×

Używamy ciasteczek, aby ulepszyć LingQ. Odwiedzając stronę wyrażasz zgodę na nasze polityka Cookie.


image

TEDx Turkey, Gelecekten Hikayeler | Ezel Akay | TEDxIstanbul

Gelecekten Hikayeler | Ezel Akay | TEDxIstanbul

Çeviri: Cansu BAYRAM Gözden geçirme: Sancak Gülgen

Rahmetlinin bir sözü üzerine

bir genel çerçevesi olacakmış

noktaları birleştirmek.

O konuşmasını da izlemiştim. Dehşete kapıldım.

Yani, ben nefret ederim geçmişimden.

Geçmişimdeki bütün noktalar,

keşke olmasaydı dediğim şeyler.

Ama daha önemlisi

ben bir hikaye anlatıcısıyım.

Benim için Steve Jobs'ın noktalar dediği

kesin, yerinde duran, analiz edilebilir

--kendi şahsi tarihi içinde olduğu için --

şeyler, bizim için

biz hikaye anlatıcıları için

kuantum parçacıkları gibi.

Bilir misiniz kuantum teorisini?

Kuantum parçacıkları ile uğraşanlar bilirler.

Kuantum parçacığının yerini tespit etmek

mümkün değildir.

Olasılıkları tespit etmek mümkündür.

Biz hikaye anlatıcıları

ben mecburen bunu çizdirdim.

Bizim noktalar, sürekli olarak

gelecekle ilgili.

Hikaye anlatıcıları gelecekten geliyorlar.

Ben de gelecekten geldim buraya.

Şöyle; gideceğim oraya

onların kırmızı bir yazısı vardır

onun önüne çıkacağım,

hikaye anlatılıcığı ile ilgili başlayacağım.

İşte, yüz elli iki yüz kişi olacak.

Hikaye anlatıcıları sürekli yanılır

gelecek konusunda.

Ama, bizim işimiz

gerçekten hikaye anlatırken

bugüne, düne

-- bugün bile bizim için aslında sonrası olan bir an --

Yani bu an bile bizim için sonrası olan bir an.

Çok gelecekten bakıp

belki geçmiş noktaları toplayıp

onlardan geleceğe ilişkin,

dinleyicinin geleceğine ilişkin

bir hikaye yaratmak.

O seyirci, o izleyici için

yeni bir nokta,

yeni bir ihtimal üretmek bizim işimiz.

Sürekli olarak biz de normal insanlar gibi

kendi noktalarımızla, geçmişimizle uğraşıyoruz.

Ama meslek bu meslek olunca

aklımız yalnızca aslında geleceğe çalışıyor.

Ben de o yüzden

bütün hikaye anlatıcıları gibi

ben de gelecekten geliyorum.

Toplumsal olaylara bakıyoruz

geçmişle ilgili,

insanların arzularına bakıyoruz

yine geçmişte kalmış arzular.

Ve bunlardan bir hikaye üretiyoruz.

Bugünün seyircisini anlatıyoruz

ama daha anlatırken değişiyorlar.

Daha ben anlatmayı planladım,

geleceğin ne olacağını gördüm

fakat kalabalığı görmedim.

Şimdi bu kalabalığa göre de

değiştiriyorum konuşmamı.

Yani buradan oraya kadar bakmam gerekiyor.

O zaman ben birazcık daha esnek

bir vücut hareketi ile anlatmalıyım diyorum.

Yani hikaye, noktalar yaratarak

o muğlak noktalardan birine tutunarak

sonra öbürüne sıçrayarak anlatılıyor.

Seyirci de böyle takip ediyor.

Gerçekten ilham vermek üzere anlatılıyor

hikayelerin hepsi.

Şimdi, buraya gelmeden önce

seyirciye nereden bakıyoruz diye düşündüm.

Bir kere hikayeyi anlatınca değişecek

bu seyirci diye bakıyoruz.

Yani yine seyircinin geleceği ile ilgileniyoruz.

Bizim geçmiş için yapabileceğimiz hiçbir şey yok.

Geçmiş için yaptığımız bütün analizler, aslında

gelecek için bir ilham vermek üzere olabilir ancak.

Hatta bazen ilham vermiyoruz

bazen sadece rahatlatıyoruz.

Yani yerin iyi.

Aşk var.

Savaşlar bitebilir.

Barış mümkün.

Aç kalmayacaksın.

Böyle hikayeler de var.

Onlara gidiyoruz, hafif içimizin yağları eriyor.

Gerçek farklı olsa da

bir dayanma enerjisi ile çıkıyoruz.

Hikaye bir işe yarıyor.

Ve ya tam tersine

arzu ettiğimiz ama asla ulaşamayacağımız

noktalara ulaşabileceğimizin hikayesini anlatıyoruz

"Connecting the dots" denen şey;

geçmişteki noktaları birleştirerek

kim olduğunu anlama hikayesi

ancak başarılıysanız ilginç.

Yalnızca başarı öykülerinin böyle geriye dönüp

noktalarını birleştirmenin

bizler için bir manası var.

Halbuki hikaye anlatıcılarının esas dinleyicileri

başarısızlardır.

Sizler.

(Gülüşmeler)

Çünkü buradan sonrası ile ilgileniyoruz.

Hikaye anlatıcısı şöyle anlatır hikayesini:

Küçük bir yerde çalışıyordu, çok yoksuldu

yemek yiyemiyordu.

Sonra, işte

küçük bir yiyecek birşey icat etti kuru ekmeklerden.

Onu sattı para kazandı.

Oradan kendisine küçük bir dükkan aldı,

büyüdü, bilmem ne devleşti,

holding oldu, sonra Ferrari'sini sattı.

Yani bizim hikayelerimizin gerçek dinleyicileri;

başarılı olmak isteyen ve bunun yolunu arayan

hepimiz için geçerli bu.

Aramızda bugün çok başarılı olan birisi bile

belki Ferrari'sini satma hikayesini dinlemek istiyor.

O da başka bir başarı çünkü.

Başarısız olduğu bir noktada ancak

anlatılan hikaye onun için ilginç oluyor.

Bizim anlattığımız hikayeler

çok çeşitli ihtimalleri anlatıyor.

Hani çoklu evren teorileri vardır

son dönemlerde de televizyonlarda,

Amerikan dizilerinde, şurada burada

çok ele alınan bir konu.

Kim bilir neler olacak sorusu yerine

tabii ki birçok şey aynı anda olacak

birçok evrende olacak diye.

Ben böyle bir hikaye yazmıştım.

Genellikle de kendimi hep bu durumda hissederim.

Adamın biri anlatıyor

"Abi" diyor "Garip bir şeyler oluyor bana

mesela geçen gün taksiye bineceğim" diyor.

"Elimi kaldırdım taksi diye

bir baktım arkada bir ben daha var

taksi durmuş biniyor ona" diyor.

"Önümdeki adam,

taksinin önünde de ben varım

elini kaldırmış taksi durmayınca

küfrediyor ona doğru" diyor.

Sonra diyor,

bazen çok garip hissediyorum kendimi

mesela yürüyorum bir yokuştan iniyorum

düştüm, taşlar çarptı.

Bir baktım yanımdaki düşmedi, 'ben' düşmedi

aşağı doğru hızla gidiyor koşarak

toprakları ezerek.

Bir başka ben daha düştüm ve bayılmışım.

Bir başka ben ayağı kalktı, üstünü sirkeledi.

Ben bunların hepsini birden seyrediyorum.

Biz hikayeye başlarken böyle bakıyoruz meseleye bir parça.

Yani ne olacak, ne olursa ne olur,

ne olursa seyirci beğenir,

arzu ettiği şeyi bulur, ilham alır.

Tamamen şurada gördüğünüz bir halde kafa

birçok nokta var, yerleri bile belli değil

ve her noktadan başka noktalara da

başka hareketler var.

Şöyle bir bu işin yaptığımız mesleğin

geçmişine bir bakalım

ve bir mamut avı tahayyül edelim.

Mamut biliyorsunuz filimtrak uzun şeyli

çok lezzetli herhalde

çünkü sürekli avlıyorlar.

Bir kişi var görüyorsunuz orada birtakım

çıplak çıplak daha giyinmeyi bilmeyen

bir araya gelemeyen gerçi ok mok yapmışlar ama

kim oldukları belirsiz bir kalabalık var

ama bir kişi daha var.

Karınları aç

daha öyle toplum kabile mabile değiller,

tek tek ceylan vuruyorlar falan

mamuta gelince öyle tek başına olmuyor.

Sesleniyorlar, gelin diyorlar

haydi avlayalım falan diyorlar.

Yalnız bir kişi daha var dediğim gibi;

bu fotoğrafı çeken.

O biraz tembel.

Veya fazla zayıf.

Çok yiyemiyor.

Mamut eti falan zaten zor.

Fazla zayıf, karakteri bozuk.

Pek kimse sevmiyor onu belki.

Aşağılıyorlar.

Belki köyün palyaçoluğunu yapıyor.

Ama o burada durma yetkisine sahip tek kişi. Bakıyor ve geleceği kuruyor aslında.

Diyor ki:

Huu'nun attığı ok

mamutu tam gözünden vurdu.

Huu ile arası düzelsin istiyor.

Oradaki Jee diyor, çok yardıma muhtaçtı,

yanındaki onu kaldırdı

birlikte koştular

ama ikisi de mamutun ayakları altında ezildiler. Ama onlar sayesinde mamut devrildi diyor.

Kahramanlar yaratıyor

mümkünse ölmüş kahramanlar yaratıyor.

Değilse, artık elde ne varsa.

Bunları planlıyor.

Buna, şu adama ilişkin hikaye ile

şunu anlatırsam,

mamutla ilgili şunu söylersem

diye birşeyler kuruyor.

Diyor ben bu hikayeyi mutlaka

şimdi bunlar bu mamutu alırlar götürürler

keserler, ateş pişirirler, yerler,

hiç vakitleri kalmaz beni unuturlar.

Onun için ne yapayım diyor

bizim orada şimşek çakmış bir ağaç var, yanmış.

Onun önüne çıkıyor en görünen yer.

Onu kimsenin görmemesine imkan yok.

Ve başlıyor avın hikayesini anlatmaya.

O hikaye anlatıldığı andan itibaren

artık burada gördüğünüz güruh; bir toplumdur.

Kahramanları olan, geçmişleri olan,

noktaları olan.

O noktaların çoğu yalan da olsa.

Masal onları birleştiriyor,

onları bir haline getiriyor,

bir toplum haline getiriyor.

Çünkü birbirlerine muhtaçlar onlar

tek başlarına olsalar yaşayamayacaklar,

var olamayacaklar.

Yeryüzünün en eski mesleği

o bldiğiniz meslek değil, bizim mesleğimiz.

Çünkü biz olmadan biz yokuz.

Biz kavramı yok.

Biz dediğimiz şey ancak hikaye ile olabiliyor.

Hikayesi olmayan hiçbir şey varsayılamaz.

Bugün ticari markalar bile

hikayesi var mı markanın diye soruyorlar.

Çünkü hikayesi yoksa marka da yok.

Bu aslında çok arkaik bir gerçek.

Hikayeler öyle bildiğimiz gibi

yalnızca eğlendiğimiz şeyler değil.

Geçmiş zamanlarda üç şey sayesinde

insanlar birbirleri hakkında bilgi sahibi oluyorlardı.

Tüccarlar, göçebeler ve hikaye anlatıcıları.

Bunlar seyahat ediyordu yeryüzünde çünkü.

Yani o zamanın interneti

bu üç unsurdan oluşuyordu.

Biz bugün internet sayesinde keşfediyoruz ki; bütün dünya bir hikayeler dünyası olarak algılanabilir.

En tehlikelisi ama en tehlikelisi;

tek hikaye olması.

Tek hikaye çok tehlikeli bir şeydir.

Hikayecinin anlattığı hikaye de hikaye olabilir.

Yani bir hikayeci hiçbir zaman size gerçeği anlatmaz.

Hakikati anlatır ama gerçeği anlatmaz,

kendisi hakkında bile gerçeği anlatmayı tercih etmez. Elsa Hanım da bize böyle anlatıyor:

Babam beni erkek kılığına soktu,

kervanlara götürdü.

Kervanda da bir tane Kör Fehim diye bir meddah varmış.

Kör Fehim,

ona hikaye anlatıcılığını öğretme kararını almış

kızın ısrarları sonucunda.

Demiş ki:

Bak, bizim hikayelerimiz

her zaman başka türlü anlatılır.

Her anlatıda mutlaka hikayeyi değiştiririz.

Eğer kar yağıyorsa bizim kurt hikayesi farklılaşır.

Eğer zenginlerin karşısında anlatıyorsak

onlara farklı bir üslupla anlatırız en azından hikayeyi.

Eğer bir hacı kafilesi gelmişse

aynı hikayeyi onlara başka türlü bir ilham

ve arzu uyandıracak şekilde anlatırız.

Aynı hikaye gece, gündüz.

şu memlekette, şu ortamda,

savaşta, biz esirken başka türlü anlatılır.

Asla ve asla hikaye elle tutulamaz

hikayecinin yeteneği de hikaye bulmakta değil;

hikaye anlatmaktadır.

Tıpkı şey gibi düşünebilirsiniz;

bir fıkrayı bir arkadaşınız anlatıyor çok gülüyorsunuz, öbürü anlatıyor hiç gülmüyorsunuz.

İşte bunun ikisi arasındaki fark bizim mesleğimiz. Kör Fehim bir şey daha söylüyor. Diyor ki:

Bir kural var biz hikaye anlatıcıları arasında.

Tabii ki o zamanın hikaye anlatıcıları arasında.

Çilli Murat'ın anlattığı hiçbir hikayeyi ben anlatmam.

Benim 800 tane hikayem var,

onda da 600 tane falan vardır.

Bir hikaye anlatıcısın anlattığı hikayeyi

bir başka hikaye anlatıcısı anlatmaz,

yoksa loncadan atılır.

Bu aslında gördüğünüz gibi tek hikaye,

yalnızca tek bir hikaye anlatmayı engelleyecek

bir mesleki karar.

Şu anda yeni bir dünyaya adım atıyoruz.

Bu söz kim bilir kaç kere söylenmiştir

ama bana gerçekten öyle gibi geliyor.

Hikaye anlatıcılığının altın çağına biz adım atıyoruz. İnternet sayesinde bize bizi anlatan

hikayelerin sayısı artıyor.

Bizi anlatan hikayelerin sayısı arttıkça

biz dediğimiz şeyin çeşitlemeleri artırıyor.

Gidemediğimiz

o gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür

inanışı var ya. Bu ahlak dışı bir inanış zaten. Hiç değilse hikayeler bu anlayışı değiştiriyor orayı gönlümüzde bizim haline getirebiliyor. Bakınca görmeyiz biz.

Gösterilince görüyoruz.

Bize gösterecek insanlar lazım.

Hikaye anlatıcıları böyle varlıklar.

Hikayelerin artması aynı ilk hikayecinin yaptığı gibi, ortak bir hikaye toplarlanıyor

ve hepimizi bir araya getiriyor.

Anlatıcıya, uyandırmayı nasip eden

ilham perilerine teşekkürlerle...

(Alkış)

Gelecekten Hikayeler | Ezel Akay | TEDxIstanbul From the future|||Ezel Akay| Geschichten aus der Zukunft | Ezel Akay | TEDxIstanbul Stories from the Future | Ezel Akay | TEDxIstanbul Histoires du futur | Ezel Akay | TEDxIstanbul 未来からの物語|エゼル・エイケイ|TEDxIstanbul

Çeviri: Cansu BAYRAM Gözden geçirme: Sancak Gülgen Translation: Cansu BAYRAM Review: Sancak Gülgen

Rahmetlinin bir sözü üzerine The deceased's||saying| On one of the words of the deceased

bir genel çerçevesi olacakmış ||framework| that there will be a general framework

noktaları birleştirmek. connecting the dots.

O konuşmasını da izlemiştim. Dehşete kapıldım. ||||Horror|I was horrified. I saw that speech too. I was horrified.

Yani, ben nefret ederim geçmişimden. ||||my past I mean, I hate my past.

Geçmişimdeki bütün noktalar, "My past"|| All the dots in my past,

keşke olmasaydı dediğim şeyler.

Ama daha önemlisi

ben bir hikaye anlatıcısıyım. |||storyteller

Benim için Steve Jobs'ın noktalar dediği |||Steve Jobs'|| For me, what Steve Jobs called the dots

kesin, yerinde duran, analiz edilebilir definite|||analysis|

--kendi şahsi tarihi içinde olduğu için -- |personal|||| --since it is within his own personal history --

şeyler, bizim için

biz hikaye anlatıcıları için ||storytellers|

kuantum parçacıkları gibi. |particles| like quantum particles.

Bilir misiniz kuantum teorisini?

Kuantum parçacıkları ile uğraşanlar bilirler. |||those dealing with|

Kuantum parçacığının yerini tespit etmek |particle's||detect|

mümkün değildir.

Olasılıkları tespit etmek mümkündür. The probabilities|detect|| It is possible to identify possibilities.

Biz hikaye anlatıcıları

ben mecburen bunu çizdirdim. |necessarily||I had drawn I had to have this drawn.

Bizim noktalar, sürekli olarak

gelecekle ilgili.

Hikaye anlatıcıları gelecekten geliyorlar.

Ben de gelecekten geldim buraya.

Şöyle; gideceğim oraya

onların kırmızı bir yazısı vardır

onun önüne çıkacağım,

hikaye anlatılıcığı ile ilgili başlayacağım. |storytelling||| I'll start with storytelling.

İşte, yüz elli iki yüz kişi olacak.

Hikaye anlatıcıları sürekli yanılır |||make mistakes

gelecek konusunda.

Ama, bizim işimiz

gerçekten hikaye anlatırken

bugüne, düne |yesterday

-- bugün bile bizim için aslında sonrası olan bir an --

Yani bu an bile bizim için sonrası olan bir an.

Çok gelecekten bakıp

belki geçmiş noktaları toplayıp |||collecting

onlardan geleceğe ilişkin, ||future

dinleyicinin geleceğine ilişkin listener's||

bir hikaye yaratmak. ||create

O seyirci, o izleyici için |audience viewer|||

yeni bir nokta,

yeni bir ihtimal üretmek bizim işimiz. ||possibility|to create||

Sürekli olarak biz de normal insanlar gibi

kendi noktalarımızla, geçmişimizle uğraşıyoruz. |our own points|our past|

Ama meslek bu meslek olunca |profession|||

aklımız yalnızca aslında geleceğe çalışıyor. our minds only really work in the future.

Ben de o yüzden

bütün hikaye anlatıcıları gibi

ben de gelecekten geliyorum.

Toplumsal olaylara bakıyoruz social||

geçmişle ilgili,

insanların arzularına bakıyoruz |their desires| we look at people's desires

yine geçmişte kalmış arzular. |in the past||past desires

Ve bunlardan bir hikaye üretiyoruz.

Bugünün seyircisini anlatıyoruz |its audience| Talking about today's audience

ama daha anlatırken değişiyorlar. |||change

Daha ben anlatmayı planladım, |||I planned

geleceğin ne olacağını gördüm

fakat kalabalığı görmedim.

Şimdi bu kalabalığa göre de ||to this crowd||

değiştiriyorum konuşmamı. I'm changing|my speech

Yani buradan oraya kadar bakmam gerekiyor. So I have to look from here to there.

O zaman ben birazcık daha esnek |||a little bit||more flexible

bir vücut hareketi ile anlatmalıyım diyorum. ||||"I must express"| with a body gesture.

Yani hikaye, noktalar yaratarak

o muğlak noktalardan birine tutunarak |vague|vague points|| holding on to one of those vague points

sonra öbürüne sıçrayarak anlatılıyor. |to the other|jumping|is explained and then jumping to the next one.

Seyirci de böyle takip ediyor. Audience|||follow|

Gerçekten ilham vermek üzere anlatılıyor |inspiration|||is being told Told to truly inspire

hikayelerin hepsi. your stories|

Şimdi, buraya gelmeden önce

seyirciye nereden bakıyoruz diye düşündüm. to the audience|||| I thought, where are we looking at the audience?

Bir kere hikayeyi anlatınca değişecek

bu seyirci diye bakıyoruz.

Yani yine seyircinin geleceği ile ilgileniyoruz. |||future||We care about

Bizim geçmiş için yapabileceğimiz hiçbir şey yok.

Geçmiş için yaptığımız bütün analizler, aslında ||||analyses|

gelecek için bir ilham vermek üzere olabilir ancak.

Hatta bazen ilham vermiyoruz

bazen sadece rahatlatıyoruz. ||we relax

Yani yerin iyi.

Aşk var.

Savaşlar bitebilir.

Barış mümkün.

Aç kalmayacaksın. |You won't starve.

Böyle hikayeler de var.

Onlara gidiyoruz, hafif içimizin yağları eriyor. ||lightly|our hearts|fats|is melting

Gerçek farklı olsa da

bir dayanma enerjisi ile çıkıyoruz. |resilience|||

Hikaye bir işe yarıyor.

Ve ya tam tersine

arzu ettiğimiz ama asla ulaşamayacağımız desired||||unattainable

noktalara ulaşabileceğimizin hikayesini anlatıyoruz |we can reach||

"Connecting the dots" denen şey;

geçmişteki noktaları birleştirerek

kim olduğunu anlama hikayesi

ancak başarılıysanız ilginç. |if successful|

Yalnızca başarı öykülerinin böyle geriye dönüp ||success stories||| It's only success stories like this that you can look back on

noktalarını birleştirmenin |connecting

bizler için bir manası var. |||meaning for us|

Halbuki hikaye anlatıcılarının esas dinleyicileri However||storytellers'|main|

başarısızlardır. They are unsuccessful.

Sizler.

(Gülüşmeler)

Çünkü buradan sonrası ile ilgileniyoruz.

Hikaye anlatıcısı şöyle anlatır hikayesini: |storyteller|||

Küçük bir yerde çalışıyordu, çok yoksuldu |||||very poor He worked in a small place, very poor

yemek yiyemiyordu. |could not eat

Sonra, işte

küçük bir yiyecek birşey icat etti kuru ekmeklerden. ||||invented a small food||dry|

Onu sattı para kazandı.

Oradan kendisine küçük bir dükkan aldı,

büyüdü, bilmem ne devleşti, |||grew, became gigantic

holding oldu, sonra Ferrari'sini sattı. company|||his Ferrari|

Yani bizim hikayelerimizin gerçek dinleyicileri; ||our stories'|| So the real listeners of our stories;

başarılı olmak isteyen ve bunun yolunu arayan who want to succeed and are looking for a way to do so

hepimiz için geçerli bu.

Aramızda bugün çok başarılı olan birisi bile Among us||||||

belki Ferrari'sini satma hikayesini dinlemek istiyor. ||sell it|||

O da başka bir başarı çünkü.

Başarısız olduğu bir noktada ancak

anlatılan hikaye onun için ilginç oluyor.

Bizim anlattığımız hikayeler

çok çeşitli ihtimalleri anlatıyor. ||possibilities|

Hani çoklu evren teorileri vardır |multiple|universe|| You know the multiverse theories

son dönemlerde de televizyonlarda,

Amerikan dizilerinde, şurada burada

çok ele alınan bir konu.

Kim bilir neler olacak sorusu yerine

tabii ki birçok şey aynı anda olacak

birçok evrende olacak diye.

Ben böyle bir hikaye yazmıştım.

Genellikle de kendimi hep bu durumda hissederim.

Adamın biri anlatıyor

"Abi" diyor "Garip bir şeyler oluyor bana

mesela geçen gün taksiye bineceğim" diyor.

"Elimi kaldırdım taksi diye

bir baktım arkada bir ben daha var

taksi durmuş biniyor ona" diyor. |has stopped|||

"Önümdeki adam, |man

taksinin önünde de ben varım in front of||||

elini kaldırmış taksi durmayınca |||doesn't stop

küfrediyor ona doğru" diyor. "swearing at him"|||

Sonra diyor,

bazen çok garip hissediyorum kendimi

mesela yürüyorum bir yokuştan iniyorum |||down a hill|

düştüm, taşlar çarptı.

Bir baktım yanımdaki düşmedi, 'ben' düşmedi

aşağı doğru hızla gidiyor koşarak down||||

toprakları ezerek. |crushing

Bir başka ben daha düştüm ve bayılmışım. ||||||I fainted

Bir başka ben ayağı kalktı, üstünü sirkeledi. |||||its surface|shook off

Ben bunların hepsini birden seyrediyorum. |||all at once|I am watching

Biz hikayeye başlarken böyle bakıyoruz meseleye bir parça. |||||the issue||

Yani ne olacak, ne olursa ne olur,

ne olursa seyirci beğenir, ||audience|

arzu ettiği şeyi bulur, ilham alır. desire||||inspiration|

Tamamen şurada gördüğünüz bir halde kafa ||||state|head

birçok nokta var, yerleri bile belli değil

ve her noktadan başka noktalara da

başka hareketler var. |other movements|

Şöyle bir bu işin yaptığımız mesleğin

geçmişine bir bakalım

ve bir mamut avı tahayyül edelim. ||mammoth|hunt|imagine|

Mamut biliyorsunuz filimtrak uzun şeyli ||film-like||long thingy

çok lezzetli herhalde

çünkü sürekli avlıyorlar. ||are hunting

Bir kişi var görüyorsunuz orada birtakım |||||some

çıplak çıplak daha giyinmeyi bilmeyen naked|naked|more|getting dressed|

bir araya gelemeyen gerçi ok mok yapmışlar ama ||"cannot come together"|though||and stuff||

kim oldukları belirsiz bir kalabalık var ||unknown|||

ama bir kişi daha var.

Karınları aç

daha öyle toplum kabile mabile değiller, ||society, community|tribe|tribe or anything|

tek tek ceylan vuruyorlar falan ||deer|shooting|

mamuta gelince öyle tek başına olmuyor. when it comes|||||

Sesleniyorlar, gelin diyorlar They are calling||

haydi avlayalım falan diyorlar. |let's hunt||

Yalnız bir kişi daha var dediğim gibi;

bu fotoğrafı çeken.

O biraz tembel. ||lazy

Veya fazla zayıf. ||weak

Çok yiyemiyor.

Mamut eti falan zaten zor.

Fazla zayıf, karakteri bozuk.

Pek kimse sevmiyor onu belki. |nobody|||

Aşağılıyorlar. They are belittling

Belki köyün palyaçoluğunu yapıyor. ||clowning around|

Ama o burada durma yetkisine sahip tek kişi. ||||authority||| Bakıyor ve geleceği kuruyor aslında. |||building the future|

Diyor ki:

Huu'nun attığı ok Huu's arrow||arrow

mamutu tam gözünden vurdu. shot him dead|||hit

Huu ile arası düzelsin istiyor. Huu|||make up|

Oradaki Jee diyor, çok yardıma muhtaçtı, |<The guy>||||"in need of"

yanındaki onu kaldırdı ||lifted

birlikte koştular

ama ikisi de mamutun ayakları altında ezildiler. |||mammoth's|||were crushed Ama onlar sayesinde mamut devrildi diyor. ||||fell|

Kahramanlar yaratıyor Creating heroes|creating

mümkünse ölmüş kahramanlar yaratıyor.

Değilse, artık elde ne varsa.

Bunları planlıyor. |is planning

Buna, şu adama ilişkin hikaye ile

şunu anlatırsam,

mamutla ilgili şunu söylersem about the mammoth|||

diye birşeyler kuruyor.

Diyor ben bu hikayeyi mutlaka ||||definitely

şimdi bunlar bu mamutu alırlar götürürler

keserler, ateş pişirirler, yerler, "they cut"||they cook it|

hiç vakitleri kalmaz beni unuturlar. ||||forget me

Onun için ne yapayım diyor

bizim orada şimşek çakmış bir ağaç var, yanmış. ||lightning|struck||||burned

Onun önüne çıkıyor en görünen yer.

Onu kimsenin görmemesine imkan yok. ||not seeing him||

Ve başlıyor avın hikayesini anlatmaya. ||the hunt's||

O hikaye anlatıldığı andan itibaren ||is told||

artık burada gördüğünüz güruh; bir toplumdur. |||crowd||is a society

Kahramanları olan, geçmişleri olan, ||their pasts|

noktaları olan.

O noktaların çoğu yalan da olsa.

Masal onları birleştiriyor, fairy tale||

onları bir haline getiriyor,

bir toplum haline getiriyor. |society||

Çünkü birbirlerine muhtaçlar onlar ||need each other|

tek başlarına olsalar yaşayamayacaklar, |their own||"they can't survive"

var olamayacaklar. |will not exist

Yeryüzünün en eski mesleği Earth's|||profession

o bldiğiniz meslek değil, bizim mesleğimiz. |you know||||our profession

Çünkü biz olmadan biz yokuz.

Biz kavramı yok. |concept|

Biz dediğimiz şey ancak hikaye ile olabiliyor.

Hikayesi olmayan hiçbir şey varsayılamaz. ||||assumed

Bugün ticari markalar bile |commercial||

hikayesi var mı markanın diye soruyorlar. |||the brand's||

Çünkü hikayesi yoksa marka da yok.

Bu aslında çok arkaik bir gerçek. |||archaic||truth

Hikayeler öyle bildiğimiz gibi

yalnızca eğlendiğimiz şeyler değil. |had fun with||

Geçmiş zamanlarda üç şey sayesinde

insanlar birbirleri hakkında bilgi sahibi oluyorlardı.

Tüccarlar, göçebeler ve hikaye anlatıcıları. traders|Nomads|||

Bunlar seyahat ediyordu yeryüzünde çünkü. |||on Earth|

Yani o zamanın interneti

bu üç unsurdan oluşuyordu. ||three elements|

Biz bugün internet sayesinde keşfediyoruz ki; bütün dünya bir hikayeler dünyası olarak algılanabilir. ||||||perceived

En tehlikelisi ama en tehlikelisi; |The most dangerous|||The most dangerous

tek hikaye olması.

Tek hikaye çok tehlikeli bir şeydir.

Hikayecinin anlattığı hikaye de hikaye olabilir. The storyteller's|||||

Yani bir hikayeci hiçbir zaman size gerçeği anlatmaz. ||storyteller||||the truth|does not tell

Hakikati anlatır ama gerçeği anlatmaz, the truth||||

kendisi hakkında bile gerçeği anlatmayı tercih etmez. Elsa Hanım da bize böyle anlatıyor: Ms. Elsa|||||

Babam beni erkek kılığına soktu, |||disguise|disguised me as

kervanlara götürdü. to the caravans|

Kervanda da bir tane Kör Fehim diye bir meddah varmış. In the caravan||||blind|Blind Fehim|||storyteller|

Kör Fehim,

ona hikaye anlatıcılığını öğretme kararını almış ||storytelling|||

kızın ısrarları sonucunda. |insistence|

Demiş ki:

Bak, bizim hikayelerimiz ||our stories

her zaman başka türlü anlatılır. ||||is told

Her anlatıda mutlaka hikayeyi değiştiririz. |narration|definitely||change

Eğer kar yağıyorsa bizim kurt hikayesi farklılaşır. ||is snowing||wolf||changes

Eğer zenginlerin karşısında anlatıyorsak |||if we explain

onlara farklı bir üslupla anlatırız en azından hikayeyi. |||style||||

Eğer bir hacı kafilesi gelmişse ||pilgrim|pilgrimage group|has arrived

aynı hikayeyi onlara başka türlü bir ilham ||||||inspiration

ve arzu uyandıracak şekilde anlatırız. |desire|||

Aynı hikaye gece, gündüz. |||day

şu memlekette, şu ortamda, |in this place||environment

savaşta, biz esirken başka türlü anlatılır. ||captured|||

Asla ve asla hikaye elle tutulamaz |||||cannot be held

hikayecinin yeteneği de hikaye bulmakta değil;

hikaye anlatmaktadır.

Tıpkı şey gibi düşünebilirsiniz; just like|||

bir fıkrayı bir arkadaşınız anlatıyor çok gülüyorsunuz, |joke||||| öbürü anlatıyor hiç gülmüyorsunuz. |||"you are not laughing"

İşte bunun ikisi arasındaki fark bizim mesleğimiz. ||||||our profession Kör Fehim bir şey daha söylüyor. Diyor ki:

Bir kural var biz hikaye anlatıcıları arasında. |rule|||||

Tabii ki o zamanın hikaye anlatıcıları arasında.

Çilli Murat'ın anlattığı hiçbir hikayeyi ben anlatmam. Freckled||||||

Benim 800 tane hikayem var,

onda da 600 tane falan vardır.

Bir hikaye anlatıcısın anlattığı hikayeyi ||storyteller's||

bir başka hikaye anlatıcısı anlatmaz,

yoksa loncadan atılır. |from guild|

Bu aslında gördüğünüz gibi tek hikaye,

yalnızca tek bir hikaye anlatmayı engelleyecek |||||prevent

bir mesleki karar.

Şu anda yeni bir dünyaya adım atıyoruz.

Bu söz kim bilir kaç kere söylenmiştir ||||||has been said

ama bana gerçekten öyle gibi geliyor.

Hikaye anlatıcılığının altın çağına biz adım atıyoruz. |storytelling's||||| İnternet sayesinde bize bizi anlatan

hikayelerin sayısı artıyor.

Bizi anlatan hikayelerin sayısı arttıkça

biz dediğimiz şeyin çeşitlemeleri artırıyor. |||variations|

Gidemediğimiz We couldn't go

o gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür |we don't go||we don't see|||||our village

inanışı var ya. Bu ahlak dışı bir inanış zaten. belief||||morality|outside||| Hiç değilse hikayeler bu anlayışı değiştiriyor ||||understanding| orayı gönlümüzde bizim haline getirebiliyor. that place|"in our hearts"|||can make it Bakınca görmeyiz biz. |we don't see|

Gösterilince görüyoruz.

Bize gösterecek insanlar lazım. |will show||

Hikaye anlatıcıları böyle varlıklar. story|||beings

Hikayelerin artması aynı ilk hikayecinin yaptığı gibi, ortak bir hikaye toplarlanıyor joint|||coming together

ve hepimizi bir araya getiriyor.

Anlatıcıya, uyandırmayı nasip eden To the narrator|grant awakening||

ilham perilerine teşekkürlerle... the muse|muses|with thanks

(Alkış)