu metni özgün anlamına bağlı kalarak Yenisöylem'e çevirmek nerdeyse olanaksızdı. It was almost impossible to translate this text into Newspeak, keeping its original meaning. Koca bölüm, tek bir suçdüşün sözcüğü içinde yutulup giderdi. The whole section would have been swallowed up in a single crime-thinker word. Tam bir çeviri ancak ideolojik bir çeviri olabilirdi, ki orada da Jefferson'ın sözleri mutlak hükümete bir övgüye dönüşüverirdi. A complete translation could only be an ideological one, where Jefferson's words would become a tribute to absolute government.

Aslında, geçmiş edebiyatın azımsanmayacak bir bölümü bu yoldan dönüştürülmüş bulunuyordu. In fact, a substantial portion of past literature had been transformed in this way. Hem saygınlıkları göz önüne alınarak hem de başarılarını İngsos felsefesine uygun kılmak kaygısıyla, bazı tarihsel kişiliklerin anısının korunması istenmişti. It was requested that the memory of some historical figures be preserved, both in view of their prestige and in order to make their achievements compatible with Ingsoc philosophy. O yüzden, Shakespeare, Milton, Swift, Byron, Dickens ve daha başka yazarlar Yenisöylem'e aktarılmaktaydı; bu işlem tamamlandığında, bu yazarların özgün metinleri, geçmiş edebiyattan kalan bütün öteki metinlerle birlikte yok edilecekti. Thus, Shakespeare, Milton, Swift, Byron, Dickens, and other writers were transferred to Newspeak; When this process was completed, the original texts of these authors would be destroyed along with all other texts from past literature. Ne var ki, çeviriler ağır ve zor yürüyordu; yirmi birinci yüzyılın yirmili yıllarından önce tamamlanması beklenmiyordu. However, the translations were slow and difficult; It was not expected to be completed before the twenties of the twenty-first century. Ayrıca, aynı işlemden geçirilmesi gereken çok sayıda kullanıcı kitabı da –gerekli teknik el kitapları ve benzerleri– vardı. There were also a large number of user's books—necessary technical manuals and the like—that needed to be treated the same. Yenisöylem'in tümüyle benimsenmesi için 2050 gibi geç bir tarihin belirlenmiş olmasının asıl nedeni, bu çeviri işlemlerinin tamamlanmasına zaman tanımaktı. The main reason why a date as late as 2050 was set for the full adoption of Newspeak was to allow time for these translations to be completed.