Kızlar Kardeşini Doğuruyor | Büşra Sanay | TEDxAlsancak
Girls|your sister|giving birth|||
Mädchen gebären deine Schwester | Büşra Sanay | TEDxAlsancak
Girls Give Birth To Her Sister | Büşra Industry | TEDxAlsancak
Les filles donnent naissance à leur sœur | Büşra Sanay | TEDxAlsancak
女の子は妹を産む|ビュシュラ・サネイ|TEDxAlsancak
Meisjes baren je zus | Büşra Sanay | TEDxAlsancak
Meninas dão à luz seus irmãos | Büşra Sanay | TEDxAlsancak
女孩生下她们的兄弟姐妹布斯拉萨奈 | TEDx阿尔桑贾克
Gözden geçirme: Figen Ergürbüz
Rückblick: Figen Ergürbüz
Review: Figen Ergürbüz
"Hâkim Bey,
Richter Herr|
Judge Bey|Mr Judge
Senhor Juiz|Senhor
“Your honor,
ektiğiniz fidanın ilk meyvesini siz de yemek istemez miydiniz?"
you planted|the seedling's|||||||
||||vocês||||
Möchten Sie nicht die erste Frucht des Schösslings essen, den Sie gepflanzt haben? "
wouldn't you want to eat the first fruit of the sapling you have planted?”
Bir diğeri:
Another:
"E köydeki herkesle birlikte olmuştu,
e|na aldeia|||
“She had intercourse with everyone in the village.
e ben babasıydım, benimle olmayacak mıydı?
|||comigo|não seria|não seria
I was her father,
E zaten çok da düzgün bir kız değildi benim kızım.”
My daughter wasn't that much of a decent girl anyway."
Ötekisi:
the other one
The other one, “My lovely girl,
“Güzel kızım, seni her gün böyle sevmemi ister misin?”
"Schönes Mädchen, willst du, dass ich dich jeden Tag so liebe?"
"Beautiful girl, do you want me to love you like this every day?"
Alt katımızda, yan dairemizde, üst katımızda,
||next|||
Can anyone know what happens
en yakın arkadaşımızın evinde,
at our best friend's house,
şimdi şurada bir yerde ışığı sönen dairenin içinde,
||||the light|that is off||
Jetzt irgendwo da drüben im Kreis, dessen Licht aus ist,
now somewhere over there in the circle with the light off,
kimler neler yaşandığını bilebilir mi?
who knows what's going on?
Hayır.
No.
Onlar bilebiliyorlar mı?
Do they know?
Hayır.
Çünkü bunu yaşadıklarında, istismara uğradıklarında
|||Missbrauch|
|||abuse|when they are abused
Because we are talking about the three-year-old kid
üç yaşında bir çocuktan bahsediyoruz.
when they are abused.
Normalde zaten babaların öyle sevdiğini zannederek büyüyor bu çocuklar.
|already|||||||
Because these kids grow up assuming that naturally,
Mesela ortaya çıkan bir vaka:
||||Fall
||||case
For example, in a case that has emerged,
Çocuk sekiz dokuz yaşlarında, ilkokula gidiyor.
the kid is eight or nine years old, going to primary school.
Teneffüste arkadaşları ile konuşuyor.
during the break|||
He talks to his friends at recess.
“Babam beni böyle seviyor, sizi de böyle seviyor mu babanız?”
“My dad loves me like that. Do your dads love you like that too?”
“Siz yatarken ne giyiyorsunuz?”
"Was trägst du, wenn du ins Bett gehst?"
“What do you wear while sleeping?”
Çocuklar diyor ki: “Gecelik.”
|||nightgown
The kids say: “A nightdress.”
Kız diyor ki: “Ben de gecelik giyiyordum,
|||||nightgown|
The girl says: “I was wearing a nightdress too,
ama artık kot pantolon giymeye karar verdim.
but now I decided to wear jeans
Çünkü babamın o kot pantolonu çok daha zor açabileceğini düşünüyorum.”
because I think jeans are harder for my dad to take off.''
Çünkü zaten çocuk normalde babalar böyle sever diye büyümüş.
Because the kid grew up thinking that “naturally, fathers love like this.”
Neyse bu çocuklar akşam eve gidiyor, annelerine anlatıyorlar,
Anyway, these kids go home in the evening and tell their mothers.
o anneler ertesi gün okula geliyor, öğretmenle konuşuyor;
çocuğun annesi çağrılıyor ve o çocuğun istismara uğradığı ortaya çıkmış oluyor.
The kid's mother is called,
Çocuğun annesi parçaları birleştiriyor
Child's mother puts the pieces together
ve ahlar vahlar içindeydi diyor olayın avukatı; bana bunu anlatırken annesi için.
|sighs|sighs|||||||||
and the lawyer of the case says: “The mother was complaining about it,"
Ve bu çocuk dört yaşından beri babasının açık açık istismarına uğruyor.
And this boy has been openly abused by his father since he was four years old.
Çok küçük daha, gözleri gülerken falan.
She is so young yet, her eyes are shining.
Yani çocukluğu dört yaşında kalmış bir insan.
In a word, a person whose childhood
Bu sadece Türkiye'de yaşanan bir şey değil.
This is not something that only happens in Turkey.
Dünyanın her yerinde, insanın olduğu her yerde yaşanan bir şey.
Maalesef.
Benim bu kitabı yazmaktaki amaçlarımdan bir tanesi:
One of the purposes for which I wrote this book -
Pek çoğunuz ensest ile ilgili bir muhabbete girerseniz
||||||conversation|
most of you go into a conversation about incest
ya da böyle bir haber gördüğünüzde
or when you see news like that, you can hear people saying,
şeyi çok duyabilirsiniz:
"Ülkenin doğusuna gidin, çok var; güneydoğusuna gidin, çok var. "
"Go east of the country, there are many; go southeast, there are many."
Öyle bir şey yok.
There's no such thing.
Birincisi, bunun rakamı hiçbir zaman bilinemez.
First, the number can never be known.
Çünkü bu çok kapalı kapılar arkasında yaşanan
Because it is something nobody talks about,
ve hiç kimsenin anlatmadığı bir şey ki kendilerine bile söyleyemiyorlar.
and it is lived behind closed doors; they can't even tell it to themselves,
çünkü unutmaya çalışıyorlar,
because they are trying to forget.
yaşamadıklarını zannederek yaşamaya çalışıyorlar.
They are trying to live like it didn't happen.
Ülkenin Doğu Karadeniz'i, İç Anadolu'su, İç Ege'si, Güneydoğu'su, Marmara'sı
It happens a lot in the eastern Black Sea, Central Anatolia,
almış başını gidiyor.
O kadar çok ki...
It is so much that as I said, there is not any specific number.
Dediğim gibi bunun rakamı yok.
Like I said, it has no numbers.
Peki, ben neden böyle bir konuyu seçtim, tercih ettim ve yazmak istedim?
So why did I choose and prefer this topic and want to write about it?
2015 yılıydı, bundan üç yıl önce,
It was 2015, three years ago,
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu başkanı Canan Güllü ile
kadın cinayetleri konuşacağımız bir canlı yayın yapacaktık.
||||live||
We were going to do a live broadcast where we were going to talk about femicides.
Ama öncesinde, onu programa almadan önce, neler konuşacağımızı konuştuk.
|before|||||||
but prior, we talked about what we were going talk about
Arada ensestle ilgili bir kelime geçti,
In the meantime, a word about incest is mentioned.
ensestle ilgili bir röportaj yapalım dedim.
|||interview||
I said let's do an interview about incest.
Ensest nedir? Bunun cezası nedir?
|||penalty|
What is incest? What is the penalty for this?
Eğitimle alakası var mıdır? Hastalık mıdır?
|relation||||
Is it connected with education? Is this a disease?
Ülkenin sizce en çok neresinde yaşanır,
Where is it experienced the most in the country?
yaptığınız araştırmalara göre çıkan sonuç nedir?
What is the conclusion according to your investigations?
Uzunca bir röportaj yaptık, cnnturk.com için.
We wrote a long interview for Cnnturk.com.
Normalde çok uzun röportajlar okumayız değil mi?
Normally, we don't read long interviews, do we?
Gazetelerde tamam ama internette bir yerlerde
In the newspapers, yes, but on the internet,
artık yarısına kadar okuyup çıkarız.
|half|||
we read half of it and close it.
O röportaj, 2015 yılının en çok okunan 11. röportajı, haberi oldu.
This interview became the 11th most read interview and news of 2015.
Neden bu kadar çok okunmuştu?
Why did it become one of the most read interviews?
Çünkü halihazırda istismara uğrayanlar vardı, bir çıkış yolu aramak istiyorlardı.
|derzeit||||||||
|currently||||||||
Because there were people who have already been abused,
Uzun yıllar önce bunu yaşayanlar:
Those who experienced it years ago,
"Acaba şu anda ben bunun için bir şey yapabilir miyim?
they think, “Could I do something about it now?
Ve beni mağdur eden kişi mahkum olabilir mi? Buna bir ceza gelir mi?"
||Opfer|||verurteilt|||||||
||victim|||convict|||||||
And those who abused me,
Bir diğer taraftan, röportajın içinde fantezi arayanlar vardı.
On the other hand,
Sonra mağdurlarla röportajlar yapmaya başladım.
|the victims|||
Then I started doing interviews with the victims.
Ve her mağdur röportajından sonra bana onlarca e-mail gelmeye başladı.
||victim||||||||
Ve bu röportaj sosyal medyada paylaşılıp
||interview|||
And this interview has been shared on social media.
altına herkes hikâyelerini yazmaya başlamıştı.
Everybody commented about their own stories in the posts.
Görünenin arkasındaki görünmeyendi, o kadar çoktu ki.
||||||that
Underneath the apparent, it was unseen and enormous.
Herkes hikâyelerini yazıyordu.
And one day while I was talking with Zülfü Livaneli,
Ve bir gün Zülfü Livaneli ile otururken “Büşra” dedi.
And one day while sitting with Zülfü Livaneli he said "Büşra".
“Mağdurlarla olan bu yaşanmışlıkları bir kitap yap bence.”
the victims|||||||
"I think make a book about these experiences with the victims."
Doğru, güzel. İnsanlara ulaşmak önemli.
That's true, reaching people is important.
Ama onlara ulaşmanın yolları olmalıydı.
But there had to be some ways to reach them.
Bizim gazetelerde gördüğümüz beş altı satırlık bu tarz haberler.
|||||line||style|
There are years between those five to six lines of news
Aslında o altı satırın aralarında yıllar var.
that we see in the newspapers.
Arkada kalan çocukluklar var.
There are childhoods stuck in the past.
Dolayısıyla iskeletini oturtmaya başladım.
|its skeleton|setting up|
Also fing ich an, sein Skelett zu passen.
Accordingly, I started to establish the structure.
Düşünmeye başladım. “Acaba insanlara nasıl ulaşabilirim?”
I asked, How can I reach people?
Birincisi, herkesin anlayabileceği kapasitede yazmalıydım.
First, I had to write in the way that everyone could understand.
Sadece okuma yazması yeterliydi bu kitabı okuyacak olanların.
It was enough for those who were going to read this book to just read and write.
Dolayısıyla terimsiz bir kitap yazmalıydım.
|ohne Fachbegriffe|||
|without terminology|||
So I had to write a book that does not contain specific terms.
Sosyologlarla röportajlar yaptım, adli tıpçılarla röportajlar yaptım.
|||forensic|||
I did interviews with sociologists,
Cezaevlerine girdim, mahkumlarla görüşmek istedim, görüşmek istemediler.
the prisons||the inmates||||
I went to prisons, I wanted to meet with the prisoners, they did not want to.
Çünkü bunu kabul etmiyorlar.
Because they don't accept it.
Öğretmenlerden çok vakalar geldi, avukatlarla konuştum.
||cases|||
I received so many cases from teachers; I talked with lawyers;
Bir film yönetmeni ile konuştum. “Atlıkarınca”.
||the director|||Carousel
I talked with a movie director who directed "Atlıkarınca" [Carousel].
Adli tıpçılarla niye konuştum? Çünkü 3-4 yaşındaki çocuk istismara uğruyor.
Warum habe ich mit den Forensikern gesprochen? Weil 3-4 Jahre altes Kind missbraucht wird.
Why did I talk with forensic scientists?
Ve bu çocuk genital muayeneye nasıl hazırlanır?
||||der Untersuchung||
Und wie bereitet sich dieses Kind auf eine Genitaluntersuchung vor?
and how that child gets prepared to the genital examination?
“Doktor bey,
“Doctor, what exactly do you say to examine that child?
siz bu çocuğa ne söylüyorsunuz da ondan sonra o sandalyeye oturtuyorsunuz?
What do you say to this child and then sit on that chair?
O çocuk o sandalyeden kalktıktan sonra nasıl bir ruh halinde oluyor?”
||||||||spirit||
In welcher Stimmung ist das Kind, nachdem es von diesem Stuhl aufgestanden ist? "
How does that child feel after that?"
Sosyologlarla konuştum. Çünkü olayın göç ile ilgisi var mıydı?
Ich habe mit Soziologen gesprochen. Weil der Vorfall etwas mit Einwanderung zu tun hatte?
I talked with sociologists to answer: “Is it related to immigration?"
Çok kalabalık bir evde bunun olasılığı daha mı yüksek?
Ist es wahrscheinlicher, dass dies in einem sehr überfüllten Haus passiert?
"Is it more likely to happen in a big family?"
Eğitimle alakası var mı?
|relation||
“Is it related to education?"
Bunları konuştuk.
Wir haben darüber gesprochen.
We talked about these.
Bu arada eğitimle alakalı değil.
Übrigens geht es nicht um Bildung.
By the way, it is not about education.
Çünkü doğru bilgi ve iyi eğitim dürtüleri kontrol altına alabilen şeyler değil.
||||||impulses|||||
Denn korrekte Informationen und gute Ausbildung können keine Kontrolle übernehmen.
Because correct information and good education are not things that can take control.
Cezaevine girdim.
Ich ging ins Gefängnis.
I went to prison.
Ki ben de bu kitaba çalışırken çok fazla şey öğrendim röportajlarda da.
Und während ich an diesem Buch arbeitete, habe ich in Interviews viel gelernt.
I learned so many things from these interviews
Cezaevi psikologları,
Jail psychologists.
Türkiye'nin her bölgesinden olmasına dikkat ettim bu arada,
By the way, I tried to choose from every region of Turkey,
her bölgeden bir cezaevi.
a jail from each region.
Tabii o kişileri, o mahkumları bulmak zannederim bir yılımı falan aldı.
Natürlich glaube ich, dass ich ein Jahr oder so gebraucht habe, um diese Leute, diese Gefangenen zu finden.
Of course, I think it took me a year or something to find those people, those prisoners.
Barolarla görüştüm bir yıl boyunca.
den denetim||||
the bar associations||||throughout the year
Ich habe mich ein Jahr lang mit den Anwaltskammern getroffen.
I talked with prisons for one year.
Tecavüzden yatan bir adamın ziyaretçisi, hemen değil ama bir süre sonra, eşi
the rapist||||visitor|||||||his wife
Der Besucher eines Mannes, der in der Vergewaltigung liegt, nicht sofort, sondern nach einer Weile seine Frau
The visitor of a man who is incarcerated for rape,
ve eşi onu ziyarete geldiğinde pembe oda istiyor.
|||||pink||
und als seine Frau ihn besucht, will er ein rosa Zimmer.
and when his wife comes to visit him, he wants a pink room.
Tecavüzden yatan kocasıyla pembe oda istiyor.
Sie bittet um ein rosa Zimmer mit ihrem vergewaltigten Ehemann.
She wants a pink room with her husband who has been incarcerated for rape.
Pembe oda, eşiyle cinsel birliktelik yaşadığı oda.
|||sexual|||
Das rosa Zimmer ist das Zimmer, in dem er mit seiner Frau Geschlechtsverkehr hatte.
The pink room is the room where he had sexual intercourse with his wife.
Ensest mahkumları, e bunların ziyaretçisi kim?
Inzestgefangene und wer ist ihr Besucher?
Incest prisoners, well, who are their visitors?
İlk zamanlar hiç kimse ama bir süre sonra kendi anne ve babası.
At first, nobody but after a while his own parents.
Çok enteresan değil mi?
Kadınlar kabul etmiyorlar eşlerinin o kıza tecavüz ettiğini.
Women don't accept that their husband raped that girl.
"Yapmaz ki benim kocam." diyor.
"My husband wouldn't do such a thing," they say.
Ama bana sorarsanız biraz sosyolojik olarak irdelemek gerekiyor.
||||||analysieren|
||||||analyze|
Aber wenn Sie mich fragen, ist es notwendig, es ein wenig soziologisch zu analysieren.
But if you ask my opinion,
Bir yerlerde ekonomik özgürsüzlüğe dayanan bir şey çünkü.
|||economic oppression|based on|||
Weil es irgendwo auf wirtschaftlicher Freiheit basiert.
Because, in some ways, it depends on economic independence.
Hukuki olarak da bunun cezası nedir? Cezalar caydırıcı mı?
|||||||abschreckend|
Legal||||penalty|||deterrent|
And what is its punishment legally?
Başka ülkelerde bunun cezası ne?
What is the punishment in other countries?
İyi hâl indirimi böyle davalarda neden yapılır?
||Rabatt||||
Good|good behavior|good behavior discount||in such cases||
Warum wird in solchen Fällen der Rabatt für gute Laune gewährt?
Why, in such cases, is good conduct time applied?
Çünkü bahsettiğimiz şey, çalıştığım bu konu; insanın üstünde, her şeyin üstünde.
Because what we are talking about, this issue I am working on,
Ekonominin, paranın, girişimciliğin, siyasetin, her şeyin üstünde bir şey bu.
||Unternehmertum|Politik||||||
It is beyond the economy, money, entrepreneurship, politics.
Çocuk. Umut yani, umut çocukta!
|||hope|
A child.
Düşünsenize, şöyle karar veriyorlar mesela;
Think about it, they decide like this;
istismara uğrayan bir çocuk düşünün, bir vaka.
||||||case
Think about an abused child, a case.
Bazı hâkimler çocuk istismara bu karanlıkta uğradığı için,
There are some judges that increased the punishment of rapists
istismarcı karanlıktan faydalandığı için cezasını arttıran hâkimler var.
|||||erhöhenden||
exploiter||taking advantage of|for||||
because the child gets abused in darkness,
Ama bazı hâkimler de iyi hâl indirimine gidiyor.
But some judges also go for good behavior reduction.
Mesela yaklaşık bir buçuk iki ay önce, bir kız babasından hamileydi.
||||||||||was pregnant
For example, 45-60 days ago,
Hamileliği bitirildi.
And her pregnancy has been terminated.
Kız zihinsel engelliydi.
|intellectually disabled|
The girl was mentally retarded.
Karnındaki çocuk %99.9 öz babasındandı.
||biological|
The child in her womb was 99.9% from her own father.
Ama o kız, tecavüz esnasında bağırmadığı için o istismarcı babaya ceza verilmedi.
||||during|||||||
But that abuser father got free
Hukuk, adalet bunu uygulayanların vicdanına kalabilecek bir şey değil.
Law|justice|||conscience of||||
Law and justice
Bir kitap var, orada ne yazılırsa o yapılır.
There is a book, and what is written must be implemented.
Ya ağırlaştırılır ya da orada olan uygulanır ama iyi hâl indirimine gidilmez.
|is aggravated|||||is applied|||||
Either it is aggravated or what is there is applied, but the good mood is not discounted.
Peki bunlar içeride ıslah oluyorlar mı?
|||reformieren||
|||reforming||
So do they change their ways in prison?
Bence hayır.
I don't think so.
Pişmanlık yaşıyorlar mı?
Regret||
Do they feel regret?
Bence hayır.
I don't think so, because they don't accept it anyway.
Çünkü zaten kabul etmiyorlar.
Because they don't accept it anyway.
Sordum, dedim ki psikologlara:
I asked the psychologists, “What do they write on their petitions?”
"Sizinle görüşmek isterken dilekçelerine ne yazıyor bunlar?"
with you|||to their petitions|||
"What do they write on their petition when they want to see you?"
"Ya uyuyamıyorum işte, bana bir uyku ilacı yazar mısınız?"
|||||sleep|||
“Well, I can't sleep. Could you prescribe sleeping pills?"
Bu sebeple psikologla görüşmek istiyorlar.
They want to consult a psychologist for that reason.
Mağdurları bulmak hiç kolay olmadı.
the victims||||
Finding victims was not easy.
Çoklar. Çoklar, gerçekten.
There are too many. There are really too many.
Ama onları bulmak zor oldu, onlarla konuşmak da çok zor oldu.
But finding them was difficult.
Mesela ben yaşlarda bir kız.
For example, a girl, the same age as me.
Aynı dönemlerde çocuktuk ama bambaşka hayatların çocukluklarını yaşadık.
We were kids in the same years,
Aynı gökyüzünün altında, ben ip atlar, ben sek sek oynarken
Under the same sky.
o kız, atladığı iple kendini boğmayı düşünüyordu.
|||||strangling herself|
she was planning to hang herself with the same rope.
Böyle bir çocukluktu.
||it was childhood
It was a childhood like that.
Ama hiç kimsenin böyle bir şeye hakkı yok!
||||||right|
But no one has a right to do that.
Onlara soru sorarken onları incitmemeye çalıştım.
||||not hurt|
I tried not to hurt them while I was asking questions.
Bana cevap verirken çok uzaklara baktılar.
||||far away|
They looked really far away while they were answering me.
Ama uzaklara bakarken aradıkları şey altı yaşında kalan çocukluklarıydı.
But looking away, what they were looking for was their six-year-old childhood.
Amcası, çikolata veriyor. "Gel sana çikolata vereceğim."
Her uncle gives her chocolate: “Come, I will give you chocolate.”
Kız gidiyor.
She goes.
"Altı yaşıma kadar çikolata yememiştim, paramız yoktu diyor.''
“I didn't eat chocolate until I was six; we were poor,” she says.
"E amcam, gittim aldım." Ve bitti, altı yaşında kaldı.
"Uncle, I went and bought it." And it's over, he's six years old.
Bu kadar kolay mı?
Is it just that easy?
Hayır.
No. Is it something eradicable?
Bu bitirilebilir bir şey mi?
Is this something finishable?
Bence hayır.
I don't think so.
İnsan soyu devam ettikçe maalesef olabilir bir şey gibi geliyor.
|Menschheit||||||||
|human race||||||||
As long as humans exist, it seems possible, unfortunately.
Ama en azından gardımızı alarak bilerek yaşamak çok önemli.
|||Wachsamkeit|||||
|||guard||deliberately|||
But it is very important to live knowingly, at least with our guard.
Peki ben bu süreçte nasıl etkilendim?
|||process||
So how was I impressed during this process?
Benim için çok zordu, ben çok değiştim.
It was really hard for me. I changed too much.
28-29 yaşlarındaydım buna başladığımda.
I was in my||
I was 28 or 29 years old when I started it.
Saçlarımdan beyazlar çıktı, tamam yaş itibariyle olabilir.
|||||age|
My hair got gray, okay, it might be because of my age.
Ama bir anda bu kadar çıkması...
But getting gray hair too much in a short period ...
Saçlarımdaki beyazların her biri, aslında biri; hepsinin birer hikayesi var.
|||||||each||
Every single one of the whites in my hair is actually one; They all have a story.
Kendimi dışarıda tutmaya çalışarak, biraz daha güçlü, dik durarak
|||||||upright|
I tried to struggle with it by keeping myself out,
mücadele etmeye çalıştım, onların sesini çıkartmak için.
struggle||||||
I tried to struggle, to get their voices out.
Başkaları da o noktadan, o yoldan geçmesin diye.
|||||||so that
to hinder other people from going through the same thing, the same point.
Mesela artık bence gülüşüm de yüzüme oturmuyor.
|||my smile||my face|
For example, my smile doesn't fit my face anymore.
İlk dönemler otobüse bindiğimde, demirlerden tutamazdım.
||||the bars|
At first, I couldn't hold the bars of the buses -
Oradaki terler avuç içlerime gelecek diye...
|the sweat|palm|||
the sweat on the bars would touch my palms -
Otobüse oturduğumda o sıcaklık bana değecek diye...
|||the heat||will touch|
for fear that the heat would touch me when I sat on the bus ...
Öyle dönemler geçirdim ve bunu kabuslar takip etti.
|||||Alpträume||
I had such horrible periods, followed by nightmares every night.
Ondan sonra 70-80 yaşındaki dedelerin bana hiç tonton gelmemesi falan devam etti.
||||||knuffig||||
||||||chubby||||
After that, the 70-80 year old grandfathers kept saying no tonton to me.
Ama şöyle bir şey var.
But here is the thing. Why?
Neden?
''Git oğlum amcan biraz seni sevsin.'' ''Hadi kızım yanağından...''
||||||||your cheek
“Hey son, go and let your uncle hug you.”
Neden?
Why? Why would someone touch my kid?
Niye dokunsun ki başkası benim çocuğuma?
Why would anyone else touch my child?
Dokunmasın.
Neden?
It is just a moment, just a tiny, little moment.
Bir anlık! Bir an!
|a moment||
Bir an eşittir 65 yıl. Düşünsenize!
||equals||
Think about it: one moment equals to 65 years.
Kitap çok ilgi gördü.
The book got a lot of attention.
Çünkü bu konuşulmadığı için okunması tercih edilen bir konuydu.
Because it was an unspoken topic,
Çünkü okumak sessiz bir eylemdi.
||||action
Because reading was a silent act.
Ama o kadar çok dönüş alıyorum ki;
I have been receiving a lot of feedback
doktorlardan, öğretmenlerden, sosyal hizmet uzmanı olacak öğrencilerden.
from doctors, teachers,
Herkes bambaşka hikayeler anlatıyor.
Everybody has a story to tell.
“Tez gibi bir kitap olmuş, iyi ki olmuş.
Thesis|||||||
thesis|||||||
“It was a book like a thesis, fortunately it did.
Üç yılda okulda görmediğim bilgileri hap hap buradan aldım.”
|||||Stück für Stück|||
I learned information I didn't hear at school in three years."
Neden?
Why? I am just a journalist.
Ben gazeteciyim, ben sadece soruları sordum.
I am a journalist, I just asked the questions.
Okullarda da bunun eğitimi verilsin.
||||gegeben werden
There should be lessons about this in schools.
Kitapta yazıyor: "Hangi uzmanlar okulda hangi ders olursa
|||experts||||
He writes in the book: "Which experts are
meslek hayatına girdiklerinde faydasını görebilirler?"
profession|||its benefits|
can they benefit when they enter professional life? "
Bence kitabın en önemli ayaklarından bir tanesi, anket çalışmasıydı.
And I think the most essential part of writing this book
İki bin küsur üzerinde yaptığım bir çalışmaydı.
||thousand something||||
Hedeflediğim kitle üniversite öğrencileriydi; hukuk, tıp, eğitim,
|Zielgruppe|||||
|audience|||||
My intended population was university students.
güzel sanatlar ve iletişim fakültesi.
Faculty of Fine Arts and Communication.
Neden hukuk?
Why law?
Çünkü bunun cezasını verecek kişiler bu fakülteden çıkacaktı
|||will give||||
Because the people who would impose the penalty for this would come from this faculty.
ya da savunacak kişiler.
Neden tıptı?
Why the faculty of medicine?
Çünkü bunun raporunu verecek kişiler tıptan çıkacaktı.
İletişim, olayın basın ayağıydı.
||press|part
Communication was the base of the media.
Eğitim, öğretmenlerin kocaman bir rolü vardı
Teachers had a huge role in education.
ve güzel sanatlar.
Fakat bu çocuklar üniversite öğrencisi
Although these people were university students,
ve ben ensestin tanımını yapıyorum anketin başında
|||definition|||
I had to define the meaning of incest in the beginning of the survey.
ve sorulardan bir tanesi:
"Enseste uğramış birini tanıyor musunuz, kim tarafından uğramış?"
Inzest Opfer|||||||
|been affected||||||
“Do you know anyone who has been stricken by incest,
Verdikleri yanıt: "Sevgilisi tarafından."
And the answer is, “By her boyfriend.”
Okuduğunu anlamıyorsun, sevgilisi yazıyorsun.
You can't even understand what you read, and you say, "her boyfriend"?
Sen daha sonra çıkıp bunun raporunu nasıl verebilirsin?
So how can you even report this?
Bunun cezasını nasıl verebilirsin?
How can you punish it?
Yani bunun cezasını veremez ve raporu da veremez.
I mean, you can't report nor answer it.
Biraz daha dikkat, ne olur biraz daha dikkat!
A little more attention, please, a little more attention!
Umuyorum ki çocuklar sadece gülmekten ağlar.
||||laughing|
I hope
Umuyorum ki çocuklar yere düştüğü için, dışarıda dizleri kanadığı için ağlar.
|||||||knees|||
I hope
Ama çocuklarımızı maalesef artık dışarıya gönderemiyoruz; evde kalsalar maalesef.
Sadly, we cannot let our children play on the streets anymore.
Ama şöyle bir şey düşünün: Kocaman bir siyah düşünün.
But think about this: think about a big, giant blackness.
İçinde minicik bir beyaz kendini belli eder değil mi?
|tiny|||itself||||
Even the smallest white can be seen in it, right?
Yani bu ne demek?
Karanlıktan güçlüdür hep aydınlık ve umut çocukta.
|||light||hope|
Light is always more powerful than darkness,
Beni dinlediğiniz için çok teşekkürler.
Thank you very much for listening to me.
(Alkış)