Nasıl Daha Huzurlu Olabilirsin?
Merhabalar sevgili dostum, sana bir soru sormak istiyorum.
Her zaman insanlar neden mutluluğa odaklanır?
Biliyorsun ki mutluluk her daim sürmez.
Her daim süren bir mutluluk hissi olsaydı
zaten o mutluluk olmazdı.
O insanların standardı olurdu.
Bir şey standart olmaya mahkumsa
ve ona alışma durumumuz varsa o şeyin
bizi her daim mutlu etmesi gibi bir durum söz konusu değildir.
Peki, aslında sadece hayatımızın belli dönemlerinde
mutlu olabiliyorsak neden sadece mutluluğa yatırım yapıyoruz?
Neden sadece mutlu olmak istiyoruz?
Gözden kaçırdığımız bir konudan bahsetmek istiyorum sana.
Huzur.
İnsan üzülürken, sevinirken,
ağlarken, öfkeliyken,
hayal kırıklığına uğramışken
her daim, her zaman,
her duyguda huzurlu olabilir.
Ve öyle bir şeydir ki huzur sanki böyle dalgasız
bir denizde seni ferahlatan bir şekilde
yüzüyormuşsun gibi bir histir. Neden her daim hayatına girmeyecek
bir mutluluk konusuna yatırım yaparken
huzur denilen mevzuyu hayatından kaçırıyorsun?
İşte bu videoda nasıl daha huzurlu olabilirsin
sana bu konudan bahsetmek istiyorum.
İnsanın huzurunu sabote eden şeylerin başında
geçmişte yaşamak geliyor.
Geçmişte hepimiz iyi ya da kötü şeyler yaşamış olabiliriz, yapmış olabiliriz.
Ama eğer sen durmadan geçmişi tekrar tekrar içinde
değerlendiriyorsan, aklın bugünü yaşama
arzusundan, bugünü yaşama noktasından uzaklaşır
ve devamlı arka planda zihnin o kısımla meşgul olur.
Neden böyle yaptım?
Neden böyle şeylere maruz kaldım?
Neden bunları demedim?
Şimdi şöyle bir şey diyeyim sana, bazen insanlar
geçmişte kötü şeyler yapmış olabilirler.
Eğer ki bundan vicdan azabı duyuyorsan
bu senin zaten bir şekilde iyi bir insan olduğunu gösterir.
Yani diyeceğim odur ki eğer ki geçmişte kötü
şeyler yapmış olman seni kötü bir insan yapmaz.
Sadece kötü şeyler yapmış,
hatalı şeyler yapmış iyi bir insan yapar ve sen bu noktada hala
bu hatayı tekrarlamıyorsan bence hiçbir sorun yok.
Hatalarından ders çıkarmışsan hiçbir sorun yok.
Ama durmadan geçmişe gidersen,
durmadan geçmişte yaşarsan, hayatın orada bir noktada
takılı kalır ve sen ilerleyemezsin.
Kendi içinde,
kendi kendini yer bitirirsin. O yüzden şunu
aklına sok: Geçmişte olan geçmişte kaldı.
Eğer ki sen zihnini oradan buraya çekmezsen,
huzur senin için uzak bir ihtimal.
Çok güzel bir söz var, eminim sen de duymuşsundur
"Seni öldürmeyen şey seni güçlendirir."
İnsanlar, bu sözün aksine kötü bir şey yaşadıkları zaman neden üzülüyorlar?
Neye üzülüyorlar biliyor musun?
Şöyle bir düşün bakalım kendi yaşadığın olumsuz deneyimleri
Genelde olayın kendisinden ziyade
mesela olumsuz bir şey yaşadın, bir trafik kazası geçirdin, o anki olayın
yaşattığı olumsuz duyguyu yaşamıyorsun.
Ne oluyor biliyor musun?
O olayın sonradan senin başına açabileceğini
düşündüğün şeylere üzülmeye başlıyorsun.
"Eğer ki, arabayı nasıl ödeyeceğim?"
"Nasıl bu işin içinden çıkacağım?" Ya da
"Bundan sonra başıma şunlar gelebilir." gibi. Yani üzüldüğün şeyin
yüzde yirmisi yüzde otuzu olayın kendisi,
yüzde altmışı, yetmişi, sekseni
gelecekte seni beklediğini düşündüğün olumsuz olaylar.
Yani olayın kendisi senin üzülmende çok az bir paya sahip.
Daha çok senin aslında olma ihtimalini
düşündüğün şeylere kaygılanıyorsun.
Eğer ki bunun farkına varırsan, birazcık olsun sadece olan şeye
kaygılanabilirsen, üzülebilirsen o zaman o sana
çok sıkıntı veren şeylerin büyük bir kısmından kurtulabilirsin.
Ve şunun ayrımına varmak bile çok önemli,
"Şuanda ben neye kaygılanıyorum?
Gerçekte ne oluyor şuanda? Hangisi gerçekçi kaygı
hangisi benim içimdeki evhamın, endişenin kaynağı?"
Eğer ki bunun farkına varabilirsen
hayatta yaşadığın olumsuz tecrübeler, seni öldürmez.
Seni güçlendirir, seni pişirir, oldurur aslında.
Ama eğer ki sen durmadan
kaygılanırsan, durmadan sıkıntı yaşarsan
zihinsel anlamda evet bu problemler seni
öldürmez ancak süründürür.
Hayatın
her daim bize iyi şeylerin sunacağını zannediyoruz.
Evet, hayat bize sürprizler, güzel şeyler sunduğu zaman
sonuna kadar kollarımızı açıyoruz.
Bazen teşekkür bile etmiyoruz hayatın bize sunduğu güzel şeyler için.
Ama ne zaman ki
kötü bir şey yaşayalım, o zaman diyoruz ki
'Ya neden benim başıma geldi? Neden ben böyle hissediyorum?
Neden başarısızlık hissediyorum? Neden hayal kırıklığı hissediyorum?'
Hiç düşündün mü neden hissetmeyesin?
Hayat sana öyle bir söz mü verdi?
'Her daim sana güzellikler sunacağım' mı dedi?
Hayır.
Hayat, her şey var bu hayatın içinde. Hüzün var, moral bozukluğu var,
hayal kırıklığı var, birazcık kıskançlık, başarısızlık,
başarı, mutluluk, mutsuzluk,
her şey bu hayata dahil.
Ama sen zannediyorsun ki hayat sana sadece olumlu şeyler getirecek.
Ne zaman ki bu fikri kabullendiğin zaman
iyiyi de hayatın sunduğu bana, onu da kabullenirim iyiyi de
kötüyü de kabullenirim dediğin zaman
olgunlaşmış oluyorsun işte o zaman.
İşte o zaman,
kalbinin içinde bir yerler açılıyor, ferahlıyor.
Huzurlu olabilmek için seni yoran şeyleri
fark etmen lazım. Yıllardır insanlarla çalışıyorum
ve insanları en çok yoran şeyin kafalarındaki
yarım kalmış işler olduğunu fark ediyorum.
Ne demek yarım kalmış işler?
Zamanında bir olay yaşamışsın,
ve bir kişiyle annenle, babanla,
sevgilinle, arkadaşınla, orada dışarı atılmayan
bir duygu var. Ne oluyor?
O diyalog, o haksızlığa uğranmışlık hissi,
o dışarı aktarılamayan
sevgi, öfke,
hayal kırıklığı, o içinde bir yerlerde senin zihnini
meşgul etmeye devam ediyor. O duyguyu,
o yarım kalmışlığı tamamlamadığın müddetçe de
zihin onu tekrarlamaya devam edecek. Maalesef ki
zihnimizin böyle bir tarafı var. Sona ermeyen her şeyi
geviş getirir gibi durmadan, durmadan
tekrarlayıp duruyor. Sen bu işin içinden çıkmak
istiyorsan o yarım kalmış iç şeyleri, zihnindeki
keşfetmen lazım. Yarım kalmış duyguları,
yarım kalmış işleri ve teker teker
o nihayetine eremeyen duyguları
sonlandırman ve sonuna vardırman lazım kafanı rahatlatmak için.
Hepimizin bu hayattan beklentileri var.
Bazen bu beklentiler hemen de gerçekleşmeyebiliyor.
Bu bir evlenmek olabilir, işe girmek olabilir,
Başarı beklentin olabilir, sevme
sevilme beklentin olabilir. Böyle bir durumda
bazı insanlar ne yapıyor biliyor musun?
O beklentinin haberinin geleceği kapıda durmadan bekliyorlar.
Diyelim ki hayatına birisi gelecek mi,
yalnızlıktan kurtulacak mı gibi düşünelim
o kapının ağzında durmadan bekliyor. Olacak mı?
Olacak mı? Olacak mı? diye
ve öyle olunca ne oluyor biliyor musun? O kapıda, gözün kulağın o kapıda ya
hayatın diğer bütün güzelliklerini kaçırıyorsun.
Çünkü beklentin gözünü o kadar kör etmiş ki!
Ben şöyle bir şey soruyorum böyle durumlarda danışmanlarıma
'Gelecekten ben sana haber getirseydim ve
hayatın boyunca yalnız kalacağını ya da romantik
anlamda yalnız kalacağını düşünseydin, öğrenmiş olsaydık ne yapardın?
Bir çoğu diyor ki
'Bir süre üzülürdüm ve hayatın tadını çıkarmaya başlardım.'
Peki, şuan hayatın tadını çıkarmanı engelleyen şey ne?
Kulağın o kapıda olsun, bir şekilde oradan bir haber gelirse
ya da oradan bir fırsat çıkarsa değerlendirirsin ama
hayatın tadını neden çıkarmaktan vazgeçiyorsun?
Neden gözünü kör edip sadece o kapıya yöneliyorsun?
Evet, hayatında beklediğin şeylerin olmaması gibi bir
durum söz konusu değil ama kulağın orada olsun,
o bir yerde beklesin, dursun.
Bir haber gelirse fark edersin zaten.
Sen hayatını yaşamaya devam et, bir bakmışsın ki beklerken
yıllar geçmiş.
Yıllar geçtikçe, bekledikçe de bu şekilde,
saplantılı bir şekilde o kapıya bakacaksın.
Sevgili dostum, senden bir şey istiyorum lütfen,
lütfen kendine acıma. Kendini kurban gibi görme.
Kendine acıdığın zaman ne oluyor biliyor musun?
Sanki hayat her zaman kötü şeyler getirmiş
gibi hissediyorsun ve böyle olunca
o kendine acıma halinden dolayı etrafındaki
fırsatları göremiyorsun. Ben şuna inanıyorum hayat
herkese fırsatlar sunuyor.
Evet, şunu inkar etmiyorum bazı insanlar daha şanslı
ama bazı insanlar da hayatın
oraya koyduğu minik şansları kaçırmıyor. O ipin ucunu bir yakalıyor,
ve sonrasında
o şansın peşinden koşuyor.
Kimi şans bolluğu içindeyken o şansı bile göremez
der ki 'Ben şanssızım,ben sevilmiyorum,
ben çok kötü durumdayım!'
Lütfen
hayatındaki hataların, günahların, sevapların,
sorumluluğunu al. Kurban rolünden çık.
Eğer bir şekilde hayatında bir değişim olacaksa
birileri sana acıdığı için olmayacak.
'Aa yazık bu adama! Aa yazık bu kadına!' dediği için olmayacak.
Sen ne zaman ki ipi alacaksın, sorumlulukları alacaksın işte
hayatın o zaman değişecek. İşte hayatındaki fırsatları
o zaman fark edeceksin. Kurban rolünden çık.
Sana bir şey sormak istiyorum. Etrafındaki insanları
değiştirmeye çalışıyor musun? Doğru söyle bakalım.
Muhtemelen sen de birçok insan gibi
enerjinin büyük bir kısmını etrafındaki insanları,
sana yakın olan insanları
değiştirmek için harcıyorsun. Sevgilin, eşin, ailenden birisi,
çocuğun, akraban, eğer yakınsan
beraber çalıştığın insanlar, arkadaşların,
onların sana uymayan davranışlarını değiştirmeye
çalışıyorsun. Şöyle olsan daha iyi olur,
şunu yapsan daha iyi olur, fark ediyor musun
peki, değişiyor mu insanlar? Ne kadar işe yarıyor
insanları değiştirme çaban? Ben şunu söyleyebilirim sana
İnsanları değiştirmeye çalışmak
beyhude bir çaba. Seni boşuna yoracak
ve sen beklentiye gireceksin 'Bak değişmiyor
demek ki beni önemsemiyor. Bak değişmiyor demek ki
beni sevmiyor.' ve bu senin içinde bir kara delik olmaya
başlayacak. Ben şöyle düşünüyorum, insanların büyük bir kısmı
ateş gibi, su gibi.
Ateş yakar, su ıslatır. Yani doğasında olan şeyi
değiştiremezsin. Ateşi ıslatmak konusunda
kullanamazsın. Suyla bir insanı yakamazsın.
İnsanın karakteri, kişiliği de çok büyük ölçüde değişmez. Yıllar süren terapilerde bile
değişim kısıtlı ölçüdedir. Sıkıntılı,
belirli bazı noktaları değiştirebilirsin.
Sen, çırpına çırpına ne yapacaksın peki?
Ben şunu söylüyorum değer veren, seven insan
değişiyor zamanla beraber. Törpüleniyor zaten. Ama sen bunu
bir hayat gayesi haline getirirsen, karşındaki insanı değiştirmeyi,
yorulan sen olursun. Huzur senin mahallene bile
uğramaz. Ne yapacaksın peki?
Ben şöyle düşünüyorum, karşındakini olduğu gibi kabullen.
Zor geliyor değil mi bunu söyleyince?
Ya nasıl kabulleneceğim? Kabullenmek zorundasın. O da seni öyle kabullenecek.
Beraber şu hayat yolunda birbirinize eşlik
edeceksiniz. Evet, bazen diyeceksiniz ki yolda,
molalarda
'Şu noktalarda biraz birbirimize uyabiliriz.'
Böyle kararlar olacak ama sen onun yolunu
değiştirmeyi, onun varlığını değiştirmeye çalışırsan
hem kendin üzülürsün hem karşı tarafı üzersin.
Aynaya baktığın zaman ne görüyorsun?
Çirkin bir burun mu? Ya da kalın kaşlar mı?
Ya da kafanın şeklini mi beğenmiyorsun? Vücudun çok mu
orantısız? Popon çok mu büyük?
Göğüslerin çok mu biçimsiz? Ve baktığın şey,
aynada gördüğün şey hiç hoşuna gitmiyor mu?
Tiksiniyor musun yoksa ondan?
Eğer böyle hissediyorsan birçok insandan,
böyle hisseden insanlardan biri de sensin.
Ben ama şöyle düşünüyorum, eskiden kendi
vücudumla, bedenimle ilgili benim de problemlerim vardı.
Ama bir süre sonra aynaya baktığım zaman,
ellerime baktığım zaman hayata tutunmaya, tutunmamı sağlayan
organlarımı gördüm.
Gözlerime baktığım zaman, çok güzel emsalsiz gözlerim olmaz
ama o kitap okumamı sağlayan,
tehlikeleri fark etmemi sağlayan, hayattaki güzellikleri görmemi sağlayan
organımı fark ettim.
Kafama, saçıma, vücudumun herhangi bir yerine
baktığım zaman dedim ki; 'Bunlar benim yol arkadaşım.
Benimle berabersin.'
Böyle olunca, bedenimi sevmeye başlayınca
kendimi daha rahat hissetmeye başladım.
Birisi beni burnum küçük ya da büyük diye seviyorsa lütfen
gitsin hayatımdan. Sevmesin zaten. Gözlerimin rengine, vücudumun biçimli olmasına
ya da 90-60-90 olmama
göre seviyorsa lütfen beni öyle sevmesin.
Evet fiziksel güzellik önemsiz demiyorum
ama şöyle düşün sadece fiziksel güzelliğe
odaklanan insanlar gerçekten seni seviyor mudur acaba?
Bir düşün bakalım. Bunlardan bağımsız olarak,
diğerlerinin bakışından bağımsız olarak
ellerini bir de bu gözle bak. Hayatta senin var olmanı sağlayan
yardımcılarmış gibi bak. Ellerine, vücuduna,
kaşına, gözüne, kafana, saçına...
Vücudunu sevmelisin, bedenini sevmelisin huzurlu olabilmek için. İnsan her halükarda huzurlu olabilir
Öfkeliyken, mutluyken, mutsuzken bunu başta söyledim. Ama ne olursa olsun hayatında bir problem yokmuş gibi göründüğü
anlarda bile şuranda, tam göğsünün üzerinde
huzursuzluk hissediyorsan
şöyle bir içine dönmeni öneririm ben sana.
Muhtemelen orada bir iltihap vardır.
Halledemediğin bir mevzu vardır.
Ve ilk elini attığında o iltihaba ulaşamayabilirsin. Şöyle bir düşün bakalım, ne var içeride?
Halledemediğin hangi mevzu var?
Bazen hayatında kocaman bir fil vardır.
Hayatının her alanını işgal etmiştir ama sen
yıllardır o fille beraber yaşadığın için
hayatının normalinin, doğalının bu olduğunu zannedersin.
Şöyle bir farklı gözle bak, o huzursuzluğun kaynağını
biraz derinlere dalınca emin ol bulacaksın.
Beni dinlediğin için çok teşekkür ediyorum güzel insan.
Kendine iyi davran, huzurlu ve mutlu bir hayat dilerim sana.
Görüşmek üzere!