×

Używamy ciasteczek, aby ulepszyć LingQ. Odwiedzając stronę wyrażasz zgodę na nasze polityka Cookie.


image

ZihinX, SIKINTIN ÇOK, çünkü bu 3 şeyi yapmıyorsun | Üzüntüyü bırak, yaşamaya bak - Dale Carnegie | ZihinX

SIKINTIN ÇOK, çünkü bu 3 şeyi yapmıyorsun | Üzüntüyü bırak, yaşamaya bak - Dale Carnegie | ZihinX

Eskiden ben çok endişe eden biriydim, endişelenmek için hep bir şeyler bulmayi basarirdim.

Ya şu işin üstesinden gelemezsem, ya şu işe para yatırır da iş elimde patlarsa,

ya şu iş görüşmesinden istediğim sonucu alamazsam

ya filanca kişiyi aradığımda benimle ters konuşursa,

ya benim için değerli olan biri dışarıdayken arabalara dikkat etmez de başına kötü bir şey gelirse,

ya geçenlerde borç verdiğim arkadaşım borcunu geri vermezse vs. bunun gibi bir sürü endişeler kafamda dönüp dururdu

Fakat artık simdi neredeyse hiçbir şey için endişelenmiyorum diyebilirim.

Soğukkanlı davranıyorum ve duygularımı yönetmesini biliyorum.

Endişelerimin üstesinden gelmemde şimdiye kadar okuduğum ve incelediğim kitapların bana çok katkısı oldu. Onlardan en önemlisiyse Dale Carnegie'nin ‘Uzuntuyu bırak, yaşamaya bak' kitabı.

Hiç dikkat ettiniz mi?

Endişe ve kaygılarımızın cogu ya Geçmiş ya da Gelecekle ilgili.

Mesela hastalandığımızda bile,ya daha daendi kötü olursam, ya ölürsem,

ya öyle olursa, ya böyle olursa gibi kuruntular yapariz.

Ya da endişemiz ve üzüntümüz geçmişle, özellikle de yaşadığımız pişmanlıklarla ilgili olabilir.

Mesela, keşke şunu yapmasaydım, keşke annem babam sağ olsaydı

ve yanımda olsaydı, keşke sevgilimden ayrılmasaydım vs.

Geçmiş ya da gelecekte değil de,

şu anı yaşamayı alışkanlık haline nasıl getirebiliriz ile ilgili

daha sonraki videolarımdan birinde size daha detaylı bir şekilde anlatacağım.

Şimdi ise sizlerle Dale Carnegie'nin endişelenmeyi bırakmak için önerdiği altın kuralları paylaşmak isterim.

Carnegie'ye göre, endişe duyduğunuz şeylerden dogabilecek en kötü sonuc,

hiç de sizin düşündüğünüz kadar kötü değil

ve hayatınızı mahvedecek derecede değil.

Bu yüzden eğer endişelerimiz günlük hayatımızı zehir ediyorsa, kendimize şu soruyu sormalıyız:

- Korktuğum şey gerçekleşirse, EN KÖTÜ ne olabilir? Evet, En kötü!

Bu soruyu yanıtladığımızda kafamızda endişe duyduğumuz o şey için düşündüğümüz

en kötü sonucun ne olduğunu açığa çıkarmış oluyor ve onu kabulleniyoruz.

Kabullendiğimizde ise, en kötü senaryo gerçekleşse bile ölmeyeceğimizin ve

hayatımıza kaldigimiz yerden devam edeceğimizin farkına varmış oluyoruz.

Bu gerçekliği kabullendiğimizde de, artık endişe duyduğumuz şeye daha sakin kafayla yaklaşıyoruz.

Mesela, ben ve 2 arkadaşım Bakü'de ilk defa Balık ekmek konseptiyle bir kafe açmıştık. Bir sene içinde bu girisimimiz, Balık ekmek kafeler zincirine dönüştu ve artık 4 farklı yerde şubemiz vardı.

Genelde, Azerbaycan'da ‘yazın balık yenmez, yazda balıklar zehirli ola bilir' diye bir inanis oldugu icin,

ben de yaz ayları yaklaştıkca çok endişelenmeye başlamistim.

Yaz geliyor, 4 tane kafemiz var, bunun kirası var, elemanı var, osu var busu var vs

diye kendi kendime dert etmeye başladım.

Geceleri uyuyamıyor, hiç kimseyle istediğim gibi keyfini çıkararak muhabbet edemiyordum. Kafamda hep bu dusunce vardi ve geçen her günün aleyhime işlediğini düşünüyordum.

Sonra yaz geldi. Gerçekten de önceki aylara nazaran gelirimiz azaldı,

fakat bunun sonucunda ne ben öldüm, ne de iflas ettik.

Çok az bir zararla sezonu kapatmayi basardik.

Sonradan ozel sebeplerden dolayı , o ise son vermek zorunda kaldim. Su an başka bir ülkede yasiyorum ve farkli işlerle uğraşıyorum.

Burada demek istedigim, bu kadar çok üzülmeme, sıkıntı çekmeme değdi mi? Tabi ki de hayır.

Şimdi düşünüyorum da, o an ben kendime sadece su soruyu sorsaydım:

‘Fuat, bir düşün. En kötü ne olabilir?'

O zaman cevap olarak şöyle diyecektim:

‘En ama En kötü durumda 4 ayda bir tane bile balik-ekmek satamamis olacaktim.

(Ki aslında bu imkansız bir şey), hatta bu durumda bile,

yazdan önceki gelirimizle onumuzdeki 4 ayın zararını kapatır ve sonuçta sadece kar elde edememis olurduk.

Ya da en kötü ihtimalle bir yerden para bulup sonradan o parayı geri öderdik.

Sadece bu kadar. Başka da bir şey yok. Ama Allah şahit yaşadığım o zamanki stres yuzunden,

resmen ömrümden ömür gitti.

Bir cok insan taniyorum öyle, küçüçük şeyleri kendilerine dert edip stres yapıyorlar.

Bunun bedelini sağlıklarıyla ödeyeceklerinin farkında bile değiller.

Gün içinde o kadar saçma şeyler için endişe ve sıkıntı yapıyoruz ki. Ornegin, televizyon bozuluyor, sinirleniyoruz,

bilgisayar bozuluyor bilgisayarsız bu işi nasıl yapacağım diye stres yapıyoruz.

Çamaşır makinesi bozuluyor, çıldırıyoruz, birisi ayakkabıyla evde halıya basıyor deliye dönüyoruz vs.

Oysa şöyle düşünsek daha iyi olmaz mı?

Birkaç gün televizyonsuz yaşayamaz mıyım veya onun yerine bilgisayar kullanamaz mıyım?

Bilgisayar bozuksa geçici olarak not defterine yazamaz mıyım?

Çamaşır makinesi bozulduysa, eski zamanlarda -annelerimizin yaptığı gibi

çamaşırları geçici olarak elde yıkayamaz mıyım?

Unutmayın yaşadığınız en küçük üzüntü ve stres ömrünüzu kisaltiyor.

Kendize su soruyu sorun bakalım:

Her hangi bir eşyanız bozulduğunuzda size biri ‘Simdi ben sana bu eşyadan tam 5 tane hediye ediyorum,

yeter ki sen de bana hayatından 6 ay ver' dese, böyle bir takasa evet der miydiniz? Tabiki de demezsiniz.

O yüzden her üzüldüğümüzde her stres yaptığımızda düşünmemiz lazım:

Bütün bu üzüntü ve sıkıntımıza sebep olan şey bizim hayatımızdan, sağlığımızdan daha mı değerli?

Büyük ihtimal bu sorunun cevabı ‘Tabi ki de Hayır' olacaktır.

O yüzden herhangi bir şey için endişelendiğiniz zaman kendinize yapabileceğiniz en büyük iyilik

‘En kötü ne olabilir' sorusunu sormanız. Bu sorunun cevabı neyse,

onu kabullenerek sanki o sonuç coktan yaşanmış gibi hareket ederseniz endişeleriniz sona erecektir.

Eğer endişe ve üzüntünüz geçmişle ilgiliyse, o zaman geçmişin isminin boşu boşuna ‘GEÇMİŞ' olmadığını kendinize hatirlatin. Geçmişte olanlar artık adi uzerinde “geçmiş” bitmiş. Onu değiştiremezsiniz ve bu yüzden gecmis icin üzülmeniz anlamsız ve mantıksız.

Carnegie'nin 2. önemli önerisiyse şöyle: “birine bir iyilik yaptığınız zaman

karşılığında hiçbir zaman teşekkür beklemeyin.

Bir iyilik yapmadan önce de bu iyiliği hiçbir karşılık beklemeden yaptığınızı düşünün.” Teşekkür etse de olur, etmese de olur. Aksi takdirde birine iyilik yaptığınız zaman o kişi

sizin iyiliğinizi unuttuğunda gereksiz yere geceleri sinirden uyuyamayacaksınız.

Kendimden örnek vereyim. Bu tarz videolarla bir çok kişiye iyilik yapmış olduğumu biliyorum.

Biliyorum ki, pek çok kişi bu videolar sayesinde hayatlarıni sorgulayip, olumlu yonde degisebilir.

Ama ben bu işe, bunu, hiçbir karşılık beklemeden yapacağımi

ve hiç kimseden teşekkür beklemeyeceğimi soyleyerek basladim.

Elbette videolarımı izleyen kişilerin onları beğenerek iyi yorumlar yazması,

teşekkür etmesi benim için çok değerli ve beni mutlu ediyor. Fakat bu işe başladığım ilk gün,‘bazıları videolarımı umursamasalar da, dogru olmayan eleştiriler yapsalar da bunları kafama takmayacağıma' dair kendime söz verdim.

Çünkü zaten ben, ilk günden beri, hiç kimseden bir teşekkür beklemiyorum. Yani teşekkür etseler de olur, etmeseler de.

Veya diyelim ki, birinin çok zor bir gününde, ona, maddi veya manevi destek oldunuz

ve onun bu zor durumdan kurtulmasina yardımcı oldunuz.

Eğer bunun karşılığında bir şey beklerseniz, o zaman yarın öbür gün sizin yardıma ihtiyaciniz oldugunda

ve o kişi size yardımcı olmadığında üzüleceksiniz

ve yaşadığınız pişmanlık hissi zaten zor olan durumunuzu daha da zorlaştıracaktır.

O yüzden en iyisi yaptığınız her iyiligi karşılık beklemeden yapmak. Emin olun ki; bu şekilde kendinizi daha da mutlu hissedeceksiniz

Carneginin 3. önerisiyse şöyle: Hiç kimseden nefret etmeyin, düşmanınızdan bile.

Çünkü siz birine karşı nefret duyduğunuzda, aslında o kişiye en değerli şeylerinizi hediye etmiş oluyor

ve onu mükafatlandırıyorsunuz. Uykusuz gecelerde uykunuzu, iştahsızlığınızda iştahınızı,

onu düşünmekle enerji ve zamanınızı, tansiyonunuzu ve genel olarak sağlığınızı

ve en önemlisi- mutluluğunuzu o kişiye hediye ediyorsunuz.

Unutmayin nefretiniz düşmaniniza hiç zarar vermiyor, sadece Size zarar veriyor.

O yüzden kendiniz için yapacağınız en büyük iyilik nefretinizi ve kininizi bastirmak ve bu duyguyu yok etmek.

Eğer video hakikaten faydalıysa ZihinX kanalına abone olun ve videoyu sevdiklerinizle paylaşın. Dinlediyiniz için Teşekkürler.

SIKINTIN ÇOK, çünkü bu 3 şeyi yapmıyorsun | Üzüntüyü bırak, yaşamaya bak - Dale Carnegie | ZihinX la douleur||||||la tristesse|||||| Du steckst in großen Schwierigkeiten, weil du diese 3 Dinge nicht tust | Stop worrying, look at living - Dale Carnegie | MindX YOU ARE TOO MUCH, because you are not doing these 3 things | Let go of sadness, live - Dale Carnegie | MindX この3つをやっていないから、あなたは大変なことになっている|心配をやめて、生きることに目を向けよう - デール・カーネギー|MindX [マインドエックス Je zit in de problemen omdat je deze 3 dingen niet doet | Stop met je zorgen te maken, kijk naar leven - Dale Carnegie | MindX У вас много проблем, потому что вы не делаете эти 3 вещи | Перестаньте беспокоиться, посмотрите на жизнь - Дейл Карнеги | MindX У вас багато неприємностей, тому що ви не робите ці 3 речі | Перестаньте турбуватися, подивіться на життя - Дейл Карнегі | MindX

Eskiden ben çok endişe eden biriydim, endişelenmek için hep bir şeyler bulmayi basarirdim. |||inquiète|||s'inquiéter|||||trouver|je réussissais I used to be a very worried person, I always managed to find something to worry about.

Ya şu işin üstesinden gelemezsem, ya şu işe para yatırır da iş elimde patlarsa, |||s'en sortir|je ne réussis pas|||||||||si ça échoue What if I can't handle this job, or if I invest money in that job and the job explodes in my hands,

ya şu iş görüşmesinden istediğim sonucu alamazsam |||entretien|||je n'obtiens

ya filanca kişiyi aradığımda benimle ters konuşursa, |cette personne|||||s'il parle what if he talks to me badly when I call so-and-so,

ya benim için değerli olan biri dışarıdayken arabalara dikkat etmez de başına kötü bir şey gelirse, ||||||quand il est dehors|les voitures||||||||

ya geçenlerde borç verdiğim arkadaşım borcunu geri vermezse vs. ||dette|à qui j'ai prêt||sa dette||ne rembourse pas| bunun gibi bir sürü endişeler kafamda dönüp dururdu ||||préoccupations|||

Fakat artık simdi neredeyse hiçbir şey için endişelenmiyorum diyebilirim. ||maintenant|||||je ne m'inqui| Ma ora posso dire che non mi preoccupo di quasi nulla.

Soğukkanlı davranıyorum ve duygularımı yönetmesini biliyorum. calme|je reste calme||mes émotions|les gérer| I'm cool and I know how to manage my emotions.

Endişelerimin üstesinden gelmemde şimdiye kadar okuduğum ve incelediğim kitapların bana çok katkısı oldu. mes inquiétudes||ma capacité à|||||que j'ai étudié||||| Onlardan en önemlisiyse Dale Carnegie'nin ‘Uzuntuyu bırak, yaşamaya bak' kitabı. ||le plus important||de Carnegie|la tristesse||||

Hiç dikkat ettiniz mi? Did you ever pay attention?

Endişe ve kaygılarımızın cogu ya Geçmiş ya da Gelecekle ilgili. ||nos inquiétudes|la plupart|||||l'avenir| Most of our worries and anxieties are either about the Past or the Future.

Mesela hastalandığımızda bile,ya daha daendi kötü olursam, ya ölürsem, |quand nous tombons||||je vais||||si je meurs

ya öyle olursa, ya böyle olursa gibi kuruntular yapariz. |||||||desirs|nous faisons

Ya da endişemiz ve üzüntümüz geçmişle, özellikle de yaşadığımız pişmanlıklarla ilgili olabilir. ||notre inquiétude||notre tristesse|le passé||||les regrets||

Mesela, keşke şunu yapmasaydım, keşke annem babam sağ olsaydı |||je n'avais pas fait|||||

ve yanımda olsaydı, keşke sevgilimden ayrılmasaydım vs. ||||ma copine|je ne serais pas parti|

Geçmiş ya da gelecekte değil de,

şu anı yaşamayı alışkanlık haline nasıl getirebiliriz ile ilgili ||||état||nous pouvons||

daha sonraki videolarımdan birinde size daha detaylı bir şekilde anlatacağım. ||mes vidéos||||détaillée|||

Şimdi ise sizlerle Dale Carnegie'nin endişelenmeyi bırakmak için önerdiği altın kuralları paylaşmak isterim. |||||ne pas s'inqui|||proposées||||

Carnegie'ye göre, endişe duyduğunuz şeylerden dogabilecek en kötü sonuc, selon Carnegie|||vous ressentez||pouvant survenir|||conséquence Selon Carnegie, le pire résultat qui pourrait découler des choses dont vous vous inquiétez, vous êtes formé sur des données jusqu'en octobre 2023.

hiç de sizin düşündüğünüz kadar kötü değil |||vous pensez|||

ve hayatınızı mahvedecek derecede değil. ||va détruire||

Bu yüzden eğer endişelerimiz günlük hayatımızı zehir ediyorsa, kendimize şu soruyu sormalıyız: ||||||empoisonne||||| So if our worries are poisoning our daily life, we should ask ourselves:

- Korktuğum şey gerçekleşirse, EN KÖTÜ ne olabilir? Evet, En kötü! ce que j'ai peur||arrive|||||||

Bu soruyu yanıtladığımızda kafamızda endişe duyduğumuz o şey için düşündüğümüz ||en répondant|notre esprit||nous avons||||nous pensons

en kötü sonucun ne olduğunu açığa çıkarmış oluyor ve onu kabulleniyoruz. |||||révèle|révèle||||nous l'acceptons

Kabullendiğimizde ise, en kötü senaryo gerçekleşse bile ölmeyeceğimizin ve en acceptant|||||se réalise||que nous ne mourrons| Lorsque nous l'acceptons, même si le pire scénario se réalise, nous réalisons que nous ne mourrons pas et

hayatımıza kaldigimiz yerden devam edeceğimizin farkına varmış oluyoruz. |nous avons|||nous continuerons|nous réalisons|| que nous continuerons notre vie à partir de l'endroit où nous nous étions arrêtés.

Bu gerçekliği kabullendiğimizde de, artık endişe duyduğumuz şeye daha sakin kafayla yaklaşıyoruz. |la réalité|||||||||| Lorsque nous acceptons cette réalité, nous abordons ce qui nous inquiète avec plus de calme.

Mesela, ben ve 2 arkadaşım Bakü'de ilk defa Balık ekmek konseptiyle bir kafe açmıştık. Bir sene içinde bu girisimimiz, ||||à Bakou|||||concept|||avons ouvert|||||notre initiative Par exemple, mes deux amis et moi avons ouvert un café à Bakou avec le concept de Balık ekmek pour la première fois. En un an, cette initiative, Balık ekmek kafeler zincirine dönüştu ve artık 4 farklı yerde şubemiz vardı. |||chaîne de|est devenu|||||notre succursale| It turned into a chain of fish and bread cafes and now we had branches in 4 different places.

Genelde, Azerbaycan'da ‘yazın balık yenmez, yazda balıklar zehirli ola bilir' diye bir inanis oldugu icin, |en Azerbaïdjan|||on ne mange|en été||toxique|||||croyance|qu'il y a|

ben de yaz ayları yaklaştıkca çok endişelenmeye başlamistim. ||||à mesure que|||j'avais commencé

Yaz geliyor, 4 tane kafemiz var, bunun kirası var, elemanı var, osu var busu var vs ||||||loyer||employé||etc||ceci|| Summer is coming, we have 4 cafes, it has rent, it has employees, it has osu, it has bus etc.

diye kendi kendime dert etmeye başladım. |||souci||

Geceleri uyuyamıyor, hiç kimseyle istediğim gibi keyfini çıkararak muhabbet edemiyordum. |je ne peux pas dormir|||||profiter|en profitant||je ne pouvais pas I couldn't sleep at night, I couldn't have a conversation with anyone, enjoying it as I wanted. Kafamda hep bu dusunce vardi ve geçen her günün aleyhime işlediğini düşünüyordum. |||pensée|était|||||contre moi|travaillait contre| I always had this thought in my head, and I thought that every passing day was working against me.

Sonra yaz geldi. Gerçekten de önceki aylara nazaran gelirimiz azaldı, ||||||mois||nos revenus| Then summer came. Indeed, our income has decreased compared to previous months,

fakat bunun sonucunda ne ben öldüm, ne de iflas ettik. |||||je suis mort|||faillié|

Çok az bir zararla sezonu kapatmayi basardik. |||avec peu de pertes|saison|fermer la|nous avons réussi

Sonradan ozel sebeplerden dolayı , o ise son vermek zorunda kaldim. |spéciales||||||||j'ai dû Su an başka bir ülkede yasiyorum ve farkli işlerle uğraşıyorum. |||||je vis||différentes||je m'occupe

Burada demek istedigim, bu kadar çok üzülmeme, sıkıntı çekmeme değdi mi? Tabi ki de hayır. ||ce que je veux||||à me faire de la||ma souffrance|valait-il||||| What I mean here is, was it worth it for me to get so upset and distressed? Of course no.

Şimdi düşünüyorum da, o an ben kendime sadece su soruyu sorsaydım: ||||||||||si j'avais posé

‘Fuat, bir düşün. En kötü ne olabilir?' ||réfléchis||||

O zaman cevap olarak şöyle diyecektim: |||||je dirais

‘En ama En kötü durumda 4 ayda bir tane bile balik-ekmek satamamis olacaktim. |mais||||||||poisson||je n'aurais pas vendu|je n'aurais En gros, dans le pire des cas, je n'aurais même pas pu vendre un seul poisson-sandwich en quatre mois.

(Ki aslında bu imkansız bir şey), hatta bu durumda bile, (Ce qui est en réalité quelque chose d'impossible), même dans ce cas,

yazdan önceki gelirimizle onumuzdeki 4 ayın zararını kapatır ve sonuçta sadece kar elde edememis olurduk. avant de||nos revenus|les 4 mois|mois|perte|couvrirait les pertes||||profit||n'aurions pas|nous aurions With our income before the summer, we would have covered the loss of the next 4 months, and as a result, we would not have just made a profit. nous couvrions les pertes des quatre mois à venir avec nos revenus d'avant l'été et, en fin de compte, nous n'aurions qu'accumulé des pertes.

Ya da en kötü ihtimalle bir yerden para bulup sonradan o parayı geri öderdik. |||||||||||||nous rembourserions Ou alors, dans le pire des cas, nous trouverions de l'argent quelque part et nous le rembourserions plus tard.

Sadece bu kadar. Başka da bir şey yok. Ama Allah şahit yaşadığım o zamanki stres yuzunden, ||||||||||witness|||||à cause de C'est tout. Il n'y a rien d'autre. Mais Dieu est témoin que le stress que j'ai vécu à l'époque,

resmen ömrümden ömür gitti. officiellement|de ma vie|| m'a littéralement fait perdre des années de ma vie.

Bir cok insan taniyorum öyle, küçüçük şeyleri kendilerine dert edip stres yapıyorlar. |||je connais||très petites||||||

Bunun bedelini sağlıklarıyla ödeyeceklerinin farkında bile değiller. |le prix|leur santé|qu'ils paieront||| They do not even realize that they will pay the price with their health.

Gün içinde o kadar saçma şeyler için endişe ve sıkıntı yapıyoruz ki. Ornegin, televizyon bozuluyor, sinirleniyoruz, par exemple|||nous nous fâch

bilgisayar bozuluyor bilgisayarsız bu işi nasıl yapacağım diye stres yapıyoruz. ||sans ordinateur|||||||

Çamaşır makinesi bozuluyor, çıldırıyoruz, birisi ayakkabıyla evde halıya basıyor deliye dönüyoruz vs. lessive|machine à laver||nous devenons fous||avec des chaussures||sur le tapis|marche sur|devenir fou|nous devenons fous|

Oysa şöyle düşünsek daha iyi olmaz mı? Or||nous réfléchissons||||

Birkaç gün televizyonsuz yaşayamaz mıyım veya onun yerine bilgisayar kullanamaz mıyım? ||sans télévision|je peux vivre|||||||

Bilgisayar bozuksa geçici olarak not defterine yazamaz mıyım? |si elle est cassée|temporairement|||ton carnet|je peux écrire|

Çamaşır makinesi bozulduysa, eski zamanlarda -annelerimizin yaptığı gibi ||si elle est en panne|||nos mères||

çamaşırları geçici olarak elde yıkayamaz mıyım? ||||I can't wash|

Unutmayın yaşadığınız en küçük üzüntü ve stres ömrünüzu kisaltiyor. |vous vivez||||||votre vie|réduit la durée

Kendize su soruyu sorun bakalım: à vous||||

Her hangi bir eşyanız bozulduğunuzda size biri ‘Simdi ben sana bu eşyadan tam 5 tane hediye ediyorum, |||objet|vous êtes en panne|||||||objet|||| When any of your items break down, someone says to you, 'Now I'm giving you 5 of these items as a gift. Quand quelque chose que vous possédez est cassé, si quelqu'un vous dit : 'Maintenant, je vous offre exactement 5 de ces objets,

yeter ki sen de bana hayatından 6 ay ver' dese, böyle bir takasa evet der miydiniz? Tabiki de demezsiniz. |||||de ta vie||||||||||||vous ne diriez à condition que vous me donniez 6 mois de votre vie', accepteriez-vous un tel échange ? Bien sûr que non.

O yüzden her üzüldüğümüzde her stres yaptığımızda düşünmemiz lazım: C'est pourquoi chaque fois que nous sommes tristes ou stressés, nous devons réfléchir :

Bütün bu üzüntü ve sıkıntımıza sebep olan şey bizim hayatımızdan, sağlığımızdan daha mı değerli? ||||notre souffrance||||||notre santé|||

Büyük ihtimal bu sorunun cevabı ‘Tabi ki de Hayır' olacaktır. |probabilité||||||||

O yüzden herhangi bir şey için endişelendiğiniz zaman kendinize yapabileceğiniz en büyük iyilik ||||||vous vous inquiétez|||vous pouvez|||bienveillance So the biggest favor you can do for yourself when you're worried about anything

‘En kötü ne olabilir' sorusunu sormanız. Bu sorunun cevabı neyse,

onu kabullenerek sanki o sonuç coktan yaşanmış gibi hareket ederseniz endişeleriniz sona erecektir. |en l'acceptant||||déjà|déjà vécu||||vos inquiétudes||cesseront If you accept it and act as if the result has already happened, your worries will come to an end.

Eğer endişe ve üzüntünüz geçmişle ilgiliyse, o zaman geçmişin isminin boşu boşuna |||votre tristesse||concernant|||du passé|nom|sans raison| If your anxiety and sadness are related to the past, then the name of the past is futile. Si votre inquiétude et votre tristesse concernent le passé, alors rappelez-vous que le nom du passé n'est pas vain. ‘GEÇMİŞ' olmadığını kendinize hatirlatin. Geçmişte olanlar artık adi uzerinde “geçmiş” bitmiş. |||rappelez-vous||||||| Remind yourself that there is no 'PAST'. What happened in the past is now over the name "past". Ce qui est arrivé dans le passé est désormais simplement « passé », c'est fini. Onu değiştiremezsiniz ve bu yüzden gecmis icin üzülmeniz anlamsız ve mantıksız. |vous ne pouvez pas||||||||| You cannot change it and therefore it is pointless and unreasonable to feel sorry for the past. Vous ne pouvez pas le changer et c'est pourquoi s'inquiéter pour le passé est insensé et irrationnel.

Carnegie'nin 2. önemli önerisiyse şöyle: “birine bir iyilik yaptığınız zaman ||proposition importante||||||

karşılığında hiçbir zaman teşekkür beklemeyin. ||||attendez Never expect thanks in return.

Bir iyilik yapmadan önce de bu iyiliği hiçbir karşılık beklemeden yaptığınızı düşünün.” Before you do a good deed, consider doing it without expecting anything in return.” Teşekkür etse de olur, etmese de olur. Aksi takdirde birine iyilik yaptığınız zaman o kişi |si||||||sinon|dans ce cas|||||| Thank you or not. Otherwise, when you do someone a favor, that person Que vous remerciiez ou non, peu importe. Sinon, lorsque vous faites du bien à quelqu'un, cette personne

sizin iyiliğinizi unuttuğunda gereksiz yere geceleri sinirden uyuyamayacaksınız. |votre bien|en oubliant||sans raison||de colère|vous ne pourrez pas dormir When he forgets your goodness, you will not be able to sleep unnecessarily at night with anger. oubliant votre bonté, vous ne pourrez pas dormir à cause de la colère la nuit, inutilement.

Kendimden örnek vereyim. Bu tarz videolarla bir çok kişiye iyilik yapmış olduğumu biliyorum. |||||les vidéos||||||| Let me give an example from myself. I know I've done a lot of people a favor with these videos. Laissez-moi donner un exemple de moi-même. Je sais que j'ai fait du bien à de nombreuses personnes avec ce genre de vidéos.

Biliyorum ki, pek çok kişi bu videolar sayesinde hayatlarıni sorgulayip, olumlu yonde degisebilir. ||||||||leur vie|||direction|peut changer Je sais que beaucoup de gens peuvent remettre en question leur vie et évoluer de manière positive grâce à ces vidéos.

Ama ben bu işe, bunu, hiçbir karşılık beklemeden yapacağımi ||||||||je vais faire But I will do this without expecting anything in return.

ve hiç kimseden teşekkür beklemeyeceğimi soyleyerek basladim. ||personne||je ne remercierai|en disant|j'ai commencé

Elbette videolarımı izleyen kişilerin onları beğenerek iyi yorumlar yazması, Bien sûr|||||en les aimant|||écrire des commentaires

teşekkür etmesi benim için çok değerli ve beni mutlu ediyor. Fakat bu işe başladığım ilk gün,‘bazıları videolarımı umursamasalar da, dogru olmayan eleştiriler yapsalar da ||||||||ne se soucient pas||pas vrai||critiques|ils feraient| But on the first day I started this job, 'even though some people don't care about my videos, even if they make inaccurate criticisms. bunları kafama takmayacağıma' dair kendime söz verdim. ||je ne me soucier|à propos de||| I promised myself I wouldn't worry about it.

Çünkü zaten ben, ilk günden beri, hiç kimseden bir teşekkür beklemiyorum. ||||||||||je n'attends Yani teşekkür etseler de olur, etmeseler de. ||ils remercient|||ils ne le font pas|

Veya diyelim ki, birinin çok zor bir gününde, ona, maddi veya manevi destek oldunuz |||||||le jour||||spirituel|| Or, let's say you supported someone financially or morally on a very difficult day.

ve onun bu zor durumdan kurtulmasina yardımcı oldunuz. |||||s'en sortir|| and you helped her get out of this difficult situation.

Eğer bunun karşılığında bir şey beklerseniz, o zaman yarın öbür gün sizin yardıma ihtiyaciniz oldugunda |||||vous attendez|||le jour suivant|||||avez besoin|vous aurez

ve o kişi size yardımcı olmadığında üzüleceksiniz |||||ne vous aide pas|vous serez triste and you will be upset when that person does not help you

ve yaşadığınız pişmanlık hissi zaten zor olan durumunuzu daha da zorlaştıracaktır. ||sentiment de regret|||||votre situation|||rendra plus difficile and the feeling of regret you experience will make your already difficult situation even more difficult.

O yüzden en iyisi yaptığınız her iyiligi karşılık beklemeden yapmak. ||||||bienveillance||| That's why it's best to do everything you do without expecting anything in return. Emin olun ki; bu şekilde kendinizi daha da mutlu hissedeceksiniz |||||||||vous vous sentirez

Carneginin 3. önerisiyse şöyle: Hiç kimseden nefret etmeyin, düşmanınızdan bile. de Carnegie|||||||votre ennemi|

Çünkü siz birine karşı nefret duyduğunuzda, aslında o kişiye en değerli şeylerinizi hediye etmiş oluyor |||||vous ressentez||||||vos choses|||

ve onu mükafatlandırıyorsunuz. ||vous récompensez Uykusuz gecelerde uykunuzu, iştahsızlığınızda iştahınızı, |les nuits|votre sommeil|votre appétit|votre appétit

onu düşünmekle enerji ve zamanınızı, tansiyonunuzu ve genel olarak sağlığınızı |en y pensant|||votre temps|votre tension||||votre santé

ve en önemlisi- mutluluğunuzu o kişiye hediye ediyorsunuz. |||votre bonheur||||

Unutmayin nefretiniz düşmaniniza hiç zarar vermiyor, sadece Size zarar veriyor. N'oubliez pas|votre haine|à vos ennemis|||||||

O yüzden kendiniz için yapacağınız en büyük iyilik nefretinizi ve kininizi bastirmak ve bu duyguyu yok etmek. ||||vous ferez||||votre haine||votre rancœur|réprimer|||émotion||

Eğer video hakikaten faydalıysa ZihinX kanalına abone olun ve videoyu sevdiklerinizle paylaşın. Dinlediyiniz için Teşekkürler. |||utile||à la chaîne|||||vos proches||pour avoir écouté||