×

Używamy ciasteczek, aby ulepszyć LingQ. Odwiedzając stronę wyrażasz zgodę na nasze polityka Cookie.

image

TEDx Turkey, Hayatınızın Kararı | Talat Kırış | TEDxIstanbul

Hayatınızın Kararı | Talat Kırış | TEDxIstanbul

Transcriber: Bilge Yilmaz Gözden geçirme: Sancak Gülgen Merhaba.

En son konuşmacı olduğuma göre istediğim kadar konuşabilirim herhalde. Yorulmuşsunuzdur, ufak ufak kaçsak diyorsunuzdur. Baştan söyleleyim en güzel cümlemi en sonda söyleyeceğim. Ben bir beyin cerrahıyım. Burası benim işyerim. Dünyanın en zor işlerinden birini yapıyorum. Sizce benim işimin zor yanı nedir?

Saatlerce bu mikroskobun altında çalışmak mı? Yoksa yaptığım en küçük bir yanlış hareketin bir insanın hayatına mal olması, ölümüne yol açması ya da sakatlığına yol açması mı? İşimin en zor yanı bu değil.

Beyninde tümör olduğunu öğrenen yada bir damar baloncuğunun patlamasıyla beyin kanaması geçirip hayatı altüst olan insanlarla karşılaşmak. İşimin en zor yanı hastanedeki odamda az önce çocuğunun beyinciğinde tümör olduğunu öğrenen bir anneyle göz göze gelmek, ona bu durumu anlatabilmek. Ben hastalarıma bir olgu olarak bakmam.

Onları duygularıyla, düşünceleriyle, sevdikleriyle, işleriyle bir bütün olarak görürüm.

Onları yakalandıkları hastalığın nasıl etkileyeceğini düşünürüm, onlara nasıl yardım edebileceğimi.

Bugün size anlardan ve tercihlerden söz edeceğim. Momentum bana önce bir momenti, yani bir anı hatırlatıyor. Sonrada hareketi.

Hereketin en önemli özelliği yönü.

Bir kamyon otoyolda dümdüz giderken sorun yoktur. Ama direksiyonu kırıp bariyerlere yönelirse sorun başladı demektir. Hereketin yönü seçimi işaret eder, tercihi işaret eder. İnsanlar anlarıyla ve tercihleriyle var olurlar. Bir an nedir?

Bir dakika? On dakika?

Eğer 1 an 1 dakikaysa, uykuyu çıktıktan sonra yaşam boyu geçireceğiniz aşağı yukarı 25 milyon anınız olacaktır.

10 dakika ise 2,5 milyondan.

Ve bu tabiki bir yenidoğan için geçerli.

Yani pek fazla zamanımız var sayılmaz.

O zaman anlarımız ve tercihlerimiz önem kazanıyor. Size anlardan örnek vereceğim.

Tercihlerden, hastalarımdan, kendimden , insanlardan. 17 yaşında bir delikanlı, bir sürü sorunu var. Hangimizin yokki? Üstüne üstlük birde aşık. Sevgilisiyle konuşmak istiyor. Takmış kafaya o gün mutlaka konuşacak.

Mesaj üstüne mesaj atıyor, cevap yok.

Telefonla arıyor, cevap yok.

Son bir kere daha arıyor, meşgule alıyor.

Gidiyor salonun penceresini açıp bırakıyor kendini boşluğa. Hayır ölmüyor.

Belden aşağısı felç kalıyor.

Bütün sorunları aynen devam ederken kalan ömrünü bir tekerlekli sandalyede geçirecek.

Hiçbir tercih yaşamın karşısında olmamalı. Kendi hayatımıza dair vereceğimiz kararlar da böyle. Çünkü bu dünyada tek bir kutsal şey var, o da canlıların yaşamı. Buna Afrikada açlıktan ölen, Ortadoğuda bombalardan ölen çocukların yaşamıda dahil.

Buna Faroe adalarında katledilen yunusların, belediyelerin zehirlediği köpeklerin yaşamıda dahil. Buna gezide avm yapmak için, Validebağ'da cami, Soma'da santral yapmak için kesilen ağaçlarınkide. Bu arada hanımlar beyler, eğer sevgilileriniz size şiddet küfür içeren mesajlar atmıyorlarsa bir zahmet onları yanıtlayıverin. Benim boyle kendini boşluğa bırakan çok hastam oldu. Bir başka hasta 29 yaşında bir kadın.

İyi bir evliliği var, mutlu bir evliliği var, iyi bir işi var. Başı ağrıyor. Bir MR çektiriyor.

Büyük bir damar yumağı tespit ediliyor. Bana geldi. Kendisine hastalığıyla ilgili bilgi vermeye başladım. Doğduğundan beri beyninde olduğunu ve yaşamının sonuna kadar zararsız bir şekilde orada kalabileceğini söyledim. Lafı ağzımdan aldı.

''Ama yarın kanayabilir ve ölebilirim de.'' dedi. Uzun zamandır hastalar hastalıklarını internetten çalışıp geliyorlar. Hatta beni de çalışıyorlar. Bana dair herşeyi biliyorlar. ''Siz bu ameliyatı iyi yapıyormuşsunuz'' dedi. ''Beni kurtarın.'' Ameliyatın risklerini anlattım. Ölüm ve sakatlık vardı. ''Ameliyat olmak istiyorum.'' dedi. 20 saat sürdü ameliyatı. Ve ameliyattan 2 bacağı ve 1 kolu felçli olarak çıktı. Sonra bana hayatımda bir hastamdan aldığım en güzel hediyeyi verdi. Bu kartpostal.

Üstünde eşinin ve kendisinin resmi var. Arkasında şunlar yazıyor. Ocak 2002 hastalığın teşhisi. Nisan 2002 operasyon. Ağustos 2002 Kaçkar'da 3200 metre.

Bir tercih yapmıştı ne mutlu bana ki ona istediği hayatı verebilmiştim. Ama bundan sonraki öykü biraz acıklı.

30'lu yaşlarının ortalarında bir erkek hasta bir sara nöbeti geçiriyor. Acile götürüyorlar. Film çekiliyor.

Beyninin sağ tarafında kocaman bir tümör.

Bana geldi. Yüzünde acı bir gülümsemeyle ''Hocam yaşarmıyım?'' dedi. Kötü huylu bir tümördü. İkimizde ''Bunun için mücadele edeceğiz.'' dedik. 2 yıl içinde 3 defa ameliyat ettim.

Bir gün telefonla beni aradı.

''Hocam'' dedi.''Bu iki yılı iyi yaşadım. Yapmak istediklerimi yaptım. Fantazilerim vardı, gerçekleştirdim.

İki yıla 40-50 yıllık hayatı sığdırdım.''

1 hafta sonra da öldü.

Peki böyle mi olması gerekiyor?

Duvara tosladıktan sonra mı hayatımızın değerini anlamalıyız? Her sabah bir dikdörtgen prizmasından çıkıp başka bir dikdörtgen prizmasına biniyoruz ve işimizin olduğu bir diğer dikdörtgen prizmasına gidiyoruz. Yaşamlarımız bu şekilde geçip giderken hayal gücümüz, yaratıcılığımız soluyor. Hep nasıl daha çok para kazanırız, nasıl daha yükseğe çıkarız, nasıl daha güçlü oluruz diye uğraşıyoruz.

Peki güçlü olmak bizi daha iyi, daha düzgün yapıyor mu? Çoğu zaman daha kötü yapıyor.

Kendimize etrafımızdakilere ve üzerinde yaşadığımız bu gezegene yabancılaşıyoruz. En son ne zaman bir Dünya Haritasına baktınız? Kaçınız kutuplara gitmeyi, okyanusların dibindeki çukurlara bir denizaltı ile inmeyi hayal etti?

Peki sizler bunu hayal etmezseniz çocuklarınız nasıl Jüpiter'e Uranüs'e gitmeyi hayal edecek?

Bu topraklardan böyle çocuklar nasıl çıkacak? Size iki denizciden örnek vereceğim. Ben de denizciyim. İki büyük denizci kadından.

İlkinin adı Jean Socrates.

Emekli bir matematik öğretmeni, 70 yaşında bir kadın. 50'sinden sonra yelken yapmayı öğrenmişler eşiyle. Evlerini satıp bir yelkenli alıyorlar, dünyayı dolaşacaklar. ''Nereida - Su perisi'' ismini veriyorlar.

Ama kocası kansere yakalanıp ölüyor.

Bu 70 yaşındaki kadın zor bir işe kalkışıyor. Tek başına en zor rotadan hiç durmadan dünyayı dolaşmak. Çok az kişi başarmış bunu. Yola çıkıyor. Yolculuğu tamamlıyor, ama yolda durmak zorunda kalıyor. Amacına ulaşamıyor. Bir daha yola çıkıyor. 60 mil kala, bitirmesine şu kadarcık kala tekrar durmak zorunda kalıyor. Bir daha yola çıkıyor, dünyayı hiç durmadan tek başına dolaşan en yaşlı insan oluyor ve çok az sayıda insandan biri. Başka bir büyük denizci Ellen MacArthur.

Ama kendi küçük, 1.52 boyunda.

Dünyanın en zor spor müsabakalarından biri kabul edilen Vendée Globe yarışına katılıyor.

18 metrelik bir yelkenlide güney okyanusunun 10-15 metreye varan dalgalarıyla boğuşuyor 94 gün.

Ve bu yarışı ikinci olarak bitiriyor.

3 yıl sonra bir trimalanla dünyayı yelkenle en hızlı dolaşan insan oluyor. Şimdi bu iki kadında kansere karşı kurdukları vakıflada denizciliklerinin yanında mücadelelerine devam ediyorlar ve ülkelerinin çocuklarına ilham oluyorlar. 1 yıl önceye dönüyorum.

Bir hastam beyin kanaması geçiriyor, 2 saat sonra ameliyathanede. Bu video onun ameliyatından bir bölüm.

Birazdan başıma bir beyin cerrahının başına gelebilecek en berbat şey gelecek Erken ruptur ( yırtılma-yırtık) diyoruz buna. Daha hiçbir şeye hakim değilken, hastanın anatomisine hakim değilken anevrizma patlıyor.

Bir hortumdan fışkıran su gibi büyük bir basınçla beynine gitmesi gereken kan dışarıya akıyor.

Bu kanamayı birkaç dakika içinde durduramazsam hastayı kaybedeceğim. Saniyeler ilerliyor, benim de koroner damarlarım büzüşmeye başlıyor. Ama benim işim bu. Geçtiğimiz 25 yılda yüzlerce yaptım ben bu ameliyatlardan. Bu kanamayı nasıl durduracağımı biliyorum.

Bu anevrizmayı klipledim. Hastayı kurtardım. Ben işini çok seven bir beyin cerrahıyım. İşini çok iyi yapan bir beyin cerrahıyım. Çocukluk hayallerimin mesleğini yapıyorum. Bir sürü asistan yetiştirdim. Öğrencler yetiştirdim. Kitaplarım var, ulusal, uluslararası düzeyde tanınıyorum. Ama hayatımı tek bir alana sığdırmak, yalnız beyin cerrahisi içinde kalmak bana yetmemeye başladı.

Bu ameliyattan sonra çıktım Taksim'e gittim, Haziran günleriydi. Gezi direnişleri, içinde olan herkese farklı ve yeni bir şey ilham etmiştir. Bana da birçok şeyin yanında adı dünya olan bir gezegende yaşadığımızı düşündürdü.

2 ay sonra buradaydım.

Doğu Grönland, Angmagssalik Bölgesi, Kulusuk isimli bir eskimo köyü. Hedefim buradan yola çıkıp kanoyla Kuzey Kutup Dairesini geçmekti. Hayatımda hiç kanoya binmemiştim. Hiç kürek çekmemiştim. Tanımadığım insanlarla beraber Grönland denizine açıldık. Yüz kilometre ötedeki kuzey kutup dairesine doğru kürek çekmeye başladık. Çadırda kaldım Grönland toprağının üstünde. 30 yıldır falan çadırda kalmamıştım.

Kutup ayısını kollayarak açıkta tuvalete gittim. 8 gün boyunca yıkanmadım.

Yani modern kent yaşamına alışkın 50 yaşında bir tıp profesörü için pek de olağan olmayan günler geçirdim.

Ama sonunda Kuzey Kutup Dairesini kanoyla geçebildim. 3 ay sonrada buradaydım. Antarktika'da.

Ushuaia'dan,

O zaman başka yerlere de gideyim alkış alacaksam. Ushuaia'dan, yani dünyanın en güneyindeki şehirden bu yelkenliye bindik ve Drake Pasajına açıldık.

8 kişiyle beraber. Hiç tanımadığım insanlarla. Drake Pasajı dünyanın en zorlu denizlerinden biri. Güney amerikayla antarktika arasında. Yılın 300 günü fırtınalı. Drake Pasajını geçtiğiniz zaman bu olağanüstü yere geliyorsunuz. Antarktika'ya.

Farklı bir gezegene gelmiş gibi oluyorsunuz. Antarktika'nın en güzel yanı hiç kimseye ait olmaması. Hiçbir devlete hiçbir çokuluslu şirkete ait toprağı yok. Kimse doğal kaynaklarını yağmalamaya çalışmıyor. Antarktika yalnızca orada yaşayan canlılara ait. 1 ay kaldım Antarktika'da.

Dönerken penguenlerle vedalaştım.

Penguenlerle vedalaşırken sordum tabi.

Çocuklar dedim neydi o gezi günlerinde bütün kanallarda sizin belgeselleriniz gösteriliyordu?

Penguenlerin cevabını aynen size aktarıyorum. Abi dediler biz Antarktika'da yaşayan canlılarız, Taksim'e yapılacak alışveriş merkeziyle hiç işimiz olmaz. Gizli kamerayla çekmişler, fikrimizi sormadan orada burada gösteriyorlar. Ne çocukların yumurtadan çıkması kaldı, ne cinsel hayatlarımız kaldı. Gördüğün gibi biz anadan doğma siyah beyaz yaratıklarız. Bizde İstanbul'da olsak Çarşı Grubuyla beraber geziye çıkardık dediler. Hoş bir manzara olurdu doğrusu. Gümüşsuyu'nda büyük bir penguen sürüsüyle beraber sloganlar atarak geziye tırmanmak. Dönüş yolunda Antarktika'dan dönüş yolunda başıma hayatımdaki en güzel şeylerden biri geldi.

Önce fıskiyelerini gördük.

Büyük bir kambur balina sürüsüydü.

Yelkenleri indirdik, bekledik.

Birer ikişer yanımıza geldiler birazdan bütün teknenin etrafını yirmi yirmibeş tane kambur balina kapladı.

Korkutucu gibi geliyor ama sanki kum havuzundaki çocuklar gibiydiler bizle oynamaya başladılar.

Okyanusun ortasında teknenin bir yanından girip öbür yanından çıktılar. Kuyruk gösterdiler, taklalar attılar, fıskıyelerini yüzümüze fışkırttılar. Bir evcil hayvan bile eve gelen yabancıyı yadırgar. Bu balinalar okyanusun ortasında bize canlıların kardeşliği dersini verdiler. Sonra ameliyathaneme geri döndüm.

Eskisinden daha büyük şevkle yapıyorum ameliyatlarımı. Hastalarıma bakıyorum. Ama ben aynı ben değilim.

Antarktika'nın, Grönland'ın sularında dolaşmış biri aynı insan olmuyor. İşimi yaparken ne zaman Güney Kutbuna yürüyerek gideceğim, ne zaman Tongo'da balinalarla yüzeceğim diye düşünüyorum.

Bu işler tehlikeli değil mi diyeceksiniz.

Tehlikeli.

Ama inanın bana kent yaşamı daha az tehlikeli değil. Hele türkiyede yaşıyorsanız Antarktika kesinlikle daha güvenli. Bir tane hayatınız var. Tek bir tane. Sonrasını bilmiyoruz.

Ama bu hayata doğduk ve bu hayatı yaşayacağız. Hayatınızı değiştirin.

Hemen yarın hayatınızı değiştirmeye başlayin. Hayal kurun.

Büyük ve imkansız şeyler hayal edin. En zor olanı hayal edin. Everest'e tırmanmayı düşünün, planlayın.

Belki günün birinde Ağrı Dağı'na çıkarsınız. Az şey mi? Bir yelkenliyle Akdeniz'de dolaşmayı, okyanuslara açılmayı hayal edin. Belki bir balıkçı motoru edinirsiniz, İstanbul'u denizden yaşamaya başlarsınız. Az şey mi?

Yarın hayatınıza dokunun.

Oturduğunuz seyirci koltuğundan çıkın, sahneye gelin. Kendi hayatınızın izleyicisi değil oyuncusu olun. Hayatınızın senaristi, yönetmeni olun.

Dokunun hayatınıza.

Bir kişi değişirse herkes değişir.

İnsanlar anlarıyla ve tercihleriyle var olurlar. Tercihlerinizi hayallerinizden yana kullanın. Unutmayın, Lapon denizcileri hatırlayın her zaman. Lapon denizciler kırmızı gözlü geyiklerinin ardından açıldıkları açıldıkları Kuzey Buz Denizinden geri dönmemişlerdi. Bir an bile geri dönmeyi düşünmemişlerdi.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Hayatınızın Kararı | Talat Kırış | TEDxIstanbul Die Entscheidung deines Lebens | Talat Kırış | TEDxIstanbul Η απόφαση της ζωής σας | Talat Kırış | TEDxIstanbul Your Life's Decision | Talat Kırış | TEDxIstanbul La décision de votre vie | Talat Kırış | TEDxIstanbul あなたの人生の決断|タラート・クルシュ|TEDxIstanbul Решение всей вашей жизни | Талат Кырыш | TEDxIstanbul 你人生的決定 |塔拉特克里斯 |伊斯坦堡TEDx

Transcriber: Bilge Yilmaz Gözden geçirme: Sancak Gülgen |||Reviewing||| Merhaba. Hello. Вітаю.

En son konuşmacı olduğuma göre istediğim kadar konuşabilirim herhalde. As I am the last speaker today, Оскільки я виступаю останнім, то говоритиму, скільки захочу. Yorulmuşsunuzdur, ufak ufak kaçsak diyorsunuzdur. вы устали|||| I assume you are already feeling tired and thinking it's time to leave. Ви вже, певно, втомилися, подумуєте звідси тікати. Baştan söyleleyim en güzel cümlemi en sonda söyleyeceğim. |скажу|||||| Let me tell you from the beginning that I will save my best bit till the end. Тому попереджаю, найцікавіше я скажу в самому кінці. Ben bir beyin cerrahıyım. Burası benim işyerim. ||||||мое рабочее место |||ich bin Chirurg||| I am a brain surgeon. Я нейрохірург. А це моє робоче місце. Dünyanın en zor işlerinden birini yapıyorum. I have one of the most challenging jobs on earth. Я виконую одну з найважчих робіт у світі. Sizce benim işimin zor yanı nedir? What would you think is the most challenging part of my job? Що, по-вашому, найважче у моїй роботі?

Saatlerce bu mikroskobun altında çalışmak mı? ||||work under| Working for long hours under this microscope? Працювати кілька годин під мікроскопом? Yoksa yaptığım en küçük bir yanlış hareketin bir insanın hayatına mal olması, Or the risk to lose a life or leave a patient disabled Чи те, що найменша моя помилка може коштувати пацієнту життя, ölümüne yol açması ya da sakatlığına yol açması mı? |||||инвалидности||| cause death or disability? спричинити інвалідність чи смерть? İşimin en zor yanı bu değil. That's definitely not the most challenging part. Найважче у моїй роботі не це.

Beyninde tümör olduğunu öğrenen yada bir damar baloncuğunun patlamasıyla But meeting with people А мати справу з людьми, які дізнаються, що в них пухлина в мозку, beyin kanaması geçirip hayatı altüst olan insanlarla karşılaşmak. or whose lives go upside down with a rupture of a brain aneurysm або в яких руйнується життя через крововилив у мозок. İşimin en zor yanı hastanedeki odamda az önce çocuğunun beyinciğinde tümör ||||в больнице|||||| The hardest part of my job Найважче - зустрітися поглядом з мамою, яка щойно дізналася olduğunu öğrenen bir anneyle göz göze gelmek, ona bu durumu anlatabilmek. Meeting a mother who learns that she is happening, and being able to explain this situation to her. в моєму кабінеті, що в її дитини пухлина в мозку, пояснити їй усе. Ben hastalarıma bir olgu olarak bakmam. |моим пациентам|||| |||Fall|| I do not look at my patients as a phenomenon. Пацієнти для мене - це не медичний випадок.

Onları duygularıyla, düşünceleriyle, sevdikleriyle, işleriyle bir bütün olarak I see them as a whole Я бачу їх як одне ціле з їхніми почуттями, думками, близькими görürüm.

Onları yakalandıkları hastalığın nasıl etkileyeceğini düşünürüm, |в которой они попали|||| I think about how the disease they've been trapped in will affect them Я думаю над тим, як ця хвороба на них вплине, onlara nasıl yardım edebileceğimi. and how I can help them out. як я можу їм допомогти.

Bugün size anlardan ve tercihlerden söz edeceğim. Today I will tell you about moments and choices. Сьогодні я розповім вам про моменти і вибір. Momentum bana önce bir momenti, yani bir anı hatırlatıyor. Momentum reminds me of a moment, Momentum для мене найперше момент, тобто мить. Sonrada hareketi. Then the movement. А вже потім дія.

Hereketin en önemli özelliği yönü. The most distinct feature of motion is its direction. Найважливішою особливістю дії є її напрямок.

Bir kamyon otoyolda dümdüz giderken sorun yoktur. When a truck is moving on a straight line on a highway, it is not a problem. Якщо вантажівка їде прямо, проблем нема. Ama direksiyonu kırıp bariyerlere yönelirse sorun başladı demektir. ||||направится к||| But when the driver turns the wheel towards the barriers, Та якщо водій виверне кермо на відбійник, тоді починаються проблеми. Hereketin yönü seçimi işaret eder, tercihi işaret eder. |||||preference|| The direction of the action marks the choice. Напрям дії вказує на вибір, на перевагу. İnsanlar anlarıyla ve tercihleriyle var olurlar. Humans are defined by their moments and choices. Люди живуть моментами і виборами. Bir an nedir? What is a moment? Що таке мить?

Bir dakika? On dakika? A minute? Ten minutes? Хвилина? Десять хвилин?

Eğer 1 an 1 dakikaysa, uykuyu çıktıktan sonra yaşam boyu geçireceğiniz |||sleep out||||| If a moment is a minute, Якщо мить - це одна хвилина, то після сну у вас буде приблизно aşağı yukarı 25 milyon anınız olacaktır. You will have about 25 million memories. 25 мільйонів митей.

10 dakika ise 2,5 milyondan. If it's ten minutes, you have 2.5 million moments. Якщо це 10 хвилин, то 2,5 мільйона.

Ve bu tabiki bir yenidoğan için geçerli. Of course, this is true for any newborn. Це також стосується і новонароджених.

Yani pek fazla zamanımız var sayılmaz. I mean, we don't have much time. Тобто в нас не так багато часу.

O zaman anlarımız ve tercihlerimiz önem kazanıyor. Because of this, our moments and choices gain importance. Тому наші миті і вибір стають дуже важливими. Size anlardan örnek vereceğim. I'll give you examples of moments - Я наведу вам приклад таких митей.

Tercihlerden, hastalarımdan, kendimden , insanlardan. examples from choices from my patients, from myself and from other people. Виборів, пацієнтів, себе та людей. 17 yaşında bir delikanlı, bir sürü sorunu var. Hangimizin yokki? There's this young man at the age of 17. У 17-річного хлопця є купа проблем. У кого ж їх нема? Üstüne üstlük birde aşık. Sevgilisiyle konuşmak istiyor. And he's also in love. Крім того, він ще закоханий. Хоче поговорити з коханою. Takmış kafaya o gün mutlaka konuşacak. and he is determined to talk to her that day. От і вирішив, що сьогодні він це обов'язково зробить.

Mesaj üstüne mesaj atıyor, cevap yok. He keeps texting her but gets no replies. Шле їй есемески, а відповіді - жодної.

Telefonla arıyor, cevap yok. He calls her this time, again no reply. Дзвонить їй - не відповідає.

Son bir kere daha arıyor, meşgule alıyor. Then he calls her again, and his call gets suspended. Дзвонить ще раз - вона збиває.

Gidiyor salonun penceresini açıp bırakıyor kendini boşluğa. He goes to the living room, Він підходить до вікна, відчиняє його і викидається в пустку. Hayır ölmüyor. No, he doesn't die. Ні, він не вмирає.

Belden aşağısı felç kalıyor. He becomes paraplegic. Його паралізує нижче пояса.

Bütün sorunları aynen devam ederken kalan ömrünü He will spend the rest of his life in a wheel chair Проблеми не зникли, тільки решта його життя bir tekerlekli sandalyede geçirecek. with all his problems remaining the same. тепер мине в інвалідному візку.

Hiçbir tercih yaşamın karşısında olmamalı. No choice should be made against life, Жодний вибір не повинен бути на противагу життю. Kendi hayatımıza dair vereceğimiz kararlar da böyle. including the choices on our life, Так само і рішення стосовно самого життя. Çünkü bu dünyada tek bir kutsal şey var, o da canlıların yaşamı. |||||heilig|||||| since there's only one sacred thing on this earth, Бо в цьому світі священним є тільки одне - життя. Buna Afrikada açlıktan ölen, Ortadoğuda bombalardan ölen çocukların yaşamıda ||||||||жизнь This holds true for all the children who die from hunger in Africa Життя дітей, які вмирають в Африці від голоду, а на Близькому Сході - dahil. einschließlich від бомб.

Buna Faroe adalarında katledilen yunusların, ||||den Walen It holds true for the dolphins slaughtered at the Faroe islands Життя дельфінів, яких убивають на Фарерських островах, belediyelerin zehirlediği köpeklerin yaşamıda dahil. as wells as the dogs poisoned to death by municipalities. і життя собак, яких отруює міська влада. Buna gezide avm yapmak için, Validebağ'da cami, ||Einkaufszentrum|||| In order to make a shopping mall on the trip, a mosque in Validebağ, Життя дерев, які зрізають, щоб побудувати ТРЦ у парку Ґезі, Soma'da santral yapmak için kesilen ağaçlarınkide. or chopped for a power plant in Soma. у Валідебаг - мечеть, а в Сомі - теплову електростанцію. Bu arada hanımlar beyler, eğer sevgilileriniz size şiddet küfür içeren By the way, ladies and gentlemen, if your lovers Тому, пані та панове, відповідайте на есемески вашої половинки, mesajlar atmıyorlarsa bir zahmet onları yanıtlayıverin. |||||ответьте им If they're not texting, just answer them. навіть якщо вони не містять лайливих слів. Benim boyle kendini boşluğa bırakan çok hastam oldu. I've had so many patients who have jumped into the void. У мене було багато таких пацієнтів, які кинулися у порожнечу. Bir başka hasta 29 yaşında bir kadın. Another of my patients is a woman at the age of 29. Інша моя пацієнтка - 29-річна жінка.

İyi bir evliliği var, mutlu bir evliliği var, iyi bir işi var. She was married, Вона заміжня, щаслива у шлюбі, має хорошу роботу. Başı ağrıyor. Bir MR çektiriyor. ||||делает МРТ She was having headaches. І головний біль. Робить МРТ.

Büyük bir damar yumağı tespit ediliyor. Bana geldi. |||Knoten|||| She got an MRI, and a big vascular lump was found. У неї знаходять ангіому. Вона приходить до мене. Kendisine hastalığıyla ilgili bilgi vermeye başladım. I started to give him information about his illness. Я почав розповідати їй про хворобу. Doğduğundan beri beyninde olduğunu ve yaşamının sonuna kadar that she had had the lump since birth Що ангіома в неї від народження і що до кінця життя zararsız bir şekilde orada kalabileceğini söyledim. I told him he could stay there harmlessly. вона може лишатися в мозку, не будучи шкідливою. Lafı ağzımdan aldı. She suddenly took the words out of my mouth and said, Але вона мене перебила:

''Ama yarın kanayabilir ve ölebilirim de.'' dedi. He said, `` But I can bleed and die tomorrow. "Але завтра вона може закровоточити, і я вмру". Uzun zamandır hastalar hastalıklarını internetten çalışıp geliyorlar. For a while now, Уже давно пацієнти приходять до мене з діагнозами з інтернету. Hatta beni de çalışıyorlar. Bana dair herşeyi biliyorlar. They research me too. They know almost everything about me. Та інформацією про мене. Вони все про мене знають. ''Siz bu ameliyatı iyi yapıyormuşsunuz'' dedi. ''Beni kurtarın.'' She said, "They say you're good at this kind of surgery. Save me." "Ви профі у цих операціях. Врятуйте мене". Ameliyatın risklerini anlattım. Ölüm ve sakatlık vardı. I told her the risks of the operation, including disabilities and death. Я розповів про ризики операції: смерть і каліцтво. ''Ameliyat olmak istiyorum.'' dedi. 20 saat sürdü ameliyatı. She said, "I want the operation." "Я хочу операцію", - вона відповіла. Операція тривала 20 годин. Ve ameliyattan 2 bacağı ve 1 kolu felçli olarak çıktı. She came out of the operation with both legs and one arm paralyzed. Зрештою, у неї паралізувало обидві ноги і одну руку. Sonra bana hayatımda bir hastamdan aldığım en güzel hediyeyi verdi. And then she gave me the best gift I've ever got from a patient: Потім вона зробила мені найкращий подарунок, який може зробити пацієнт. Bu kartpostal. this postcard. Цю листівку.

Üstünde eşinin ve kendisinin resmi var. Arkasında şunlar yazıyor. It pictures her and her husband. На ній - фотографія її і чоловіка. На звороті - цей напис. Ocak 2002 hastalığın teşhisi. Nisan 2002 operasyon. ||Diagnose der Krankheit|| January 2002, the diagnosis; April 2002, the operation; Січень 2002 - діагностували хворобу. Квітень 2002 - операція. Ağustos 2002 Kaçkar'da 3200 metre. August 2002, 3200 meters high on Mount Kaçkar. Серпень 2002 - 3200м на горі Качкар.

Bir tercih yapmıştı ne mutlu bana ki ona istediği hayatı verebilmiştim. She made a choice, Вона зробила вибір, і на моє щастя, я дав їй життя, яке вона хотіла. Ama bundan sonraki öykü biraz acıklı. The next story is a bit more touching. Але наступна історія сумніша.

30'lu yaşlarının ortalarında bir erkek hasta bir sara nöbeti geçiriyor. ||||||||Anfall| A man in his mid-30s had an epileptic attack. Чоловік за 30 переживає напад епілепсії. Acile götürüyorlar. Film çekiliyor. They took him to the ER. He got an MRI scan. Його привозять на швидкій. Роблять знімок.

Beyninin sağ tarafında kocaman bir tümör. A big tumor in the right hemisphere of the brain. У правій півкулі мозку - величезна пухлина.

Bana geldi. Yüzünde acı bir gülümsemeyle ''Hocam yaşarmıyım?'' dedi. He came to me. Він прийшов до мене і з гіркою усмішкою спитав: "Я житиму?" Kötü huylu bir tümördü. İkimizde ''Bunun için mücadele edeceğiz.'' dedik. It was a malignant one. Пухлина злоякісна. Ми обидва вирішили, що будемо боротися. 2 yıl içinde 3 defa ameliyat ettim. I operated on him three times in two years. За два роки я оперував його тричі.

Bir gün telefonla beni aradı. One day, he called me. Одного дня він мені подзвонив.

''Hocam'' dedi.''Bu iki yılı iyi yaşadım. Yapmak istediklerimi yaptım. He said, "Лікарю, я гарно прожив ці два роки. Робив усе, що мені хотілося. Fantazilerim vardı, gerçekleştirdim. I had fantasies and realized them all. У мене були мрії. І я їх здійснив.

İki yıla 40-50 yıllık hayatı sığdırdım.'' ||||уместил I enjoyed 40-50 years in only two years." У два роки я втис усі 40-50".

1 hafta sonra da öldü. He died a week later. Через тиждень він помер.

Peki böyle mi olması gerekiyor? Should it have been like that? Невже так і має бути?

Duvara tosladıktan sonra mı hayatımızın değerini anlamalıyız? |stoßen||||| Do we have to crashed into a wall Ми зрозуміємо цінність життя тільки після того, як нас притиснути до стіни? Her sabah bir dikdörtgen prizmasından çıkıp başka bir dikdörtgen prizmasına We come out from a cubicle called home Щоранку ми виходимо з однієї прямокутної призми і входимо в biniyoruz ve işimizin olduğu bir diğer dikdörtgen prizmasına gidiyoruz. we get on and go to another rectangular prism where we have work. іншу, а з неї у ще одну, в якій обертається наша робота. Yaşamlarımız bu şekilde geçip giderken hayal gücümüz, yaratıcılığımız soluyor. наши жизни|||||||| We keep wasting a lifetime Поки так минає наше життя, наша здатність мріяти і творити сохне. Hep nasıl daha çok para kazanırız, nasıl daha yükseğe çıkarız, We strive hard to earn more, get higher social status Ми все переймаємося тим, як заробити більше грошей, досягти nasıl daha güçlü oluruz diye uğraşıyoruz. and become more powerful. більшого, стати могутнішим.

Peki güçlü olmak bizi daha iyi, daha düzgün yapıyor mu? Yet does being powerful help us to get more decent? А чи робить нас ця могутність кращими та досконалішими? Çoğu zaman daha kötü yapıyor. Most of the time, it makes us worse. У більшості випадків - гіршими.

Kendimize etrafımızdakilere ve üzerinde yaşadığımız bu gezegene yabancılaşıyoruz. We become more alienated Ми стаємо чужими до самих себе, оточення і планети, на якій живемо. En son ne zaman bir Dünya Haritasına baktınız? When was the last time you had a look at a world map? Коли ви востаннє дивилися на карту світу? Kaçınız kutuplara gitmeyi, okyanusların dibindeki çukurlara How many of you have ever dreamed of going to the poles Скільки з вас мріяло потрапити на полюс, спуститися у впадини bir denizaltı ile inmeyi hayal etti? or going down a trench on a submarine? на дні океану на підводному човні?

Peki sizler bunu hayal etmezseniz çocuklarınız nasıl Jüpiter'e Uranüs'e If you didn't, Коли ви не мрієте про таке, то як ваші діти будуть мріяти про подорожі gitmeyi hayal edecek? will you dream of going? на Юпітер чи Уран?

Bu topraklardan böyle çocuklar nasıl çıkacak? How would our children growing up in this land do so? Хіба на такому грунті виростуть інакші діти? Size iki denizciden örnek vereceğim. Ben de denizciyim. I'll give you two examples of two mariners. Я наведу вам приклад двох моряків. Я сам моряк. İki büyük denizci kadından. Two great female sailors. Точніше двох видатних морячок.

İlkinin adı Jean Socrates. The first one is Jean Socrates, Першу звати Жан Сократ.

Emekli bir matematik öğretmeni, 70 yaşında bir kadın. a retired math teacher at the age of 70. Ця 70-річна пенсіонерка - колишня вчителька математики. 50'sinden sonra yelken yapmayı öğrenmişler eşiyle. She and her husband learned how to sail after the age of 50. Після 50-ти вона разом з чоловіком навчилася вітрильництва. Evlerini satıp bir yelkenli alıyorlar, dünyayı dolaşacaklar. They sold their house and bought a sailboat to travel around the world. Продавши будинок, вони вирушають у море в навколосвітню подорож. ''Nereida - Su perisi'' ismini veriyorlar. ||Wasserfee|| They named it Nereida. Вітрильник називають "Nereida" - "Морська фея".

Ama kocası kansere yakalanıp ölüyor. But her husband died because of cancer. Але її чоловік помирає від раку.

Bu 70 yaşındaki kadın zor bir işe kalkışıyor. This 70-year-old woman took the challenge Ця 70-річна жінка йде на відважний крок. Tek başına en zor rotadan hiç durmadan dünyayı dolaşmak. and decided to travel around the world nonstop on the most challenging route. Самій подолати найскладніший маршрут без зупинок. Çok az kişi başarmış bunu. Yola çıkıyor. Very few people had managed to do so. Мало хто подолав цей шлях. Вона ж вирушає в дорогу. Yolculuğu tamamlıyor, ama yolda durmak zorunda kalıyor. |заканчивает||||| She tried to complete her journey but had to stop on the way. Долає її, але з вимушеною зупинкою. Amacına ulaşamıyor. Bir daha yola çıkıyor. So she could not achieve her goal, but she set off again. Ціль не досягнута. Вона знову вирушає. 60 mil kala, bitirmesine şu kadarcık kala tekrar durmak zorunda kalıyor. She needed to stop once again, only 60 miles before the finish line. Коли до мети лишається 60 миль, вона знову змушена зупинитись. Bir daha yola çıkıyor, dünyayı hiç durmadan tek başına dolaşan She set off again, Знову вирушає і стає найстарішою людиною, яка подорожує світом en yaşlı insan oluyor ve çok az sayıda insandan biri. без зупинок, і однією з небагатьох. Başka bir büyük denizci Ellen MacArthur. Another great sailor, Ellen MacArthur. Друга видатна морячка - Еллен МакАртур.

Ama kendi küçük, 1.52 boyunda. She has a petite figure and is 152 cm tall. Вона зростом всього-на-всього 1,52м.

Dünyanın en zor spor müsabakalarından biri kabul edilen ||||Wettkämpfen||| She joined one of the toughest sport competitions in the world, Вона бере участь у Vendée Globe, спортивному змаганні, яке вважається Vendée Globe yarışına katılıyor. Вендее||| called Vendée Globe. одним із найважчих у світі.

18 metrelik bir yelkenlide güney okyanusunun 10-15 metreye varan She fought off На 18-метровому вітрильнику вона змагається з океанськими хвилями dalgalarıyla boğuşuyor 94 gün. заввишки 10-15м протягом 94 днів.

Ve bu yarışı ikinci olarak bitiriyor. and finished the competition in second place. І в цій регаті вона стає другою.

3 yıl sonra bir trimalanla dünyayı yelkenle en hızlı dolaşan insan oluyor. |||трималан||на парусе||||| |||Trimaran||||||| Three years later, За 3 роки вона стає найшвидшою яхтсменкою. Şimdi bu iki kadında kansere karşı kurdukları vakıflada |||||||Stiftung Both of these great women Зараз ці обидві жінки, окрім вітрильного спорту, присвячують denizciliklerinin yanında mücadelelerine devam ediyorlar час своїм фондам, націлених на боротьбу з раком, ve ülkelerinin çocuklarına ilham oluyorlar. They have become role-models і надихають дітей у своїх країнах. 1 yıl önceye dönüyorum. Я повернуся на рік назад.

Bir hastam beyin kanaması geçiriyor, 2 saat sonra ameliyathanede. One of my patients was having a brain hemorrhage. У мого пацієнта стається крововилив, за 2 години він уже в операційній. Bu video onun ameliyatından bir bölüm. На цьому відео частина тієї операції.

Birazdan başıma bir beyin cerrahının başına gelebilecek en berbat şey gelecek Soon, I will experience the worst thing a brain surgeon can ever experience. За мить станеться найгірше, що може статися з нейрохірургом. Erken ruptur ( yırtılma-yırtık) diyoruz buna. |разрыв|разрыв||| We call it a premature rupture. Ми це називаємо розривом. Daha hiçbir şeye hakim değilken, hastanın anatomisine hakim değilken |||beherrschen||||| Before I got to explore the anatomy of the patient, Коли тобі ніщо непідвладне, включаючи анатомію пацієнта, anevrizma patlıyor. Aneurysma| the aneurysm burst. розривається аневризма.

Bir hortumdan fışkıran su gibi büyük bir basınçla beynine gitmesi gereken kan The blood which should flow to the brain Кров, яка повинна була текти у мозок, витікала з шлангу під великим dışarıya akıyor. flows out. тиском, як вода.

Bu kanamayı birkaç dakika içinde durduramazsam hastayı kaybedeceğim. If I can't stop this bleeding within a few minutes, I will lose the patient. Якщо я за кілька хвилин не зупиню кров, то втрачу свого пацієнта. Saniyeler ilerliyor, benim de koroner damarlarım büzüşmeye başlıyor. ||||Kranzgefäße||ziehen sich zusammen| Seconds were running by and my coronary arteries shriveled up. Секунди йдуть, мої коронарні судини стискаються. Ama benim işim bu. Geçtiğimiz 25 yılda yüzlerce yaptım ben bu ameliyatlardan. But it's my job. Але це моя робота. За останні 25 років я зробив сотні таких операцій. Bu kanamayı nasıl durduracağımı biliyorum. I knew how to stop this bleeding. Я знаю, як зупинити цю кровотечу.

Bu anevrizmayı klipledim. Hastayı kurtardım. ||ich clipte|| I clipped the aneurysm. Я надів кліпсу. І врятував пацієнта. Ben işini çok seven bir beyin cerrahıyım. İşini çok iyi yapan bir beyin cerrahıyım. I am a surgeon who is in love with his job. Я нейрохірург, який любить свою роботу і професійно її виконує. Çocukluk hayallerimin mesleğini yapıyorum. I have been doing what I was dreaming of as a kid. У мене професія, про яку я мріяв з дитинства. Bir sürü asistan yetiştirdim. Öğrencler yetiştirdim. ||||студенты| I've educated a lot of residents and students. Я навчив чимало асистентів і студентів. Kitaplarım var, ulusal, uluslararası düzeyde tanınıyorum. ||national||| I have written books, У мене є книжки, мене знають як тут, так і за кордоном. Ama hayatımı tek bir alana sığdırmak, yalnız beyin cerrahisi içinde kalmak Yet it started to feel inadequate to have only one dimension in my life, Проте мені стало мало присвятити все своє життя одній сфері і bana yetmemeye başladı. to get stuck in neurosurgery. працювати як нейрохірург.

Bu ameliyattan sonra çıktım Taksim'e gittim, Haziran günleriydi. After that operation, I went to Taksim. Після цієї операції я вийшов на площу Таксім. Це був червень. Gezi direnişleri, içinde olan herkese farklı ve yeni bir şey ilham etmiştir. The Gezi Park protests have inspired its participants in many different ways. Протести в Ґезі для кожного учасника стали новим натхненним досвідом. Bana da birçok şeyin yanında adı dünya olan bir gezegende yaşadığımızı And for me, Мене, крім багато чого іншого, вони змусили задуматися над тим, що ми düşündürdü. живемо на планеті Земля.

2 ay sonra buradaydım. I was here two months after. За 2 місяці я опинився тут.

Doğu Grönland, Angmagssalik Bölgesi, Kulusuk isimli bir eskimo köyü. ||Анкмагссалик||Кулусук|||| East Greenland, Angmagssalik region. Ескімоському селі Кулусук у районі Ангмагссалик на сході Гренландії. Hedefim buradan yola çıkıp kanoyla Kuzey Kutup Dairesini geçmekti. My goal was to pass through the Arctic Circle in a kayak. Я планував звідси обплисти на каное Північне полярне коло. Hayatımda hiç kanoya binmemiştim. Hiç kürek çekmemiştim. I'd never rode in a kayak before. Я ніколи в житті не сідав у каное. Ніколи не гріб. Tanımadığım insanlarla beraber Grönland denizine açıldık. We sailed to the Greenland sea, Разом із незнайомими мені людьми я вийшов у Гренландське море. Yüz kilometre ötedeki kuzey kutup dairesine doğru kürek çekmeye başladık. We started to paddle in the direction of the Arctic Circle, Ми почали гребти до Північного полярного кола, до якого було 100 км. Çadırda kaldım Grönland toprağının üstünde. I stayed in a tent on Greenland. Я спав у наметі на землях Гренландії. 30 yıldır falan çadırda kalmamıştım. I had not stayed in a tent for the past 30 years. Я вже 30 років не спав у наметі.

Kutup ayısını kollayarak açıkta tuvalete gittim. Eisbär|Eisbär|auf den Eisbären||| I went to the toilet in the open, watching the polar bear. Остерігаючись полярного ведмедя, я ходив у туалет надворі. 8 gün boyunca yıkanmadım. ||не мылся I never washed for eight days. Я не мився 8 днів.

Yani modern kent yaşamına alışkın 50 yaşında bir tıp profesörü için I mean, these were not very common things Тобто я прожив досить незвичні як для 50-річного професора pek de olağan olmayan günler geçirdim. who was used to the modern urban life. медицини, який звик до сучасного міського життя.

Ama sonunda Kuzey Kutup Dairesini kanoyla geçebildim. But in the end, I did it; I passed through the Arctic Circle. Та зрештою я обплив Північне полярне коло на каное. 3 ay sonrada buradaydım. Antarktika'da. And here I was after three months: Через 3 місяці я вже був тут - в Антарктиді.

Ushuaia'dan, из Ушуайи aus Ushuaia From Ushuaia - З Ушуаї.

O zaman başka yerlere de gideyim alkış alacaksam. Then I will go to other places, if I am to applause Тоді я поїду ще кудись, якщо мені будуть аплодувати. Ushuaia'dan, yani dünyanın en güneyindeki şehirden bu yelkenliye bindik We got onto this sailboat in Ushuaia, З Ушуаї, найпівденнішого міста світу, ми на вітрильнику вирушили ve Drake Pasajına açıldık. and we opened up to the Drake Passage. до протоки Дрейка.

8 kişiyle beraber. Hiç tanımadığım insanlarla. With eight more people; people who I didn't know at all. Нас було восьмеро. І я нікого не знав. Drake Pasajı dünyanın en zorlu denizlerinden biri. The Drake Passage is one of the toughest on earth. Протока Дрейка - одне з найважчих для проходження місць у світі між Güney amerikayla antarktika arasında. Yılın 300 günü fırtınalı. It's between South America and Antarctica and rough for 300 days a year. Південною Америкою і Антарктидою. 300 днів у році тут шторми. Drake Pasajını geçtiğiniz zaman bu olağanüstü yere geliyorsunuz. |пассаж|||||| You get to this magnificent place after you cross the Drake Passage. Пройшовши протоку Дрейка, ви потрапляєте в це неймовірне місце. Antarktika'ya. Antarctica. Антарктиду.

Farklı bir gezegene gelmiş gibi oluyorsunuz. You feel like you have arrived on a different planet. Ви наче потрапляєте на іншу планету. Antarktika'nın en güzel yanı hiç kimseye ait olmaması. The best part of Antarctica is that no one owns it. В Антарктиді добре те, що вона нікому не належить. Hiçbir devlete hiçbir çokuluslu şirkete ait toprağı yok. |||multinational|||| No countries or multinationals possess it. Там немає землі, яка належала б чи то країні, чи то корпораціям. Kimse doğal kaynaklarını yağmalamaya çalışmıyor. |||грабить| Nobody is trying to plunder their natural resources. Ніхто не намагається розграбувати природні ресурси. Antarktika yalnızca orada yaşayan canlılara ait. Antarctica only belongs to the creatures that live there. Антарктида належить тільки тим живим істотам, які там живуть. 1 ay kaldım Antarktika'da. I stayed in Antarctica for a month. Я був там місяць.

Dönerken penguenlerle vedalaştım. I said goodbye to the penguins on my way back home. Повертаючись, я попрощався з пінгвінами.

Penguenlerle vedalaşırken sordum tabi. I also didn't forget to ask them, Прощаючись із ними, я, звісно, їх запитав.

Çocuklar dedim neydi o gezi günlerinde bütün kanallarda sizin belgeselleriniz |||||||||Ihre Dokumentationen "What's with all these documentaries of yours "Любі, чому під час протестів у Ґезі всі канали показували документальні gösteriliyordu? instead of showing the activists?" фільми про вас?"

Penguenlerin cevabını aynen size aktarıyorum. I am quoting you their response: Я дослівно повторюю вам їхню відповідь. Abi dediler biz Antarktika'da yaşayan canlılarız, Taksim'e yapılacak "Dude, we live up here, "Друже, ми істоти, які живуть в Антарктиді. Ми не маємо жодного alışveriş merkeziyle hiç işimiz olmaz. Gizli kamerayla çekmişler, fikrimizi we don't have any business with the shopping center. Taken with a hidden camera, our mind стосунку до ТРЦ на Таксімі. Нас зняли прихованими камерами і sormadan orada burada gösteriyorlar. Ne çocukların yumurtadan çıkması kaldı, and showed it on TV without asking our permission. всюди показують без нашого дозволу. І те, як вилуплюються наші діти, ne cinsel hayatlarımız kaldı. Gördüğün gibi biz anadan doğma siyah beyaz whether it's the birth of our kids or our sex life. і наше особисте життя. Як бачиш, ми від народження чорно-білі yaratıklarız. Bizde İstanbul'da olsak Çarşı Grubuyla beraber geziye çıkardık dediler. we are creatures. They said that if we were in Istanbul, we would go on a trip with the Çarşı Group. істоти. Були б ми в Стамбулі, теж вийшли б із групою "Çarşı". Hoş bir manzara olurdu doğrusu. Gümüşsuyu'nda büyük bir penguen It would have been a nice scene, indeed, Правду кажучи, це було б видовищно. Велике стадо пінгвінів у Ґюмюшсую sürüsüyle beraber sloganlar atarak geziye tırmanmak. to climb a trip by chanting slogans with his herd. разом із вболівальниками викрикують слогани. Dönüş yolunda Antarktika'dan dönüş yolunda başıma On my way home from Antarctica, Дорогою назад із Антарктиди зі мною сталася hayatımdaki en güzel şeylerden biri geldi. one of the best things in my life happened. дивовижна річ.

Önce fıskiyelerini gördük. |die Springbrunnen| First we saw the spouts. Спершу ми побачили фонтани.

Büyük bir kambur balina sürüsüydü. It was a group of big humpback whales. Це була зграя горбатих китів.

Yelkenleri indirdik, bekledik. We lowered the sails and waited. Ми спустили вітрила і чекали.

Birer ikişer yanımıza geldiler birazdan bütün teknenin etrafını They started to near us one by one, Двоє-троє китів підплили до нас, а потім і всі 20-25 китів yirmi yirmibeş tane kambur balina kapladı. twenty-five humpback whales covered it. оточили наше судно.

Korkutucu gibi geliyor ama sanki kum havuzundaki çocuklar gibiydiler Sounds scary? Це звучить страшно, але вони, наче діти у пісочниці, bizle oynamaya başladılar. They dived on one side of the boat почали з нами гратися.

Okyanusun ortasında teknenin bir yanından girip öbür yanından çıktılar. and came to the surface on another in the middle of the vast ocean. Посеред океану вони пірнали з одного боку судна і випірнали з іншого. Kuyruk gösterdiler, taklalar attılar, fıskıyelerini yüzümüze fışkırttılar. They showed their flukes and blew water out on our faces. Показували хвости, перекидалися, випускали фонтани нам в обличчя. Bir evcil hayvan bile eve gelen yabancıyı yadırgar. |||||||verwirrt Even a pet will be bothered when a visitor shows up at home. Навіть домашня тварина не визнає чужу людину, яка приходить у дім. Bu balinalar okyanusun ortasında bize canlıların kardeşliği dersini verdiler. Yet these whales taught us a lesson of the friendship of all living creatures А ці кити дали нам урок посеред океану про братерство живих істот. Sonra ameliyathaneme geri döndüm. Then I went back to my operating room. Потім я повернувся у свою операційну.

Eskisinden daha büyük şevkle yapıyorum ameliyatlarımı. Hastalarıma bakıyorum. |||mit Begeisterung|||| I was doing the surgeries much more passionately than before. Робив операції ще з більшим старанням. Дбав про пацієнтів. Ama ben aynı ben değilim. Але я був іншим.

Antarktika'nın, Grönland'ın sularında dolaşmış biri aynı insan olmuyor. When one travels in the waters of Greenland and Antarctica, Той, хто пройшов води Антарктиди і Гренландії, ніколи не стане колишнім. İşimi yaparken ne zaman Güney Kutbuna yürüyerek gideceğim, ne zaman Tongo'da While I was working, Під час роботи я думаю про те, коли я пішки піду на Південний полюс, коли balinalarla yüzeceğim diye düşünüyorum. Creo que voy a nadar con las ballenas. плаватиму з китами в Тонго.

Bu işler tehlikeli değil mi diyeceksiniz. You might ask if it isn't dangerous. Ви спитаєте: "Хіба це безпечно?"

Tehlikeli. It is. Небезпечно.

Ama inanın bana kent yaşamı daha az tehlikeli değil. But trust me, urban life is no less. Але повірте, міське життя не менш небезпечне. Hele türkiyede yaşıyorsanız Antarktika kesinlikle daha güvenli. Especially if you live in Turkey, Antarctica is much safer for sure. Якщо ви живете в Туреччині, то Антарктида набагато безпечніша. Bir tane hayatınız var. Tek bir tane. We have only one life. У вас тільки одне життя. Однісіньке. Sonrasını bilmiyoruz. We don't know what's afterwards. Що потім, ми не знаємо.

Ama bu hayata doğduk ve bu hayatı yaşayacağız. We were born into this life and will live through it. Але нам дали це життя, і ми повинні його прожити. Hayatınızı değiştirin. Change your lives. Змініть своє життя.

Hemen yarın hayatınızı değiştirmeye başlayin. Start making changes from tomorrow on. Починайте вже від завтра змінювати своє життя. Hayal kurun. Мрійте.

Büyük ve imkansız şeyler hayal edin. En zor olanı hayal edin. Dream big and what seems impossible. Мрійте про велике і неможливе. Мрійте про найважче. Everest'e tırmanmayı düşünün, planlayın. Dream of climbing the Everest, and plan it. Думайте і плануйте сходження на Еверест.

Belki günün birinde Ağrı Dağı'na çıkarsınız. Az şey mi? Maybe one day, you will climb Mount Ağrı. Можливо, одного дня ви зійдете на Арарат. Хіба це мало? Bir yelkenliyle Akdeniz'de dolaşmayı, okyanuslara açılmayı hayal edin. Imagine cruising the Mediterranean in a sailboat, sailing to the oceans. Мрійте плавати в Середземному морі, а потім і в океані. Belki bir balıkçı motoru edinirsiniz, İstanbul'u denizden yaşamaya başlarsınız. Maybe one day you get a fisherman boat and live on the sea in Istanbul. Може, у вас з'явиться рибацький катер і ви житимете у Стамбулі на морі. Az şey mi? Not bad, ain't it? Хіба це мало?

Yarın hayatınıza dokunun. Touch your life tomorrow. Відчуйте завтра пульс життя.

Oturduğunuz seyirci koltuğundan çıkın, sahneye gelin. Stop being the audience and come to the stage. Встаньте з крісла глядача і вийдіть на сцену. Kendi hayatınızın izleyicisi değil oyuncusu olun. Be the actors and actresses of your own life, not the audience. Станьте не глядачем свого життя, а головним персонажем. Hayatınızın senaristi, yönetmeni olun. |Drehbuchautor|| Be the playwright and the director of your life. Станьте сценаристом і режисером свого життя.

Dokunun hayatınıza. Touch your life. Відчуйте своє життя.

Bir kişi değişirse herkes değişir. When one changes, everyone changes. Якщо зміниться хтось один, зміниться і решта.

İnsanlar anlarıyla ve tercihleriyle var olurlar. Humans are defined by their moments and choices. Люди живуть моментами і виборами. Tercihlerinizi hayallerinizden yana kullanın. Let your choices follow your dreams. Робіть вибір на користь своїх мрій. Unutmayın, Lapon denizcileri hatırlayın her zaman. Never forget! Щоразу згадуйте про саамських моряків. Lapon denizciler kırmızı gözlü geyiklerinin ardından açıldıkları ||||ihren Rentieren||sich öffneten Lappish sailors sailed after their red-eyed deer Саамські моряки не поверталися з Північного льодовитого океану, açıldıkları Kuzey Buz Denizinden geri dönmemişlerdi. after they set to the Arctic Ocean after their red-eyed deer. в який виходили після червонооких оленів. Bir an bile geri dönmeyi düşünmemişlerdi. And never thought of coming back. Вони навіть і не думали повертатися.