×

Nós usamos os cookies para ajudar a melhorar o LingQ. Ao visitar o site, você concorda com a nossa política de cookies.

image

ZihinX, İlişkiyi yürütemiyorsun, çünkü bu 3 şeyi bilmiyorsun...

İlişkiyi yürütemiyorsun, çünkü bu 3 şeyi bilmiyorsun...

Fuat, diş macununun ağzını yine açık bırakmışsın, ben kapattım. Eee? Ne var bunda ?

Ne demek ne var bunda ? Bu dağınıklığına ne zaman son vereceksin?

Hep böyle yapıyorsun. Bıktım senin arkanı toplamaktan.

: Şaka yapıyorsun di mi? Ne dağınıklığımı gördün ki ?

Çayımı içtikten sonra bardağımı bile kendim mutfağa götürüp bulaşık makinesine yerleştiriyorum ki,

sana zahmet olmasın diye.

Yaaa tabi. Geçenlerde de işe gittiğinde odanın ışığını açık bırakıp gitmişsin.

Tek istediğim arada bir sen de bir işin ucundan tutsan.

Dalga mı geçiyorsun sen? Yani ben hiçbir şey yapmıyor muyum? Biraz insafın olsun.

Her şey yapıyorum senin için. Ne zaman bir şey istedin de yapmadım.

Yazıklar olsun yaa. Ne kadar da nankör birisin sen.

Bana sesini yükseltme. Ben sana bağırıyor muyum? Biraz sinirlerine hakim olmayı öğren. Allah aşkına bende sinir mi bıraktın.

Sesini alçalt komşular duyacak. Zaten senin yüzünden konu komşuya rezil olduk. Dalga mı geçiyorsun? Önce beni delirtiyorsun, sonra da alçak sesle konuş, rezil olduk diyorsun.

Ben deli miyim kendi kendime bağırayım? Bağırttırma beni, ben de bağırmayayım. Hiç medeniyyetin yok senin. Ne diyeyim. Medeniyet insanın içinden gelmeli.

Sana bu yastan sonra öğretecek halim yok ya.

Bu tartışma böyle devam ederse, hayatta sonu gelmez.

Saatlerce devam eder ve kavga gittikce büyür. En iyi ihtimalle,bu kavga, sonunda her iki tarafın ya da bir tarafın ağlaması veya pişman olmasıyla,

ilişkinin yıpranması,aradakı sevgi saygının yok olması ve uzun süre tarafların küs kalmasıyla sonuçlanır. En kötü durumdaysa böyle kavgalar boşanmaya kadar bile gidebilir.

Bu sadece video için düşündüğümüz bir örnekti.

Hepimiz eşimiz, nişanlımız veya sevgilimizle bu ve buna benzer konularda tartışırız.

Kavgalarımızın sebebine bakarsak, bir çoğununun aslında sadece kendi egomuzu tatmin etmek ve

karşımızdakine galip gelmek amacıyla incir cekirdegini doldurmayacak sebeplerden ortaya çıktıgını görürüz.

Bir şeyi eklememde fayda var. Videoda her defasında ‘Eş, nişanlı ve ya sevgili' kelimelerini tekrarlamamak icin partner kelimesini kullanacağım.

Partnerimizle olan ilişkimizi korumak için en iyikitaplardan biri olan John Gray'in ‘Erkekler Mars'tan Kadınlar Venüs'ten' kitabı hakkında konuşmak istiyorum.

. Kitap yazıldıktan sonra dünyanın en çok satan kitaplarından biri olmuş ve zamanında boşanma oranının

azalmasına bile yardimci olduğu söyleniyor.

Kitabın ana mesajı şu: Erkekler ve kadınlar yaradilis itibariyle çok farklılar

ve her ikisinin de kafaları farklı çalışır.

Kadınların partnerleriyle ilgili en çok şikayet ettiği şey : “Beni dinlemiyorsun”dur.

Erkeklerin partnerleriyle ilgili en çok şikayet ettiği şeyse:

“Lafı çok uzatıyorsun, direk sonuca gel.” anlamindaki düşüncelerdir.

Erkek beyniyle kadın beyni arasında farktan bahsedersek, erkek beyni sorun çözmeye odaklı.

Çünkü erkekler doğaları itibariyle kendilerinin becerikli ve zeki olduğunu göstermeye çalışır ve bütün hareketleri de

ister istemez buna hizmet eder

O yüzden onlara anlatılanlara göre çözüm bulmaya çalışırlar.

Kadınlar içinse duygular önemli ve onlar için partnerinin onu anlaması, empati yapabilmesi, duygusal anlamda

destek olması ve ilgi göstermesi soruna hemen çözüm bulmaktan daha önemli.

Sorun da tam burda başlar.

Diyelim ki, kadın, partnerine : Yaa biliyormusun bu gün ne oldu? Çamaşırları makineye attım.

Şimdi yıkayayım da sabaha kadar kurusun diye.

2 saat sonra fark ettim ki, çamaşır makinesinin sesi gelmiyor. Bir baktım bütün oda su içinde.

Makine bozulmuş içindeki bütün su dışarıya taşmış. Baya bir uğraştım oraları temizlemek için.

Allah'tan alt kata sızmadi.

Erkek cevap verir: Tamam sıkıntı yok, ustaya bir telefon açayım da gelsin tamir etsin.

Olmazsa yarın sabah gelir yapar.

Kadın: Evet gelir gelmesine de ben o kadar yoruldum, hatta yorgunluktan ağlayacaktım,

kendimi oyle çaresiz hissettim ki

Erkek:Yazdım artık ustaya, cevap yazar birazdan. Bir daha böyle bir durum olduğunda hemen söyle ki

geciktirmeden ustayı çağıralım gelsin halletsin.Niye bu kadar geç söyledin ki bana.

Kadın: Usta çağır diye anlatmadım ben sana bunu. Sadece ne kadar çok yorulduğumu anlatmaya

çalışıyordum. Neyse yaa seninle de bir şey konuşulmuyor. Zaten beni hiç bir zaman dinlemiyorsun.

Dikkat ettiyseniz, kadın duygularını anlatmak , o an yaşadığı hisleri paylaşmak istiyor,

ama ne kadar çalışsa da, erkek beyni otomatik olarak o sorunu çözmeye odaklanıyor.

Aslında o an Erkek beyni söylenenlerin çoğunu filtreliyor ve her küçük detayı aklında tutamıyor.

Kadın ise erkeğin detaylar hakkında herhangi bir tepki göstermeyişini ona duygusal olarak destek

olunmadığına yoruyor, ‘Partnerim beni dinlemiyor' diye düşünüp sinirleniyor.

Erkek : ‘Şuna bak yaa ben bunu düşünüyorum,

O ise buna saygi duyup teşekkür etmek yerine bana sinirleniyor.

Ne diye o zaman bana anlatıyorsun ki.

Git o zaman kendi sorununu kendin çöz demek lazım böylesine” diye düşünüyor.

Böyle durumlarda kavga çıkmaması için her iki taraf, karşı tarafın beyninin nasıl çalıştığı hakkında

bilgi sahibi olmalı ve bu durumu anlamaya çalışmalı.

Böyle durumlarda kadın, partnerinin sıradan bir erkek beynine sahip olduğunu yani sorunları çözmeye

odaklandığını düşünerek bunu kabullenir ve sinirlenmezse,

erkek de partnerinin duygusal desteğe ihtiyacı olduğunu anlar ve videonun başındakı örnekteki gibi konuşmak

yerine, ona sarılarak öperse ve ‘ canım benim kıyamam ben sana bu gün demek çok yoruldun' dese,

o zaman tatsız bir durum ortaya çıkmayacak. Hem erkek hem de kadın kendisini mutlu hissedecek.

Peki erkeklerin bir sorunu olduğunda kadın partnerine nasıl davranmalı?

Önce de söylediğim gibi erkekler kendilerinin daha güçlü, daha becerikli ve

daha zeki olduklarını kanıtlamaya çalışırlar.

Bu yüzden erkeğin bir sorunu olduğunda çoğu zaman yalnız kalıp düşünmek ister.

Bir çözüm bulduğunda ise bunu partnerine anlatıp buldugu çözüm yolunun ne kadar müthiş olduguyla ilgili

onay almak ister.

Bir çözüm bulamadığındaysa, biraz ara verip kafa dağıtmak ister.

Bu arada ya televizyon izler, ya herhangi bir arkadaşını arayıp onunla buluşur veya herhangi bir oyun oynar vs.

Böyle durumlarda önemli olan şu ki, erkek dalgın gözüktüğünde ‘neyin var' sorusuna

‘bir şeyim yok merak etme' cevabını veriyorsa, kadın hatta sorunun ne oldğunu bilse bile,

çözüm yolu önerirken dikkatli olması gerekir.

çünkü çoğu zaman erkek, bunu bilinçaltında ‘demek partnerim benim zekama ve becerime inanmıyor'

diye algılıyor ve bu yüzden sinirleniyor

Bu durum erkeklerin az da olsa gururunu incitebiliyor.

Bu yüzden böyle durumlarda, erkek, partnerinin aslında onun zeka ve becerisine güvenmediğinden değil, sadece ona yardım etmek istediğinden çözüm önerdiğini anlamali, kadın ise erkeği bi kaç saatlik yalnız bırakarak

ona düşünmesi için zaman tanimali.

2. önemli farksa, erkek ve kadının konuştuğu dil farkıdir. Bi erkek bir şey söylediğinde onu gerçek anlamında kullanır. Kadınlarsa konuşarken çoğu zaman dolaylı anlatımı tercih ederler. Daha doğrusu, erkek kadının ne söylemek istediğini tam olarak anlayamadığından söylenileni olduğu gibi anlar ve

bu nedenle partnerler arasında kavga çıkar.

Birkaç örnek üzerinden bu durumu anlamaya çalışalım.

Diyelim ki kadın: Artık bir işe yara. Bana hiç yardımcı olmuyorsun diyor.

Aslında Kadının söylemek istediği şu: Şu şey için bana yardımcı olursan, çok iyi olur. Ve kullandığı o ‘hiç' kelimesi aslında partnerinin ona şimdiye kadar yaptığı yardımları unuttuğunu göstermiyor.

O, hiç kelimesini kullanırken söylediğini daha fazla vurgulamak için kullanıyor ve

erkeğin bunu bir haksızlık olarak algılayacağını ve bununla da onu inciteceğinin farkında bile değil.

Ya da diyelim ki kadın ‘Artık beni sevmiyorsun' diyor.

Erkek bunu söylendiği gibi anlıyor ve kendi kendine düşünüyor:

Şimdiye kadar onun için yaptığım fedakarlıkların hiç mi farkında değil?

Kadınınsa aslında soylemek istediği şey:

Şu an senin benimle ilgilenmene ihtiyacım var, bana zaman ayır.

Ya da diyelim ki kadın ve erkek birlikte bir yere gidecekler.

Kadın : Nerdeyse hazırım diyor.

Erkekse haa tamam 2 dakikaya hazır olur o zaman diye düşünüp ayakkabısını giyiyor.

Ama bir kadın için ‘nerdeyse hazirim' lafi belki 10 dakika, belki de yarım saat anlamına gelir.

Başka bir örnek daha vereyim. Mesela bir kavgadan sonra: ‘Tamam affettim seni, unuttum gitti.

Bu konu kapandı' deniyor.

Genelde erkek bunu söylediyse, gerçekten o konu onun için bitmiştir ve bir daha asla bu konuya geri dönmez.

Fakat kadın bunu söylediğinde demek istediği: Şimdilik bu konu hakkında konuşmaktan yoruldum.

Şuan icin kapatalım. Fakat bundan sonrakı her kavgamızda dönüp dolaşıp bu mevzuyu senin yüzüne

vurmayacağım anlamına gelmiyor. Hazır ol. Görürsün sen gününü'.

3. önemli olan şey de; Kadınlar hep partnerlerinin onların istediği şeyi yapmalarını isterler, üstüne partnerleri bunu kendileri bulup yapsın isterler.

Yani istedikleri şeyleri kendi ağızlarıyla söylemek istemezler

O yüzden bir kadın bir şey istediğinde bunu sanki partnerini eleştiriyormuş gibi söyler.

Bir erkek içinse bu durum, önceden de belirttigim sebeplerden dolayı erkeğin gururuna dokunur,

bu da partnerler arasında sonu gelmeyen sorunlara yol acar.

Mesela, çiftimiz bir yere gidiyor, erkek montunu giymiş, kadın da montunu giymeye hazırlanıyor.

Kadın, erkeğin onun için montunu tutmasını istiyor.

Çoğu zaman kadın; ‘Montumu tutabilirmisin lütfen' şeklinde cümle kurmaz.

Tam tersi: ‘Birazcık düşünceli olup montumu tutsan nolur ki sanki' diyor.

Erkek de otomatik olarak partnerim için ne yaparsam yapayım onu memnun edemiyorum diye düşünüyor

ve bir bıkkınlık küskünlük hissetmeye başlıyor.

. Bu yüzden kendisini savunmak amaciyla tartışmaya başlıyor.

Niye böyle diyorsun. Ben senin için bu kadar şey yapıyorum, ama sen onların hiçbirini görmüyorsun.

Ne diye azarlıyorsun ki vs. diyor. Kadınsa erkeğin neden sinirlendiğine anlam veremiyor.

Çünkü aslında o bununla sevdiği insanın gururunu incitmek istememişti.

Onun için ‘birazcık düşünceli olup montumu tutsan nolur ki sanki' cümlesiyle

‘montumu benim için tutar mısın lütfen' cümlesi aynı

ve o bunun yanlış anlaşılacağını aklının ucundan bile geçirmemişti.

Uzun lafın kısası Her iki taraf da partnerinin, beyninin nasıl çalıştığının farkında olursa, aralarında çıkabilecek kavgayı rahatlıkla önleyebilirler

Çoğunuz ben niye davranış ve düşüncelerimi değiştirmeliyim ki? Karşımdakı değişsin diye düşünebilir.

‘Siz kendinizi değiştiremeyecek kadar güçsüzseniz,

karşınızdakini nasıl değiştirebilirsiniz ki?'

Videoyu begenmeyi, kanala abone olmayi ve baskalari ile paylasmayi unutmayin.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

İlişkiyi yürütemiyorsun, çünkü bu 3 şeyi bilmiyorsun... |tu ne gères pas|||| |du kannst nicht|||| Sie können es nicht schaffen, weil Sie diese drei Dinge nicht wissen. You can't make the relationship work because you don't know these 3 things... この3つを知らないから、うまくいかないのです。 У вас ничего не получится, потому что вы не знаете этих трех вещей. Ви не можете змусити це працювати, тому що не знаєте цих трьох речей.

Fuat, diş macununun ağzını yine açık bırakmışsın, ben kapattım. ||зубной пасты||||ты оставил|| ||de dentifrice|tube|||tu as laissé|| |||Öffnung der Tube|||||habe ich geschlossen Fuat, du hast die Zahnpasta wieder offen gelassen, ich habe sie geschlossen. Fuat, you left the mouth of the toothpaste open again, I closed it. Eee? Ne var bunda ? Eh? What's wrong with that ?

Ne demek ne var bunda ? Bu dağınıklığına ne zaman son vereceksin? ||||||беспорядку|||| ||||||ton désordre||||tu mettras fin ||||||||||beenden wirst What does that mean? When will you end this mess?

Hep böyle yapıyorsun. Bıktım senin arkanı toplamaktan. |||J'en ai marre||dos|ramasser |||Ich habe genug||Rücken| You always do this. I'm tired of getting your back.

: Şaka yapıyorsun di mi? Ne dağınıklığımı gördün ki ? |||||беспорядок мой|| ||verbe auxiliaire|||mon désordre|| ||sagst du|||mein Chaos|| Du machst Witze, oder? Was für eine Sauerei hast du bei mir gesehen? : Are you kidding? What mess did you see?

Çayımı içtikten sonra bardağımı bile kendim mutfağa götürüp bulaşık makinesine yerleştiriyorum ki, mon thé|||mon verre||||je l'emmène||au lave-vaisselle|je place| |nach dem Trinken||mein Glas|||||||| Nachdem ich meinen Tee getrunken habe, bringe ich meine Tasse sogar in die Küche und räume sie selbst in die Spülmaschine, After drinking my tea, I even take my glass to the kitchen and place it in the dishwasher. Après avoir bu mon thé, je prends même mon verre et je le ramène à la cuisine pour le mettre dans le lave-vaisselle,

sana zahmet olmasın diye. so that it doesn't bother you. pour ne pas t'embêter.

Yaaa tabi. Geçenlerde de işe gittiğinde odanın ışığını açık bırakıp gitmişsin. ||récemment|||||la lumière||| Ja||||||||||du bist gegangen Yeah sure. You left the room light on when you went to work recently. Ah oui, c'est vrai. L'autre jour, tu es parti au travail en laissant la lumière de la chambre allumée.

Tek istediğim arada bir sen de bir işin ucundan tutsan. |||||||||хотя бы ||de temps en temps|||||||tu t'accroches |||||||||du auch anpacken Ich bitte nur darum, dass Sie ab und zu etwas tun. All I want is for you to hold onto a job once in a while. Tout ce que je demande, c'est que de temps en temps, tu prennes un peu de travail en main.

Dalga mı geçiyorsun sen? Yani ben hiçbir şey yapmıyor muyum? Biraz insafın olsun. ||tu te moques|||||||||| ||verarschst|||||||||Menschlichkeit| Machst du Witze? Ich meine, ich tue doch gar nichts? Hab ein Herz. Are you kidding? So I'm not doing anything? Have some mercy.

Her şey yapıyorum senin için. Ne zaman bir şey istedin de yapmadım. |||||||||tu as demandé|| |||||||||du wolltest|| I do everything for you. Whenever you asked for something, I didn't do it.

Yazıklar olsun yaa. Ne kadar da nankör birisin sen. C'est dommage||||||ingrat|tu es| Schande||||||undankbar|du bist| I'm sorry. How ungrateful are you.

Bana sesini yükseltme. Ben sana bağırıyor muyum? Biraz sinirlerine hakim olmayı öğren. ||augmenter|||je crie|||nerfs|maîtriser||apprends ||||||||Nerven|beherrsche||lerne Schreien Sie mich nicht an, schreie ich Sie an? Lernen Sie, Ihr Temperament zu zügeln. Don't raise your voice at me. Am I yelling at you? Learn to control your nerves a little. Allah aşkına bende sinir mi bıraktın. |par pitié|||| |um Gottes willen|||| For God's sake, did you make me nervous?

Sesini alçalt komşular duyacak. Zaten senin yüzünden konu komşuya rezil olduk. |baisse||vont entendre|||||au voisin|ridicule| |||werden hören|||||Nachbarn|| Lower your voice, the neighbors will hear. We are already disgraced to the neighbor because of you. Dalga mı geçiyorsun? Önce beni delirtiyorsun, sonra da alçak sesle konuş, rezil olduk diyorsun. |||||сводишь с ума|||||||| |||||me rends folle|||||parles||| ||||||||||sprich||| Are you kidding me? First you drive me crazy, then talk in a low voice, you say we're disgraced.

Ben deli miyim kendi kendime bağırayım? Bağırttırma beni, ben de bağırmayayım. |||||je crie|ne me fais pas c||||je ne crie pas ||||||lass mich schreien||||ich nicht schreien Am I crazy to yell at myself? Don't make me yell, I won't yell either. Hiç medeniyyetin yok senin. Ne diyeyim. Medeniyet insanın içinden gelmeli. |la civilisation||||||||doit venir ||||||Zivilisation|||kommen Ihr habt keine Zivilisation. Was soll ich sagen? Die Zivilisation muss von innen kommen. You have no civilization. What can i say. Civilization must come from within.

Sana bu yastan sonra öğretecek halim yok ya. ||je vais||je vais enseigner|je n'ai pas|| ||Kissen||||| I'm not in the mood to teach you after this age.

Bu tartışma böyle devam ederse, hayatta sonu gelmez. If this discussion goes on like this, there will be no end in life.

Saatlerce devam eder ve kavga gittikce büyür. |||||по мере роста| pendant des heures||||la dispute|de plus en plus|grandit |||||immer größer|wächst Das geht stundenlang so weiter und der Kampf wird immer größer. It goes on for hours and the fight gets bigger and bigger. Cela dure des heures et la dispute s'intensifie. En iyi ihtimalle,bu kavga, sonunda her iki tarafın ya da bir tarafın ağlaması veya pişman olmasıyla, |||||||||||||плачем||| |||||||||||||pleurs|||le fait que |||||||||||||Weinen|||sein At best, this fight will end up with both sides crying or regretting it. Dans le meilleur des cas, cette dispute se termine par les pleurs ou les regrets des deux parties ou d'une seule.

ilişkinin yıpranması,aradakı sevgi saygının yok olması ve uzun süre tarafların küs kalmasıyla sonuçlanır. ||||||||||||останием сторон| relation|l'usure de|entre les||du respect||||||les parties|fâcher|le fait de rester|about the relationship |Abnutzung der Beziehung|||Respekt||||||Parteien|verfeindet|das Verweilen|führt zu It results in the deterioration of the relationship, the loss of love and respect between them, and the resentment of the parties for a long time. Cela entraîne l'érosion de la relation, la disparition de l'amour et du respect entre les deux, et souvent, les parties restent fâchées longtemps. En kötü durumdaysa böyle kavgalar boşanmaya kadar bile gidebilir. ||если в худшем случае|||разводу||| ||si la situation|||||| ||||Streitigkeiten|zur Scheidung||| In the worst case, such fights can even lead to divorce.

Bu sadece video için düşündüğümüz bir örnekti. ||||||exemple ||||||Beispiel This was just an example we considered for the video.

Hepimiz eşimiz, nişanlımız veya sevgilimizle bu ve buna benzer konularda tartışırız. |партнер|наши невесты||своими любимыми||||||обсуждаем |notre partenaire|notre fiancée||notre partenaire||||||nous discutons |Partner|||unserer Freundin||||||diskutieren We all argue with our spouse, fiancee or lover about these and similar issues.

Kavgalarımızın sebebine bakarsak, bir çoğununun aslında sadece kendi egomuzu tatmin etmek ve ||||большинства||||эго||| nos combats|la raison|||la plupart||||ego||| unserer Kämpfe||||einen Großteil|||||befriedigen|| Wenn wir uns die Gründe für unsere Kämpfe ansehen, erkennen wir, dass viele von ihnen eigentlich nur dazu dienen, unser eigenes Ego zu befriedigen If we look at the reason for our fights, most of them are actually just to satisfy our own ego and

karşımızdakine galip gelmek amacıyla incir cekirdegini doldurmayacak sebeplerden ortaya çıktıgını görürüz. напротив нас|||||семена инжира|не будет заполнять|||что она вышла| en face de||||fig|de la graine|ne remplira pas|||qu'il s'agit| dem anderen|überlegen||||Kern der Feige||||dass sie| aus trivialen Gründen, um die andere Person zu übervorteilen. We see that it arises from reasons that do not fill the fig seed in order to prevail over the one in front of us.

Bir şeyi eklememde fayda var. Videoda her defasında ‘Eş, nişanlı ve ya sevgili' kelimelerini tekrarlamamak icin ||à l'ajout|||dans la vidéo||à chaque fois||fiancé(e)||||les mots|| ||meiner Ergänzung|||||||Verlobte||||Wörter|| Um die Worte "Ehefrau, Verlobte oder Geliebte" in dem Video nicht jedes Mal zu wiederholen, möchte ich eines hinzufügen It's good for me to add something. In order not to repeat the words 'wife, fiancee or lover' every time in the video. partner kelimesini kullanacağım. partenaire|| Partner||

Partnerimizle olan ilişkimizi korumak için en iyikitaplardan biri olan John Gray'in ‘Erkekler Mars'tan ||||||лучших книг|||||| avec notre partenaire||notre relation||||les meilleurs livres||||de John Gray||Mars ||||||beste Bücher||||Gray|| Kadınlar Venüs'ten' kitabı hakkında konuşmak istiyorum. |Vénus|||| |Venus||||

. Kitap yazıldıktan sonra dünyanın en çok satan kitaplarından biri olmuş ve zamanında boşanma oranının |avoir été écrite|||||||||||divorce|taux de divorce |geschrieben wurde||||||||||||Scheidungsquote Nachdem das Buch geschrieben war, wurde es zu einem der meistverkauften Bücher der Welt, und zu dieser Zeit war die Scheidungsrate . After the book was written, it became one of the best-selling books in the world and the divorce rate at the time.

azalmasına bile yardimci olduğu söyleniyor. уменьшению||помогает|| sa diminution||aider|| ||hilfreich|| It is said to even help reduce it.

Kitabın ana mesajı şu: Erkekler ve kadınlar yaradilis itibariyle çok farklılar |||||||создание человека||| ||message|||||création||| |||||||Schöpfung (1)|in Bezug auf|| Die Hauptaussage des Buches ist, dass Männer und Frauen von Natur aus sehr unterschiedlich sind The main message of the book is this: Men and women are very different in nature.

ve her ikisinin de kafaları farklı çalışır. ||||têtes|| ||||Köpfe|| and both heads work differently.

Kadınların partnerleriyle ilgili en çok şikayet ettiği şey : “Beni dinlemiyorsun”dur. |партнерами||||||||| |leurs partenaires||||||||tu ne m'écoutes| |ihren Partnern||||||||du hörst nicht| The thing that women complain about the most about their partners is: "You are not listening to me".

Erkeklerin partnerleriyle ilgili en çok şikayet ettiği şeyse: |mit ihren Partnern||||||was es betrifft Die häufigste Beschwerde, die Männer über ihre Partnerinnen haben

“Lafı çok uzatıyorsun, direk sonuca gel.” anlamindaki düşüncelerdir. ||||||значении|мысли такие paroles||tu prolonges||||signifiant|ce sont des pensées Das Wort|||||||Gedanken sind Das sind Gedanken, die bedeuten: "Du hältst eine zu lange Rede, komm gleich zum Schluss". "You're talking too much, come straight to the conclusion." meaning thoughts.

Erkek beyniyle kadın beyni arasında farktan bahsedersek, erkek beyni sorun çözmeye odaklı. |||||разнице|говоря о||||| |||cerveau masculin||la différence|en parlant de|||||orienté vers |||||Unterschied|wenn wir sprechen||||| If we talk about the difference between the male brain and the female brain, the male brain is focused on problem solving.

Çünkü erkekler doğaları itibariyle kendilerinin becerikli ve zeki olduğunu göstermeye çalışır ve bütün hareketleri de ||nature|||habiles||||||||comportements| ||Natur|||||||||||| Because men by nature try to show that they are resourceful and intelligent, and all their actions Parce que les hommes, par leur nature, essaient de montrer qu'ils sont habiles et intelligents, et tous leurs mouvements

ister istemez buna hizmet eder |||service| dient unweigerlich dieser inevitably serves servent involontairement à cela

O yüzden onlara anlatılanlara göre çözüm bulmaya çalışırlar. |||ce qui est dit|||| |||den Erzählten|||| That's why they try to find a solution according to what is told to them. C'est pourquoi ils essaient de trouver des solutions en fonction de ce qui leur est expliqué.

Kadınlar içinse duygular önemli ve onlar için partnerinin onu anlaması, empati yapabilmesi, duygusal anlamda |||||||partenaire|||||| |||||||||verstehen|||| For women, emotions are important and for them, their partner's understanding, empathy, emotional Pour les femmes, les émotions sont importantes et pour elles, il est essentiel que leur partenaire les comprenne, puisse faire preuve d'empathie, sur le plan émotionnel

destek olması ve ilgi göstermesi soruna hemen çözüm bulmaktan daha önemli. ||||montrer||||trouver une solution|| ||||||||finden|| It is more important to support and show interest than to find a solution to the problem immediately.

Sorun da tam burda başlar.

Diyelim ki, kadın, partnerine : Yaa biliyormusun bu gün ne oldu? Çamaşırları makineye attım. |||партнеру||||||||| |||ton partenaire||tu sais||||||dans la machine| |||deinem Partner||Weißt du||||||| Let's say the woman says to her partner: Do you know what happened today? I put the laundry in the machine.

Şimdi yıkayayım da sabaha kadar kurusun diye. |je vais laver||||qu'il sèche| |||||trocknen soll| I'll wash it now so it can dry by morning.

2 saat sonra fark ettim ki, çamaşır makinesinin sesi gelmiyor. Bir baktım bütün oda su içinde. ||||||de la machine|||||||| ||||||der Waschmaschine|||||||| After 2 hours I realized that the sound of the washing machine is not heard. I looked and the whole room was under water.

Makine bozulmuş içindeki bütün su dışarıya taşmış. Baya bir uğraştım oraları temizlemek için. machine|est tombée en panne|||||débordé||||là-bas|nettoyer| |||||||||||sauber machen| Die Maschine ist kaputt gegangen, und das ganze Wasser ist herausgelaufen. Ich hatte viel Arbeit, sie zu reinigen. The machine is broken, all the water inside has overflowed. I took a lot of effort to clean it up.

Allah'tan alt kata sızmadi. |||не прошла de Dieu|||ne s'est pas infiltr |||sickte Gott sei Dank ist es unten nicht undicht geworden. Thank God it didn't leak downstairs. Il n'est pas tombé au sous-sol de Dieu.

Erkek cevap verir: Tamam sıkıntı yok, ustaya bir telefon açayım da gelsin tamir etsin. |||||||||je vais appeler|||réparation| ||||||dem Meister||||||| The man answers: OK, no problem, I'll call the master so he can come and fix it. L'homme répond : D'accord, pas de souci, je vais appeler l'expert pour qu'il vienne réparer.

Olmazsa yarın sabah gelir yapar. If not, it will come tomorrow morning. S'il ne le fait pas, il viendra demain matin pour le réparer.

Kadın: Evet gelir gelmesine de ben o kadar yoruldum, hatta yorgunluktan ağlayacaktım, |||||||||||я буду плакать |||elle vient||||||||j'allais pleurer |||||||||||ich weinen werde Woman: Yes, I was so tired when it came, I was even going to cry from exhaustion.

kendimi oyle çaresiz hissettim ki I felt so helpless

Erkek:Yazdım artık ustaya, cevap yazar birazdan. Bir daha böyle bir durum olduğunda hemen söyle ki Male: I wrote to the master now, he will reply soon. When this happens again, tell me right away. Homme : J'ai déjà écrit au maître, il répondra dans un moment. La prochaine fois qu'une telle situation se présente, dis-le tout de suite.

geciktirmeden ustayı çağıralım gelsin halletsin.Niye bu kadar geç söyledin ki bana. sans tarder|le maître|appelons-le||qu'il s'occupe|||||tu as dit|| |den Meister|lass uns rufen|||||||du gesagt hast|| Let's call the master without delay and let him handle it. Why did you tell me so late? Ne tardons pas à appeler le maître pour qu'il vienne régler ça. Pourquoi m'as-tu dit ça si tard ?

Kadın: Usta çağır diye anlatmadım ben sana bunu. Sadece ne kadar çok yorulduğumu anlatmaya ||appelle||I didn't explain||||||||je suis fatiguée| ||rufen||||||||||ich müde bin| Woman: I didn't tell you to call a master. Just to tell you how tired I am Femme : Je ne t'ai pas expliqué cela pour que tu appelles le maître. Je voulais juste te dire à quel point j'étais fatiguée.

çalışıyordum. Neyse yaa seninle de bir şey konuşulmuyor. Zaten beni hiç bir zaman dinlemiyorsun. |||||||on ne parle|||||| |||||||wird nicht gesprochen|||||| I was working. Anyway, nothing is being talked about with you. You never listen to me anyway.

Dikkat ettiyseniz, kadın duygularını anlatmak , o an yaşadığı hisleri paylaşmak istiyor, ||||||||sesations|| ||||||||Gefühle|| If you have noticed, the woman wants to tell about her feelings and share her feelings at that moment,

ama ne kadar çalışsa da, erkek beyni otomatik olarak o sorunu çözmeye odaklanıyor. |||il travaille|||||||||se concentre |||arbeitet||||||||| but no matter how hard he works, the male brain automatically focuses on solving that problem.

Aslında o an Erkek beyni söylenenlerin çoğunu filtreliyor ve her küçük detayı aklında tutamıyor. |||||||фильтрует|||||| |||||ce qui est dit||filtre||||détail|dans sa tête|ne peut pas garder |||||gesagten Dingen||||||Detail|im Kopf| In fact, at that moment, the Male brain is filtering out most of what is being said and is unable to remember every little detail.

Kadın ise erkeğin detaylar hakkında herhangi bir tepki göstermeyişini ona duygusal olarak destek ||||||||непоказание|||| |||détails|||||son comportement|||| |||Details|||||nicht zeigen||emotional|| Die Frau hingegen empfindet die fehlende Reaktion des Mannes auf die Details als emotional unterstützend. The woman, on the other hand, emotionally supports the man's lack of reaction about the details.

olunmadığına yoruyor, ‘Partnerim beni dinlemiyor' diye düşünüp sinirleniyor. ne pas être|interprète|mon partenaire||||| ||mein Partner||||nachdenkend| He gets tired of not being loved, thinks 'My partner doesn't listen to me' and gets angry.

Erkek : ‘Şuna bak yaa ben bunu düşünüyorum,

O ise buna saygi duyup teşekkür etmek yerine bana sinirleniyor. |||respect|||||| |||Respekt|||||| Und anstatt das zu respektieren und mir zu danken, wird er wütend auf mich. Instead of respecting it and thanking him, he gets angry with me. Eh bien, au lieu de me remercier et de respecter cela, il s'énerve contre moi.

Ne diye o zaman bana anlatıyorsun ki. |||||tu expliques| |||||du erzählst| Why are you telling me then? Alors, pourquoi me racontes-tu ça ?

Git o zaman kendi sorununu kendin çöz demek lazım böylesine” diye düşünüyor. ||||||résoudre||||| ||||Problem||lösen||||| Then go and solve your own problem yourself, it's like that," he thinks. Je pense qu'il faut dire : va résoudre ton propre problème tout seul dans ce cas.

Böyle durumlarda kavga çıkmaması için her iki taraf, karşı tarafın beyninin nasıl çalıştığı hakkında ||||||||||cerveau||| |||nicht ausbricht|||||||||| In such cases, both sides should talk about how the other side's brain works in order to avoid a fight.

bilgi sahibi olmalı ve bu durumu anlamaya çalışmalı. |||||||devoir essayer |||||||sollte versuchen should have knowledge and try to understand this situation.

Böyle durumlarda kadın, partnerinin sıradan bir erkek beynine sahip olduğunu yani sorunları çözmeye ||||ordinaire|||cerveau||||| In such cases, the woman believes that her partner has an ordinary male brain, that is, she tries to solve problems.

odaklandığını düşünerek bunu kabullenir ve sinirlenmezse, что это сосредоточено|||||не разозлится en se concentrant|||accepte||s'il ne s'é |||akzeptiert es||wenn er nicht wütend wird If he accepts this and does not get angry, thinking that he is focused,

erkek de partnerinin duygusal desteğe ihtiyacı olduğunu anlar ve videonun başındakı örnekteki gibi konuşmak ||||soutien émotionnel||||||début de la vidéo|exemple|| ||||Unterstützung||||||Anfang||| The man also understands that his partner needs emotional support and speaks like the example at the beginning of the video.

yerine, ona sarılarak öperse ve ‘ canım benim kıyamam ben sana bu gün demek çok yoruldun' dese, ||en l'enlaçant|embrasse||||je ne peux pas|||||||| |||||||ich kann nicht||||||||

o zaman tatsız bir durum ortaya çıkmayacak. Hem erkek hem de kadın kendisini mutlu hissedecek. ||désagréable|||appara|ne vaudra|||||||| ||||||wird nicht entstehen|||||||| Donc, une situation désagréable ne se présentera pas. Tant l'homme que la femme se sentiront heureux.

Peki erkeklerin bir sorunu olduğunda kadın partnerine nasıl davranmalı? ||||il y a||||se comporter ||||||||sich verhalten So how should a woman treat her partner when men have a problem? Alors, comment une femme devrait-elle se comporter lorsque son partenaire masculin a un problème ?

Önce de söylediğim gibi erkekler kendilerinin daha güçlü, daha becerikli ve Comme je l'ai déjà dit, les hommes se perçoivent comme plus forts, plus habiles et

daha zeki olduklarını kanıtlamaya çalışırlar. |||prouver| |||beweisen|

Bu yüzden erkeğin bir sorunu olduğunda çoğu zaman yalnız kalıp düşünmek ister. |||||||||rester seul|| |||||||||allein|| That's why when a man has a problem, he often wants to be alone and think.

Bir çözüm bulduğunda ise bunu partnerine anlatıp buldugu çözüm yolunun ne kadar müthiş olduguyla ilgili ||en trouvant||||expliquant|il a trouvé|||||incroyable|avec laquelle| ||||||erklären|erarbeiteten||||||wie toll| When he finds a solution, he tells it to his partner and is about how great the solution he found is.

onay almak ister. approbation|| Genehmigung erhalten|| want approval.

Bir çözüm bulamadığındaysa, biraz ara verip kafa dağıtmak ister. ||si tu ne trouves|||||se changer les idées| ||wenn du nicht||||||

Bu arada ya televizyon izler, ya herhangi bir arkadaşını arayıp onunla buluşur veya herhangi bir oyun oynar vs. |||||||||appelle||rencontre|||||| |||||||||||trifft sich|||||| In der Zwischenzeit sieht er/sie entweder fern oder ruft einen Freund an und trifft sich mit ihm/ihr oder spielt ein Spiel usw. In the meantime, he either watches TV, calls any of his friends, meets with him or plays any game, etc. Entre-temps, il regarde la télévision, appelle un ami pour le rencontrer ou joue à un jeu, etc.

Böyle durumlarda önemli olan şu ki, erkek dalgın gözüktüğünde ‘neyin var' sorusuna |||||||absent-minded|semble|||question ||||||||aussehen|||Frage In such cases, the important thing is that when the man seems distracted, he does not answer the question 'what do you have? Dans de telles situations, ce qui est important, c'est que lorsque l'homme a l'air distrait et répond à la question 'qu'est-ce qui ne va pas' par

‘bir şeyim yok merak etme' cevabını veriyorsa, kadın hatta sorunun ne oldğunu bilse bile, |||||||||||что это|| ||||||si elle répond|||||ce que c'est|sait| |||||||||||was ist|sie wüsste| If she answers 'don't worry, I don't have anything', even if the woman knows what the problem is, 'il n'y a rien, ne t'inquiète pas', même si la femme sait ce qui ne va pas,

çözüm yolu önerirken dikkatli olması gerekir. ||en proposant||| ||einen Lösungsweg vorschlagen||| One must be careful while suggesting a solution. elle doit être prudente lorsqu'elle propose des solutions.

çünkü çoğu zaman erkek, bunu bilinçaltında ‘demek partnerim benim zekama ve becerime inanmıyor' |||||inconscient||||intelligence||compétence|ne croit pas |||||unterbewusst||||Intelligenz|||glaubt nicht car souvent, l'homme, dans son subconscient, pense 'Mon partenaire ne croit pas en mon intelligence et mes compétences'

diye algılıyor ve bu yüzden sinirleniyor |понимает|||| |perçoit|||| |nimmt|||| und deshalb wird er wütend. he perceives and therefore gets angry C'est pourquoi il se fâche.

Bu durum erkeklerin az da olsa gururunu incitebiliyor. ||||||fierté|blesser |||||||verletzen This situation can hurt the pride of men, even a little. Cette situation peut quelque peu blesser l'orgueil des hommes.

Bu yüzden böyle durumlarda, erkek, partnerinin aslında onun zeka ve becerisine güvenmediğinden değil, |||||||||||не доверяет| ||||||||intelligence||compétence|| |||||||||||nicht vertraut| So in such situations, the man is not that his partner actually trusts her intelligence and skill, but that C'est pourquoi dans de telles situations, l'homme ne pense pas que son partenaire ne fait pas confiance à son intelligence et à ses compétences. sadece ona yardım etmek istediğinden çözüm önerdiğini anlamali, kadın ise erkeği bi kaç saatlik yalnız bırakarak ||||qu'elle voulait|solution|tu as proposé|elle doit comprendre||||||||leaving ||||||du vorgeschlagen|verstehen sollte|||||||| mais qu'elle propose une solution uniquement parce qu'elle veut l'aider, tandis que la femme doit laisser l'homme seul pendant quelques heures.

ona düşünmesi için zaman tanimali. ||||времени ||||lui accorder du ||||Zeit geben ihm Zeit zum Nachdenken geben. give him time to think. lui donner du temps pour réfléchir.

2\. önemli farksa, erkek ve kadının konuştuğu dil farkıdir. |разница||||||различие в |wenn es einen Unterschied gibt||||||unterschiedlich Le deuxième point important est la différence de langue entre l'homme et la femme. Bi erkek bir şey söylediğinde onu gerçek anlamında kullanır. ||||quand il dit|||| ||||er sagt|||Bedeutung| When a man says something, he uses it literally. Lorsqu'un homme dit quelque chose, il l'utilise dans son sens véritable. Kadınlarsa konuşarken çoğu zaman dolaylı anlatımı tercih ederler. |говоря|||||| ||||indirect||| |beim Sprechen|||||| Frauen hingegen bevorzugen oft die indirekte Rede. Women, on the other hand, often prefer indirect speech when speaking. Daha doğrusu, erkek kadının ne söylemek istediğini tam olarak anlayamadığından söylenileni olduğu gibi anlar ve |||||||exactement||qu'il ne comprend pas|ce qui est dit|||| |||||||||nicht versteht|das Gesagte|||| More precisely, since the man cannot fully understand what the woman wants to say, he understands what is being said and En réalité, l'homme ne comprend pas exactement ce que la femme veut dire, alors il interprète ce qui est dit tel quel et

bu nedenle partnerler arasında kavga çıkar. ||partenaires||| ||Partner||| c'est pourquoi des disputes éclatent entre les partenaires.

Birkaç örnek üzerinden bu durumu anlamaya çalışalım. Let's try to understand this situation through a few examples. Essayons de comprendre cette situation à travers quelques exemples.

Diyelim ki kadın: Artık bir işe yara. Bana hiç yardımcı olmuyorsun diyor. ||||||||||не помогаешь| ||||||sertir||||| ||||||nützt||||du hilfst mir nicht| Nehmen wir an, die Frau sagt: Mach dich nützlich, du hilfst mir überhaupt nicht. Let's say the woman: Now it works. He says you are not helping me at all. Disons que la femme dit : Tu ne sers plus à rien. Tu ne m'aides pas du tout.

Aslında Kadının söylemek istediği şu: Şu şey için bana yardımcı olursan, çok iyi olur. Actually, what the Woman meant is this: It would be great if you could help me with this thing. En fait, ce que la femme veut dire c'est : Si tu m'aides avec cette chose, ce serait très bien. Ve kullandığı o ‘hiç' kelimesi aslında partnerinin ona şimdiye kadar yaptığı yardımları unuttuğunu göstermiyor. |||||||||||les aides|| |||||||||||Hilfe||zeigt nicht And that 'nothing' word he uses doesn't actually mean that his partner has forgotten about the help he's given him so far. Et le mot 'pas du tout' qu'elle utilise ne montre pas que son partenaire oublie les aides qu'il lui a apportées jusqu'à présent.

O, hiç kelimesini kullanırken söylediğini daha fazla vurgulamak için kullanıyor ve |||||||souligner||| |||||||betonen||| He uses the word never to emphasize what he is saying more and

erkeğin bunu bir haksızlık olarak algılayacağını ve bununla da onu inciteceğinin farkında bile değil. |||||он воспримет|||||обидит его||| |||injustice||qu'il percevra|||||||| |||||wahrnehmen wird|||||||| She doesn't even realize that the man will perceive this as an injustice and that she will hurt her with it.

Ya da diyelim ki kadın ‘Artık beni sevmiyorsun' diyor. |||||||tu ne m'aimes| |||||||liebst mich nicht| Or let's say the woman says, 'You don't love me anymore.

Erkek bunu söylendiği gibi anlıyor ve kendi kendine düşünüyor: ||on dit|||||| The man understands this as it is said and thinks to himself:

Şimdiye kadar onun için yaptığım fedakarlıkların hiç mi farkında değil? |||||sacrifices|||| |||||Opfer|||| Ist ihm denn nicht klar, was ich bisher für ihn geopfert habe? Is he not aware of the sacrifices I have made for him until now?

Kadınınsa aslında soylemek istediği şey: что касается женщины|||| si la femme|||| Wenn es um die Frau geht|||| What the woman actually wants to say is:

Şu an senin benimle ilgilenmene ihtiyacım var, bana zaman ayır. ||||внимание ко мне||||| |||||||||du temps |||||||||Zeit nehmen I need you to take care of me right now, make time for me.

Ya da diyelim ki kadın ve erkek birlikte bir yere gidecekler. ||||||||||ils iront ||||||||||werden gehen Or let's say the man and woman are going somewhere together.

Kadın : Nerdeyse hazırım diyor. ||je suis prête| Woman: He says I'm almost ready.

Erkekse haa tamam 2 dakikaya hazır olur o zaman diye düşünüp ayakkabısını giyiyor. s'il est un homme||||||||||| Wenn er||||||||||seine Schuhe|

Ama bir kadın için ‘nerdeyse hazirim' lafi belki 10 dakika, belki de yarım saat anlamına gelir. |||||готов|söylemi|||||||| |||||je suis prêt||||||||| ||||||Spruch||||||||

Başka bir örnek daha vereyim. Mesela bir kavgadan sonra: ‘Tamam affettim seni, unuttum gitti. |||||||ссоры|||||| |||||||une dispute|||je te pardonne||| |||||||Streit|||||| Let me give another example. For example, after a fight: 'Okay, I forgive you, I forgot.

Bu konu kapandı' deniyor. This topic is closed.

Genelde erkek bunu söylediyse, gerçekten o konu onun için bitmiştir ve bir daha asla bu konuya geri dönmez. |||s'il a dit|||||||||||||| |||||||||ist beendet||||||||

Fakat kadın bunu söylediğinde demek istediği: Şimdilik bu konu hakkında konuşmaktan yoruldum.

Şuan icin kapatalım. Fakat bundan sonrakı her kavgamızda dönüp dolaşıp bu mevzuyu senin yüzüne |||||||ссоре|||||| Maintenant||||||||||||| |||||||unseren Kämpfen||hin und her||Thema|| Let's close for now. But in each of our fights after that, I will turn around and bring this issue to your face. Pour l'instant, mettons cela de côté. Cependant, cela ne veut pas dire que je ne ferai pas référence à ce sujet dans chaque dispute à l'avenir.

vurmayacağım anlamına gelmiyor. Hazır ol. Görürsün sen gününü'. je ne frapperai||||||| I won't hit||||||| Doesn't mean I won't shoot. Be ready. You will see your day'. Prépare-toi. Tu verras ton jour.

3\. önemli olan şey de; Kadınlar hep partnerlerinin onların istediği şeyi yapmalarını isterler, ||||||partenaires||||| ||||||Partner||||| 3\\. The important thing is; Women always want their partners to do what they want, Une autre chose importante est que les femmes veulent toujours que leurs partenaires fassent ce qu'elles désirent. üstüne partnerleri bunu kendileri bulup yapsın isterler. |leurs partenaires||||| |Partner||||| On top of that, they want their partners to find and do it themselves. De plus, elles veulent que leur partenaire le découvre et le fasse de lui-même.

Yani istedikleri şeyleri kendi ağızlarıyla söylemek istemezler ||||leurs propres bouches|| So they don't want to say what they want with their own mouth C'est-à-dire qu'ils ne veulent pas dire ce qu'ils désirent de leur propre bouche.

O yüzden bir kadın bir şey istediğinde bunu sanki partnerini eleştiriyormuş gibi söyler. |||||||||partenaire||| |||||||||Partner|kritisiert|| That's why when a woman wants something, she says it as if she's criticizing her partner. C'est pourquoi quand une femme veut quelque chose, elle le dit comme si elle critiquait son partenaire.

Bir erkek içinse bu durum, önceden de belirttigim sebeplerden dolayı erkeğin gururuna dokunur, |||||||j'ai mentionné||||| |||||||||||Ehre des Mannes|berührt For a man, this situation touches his pride for the reasons I have mentioned before, Pour un homme, cette situation touche à son orgueil, pour les raisons que j'ai déjà mentionnées.

bu da partnerler arasında sonu gelmeyen sorunlara yol acar. ||||||||ouvre ||||||||verursacht This leads to endless problems between partners. ce qui conduit à des problèmes sans fin entre les partenaires.

Mesela, çiftimiz bir yere gidiyor, erkek montunu giymiş, kadın da montunu giymeye hazırlanıyor. ||||||мужской пиджак|||||| |||||||||||pour mettre|s'apprête à mettre ||||||||||seine Jacke||sich anziehen For example, our couple is going somewhere, the man is wearing his coat, and the woman is getting ready to put on her coat.

Kadın, erkeğin onun için montunu tutmasını istiyor. |||||qu'il tienne| |||||halten| The woman wants the man to hold her coat for her.

Çoğu zaman kadın; ‘Montumu tutabilirmisin lütfen' şeklinde cümle kurmaz. |||mon manteau||||| |||meine Jacke|||||Satz bilden Mostly women; He doesn't make a sentence like 'Can you hold my coat, please'.

Tam tersi: ‘Birazcık düşünceli olup montumu tutsan nolur ki sanki' diyor. |||||ma veste||||| |||||||was soll's||| On the contrary, he says, 'It's as if you could be a little thoughtful and hold my coat'. À l'inverse : 'Que se passerait-il si tu tenais ma veste, juste un peu pensif ?' dit-il.

Erkek de otomatik olarak partnerim için ne yaparsam yapayım onu memnun edemiyorum diye düşünüyor |||||||||||je ne peux pas le|| |||||||||||nicht zufriedenstellen|| The man also automatically thinks that no matter what I do for my partner, I cannot please him. L'homme pense automatiquement qu'il ne peut pas satisfaire son partenaire, quoi qu'il fasse.

ve bir bıkkınlık küskünlük hissetmeye başlıyor. ||lassitude||| |||Verdruss|| und er beginnt, ein Gefühl der Langeweile und des Unmuts zu empfinden. Et il commence à ressentir une certaine lassitude et une rancœur.

. Bu yüzden kendisini savunmak amaciyla tartışmaya başlıyor. ||||dans le but de|| |||||Diskussion| . That's why he starts arguing to defend himself.

Niye böyle diyorsun. Ben senin için bu kadar şey yapıyorum, ama sen onların hiçbirini görmüyorsun. ||||||||||||||tu ne vois ||||||||||||||nicht siehst Why are you saying that? I do this much for you, but you don't see any of them.

Ne diye azarlıyorsun ki vs. diyor. ||ты ругаешь||| ||tu réprimandes||| ||du schimpfst||usw| Er sagt: "Warum schimpfst du mit mir, usw.? What are you scolding for etc. says. Kadınsa erkeğin neden sinirlendiğine anlam veremiyor. si c'est une femme||||| Wenn es eine Frau ist|||warum er wütend ist|| The woman does not understand why the man is angry.

Çünkü aslında o bununla sevdiği insanın gururunu incitmek istememişti. |||||||blesser| |||||||verletzen| Because he actually didn't want to hurt the pride of the person he loved with this.

Onun için ‘birazcık düşünceli olup montumu tutsan nolur ki sanki' cümlesiyle ||||||||||phrase ||||||||||Satz

‘montumu benim için tutar mısın lütfen' cümlesi aynı ||||||phrase| ||||||Satz|

ve o bunun yanlış anlaşılacağını aklının ucundan bile geçirmemişti. ||||||||n'avait pas pensé ||||||||hatte nicht gedacht und er hätte nie gedacht, dass es missverstanden werden könnte. And he hadn't even thought that it would be misunderstood.

Uzun lafın kısası Her iki taraf da partnerinin, beyninin nasıl çalıştığının farkında olursa, ||en résumé|||||||||| ||kurz gesagt||||||||Funktionsweise|| Long story short, if both parties are aware of how their partner's brain works, aralarında çıkabilecek kavgayı rahatlıkla önleyebilirler ||||can prevent entre eux|pouvant survenir||| ||||verhindern können

Çoğunuz ben niye davranış ve düşüncelerimi değiştirmeliyim ki? Karşımdakı değişsin diye düşünebilir. ||||||||передо мной||| |||||||||change|| |||||||||soll sich ändern||denken Many of you, why should I change my behavior and thoughts? He may think that the person in front of me will change.

‘Siz kendinizi değiştiremeyecek kadar güçsüzseniz, ||||si vous êtes faibles ||nicht ändern||schwach sind 'If you are too weak to change yourself,

karşınızdakini nasıl değiştirebilirsiniz ki?' ||vous pouvez changer| ||verändern| How can you change the other person?'

Videoyu begenmeyi, kanala abone olmayi ve baskalari ile paylasmayi unutmayin. |поставить лайк|||подписываться на||другими||делиться с другими| ||||||les autres||| ||||||anderen||teilen| Don't forget to like the video, subscribe to the channel and share it with others.