×

Używamy ciasteczek, aby ulepszyć LingQ. Odwiedzając stronę wyrażasz zgodę na nasze polityka Cookie.


image

TEDx Turkey, Yargılarınız, Yaşamınız Olmasın | Sanem Oktar | TEDxIstanbul

Yargılarınız, Yaşamınız Olmasın | Sanem Oktar | TEDxIstanbul

Çeviri: Gülnar Khalilova Akdish Gözden geçirme: Yunus ASIK

Ben bir kadın girişimciyim.

Son 20 yıldır pazarlama alanında farklı şirketler kurdum ve sattım.

Bugün burada hem bir kadın hem bir girişimci olarak

size kadın ve erkekler olarak

üstlendiğimiz rollerden biraz bahsedeceğim.

İzmir'liyim.

Söylediği sözün anlam ifade ettiği bir ailede büyüdüm.

Benden 5 yaş küçük bir erkek kardeşim var.

Babam girişimci.

Hesapsız alınan risklerin ne anlama geldiğini

14 yaşımda babam iflas edince öğrendim.

O zaman iki şeye karar verdim.

Bir, kendi ayaklarım üzerinde durmam gerekiyordu. İki, iyi bir eğitim almam gerekiyordu.

Liseyi İzmir'de okudum, üniversite için İstanbul'a geldim.

Okulu bitirdikten sonra her genç kız gibi

bir uluslararası şirkette çalışmaya başladım-

-çünkü kariyerim öyleydi-

ardından evlendim, evlendiğimde bir kız çocuğum oldu ve işi bıraktım çünkü annelik benim

zaten kariyerimdeki en önemli roldü.

Fakat yine hesaplamadığım bir şey oldu,

hesaplayamamıştım.

Bir, evde oturmak çok sıkıcıydı. İki, boşanmıştım.

İşte, iş kurmaya karar verdiğim tam da bu zamana rastlar.

Uzun süre düşündüğüm ve pek çok kere

pek çok kişiye danıştığım bir süreç geçirdim.

Burada genel olarak bana söylenen şey,

bir kadın olduğum, neden iş kurmak istediğim, küçücük bir çocuğumun olduğu

ve tanımadığım insanlarla iş yapmamam gerektiğiydi.

Aslında bugün dönüp baktığmda,

bunun sadece bana ait bir problem olmadığını görüyorum.

İşte o yüzden sizinle Abbie Conant'ın hikayesini paylaşmak istiyorum.

Abbie Conant trombon çalan bir müzisyen.

Trombon çalıyor ve Turin operasında.

1980 yazına geldiğinde bir işe başvurmak istiyor

ve Münih Filarmoni orkestrasına başvuruyor.

Kabul mektubu geliyor kendisine.

Mektup geldiğinde üstünde şöyle bir ifade var:

"Herr" Abbie Conant - Bay Abbie Conant geliyor.

Ama bu küçük ayrıntıya pek de takılmıyor kendisi.

Seçmeler için Münih'e gidiyor.

O dönemde Münih Filarmoni Orkestrasının

binası tamirde olduğu için

Münih operasında seçmeler yapılıyor,

Fakat orkestrada çalışanların birinin de yakını

seçmelere katıldığı için seçimler perde arkasında yapılıyor.

O zamana kadar Avrupa'da perde arkasında

seçim yapmak pek de olağan bir şey değil.

33 kişi seçimlere giriyor.

Abbie Conant'ın sıra numarası 16. Sıra kendine geldiğinde,

sahneye çıkıyor ve trombonunu çalmaya başlıyor.

François Davit'in konçertosunu çalıyor.

Ancak çalarken 1 notayı kaçırıyor.

Çok üzgün bir biçimde sahnenin arkasına doğru gidiyor,

eşyalarını toplamaya başlıyor.

"Herhalde artık beni seçmeyecekler" diye düşünürlerken,

sahnenin önünde seçim yapanlar

hiç de öyle düşünmüyorlar.

Konçertoyu duydukları itibaren oldukça etkilenmişlerdir ve diğerlerini duymaya gerek görmeden

Abbie'nin kazandığını açıklarlar ve

"Bay Abbie Conant" sahneye gelir,

Perde açılır...Uzun bir sessizlik...

"Aman Tanrım, bu bir kadınmış"

O zamana kadar Münih Filarmoni Orkestrasında

kadınlar iki tane çalgı çalarlar.

Bir tanesi keman, diğeri de obuadır.

Bunlar kadınların ince, zarif parmakları için çok uygundur.

Oysa ki trombon. Tam bir erkek çalgısıdır.

Hatta o kadar ki aynı zamanda marşları çalarlar.

Ayrıca trombon çalmak için

çok güçlü nefese ihtiyaç duyulur.

Bir kadın nasıl olur da böyle bir şey çalar.

Neyse kabul edilir.

Ancak biraz zaman geçtikten sonra,

yanlarına çağırır maestro ve der ki:

"Bundan sonra artık baş tromboncu değilsin."

"Neden?"

"Çünkü fiziksel olarak senin bu kadar yetkinliğin yok!"

Abbie çok sinirlenir ve mahkemeye başvurur.

Mahkeme ondan bir sağlık raporu ister,

Kendisi sağlık raporu almak için hastaneye gider.

Hemşire muayeneyi bitirdikten sonra ona şu soruyu sorar:

"Siz atlet misiniz? Ne kadar güçlü ciğerleriniz var"

Abbie raporu alır ve tekrar döner.

Fakat geri döndüğünde bu sefer de

orkestrada maaş farklılıkları olduğunu görür.

Sadece kadın olduğu için

erkeklerden daha az ücret almaktadır.

Tekrar mahkemeye gider

ve mahkeme tam 8 yıl sürer.

Sonunda kendi kazanır ve Abbie Conant

artık Münih Filarmoni Orkestrası'nda

trombon çalmaya devam eder.

Fakat o günden sonra ne olur, biliyor musunuz?! Orkestralarda seçimler perde arkasında yapılmaya başlar ve

perde sayesinde gerçek yetenekler keşfedilmeye başlar.

O günden sonra Amerika'da Filarmoni Orkestraları'nda,

%5 olan kadın oranı %55lere çıkar.

Sadece kadınlar için değil,

Asyalılar için de, Afrikalılar için de ,

Güney Amerikalılar içerisinde de

müzisyenlerin oranı artar.

Müzik dünyasının keşfettiği şey şuydu:

Yargılarınız kadın ve erkek rollerini belirlememeli,

gözünüze perde çekmemeli.

Çünkü kadınların ve erkeklerin yapabildiklerini düşünmek,

gerçek yetenekleri değerlendirmemizi engeller.

Aynı iş dünyasında olduğu gibi .

Prof. Dr. Yıldız Ecevit şöyle diyor,

girişimcilikle ilgili yaptığı araştırmada.

Kadınların %39'u iş kurmak istediklerinde, şöyle bir yanıt alıyorlar:

"Sen yapamazsın."

%37'sine, "Ne gerek var, evde otur,

zaten beceremezsin" denerek küçümseniyor.

%10'una önce en yakınları "hayır" diyor.

Aslında girişimciliğe baktığınız zaman

başka sorunları da var kadınların.

Finansa ulaşmakta, network kurmakta.

Ve bütün bu sorunlar içerisinde

kadın kendini yalnız hissediyor.

Dünyada nüfusun yarısını kadınlar oluşturuyor,

ancak fırsatlara erkekler kadar rahat ulaşamıyorlar.

Nereden mi biliyorum bunları?

Sizinle bazı rakamları paylaşmak istiyorum.

Dünyada 22 tane kadın devlet başkanı var.

Parlamentoda temsil olunanı %21.

Eğer dünyada kadınlar ve erkeklerin

fırsatları eşit olsaydı, dünya ekonomisi

85 milyar dolar daha zengin olacaktı.

Peki Türkiyede durum nasıl?

Ora ile de ilgili bazı rakamlar paylaşayım.

Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranı %33.

OECD ortalaması %58. Türkiye'de sadece

sekiz milyon yüz bin kadın çalışıyor,

4 milyon yüz bini kayıt dışı.

Yani kayıt dışında çalışan kadınların hepsini bir ile toplasak,

inanın, İzmir ili kadar etmiyor.

Türkiye'de girişimci kadın sayısı 105 bin,

toplam girişimcilerin %8'i.

Ve Dünya ekonomik raporu diyor ki,

kadın ve erkeklerin fırsatlara eşit olabilmesi için

118 yıl daha geçmesi gerekiyor .

Yani benim torunumun çocuğu ancak görebilecek. Yargılar önemli.

Size neyi nasıl yapamadığınızı söyleyecekler. Ve bunu daha kız çocuğuyken size söylemeye başlayacaklar.

Aynı bu videoda olduğu gibi.

(Video) Kızları sınırlandırıyor muyuz? Onlara sorduk.

Kız olduğun için sana bazı şeyleri

yapmaman gerektiği söylendi mi?

Evet.

Her zaman, her zaman, sürekli.

İnsanlar kızları hep mutlu ve neşeli

olması gerektiğini düşünüyor. Bilirsin işte.

Olması gereken gibi ol, zorlu bir şeyler yapmaya kalkma. Birini gerçekten kurtaramayacağımı söylediler.

Örneğin hikayelerde kızları

hep erkekler kurtarır.

Kızların %72'si toplumun onları sınırladığını hissediyor Orkid bunu değiştirmek istiyor.

Şuradaki kutulardan birini alıp buraya

getirmenizi istiyorum.

Kutu sınırlarını temsil ediyor.

(Kızlar mükemmel olmalı) Her bir kutuya söylediğiniz

(Kızlar mükemmel olmalı) şeylerden birini yazın lütfen.

(Kuvvetsiz)

(Kızlar güçlü değil.)

(Spor spikeri olamazlar)

(Cesaret edemez)

Ergenlik döneminde kızların öz güveni düşüştedir. Sınırlamaları kabul etme eğilimi gösterirler. Geri adım atmaya ve yeni şeyler denememeye başladım.

ve...bunlar beni kısıtladı.

Trompeti, basketbolu bıraktım, güreş sporunu bıraktım.

Ben...kendi kendime

iyi değilsen bırak gitsin dedim.

Bıraktın mı peki?

Bir hafta için.

Sonra ne oldu?

Onlara daha iyisini yapmak için çok çalışarak aksini ispatladım. Nasıl davranacağımı başka insanların

isteklerine göre karar veriyordum.

Sonra fark ettim ki bu korkunç birşey

Öyleyse "Yeter artık!" dedim.

"O kutuyla ne yapmak istiyorsun?"

"Kutuyu gerçekten kırmak

veya patlatmak istiyorum."

"Vurmak." "Haydi!"

"Bir dakika ciddi misin sen?"

"Bence yapmayı sevdiğin neyse buna devam etmeli ve

istediğin her şeyi yapmalısın.

İçindeki her korkuyu zapt edebilir

ve hayallerini yaşayabilirsin,

ve istediğin her şeyi yapabilirsin.

"Durdurulmaz" kelimesini bu yüzden seviyorum.

(Alkışlar)

Ve durdurulamaz bir kadın daha var, Helen Clark.

Kendisi Yeni Zelanda'nın tam 9 yıl başbakanlığını yapıyor.

Başbakanlığının son günlerinde bir okula çağırılıyor

ve bir konuşma yapması isteniyor.

Konuşmayı yaptıktan sonra bir grup

kız çocuğu yanına yaklaşıyor.

Çok endişeliler. Endişeli gözlerle ona soruyorlar:

"Size bir soru sorabilir miyiz?"

"Buyurun" diyor, Helen Clark.

"Biz çok korkuyoruz, çok endişeliyiz.

Doğduğumuzdan beri ülkeyi siz yönetiyorsunuz.

Acaba ülkemizi bir erkek yönetebilir mi?

Yargılarımız. Gözümüzün önündeki perdeler.

Ama biliyor musunuz, iyi haberim var bir size.

Değişim başladı.

Artık yeni dünyada, dijitalleşmiş bu dünyada,

kadınlar ve erkekler artık fırsatlara her zamankinden daha yakınlar.

Artık kocaman, zamanı ve yeri olmayan dünyada yaşıyoruz.

Bilgi elimizin altında.

Dolayısıyla değiştirmek ve dönüştürmek için

artık çok fazla zamanımız var ve bu geçirdiğimiz kötü günlerde

biliyor musunuz, kadının nasıl bir becerisi var.

Transformasyon. Değiştirme. Kötüyü iyileştirme gücü var. Bakın, uzun zamandır dünya ülkelerinde,

kadınlar başbakanlık ediyor.

IMF'in, FED'in başkanı kadın.

Almanya, İngiltere ve belki de Amerika'nın Başkanı kadın olacak.

Bu tesadüf değil.

Kadınların bu liderlik becerileri ile

dünyayı daha güzelleştirmek için daha fazla açığa çıkması gerekiyor.

Bugün burada kadınlar kadar erkekler de var. HE FOR SHE'ler- onların desteklediği kadınlarla

ve kendine güvenen kadınlarla

ve en büyük destekçimiz olan,

Cumhuriyetimizin kurucusu Ata'mızın bize verdiği bu haklarla

ben, önümüzün her zamankinden daha açık olacağına inanıyorum.

Birlikte, hep beraber.

En güzel geleceği el ele, birlikte yaratabiliriz.

Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!

Teşekkür ederim.

(Alkışlar)

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Yargılarınız, Yaşamınız Olmasın | Sanem Oktar | TEDxIstanbul |||Sanem|| Your judgments|Your life|"Don't define"|Sanem Oktar|Sanem Oktar| |Tu vida|No sea|Sanem Oktar|Oktar| Lass deine Urteile nicht dein Leben bestimmen | Sanem Oktar | TEDxIstanbul Don't Let Your Judgments Be Your Life | Sanem Oktar | TEDxIstanbul Ne laissez pas vos jugements être votre vie | Sanem Oktar | TEDxIstanbul あなたの判断に人生を委ねてはいけない|サネム・オクタル|TEDxIstanbul Не позволяйте суждениям быть вашей жизнью | Санем Октар | TEDxСтамбул

Çeviri: Gülnar Khalilova Akdish Gözden geçirme: Yunus ASIK |Gülnar|Khalilova|"Editor"|||| |Gülnar|Khalilova|Akdish|||Yunus ASIK|Yunus Enamorado Translation: Gulnar Khalilova Akdish Review: Yunus ASIK Перевод: Гульнар Халилова Акдиш Рецензия: Юнус АСИК

Ben bir kadın girişimciyim. |||unternehmer |||entrepreneur أنا سيدة أعمال. I am a female entrepreneur. من یک کارآفرین زن هستم.

Son 20 yıldır pazarlama alanında farklı şirketler kurdum ve sattım. ||Marketing|||||| ||marketing|"in the field"||||| اسستُ وبعتُ شركات مختلفة في مجال التسويق لمدة 20 عاماً. ۲۰ سال است که در جهان مارکتینگ شرکت های مختلف تاسیس کردم و فروختم. За последние 20 лет я основал и продал различные компании в области маркетинга.

Bugün burada hem bir kadın hem bir girişimci olarak اليوم هنا كوني مستثمرة وسيدة امروز در اینجا هم به عنوان یک زن و هم به عنوان یک سرمایه گذار کارآفرین

size kadın ve erkekler olarak ساُحدثكم عن بعض الأدوار التي نتولاها كوننا رجال ونساء برای شما خانم ها و اقایان как мужчины и женщины

üstlendiğimiz rollerden biraz bahsedeceğim. übernommenen||| we undertook|roles|| از نقش هایی که می گیریم برایتان صحبت خواهم کرد. Я немного расскажу о ролях, которые мы играем.

İzmir'liyim. I'm from İzmir. أنا من إزمير. اهل ازمیر هستم.

Söylediği sözün anlam ifade ettiği bir ailede büyüdüm. |Wort||express|||| Said||meaning|make sense||||I grew up نشأتُ في عائلة تُعبر عما قلتهُ. Ich bin in einer Familie aufgewachsen, in der das, was gesagt wird, Bedeutung hat. در خانواده ای بزرگ شدم که هر چیزی می گفت درسی پشتش بود. Я вырос в семье, где слова что-то значили.

Benden 5 yaş küçük bir erkek kardeşim var. لدي أخً أصغر مني بخمسة أعوام. Ich habe einen 5 Jahre jüngeren Bruder. یک برادر دارم که پنج سال از من کوچکتر است. У меня есть брат, который младше меня на 5 лет.

Babam girişimci. |entrepreneur أبي مستثمر. Mein Vater ist Unternehmer. پدرم سرمایه دار است.

Hesapsız alınan risklerin ne anlama geldiğini unüberlegt||||| Uncalculated||unaccounted risks||| وعندما علمتُ في عمر14 أن والدي أفلس جراء مخاطرة غير محسوبة. Was unbedachte Risiken bedeuten مفهوم ریسک های بی حساب و کتاب را Что значит идти на необдуманный риск

14 yaşımda babam iflas edince öğrendim. ||Insolvenz|| ||went bankrupt|when he went bankrupt| habe ich gelernt, als mein Vater mit 14 Jahren pleiteging. در ۱۴ سالگی و وقتی که پدرم ورشکست شد فهمیدم. Я узнал об этом, когда мой отец обанкротился, когда мне было 14.

O zaman iki şeye karar verdim. اتخذتُ عندها قرارين. Damals habe ich zwei Entscheidungen getroffen. آن زمان با خودم دو قرار گذاشتم. Тогда я решил две вещи.

Bir, kendi ayaklarım üzerinde durmam gerekiyordu. ||||stand| ||my feet||stand on my own| الأول، أنهُ عليّ الإعتماد علي نفسي. Eins, ich musste auf eigenen Füßen stehen. یک، میبایستی روی پاهای خودم بایستم. Во-первых, мне пришлось встать на ноги. İki, iyi bir eğitim almam gerekiyordu. والثاني، أنهُ عليّ تلقي تعليماً جيداً. Zwei, ich musste eine gute Ausbildung erhalten. دو، باید تحصیلات خوب داشته باشم.

Liseyi İzmir'de okudum, üniversite için İstanbul'a geldim. درستُ الثانوية في إزمير، وجئتُ إلي إسطنبول من أجل الجامعة. Ich habe die Schule in İzmir besucht, um zur Universität nach Istanbul zu kommen. دبیرستان را در ازمیر خواندم، برای دانشگاه به استانبول آمدم.

Okulu bitirdikten sonra her genç kız gibi ومثل أيّ فتاة، بعد انتهاء الدراسة بعد از تحصیل مثل هر دختر جوانی Как и каждая юная девушка после окончания школы

bir uluslararası şirkette çalışmaya başladım- |international||| بدأتُ العمل في شركةٍ عالميةٍ در یک شرکت بین المللی مشغول به کار شدم -

-çünkü kariyerim öyleydi- |meine Karriere| ||it was like that -لأن هذا كان مجالي- -weil meine Karriere so war- - چون که زندگی‌ام همیشه آن طور بود - -потому что это была моя карьера-

ardından evlendim, evlendiğimde bir kız çocuğum oldu nachdem||als ich heiratete|||| afterwards||when I married|||| بعد ذلك تزوجتُ، وأصبح لدي طفلة danach habe ich geheiratet, als ich geheiratet habe, bekam ich ein Mädchen ve işi bıraktım çünkü annelik benim ||||motherhood| ثم تركتُ العمل، لأن الأمومة وظيفتي und ich habe meinen Job aufgegeben, weil Mutterschaft mein ist و کار را رها کردم چون که مادری

zaten kariyerimdeki en önemli roldü. already|"in my career"|||role أساساً هي الدور الأهم في حياتي المهنية. Es war schon die wichtigste Rolle in meiner Karriere. در اصل در حیات حرفه ای من مهمترین چیز بود.

Fakat yine hesaplamadığım bir şey oldu, but still|again|I didn't calculate||| ولكن حدث مجدداً شيء لم يكن في الحسبان، Aber es ist etwas passiert, das ich nicht eingeplant hatte, فقط یک چیزی وجود داشت که حسابش را نکرده بودم.

hesaplayamamıştım. couldn't calculate I couldn't calculate لم استطع حسبانه. ich hatte es nicht berechnen können. نتوانسته بودم حسابش بکنم.

Bir, evde oturmak çok sıkıcıydı. İki, boşanmıştım. ||||||geschieden ||||||I was divorced الأول، أن البقاء في المنزل ممل جداً. الثاني، أنني تطلقتُ. یک، در خانه نشستن بسیار خسته کننده بود. دو، طلاق گرفته بودم.

İşte, iş kurmaya karar verdiğim tam da bu zamana rastlar. |||||||||fällt zusammen |||||||||coincides with وهنا، في هذا الوقت قررتُ تأسيس عملي. Hier fällt gerade der Zeitpunkt, an dem ich beschlossen habe, ein Unternehmen zu gründen. تصمیمم در زدن یک کار جدید، دقیقا همزمان با همین موقع بود. Именно тогда я решил начать бизнес.

Uzun süre düşündüğüm ve pek çok kere مررتُ بفترة فكرتُ مراراً، واستشرتُ العديد من الناس. Ich habe eine lange Zeit nachgedacht und vieles برای مدت طولانی فکر کردم و بارها Я думал долго и много раз

pek çok kişiye danıştığım bir süreç geçirdim. |||consulted with||process|I went through in einem Prozess, in dem ich viele Menschen konsultiert habe, durchgemacht. با افراد مختلف صحبت کردم. Я прошел через процесс, в ходе которого консультировался со многими людьми.

Burada genel olarak bana söylenen şey, وكان الإجابة عليّ بشكلٍ عام Hier ist allgemein das, was mir gesagt wurde, اینجا چیزهایی که به طور کلی به من گفته شد، Вот что мне сказали в общем,

bir kadın olduğum, neden iş kurmak istediğim, أنني امرأة، فلماذا اريد تأسيس عمل، dass ich eine Frau bin, warum ich ein Unternehmen gründen möchte, این که زن هستم، چرا می خواهم تجارتی تاسیس کنم، Я женщина, поэтому я хочу начать бизнес, küçücük bir çocuğumun olduğu a tiny||| وأصبح لديكِ طفلة صغيرة dass ich ein kleines Kind habe این که یک بچه کوچک دارم، у меня маленький ребенок

ve tanımadığım insanlarla iş yapmamam gerektiğiydi. |I didn't recognize|||| ||||not to do|was necessary وأنه لايجب أن اعمل مع اشخاص لا اعرفهم. und dass ich nicht mit Menschen, die ich nicht kenne, zusammenarbeiten sollte. و این که نباید با افرادی که نمیشناسم کار کنم. и что мне не следует вести дела с людьми, которых я не знаю.

Aslında bugün dönüp baktığmda, |||als ich zurückblickte |||when I look وفي الواقع عندما انظر الى الوراء، Eigentlich, wenn ich heute zurückblicke, در اصل امروز که برمی گردم و نگاه می کنم، На самом деле, когда я сегодня оглядываюсь назад,

bunun sadece bana ait bir problem olmadığını görüyorum. أرى عدم وجود مشكلة في ذلك تتعلق بي. sehe ich, dass dies nicht nur mein Problem ist. می بینم که این مشکل فقط متعلق به من نیست. Я вижу, что это не только моя проблема.

İşte o yüzden sizinle Abbie Conant'ın hikayesini paylaşmak istiyorum. Hier ist|||||||| ||||Abbie Conant|Conant's||| ولهذا السبب اريدُ مشاركتكم حكاية "آبي كونانت". Deshalb möchte ich Ihnen die Geschichte von Abbie Conant erzählen. و به همین دلیل می‌خواهم داستان «ابی کونانت‌» را با شما در میان بگذارم. Вот почему я хочу поделиться с вами историей Эбби Конант.

Abbie Conant trombon çalan bir müzisyen. ||Posaune||| |Conant|trombone||| آبي كونانت هي عازفة ترومبون(آلة نفخ). Abbie Conant ist eine Musikerin, die Posaune spielt. ابی کونانت موزیسین و نوازنده ترومبون است. Эбби Конант — музыкант, играющий на тромбоне.

Trombon çalıyor ve Turin operasında. |||Turin|in the opera تعزف الترومبون في اوبرا ترينوا(مدينة في ايطاليا) Sie spielt Posaune und ist an der Oper in Turin. در اپرای تورین ترومبون می‌نوازد.

1980 yazına geldiğinde bir işe başvurmak istiyor ||||sich bewerben| summer of 1980||||apply for a job| في صيف1980 ارادتْ التقدم لأحد الوظائف Als der Sommer 1980 kam, wollte sie sich für einen Job bewerben در تابستان ۱۹۸۰ می‌خواهد برای یک کار تقاضا کند Он хочет устроиться на работу летом 1980 года.

ve Münih Filarmoni orkestrasına başvuruyor. |München|||bewirbt ||Philharmonic orchestra|to the orchestra| فتقدمتْ لفرقة مونيخ فيلهارموني الموسيقية. und bewirbt sich bei der Münchner Philharmoniker. و در ارکستر فیلارمونیک مونیخ تقاضا می‌دهد.

Kabul mektubu geliyor kendisine. |||ihm/ihr وتلقتْ خطاب القبول. Sie erhält den Zulassungsbrief. برایش نامه قبولی می‌آید. Он получает письмо о приеме.

Mektup geldiğinde üstünde şöyle bir ifade var: |||||phrase| وعلى الخطاب جملة تقول، Als der Brief kam, stand folgendes darauf: روی نامه این طور نوشته شده:‌ Когда письмо пришло, в нем было следующее заявление:

"Herr" Abbie Conant - Bay Abbie Conant geliyor. Mr.|||Mr.||| "السيد" آبي كونانت. "Herr" Abbie Conant - Herr Abbie Conant kommt. «هر» ابی کونانت - آقای ابی کونانت "Герр" Эбби Конант - А вот и мистер Эбби Конант.

Ama bu küçük ayrıntıya pek de takılmıyor kendisi. |||Detail|||nicht kümmern| ||||||doesn't dwell on| ولكنها لم تهتمَ بهذه التفصيلة الصغيرة. Aber über dieses kleine Detail macht er sich nicht wirklich den Kopf. اما او به این نکته کوچک اهمیت چندانی نمی‌دهد. Но его мало волнует эта маленькая деталь.

Seçmeler için Münih'e gidiyor. ||to Munich| وذهبتْ إلى مونيخ من أجل الإختبارات. برای انتخاب به مونیخ می‌رود. Он едет в Мюнхен на прослушивание.

O dönemde Münih Filarmoni Orkestrasının ||||of the orchestra وفي ذلك الفترة لوجود تعديلات ببناء فرقة مونيخ الموسيقية در آن زمان چون بنای ارکستر فیلارمونی مونیخ В то время Мюнхенский филармонический оркестр

binası tamirde olduğu için |in der Reparatur|| |under repair|| weil das Gebäude renoviert wird در دست تعمیر بود

Münih operasında seçmeler yapılıyor, تُجري الإختبارات في اوبرا مونيخ، in der Münchener Oper finden Vorspiele statt, انتخاب در اوپرای مونیخ انجام می‌شد، Прослушивания проходят в Мюнхенской опере,

Fakat orkestrada çalışanların birinin de yakını |in the orchestra|||| لكن لأنضمام أحد أقارب العاملين بالفرقة إلى الإختبارات، اُجري الأختبار من خلف الستار. aber einer der im Orchester arbeitenden Personen hat auch ein Verwandten فقط هنگام امتحان، برای آن که کار با نوازندگان ارکستر قاطی نشود Но родственник одного из сотрудников оркестра

seçmelere katıldığı için seçimler perde arkasında yapılıyor. ||||behind the scenes|| Die Wahlen finden im Hintergrund statt, weil er an den Wahlen teilgenommen hat. امتحان و انتخاب پشت پرده صورت می‌گرفت. Поскольку она участвует в кастингах, выборы проходят за кулисами.

O zamana kadar Avrupa'da perde arkasında ولم يكن في ذلك الوقت في أوروبا من العادة اِجراء الإختبارات من وراء الستار. Bis dahin im Hintergrund in Europa. تا آن زمان در اروپا За кулисами в Европе до тех пор

seçim yapmak pek de olağan bir şey değil. ||||ordinary||| Wahlen zu machen ist nicht gerade etwas Normales. انتخاب از پشت پرده امر رایجی نبود. Выбор не редкость.

33 kişi seçimlere giriyor. |elections| دخل للإختبارات 33 شخصاً. 33 Personen treten zu den Wahlen an. ۳۳ نفر برای امتحان حاضر می‌شوند. На выборы идут 33 человека.

Abbie Conant'ın sıra numarası 16. Sıra kendine geldiğinde, رقم آبي كونانت كان 16. عندما جاء دورها، Abbie Conants Startnummer ist 16. Als ihre Reihe kommt, شماره ابی کونانت ۱۶ بود. وقتی نوبتش شد، Очередь Эбби Конант номер 16. Когда придет ее очередь,

sahneye çıkıyor ve trombonunu çalmaya başlıyor. |||his trombone|| صعدتْ إلى المسرح، وبدأتْ عزف الترومبون. tritt sie auf die Bühne und beginnt, Posaune zu spielen. روی صحنه می‌رود و شروع می‌کند به نواختن ترومبون.

François Davit'in konçertosunu çalıyor. François|Davit's|| عزفتْ كونشرتو لفرانسوا ديفيد. Er spielt das Konzert von François Davit. کنچرتوی فرانسوا داویت را می‌زند. Он играет концерт Франсуа Давита.

Ancak çalarken 1 notayı kaçırıyor. |||misses ||the note| لكنها فوتت نوته اثناء العزف. Dabei verpasst er jedoch einen Ton. اما موقع نواختن یک نوت را جا می‌اندازد. Тем не менее, он пропускает 1 ноту во время игры.

Çok üzgün bir biçimde sahnenin arkasına doğru gidiyor, ||||Bühne||| |very sadly|||||| توجهتْ لخلف المسرح وهي حزينة جداً، Mit sehr trauriger Miene geht er hinter die Bühne. به وضع خیلی غمگینی برمی‌گردد به پشت صحنه، Он уходит за кулисы очень грустный,

eşyalarını toplamaya başlıyor. وبدأتْ تجمع أغراضها. beginnt, ihre Sachen zu packen. و شروع می‌کند به جمع کردن وسایلش. Он начинает собирать свои вещи.

"Herhalde artık beni seçmeyecekler" diye düşünürlerken, |||won't choose|| وبينما تفكر أنه لن يتم إختيارها بعد ذلك، "Wahrscheinlich werden sie mich jetzt nicht mehr auswählen," denken sie, همانطور که با خودش فکر می‌کرد «حتما من را انتخاب نمی‌کنند،» Пока они думали: «Меня, наверное, больше не выберут»,

sahnenin önünde seçim yapanlar فلم يكن هذا رأي اللجنة أمام المسرح. diejenigen, die vorne auf der Bühne wählen انتخاب‌کنندگان جلوی صحنه

hiç de öyle düşünmüyorlar. Sie denken definitiv nicht so. طور دیگری فکر می‌کردند. они так не думают.

Konçertoyu duydukları itibaren oldukça etkilenmişlerdir the concerto||||"been quite impressed" فقد تأثروا بسماع الكونشرتو Seit sie das Konzert gehört haben, waren sie ziemlich beeindruckt. شنیدن کنچرتو چنان آنها را تحت تاثیر قرار داده بود С того момента, как они услышали концерт, они были очень впечатлены. ve diğerlerini duymaya gerek görmeden وبلا ضرورة لسماع الباقين und sehen keinen Grund, die anderen zu hören. که لزومی به شنیدن کار دیگران ندیدند

Abbie'nin kazandığını açıklarlar ve Abbie's|won|"they announce"| وصرّحوا بفوز آبي Sie erklären, dass Abbie gewonnen hat und پیروزی ابی را اعلام می کنند و

"Bay Abbie Conant" sahneye gelir, ||||comes on stage يدخل إلى المسرح "السيد آبي كونانت"، "Herr Abbie Conant" betritt die Bühne, «آقای ابی کنانت» به روی صحنه می رود،

Perde açılır...Uzun bir sessizlik... يُفتح الستار...سكون تام يسود... Der Vorhang geht auf... Langes Schweigen... پرده کنار می رود... سکوت طولانی حاکم می شود...

"Aman Tanrım, bu bir kadınmış" "ياإلهي إنها امرأةٌ" "Oh mein Gott, das war eine Frau" «وای خدای من، او یک زن بود»

O zamana kadar Münih Filarmoni Orkestrasında |||||in the orchestra وعزفتْ النساء -حتي ذلك الوقت-في فرقة مونيخ نوعين من الآلات. Bis zu diesem Zeitpunkt im Münchener Philharmonischen Orchester آن زمان در ارکستر فیلارمونی مونیخ

kadınlar iki tane çalgı çalarlar. |||Musikinstrumente| |||musical instrument| spielen Frauen zwei Instrumente. زنان نوازنده دو ساز می‌زدند.

Bir tanesi keman, diğeri de obuadır. |||||oboe إحداهما كمان، والاُخرى المِزمار. یکی ویولن، و دیگری اوبوا.

Bunlar kadınların ince, zarif parmakları için çok uygundur. ||slender|elegant||||very suitable فهما مناسبتان لرقة ونعومة أصابع النساء. این سازها برای انگشتان کوچک و ظریف زنان خیلی مناسب بود.

Oysa ki trombon. Tam bir erkek çalgısıdır. Aber||||||Instrument "However"||||||manly instrument أمّا الترومبون، فهو آلة رجولية تماماً. Aber der Posaune. Es ist ein echtes Männerinstrument. در حالی که ترومبون یک ساز کاملا مردانه است.

Hatta o kadar ki aynı zamanda marşları çalarlar. ||||||anthems| حتى أنها في نفس الأوقات، كان يُعزف بها المارش(نوع من الموسيقى العسكرية). Sogar so sehr, dass sie gleichzeitig Märsche spielen. تا حدی که در همان زمان موسیقی مارش ها را می نواختند.

Ayrıca trombon çalmak için غير أن الترمبون يحتاج نفس قويّ للعزف عليه. Außerdem, um Posaune zu spielen همچنین برای نواختن ترومبون Также играть на тромбоне

çok güçlü nefese ihtiyaç duyulur. ||||benötigt ||strong breath needed|| Es wird ein sehr starker Atem benötigt. لازم است که فرد نفس خیلی پرقدرتی داشته باشد. необходимо очень сильное дыхание.

Bir kadın nasıl olur da böyle bir şey çalar. فكيف لامرأة أن تعزف شيئاً كهذا. Wie kann eine Frau so etwas stehlen? چطور ممکن است که یک زن چنین سازی را بزند.

Neyse kabul edilir. أياًكان قُبِلتْ. Na ja, es wird akzeptiert. در هر صورت قبولش می کنند. Во всяком случае, это принято.

Ancak biraz zaman geçtikten sonra, لكنه بعد مرور بعض الوقت, Aber nachdem ein wenig Zeit vergangen war, اما بعد از مدتی، Однако через некоторое время,

yanlarına çağırır maestro ve der ki: |ruft sie|||| "to their side"|"calls over"|"conductor"||| استدعاها المايسترو وقال لها: ruft der Maestro sie zu sich und sagt: ماسترو صدایش می کند و می گوید: Маэстро зовет их и говорит:

"Bundan sonra artık baş tromboncu değilsin." ||||lead trombonist| " أنتِ لستِ من يعزف الترومبون بعد الآن". "Von jetzt an bist du nicht mehr der erste Posaunist." «از این به بعد دیگر ترومبون نواز اصلی نیستی.» «Отныне ты больше не ведущий тромбонист».

"Neden?" "لماذا؟" «چرا؟»

"Çünkü fiziksel olarak senin bu kadar yetkinliğin yok!" ||||||Fähigkeit| |physically|||||"capability"| "لأنه من الناحية الفيزيائية فأنتِ ليس لديكِ هذه القدرة!" "Denn körperlich hast du nicht so viel Kompetenz!" «چون از نظر فیزیکی صلاحیتش را نداری!» «Потому что физически у тебя нет такой большой компетенции!»

Abbie çok sinirlenir ve mahkemeye başvurur. ||gets angry||Gericht|reicht Klage ein ||gets very angry||court| غضبتْ آبي كثيراً، ورفعتْ دعوى قضائية. Abbie wird sehr wütend und geht vor Gericht. ابی حسابی عصبانی شده و راهی محکمه می شود.

Mahkeme ondan bir sağlık raporu ister, فطلبت المحكمة منها تقريراً طبياً، Das Gericht verlangt von ihr ein Gesundheitszeugnis. محکمه از او گواهی سلامت می خواهد،

Kendisi sağlık raporu almak için hastaneye gider. وذهبت إلى المشفي لعمل الفحص الطبي. و او برای گرفتن گواهی سلامت به بیمارستان می رود. Он идет в больницу, чтобы получить медицинское заключение.

Hemşire muayeneyi bitirdikten sonra ona şu soruyu sorar: Nurse|examination|||||| سألتها الممرضة بعد انتهاء الفحص: Die Krankenschwester fragt ihn nach der Untersuchung: پرستار پس از تمام کردن معاینه از او می پرسد:

"Siz atlet misiniz? Ne kadar güçlü ciğerleriniz var" ||||||your lungs| "هل أنتِ عدّائة؟ فكم رئتاكِ قويتان" "Sind Sie Athlet? Wie stark sind Ihre Lungen?" «شما ورزشکار هستید؟ عجب ریه های پرقدرتی دارید.»

Abbie raporu alır ve tekrar döner. اخذت آبي التقرير وعادتْ مرة اُخرى. Abbie holt den Bericht und kommt zurück. ابی گزارش را گرفته و برمی گردد. Эбби получает отчет и снова возвращается.

Fakat geri döndüğünde bu sefer de لكن عند عودتها هذه المرة لاحظت إختلاف الراتب في الفرقة. Aber als sie zurückkommt, sieht sie diesmal, فقط این بار وقتی که برمی گردد Но на этот раз, когда он вернулся

orkestrada maaş farklılıkları olduğunu görür. ||salary differences|| dass es Gehaltsunterschiede im Orchester gibt. تفاوت دستمزد در گروه ارکستر را می بیند. Он видит, что в оркестре есть разница в зарплате.

Sadece kadın olduğu için فقط لأنها امرأة Nur weil sie eine Frau ist فقط به دلیل زن بودن

erkeklerden daha az ücret almaktadır. |||salary| تتقاضي راتب أقل من الرجال. باید از مردها خیلی کمتر دستمزد بگیرد.

Tekrar mahkemeye gider فلجأتْ للمحكمة مجدداً دوباره به محکمه می رود.

ve mahkeme tam 8 yıl sürer. واستمرت الدعوى 8 سنوات كاملةً. und das Gericht dauert genau 8 Jahre. و محکمه ۸ سال کامل طول می کشد. а суд длится ровно 8 лет.

Sonunda kendi kazanır ve Abbie Conant وفي النهاية ربحتْ الدعوى، Am Ende gewinnt sie selbst und Abbie Conant عاقبت برنده می شود و ابی کونانت

artık Münih Filarmoni Orkestrası'nda |||in the orchestra واستمرتْ آبي كونانت بعزف الترومبون في فرقة مونيخ فيلهارمون. jetzt im Münchener Philharmoniker Orchester دیگر در ارکستر فیلارمونی مونیخ

trombon çalmaya devam eder. er spielt weiterhin Posaune. به نواختن ترومبون ادامه می دهد.

Fakat o günden sonra ne olur, biliyor musunuz?! |||||"happens"|| وهل تعلمون ماذا حدث بعد ذلك؟! Aber wissen Sie, was nach diesem Tag passiert?! فقط می دانید از آن روز به بعد چه اتفاقی افتاد؟ Orkestralarda seçimler perde arkasında yapılmaya başlar ve "In orchestras"|||||| أصبحت تُجرى إختيارات الفرقة من وراء الستار In Orchestern beginnen die Wahlen hinter den Kulissen und انتخاب گروه های ارکستر از پس پرده انجام شد و В оркестрах выборы начинают производиться за кулисами и

perde sayesinde gerçek yetenekler keşfedilmeye başlar. |dank||Talente|entdeckt werden| curtain|||skills|| واكتُشِفت مواهب حقيقية بفضل الستار. Durch den Vorhang werden echte Talente entdeckt. و به لطف پرده، استعدادهای حقیقی شروع شد به کشف شدن.

O günden sonra Amerika'da Filarmoni Orkestraları'nda, |jenem Tag||||in den Philharmonien |||||in orchestras وبعد ذلك اليوم، في فرقة فيلهارمون، في أمريكا، Von diesem Tag an in den Philharmonischen Orchestern in Amerika, از آن روز به بعد گروه های ارکستر فیلارمونی در آمریکا

%5 olan kadın oranı %55lere çıkar. ارتفعت معدلات النساء المشاركة من 5% إلى 55%. Der Frauenanteil von 5 % steigt auf 55 %. نرخ حضور زنان از ۵ به ۵۵ درصد رسید. Доля женщин, составляющая 5%, увеличивается до 55%.

Sadece kadınlar için değil, وذلك ليس بالنسبة للنساء فقط، این فقط برای زنان نیست،

Asyalılar için de, Afrikalılar için de , Asiaten|||Afrikaner|| Asians||||| بالنسبة للآسيويين، والأفارقة، برای آسیایی ها، آفریقایی ها،

Güney Amerikalılar içerisinde de ||unter| أهالي جنوب آمريكا، و اهالی آمریکای جنوبی نیز

müzisyenlerin oranı artar. der Musiker||steigt ارتفعت نسبة الموسيقيين منهم ايضاً. نرخ موزیسین ها بالا می رود.

Müzik dünyasının keşfettiği şey şuydu: ||entdeckte|| وذلك هو ما كشفهُ عالم الموسيقى: چیزی که در دنیای موسیقی کشف شد این است: Что открыл музыкальный мир, так это:

Yargılarınız kadın ve erkek rollerini belirlememeli, ||||Rollen|festlegen Your judgments||||gender roles|determine لايجب أن تحدد أحكامكم على أساس رجل وامرأة، قضاوت های شما نمیتواند نقش زنان و مردان را مشخص کند،

gözünüze perde çekmemeli. eure Augen||should not your eyes|Covering veil|should not cover ولا يجب سحب الستار على عيونكم. sollte Sie nicht hinters Licht führen. نباید جلوی چشمتان پرده کشیده شود. Она не должна закрывать глаза занавеской.

Çünkü kadınların ve erkeklerin yapabildiklerini düşünmek, ||||was sie können| ||||can do| لأن التفكير فيما يستطيع فعله الرجال و النساء، Weil wir darüber nachdenken, was Frauen und Männer tun können, چرا که فکر کردن به قابلیت های زنانه و مردانه،

gerçek yetenekleri değerlendirmemizi engeller. ||assess|"hinders" يُعيق تقييم المواهب الحقيقية. hindert uns daran, die tatsächlichen Fähigkeiten zu beurteilen. مانع پی بردن ما به استعدادهای حقیقی می شود. мешает нам оценить реальные способности.

Aynı iş dünyasında olduğu gibi . والوضع نفسه في عالم الأعمال. Genau wie im Geschäftsleben. درست مثل آنچه که در جهان کار رخ می دهد.

Prof. Dr. Yıldız Ecevit şöyle diyor, يقول د/يلديز اجافيد: پرفسور دکتر ییلدیز اِجِویت проф. Др. Йылдыз Эджевит говорит:

girişimcilikle ilgili yaptığı araştırmada. Unternehmertum||| entrepreneurship-related||| أنه وفقاً للأبحات التي اُجريت بشأن ريادة الأعمال. in seiner Forschung zum Unternehmertum. در تحقیقی که درباره کارآفرینی انجام داده می گوید، в своем исследовании предпринимательства.

Kadınların %39'u iş kurmak istediklerinde, şöyle bir yanıt alıyorlar: أن 39% من النساء الذين يريدون انشاء عمل ينالوا إجابات مثل: Wenn 39 % der Frauen ein Unternehmen gründen wollen, erhalten sie die folgende Antwort: ۳۹ درصد زنان هنگام تاسیس یک کار این جواب را می گیرند: Когда 39% женщин хотят начать бизнес, они получают такой ответ:

"Sen yapamazsın." |du kannst nicht "أنتِ لا تستطيعين" «تو نمی توانی.»

%37'sine, "Ne gerek var, evde otur, to 37%||||| ويُستَخْفَّ ب37% منهم قائلين،"وما الداعي، ابقِ في المنزل، فأساساً لن تنجحِ". Er sagte zu seinen 37 Prozent: "Was soll das bringen, bleibt zu Hause, ۳۷ درصد، «چه لزومی دارد؟ توی خانه بشین،

zaten beceremezsin" denerek küçümseniyor. |||herabgesetzt |you can't do it|by saying|Belittled Sie können es sowieso nicht tun". در اصل از پسش هم برنخواهی آمد» вы все равно не можете этого сделать» принижается.

%10'una önce en yakınları "hayır" diyor. to it||||| وينال 10% "لا" كردّ من ذويهم. Diejenigen, die am nächsten dran sind, sagen zuerst zu 10 % "Nein". ده درصد از آنها، از نزدیکترین هایشان جواب «خیر» می شنوند.

Aslında girişimciliğe baktığınız zaman |entrepreneurship|| في الأصل عندما تنظرون لعالم ريادة الأعمال Wenn man sich das Unternehmertum ansieht, dann در اصل وقتی که به کارآفرینی نگاه می کنید На самом деле, когда вы смотрите на предпринимательство

başka sorunları da var kadınların. فيوجد للنساء مشاكل اُخرى. Frauen haben andere Probleme. زنان مشکلات دیگری نیز دارند.

Finansa ulaşmakta, network kurmakta. Finanzen|erreichen|Netzwerk| Finance|accessing|| التموّيل، واِقامة شبكة علاقات. Zugang zu Finanzmitteln, Vernetzung. در ارتباط با فایننس، و ایجاد شبکه ارتباطات. Доступ к финансам, сети.

Ve bütün bu sorunlar içerisinde |||problems| وبداخل كل هذه المشكلات، Und bei all diesen Problemen و در تمام این مشکلات И во всех этих проблемах

kadın kendini yalnız hissediyor. ||alone| تشعر المرأة نفسها وحيدة. die Frau fühlt sich einsam. زن خودش را تنها حس می کند. женщина чувствует себя одинокой.

Dünyada nüfusun yarısını kadınlar oluşturuyor, |||women|make up يتكوّن نصف سكان العالم من النساء، Frauen machen die Hälfte der Weltbevölkerung aus, نیمی از جمعیت جهان را زنان تشکیل می دهند.

ancak fırsatlara erkekler kadar rahat ulaşamıyorlar. aber|den Möglichkeiten|die Männer|||erreichen |opportunities||||can't access easily وبالكاد يجدون الفرصة للوصول للراحة مثل الرجال. aber sie haben nicht so leicht Zugang zu Chancen wie Männer. اما به راحتی مردها از فرصت ها برخوردار نیستند. однако они не так легко достигают возможностей, как мужчины.

Nereden mi biliyorum bunları? أمنْ أين اعرف هذا؟ Woher weiß ich das alles? اینها را از کجا میدانم؟ Откуда я это знаю?

Sizinle bazı rakamları paylaşmak istiyorum. اُريد أن اشارككم بعض الأرقام. مایلم برخی آمار و ارقام را با شما در میان بگذارم.

Dünyada 22 tane kadın devlet başkanı var. في العالم 22 رئيسة دولة. در کشورهای جهان ۲۲ رهبر زن وجود دارد. В мире 22 женщины-президента.

Parlamentoda temsil olunanı %21. |Vertretung|vertretenen In Parliament|representation|represented في البرلمان تُمثل 21% من الأعضاء. Die Vertretung im Parlament beträgt 21 Prozent. ۲۱ درصد از نمایندگان پارلمان ها زن هستند.

Eğer dünyada kadınlar ve erkeklerin إذا كانت فرص الرجال والنساء في العالم متساوية، اگر در جهان زنان و مردان Если мужчины и женщины в мире

fırsatları eşit olsaydı, dünya ekonomisi |equal||| فرصت های برابر داشتند، اقتصاد جهان мировая экономика, если бы возможности были равными

85 milyar dolar daha zengin olacaktı. ۸۵ میلیون دلار ثروتمندتر بود. Он станет на 85 миллиардов долларов богаче.

Peki Türkiyede durum nasıl? حسناً، كيف الوضع في تركيا؟ Wie ist die Lage in der Türkei? خب وضع در ترکیه چطور است؟

Ora ile de ilgili bazı rakamlar paylaşayım. |||betreffend||| with Ora|||||| لاُشارككم بعض الأرقام الخاصة بها أيضاً. درباره آنجا هم برخی ارقام را در اخیارتان می گذارم.

Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranı %33. ||||Teilnahme| ||||participation| نسبة النساء المُشاركة بالقوّى العاملة في تركيا هي 33%. Die Erwerbsquote der Frauen in der Türkei liegt bei 33 %. سهم زنان در نیروی کار ترکیه ۳۳ درصد است. Уровень участия женщин в рабочей силе в Турции составляет 33%.

OECD ortalaması %58. Türkiye'de sadece متوسط منظمة التعاون والتنمية 58%. في تركيا فقط. میانگین سازمان همکاری و توسعه اقتصادی ۵۸ درصد است. در ترکیه فقط Средний показатель по ОЭСР составляет 58%. только в Турции

sekiz milyon yüz bin kadın çalışıyor, تعمل 8,100,000 امرأة، acht Millionen einhunderttausend Frauen arbeiten, هشت میلیون و صد هزار زن کار می کنند. восемь миллионов сотен тысяч женщин работают,

4 milyon yüz bini kayıt dışı. |hundred thousand||off the record| منهم 4,100,000 غير مسجلين. 4 Millionen 100 Tausend von ihnen sind nicht registriert. که چهار میلیون و صدهزارتایش ثبت نشده است. 4 миллиона сотен тысяч незарегистрированных.

Yani kayıt dışında çalışan kadınların hepsini bir ile toplasak, ||||||||wir zusammenfassen ||||||||gather together يعني إذا اجتمعت النساء العاملات غير المسجلات، Mit anderen Worten: Wenn wir alle Frauen, die außerhalb des Registers arbeiten, in einer Provinz zusammenfassen, یعنی اگر زنانی که در آمار ثبت نشده فعال هستند را یکجا جمع کنیم، Другими словами, если мы сложим всех женщин, работающих вне регистратуры, в одну,

inanın, İzmir ili kadar etmiyor. |Izmir|province||doesn't صدقوني، لن تكفيهم مدينة مثل إزمير. Glauben Sie mir, es ist nicht so viel wie in der Provinz Izmir. باور کنید، اندازه ازمیر نمی شود. Поверьте, это не так много, как в провинции Измир.

Türkiye'de girişimci kadın sayısı 105 bin, |entrepreneur||| عدد النساء المستثمرون في تركيا 105,000، Die Zahl der Unternehmerinnen in der Türkei beträgt 105 Tausend, شمار زنان سرمایه‌دار در ترکیه ۱۰۵ هزار است، Число женщин-предпринимателей в Турции составляет 105 тысяч,

toplam girişimcilerin %8'i. 8% من مجتمع المستثمرين. 8 Prozent der Unternehmer insgesamt. هشت درصد از کل سرمایه‌دارها. 8% от общего числа предпринимателей.

Ve Dünya ekonomik raporu diyor ki, ويقول تقرير الإقتصاد العالمي، و گزارش اقتصاد جهانی می‌گوید که، А в мировом экономическом отчете говорится:

kadın ve erkeklerin fırsatlara eşit olabilmesi için من أجل توفير فرص مساوية للرجال والنساء، dass Frauen und Männer die gleichen Chancen haben تا وقتی که فرصت‌های زنان و مردان برابر شود،

118 yıl daha geçmesi gerekiyor . Jahre||| نحتاج مرور 118 عاماً. Es müssen noch 118 Jahre vergehen. ۱۱۸ سال دیگر طول می‌کشد. Прошло еще 118 лет.

Yani benim torunumun çocuğu ancak görebilecek. ||"my grandchild's"||| يعني بالكاد يمكن لأبناء أحفادي رؤيته. Das Kind meines Urenkels wird es also nur sehen können. یعنی تا زمان فرزند نوه من طول می‌کشد. Yargılar önemli. Urteile| judgments| الأحكام مهمة. Urteile sind wichtig. قضاوت‌ها مهم است. Суждения важны.

Size neyi nasıl yapamadığınızı söyleyecekler. |||nicht gemacht haben| ||||will tell you سيقولون لكِ كيف وماذا ما لا تستطيعيهِ. Sie werden Ihnen sagen, was Sie nicht tun können und wie. آنها به شما می‌گویند که کی چه چیز را نمی‌توانید انجام دهید. Ve bunu daha kız çocuğuyken size söylemeye başlayacaklar. ||||as a child|||will start telling وسيبدأون بقول ذلك منذ طفولتكِ. Und das werden sie dir sagen, wenn du ein Mädchen bist. و گفتن آن را وقتی که دختربچه هستید شروع می‌کنند.

Aynı bu videoda olduğu gibi. تماماً كما في هذا الفيديو. درست مثل اتفاقی که در این ویدئو می افتد.

(Video) Kızları sınırlandırıyor muyuz? Onlara sorduk. ||restricting|Are we restricting|| (فيديو) هل نُقييد الفتيات؟ سألناهم. (Video) Schränken wir Mädchen ein? Wir haben sie gefragt. (ویدئو) (Видео) Мы ограничиваем девушек? Мы спросили их.

Kız olduğun için sana bazı şeyleri هل قِيل لكِ أنكِ لا يجب عليكِ القيام ببعض الأشياء فقط لأنكِ فتاة؟ Ich will dir nichts erzählen, nur weil du ein Mädchen bist. تا حالا شده که به تو بگویند Некоторые вещи для тебя, потому что ты девушка

yapmaman gerektiği söylendi mi? du solltest nicht||| not to do||| چون دختری نباید فلان کار را انجام دهی؟

Evet. نعم. - بله

Her zaman, her zaman, sürekli. طوال الوقت، دائماً، باستمرار. همیشه . همیشه و همواره.

İnsanlar kızları hep mutlu ve neşeli |||||cheerful يفكر الناس في أن بناتهن عليهن أن يكونوا سُعداء وفرحيين دائماً. آدمها فکر می‌کنند که دخترها Люди девушки всегда счастливы и веселы

olması gerektiğini düşünüyor. Bilirsin işte. wie es seiner Meinung nach sein sollte, wissen Sie? همیشه باید خوش و خرم باشند думает, что должно быть. Ты знаешь.

Olması gereken gibi ol, zorlu bir şeyler yapmaya kalkma. كوني مطيعة، ولا تحاولي القيام بمخاطرة. Seien Sie so, wie Sie sein sollen, versuchen Sie nicht, etwas Schwieriges zu tun. این سنت وجود دارد که دخترها کارهای دشوار انجام ندهند. Будь таким, каким должен быть, не пытайся сделать что-то сложное. Birini gerçekten kurtaramayacağımı söylediler. ||nicht retten kann| ||I couldn't save| قالوا لي أنني لن استطيع اِنقاذ احدهم في الحقيقة. Sie sagten, ich könne nicht wirklich einen retten. مثلا این که من نمی‌تونم کسی را نجات بدهم. Они сказали, что я действительно не мог спасти кого-то.

Örneğin hikayelerde kızları مثال، الفتيات في الحكايات يتقذهم الفتيان دائماً. مثلا همیشه اینطوری است که Например, в рассказах

hep erkekler kurtarır. ||retten immer ||save این پسرها هستند که دخترها را نجات می دهند Мужчины всегда спасают.

Kızların %72'si toplumun onları sınırladığını hissediyor ||||einschränkt| ||||restricting them| 72% من الفتيات تشعر بأن مجتمعهم يقيدهم 72 Prozent der Mädchen haben das Gefühl, dass die Gesellschaft sie einschränkt توی داستان ها . 72% девушек считают, что общество ограничивает их Orkid bunu değiştirmek istiyor. Orkid wants to change this.||| وتُردّن تغيير ذلك. Orkid will das ändern. Orkid хочет изменить это.

Şuradaki kutulardan birini alıp buraya |the boxes||| اُريد منكم أخذ أحد هذه الصناديق، واحضاره هنا. Sie können eine der Kisten da drüben nehmen یکی از آن جعبه ها را می خواهم.

getirmenizi istiyorum. bring it please| Ich möchte, dass Sie es mitbringen. این نشانگر محدودیت های شماست.

Kutu sınırlarını temsil ediyor. box|boundaries|represents| الصندوق يُمثل حدودك. Der Kasten stellt die Grenzen dar. Представляет границы блока.

(Kızlar mükemmel olmalı) Her bir kutuya söylediğiniz |perfekt||||| |perfect||||| اُكتبِ على كلٍ منهم شيء مما يقولونه لكِ. (Die Mädchen müssen perfekt sein) Was du zu jeder Box sagst از شما میخواهم که روی هر کدام (Девушки должны быть идеальными) Что вы говорите каждой коробке

(Kızlar mükemmel olmalı) şeylerden birini yazın lütfen. Bitte schreiben Sie eines der Dinge (Mädchen müssen perfekt sein). (دخترها باید کامل باشند) یکی از چیزهایی را که گفتید بنویسید (Девушки должны быть идеальными) напишите что-нибудь пожалуйста.

(Kuvvetsiz) kraftlos Without strength (عاجزة) (ضعیف) (Слабый)

(Kızlar güçlü değil.) |stark| (الفتيات لسن أقوياء) (دخترها قدرت ندارند) (Девочки не сильные.)

(Spor spikeri olamazlar) |Sprecher| |sports commentators| (لايمكنهن أن يكُنَّ معلقين رياضيين) (نمی توانند مفسر ورزشی شوند) (Они не могут быть спортивными комментаторами)

(Cesaret edemez) Mut zur|kann nicht courage| (لا تجرؤ) (جسارت ندارند)

Ergenlik döneminde kızların öz güveni düşüştedir. Adoleszenz|||Selbstvertrauen|Selbstvertrauen| Adolescence|||self|self-confidence|is declining تقل ثقة الفتيات بأنفسهم في فترة المراهقة. (اعتماد به نفس در میان دختران بالغ یک فرضیه ای بیش نیست) В подростковом возрасте снижается уверенность девочек в себе. Sınırlamaları kabul etme eğilimi gösterirler. die Einschränkungen|||Tendenz|zeigen Limitations|||tendency| ويملنَّ لقبول الحدود. Sie neigen dazu, Einschränkungen zu akzeptieren. گرایش به پذیرفتن محدودیت ها را نشان می دهند. Они склонны принимать ограничения. Geri adım atmaya ve yeni şeyler denememeye başladım. |Schritt|||||| لا يتقدمنَّ ولا يجربنَّ أشياءً جديدة. Ich begann, mich zurückzuziehen und keine neuen Dinge auszuprobieren. من شروع کردم به این که جلوی خودم را بگیرم و چندان چیزهای جدید را امتحان نکنم Я начал делать шаг назад и не пробовать новые вещи.

ve...bunlar beni kısıtladı. |||restricted me و...هؤلاء قيدوني.

Trompeti, basketbolu bıraktım, güreş sporunu bıraktım. |||Ringen||aufgehört Trumpet, I quit|||wrestling sport|the sport of| تركتُ البوق، كرة السلة، تركتُ المصارعة. ترومپت، بسکتبال و کشتی را کنار گذاشتم. Я бросил трубу, баскетбол, бросил борьбу.

Ben...kendi kendime ||mir selbst قلتُ لنفسي "لستِ جيدة، اُتركيها لتذهب". به خودم گفتم که я... один

iyi değilsen bırak gitsin dedim. ||lass|lass es gehen| Ich sagte, wenn es dir nicht gut geht, lass es sein. اگر در کاری خوب نیستم باید ولش کنم. Я сказал, если тебе нехорошо, отпусти.

Bıraktın mı peki? وهل تركتِها؟ ولش کردی؟ Так ты бросил?

Bir hafta için. لإسبوع واحد. برای یک هفته. На одну неделю.

Sonra ne oldu? وماذا حدث بعد؟ بعد چی شد؟ Что случилось потом?

Onlara daha iyisini yapmak için çok çalışarak aksini ispatladım. ||||||||widerlegt habe ||the better one|||||the opposite|proved otherwise اجتهدتُ كثيراً لعمل الأفضل، وإثبات العكس لهم. Ich habe hart gearbeitet, um das Gegenteil zu beweisen, um es besser zu machen. با تلاش بیشتر برای بهتر شدن ثابت کردم که اشتباه می کنند Я доказал обратное, усердно работая над тем, чтобы сделать их лучше. Nasıl davranacağımı başka insanların |verhalten werde|| كنتُ اُقرر وفق رغبة ناس آخرين بكيف سأتصرف. Ich entschied, wie ich mich verhalten sollte, basierend auf den Wünschen anderer Leute. سعی کردم طوری رفتار کنم как вести себя с другими людьми

isteklerine göre karar veriyordum. |||entschied Ich entschied, wie ich mich verhalten sollte, basierend auf den Wünschen anderer Leute. که دیگران از من انتظار داشتند Я решал в соответствии с вашими пожеланиями.

Sonra fark ettim ki bu korkunç birşey |||||schrecklich| وبعد ذلك ادركت أن هذا شيء مخيف بعد فهمیدم که این کار وحشتناکی است Потом я понял, что это ужасная вещь

Öyleyse "Yeter artık!" dedim. |genug|| So||| ومن ثمَّ، قلتُ "يكفي هذا الحد". بعد گفتم دیگر بس است. Так что "Хватит!" Я сказал.

"O kutuyla ne yapmak istiyorsun?" |mit der Box||| |with the box||| "ماذا تريدي أن تفعلي بهذا الصندوق؟" با این جعبه می خواهی چکار کنی؟

"Kutuyu gerçekten kırmak die Box||zerbrechen "اريد أن اكسرهُ أوافجرهُ." می خواهم این جعبه را خرد کنم

veya patlatmak istiyorum." یا شاید منفجرش کنم Или я хочу взорвать его».

"Vurmak." "Haydi!" Schlagen| "اضربه." "هيا." لگدش بزنم. «معطل نکن.»

"Bir dakika ciddi misin sen?" ||ernst|| "دقيقة، هل أنتِ جادة؟" جدی میگی؟

"Bence yapmayı sevdiğin neyse buna devam etmeli ve |||was auch immer|||solltest du| |||whatever it is|||| "برأيي عليكِ الإستمرار في عمل ما تحبيهِ أياً كان به نظر من باید ادامه دهیم «Я думаю, тебе следует продолжать делать то, что ты любишь делать, и

istediğin her şeyi yapmalısın. |||du musst والقيام بكل ماتريديهِ. به انجام هر کاری که دوستش داریم و کاری را بکنیم

İçindeki her korkuyu zapt edebilir ||Angst|überwinden| |||"control"| يمكنكِ ضبط كل الخوف الذي بداخلكِ که می خواهیم. می شود غلبه کرد به همه ترس ها Может содержать каждый страх внутри

ve hayallerini yaşayabilirsin, ويمكنكِ أن تعيشي حلمكِ، می شود رویاها را زندگی کنیم

ve istediğin her şeyi yapabilirsin. ويمكنكِ عمل كل ماتشائيّن. و کاری را بکنیم که می خواهیم

"Durdurulmaz" kelimesini bu yüzden seviyorum. unaufhaltbar|||| Unstoppable|||| ولهذا السبب اُحب كلمة "لا تتوقفِ". از همین روست که می خواهم «غیرقابل توقف» باشم.

(Alkışlar) Applaus (تصفيق) تشویق حاضران

Ve durdurulamaz bir kadın daha var, Helen Clark. |unaufhaltbare|||||Helen Clark|Helen Clark |unstoppable||||||Helen Clark وهناك امرأة اُخرى لم تتوقفْ، هي هيلين كلارك. و یک زن غیرقابل توقف دیگر هم وجود دارد، هلن کلارک.

Kendisi Yeni Zelanda'nın tam 9 yıl başbakanlığını yapıyor. ||Neuseeland|||der Premierminister| ||New Zealand's|||prime ministership| وهي رئيسة وزراء نيوزلاندا لمدة 9 سنوات. او برای ۹ سال نخست وزیر نیوزلند بود.

Başbakanlığının son günlerinde bir okula çağırılıyor des Ministerpräsidenten|||||eingeladen "Prime Ministry's"|||||being invited وفي أواخر فترة رئاستها استُدعيت لإحدى المدارس در آخرین روزهای نخست وزیری اش به یک مدرسه دعوت شد Его вызывают в школу в последние дни его премьерства.

ve bir konuşma yapması isteniyor. ||||wird gewünscht ||||is requested وارادوا منها إلقاء خطاب. تا سخنرانی کند.

Konuşmayı yaptıktan sonra bir grup das Gespräch|||| وبعد انتهاء الخطاب إقتربت منها مجموعة من الفتيات. پس از سخنرانی После выступления группа

kız çocuğu yanına yaklaşıyor. |||nähert sich گروهی از دختران نزدش می روند. Девушка подходит к нему.

Çok endişeliler. Endişeli gözlerle ona soruyorlar: |sie sind besorgt|||| |Very worried|||| وسألوها بقلقٍ شديد: پرسش های زیادی دارند. با چشم پرسشگر از او می پرسند: Они очень обеспокоены. Спрашивают его обеспокоенными глазами:

"Size bir soru sorabilir miyiz?" "هل يمكننا أن نسألك شيئاً؟" «میتوانیم از شما یک سوال بپرسیم؟»

"Buyurun" diyor, Helen Clark. Please go ahead||| ردّت هلين كلارك:"تفضلنَّ". هلن کلارک جواب میدهد: «بفرمایید.»

"Biz çok korkuyoruz, çok endişeliyiz. ||wir haben Angst||wir sind besorgt ||||we are worried "نحن خائفات وقلقات جداّ. «ما خیلی می ترسیم. خیلی چیزها در فکرمان است.

Doğduğumuzdan beri ülkeyi siz yönetiyorsunuz. wir geboren sind||||regieren Since we were born||||are governing فأنتِ تديرين الدولة منذ ولادتنا. از وقتی که ما دنیا آمده ایم کشور را شما اداره می کنید Вы управляете страной с тех пор, как мы родились.

Acaba ülkemizi bir erkek yönetebilir mi? ||||leiten| |our country|||can govern| ياترى هل يمكن لرجل أن يدير دولتنا؟ آیا یک مرد از عهده اداره کشورمان برمی آید؟ Может ли мужчина управлять нашей страной?

Yargılarımız. Gözümüzün önündeki perdeler. Urteile|unseren Augen|| Our judgments|||curtains أحكامنا. الستائر التي تُعمي أعيننا. قضاوتهایمان، پرده های مقابل چشمهایمان. Наши суждения. Занавески перед глазами.

Ama biliyor musunuz, iyi haberim var bir size. ولكن هل تعلمون، لدي خبر جيد لكم. اما می دانید؟ یک خبر خوب برایتان دارم.

Değişim başladı. بدأ التغيير. تغییر آغاز شده.

Artık yeni dünyada, dijitalleşmiş bu dünyada, |||digitalisierte|| |||digitized|| في العالم الجديد بعد الآن، في العالم الرقميّ، دیگر در دنیای جدید، در این دنیای دیجیتالی شده، Теперь в новом мире, в этом оцифрованном мире,

kadınlar ve erkekler artık fırsatlara her zamankinden daha yakınlar. ||||den Möglichkeiten|jeder|jeher näher||näher ||||||||closer تتقارب فرص الرجال والنساء أكثر من أيّ وقتٍ مضي. زنان و مردان دیگر بیش از هر زمان دیگری به فرصت ها نزدیک شده اند. женщины и мужчины теперь ближе к возможностям, чем когда-либо прежде.

Artık kocaman, zamanı ve yeri olmayan dünyada yaşıyoruz. |riesigen|||||| نحن نعيش في عالم هائل خارج الزمان والمكان. Wir leben jetzt in einer riesigen Welt ohne Zeit und Ort. دیگر در یک جهان بزرگ بدون زمان و مکان زندگی می کنیم. Сейчас мы живем в огромном, вневременном мире.

Bilgi elimizin altında. |unserer Hand| والمعلومات في متناول أيدينا. Das Wissen liegt in unserer Hand. علم زیر دستمان است. Информация у нас под рукой.

Dolayısıyla değiştirmek ve dönüştürmek için Um zu|verändern||| |||transform| ومن ثمَّ فإنه من أجل التغييُّر والتحوُّل Deshalb um zu verändern und zu transformieren پس برای تغییردادن و دگرگون کردن

artık çok fazla zamanımız var ve bu geçirdiğimiz kötü günlerde |||||||verbrachten|| فلدينا الكثير من الوقت، وفي هذه الأيام السيئة التي نمّر بها.. Wir haben jetzt viel Zeit, und in diesen schwierigen Tagen, خیلی وقت داریم و در روزهای بدی که پشت سرمی گذاریم

biliyor musunuz, kadının nasıl bir becerisi var. هل تعلمون كمْ براعة المرأة. Wissen Sie, welche Fähigkeiten die Frau hat. می دانید زن چقدر توانایی و لیاقت دارد.

Transformasyon. Değiştirme. Kötüyü iyileştirme gücü var. Transformation||das Schlechte|Verbesserung|| Transformation||The bad|healing|| وقوتها على التغيير وتجمييل السيء. Transformation. Veränderung. Sie hat die Fähigkeit, das Schlechte zu heilen. تحول. تغییر. او قدرت شفا دادن بدی را دارد. Трансформация. Изменение. У него есть сила исцелять зло. Bakın, uzun zamandır dünya ülkelerinde, انظروا، تتولي النساء الرئاسة في دول العالم منذ وقت طويل. Sehen Sie, seit langem gibt es weltweit Länder, ببینید، مدتها است که در کشورهای جهان،

kadınlar başbakanlık ediyor. in denen Frauen das Amt des Regierungschefs innehaben. زنان رهبر هستند.

IMF'in, FED'in başkanı kadın. IWF's|der FED|| IMF's|the Fed's|| رئيس صندوق النقد الدولي ونظام الإحتياطي الفيدرالي هي سيدة Die Präsidentin des IWF und der FED ist eine Frau. روسای صندوق بین المللی پول، و فدرال رزرو آمریکا زن هستند. Главой МВФ и ФРС является женщина.

Almanya, İngiltere ve belki de Amerika'nın Başkanı kadın olacak. ورئيس المانيا وانجلترا سيدة، وربما تكون رئيسة أميريكا ايضاً سيدة. رهبران آلمان و انگلیس زن هستند و شاید رئیس جمهور آمریکا نیز یک زن بشود. Президентом Германии, Англии и, возможно, Америки будет женщина.

Bu tesadüf değil. |This isn't coincidence.| ليس هذه مصادفة. این تصادفی نیست.

Kadınların bu liderlik becerileri ile ||Führung|| بنجاح هذه الزعامة للنساء Frauen müssen mit diesen Führungsfähigkeiten زنان با این مهارت رهبری

dünyayı daha güzelleştirmek için daha fazla açığa çıkması gerekiyor. ||schöner machen||||offenbaren|| ||||||revealed more|| يجب أن تخرج للنور أكثر لجعل العالم أفضل. mehr sichtbar werden, um die Welt schöner zu machen. برای بهتر کردن دنیا باید بیشتر به بیرون راه بیابند. Чтобы сделать мир красивее, нужно больше внимания.

Bugün burada kadınlar kadar erkekler de var. اليوم النساء هنا مساويين للرجال. Heute sind hier genauso viele Männer wie Frauen. امروز اینجا به تعداد زنان مردها هم حضور دارند. Сегодня здесь есть как мужчины, так и женщины. HE FOR SHE'ler- onların desteklediği kadınlarla ||sie||unterstützten| He||SHE'ler: SHEs|||with women وبتلك الحقوق التي اعطتها لنا مؤسسات جمهوريتنا التي تكون الحليف الأكبر للنساء اللذين يثقون بها ويعتمدون عليها، طرفداران برابری زنان و مردان - با زنان مورد کمک آنان ОН ДЛЯ ОНА - с женщинами, которых они поддерживают

ve kendine güvenen kadınlarla ||selbstbewussten| و زنان با اعتماد به نفس

ve en büyük destekçimiz olan, |||unserer größten Unterstüt| |||our biggest supporter| و بزرگترین یاری رسانمان،

Cumhuriyetimizin kurucusu Ata'mızın bize verdiği bu haklarla unserer Republik|Gründer|unserer Vorfahren||||Rechten ||our great leader||||with these rights حقوقی که پدر بنیانگذار جمهوریتمان به ما داده С этими правами, данными нам нашим отцом, основателем нашей республики,

ben, önümüzün her zamankinden daha açık olacağına inanıyorum. |unserer||||||glaube |our future|||||| فأنا اؤمن بمستقبل مشرق أكثر من ذي قبل. Ich glaube, dass unsere Zukunft klarer sein wird als je zuvor. من، باور دارم که آینده بیش از هر زمان دیگری باز است. Я верю, что мы будем более открытыми, чем когда-либо прежде.

Birlikte, hep beraber. معاً، دائماً معاً. Gemeinsam, alle zusammen. متحد، در کنار هم.

En güzel geleceği el ele, birlikte yaratabiliriz. |||||gemeinsam|wir können schaffen نستطيع أن نخلق معاً المستقبل الأفضل. Die schönste Zukunft können wir Hand in Hand, gemeinsam erschaffen. زیباترین ها را دست به دست هم و در کنار هم می توانیم ایجاد کنیم. Мы можем создать лучшее будущее вместе, рука об руку.

Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun! عيد جمهورية سعيد! عید جمهوریت بر شما مبارک باشد!

Teşekkür ederim. thank you| شكراً. متشکرم.

(Alkışlar) (تصفيق) (تشویق حاضران)