×

Nós usamos os cookies para ajudar a melhorar o LingQ. Ao visitar o site, você concorda com a nossa política de cookies.

image

TEDx Turkey, Kitaplar ve Sevginin Gücü | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara

Kitaplar ve Sevginin Gücü | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara

Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

İnsanlar ne zaman bir çıkış yolu arar?

Veya buna nasıl bir ihtiyaç duyar?

İnsanlar bence darda kaldığı zamanlar

veya hayatlarında bir şeyin tıkandığını hissettikleri zamanlar

bir çıkış yolu arar.

Ben bu çıkış yoluna karar verdiğimde, bunu bilmiyordum.

Nasıl karar verdiğimi, ne yaptığımı bilmiyordum.

Bunun bir çıkış yolu olduğunu bilmiyordum.

Yıl 1956.

Kayseri'nin Yahyalı kazasında,

kalabalık bir çiftçi ailesi olan Mustafa Efendi'nin evinde,

evlendirdiği beşinci çocuğunun ilk kız bebeği olarak dünyaya gelmişim.

Ayı günü belli değil.

Ağaçlarda son kirazların kaldığı zaman,

tahminen temmuz başı.

Dedem ismimi Afife Jale koymuş.

Biraz sanata meraklıymış herhâlde.

Ben Afife Jale, o kalabalık ailede

sağlıklı mutlu bir çocukluk geçirmişim.

Öyle söylüyorlar.

Okula ne zaman gittiğimi hiç hatırlamıyorum;

çünkü benden büyük abilerim, ablalarım vardı, amca çocuklarım.

Onlar şiir okurken ben onlardan önce ezberlermişim,

beni elimden tutup götürmüşler, böylece okula başlamışım.

Şiir okurmuşum okulda.

Net hatırladığım ilkokul yıllarım, ilkokul üç.

Okumayı çok seviyordum, okulumu seviyordum.

Çalışkan bir talebeydim.

Sonra dört, arkasından beş.

Ama çok seviyordum okumayı, bulduğum her şeyi okuyordum.

O arada Çalıkuşu'nun parçalarını okumuştum

ve bir karar vermiştim:

Ben öğretmen olacaktım.

Öğretmen olmalıydım

ve anadoluda birçok çocuklar yetiştirmeliydim.

Köy öğretmeni, hayalim buydu.

Ve ilkokul bitti,

ben hep hayal kuruyorum, ben işte okuyacağım öğretmen olacağım.

Okula kayıt zamanı geldiğinde, babam beni ortaokula kaydettirdi.

Büyük bir heves, coşku!

Ben uçuyorum, hayallerim var!

Ama ne yazık ki annem buna izin vermedi.

Hayır, dedi.

O zamana kadar dedem vefat etmiş, biz ayrı eve çıkmıştık.

Benden küçük dört erkek kardeşim olmuştu.

"Hayır," dedi "olmaz."

"Ben bu kadar işin altından kalkamam.

Bu, kız nasıl olsa.

Evde bana yardım etsin, erkek çocukları okusun," dedi.

İşte benim dünyam kararmıştı.

Hayallerim yıkılmıştı, nasıl okuyamazdım!

Ne olacaktı peki, her şey yarım mı kalacaktı?

Ağladım, üzüldüm, küstüm; ama çare yoktu.

Annem kararını vermişti

ve kimse onu ikna edemedi.

Baktım bu iş böyle olmayacak.

Böyle mi kalmalıydım dedim, bilmeden bir karar verdim.

Tahsil yapamamıştım, ama okumalıydım okumalı.

Ama ne?

Yok ki etrafta!

O zaman eski gazete, dergi,

ne buldumsa...

Kardeşlerimin ders kitapları,

onların eve getirdikleri okuma kitapları...

Ben bunları okuyordum,

bir de o zaman radyolarda çok güzel programlar vardı.

Okul radyosu, radyo tiyatrosu;

bunları kesintisiz izliyordum, takip ediyordum.

Kendimi yetiştirmeye çalışıyordum,

çünkü benim akranlarım okuyordu ve ben gidemiyordum.

Böylelikle bulduğum her şeyi okuyaraktan,

radyo dinleyerekten, yıllar geçti.

Artık ben bir genç kızdım.

Bizim oralarda çok yaygın olan akraba evliliği

veya görücü usulü evlilikler vardı.

Okuduğum kitaplardan, dinlediğim radyolardan

bir şeyler öğrenmiştim.

Kendime güvenim artmıştı, güvenim gelmişti.

Etrafımda olup bitenleri sorgulayabiliyordum,

izleyebiliyordum.

Belki aklımdan, süzgecimden geçirebiliyordum.

İşte o zaman bir çıkış yolu daha lazımdı bana.

Ne yapmalıydım?

Ailemin veya çevrenin bana verdiği, bana dayattığı evliliği değil;

eşimi ben seçmeliydim!

Yine ama nasıl?

Bu sefer babam daha çok arkamda durdu.

Babam, bir amcam ve ben üçümüz birlik olduk.

Hem çevreye, hem aileye,

bir de anneme karşı bu sefer biz kazandık.

Mahallede hoş bir çocuk vardı, komşumuzun çocuğu;

okuyordu, iyi bir insandı.

Konuşuyorduk, galiba da aşık mıydık bilmiyorum ama

(Kahkaha)

o benim kocam olmalıydı, o benim eşim olmalıydı.

Kararlıydım artık.

Öyle de oldu nitekim.

Biz eşimle birçok zorlukları yenerek

1977 yılında evlendik.

Bir dönüm noktası, bir hayat daha açılmıştı önümde, bir perde.

Büyük şehire taşınmıştık.

Konya o zaman çok büyük göründü bana.

Ben artık daha özgürdüm.

Eşim çok iyi bir insandı,

beni kısıtlamıyordu, kendime zaman ayırabiliyordum.

Kitap okuyabiliyordum,

daha çok radyo dinleyebiliyordum.

Böylece geçti, kendimi yetiştirmeye çalışıyordum.

Eksikliği fark etmiştim tahsil, eğitim eksikliğimi.

Ve nitekim üç tane çocuğum oldu.

İki erkek, bir kız.

Ev hanımıyım, uğraşıyorum.

İki oğlan, bir kız çocuğum olduğu zaman bir daha başkaydı hayat.

Gerçekten çocuklarımı çok seviyordum,

yarım kalan hayalimi belki burada tamamlayabilirdim.

Çocuklarım önce iyi birer insan olmalılardı,

iyi birer vatandaş, yurttaş

ve iyi birer eğitim almalıydılar.

Ben bunun için gayret edecektim.

Hem kendimi yetiştirdim yıllarca,

hem çocuklarımı yetiştirdim,

ama burada bana rehber olan hep kitaplardı.

Kitap okumaktan asla vazgeçmedim.

Çocuklarım da başarılı oldular.

İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi

ve Ankara Bilkent'i burslu kazanarak üç çocuğum da iyi birer eğitim yaptılar.

(Alkış)

Teşekkür ederim.

Şimdi iki oğlum İstanbul'da,

artık onlar iyi birer insan benim gözümde.

Özgür, kendi kararlarını verebilen, mutlu, duyarlı birer bireyler.

Kızım yurt dışında akademisyen,

o da orada devam ediyor hayatına.

Çocuklarımla, onların sevgili eşleriyle

ve yeğenlerimle gurur duyuyorum.

Hepsi benim canlarım.

Bu hayat böyle giderken,

bir sıkıntı daha oldu.

Eşim emekli oldu, yaşı 41.

Asker emeklisi.

Artık birkaç yıl çocuklarımızın eğitimi için Balıkesir'deydik o zaman,

kaldık bekledik.

Onlar da evden gitti.

Ne yapabilirdik?

Bir karı bir koca bir apartman dairesinde, çok da genciz.

Ya ben düşündüm, bir çıkış yolu daha lazımdı bana.

Ben onun çıkış yolu olduğunu bilmiyordum.

Gittim, memleketimi izledim.

Sağa sola baktım,

bizim için en iyi uygun olanı köyümüze dönüp

eşimin daha önce yaptığı babasının

ve bildiği iş olan küçükbaş hayvancılığı koydum kafama.

"Olmaz" dediler tabii ilk başta herkes,

"olmaz yapamazsınız kolay iş değil."

Ama ben karar vermiştim, kararlıydım, bunu da yapacaktım.

Ve biz memleketimize, köyümüze döndük.

Çok küçük bir miktarla on tane koyun aldık,

üç tane de oğlak, keçi yavrusu aldık.

Evimizin bahçesinde bu işe başladık.

Zorluklar oldu tabii, hiç bilmediğim bir işti.

Ama zorluklar niye var, üstesinden gelinmek için.

Ben bunun üstesinden gelecektim.

Beni engellemeye çalışanlar çok oldu, ama yılmadım.

Önce evimizin bahçesinde bu işi büyüttük,

olmayacaktı çoğaldı hayvan.

Gittik memleketin şehrin dışında

bir kurak, çorak bir arazi aldık

çok maddi değeri olmayan.

Herkes bize güldü.

"Ya burada tilki bağlasan durmaz, burada insan yaşar mı?" dediler.

Yol yok, su yok, elektrik yok.

"Ama niye olmasın, insan gelince her şey gelir" dedim.

Ve biz çiftliğimizi oraya kurduk,

şu anda yaşadığımız çiftliğimizi.

Büyük çabalar sarf ederek suyu da, elektriği de,

eh geçecek kadar yolu da geçirdik.

Şu anda çiftliğimizde 400'ün üstünde koyun ve keçimiz var küçükbaş.

Tavuklarımız var, ördeklerimiz.

Arım var, arıcılık da yapıyorum.

Kedilerimiz, köpeklerimiz...

Orası çok kuraktı,

meyveler yetiştirdik.

İki yıldır sebze de yapıyoruz toprak getirip oraya ekledik.

İşte bu hayvanlarımızla, eşimle, dostlarımızla

ve kitaplarımla çok mutlu bir hayatımız var.

Bu da benim için 3. bir çıkış yoluydu.

Bu da olmuştu.

Bir de benim bir yurt dışına gitme hayalim vardı,

okuduğum kitaplardan çok etkileniyordum.

Mesela bir Notre Dame'ın Kamburu'nda Notre Dame Kilisesini merak ediyordum.

Venedik şehri bana çok ilginç geliyordu.

Ve eşimle karar verdik,

30. evlilik yıl dönümümüzde biz yurt dışına gittik ve bunu alışkanlık ettik, beş yılda bir yurt dışına çıkıyoruz.

Venedik'i gördüm,

İsviçre'yi gördüm Alpler'i, çok hoşuma gitti.

Artı Paris Seine Nehri, Sefiller orada yazılmıştı ya!

Orayı da merak ediyordum.

Ve Notre Dame Kilisesi,

çocukluğumuzda okuduğumuzda çok korkmuştuk o ışıklardan.

Orada Esmeralda kafesine oturup bir kere baktım,

"Ey Notre Dame sen bizi ne kadar korkutmuştun!" diye.

Böyle bir hayatımız var.

Nasıl anlatayım,

yani insanların umutlarının hiç tükeneceğine inanmıyorum.

Umutlarımızı tüketmemeliyiz.

Sonra bana bazen soruyorlar,

"Afife Teyze bu enerjiyi nereden alıyorsun?" diye.

Bu enerjiyi sevgiden alıyorum.

Gerçekten doğayı çok seviyorum,

hayvanlarımı çok seviyorum, insanları çok seviyorum.

Çiftliğimizde şunu ön planda tutuyoruz;

doğaya saygılı, yaban hayatına saygılı

ve hayvan refahını, maddi gelirden önde tutuyoruz.

Böyle olduğu zaman doğaya daha çok katkım olduğuna inanıyorum.

(Alkış)

Benim bu enerjim neden bitmek bilmiyor diye sorduklarında,

enerjim sevgiden kaynaklanıyor.

İnsan, ben şunu düşünüyorum.

İnsan sevdiği zaman, bu sevgi kendisini enerji olarak dönüyor.

Bir de zorluklardan yılmıyorum.

Yani zorluklar beni yıldıramıyor.

Şöyle düşünüyorum,

insan bir şeye karar verdiği zaman

iyi sorguladığı, iyi araştırdığı, daha iyi araştırdığında,

yani bir de cesur olduğu zaman

hayallerini yakalar diyorum.

Ve hayal kurmak çok güzel bir şey,

belki de benim bunların hepsi bir hayalle başladı.

Ama ben şunu diyorum etrafıma,

hayallerinizin peşinden koşmayın; onları tutun.

Yakalayın ve hayata geçirin.

(Alkış)

Hayaller hayata geçtiği zaman insan çok mutlu oluyor.

Zorlukları başardığı zaman da çok mutlu oluyorsun.

Benim en mutlu olduğum zaman,

Üç buçuk yıl elektriksiz kaldım çiftliğimde.

Her yere başvurdum, olmaz dediler.

Ya nasıl olmaz, ben burada bir üretim yapıyorum.

Yani bana yardımcı olunması lazım.

Bak hayvancılık ölüp gidiyor, ne dedimse ama sonunda başardım.

Üç buçuk yıl Ankara'ya gittim, Kayseri'ye gittim,

milletvekillerini buldum.

Hatta biri bana dedi ki,

senin yaptığın iş ne ki, dedi.

Senin kullanacağın elektriği iki yılda üç yılda,

dağda bir maden ocağı bir saatte kullanır,dedi. O zaman koy o taşı da kaynat da ye, dedim.

Ben üretim yapıyoruz.

(Kahkaha) (Alkış)

Ve bunu, yani o elektriğin gelip de yandığı gün

ben çok mutlu bir insandım.

Çünkü neden? Bir zorluğu başarmıştım.

Kararlıydım ve onu getirttim oraya,

benden sonra oraya birçok çiftlik geldi.

Yani onlara da örnek olmuştuk herhâlde,

çünkü insan gelince işletmeler kuruldu hayvancılık üstüne.

Şu anda orası çok güzel,

dostlarımız geliyorlar.

Bir çiftlik evi artık, insanlar hasret kaldı öyle bir şeye.

Şimdi öyle sobalı bir evdeyiz, çiftlik evinde.

Yani şehirde olan her şeyimizi bıraktık,

döndük, yaptık, çok mutluyuz.

Herkes kararlı olmalı ve hayallerinin peşinden koşmalı,

yakalamalı, gerçekleştirmeli.

Bunun için de galiba sevgi,

enerji,

bir de cesaret lazım.

Hepinizi çok seviyorum.

Hoşça kalın.

(Alkış)

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Kitaplar ve Sevginin Gücü | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara Books|and|of Love|Power|Afife||TEDxAnkara ||الحب|||| قوة الكتب والحب | عفيفة كوتشوكبنلي | تيد إكس أنقرة Bücher und die Macht der Liebe | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara Les livres et le pouvoir de l'amour | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara 本と愛の力|Afife KÜÇÜKBENLİ|TEDxアンカラ Книги и сила любви | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara Böcker och kärlekens kraft | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara 书籍与爱的力量 | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDx安卡拉 Books and the Power of Love | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara

Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Figen Ergürbüz Translation|Esra|Çakmak|Review|by|Figen|Ergürbüz ||||||إرغوربوز ترجمة: إسراء تشاكماك مراجعة: فيجن إيرغوربوز 翻译:Esra Cakmak 评论:Figen Ergurbuz Translation: Esra Çakmak Review: Figen Ergürbüz

İnsanlar ne zaman bir çıkış yolu arar? |when|time|a|exit|way|search ||||||يبحث متى يبحث الناس عن مخرج؟ Когда люди ищут выход? 人们什么时候寻找出路? When do people seek a way out?

Veya buna nasıl bir ihtiyaç duyar? Or|to this|how|a|need|feels Или как это нужно? 或者它如何需要它? Or how do they feel the need for it?

İnsanlar bence darda kaldığı zamanlar ||in der Klemme|| |I think|in trouble|they find themselves|times 我想当人们遇到麻烦时 I think people look for a way out when they are in trouble.

veya hayatlarında bir şeyin tıkandığını hissettikleri zamanlar or|in their lives|one|thing|stuck|they feel|times 或者当他们觉得有什么东西卡在他们的生活中时 Or when they feel that something is stuck in their lives.

bir çıkış yolu arar. a|exit|way|searches 寻找出路。 They search for an escape route.

Ben bu çıkış yoluna karar verdiğimde, bunu bilmiyordum. I|this|exit|road|decision|when I made|this|did not know Когда я решился на этот выход, я этого не знал. I didn't know this when I decided on that escape route.

Nasıl karar verdiğimi, ne yaptığımı bilmiyordum. how|decision|I made|what|I did|I didn't know I didn't know how I made the decision, or what I did.

Bunun bir çıkış yolu olduğunu bilmiyordum. This|a|exit|road|was|I didn't know Я не знал, что есть выход. I didn't know that this was a way out.

Yıl 1956. Year The year is 1956.

Kayseri'nin Yahyalı kazasında, of Kayseri|Yahyalı|district В районе Яхьялы Кайсери, In the district of Yahyalı in Kayseri,

kalabalık bir çiftçi ailesi olan Mustafa Efendi'nin evinde, large|a|farmer|family|who|Mustafa|Efendi's|in the house in the house of Mustafa Efendi, who is a member of a large farmer family,

evlendirdiği beşinci çocuğunun ilk kız bebeği olarak dünyaya gelmişim. he married|fifth|child|first|girl|baby|as|into the world|I was born Я родилась первой девочкой из его пятого ребенка, на котором он женился. I was born as the first baby girl of his fifth child.

Ayı günü belli değil. The month|day|clear|not День месяца неизвестен. The day of the month is not clear.

Ağaçlarda son kirazların kaldığı zaman, In the trees|last|cherries|remaining|time Когда на деревьях останутся последние вишенки, It was the time when the last cherries were left on the trees,

tahminen temmuz başı. probably|July|beginning probably the beginning of July.

Dedem ismimi Afife Jale koymuş. My grandfather|my name|||gave Мой дедушка назвал меня Афифе Джейл. My grandfather named me Afife Jale.

Biraz sanata meraklıymış herhâlde. a little|to art|must be interested|probably He must have been a bit interested in art.

Ben Afife Jale, o kalabalık ailede I|||she|crowded|in the family I am Afife Jale, in that crowded family.

sağlıklı mutlu bir çocukluk geçirmişim. healthy|happy|a|childhood|I have lived I had a healthy and happy childhood.

Öyle söylüyorlar. They say that|they say That's what they say.

Okula ne zaman gittiğimi hiç hatırlamıyorum; to school|when|time|I went|ever|I do not remember I don't remember when I went to school;

çünkü benden büyük abilerim, ablalarım vardı, amca çocuklarım. because|than me|older|my brothers|my sisters|there were|uncle|my cousins because I had older brothers, sisters, and cousins.

Onlar şiir okurken ben onlardan önce ezberlermişim, They|poem|were reading|I|from them|before|had memorized While they were reading poetry, I had memorized it before them,

beni elimden tutup götürmüşler, böylece okula başlamışım. me|from my hand|holding|they took me|thus|to school|I had started Меня взяли за руку, и я пошел в школу. they took me by the hand and led me, thus I started school.

Şiir okurmuşum okulda. I read poetry|I used to read|at school I used to read poetry at school.

Net hatırladığım ilkokul yıllarım, ilkokul üç. Clearly|I remember|elementary school|my years|elementary school|third Я хорошо помню свои начальные школьные годы, третью начальную школу. The primary school years I clearly remember are the third grade.

Okumayı çok seviyordum, okulumu seviyordum. Reading|very|loved|my school|loved I loved reading very much, I loved my school.

Çalışkan bir talebeydim. ||Student hardworking|a|I was a student I was a hardworking student.

Sonra dört, arkasından beş. Then|four|after|five Then four, followed by five.

Ama çok seviyordum okumayı, bulduğum her şeyi okuyordum. But|very|loved|reading|I found|everything|thing|I was reading Но я любил читать, я читал все, что мог найти. But I loved reading so much, I was reading everything I found.

O arada Çalıkuşu'nun parçalarını okumuştum ||der Çalıkuş|| That|in the meantime|of Çalıkuşu|its parts|I had read Кстати, я читал части Чалыкушу In the meantime, I had read parts of Çalıkuşu.

ve bir karar vermiştim: and|a|decision|I had made And I had made a decision:

Ben öğretmen olacaktım. I|teacher|would be I was going to be a teacher.

Öğretmen olmalıydım Teacher|should have been I should have been a teacher.

ve anadoluda birçok çocuklar yetiştirmeliydim. and|in Anatolia|many|children|I should have raised and I should have raised many children in Anatolia.

Köy öğretmeni, hayalim buydu. village|teacher|my dream|was this The village teacher, that was my dream.

Ve ilkokul bitti, And|elementary school|finished And elementary school ended,

ben hep hayal kuruyorum, ben işte okuyacağım öğretmen olacağım. I|always|dream|daydream|I|at work|will study|teacher|will be Я всегда мечтаю, я буду учителем, я буду учиться на работе. I always dream, I will study and become a teacher.

Okula kayıt zamanı geldiğinde, babam beni ortaokula kaydettirdi. School|registration|time|when|my father|me|to middle school|registered Когда пришло время поступать в школу, мой отец записал меня в среднюю школу. When it was time to register for school, my father enrolled me in middle school.

Büyük bir heves, coşku! Big|a|enthusiasm|excitement Большой энтузиазм, энтузиазм! With great enthusiasm, excitement!

Ben uçuyorum, hayallerim var! I|am flying|my dreams|exist I am flying, I have dreams!

Ama ne yazık ki annem buna izin vermedi. But|unfortunately|pity|that|my mother|to this|permission|did not give But unfortunately, my mother did not allow it.

Hayır, dedi. No|he said No, he said.

O zamana kadar dedem vefat etmiş, biz ayrı eve çıkmıştık. That|time|until|my grandfather|passed away|had|we|separate|to a house|had moved out By that time, my grandfather had passed away, and we had moved to a separate house.

Benden küçük dört erkek kardeşim olmuştu. than me|younger|four|male|siblings|had been У меня было четыре брата младше меня. I had four younger brothers.

"Hayır," dedi "olmaz." No|he said|it won't work "No," he said, "it won't happen."

"Ben bu kadar işin altından kalkamam. I|this|much|work|from under|cannot cope «Я не могу справиться с таким объемом работы. "I can't handle this much work.

Bu, kız nasıl olsa. This|girl|how|anyway Все-таки это девушка. This is how girls are.

Evde bana yardım etsin, erkek çocukları okusun," dedi. At home|me|help|should|male|children|should study|he said Let her help me at home, let the boys study," she said.

İşte benim dünyam kararmıştı. |my|world|had darkened That's when my world had darkened.

Hayallerim yıkılmıştı, nasıl okuyamazdım! My dreams|had been shattered|how|could I not read My dreams were shattered, how could I not read!

Ne olacaktı peki, her şey yarım mı kalacaktı? What|would happen|then|everything|thing|half|question particle|would remain Что произойдет, не останется ли все незавершенным? What would happen then, would everything be left unfinished?

Ağladım, üzüldüm, küstüm; ama çare yoktu. I cried|I was sad|I sulked|but|remedy|was not I cried, I was sad, I sulked; but there was no solution.

Annem kararını vermişti My mother|her decision|had made Моя мать приняла решение. My mother had made her decision.

ve kimse onu ikna edemedi. and|nobody|him|convinced|could and no one could convince him.

Baktım bu iş böyle olmayacak. I realized|this|job|like this|won't work Я видел, что это так не сработает. I realized this wouldn't work.

Böyle mi kalmalıydım dedim, bilmeden bir karar verdim. like this|question particle|should have stayed|I said|unknowingly|a|decision|I made Я сказал, что должен оставаться таким, я принял решение, сам того не зная. I asked myself if I should stay like this, and I made a decision without knowing.

Tahsil yapamamıştım, ama okumalıydım okumalı. Studium|||| Education|I couldn't do|but|I should have read|read Я не мог учиться, но я должен был читать. I hadn't been able to study, but I should have read.

Ama ne? But|what But what?

Yok ki etrafta! There is not|that|around Не рядом! There is nothing around!

O zaman eski gazete, dergi, That|time|old|newspaper|magazine Then old newspapers, magazines,

ne buldumsa... what|I found whatever I found...

Kardeşlerimin ders kitapları, My siblings'|lesson|books My siblings' textbooks,

onların eve getirdikleri okuma kitapları... their|home|they brought|reading|books the reading books they brought home...

Ben bunları okuyordum, I|these|was reading I was reading these,

bir de o zaman radyolarda çok güzel programlar vardı. a|also|that|time|on the radios|very|nice|programs|were and at that time there were very nice programs on the radios.

Okul radyosu, radyo tiyatrosu; School|radio|radio|theater School radio, radio theater;

bunları kesintisiz izliyordum, takip ediyordum. these|continuously|I was watching|| Я наблюдал за ними не переставая. I was following these continuously.

Kendimi yetiştirmeye çalışıyordum, myself|to improve|I was trying I was trying to educate myself,

çünkü benim akranlarım okuyordu ve ben gidemiyordum. ||||||не мог идти ||meine Altersgenossen|||| because|my|peers|were reading|and|I|couldn't go because my peers were reading and I couldn't go.

Böylelikle bulduğum her şeyi okuyaraktan, Thus|I found|every|thing|by reading Итак, читая все, что я нахожу, Thus, by reading everything I found,

radyo dinleyerekten, yıllar geçti. radio|by listening|years|passed listening to the radio, years passed.

Artık ben bir genç kızdım. Now|I|a|young|girl I was now a young girl.

Bizim oralarda çok yaygın olan akraba evliliği |||verbreitet||| Our|around there|very|common|that is|relative|marriage Близкородственный брак, который очень распространен в нашем регионе Cousin marriage, which is very common in our area

veya görücü usulü evlilikler vardı. |Heiratsvermittlung||| or|matchmaker|system|marriages|existed или браки по расчету. or there were arranged marriages.

Okuduğum kitaplardan, dinlediğim radyolardan ||которые я слушал| The books I read|from the books|The radios I listened to|from the radios From the books I read, from the radios I listened to,

bir şeyler öğrenmiştim. a|things|I had learned Я кое-чему научился. I had learned something.

Kendime güvenim artmıştı, güvenim gelmişti. |уверенность||| to myself|confidence|had increased|confidence|had come Моя уверенность в себе возросла, моя уверенность пришла. My self-confidence had increased, I had gained confidence.

Etrafımda olup bitenleri sorgulayabiliyordum, |||ich konnte hinterfragen around me|happening||I could question I could question what was happening around me,

izleyebiliyordum. I could watch Я мог смотреть. I could observe.

Belki aklımdan, süzgecimden geçirebiliyordum. Maybe|from my mind|from my filter|I could pass Maybe I could filter it through my mind.

İşte o zaman bir çıkış yolu daha lazımdı bana. |that|time|one|exit|road|another|was needed|to me Вот тогда мне нужен был другой выход. At that moment, I needed another way out.

Ne yapmalıydım? What|should I have done What should I have done?

Ailemin veya çevrenin bana verdiği, bana dayattığı evliliği değil; my family|or|environment|to me|given|to me|imposed|marriage|not Не тот брак, который мне дали или навязали моя семья или окружение; Not the marriage imposed on me by my family or my surroundings;

eşimi ben seçmeliydim! my wife|I|should have chosen I should have chosen my spouse!

Yine ama nasıl? Again|but|how Но как? But again, how?

Bu sefer babam daha çok arkamda durdu. This|time|my father|more|much|behind me|supported На этот раз мой отец стоял позади меня больше. This time my father supported me more.

Babam, bir amcam ve ben üçümüz birlik olduk. My father|one|my uncle|and|I|the three of us|united|became My father, one of my uncles, and I united as three.

Hem çevreye, hem aileye, Both|to the environment|both|to the family We won this time against both the environment and the family,

bir de anneme karşı bu sefer biz kazandık. one|also|to my mother|against|this|time|we|won И в этот раз мы выиграли у моей мамы. and also against my mother.

Mahallede hoş bir çocuk vardı, komşumuzun çocuğu; In the neighborhood|nice|a|child|was|our neighbor's|child По соседству был хороший мальчик, сын нашего соседа; There was a nice child in the neighborhood, our neighbor's child;

okuyordu, iyi bir insandı. he was reading|good|a|person он был хорошим человеком. he was studying, he was a good person.

Konuşuyorduk, galiba da aşık mıydık bilmiyorum ama We were talking|probably|too|in love|were we|I don't know|but Мы разговаривали, может быть, мы были влюблены, я не знаю, но We were talking, I don't know if we were in love or not but

(Kahkaha) Laughter (Laughter)

o benim kocam olmalıydı, o benim eşim olmalıydı. he|my|husband|should have been|he|my|wife|should have been он должен был быть моим мужем, он должен был быть моей женой. he should have been my husband, he should have been my spouse.

Kararlıydım artık. I was determined|now Теперь я был полон решимости. I was determined now.

Öyle de oldu nitekim. That|too|happened|indeed Вот как это произошло. And indeed, it happened that way.

Biz eşimle birçok zorlukları yenerek We|with my spouse|many|challenges|overcoming Мы с женой преодолели много трудностей My spouse and I overcame many difficulties.

1977 yılında evlendik. in the year|we got married Мы поженились в 1977 году. We got married in 1977.

Bir dönüm noktası, bir hayat daha açılmıştı önümde, bir perde. A|turning|point|a|life|more|had opened|in front of me|a|curtain Поворотный момент, другая жизнь открылась передо мной, занавес. It was a turning point, a new life had opened up before me, a curtain.

Büyük şehire taşınmıştık. Big|to the city|we had moved We had moved to the big city.

Konya o zaman çok büyük göründü bana. Konya|it|time|very|big|seemed|to me Konya seemed very big to me at that time.

Ben artık daha özgürdüm. |||был свободен I|no longer|more|was free I was now freer.

Eşim çok iyi bir insandı, My spouse|very|good|a|was a person My spouse was a very good person,

beni kısıtlamıyordu, kendime zaman ayırabiliyordum. |не ограничивал||| |beschränkte nicht||| me|didn't restrict|to myself|time|could allocate Меня это не ограничивало, я могла уделить время себе. they didn't restrict me, I could take time for myself.

Kitap okuyabiliyordum, The book|I could read I could read books,

daha çok radyo dinleyebiliyordum. more|much|radio|I could listen I was able to listen to more radio.

Böylece geçti, kendimi yetiştirmeye çalışıyordum. Thus|it passed|myself|to improve|I was trying Так и прошло, я пытался заниматься самообразованием. Thus it passed, I was trying to improve myself.

Eksikliği fark etmiştim tahsil, eğitim eksikliğimi. deficiency|realization|I had noticed|education|education|my deficiency Я заметил необразованность, свою необразованность. I had noticed the lack of my education, my educational deficiency.

Ve nitekim üç tane çocuğum oldu. And|indeed|three|pieces|my children|were born And indeed, I had three children.

İki erkek, bir kız. |boys|one|girl Two boys, one girl.

Ev hanımıyım, uğraşıyorum. Home|I am a housewife|I am busy Я домохозяйка, я занята. I am a housewife, I am busy.

İki oğlan, bir kız çocuğum olduğu zaman bir daha başkaydı hayat. |boys|one|girl|child|was|when|one|again|was different|life Жизнь была другой, когда у меня было два мальчика и девочка. Life was different when I had two boys and one girl.

Gerçekten çocuklarımı çok seviyordum, I really|my children|very|loved Я очень любила своих детей, I really loved my children a lot,

yarım kalan hayalimi belki burada tamamlayabilirdim. half|remaining|my dream|maybe|here|I could complete Может быть, я мог бы завершить свою незаконченную мечту здесь. Maybe I could have completed my unfinished dream here.

Çocuklarım önce iyi birer insan olmalılardı, My children|first|good|each|human|should have been Мои дети должны были быть в первую очередь хорошими людьми, My children should first be good people,

iyi birer vatandaş, yurttaş |||Bürger good|each|citizen|fellow citizen хороший гражданин, гражданин good citizens,

ve iyi birer eğitim almalıydılar. and|good|each|education|should have received и они должны были получить хорошее образование. and they should receive a good education.

Ben bunun için gayret edecektim. I|this|for|effort|would try Я бы стремился к этому. I was going to strive for this.

Hem kendimi yetiştirdim yıllarca, Both|myself|educated|for years Я тоже воспитывал себя годами, I have educated myself for years,

hem çocuklarımı yetiştirdim, both|my children|I raised and I have raised my children,

ama burada bana rehber olan hep kitaplardı. |||Lehrer||| but|here|to me|guide|that were|always|were the books but the ones that always guided me here were books.

Kitap okumaktan asla vazgeçmedim. The book|from reading|never|I gave up I never gave up on reading books.

Çocuklarım da başarılı oldular. My children|also|successful|were My children also became successful.

İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi |Technical|University|Bosphorus Istanbul Technical University, Boğaziçi

ve Ankara Bilkent'i burslu kazanarak üç çocuğum da iyi birer eğitim yaptılar. and|Ankara|Bilkent|with a scholarship|by winning|three|my children|also|good|each|education|received и Анкара Билкент со стипендией, трое моих детей получили хорошее образование. and Ankara Bilkent were all won with scholarships, and my three children received a good education.

(Alkış) Applause (Applause)

Teşekkür ederim. Thank|you Thank you.

Şimdi iki oğlum İstanbul'da, Now|two|sons| Now my two sons are in Istanbul,

artık onlar iyi birer insan benim gözümde. now|they|good|each|person|my|in my eyes Теперь они хорошие люди в моих глазах. they are good people in my eyes now.

Özgür, kendi kararlarını verebilen, mutlu, duyarlı birer bireyler. Özgür|his own|decisions|able to make|happy|sensitive|each|individuals Это свободные, счастливые, чувствительные личности, которые могут принимать собственные решения. Free, individuals who can make their own decisions, happy, and sensitive.

Kızım yurt dışında akademisyen, My daughter|abroad|in|academic My daughter is an academic abroad,

o da orada devam ediyor hayatına. he|also||continues|living|his life she is continuing her life there.

Çocuklarımla, onların sevgili eşleriyle With my children|their|beloved|with spouses With my children, and their beloved spouses.

ve yeğenlerimle gurur duyuyorum. |с племянниками|| and|with my nieces and nephews|pride|I feel and I am proud of my nieces and nephews.

Hepsi benim canlarım. All|my|dear ones They are all my darlings.

Bu hayat böyle giderken, This|life|like this|continues While life goes on like this,

bir sıkıntı daha oldu. one|problem|more|occurred there was another trouble.

Eşim emekli oldu, yaşı 41. My spouse|retired|is|age My spouse retired, they are 41 years old.

Asker emeklisi. Soldier|retiree They are a military retiree.

Artık birkaç yıl çocuklarımızın eğitimi için Balıkesir'deydik o zaman, Now|a few|years|our children's|education|for|we were in Balıkesir|that|time We were in Balıkesir for a few years for our children's education at that time,

kaldık bekledik. we stayed|we waited we stayed and waited.

Onlar da evden gitti. They|also|from home|left They also left the house.

Ne yapabilirdik? What|could we do What could we have done?

Bir karı bir koca bir apartman dairesinde, çok da genciz. A|wife|a|husband|a|apartment|in the|very|also|we are young A wife and a husband in an apartment, we are quite young.

Ya ben düşündüm, bir çıkış yolu daha lazımdı bana. Well|I|thought|one|exit|way|another|needed|to me Well, I thought, I needed another way out.

Ben onun çıkış yolu olduğunu bilmiyordum. I|his|exit|way|was|did not know I didn't know it was the way out.

Gittim, memleketimi izledim. I went|my hometown|I watched I went, I watched my hometown.

Sağa sola baktım, to the right|to the left|I looked I looked to the right and left,

bizim için en iyi uygun olanı köyümüze dönüp our|for|the|best|suitable|one|to our village|returning the best option for us was to return to our village.

eşimin daha önce yaptığı babasının my wife's|more|before|did| I put in my mind my wife's previous work, which was her father's.

ve bildiği iş olan küçükbaş hayvancılığı koydum kafama. and|his knowledge|job|that|small ruminant|livestock farming|I put|in my mind And I focused on small ruminant farming, which she knew.

"Olmaz" dediler tabii ilk başta herkes, It won't work|they said|of course|first|at the beginning|everyone "It won't work," everyone said at first,

"olmaz yapamazsınız kolay iş değil." it won't work|you can't do it|easy|job|not "you can't do it, it's not an easy job."

Ama ben karar vermiştim, kararlıydım, bunu da yapacaktım. But|I|decision|had made|I was determined|this|too|would do Но я решил, я был полон решимости, я тоже собираюсь это сделать. But I had made up my mind, I was determined, I was going to do this.

Ve biz memleketimize, köyümüze döndük. And|we|to our hometown|to our village|returned И мы вернулись в родной город, в нашу деревню. And we returned to our hometown, to our village.

Çok küçük bir miktarla on tane koyun aldık, very|small|one|with amount|ten|pieces|sheep|we bought We bought ten sheep with a very small amount,

üç tane de oğlak, keçi yavrusu aldık. |||Zicklein||| three|pieces|also|goat kid|goat|kid|we bought Мы купили троих козлят и коз. and we also got three kids, goat kids.

Evimizin bahçesinde bu işe başladık. Our house|in the garden|this|job|we started Мы начали этот бизнес в нашем саду. We started this in our garden.

Zorluklar oldu tabii, hiç bilmediğim bir işti. Difficulties|were|of course|never|I had never known|a|job Были трудности, конечно, это была работа, которую я никогда не знала. Of course, there were difficulties; it was a job I had never done before.

Ama zorluklar niye var, üstesinden gelinmek için. But|difficulties|why|exist|over them|to be overcome|for Но почему возникают трудности, которые нужно преодолевать. But why do difficulties exist? To be overcome.

Ben bunun üstesinden gelecektim. I|this|from it|would overcome Я бы преодолел это. I was going to overcome this.

Beni engellemeye çalışanlar çok oldu, ama yılmadım. Me|to block|those who tried|very|were|but|I didn't give up Many have tried to block me, but I did not give up.

Önce evimizin bahçesinde bu işi büyüttük, First|our house|in the garden|this|business|we grew First, we grew this business in our garden,

olmayacaktı çoğaldı hayvan. would not be|multiplied|animal it was not supposed to happen, but the animals multiplied.

Gittik memleketin şehrin dışında We went|your hometown|the city|outside Мы поехали в твой родной город за город We went outside the city of our hometown.

bir kurak, çorak bir arazi aldık |dürr|ödesen Land||| a|dry|barren|a|land|we bought мы купили засушливую, бесплодную землю we got a dry, barren land

çok maddi değeri olmayan. very|material|value|not having не имеет большого денежного значения. which has little material value.

Herkes bize güldü. Everyone|at us|laughed Everyone laughed at us.

"Ya burada tilki bağlasan durmaz, burada insan yaşar mı?" dediler. ||der Fuchs||||||| Well|here|fox|if you tie|wouldn't stay|here|human|lives|question particle|they said They said, "Even if you tied a fox here, it wouldn't stay, how could a human live here?"

Yol yok, su yok, elektrik yok. Road|not|water|not|electricity|not No road, no water, no electricity.

"Ama niye olmasın, insan gelince her şey gelir" dedim. But|why|shouldn't be|person|when he/she comes|everything|thing|comes|I said «Но почему бы и нет, когда приходят люди, приходит все», — сказал я. "But why not, when a person comes, everything comes," I said.

Ve biz çiftliğimizi oraya kurduk, And|we|our farm|there|established And we established our farm there,

şu anda yaşadığımız çiftliğimizi. this|moment|we live in|our farm the farm we currently live in.

Büyük çabalar sarf ederek suyu da, elektriği de, Great|efforts|||water|also|electricity|also We have made great efforts to get both water and electricity,

eh geçecek kadar yolu da geçirdik. well|will pass|as much as|road|also|we passed and we have also covered enough distance to get by.

Şu anda çiftliğimizde 400'ün üstünde koyun ve keçimiz var küçükbaş. now|at|our farm|400's|over|sheep|and|our goat|there are|small livestock Right now, we have over 400 sheep and goats on our farm.

Tavuklarımız var, ördeklerimiz. ||наши утки Our chickens|have|our ducks We have chickens and ducks.

Arım var, arıcılık da yapıyorum. meine Biene|||| I have a bee|(there)|beekeeping|also|I do I have bees, and I also do beekeeping.

Kedilerimiz, köpeklerimiz... Our cats|our dogs We have cats, we have dogs...

Orası çok kuraktı, That place|very|was dry It was very dry there,

meyveler yetiştirdik. fruits|we grew we grew fruits.

İki yıldır sebze de yapıyoruz toprak getirip oraya ekledik. |for years|vegetables|also|we grow|soil|bringing|there|we added Два года занимаемся овощами, привезли грунт и добавили туда. We have been growing vegetables for two years, bringing soil and planting it there.

İşte bu hayvanlarımızla, eşimle, dostlarımızla |this|with our animals|with my spouse|with our friends Вот мы с нашими животными, моя жена, наши друзья. Here with our animals, my spouse, and our friends.

ve kitaplarımla çok mutlu bir hayatımız var. and|with my books|very|happy|one|our life|exists And I have a very happy life with my books.

Bu da benim için 3. bir çıkış yoluydu. This|also|my|for|one|exit|was road Это был третий выход для меня. This was also a third way out for me.

Bu da olmuştu. This|also|had happened This had also happened.

Bir de benim bir yurt dışına gitme hayalim vardı, One|also|my|one|abroad|outside|going|dream|was У меня тоже была мечта поехать за границу, I also had a dream of going abroad,

okuduğum kitaplardan çok etkileniyordum. the books I read|from the books|very|was influenced I was very influenced by the books I read.

Mesela bir Notre Dame'ın Kamburu'nda Notre Dame Kilisesini merak ediyordum. For example|a|Notre|Dame's|in the Hunchback of Notre Dame|Notre|Dame|Church|curious|I was Например, в «Горбуне из Нотр-Дама» мне было интересно узнать о церкви Нотр-Дам. For example, I was curious about the Notre Dame Cathedral in The Hunchback of Notre Dame.

Venedik şehri bana çok ilginç geliyordu. Venice|city|to me|very|interesting|seemed The city of Venice seemed very interesting to me.

Ve eşimle karar verdik, And|with my wife|decision|we made And my spouse and I decided,

30\. evlilik yıl dönümümüzde biz yurt dışına gittik marriage|year|anniversary|we|abroad|to|went 30\\. мы ездили за границу на годовщину свадьбы on our 30th wedding anniversary we went abroad ve bunu alışkanlık ettik, beş yılda bir yurt dışına çıkıyoruz. and|this|habit|we made|five|per year|once|abroad|out|we go out и мы сделали это привычкой, мы ездим за границу каждые пять лет. and we made it a habit, we go abroad every five years.

Venedik'i gördüm, Venice|I saw Я видел Венецию, I saw Venice,

İsviçre'yi gördüm Alpler'i, çok hoşuma gitti. |I saw|the Alps|very|pleasing to me|went I saw Switzerland, the Alps, I really liked it.

Artı Paris Seine Nehri, Sefiller orada yazılmıştı ya! ||||Die Elenden||| Plus|Paris|Seine|River|Les Misérables|there|was written|you know Плюс парижская река Сена, там были написаны «Отверженные»! Plus Paris, the Seine River, Les Misérables was written there!

Orayı da merak ediyordum. That place|too|curious|I was I was curious about that place too.

Ve Notre Dame Kilisesi, And|Our|Lady|Church And Notre Dame Church,

çocukluğumuzda okuduğumuzda çok korkmuştuk o ışıklardan. in our childhood|when we read|very|were scared|those|lights Когда мы читали ее в детстве, мы очень боялись этих огней. we were very scared of those lights when we read it in our childhood.

Orada Esmeralda kafesine oturup bir kere baktım, There|Esmeralda|to her cafe|sitting|one|time|I looked Там я сидел в клетке Эсмеральды и смотрел однажды, I sat down in front of Esmeralda's cage and looked once,

"Ey Notre Dame sen bizi ne kadar korkutmuştun!" diye. Oh|Notre|Dame|you|us|how|much|had frightened| «О Нотр-Дам, как ты нас напугал!» говоря. "Oh Notre Dame, how much you scared us!" I said.

Böyle bir hayatımız var. such|a|our life|exists We have such a life.

Nasıl anlatayım, How|should I explain How should I explain,

yani insanların umutlarının hiç tükeneceğine inanmıyorum. so|people's|hopes|ever|will run out|I don't believe I mean, I don't believe that people's hopes will ever run out.

Umutlarımızı tüketmemeliyiz. Our hopes|should not consume Мы не должны терять надежды. We should not exhaust our hopes.

Sonra bana bazen soruyorlar, Later|to me|sometimes|they ask Потом иногда меня спрашивают, Then sometimes they ask me,

"Afife Teyze bu enerjiyi nereden alıyorsun?" diye. Afife|Aunt|this|energy|from where|do you get| «Афифе, тетя, откуда вы берете эту энергию?» говоря. "Aunt Afife, where do you get this energy from?"

Bu enerjiyi sevgiden alıyorum. This|energy|from love|I receive I get this energy from love.

Gerçekten doğayı çok seviyorum, I really|nature|very|love I really love nature,

hayvanlarımı çok seviyorum, insanları çok seviyorum. my animals|very|I love|people|very|I love I love my animals very much, I love people very much.

Çiftliğimizde şunu ön planda tutuyoruz; In our farm|this|in front of|focus|we keep We prioritize this on our farm;

doğaya saygılı, yaban hayatına saygılı nature|respectful|wild||respectful respect for nature, respect for wildlife

ve hayvan refahını, maddi gelirden önde tutuyoruz. ||Wohlergehen|||| and|animal|welfare|material|from income|ahead|we prioritize and we prioritize animal welfare over financial income.

Böyle olduğu zaman doğaya daha çok katkım olduğuna inanıyorum. ||||||Beitrag|| this|is|time|to nature|more|much|contribution|that I have|I believe I believe that I contribute more to nature when this is the case.

(Alkış) Applause (Applause)

Benim bu enerjim neden bitmek bilmiyor diye sorduklarında, My|this|energy|why|to run out|doesn't know|as|when they ask When they ask why my energy never seems to run out,

enerjim sevgiden kaynaklanıyor. my energy|from love|derives my energy comes from love.

İnsan, ben şunu düşünüyorum. |I|this|think I think this.

İnsan sevdiği zaman, bu sevgi kendisini enerji olarak dönüyor. |loves|time|this|love|himself|energy|as|transforms When a person loves, this love turns into energy.

Bir de zorluklardan yılmıyorum. One|also|from difficulties|I do not give up And I do not give up in the face of difficulties.

Yani zorluklar beni yıldıramıyor. |||einschüchtern So|difficulties|me|cannot intimidate So difficulties cannot discourage me.

Şöyle düşünüyorum, like this|I think I think like this,

insan bir şeye karar verdiği zaman a person|one|to something|decision|he/she/it gives|when when a person makes a decision

iyi sorguladığı, iyi araştırdığı, daha iyi araştırdığında, well|he/she questioned|well|he/she researched|more|well|when he/she researched if they question well, research well, and when they research even better,

yani bir de cesur olduğu zaman so|one|also|brave|when he/she is|time that is, when they are also brave.

hayallerini yakalar diyorum. your dreams|will catch|I say I say they catch their dreams.

Ve hayal kurmak çok güzel bir şey, And|dream|to create|very|beautiful|a|thing And dreaming is a very beautiful thing,

belki de benim bunların hepsi bir hayalle başladı. maybe|also|my|these|all|one|with a dream|started maybe all of this started with a dream for me.

Ama ben şunu diyorum etrafıma, But|I|this|say|to my surroundings But I say this to my surroundings,

hayallerinizin peşinden koşmayın; onları tutun. your dreams|after|don't chase|them|hold Don't chase your dreams; hold onto them.

Yakalayın ve hayata geçirin. Catch|and|to life|implement Catch them and bring them to life.

(Alkış) Applause (Applause)

Hayaller hayata geçtiği zaman insan çok mutlu oluyor. Dreams|into life|realized|when|a person|very|happy|becomes When dreams come to life, a person becomes very happy.

Zorlukları başardığı zaman da çok mutlu oluyorsun. the challenges|he/she/it overcomes|when|also|very|happy|you are You feel very happy when you overcome challenges.

Benim en mutlu olduğum zaman, my|most|happy|am|time The time when I am the happiest,

Üç buçuk yıl elektriksiz kaldım çiftliğimde. |||||на ферме Three|and a half|years|without electricity|I stayed|in my farm I was without electricity for three and a half years on my farm.

Her yere başvurdum, olmaz dediler. Every|place|I applied|it won't work|they said I applied everywhere, they said it was not possible.

Ya nasıl olmaz, ben burada bir üretim yapıyorum. Well|how|can it not|I|here|a|production|am doing How can it not be, I am doing a production here.

Yani bana yardımcı olunması lazım. So|to me|helpful|being|necessary So I need help.

Bak hayvancılık ölüp gidiyor, ne dedimse ama sonunda başardım. Look|livestock|dying|is going|what|I said|but|finally|I succeeded Look, livestock is dying, whatever I said, but in the end, I succeeded.

Üç buçuk yıl Ankara'ya gittim, Kayseri'ye gittim, Three|and a half|years|to Ankara|I went|to Kayseri|I went I went to Ankara for three and a half years, I went to Kayseri,

milletvekillerini buldum. the deputies|I found I found the members of parliament.

Hatta biri bana dedi ki, Even|someone|to me|said|that In fact, one of them said to me,

senin yaptığın iş ne ki, dedi. your|doing|job|what|that|said what is the job you are doing, he said.

Senin kullanacağın elektriği iki yılda üç yılda, Your|will use|electricity|two|in years|three|in years The electricity you will use in two years, three years,

dağda bir maden ocağı bir saatte kullanır,dedi. |||Bergwerk|||| in the mountain|one|mine|site|one|per hour|uses|he said a mine in the mountain uses it in an hour, he said. O zaman koy o taşı da kaynat da ye, dedim. then|time|put|that|stone|also|boil|and|eat|I said Then put that stone in and boil it and eat it, I said.

Ben üretim yapıyoruz. |Produktion| I|production|we do We are producing.

(Kahkaha) (Alkış) Laughter|Applause (Laughter) (Applause)

Ve bunu, yani o elektriğin gelip de yandığı gün And|this|that|that|electricity|coming|also|burned|day And that day, when the electricity came and lit up,

ben çok mutlu bir insandım. I|very|happy|a|was human I was a very happy person.

Çünkü neden? Bir zorluğu başarmıştım. Because|why|I|difficulty|had succeeded Why? Because I had overcome a difficulty.

Kararlıydım ve onu getirttim oraya, I was determined|and|him|I had brought|there I was determined and I brought it there,

benden sonra oraya birçok çiftlik geldi. from me|after|there|many|farms|came Many farms came there after me.

Yani onlara da örnek olmuştuk herhâlde, So|to them|also|example|we had been|probably So we must have set an example for them,

çünkü insan gelince işletmeler kuruldu hayvancılık üstüne. because|people|arrived|businesses|were established|livestock|on because when people came, businesses were established in livestock.

Şu anda orası çok güzel, that|now|place|very|beautiful Right now, it is very beautiful there,

dostlarımız geliyorlar. our friends|are coming Our friends are coming.

Bir çiftlik evi artık, insanlar hasret kaldı öyle bir şeye. |||||Sehnsucht|||| A|farm|house|no longer|people|longing|remained|such|a|thing A farmhouse is something that people have longed for.

Şimdi öyle sobalı bir evdeyiz, çiftlik evinde. ||с печью|||| Now|like that|with a stove|a|we are in the house|farm|in the house Now we are in a house with a stove, in a farmhouse.

Yani şehirde olan her şeyimizi bıraktık, ||||вещи| So|in the city|that we had|every|everything|we left So we left everything we had in the city,

döndük, yaptık, çok mutluyuz. we returned|we did|very|we are happy We returned, we did it, we are very happy.

Herkes kararlı olmalı ve hayallerinin peşinden koşmalı, Everyone|determined|should|and|their dreams|after|should run Everyone should be determined and pursue their dreams,

yakalamalı, gerçekleştirmeli. should catch|should realize catch them, realize them.

Bunun için de galiba sevgi, For this|for|also|probably|love For this, I guess love is needed,

enerji, energy energy,

bir de cesaret lazım. a|also|courage|needed and also courage is needed.

Hepinizi çok seviyorum. I love you all|very|I love I love you all very much.

Hoşça kalın. goodbye|stay Goodbye.

(Alkış) Applause (Applause)

SENT_CWT:AFkKFwvL=4.89 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=5.17 en:AFkKFwvL openai.2025-02-07 ai_request(all=342 err=0.00%) translation(all=273 err=0.00%) cwt(all=1433 err=1.95%)