Yaş 33: Hayatın Bana Öğrettiği Dersler
Yakın bir zaman önce 33 yaşına bastım
Bu 33 yaşına basma fikri
İnsanı bayağı bir düşünmeye sevk ediyor.Biraz yaşlanmış gibi hissediyorsun kendini.
Ben de düşündüm şöyle bir geriye doğru baktım
33 yıl...
Sanki daha dün gibi 15 yaşında olduğum, 20 yaşında olduğum
sanki hepsi dün gibi ama bir bakıyorsun ki,
yıllar geçmiş üzerinden. Şimdi...
Bu kadar zaman geçiyor, peki neler yaşıyor insan?..
İyi, kötü bir sürü anısı oluyor.
Şimdi olayı şuna bağlayacağım: İnsanlar psikolog olunca,
bir psikoloğu doğuştan psikologmuş gibi düşünüyorlar.
Her şeyi çözmüş ve halletmiş o sebeple psikolog oldu. diye...
Halbuki durum biraz daha tersi.
Her insan birçok problem yaşıyor ve bunları aşıyor.
Ben de hayattan, insanlardan
bazen çok bunaldım, çok problemler yaşadım.
ve her birini aşa aşa, aşa aşa kendimi
daha oldunlaştırdığımı düşünüyorum. Bitirdim mi bunu ? Hayır
belki daha yolun başındayım. Kendimi geliştirme
değiştirme aşamasında. Ama hayat...
bana bir çok şey öğretti. Bu videoda sana
hayatın bana öğrettiklerinden bahsetmek istiyorum.
Belki sana da faydası olur...
Çocukluğumdan bu yana çok okuyan çok gezen
çok araştıran bir insanım ben. Aslında bu güzel bir şey.
bunu deneyimleyen için ama bunu çok deneyimlediğin zaman
şöyle bir ihtiyaç oluyor
Anlatmak istiyorsun. Arkadaş ortamına gidiyorsun,
devamlı bir çok konu hakkında okumuşsun
yeni şeyler öğrenmişsin. Etrafındaki insanlara da anlatmak istiyorsun.
Konu açılıyor herhangi bir şey hakkında
Eğer sen fikir sahibiysen, uzun uzun konuşuyorsun.
Zannediyorsun ki o an... ben öyle zannediyordum.
Etrafındaki insanlar bundan çok hoşlanıyor.
Anlatmaya o kadar dalmışsın ki,
Sonra bir bakıyorsun ki, mimikler tam tersini söylüyor.
ve ben bunun çok hoş olmadığını fark ettim.
Yani insanlar usûlen, kibarlık olsun diye
yalandan bir gülümseme takınıyorlar ama muhtemelen
merak etmedikleri bir konuda merak etmedikleri bir detay
öğrenmek istemiyorlar. ...ve ben
Ben bunu fark ettikten sonra şöyle yapmaya başladım.
Bir insan merak etmiyor ise
bana sormuyorsa, anlatmamak kanısındayım. Bu şuna yol açıyor...
Eğer biri sana bir şey soruyor ve sen o konuda
güzel bilgiler veriyorsan, karşı taraf sana minnettarlık hissediyor.
ve verdiğin bilgi daha değerli oluyor.
Öbür türlü olduğu zaman karşı taraf sana sormadan
bir şey anlatmaya başladığın zaman
hem ortaya koyduğun bilgi, emek değersizleşiyor
hem karşı taraf bundan sıkılıyor.
Yani her halükarda iki taraf kaybediyor. Bu sebeple
çok fazla konuşmamaya ya da
etraftaki insanların ilgisini çekmeyecek şeyleri
bahsetmemeye karar verdim.
Hayatın bana öğrettiği önemli derslerden bir tanesi de
para kazanma mevzusu. Şimdi herkes
para kazanmak ister. Hakikaten para önemli. Şimdi
ama tek amacımız, varmak istediğimiz
nokta para kazanmak olunca
işin rengi biraz değişiyor. Herkes gibi ben de hayatın biraz
amatörüydüm bir dönemler. Daha böyle hayata
toy bakıyorsun ve para kazanmak istiyorsun. Zannediyorsun ki
bütün kapıları para açacak.
Amacım, özellikle mezun olduktan sonra amacım, para kazanmak.
Ve buna yönelik birkaç işte çalıştım
ve amaç para olduğu zaman
şöyle bir durum ortaya çıkıyor: sabah işe giderken
ayaklarım geri geri gidiyor. Sabah çok zor kalkıyorum.
İşten hiçbir keyif almıyorum. Bunu anlamam
neredeyse 3-4 senemi aldı diyebilirim.
O arada çalıştığım işlerden pek memnun olduğumu da söyleyemem.
Pek üretken olduğumu da söyleyemem. Ne zaman ki ben
para evet kazanılır noktasına geldim o zaman
zevk aldığım işlere yöneldim. Mesela youtube işi bunlardan
bir tanesi. Şimdi insanlar zannediyor ki youtube'tan çok çok
kazanılıyor. Hiç aslında doğru düzgün bir para geldiği yok. Ki zaten
ben bunu para için yapmıyorum. Bu işin videosunu çekmesi,
o ekipmanlarla uğraşılması, sonra
bilgisayarda kurgusunun yapılması o kadar hoşuma gidiyor ki...
Yorucu olan işimden kalan bir hobi gibi.
Ama şöyle bir şey var: diğer işlerim de öyle;
danışan görmek, eğitim vermek...
Bazen bazı senaryolara danışmanlık yapıyorum;
hakikten benim için oyun gibi olan işler. Bunlar
öyle bir hale geliyor ki bir noktadan sonra oyun gibi
yaptığın, hobi olarak yaptığın şeyler için insanlar sana
para vermeye başlıyor. Peki bu noktaya nasıl
geldi benim için işler? Parayı bir devreden çıkardım.
Dedim ki: "Para nasıl olsa kazanılır.
Keyif aldığın işe odaklan Beyhan. Keyif aldığın işi yap.
Ondan sonra zaten para gelir."
Ve hakikaten yanılmadım. Ben şuan şöyle düşünüyorum: hayatın
bana öğrettiği en büyük derslerden bir tanesi bu; eğer para
kazanmak istiyorsan hakikaten iyi para kazanabilirsin.
Güzel para kazanabilirsin ama
paradan ötesini hedefliyorsan,
paradan daha değerlisini hedefliyorsan
hem iyi para kazanırsın, daha iyi para kazanırsın
hem de hayatta bir iz bırakırsın. Benim amacım da
hayatta bir iz bırakmak.
Benim babam taksi şoförü. Küçüklüğümüzden bu yana
şöyle bir şey söyler: "Oğlum, kızım; kendinizi ezdirmeyin."
Belki bunu çok mu fazla benimsedim bilmiyorum ama
çocukluğumdan bu yana haksızlığa uğradığımı hissettiğim
zaman içimde alarmlar ötmeye başlıyor.
"Beyhan, Beyhan! Haksızlığa uğradın. Hemen mücadece etmelisin.
Hemen kendini savunmalısın." Şimdi ilk başta evet, bu güzel
bir şey haksızlığa uğradığın zaman hakkını yedirmiyorsun.
Ama yetişkinliğe girdikçe
hayatın şöyle bir tarafı olduğunu keşfettim: bir sürü
küçük adaletsizlikler oluyor. Küçük büyük bir sürü
adaletsizlik. Gün içinde,
arabana binerken, trafikte, apartmanda,
asansörde ya da bir sıradasın, bir fatura
yatıracaksın, bankada,
bir restorantta, bir lokantada, yemek yerken
parkta... Her yerde başına irili ufaklı
bir sürü adaletsizlik gelebilir. Şimdi hepsine birden yetişip, hepsiyle birden mücadele etmeye
kalktığımda -ki bir dönem hakikaten mücadele ediyordum-
akşam eve sanki savaştan çıkmış gibi dönüyorsun.
Bu çok yorucu bir şey. Dedim ki: "Beyhan dur, ne yapıyorsun sen?"
Şimdi gidiyorsun sıraya girmişsin bir yerde
bir şey ödeyeceksin belki adamın biri kendince
kurnazlık yapıyor, uyanıklık yapıyor senin önüne geçmeye çalışıyor.
Şimdi ben orda adam belki öne geçtiği zaman
şöyle bir şey iki dakika
zaman kaybedeceğim.Ama onunla tartışmaya girdiğim
zaman öfkeleniyorum, kızıyorum, sinirleniyorum.
5 saatim, 10 saatim gidiyor. Akşam
eve gideceğim, çocuklarımla vakit geçireceğim. Onlardan
çalmış oluyorum o vakti. Dedim ki: "Beyhan, gerek var mı?
Her zaman haklı olmana gerek var mı? Her zaman mücadele
etmene gerek var mı?" Hemen şöyle bir karar
aldım kendi içimde. Ya her zaman değil, bunu bir denge
içine koyacağım.
Eğer ki mücadelem, attığım taş
buna değecekse evet mücadele etmek
önemli, haksızlıklara karşı direnmek
önemli. Ama eğer minicik bir şeyse görmezden gel
bazen, o kadar önemseme. Diyorum ya
"Haklı olmak değil bazen mutlu olmak önemli." Bu da benim
hayattan öğrendiğim şeylerden bir tanesi.
Eskiden hata yapmaktan çok korkuyordum.
Bir konuda bir sunum yapacağım, bir ödev hazırlayacağım
ya da bir proje hazırlayacağım... 4 4'lük olması
gerekiyordu onu ortaya koyabilmek için... Bu da ister
istemez çok fazla detayla boğuşmayı
gerektiriyordu benim için. Ama bir baktım ki bu kadar
detayla uğraşınca ortaya ele avuca
gelebilecek somut bir şey çıkmıyor. Ama insanlar
senin kafadaki detayları çok da
umursamıyorlar. Onların umursadığı şey ortaya koyduğun bir şey.
Var mı? Ne yaptın sen? Hani sunum,
hani ödev, hani proje nerede? Eğer yok
ben şununla uğraşıyordum, şunu yapıyordum
karşı tarafın gözünde ortaya bir şey
koymamış birisi oluyorsun. Sonra dedim ki: "Ya
herhalde işler böyle yürümeyecek Beyhan. Ne yapıyorsun sen?"
Şimdi; bir sunum teklifi geliyor. Ben diyorum ki: bekleyelim
bir iki ay, ben bu konuyu iyice araştırayım, araştırayım, araştırayım
öyle yapayım. Ne yapıyorum? Araştırmayı yapıyorum bu sefer
diyorum ki: "Biraz da kendimi geliştireyim sunum
konusunda." Ama nerede geliştireceksin? Bunu yapana kadar
adam gidiyor başkasına teklifi sunuyor. Sonra
bir şekilde ilk seminerimi verdim
bir kreş ortamında. Ben anlatıyorum ama çok
tedirginim, çok heyecanlıyım; anlatamam sana.
Ben anlattıkça -40 50 kişi var ya- arkadan
tek tek başladılar gitmeye. Son artık yarım saat 40
dakikadan sonra neredeyse salonun
yarısı boşaldı, sıkıldılar diye tahmin ediyorum yani.
Onlar gittikçe ben kilo veriyorum terleye
terleye sauna etkisi yarattı benim üzerimde. Sonra
ama şimdi geriye baktığım zaman şöyle düşünüyorum:
İyi ki o semineri vermişim, çok kötüydü hakikaten ama
her şeyin başlangıcı o seminerdi hata yapmaktan
korkmadım ve bir şekilde o suyun içine atladım.
Sonrası zaten geldi. Bir, on, yirmi, otuz derken
şuan herhalde 200ü geçti verdiğim seminer ve kendimi
geliştirdiğimi ama hala yolumun olduğunu düşünüyorum.
Eğer sen de korkuyorsan hata yapmaktan
benim gibi düşünebilirsin. Bazen kervan yoldu düzülür.
Yani dediğim gibi atlamazsan o suya
bir türlü gelişemiyorsun. Korkma, hazır olmayı beklersen o hazır olma hali hiçbir zaman gelmiyor.
Daha önce bazı videolarımda geçen, söylediğim bir cümle var:
ya tahammüldür ya sefer anla ki aşkın çaresi
Aslında bu öylesine söylenmiş bir söz değil.
Benim için çok büyük anlamı var. Benim hayat
felsefem diyebilirim. Özellikle ilk kısmı:
ya tahammül ya sefer. Şimdi
bu bana hayatın öğrettiği şeylerden bir tanesi.
Ben insanları çok fazla gözlemliyorum. Bakıyorum;
etraftaki insanlar çok fazla şikayet ediyorlar.
Çok fazla şikayet eden insan bence
kısır bir döngü içine giriyor. Şikayet demek sıfır iş demek
sıfır eylem demek. Şimdi benim hayat
felsefem şu şekilde; ortada bir mevzu var,
bir dert var, bir sıkıntı var. Ben diyorum ki
kendi kendime: "Beyhan ya buna tahammül edersin, söylenmenin
bir anlamı yok. O buradaysa ona katlanacağım.
Böyle bir derdi, böyle bir sıkıntıyı taşıyacağım üzerimde. Ya da eğer
hakikaten bundan çok rahatsızsam sefere çıkacağım.
Yapacak bir şey yok, onu çözmek için elimden gelen
her türlü somut adımı atacağım. Ama ortasında bir yer
hem söylenip
hem harekete geçmiyorsam... Bu, dediğim gibi beni kısır döngüye
sokar. Mümkün mertebe hayatındaki
her probleme böyle yaklaşıyorum.
Eğer yapabileceğim bir şey varsa yapıyorum,
eğer yapamayacaksan tahammül etme ve işime bakma yolunu seçiyorum.
"İnsan yaşlandıkça duygusallaşır." derlerdi inanmazdım sanırım doğru. 33 yaşına gelince sanırım
biraz yaşlılık psikolojisine kapıldım diyebilirim. Yaşlanıyorum. Çünkü
zaman hakikaten çok çabuk geçiyor. Bu video
biraz benim için böyle bir
yaşam değerlendirmesi, bir
iç muhasebesi oldu diyebilirim. Hayat acısıyla
tatlısıyla -ikisi bir araya geldiği zaman
acılar ve tatlılar- çok değerli oluyor. Şimdi insan yaşarken
o acı anları, dertleri, sıkıntıları hep
şeyi düşünüyor: ya keşke bunları yaşamasam... Halbuki bizi
insan yapan hem mutluluklarımız hem de dertlerimiz.
Birinden biri olmadıkça insan olmanın o
eşsiz tadını bence yakalayamıyorsun. Sen de
hayatını böyle değerlendirirsen yaşadığın o
dertler, sıkıntılar da sana daha kolay ve
anlaşılabilir gelecek diye düşünüyorum. Hayatı daha
toleransla, huzurla karşılayabilirsin bence
Ama herkes için hayat bir süreç, bir
yol, bir macera bence. Ne yapıyoruz?
Öğreniyoruz, gelişiyoruz, hep çay gibi demleniyoruz aslında.
Biraz böyle bakmak lazım bence hayata.
Peki sen neler öğrendin bu hayattan? Ne
dersler çıkarttın yaşadıklarından? Bunları
merak ediyorum açıkçası. Yorumlar kısmında deneyimlerinden
derslerinden ve fikirlerinden bahsedebilirsin.
Beni dinlediğin için çok teşekkür ediyorum. Bu videoyu beğenmeyi
ve Psikoloji TV youtube kanalına abone olmayı unutma.
Kendine çok iyi bak. Görüşmek üzere!
Altyazı: Ercüment YÖNDEM