작은 씨앗: 완가리 마타이의 이야기
Winzige Saat: Die Geschichte von Wangui Matai
A Little Seed: The Story of Wangari Maathai
Semillas diminutas: la historia de Wangui Matai
Tiny Seeds: Het verhaal van Wangui Matai
Крошечные семена: история Ванги Матаи
Küçük Bir Tohum: Wangari Maathai'nin Hikayesi
⟪ 작은 씨앗: 완가리 마타이의 이야기 ⟫
⟪ A Little Seed: The Story of Wangari Maathai ⟫
동아프리가 케냐산 비탈에 있는 마을에서 한 소녀가 엄마와 밭에서 일했습니다.
In a village on the slopes of Mount Kenya in East Africa, a girl worked with her mother in the fields.
Doğu Afrika'da Kenya Dağı'nın eteklerindeki bir köyde, bir kız annesiyle birlikte tarlalarda çalışıyordu.
소녀 의 이름은 완가리였어요.
The girl's name was Wangari.
완가리는 밖에 있는 것을 좋아했어요.
Wangari loved being outside.
Wangari dışarıda olmayı severdi.
완가리는 가족 텃밭에서 씨앗을 심기 위해 칼로 흙을 파고 작은 씨앗들을 따뜻한 땅에 심었어요.
To plant seeds in the family garden, Wangari dug the soil with a knife and planted small seeds in warm ground.
Wangari, aile bahçesine tohum ekmek için toprağı bir bıçakla kazdı ve ılık toprağa küçük tohumlar ekti.
완가리가 제일 좋아하는 때는 해가 진 직후 였어요.
Wangari's favorite time was right after the sun went down.
Wangari'nin en sevdiği zaman güneş battıktan hemen sonraydı.
밖이 너무 어두워져서 식물들을 더 이상 볼수 없게 되었을 때, 완가리는 집에 갈 시간이 되었다는걸 알았어요.
When it was getting too dark outside to see the plants anymore, Wangari knew it was time to go home.
Dışarısı artık bitkileri göremeyecek kadar kararmaya başlayınca Wangari eve gitme zamanının geldiğini anladı.
그녀는 강을 건너가며 밭 사이로 난 좁은 길을 따라 걸었어요.
She crossed the river and walked along the narrow path through the fields.
Nehri geçti ve tarlaların içinden geçen dar patika boyunca yürüdü.
완가리는 영리한 아이였고 학교를 빨리 다니고 싶었어요.
Wangari was a smart kid and wanted to get to school quickly.
Wangari zeki bir çocuktu ve bir an önce okula gitmek istiyordu.
하지만 엄마 아빠는 완가리가 집에서 그들을 도와주길 원했어요.
But Mom and Dad wanted Wangari to help them at home.
Ama annem ve babam Wangari'nin evde onlara yardım etmesini istedi.
완가리가 7살이 되었을 때, 오빠는 완가리를 학교에 보내 달라고 부모님을 설득했어요.
When Wangari turned 7, her brother persuaded her parents to send her to school.
Wangari 7 yaşına geldiğinde, erkek kardeşi anne babasını onu okula göndermeye ikna etti.
완가리는 배우는걸 좋아했어요!
Wangari loved to learn!
Wangari öğrenmeyi severdi!
책 한권을 읽을 때마다 점점 더 많이 배웠어요.
Each time I read a book, I learned more and more.
Her kitap okuduğumda daha çok şey öğrendim.
그녀는 공부를 정말 잘해서 미국에서 공부하라고 초청까지 받았어요.
She studied so well that she was even invited to study in America.
O kadar iyi çalıştı ki Amerika'da çalışmaya davet edildi.
완가리는 너무 신이났어요!
Wangari was so excited!
Wangari çok heyecanlıydı!
그녀는 세계에 대해 더 알고 싶었어 요.
She wanted to know more about the world.
Dünya hakkında daha çok şey öğrenmek istiyordu.
미국 대학에서 완가리는 새로운 것을 많이 배웠어요.
At an American university, Wangari learned a lot of new things.
Bir Amerikan üniversitesinde Wangari birçok yeni şey öğrendi.
그녀는 식물에 관한 공부와 식물 들이 어떻게 자라는지 배웠어요.
She studied plants and learned how plants grow.
Bitkileri inceledi ve bitkilerin nasıl büyüdüğünü öğrendi.
그리고 완 가리는 자기가 어떻게 자라왔는지 기억했어요: 아름다운 케냐 숲속 나무 그늘에서 오빠들과 게임을 하며 놀았던것을.
And Wan Gary remembered how she grew up: playing games with her brothers in the shade of trees in the beautiful Kenyan forest.
Ve Wan Gary nasıl büyüdüğünü hatırladı: Güzel Kenya ormanlarında ağaçların gölgesinde kardeşleriyle oyun oynarken.
완가리는 새로운 것을 배우면 배울수록, 케냐 사람들을 사랑한다는것을 깨달았어요.
The more Wangari learned, the more she realized that she loved Kenyans.
Wangari öğrendikçe Kenyalıları sevdiğini daha çok fark etti.
그녀는 그들이 행복하고 자유로워졌으면 했어요.
She wanted them to be happy and free.
Mutlu ve özgür olmalarını istiyordu.
지식이 늘어갈수록 완가리는 아프리카 집이 계속 떠올랐어요.
As my knowledge grew, Wangari kept thinking of the African house.
Bilgilerim arttıkça, Wangari Afrika evini düşünmeye devam etti.
그녀는 공부가 끝났을 때, 케냐로 돌아갔어요.
When she finished her studies, she returned to Kenya.
Öğrenimini bitirdiğinde Kenya'ya döndü.
하지만 케냐는 많이 변했어요.
But Kenya has changed a lot.
Ama Kenya çok değişti.
큰 농장 이 땅을 가로질러 뻗어 있었어요.
A large farm stretched across the land.
Arazi boyunca büyük bir çiftlik uzanıyordu.
숲과 나무들이 더 이상 없었기에 주부들은 요리하는 불을 만들 나무도 없었어요.
Because there were no more forests and trees, the housewives had no wood to make a cooking fire.
Artık orman ve ağaç kalmadığından, ev kadınlarının yemek pişirmek için ateş yakacak odunları yoktu.
사람들은 가난 했고 아이들은 배고팠어요.
The people were poor and the children were hungry.
İnsanlar fakir, çocuklar aç.
완가리는 어떻게 해결할지 알았어요.
Wangari knew how to fix it.
Wangari bunu nasıl düzelteceğini biliyordu.
그녀 는 여성들에게 씨앗으로 나무를 심는 법을 가르쳐 줬어요.
She taught women how to plant trees from seeds.
Kadınlara tohumdan ağaç dikmeyi öğretti.
그들은 나무들을 팔고 난 돈 으로 가정을 보살폈어요.
They sold the trees and took care of the family with the money.
Ağaçları sattılar ve aileye parayla baktılar.
그들은 아주 행복 했어요.
They were very happy.
완가리는 그 여성들이 스스로 강인하다고 느끼게 도와줬어요.
Wangari helped those women feel strong in themselves.
Wangari, kadınların kendilerini güçlü hissetmelerine yardımcı oldu.
시간이 지나서 그 나무들은 자라서 숲이 되었고, 강이 다시 흐르기 시작 했어요.
Over time, the trees grew and became forests, and the river began to flow again.
Zamanla ağaçlar büyüyerek orman olmuş ve nehir yeniden akmaya başlamış.
완가리의 가르침이 전 아프리카로 퍼졌어요.
Wangari's teachings spread throughout Africa.
Wangari'nin öğretileri tüm Afrika'ya yayıldı.
오늘날, 수만개의 나무들이 완가리의 씨앗으로 인해 자랐어요.
Today, tens of thousands of trees have grown from the seeds of Wangari.
Bugün, Wangari'nin tohumlarından on binlerce ağaç büyüdü.
완가리는 열심히 일했어요.
Wangari worked hard.
Wangari çok çalıştı.
전세계 사람들 이 완가리를 알아보기 시작했고, 아주 유명한 상을 줬어요.
People all over the world started to recognize Wangari and gave them a very famous award.
Dünyanın her yerinden insanlar Wangari'yi tanımaya başladı ve ona çok prestijli bir ödül verdi.
그 상은 바로 노벨 평화상이였죠.
That prize was the Nobel Peace Prize.
O ödül Nobel Barış Ödülü idi.
완가리는 아프리카 여성으로서 처음으로 그 상을 받는 거였어요.
Wangari was the first African woman to receive the award.
Wangari, ödülü alan ilk Afrikalı kadındı.
완가리는 2011년도에 세상을 떠났어요.
Wangari passed away in 2011.
Wangari 2011 yılında vefat etti.
하지만 우리는 아름다운 나무를 볼 때마다 그녀를 떠올릴 수 있어요.
But every time we see a beautiful tree, we can think of her.
Ama ne zaman güzel bir ağaç görsek onu düşünebiliriz.