×

Używamy ciasteczek, aby ulepszyć LingQ. Odwiedzając stronę wyrażasz zgodę na nasze polityka Cookie.

image

TEDx Turkey, Her Şey Çok Net Olsun! | Fatih Güner | TEDxBursa

Her Şey Çok Net Olsun! | Fatih Güner | TEDxBursa

Çeviri: Sessenol Projesi Gözden geçirme: Meric Aydonat

Her şey çok net olsun.

Bugün, benim babamın ölümünün dokuzuncu yıl dönümü ve her şey çok net olsun da;

babamın ölmeden önce söylediği son söz ama söyleyemedi de yazabildi.

Çünkü ikinci beyin kanamasını geçiriyordu o sırada. Hastanedeyiz, sekiz gün geçmiş ilk kanamanın üzerinden. İlk yedi gün çok güzeldi ama son yirmi dört saatte bazı sorunlarımız vardı.

Ve o sorunlar dolayısıyla bir saat önce onu tomografiye çıkarttılar ve indirdiler.

Odadayız, konuşmak istiyor ağzını açıyor ama konuşamıyor. Gözlerimiz dolu dolu

ve aklıma bir şekilde geldi dedim ki;

baba yazabilir misin?

Başını salladı ve bir tane kalem bulduk, verdik kalem. İşte orada bir tane hastane broşürü buldum, boş bir yerini buldu o da ve oraya "bir muz istiyorum" yazdı. Şimdi babam da muzu çok severdi.

Hemen arkamı döndüm ve dedim ki; bir muz getirir misiniz? Falan bilmem ne.

Ve akabinde bir baktım ki babam hala elini oynatıyor orada. Tekrar götürdüm broşürü oraya ve ‘'her şey çok net olsun'' yazdı. Şimdi;

büyük ihtimalle, ikinci beyin kanaması onun beynindeki, herhalde bir algı merkezi mi artık,

orada bir baskı yapıyordu, baskı yapıyor olmalı ki; bir şeyleri, algıları, herhalde flulaşmıştı. Dolayısıyla o da her şey çok net olsun yazdı. Dolayısıyla bunun arkasında ulvi bir anlam aramıyorum. Ama bir anlam arıyorum.

Ve diyorum ki belki de hayatı yavaşlatmanın yolu, hayatı netleştirmekten geçiyor,

hayata olan bakış açımızı netleştirmekten geçiyor. Dolayısıyla bir iletişimci olarak, bir masalcı olarak size;

yedi adımda nasıl kendi hayatımı netleştirdiğimi anlatacağım.

Önce, son beş yılda iki yüzden fazla konuşma yaptım bir yerlerde ve bu konuşmaların tamamında insanları gaza getirdiğimi

yani bir çoğunda insanları gaza getirdiğimi söylerler. Bugün aranızdan birçok kişi

eve gittiğinde benden ya da başkalarından o motivasyonu almış olacaklar ve akşam eve hayatlarında bir şeyleri değiştirmek için,

bir şeylere motive olmak için gidecek.

Ta ki; Whatsapp'tan bir mesaj gelene kadar. Aşkım bugün beni niye aramadın falan diye mesaj gelecek ve o mesaja cevap verdiği an bugün yaşadığı başkalarının deneyimlerinden beslendiği bütün deneyim üzeri örtülecek.

Çünkü bizim günlük deneyimlerimizin üzeri, günlük deneyimlerimiz çok güçlü.

O yüzden başkalarından aldığımız deneyimlerin üzerini örtüyor. Şimdi size basit bir hikaye anlatmak istiyorum. Bu anlattığımı desteklemek adına.

Orta okuldayım, orta ikinci sınıftayım...

Bir resim hocamız var.

Bir kadın, elinde bir vazoyla geldi o gün derse ve vazoyu öğretmen masasının tam ortasına koydu. Ve dedi ki; işte herkes bulunduğu yerden baktığı bakış açısıyla bu vazoyu çizsin, kara kalem.

Ben de açtım beyaz bir sayfa, aldım elime kalemi ve şöyle şu şekilde, bir çizik attım.

Sadece vazonun hatlarını netleştirmek istemiştim oysa ki. Hoca meğerse o sırada benim kağıdıma bakıyormuş ve dedi ki, tırnakları da böyle şeydi,

inceydi böyle kulağımı çekti ve dedi ki;

— Picasso mu sandın ya sen kendini, falan dedi. Tabi bugün olsa birisi bana bunu dese,

derim ki;

— Ne yani kardeşim, Picasso yedi yaşındayken, hiç mi vazo çizmedi? Ki çizdi bu arada.

Hiç mi çizmedi?

Dolayısıyla bu benim tarzım olamaz mı?

Ben tek çizgide vazo çizen bir insan olamaz mıyım? derdim

ama o gün diyemedim.

Onun istediği gibi çizmek zorunda kaldım.

Şimdi size bu hikayeyi anlattım.

Bu hikaye bazılarınızı eğlenceli geldi.

Akşam ortamlarda başkalarına satabileceğiniz bir hikaye olabilir. Aralarınızdan bazıları hatta belki bir öğretmen kendine bir anlam çıkartıp, o anlamı hayatına bir şekilde embedebilir ya da kalabilir

ve hayatına devam edebilir ama bu basit deneyim, bu basit hikaye benim hayatımı değiştirdi.

O günden beridir hiç kimse bana neyi nasıl yapacağımı söyleyemez ve eğer kendi tarzımla yapmıyorsam bir işi, hiç kimse bana yaptıramaz o işi.

Dolayısıyla benim hayatı netleştirmekten anladığım, hayatı basitleştirmek.

Kendi deneyimimi size anlatıyorum ancak bu deneyimden,

kendiniz bir şekilde beslenmelisiniz diye düşünüyorum.

Dolayısıyla her şey çok net olsun

ve her şeyin çok net olması için

ben bir kendimce yedi adımdan ilerledim.

Bu adımlara da hayatımda ihtiyacım vardı çünkü kaosun ortasındaydım. Ve o kaosu artık daha fazla yaşamak istemediğimi fark ettim. Çünkü hayat çok kısaydı.

Çünkü babam 50 yaşında ölmüştü topu topu. Dolayısıyla ben bu dünyaya toplu konutlarda yaşamak için gelmedim. Bu dünyaya 10-20 yıl mortgage ödeyeyim bilmem ne diye gelmedim. Bu dünyaya işte başkaları zenginleşsin, ben fakirleşeyim, işte sonra hayatım boyunca borç içinde yaşayayım

sonra da beyin kanamasından öleyim diye gelmedim.

Babamı çok seviyorum ama ben dünyaya babam için de gelmedim ya da babam olmak için de gelmedim.

Dolayısıyla her şeyin çok net olmasını istiyorum dolayısıyla size de bunu anlatmak istiyorum. Bir;

yalan söylemeyi bıraktım.

Eskiden yalan söylüyordum.

İşte iş almak için yalan söylerdik,

müşteriyi idare etmek için yalan söylerdim. İşte hayatımda sahip olduğum şeyleri

daha iyi göstermek için yalan söylerdim,

yalancı değildim ama yalan söylüyordum sürekli olarak. Ve yalanlarımı bir şekilde o hikâyeleri birbirine bağlarken ciddi bir zaman harcıyordum.

Ta ki hayatıma birisi girdi.

Bir sene boyunca bir iş ortaklığı yaptım birisiyle; dünya güzeli bir adam, dünya güzeli bir herif

ama hayatının çok kötü bir döneminde

karşılaşmış olmalıyız ki onunla

tam bir sene boyunca herkese yalan söyledi. Ve yalanları o kadar böyle birbirine bağlıydı ki iki gün önce söylediği bir şeyi inanarak,

iki gün sonra başka şekilde de söylüyordu.

En son onun yanından ben ayrıldım.

Ben ayrılırken bana da çok yalan söyledi

ve dedim ki ben kesinlikle böyle olmamalıyım. İtibarım ve inandırıcılığımı bu şekilde kaybetmem doğru değil dedim.

O gün yalan söylemeyi bıraktım.

Şu an bir müşterim geliyor, diyor ki;

— Fatih bu iş neden yetişmedi?

Yalan söylemiyorum, doğruyu söylüyorum.

Müşteri sağ olsun affediyor.

Çok basit çok net ve hayatımı netleştirmek için bıraktım onu. İkincisi; hayır demeyi öğrendim.

Eskiden evetçiydim ben.

Evet abi, tamam abi, hallederiz abi,

(Alkışlar)

Evet abi, tamam abi, hallederiz abi, geliyorum abi tamamen bu.

Ve bu evet hayatını yaşamak çok zor bir hayat. Sürekli bir keşmekeşin içine sürükleniyorsun, çünkü hiç kimseyi kırmıyorsun hiç kimseye hayır demiyorsun direk devam ediyorsun.

Sonra hayır demeyi öğrendim

ama insanlara direkt olarak hayır demiyorum.

İşte, Fatih şu işi yapabilir misin?

Hayır, desem bir daha bana iş vermez ki.

Mesela bir müşteri geliyor diyor ki;

— Fatih diyor bizim şöyle bir projemiz var, bu işi size yaptırmak istiyoruz,

sizin ajansınıza yaptırmak istiyoruz diyor. Şimdi hayır desem bir daha iş vermez.

Ne diyorum ben de;

— Abi ya bu aralar elimiz gerçekten çok yoğun, dolayısıyla bir işi

hakkıyla yapabilmek için elimizin rahat olmasını isterdim. Siz bence bu işi başkasına yaptırırsanız,

eminim daha kaliteli bir iş alırsınız

çünkü biz şu an bunu yapamayız.

Şimdi bakın hayır demeden hayır dedim aslında. Bu aynı zamanda bir itibarda getiriyor yanında, neden?

Çünkü bu adam sadece kaliteli iş yapıyor diyor müşteri bir daha geliyor, bir daha iş veriyor.

Dolayısıyla netleştiriyor iş hayatımı.

Size üçüncü maddeden bahsetmeden önce sizden bir şey rica edeceğim: Herkes sağ elini kaldırabilir mi ?

Göremiyorum ama.

Şimdi biraz daha yukarı kaldırın,

biraz daha yukarı kaldırın,

şimdi kaldırabildiğiniz kadar kaldırın.

Okey.

Neden kimse ayağa kalkmadı?

(Gülüşmeler)

Düşünce sistemimi değiştirdim.

Şimdi ezberimi kendi ezberimizi bozmamız gerektiğini düşünüyorum hayatta ve bana da bu testi yaptıklarında

sizin aranızda 30-40 kişinin aklından geçen, benim de aklımdan geçmişti;

ayağa kalkmam lazım.

Ama maalesef bize, hayatımızın her yerinde öğrenilmiş

bir çaresizlik veriyorlar.

Mesela ailemiz veriyor bunu,

okul veriyor bunu, medya veriyor bunu.

Siyasi arena bunu körüklüyor.

Ekonomik koşullar bunu tetikliyor, bilmem ne, bilmem ne…

Mesela hepinizin başına gelmiştir;

aman kızım devlete kapağı at, aman oğlum üniversiteyi bitir,

aman çocuğum para kazanmadan başarılı saymam. İşte askerlik yapmayana kız vermem bilmem ne. Şimdi ben kendi hayatıma bakıyorum.

Ben üniversite mezunu değilim.

Atıldım, devamsızlıktan atıldım.

İngilizceyi kendim öğrendim ve birinci sınıf bir İngilizcem, ana dilim gibi İngilizcem var.

Otuz yaşımda evlendim.

Ondan sonra sıfırdan iş kurdum.

Bana dediler ki; para kazanamazsın, kazandım. Dediler ki, bu işi satamazsın, sattım.

Dediler ki rakibine hayatta satamazsın, gittim rakibime sattım.

Ve altı yılda on milyon liraya yakın ciro yaratmış olmama, cari yaratmış olmama rağmen; ne hala kendi evim var,

ne hala kendi arabam var.

Hala kiralık evde oturuyorum.

Hala kiralık araba kullanıyorum.

Bunların hiçbirinin beni bir şekilde içine çekmesine izin vermedim.

Bunu nasıl yaptım biliyor musunuz?

Kendi ezberimi bozmaya çalışarak yaptım.

O gün bana da o testi yaptılar,

kalkmak istedim siyah koyun olmak istedim ama olamadım. Sonra hayatımın ne kadar değerli olduğunu

ve ne kadar kısa bir zamanım olduğunu gördüm. Ve siyah koyun olmayı seçtim.

Kaderimi kendim yazmayı seçtim.

Dolayısıyla da ortaya bu çıktı.

Dört;

Disiplinli yaşamayı öğrendim.

Sabah onda işe gidilmez.

Eğer bir iş sahibiysen, saygıyı hak ettiğini düşünüyorsan,

saat onda işe gidilmez.

Biz yedi haziran seçim kampanyasını yaparken, sabah saat altıda uyanıyordum.

Yedide ofiste oluyordum.

Yedi ile sekiz arasında planlama yapıyordum. O günün planlamasını yapıyordum.

Sekiz ile dokuz arasında o planlamayı ekibime mail olarak atıyordum. İdari maillerimi atıyordum.

Ve dokuzda net bir şekilde işime başlıyordum ve kontrol altında tutuyordum her şeyi.

Çünkü öyle bir iş yapıyordum o zamanlar.

Şimdi bu disipline şu an asıl hepsinden, her zamandan daha çok ihtiyacım var,

neden?

Çünkü artık evden çalışıyorum.

Artık ofisim yok.

Herkes evden çalışıyor, benim çalıştığım insanlar.

Ve evden çalışırken alt katıma bir tane,

bizim evimizin alt katına, kendime bir tane ofis yaptım.

Sabah saat sekizde uyanıyorum.

Aynen mesaiye gidermiş gibi,

eşofmanla falan değil nasıl mesaiye gidiyorsam, onları giyiyorum ve bilgisayarımın başına oturuyorum. Akşam beşe kadar işimi gücümü yapıyorum.

Bu disiplini hayatımın her yanında uygulayabileyim ve netleşsin her şey diye.

Beş;

İktisat yapmaya başladım.

Şimdi disiplinli bir şekilde çalışıyor olabilirim. Dolayısıyla da aslında ihtiyaç duyduğumuz ya da istediğimiz her şeyi satın alabiliyoruz, çok şükür. Ama; eşimde burada, kendisi de söylesin

ben bir teknoloji manyağıyım.

Bir sürü teknolojik cihaz almayı severim.

Taa ki iki üç senedir artık almıyorum bu teknolojik cihazları.

Eğer ihtiyacım varsa şuna göre belirliyorum. Üç saatte yaptığım bir işi bir saatte yapmamı sağlıyorsa o cihazı alıyorum.

Ya da dört tane cihazla yaptığım işi,

bir tane cihazla yapabiliyorsam o cihazı alıyorum. Onun dışında hiçbir şey almıyorum.

Bunun yanında ayakkabıydı, giysiydi bilmem ne

bunların hiçbirini almıyorum.

Düşünsenize şimdi kampanya bir alana ikincisi bedava, yüzde elli indirim.

İhtiyacım, spor ayakkabıya yoksa sırf fiyatı ucuz diye, hiç spor ayakkabı alınır mı kardeşim? Diye soruyorum ben kendime.

Ve son iki senede aldığım tek ayakkabı da bu yani.

Onun dışında da başka hiçbir şey almıyorum. İktisat yapıyorum.

Bu arada,

(Gülüşmeler)

bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum...

Genç insanlara bakıyorum,

üç kuruş para kazanıyorlar.

Maalesef böyle durum ve üzülüyorum da bu duruma ama böyle inanılmaz çalgılı çengili düğünler, muazzam paralar harcıyorlar o düğünlere, evlerinde yok yok.

Bizim evimizde beş sene önce aldığımız LED var. 3D, bilmem ne bir sürü bir şeyler var evlerinde. Şimdi ne ihtiyacım var ki;

evdeki televizyon yetmiyor mu diyorum ben?

Ama onların evinde yok yok böyle ve hayatlarında,

evlilik hayatlarının, en mutlu olmaları gerektiği ilk beş senesinde sırf borç halindeler.

Hiç borçta netlik olur mu ya?

Hayatı yani hiç borç yüküyle yaşanır mı diyorum. Böyle bir kaos sıkıntılı değil mi diyorum.

Dolayısıyla biz de o kaosun içinde çıkmanın yolunu, şehirden uzaklaşmakta bulduk.

Altı;

Şehir hayatı bizi bence yaratıcı insanların, hayal gücünü öldürüyor.

Bence şehir hayatı çalışkan insanları tembelleştiriyor, bence tutarlı insanları dağıtıyor.

Şehir hayatı bizi sürekli olarak içine çekiyor.

Her gün mutsuz insanlardan besleniyoruz.

Her gün, iletişim kurduğumuz insanlarla,

trafikte falan iletişim kuruyoruz

ve bunlar bizim hatırımızda kalıyor,

bizi besliyor geriliyoruz bilmem ne bir şey. Diyorum ki ne yapıyorum ?

Eşimin itelemesiyle Bodrum'a taşınma fırsatı bulduk. Hakikaten dedik ki yeter bu bize.

Sonra bir baktık ki aslında diğer maddede de destekleyen bir durum var ortada.

Annem geçenlerde İstanbul'da kardeşimin evine, mutfak masrafı yapmak için pazara gitmiş diyor ki bana; Bodrum'da 80 liraya aldığımız meyve sebzeyi İstanbul'da 220 liraya aldım diyor.

Ben de diyorum ki içimden o sırada

ben İstanbul'da yaşayacak kadar zengin değilim demek ki diyorum. Çünkü benim zenginliğim;

işte akşam bahçemizde oturdum,

bir tane mandalina soydum, yedim.

Daha ötesi yok ki bunun.

İhtiyaç duymadığım ayakkabıyı almıyorsam,

demek ki mandalina seviyorsam mandalina yemeliyim değil mi? Daha bir altın mandalinası var mı bunun?

Altın çileği var ama altın mandalinası var mı bilmiyorum. Dolayısıyla şehirden uzaklaştım.

Ve yedi; ki bence hepsinden önemlisi

kitap okumaya başladım.

(Alkışlar)

Çok teşekkür ederim.

Kitap okumaya başladım

ve benim o cesarete sahip olmamın

en önemli şeyi;

şehir hayatından uzaklaşmakta, artık buramıza gelmişti. Ama kitap okumaya da ihtiyacım vardı.

Babamdan bahsettim size.

Benim babam kitap hastasıydı çok okuyordu

ve başkalarının evinde vitrinlerde süs eşyaları varken Ben üç buçuk yaşında okumayı öğrenmişim.

Yedi yaşından yirmi beş yaşına kadar da,

her gece yatmadan önce bir saat kitap okudum. Bu 25 yaşında sosyal medya diye bir şeyle tanıştım. İşte Twitter, Facebook, bilmem ne, bir sürü içerik akıyor. İşte haberler, trendler, gündem, bilmem ne

o, bu ve her gün 1,5-2 saat bunu okuduğumu fark ediyorum.

Ve bu bir illüzyon aslında.

Kitap okumanın yerine geçmiyor internet okumaları. O bir çöp yani.

Bir kitap okumak çünkü bir deneyim katıyor, bir bilgi katıyor bir şey katıyor.

Kitabın sayfasını çevirmek bile,

insanın ikinci bir duyusuna hitap ettiği için, akılda kalıcılığı arttırıyormuş. Oysa biz internette ne yapıyoruz?

Aşağı çekiyoruz.

Dolayısıyla bundan 2-3 sene önce kitap okumaya daha fazla,

eskisi kadar, zaman ayırmayı istediğimi fark ettim. Ancak İstanbul'da yaşayıp da araba kullanıp, kitap okumaya çalışmak o zaman mümkün değil. Dolayısıyla benim Bodrum'a taşınma cesaretini göstermemin, ikinci ana sebebi kitap okumaya daha fazla vakit ayırmaktı. Ve şunu da fark ettim,

ve Bodrum'a gittikten sonra şunu yapıyoruz artık,

her gün eşimle 1-1,5 saat evde kitap okuyoruz. Televizyonda Survivor mı izleyelim yani?

Kitap okuyoruz.

O yüzden ve İstanbul'a her hafta bir iki gün gidiyorum işte uçakta 1,5 saat,

bekleme salonunda 1 saat, metroda bilmem ne falan kitap okuyorum.

Her İstanbul'a gidiş dönüşüm bir kitap.

Haftada da toplam bir kitap iki kitap,

100 kitap yılda demek.

Bu 100 kitaba zaman ayırabiliyorum

ve şunu fark ettim; eğer ben buna zaman ayırabiliyorsam insanlar da buna zaman ayırabilir.

Dolayısıyla kitap kulübü diye bir şey kurdum. Dünyada da yokmuş böyle bir örneği.

Baktık falan böyle.

İnsanlar da kitap okusun bizimle birlikte diye, bir kulüp kurduk. Şimdi size babamdan bahsettim.

Babam da hayatı boyunca;

hayatının, erişkin hayatının yarısında medyacılık, yarısında kitapçılık yaptı.

Benim de şimdiye kadarki en büyük başarım medyada, şu anda yapıyor olduğum işte kitap işi.

Dolayısıyla en başta demiştim ya size,

ulvi bir anlam aramıyorum demiştim ama

babamın son sözü de madem her şey çok net olsundu ve ben 34 yaşında babamın sözüne geldim.

Ve aslında da bir yandan da babamın adımlarını izleyip harekete geçmişim. Öyleyse belki de bu sözün altında:

"Her şey çok net olsun" un altında

ulvi bir anlam aramam gerektiğini fark ettim. Sizin de hayatınız da umarım her şey çok net olur. Harikasınız hepiniz.

Çok teşekkür ediyorum dinlediğiniz için.

(Alkışlar)

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Her Şey Çok Net Olsun! | Fatih Güner | TEDxBursa |||Clear||Fatih Güner|Güner|TEDxBursa |すべて||明確|あれにしよう|ファティフ|ファティフ・ギュネル| دع كل شيء يكون واضحا جدا! | فاتح غونر | TEDxBursa Lasst alles ganz klar sein! | Fatih Güner | TEDxBursa Let Everything Be Very Clear! | Fatih Guner | TEDxBursa Que tout soit très clair ! | Fatih Güner | TEDxBursa すべてを明確に!|ファティ・ギュナー|TEDxBursa Пусть все будет предельно ясно! | Фатих Гунер | TEDxБурса Låt allt vara väldigt tydligt! | Fatih Güner | TEDxBursa

Çeviri: Sessenol Projesi Gözden geçirme: Meric Aydonat ||||review|Meric Aydonat|Meric Aydonat 翻訳|Sessenolプロジェクト|||レビュー|Meric(1)| Translation: Sessenol Project Review: Meric Aydonat

Her şey çok net olsun. ||とても|| دع كل شيء يكون واضحا جدا. Let everything be very clear.

Bugün, benim babamın ölümünün dokuzuncu yıl dönümü |||of his death|ninth||anniversary 今日|私の||死去||| اليوم الذكرى التاسعة لوفاة والدي. Today is the ninth anniversary of my father's death. Сегодня девятая годовщина смерти моего отца. ve her şey çok net olsun da; ودع كل شيء يكون واضحا جدا ؛ And let everything be very clear;

babamın ölmeden önce söylediği son söz |||"he said"|| الكلمة الأخيرة التي قالها والدي قبل وفاته last word my father said before he died ama söyleyemedi de yazabildi. |couldn't say||could write لكنه لا يستطيع الكلام ، يمكنه الكتابة. but he couldn't speak, he could write. но он не мог говорить, он мог писать.

Çünkü ikinci beyin kanamasını geçiriyordu o sırada. |second|brain|brain hemorrhage|was having||at that time لأنه كان يعاني من نزيف دماغي ثان في ذلك الوقت. Because he was having a second cerebral hemorrhage at that time. Потому что в то время у него было второе кровоизлияние в мозг. Hastanedeyiz, sekiz gün geçmiş ilk kanamanın üzerinden. We are at the hospital|||||bleeding| نحن في المستشفى بعد ثمانية أيام من النزيف الأول. We are in the hospital, eight days after the first bleeding. Мы в больнице, восемь дней после первого кровотечения. İlk yedi gün çok güzeldi ama son yirmi dört saatte bazı sorunlarımız vardı. |||||||twenty-four||||our problems| كانت الأيام السبعة الأولى رائعة ، لكن في الأربع وعشرين ساعة الماضية واجهتنا بعض المشاكل. The first seven days were great, but in the last twenty-four hours we had some problems. Первые семь дней были отличными, но в последние двадцать четыре часа у нас возникли некоторые проблемы.

Ve o sorunlar dolayısıyla bir saat önce onu وبسبب تلك المشاكل قبل ساعة And because of those problems an hour ago tomografiye çıkarttılar ve indirdiler. CT scan|||brought down أخرجوه للتصوير المقطعي وقاموا بتنزيله. They took it out for tomography and downloaded it.

Odadayız, konuşmak istiyor ağzını açıyor ama konuşamıyor. We are in|||his mouth|"opens"||can't speak نحن في الغرفة ، تريد التحدث ، تفتح فمها ، لكنها لا تستطيع الكلام. We are in the room, she wants to talk, she opens her mouth, but she can't speak. Мы в комнате, она хочет поговорить, открывает рот, но не может говорить. Gözlerimiz dolu dolu |filled with tears|filled with tears عيوننا ممتلئة Our eyes are full Наши глаза полны

ve aklıma bir şekilde geldi dedim ki; |"to my mind"||||| وبطريقة ما خطر لي أنني قلت ؛ and somehow it occurred to me that I said; и как-то мне пришло в голову, что я сказал;

baba yazabilir misin? هل يمكنك كتابة أبي can you write dad

Başını salladı ve bir tane kalem bulduk, verdik kalem. "His head"|nodded|||one||found|| أومأ برأسه فوجدنا قلمًا ، أعطيناه إياه. İşte orada bir tane hastane broşürü buldum, There I found a hospital brochure, boş bir yerini buldu o da ve oraya "bir muz istiyorum" yazdı. |||||||||a banana|| وجد مكانًا فارغًا وكتب هناك "أريد موزة". He found an empty spot and wrote "I want a banana" there. Şimdi babam da muzu çok severdi. الآن أحب والدي الموز أيضًا. Now my father also loved bananas.

Hemen arkamı döndüm ve dedim ki; |my back|I turned around||| استدرت على الفور وقلت: Я тут же обернулся и сказал: bir muz getirir misiniz? Falan bilmem ne. |banana|"bring"|||| هل يمكنك إحضار موزة؟ لا اعرف ماذا. Can you bring a banana? I don't know what. Можешь принести банан? Я не знаю что.

Ve akabinde bir baktım ki babam hala elini oynatıyor orada. |and then||I saw||my father|||moving his hand| ثم رأيت أن والدي لا يزال يلوح بيده هناك. And then I saw that my father is still waving his hand there. И тут я увидел, что мой отец до сих пор машет там рукой. Tekrar götürdüm broşürü oraya ve ‘'her şey çok net olsun'' yazdı. |I took||||||||| أخذت الكتيب هناك مرة أخرى وقال "لنكن جميعًا واضحين للغاية". I took the brochure there again and it said "let's all be very clear". Я снова взял брошюру туда, и там было написано: «Пусть все будет предельно ясно». Şimdi; Now;

büyük ihtimalle, ikinci beyin kanaması onun beynindeki, |Most likely|||||"in his brain" على الأرجح ، النزف الثاني في دماغه ، most likely, the second hemorrhage in his brain, скорее всего второе кровоизлияние в мозг, herhalde bir algı merkezi mi artık, ||perception|perception center|| أعتقد أنه مركز الإدراك الآن ، I guess it's a center of perception now, Думаю, сейчас это центр восприятия,

orada bir baskı yapıyordu, baskı yapıyor olmalı ki; ||||applying pressure||| كان يمارس ضغوطًا هناك ، لا بد أنه يمارس ضغوطًا ؛ he was making a pressure there, he must be making a pressure; он там давил, должно быть, давил; bir şeyleri, algıları, herhalde flulaşmıştı. ||perceptions||had become blurred شيء ما ، تصورهم ، يجب أن يكون غير واضح. something, their perception, must have been blurred. что-то, их восприятие, должно быть, было размыто. Dolayısıyla o da her şey çok net olsun yazdı. لذلك كتب كل شيء بوضوح شديد. So he wrote everything very clearly. Так он все очень четко написал. Dolayısıyla bunun arkasında ulvi bir anlam aramıyorum. |||noble|||not seeking لذلك ، فأنا لا أبحث عن معنى سام وراءها. Therefore, I am not looking for a sublime meaning behind it. Поэтому я не ищу за этим возвышенного смысла. Ama bir anlam arıyorum. لكني أبحث عن معنى. Но я ищу смысл.

Ve diyorum ki belki de hayatı yavaşlatmanın yolu, ||||||slowing down| وأقول ربما طريقة لإبطاء الحياة And I say maybe the way to slow life down И я говорю, может быть, способ замедлить жизнь hayatı netleştirmekten geçiyor, |clarifying| يتعلق الأمر بتوضيح الحياة ، it's about making life clear, речь идет о том, чтобы сделать жизнь ясной,

hayata olan bakış açımızı netleştirmekten geçiyor. life||||clarifying| يتعلق الأمر بتوضيح وجهة نظرنا في الحياة. It is about clarifying our perspective on life. Речь идет о прояснении нашего взгляда на жизнь. Dolayısıyla bir iletişimci olarak, bir masalcı olarak size; ||communicator|||storyteller|| لذلك ، كمتواصل ، كقاص ؛ Therefore, as a communicator, as a storyteller; Поэтому как коммуникатор, как рассказчик;

yedi adımda nasıl kendi hayatımı netleştirdiğimi anlatacağım. |||||clarified| في سبع خطوات ، سأصف كيف أوضحت حياتي. In seven steps, I will describe how I made my own life clear. В семи шагах я опишу, как я сделал свою жизнь ясной.

Önce, son beş yılda iki yüzden fazla konuşma yaptım bir yerlerde أولاً ، لقد ألقيت أكثر من مائتي خطاب في السنوات الخمس الماضية في مكان ما. First, I've given over two hundred speeches in the last five years somewhere Во-первых, где-то за последние пять лет я произнес более двухсот речей. ve bu konuşmaların tamamında insanları gaza getirdiğimi ||||||hyped up وكل هذه المحادثات التي أشجع الناس عليها and all these conversations that I'm driving people on и все эти разговоры, на которые я веду людей

yani bir çoğunda insanları gaza getirdiğimi söylerler. |||people||| أعني ، معظمهم يقولون إنني أقوم بدفع الناس للغاز. I mean, most of them say that I drive people to gas. Я имею в виду, большинство из них говорят, что я довожу людей до газа. Bugün aranızdan birçok kişi كثير منكم اليوم Many of you today Многие из вас сегодня

eve gittiğinde benden ya da başkalarından مني أو من الآخرين عند عودتك إلى المنزل from me or others when you go home от меня или других, когда вы идете домой o motivasyonu almış olacaklar ve akşam eve hayatlarında |||||||"in their lives" سيكون لديهم هذا الدافع وسيعودون إلى المنزل في المساء في حياتهم they will have got that motivation and they will get home in the evening in their life bir şeyleri değiştirmek için, لتغيير شيء ما ،

bir şeylere motive olmak için gidecek.

Ta ki; Whatsapp'tan bir mesaj gelene kadar. Подарок ювелирных изделий; Пока вы не получите сообщение от Whatsapp. Aşkım bugün beni niye aramadın falan diye mesaj gelecek Любовь моя, придет сообщение с вопросом, почему ты не позвонила мне сегодня. ve o mesaja cevap verdiği an bugün yaşadığı |||||||"he/she experienced" и в тот момент, когда он ответил на это сообщение, он жил сегодня başkalarının deneyimlerinden beslendiği bütün deneyim üzeri örtülecek. |from experiences|fed on|||over|will be covered весь опыт, питающийся опытом других, будет скрыт.

Çünkü bizim günlük deneyimlerimizin üzeri, |||our experiences| günlük deneyimlerimiz çok güçlü. |our experiences|| Наш ежедневный опыт очень силен.

O yüzden başkalarından aldığımız deneyimlerin üzerini örtüyor. ||||experiences of others|| Таким образом, он скрывает опыт, который мы получаем от других. Şimdi size basit bir hikaye anlatmak istiyorum. Bu anlattığımı desteklemek adına. this|||"in support of" Это для поддержки того, о чем я говорю.

Orta okuldayım, orta ikinci sınıftayım... |I'm in school|||

Bir resim hocamız var. |a picture||

Bir kadın, elinde bir vazoyla geldi o gün derse ve vazoyu |||"A" or "one"|with a vase|||||| В тот день на лекцию пришла женщина с вазой в руке и взяла вазу. öğretmen masasının tam ortasına koydu. ||||put Он поставил его посреди учительского стола. Ve dedi ki; işte herkes bulunduğu yerden baktığı bakış açısıyla |||||||||"perspective" И сказал он; Вот точка зрения каждого, откуда они bu vazoyu çizsin, kara kalem. ||draw||

Ben de açtım beyaz bir sayfa, aldım elime kalemi Итак, я открыл белую страницу, взял ручку в руку ve şöyle şu şekilde, bir çizik attım. |||||a scratch| и так и так, я сделал царапину.

Sadece vazonun hatlarını netleştirmek istemiştim oysa ki. |the vase's|the lines|clarify||| Я просто хотел уточнить линии вазы. Hoca meğerse o sırada benim kağıdıma bakıyormuş ve dedi ki, The teacher|it turns out||||my paper|||| Оказывается, учитель в это время смотрел на мою работу и говорил: tırnakları da böyle şeydi, nails were also||| у нее такие ногти были

inceydi böyle kulağımı çekti ve dedi ki; "It was gentle"|||||| he was thin, he pulled my ear like that and said; он был худой, он так дернул меня за ухо и сказал;

— Picasso mu sandın ya sen kendini, falan dedi. ||did you think||||| "Did you think you were Picasso," he said. "Вы думали, что вы были Пикассо," сказал он. Tabi bugün olsa birisi bana bunu dese, Of course, if someone said this to me today, Конечно, если бы кто-то сказал мне это сегодня,

derim ki; I say;

— Ne yani kardeşim, Picasso yedi yaşındayken, — What, my brother, when Picasso was seven, — Что, брат мой, когда Пикассо было семь, hiç mi vazo çizmedi? Ki çizdi bu arada. |||drew|||| hasn't he ever drawn a vase? He drew it by the way. он никогда не рисовал вазу? Кстати нарисовал.

Hiç mi çizmedi? Have you ever drawn?

Dolayısıyla bu benim tarzım olamaz mı? So this can't be my style? Значит, это не может быть мой стиль?

Ben tek çizgide vazo çizen bir insan olamaz mıyım? derdim ||on the line||||||| Can't I be a person who draws a vase in one line? i would say Разве я не могу быть человеком, который рисует вазу одной линией? я бы сказал

ama o gün diyemedim. But I didn't say that day.

Onun istediği gibi çizmek zorunda kaldım. I had to draw as he asked. Пришлось рисовать, как он просил.

Şimdi size bu hikayeyi anlattım.

Bu hikaye bazılarınızı eğlenceli geldi. ||some of you|| This story sounded amusing to some of you.

Akşam ortamlarda başkalarına satabileceğiniz bir hikaye olabilir. |||sell to others||| In the evening setting, there may be a story that you can sell to others. Aralarınızdan bazıları hatta belki bir öğretmen kendine bir anlam çıkartıp, "Among you"||||||||| Some of you, maybe even a teacher, can make a sense of himself, Кто-то из вас, может быть, даже учитель, может разобраться в себе, o anlamı hayatına bir şekilde embedebilir ya da kalabilir |||||embed or stay||| she can somehow embed meaning into her life or stay она может как-то вложить смысл в свою жизнь или остаться

ve hayatına devam edebilir ama bu basit deneyim, |||||||simple experience and he can go on with his life, but this simple experience, и он может продолжать свою жизнь, но этот простой опыт, bu basit hikaye benim hayatımı değiştirdi. This simple story changed my life.

O günden beridir hiç kimse bana neyi nasıl yapacağımı söyleyemez Since then no one can tell me what to do С тех пор никто не может сказать мне, что делать ve eğer kendi tarzımla yapmıyorsam bir işi, |||my own style|if I don't|| и если я делаю это не по-своему, hiç kimse bana yaptıramaz o işi. |||make me do|| No one can make me do that job. Никто не может заставить меня делать эту работу.

Dolayısıyla benim hayatı netleştirmekten anladığım, So what I understand by clarifying life is, Итак, что я понимаю под прояснением жизни, hayatı basitleştirmek. simplify life.

Kendi deneyimimi size anlatıyorum ancak bu deneyimden, |my experience||||| Я говорю вам о своем собственном опыте, но из того опыта,

kendiniz bir şekilde beslenmelisiniz diye düşünüyorum. yourself|||should nourish yourself|| Я думаю, что вам нужно как-то кормить себя.

Dolayısıyla her şey çok net olsun Так что все предельно ясно.

ve her şeyin çok net olması için

ben bir kendimce yedi adımdan ilerledim. ||"in my own way"|||I advanced Я сам сделал семь шагов.

Bu adımlara da hayatımda ihtiyacım vardı çünkü kaosun ortasındaydım. Ve o kaosu artık daha fazla yaşamak istemediğimi fark ettim. Çünkü hayat çok kısaydı.

Çünkü babam 50 yaşında ölmüştü topu topu. Потому что мой отец умер в возрасте 50 лет. Dolayısıyla ben bu dünyaya toplu konutlarda yaşamak için gelmedim. ||||mass housing|housing complexes||| Поэтому я пришел в этот мир не для того, чтобы жить в казенном жилье. Bu dünyaya 10-20 yıl mortgage ödeyeyim bilmem ne diye gelmedim. |||mortgage payment||||| Я пришел в этот мир не для того, чтобы платить ипотеку на 10-20 лет, не знаю почему. Bu dünyaya işte başkaları zenginleşsin, ben fakirleşeyim, ||||get richer|| Пусть другие разбогатеют в этом мире, пусть я стану бедным, işte sonra hayatım boyunca borç içinde yaşayayım ||||debt||live in debt Ну тогда я всю жизнь буду жить в долг

sonra da beyin kanamasından öleyim diye gelmedim. |||"of a stroke"||| Я пришел сюда не для того, чтобы умереть от кровоизлияния в мозг.

Babamı çok seviyorum ama ben dünyaya babam için de gelmedim Я очень люблю своего отца, но я рождена не для отца. ya da babam olmak için de gelmedim. И я не пришел, чтобы быть моим отцом.

Dolayısıyla her şeyin çok net olmasını istiyorum dolayısıyla size de bunu anlatmak istiyorum. Bir;

yalan söylemeyi bıraktım.

Eskiden yalan söylüyordum.

İşte iş almak için yalan söylerdik, Здесь мы лгали, чтобы получить работу,

müşteriyi idare etmek için yalan söylerdim. the customer|manage|manage||| Я бы солгал, чтобы справиться с клиентом. İşte hayatımda sahip olduğum şeyleri Вот что у меня есть в жизни

daha iyi göstermek için yalan söylerdim,

yalancı değildim ama yalan söylüyordum sürekli olarak. liar|||||| Ve yalanlarımı bir şekilde o hikâyeleri birbirine bağlarken |my lies||||||connecting И поскольку моя ложь как-то связывает эти истории ciddi bir zaman harcıyordum. |||I was spending Я терял много времени.

Ta ki hayatıma birisi girdi. Пока кто-то не появился в моей жизни.

Bir sene boyunca bir iş ortaklığı yaptım birisiyle; |||||partnership|| У меня было деловое партнерство с кем-то в течение года; dünya güzeli bir adam, dünya güzeli bir herif |||||||great guy красивый мужчина в мире, красивый мужчина в мире

ama hayatının çok kötü bir döneminde

karşılaşmış olmalıyız ki onunla мы должны были встретиться с ним

tam bir sene boyunca herkese yalan söyledi. Он врал всем целый год. Ve yalanları o kadar böyle birbirine bağlıydı ki |lies|||||were connected| И их ложь была так связана iki gün önce söylediği bir şeyi inanarak, поверив тому, что он сказал два дня назад,

iki gün sonra başka şekilde de söylüyordu. Через два дня он сказал это и по-другому.

En son onun yanından ben ayrıldım. Я ушел от нее последним.

Ben ayrılırken bana da çok yalan söyledi Он много лгал мне, когда я уезжал.

ve dedim ki ben kesinlikle böyle olmamalıyım. ||||||should not be И я сказал, что я определенно не должен быть таким. İtibarım ve inandırıcılığımı bu şekilde kaybetmem doğru değil dedim. My reputation||my credibility|this||lose||| Я сказал, что нехорошо, что я таким образом теряю свой авторитет и авторитет.

O gün yalan söylemeyi bıraktım. В тот день я перестал лгать.

Şu an bir müşterim geliyor, diyor ki; Он говорит, что сейчас придет мой клиент;

— Fatih bu iş neden yetişmedi? ||||wasn't completed - Фатих, почему эта работа не осуществилась?

Yalan söylemiyorum, doğruyu söylüyorum.

Müşteri sağ olsun affediyor. |||forgives Клиент прощает.

Çok basit çok net ve hayatımı netleştirmek için bıraktım onu. İkincisi; hayır demeyi öğrendim. Последний; Я научился говорить нет.

Eskiden evetçiydim ben. |I was agreeable.|

Evet abi, tamam abi, hallederiz abi, ||||we'll handle it|

(Alkışlar)

Evet abi, tamam abi, hallederiz abi, geliyorum abi tamamen bu.

Ve bu evet hayatını yaşamak çok zor bir hayat. Sürekli bir keşmekeşin içine sürükleniyorsun, ||chaos||being dragged into Вы втянуты в постоянный бардак, çünkü hiç kimseyi kırmıyorsun hiç kimseye hayır demiyorsun |||hurt||||say no потому что ты никого не обижаешь, ты никому не говоришь нет direk devam ediyorsun. directly|| Вы продолжаете прямо.

Sonra hayır demeyi öğrendim Потом я научился говорить нет

ama insanlara direkt olarak hayır demiyorum. Но я не говорю людям «нет».

İşte, Fatih şu işi yapabilir misin? Вот, Фатих, ты можешь сделать эту работу?

Hayır, desem bir daha bana iş vermez ki. Если я откажусь, он больше не даст мне работу.

Mesela bir müşteri geliyor diyor ki;

— Fatih diyor bizim şöyle bir projemiz var, |||||our project| — Фатих говорит, что у нас есть такой проект, bu işi size yaptırmak istiyoruz, Мы хотим, чтобы вы сделали эту работу,

sizin ajansınıza yaptırmak istiyoruz diyor. your|your agency||| Şimdi hayır desem bir daha iş vermez. ||if I say||||

Ne diyorum ben de;

— Abi ya bu aralar elimiz gerçekten çok yoğun, dolayısıyla bir işi — Брат, мы очень заняты в эти дни, так что у нас есть работа.

hakkıyla yapabilmek için elimizin rahat olmasını isterdim. Я хочу, чтобы у нас было душевное спокойствие, чтобы сделать это правильно. Siz bence bu işi başkasına yaptırırsanız, |||||have it done Я думаю, если вы наймете кого-то другого для выполнения этой работы,

eminim daha kaliteli bir iş alırsınız Я уверен, что вы получите лучшую работу

çünkü biz şu an bunu yapamayız. |||||we can't do потому что мы не можем сделать это прямо сейчас.

Şimdi bakın hayır demeden hayır dedim aslında. Bu aynı zamanda bir itibarda getiriyor yanında, |في نفس||||| ||||reputation|| neden?

Çünkü bu adam sadece kaliteli iş yapıyor diyor müşteri Потому что этот парень делает только качественную работу, говорит клиент. bir daha geliyor, bir daha iş veriyor. он приходит снова, он снова дает работу.

Dolayısıyla netleştiriyor iş hayatımı. |clarifies|| Таким образом, это проясняет мою деловую жизнь.

Size üçüncü maddeden bahsetmeden önce sizden bir şey rica edeceğim: Before you||article|mentioning|||||request| Прежде чем я расскажу вам о третьем пункте, я хотел бы спросить вас кое о чем: Herkes sağ elini kaldırabilir mi ? Кто-нибудь может поднять правую руку?

Göremiyorum ama.

Şimdi biraz daha yukarı kaldırın,

biraz daha yukarı kaldırın,

şimdi kaldırabildiğiniz kadar kaldırın. |can lift|| Теперь поднимите столько, сколько сможете.

Okey.

Neden kimse ayağa kalkmadı? Почему никто не встал?

(Gülüşmeler)

Düşünce sistemimi değiştirdim. thought|my mindset| Я изменил свою систему мышления.

Şimdi ezberimi kendi ezberimizi bozmamız gerektiğini düşünüyorum hayatta |my routine||our routine|break our routine||| Теперь я думаю, что мы должны сломать собственное заучивание в жизни. ve bana da bu testi yaptıklarında и когда они дали мне этот тест

sizin aranızda 30-40 kişinin aklından geçen, что проходит через умы 30-40 человек среди вас, benim de aklımdan geçmişti; это тоже пришло мне в голову;

ayağa kalkmam lazım. Я должен встать.

Ama maalesef bize, hayatımızın her yerinde öğrenilmiş ||||||learned Но, к сожалению для нас, этому учатся всю жизнь.

bir çaresizlik veriyorlar. |give a despair| Они дают отчаяние.

Mesela ailemiz veriyor bunu, Например, наша семья дает это,

okul veriyor bunu, medya veriyor bunu.

Siyasi arena bunu körüklüyor. political|||fuels Политическая арена подпитывает это.

Ekonomik koşullar bunu tetikliyor, bilmem ne, bilmem ne… |Economic conditions||triggers|||| Экономические условия вызывают это, я не знаю что, я не знаю что...

Mesela hepinizin başına gelmiştir; Например, это случилось со всеми вами;

aman kızım devlete kapağı at, aman oğlum üniversiteyi bitir, ||to the government|||||| О, доченька, накинь на государство кепку, о, сынок, закончи университет,

aman çocuğum para kazanmadan başarılı saymam. |||||consider successful О, дитя мое, я не считаю себя успешным, если не зарабатываю денег. İşte askerlik yapmayana kız vermem bilmem ne. |military service|does not serve|||I don't know| Вот почему я не отдам девушку тому, кто не служит в армии. Şimdi ben kendi hayatıma bakıyorum. Сейчас смотрю на свою жизнь.

Ben üniversite mezunu değilim.

Atıldım, devamsızlıktan atıldım. "I was expelled"|for absenteeism| Меня выгнали, выгнали за прогулы.

İngilizceyi kendim öğrendim ve birinci sınıf bir İngilizcem, Я сам выучил английский, и я первоклассный английский, ana dilim gibi İngilizcem var. У меня английский как родной язык.

Otuz yaşımda evlendim. Я вышла замуж в тридцать лет.

Ondan sonra sıfırdan iş kurdum. ||from scratch|| После этого я начал бизнес с нуля.

Bana dediler ki; para kazanamazsın, kazandım. Они сказали мне; Вы не можете делать деньги, я выиграл. Dediler ki, bu işi satamazsın, sattım. Они сказали, вы не можете продать этот бизнес, я его продал.

Dediler ki rakibine hayatta satamazsın, gittim rakibime sattım. ||to your competitor||||to my competitor| Сказали, что живьем продавать конкуренту нельзя, я пошел и продал конкуренту.

Ve altı yılda on milyon liraya yakın ciro yaratmış olmama, |||||||revenue|| И не создав за шесть лет оборота, близкого к десяти миллионам лир, cari yaratmış olmama rağmen; ne hala kendi evim var, current|||||||| Хотя я создал ток; что еще есть мой собственный дом,

ne hala kendi arabam var. У меня все еще есть своя машина.

Hala kiralık evde oturuyorum. |rental|| Я до сих пор живу в съемном доме.

Hala kiralık araba kullanıyorum. Я до сих пор езжу на арендованной машине.

Bunların hiçbirinin beni bir şekilde içine çekmesine ||me|||| None of them pull me in any way что ничто из этого меня как-то не тянет izin vermedim. Я не позволил.

Bunu nasıl yaptım biliyor musunuz? ||||"do you" Вы знаете, как я это сделал?

Kendi ezberimi bozmaya çalışarak yaptım. |my memorization|break|| Я сделал это, пытаясь сломать собственную память.

O gün bana da o testi yaptılar, В тот же день мне дали этот тест.

kalkmak istedim siyah koyun olmak istedim ama olamadım. Я хотел встать, хотел быть белой вороной, но не мог. Sonra hayatımın ne kadar değerli olduğunu Тогда как драгоценна моя жизнь

ve ne kadar kısa bir zamanım olduğunu gördüm. Ve siyah koyun olmayı seçtim. И я решил быть паршивой овцой.

Kaderimi kendim yazmayı seçtim. My fate||| Я решил написать свою судьбу.

Dolayısıyla da ortaya bu çıktı. Так это вышло.

Dört;

Disiplinli yaşamayı öğrendim. Я научился жить с дисциплиной.

Sabah onda işe gidilmez. Вы не можете пойти на работу утром.

Eğer bir iş sahibiysen, saygıyı hak ettiğini düşünüyorsan, |||if you are||||"you think" Если у вас есть бизнес, если вы думаете, что заслуживаете уважения,

saat onda işe gidilmez. Ты не можешь идти на работу в десять часов.

Biz yedi haziran seçim kampanyasını yaparken, Пока мы проводили предвыборную кампанию 7 июня, sabah saat altıda uyanıyordum. Я просыпался в шесть утра.

Yedide ofiste oluyordum. Я был в офисе в семь.

Yedi ile sekiz arasında planlama yapıyordum. Я планировал между семью и восемью. O günün planlamasını yapıyordum. ||planning of| Я планировал этот день.

Sekiz ile dokuz arasında o planlamayı ekibime mail olarak atıyordum. |||||the planning|my team||| Между восемью и девятью я отправлял этот план своей команде по электронной почте. İdari maillerimi atıyordum. Administrative|my emails| Я отправлял свои административные письма.

Ve dokuzda net bir şekilde işime başlıyordum А в девять я явно начинал свою работу ve kontrol altında tutuyordum her şeyi. |||was keeping||

Çünkü öyle bir iş yapıyordum o zamanlar. Потому что это то, чем я тогда занимался.

Şimdi bu disipline şu an asıl hepsinden, her zamandan daha çok ihtiyacım var, ||discipline|||"most of all"||||||| Теперь мне нужна эта дисциплина сейчас больше всего, больше, чем когда-либо,

neden?

Çünkü artık evden çalışıyorum.

Artık ofisim yok.

Herkes evden çalışıyor, benim çalıştığım insanlar.

Ve evden çalışırken alt katıma bir tane, ||||my downstairs neighbor||

bizim evimizin alt katına, kendime bir tane ofis yaptım. Я построил себе офис на первом этаже нашего дома.

Sabah saat sekizde uyanıyorum.

Aynen mesaiye gidermiş gibi, |to work|| Так же, как идти на работу

eşofmanla falan değil nasıl mesaiye gidiyorsam, in tracksuit||||to work|"how I go" Как мне ходить на работу, не в спортивных штанах или типа того? onları giyiyorum ve bilgisayarımın başına oturuyorum. Akşam beşe kadar işimi gücümü yapıyorum. ||||my tasks|

Bu disiplini hayatımın her yanında uygulayabileyim |||||apply it everywhere ve netleşsin her şey diye. |"become clear"|||

Beş;

İktisat yapmaya başladım. Started saving money|started doing|I started Я начал заниматься экономикой.

Şimdi disiplinli bir şekilde çalışıyor olabilirim. Теперь я могу работать дисциплинированно. Dolayısıyla da aslında ihtiyaç duyduğumuz ya da Поэтому то, что нам действительно нужно или istediğimiz her şeyi satın alabiliyoruz, çok şükür. ||||||thank goodness мы можем купить все, что хотим, слава богу. Ama; eşimde burada, kendisi de söylesin |my spouse|||| Но; моя жена тоже здесь, пусть сам говорит

ben bir teknoloji manyağıyım. |||tech geek

Bir sürü teknolojik cihaz almayı severim. |||device|| Я люблю покупать много технических гаджетов.

Taa ki iki üç senedir artık almıyorum bu teknolojik cihazları. |||||||||devices Уже два-три года я больше не покупаю эти технологические устройства.

Eğer ihtiyacım varsa şuna göre belirliyorum. |||"to that"||I determine according Если мне это нужно, я определяю соответственно. Üç saatte yaptığım bir işi bir saatte yapmamı sağlıyorsa o cihazı alıyorum. ||||||||enables me||| Если это позволяет мне за час выполнить работу, которую я могу выполнить за три часа, я покупаю это устройство.

Ya da dört tane cihazla yaptığım işi, Или работа, которую я проделал с четырьмя устройствами,

bir tane cihazla yapabiliyorsam o cihazı alıyorum. |||If I can||| Если я могу сделать это с одним устройством, я покупаю это устройство. Onun dışında hiçbir şey almıyorum. Кроме этого я ничего не покупаю.

Bunun yanında ayakkabıydı, giysiydi bilmem ne ||It was shoes|clothes and stuff|| Кроме того, это была обувь, одежда, не знаю что.

bunların hiçbirini almıyorum.

Düşünsenize şimdi kampanya bir alana ikincisi bedava, ||||area|second one|for free Подумайте об этом, купите одну кампанию сейчас, а вторая будет бесплатной. yüzde elli indirim. ||50% discount

İhtiyacım, spor ayakkabıya yoksa sırf fiyatı ucuz diye, ||to the shoes||just because||| Мне не нужны кроссовки, только потому, что цена дешевая, hiç spor ayakkabı alınır mı kardeşim? Diye soruyorum ben kendime. ты покупаешь кроссовки братан? Я спрашиваю себя.

Ve son iki senede aldığım tek ayakkabı da bu yani. И это единственная обувь, которую я купил за последние два года.

Onun dışında da başka hiçbir şey almıyorum. İktisat yapıyorum. Economics 101| Я занимаюсь экономикой.

Bu arada,

(Gülüşmeler)

bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum...

Genç insanlara bakıyorum,

üç kuruş para kazanıyorlar. |pennies|| Они зарабатывают три цента.

Maalesef böyle durum ve üzülüyorum da bu duruma ||||"I'm sad"||| К сожалению, это так, и мне жаль эту ситуацию. ama böyle inanılmaz çalgılı çengili düğünler, |||musical|musical and lively| но такие невероятные музыкальные крючковые свадьбы, muazzam paralar harcıyorlar o düğünlere, evlerinde yok yok. huge||spend||||| они тратят огромные суммы денег на эти свадьбы.

Bizim evimizde beş sene önce aldığımız LED var. ||||||LED light| У нас в доме есть светодиод, который мы купили пять лет назад. 3D, bilmem ne bir sürü bir şeyler var evlerinde. 3D, я не знаю, у них дома полно всяких вещей. Şimdi ne ihtiyacım var ki; Что мне нужно сейчас?

evdeki televizyon yetmiyor mu diyorum ben? Я говорю телевизора в доме мало?

Ama onların evinde yok yok böyle ve hayatlarında, Но нет такого в их доме и в их жизни,

evlilik hayatlarının, en mutlu olmaları gerektiği married life||the most||| их семейная жизнь должна быть самой счастливой ilk beş senesinde sırf borç halindeler. ||||debt|"in debt"

Hiç borçta netlik olur mu ya? |in debt|clarity||"Can there be"| Будет ли когда-нибудь ясность в долгах?

Hayatı yani hiç borç yüküyle yaşanır mı diyorum. |||debt|with debt burden||| Böyle bir kaos sıkıntılı değil mi diyorum. |||troubling||| Я говорю, разве такой хаос не хлопотно?

Dolayısıyla biz de o kaosun içinde çıkmanın yolunu, Поэтому мы находим способ выбраться из этого хаоса, şehirden uzaklaşmakta bulduk. from the city|moving away| Мы нашли его, прогуливаясь по городу.

Altı;

Şehir hayatı bizi bence yaratıcı insanların, ||||creative| Городская жизнь заставляет думать, что творческие люди, hayal gücünü öldürüyor. это убивает воображение.

Bence şehir hayatı çalışkan insanları tembelleştiriyor, |||||makes lazy bence tutarlı insanları dağıtıyor. |consistent||

Şehir hayatı bizi sürekli olarak içine çekiyor. Городская жизнь постоянно увлекает нас.

Her gün mutsuz insanlardan besleniyoruz. ||||feed on

Her gün, iletişim kurduğumuz insanlarla, Каждый день с людьми, с которыми мы общаемся,

trafikte falan iletişim kuruyoruz мы общаемся в пробках или что-то в этом роде

ve bunlar bizim hatırımızda kalıyor, |||"in our memory"|

bizi besliyor geriliyoruz bilmem ne bir şey. ||"we regress"|||| оно питает нас, мы регрессируем, я не знаю, что это такое. Diyorum ki ne yapıyorum ?

Eşimin itelemesiyle Bodrum'a taşınma fırsatı bulduk. |with a push|||opportunity| У нас была возможность переехать в Бодрум по настоянию моей жены. Hakikaten dedik ki yeter bu bize. "Really"||||| Действительно, мы сказали, что этого достаточно для нас.

Sonra bir baktık ki aslında diğer maddede de destekleyen ||||||"in the article"|| Затем мы посмотрели на то, что другая статья также поддерживает bir durum var ortada. есть ситуация.

Annem geçenlerde İstanbul'da kardeşimin evine, |recently||| Моя мама недавно поехала в дом моего брата в Стамбуле, mutfak masrafı yapmak için pazara gitmiş diyor ki bana; |kitchen expenses||||||| он говорит мне, что пошел на рынок, чтобы сделать кухонные расходы; Bodrum'da 80 liraya aldığımız meyve sebzeyi |||fruit|fruit and vegetables İstanbul'da 220 liraya aldım diyor.

Ben de diyorum ki içimden o sırada И я говорю себе в то время

ben İstanbul'da yaşayacak kadar zengin değilim demek ki diyorum. |||"enough to"||||| Я говорю, что я недостаточно богат, чтобы жить в Стамбуле. Çünkü benim zenginliğim; ||my wealth Потому что мое богатство;

işte akşam bahçemizde oturdum, Вот сидел я в нашем саду вечером,

bir tane mandalina soydum, yedim. ||tangerine|peeled|

Daha ötesi yok ki bunun. ||no more|| Дальше этого нет.

İhtiyaç duymadığım ayakkabıyı almıyorsam, |I don't need||if I don't buy Если я не куплю туфли, которые мне не нужны,

demek ki mandalina seviyorsam mandalina yemeliyim değil mi? |||I love||I should eat|| Так что, если я люблю мандарины, я должен есть мандарины, верно? Daha bir altın mandalinası var mı bunun? |||golden mandarin||| Это еще один золотой мандарин?

Altın çileği var ama altın mandalinası var mı bilmiyorum. |golden berry||||||| У него есть золотая клубника, но я не знаю, есть ли у него золотые мандарины. Dolayısıyla şehirden uzaklaştım. Итак, я уехал из города.

Ve yedi; ki bence hepsinden önemlisi И семь; который я считаю самым важным из всех

kitap okumaya başladım.

(Alkışlar)

Çok teşekkür ederim.

Kitap okumaya başladım

ve benim o cesarete sahip olmamın |||courage|| и что у меня есть мужество

en önemli şeyi;

şehir hayatından uzaklaşmakta, artık buramıza gelmişti. ||||up to here| убегая от городской жизни, он пришел сюда сейчас. Ama kitap okumaya da ihtiyacım vardı.

Babamdan bahsettim size. |I mentioned|

Benim babam kitap hastasıydı çok okuyordu ||book|was a fan||

ve başkalarının evinde vitrinlerde süs eşyaları varken |||in display cases|decoration|| и в чужих домах с украшениями в витринах Ben üç buçuk yaşında okumayı öğrenmişim. |||||I learned Я научился читать в возрасте трех с половиной лет.

Yedi yaşından yirmi beş yaşına kadar da,

her gece yatmadan önce bir saat kitap okudum. Bu 25 yaşında sosyal medya diye bir şeyle tanıştım. İşte Twitter, Facebook, bilmem ne, bir sürü içerik akıyor. |||||||content|flowing Вот твиттер, фейсбук, не знаю, много контента течет. İşte haberler, trendler, gündem, bilmem ne |||current events|| Вот новости, тенденции, повестка дня, я не знаю, что

o, bu ve her gün 1,5-2 saat bunu okuduğumu fark ediyorum. то, то, и я осознаю, что читаю его по 1,5-2 часа каждый день.

Ve bu bir illüzyon aslında. И это на самом деле иллюзия.

Kitap okumanın yerine geçmiyor internet okumaları. Чтение в Интернете не заменяет чтение книг. O bir çöp yani. ||a piece of junk|

Bir kitap okumak çünkü bir deneyim katıyor, |||||an experience|adds Чтение книги, потому что она добавляет опыта, bir bilgi katıyor bir şey katıyor. что-то добавляет, что-то добавляет.

Kitabın sayfasını çevirmek bile, Даже переворачивая страницу книги

insanın ikinci bir duyusuna hitap ettiği için, akılda kalıcılığı arttırıyormuş. |||second sense||||"in mind"|memorability|"increases memorability" Поскольку он обращается ко второму чувству человека, он повышает запоминаемость. Oysa biz internette ne yapıyoruz? "Whereas"|||| Но что мы делаем в Интернете?

Aşağı çekiyoruz. Мы тянем его вниз.

Dolayısıyla bundan 2-3 sene önce kitap okumaya daha fazla, Therefore||||||| Поэтому 2-3 года назад больше, чем чтение книг,

eskisi kadar, zaman ayırmayı istediğimi fark ettim. |||"to allocate"||| Я понял, что, как и раньше, я хотел не торопиться. Ancak İstanbul'da yaşayıp da araba kullanıp, Однако, живя в Стамбуле и водя машину, kitap okumaya çalışmak o zaman mümkün değil. тогда невозможно пытаться читать книгу. Dolayısıyla benim Bodrum'a taşınma cesaretini göstermemin, |||||showing Поэтому моя смелость переехать в Бодрум, ikinci ana sebebi kitap okumaya daha fazla vakit ayırmaktı. ||||||||dedicate to Вторая основная причина заключалась в том, чтобы проводить больше времени за чтением книг. Ve şunu da fark ettim, И еще я заметил, что

ve Bodrum'a gittikten sonra şunu yapıyoruz artık, и после того, как мы поедем в Бодрум, мы делаем это сейчас,

her gün eşimle 1-1,5 saat evde kitap okuyoruz. Televizyonda Survivor mı izleyelim yani? |Survivor||| Итак, стоит ли нам смотреть «Выжившего» по телевизору?

Kitap okuyoruz.

O yüzden ve İstanbul'a her hafta bir iki gün gidiyorum işte uçakta 1,5 saat, Вот почему я езжу в Стамбул на день или два каждую неделю, 1,5 часа в самолете,

bekleme salonunda 1 saat, metroda bilmem ne falan kitap okuyorum. Читал книгу 1 час в зале ожидания и в метро.

Her İstanbul'a gidiş dönüşüm bir kitap. |||return trip|| Каждая поездка в Стамбул — это книга.

Haftada da toplam bir kitap iki kitap, Всего одна книга и две книги в неделю,

100 kitap yılda demek.

Bu 100 kitaba zaman ayırabiliyorum |||I can spare

ve şunu fark ettim; eğer ben buna zaman ayırabiliyorsam ||||||||"can spare" insanlar da buna zaman ayırabilir. Люди также могут выделить для этого время.

Dolayısıyla kitap kulübü diye bir şey kurdum. Так что я начал что-то под названием книжный клуб. Dünyada da yokmuş böyle bir örneği. Такого примера в мире нет.

Baktık falan böyle. Мы выглядели вот так.

İnsanlar da kitap okusun bizimle birlikte diye, bir kulüp kurduk. |||"to read"||||||set up Мы создали клуб, чтобы люди могли читать книги вместе с нами. Şimdi size babamdan bahsettim. Теперь я рассказал вам о моем отце.

Babam da hayatı boyunca; Мой отец также на протяжении всей своей жизни;

hayatının, erişkin hayatının yarısında medyacılık, |adult|||media work средства массовой информации в половине его жизни, взрослой жизни, yarısında kitapçılık yaptı. |book selling| Половина его была книжным магазином.

Benim de şimdiye kadarki en büyük başarım medyada, ||||||my greatest achievement| Мое самое большое достижение на данный момент в средствах массовой информации, şu anda yapıyor olduğum işte kitap işi. то, чем я сейчас занимаюсь, это книжный бизнес.

Dolayısıyla en başta demiştim ya size, Итак, я сказал вам в начале,

ulvi bir anlam aramıyorum demiştim ama sublime||||| Я сказал, что не ищу возвышенного смысла, но

babamın son sözü de madem her şey çok net olsundu ||final word||"since"|||||be clear ve ben 34 yaşında babamın sözüne geldim. и я пришел к слову отца в 34 года.

Ve aslında da bir yandan da babamın adımlarını izleyip harekete geçmişim. ||||||||||taken action И действительно, я пошел по стопам отца и начал действовать. Öyleyse belki de bu sözün altında: "In that case"||||| Так что, может быть, под этим словом:

"Her şey çok net olsun" un altında |||||of| Под "Пусть все будет предельно ясно"

ulvi bir anlam aramam gerektiğini fark ettim. sublime|||seek||| Я понял, что должен искать возвышенный смысл. Sizin de hayatınız da umarım her şey çok net olur. Я надеюсь, что все будет очень ясно для вас и вашей жизни. Harikasınız hepiniz. Вы все великолепны.

Çok teşekkür ediyorum dinlediğiniz için.

(Alkışlar)