Viajar por el mundo (con @SpanishCCAE) (2)
|||||Spanish language
Eine Reise um die Welt (mit @SpanishCCAE) (2)
Travel the world (with @SpanishCCAE) (2)
Voyager dans le monde (avec @SpanishCCAE) (2)
In viaggio per il mondo (con @SpanishCCAE) (2)
Podróżowanie po świecie (z @SpanishCCAE) (2)
Dünyayı gezmek (@SpanishCCAE ile) (2)
también es muy buena, tienen piscina, acceso directo al parque... Bueno, yo me quedaría en el hotel.
|||||pool|access|||park|||||||
It's also very good, they have a swimming pool, direct access to the park... Well, I would stay at the hotel.
Ayrıca çok iyi, yüzme havuzu var, parka doğrudan erişim... Ben olsam otelde kalırdım.
A
mí las atracciones no me gustan mucho.
I don't like attractions very much.
Atraksiyonları pek sevmiyorum.
Casi que prefiero... Hubiese preferido quedarme en el hotel.
|||I would have|||||
I almost prefer... I would have preferred to stay in the hotel.
Neredeyse tercih ederdim... Otelde kalmayı tercih ederdim.
Tipo resort.
|resort
Tesis tipi.
Como un resort.
Tatil köyü gibi.
Sí, básicamente.
Evet, aslında.
Pero te montaste en algo también, ¿no?
||you got on||||
But you rode on something too, didn't you?
Ama sen de bir şeye bindin, değil mi?
Ya que... Ya que vas.
Çünkü... Yoldasınız.
Sí, claro, ya me vi obligada.
Evet, tabii ki, buna zorlandım.
Aparte, porque tengo una hija y al final el papel de madre lo tengo que
Ayrıca, bir kızım var ve günün sonunda bir anne rolü oynamam gerekiyor.
hacer...
to do
Valiente.
Sí, si en las montañas rusas pues sí, me tocó montar.
Yes, yes, in roller coasters, yes, I got to ride.
Evet, evet, evet, hız trenine binmek zorundaydım.
Bueno, madre mía.
Aman Tanrım.
¿Y tú, Nerea?
||Nerea
Pues para mí... Vale, cuando empezó a haber más libertad, cuando ya pararon las restricciones, tuvimos
||for me|||began|||||||they stopped|||
Şey, benim için... Tamam, daha fazla özgürlük olmaya başladığında, kısıtlamalar sona erdiğinde
la fantástica idea, 10 amigos y yo de buscar por la zona de Altea una casa de esas de lujo.
|fantastic|||||||||area||Altea||||||
Fantastik bir fikir, 10 arkadaşım ve ben Altea bölgesinde lüks bir ev aradık.
Porque claro,
Çünkü tabii ki,
como nadie podía viajar, estaban... Estaban tiradas, estaban a precio de... Vamos, muy baratas.
||||||cheap|||||||
kimse seyahat edemediği için... Ucuzdular, şu fiyattaydılar. Hadi ama, çok ucuz.
Entonces fuimos a una casa súper grande, tipo mansión, valorada en yo creo que 8 millones de euros o
Sonra süper büyük bir eve gittik, malikane gibi, sanırım 8 milyon Euro ya da
algo así, y el fin de semana salimos a 80 € por persona y nada, estuvimos ahí disfrutando como... Nos
something like that, and the weekend we went out at 80 € per person and nothing, we were there enjoying as... We
Bunun gibi bir şey ve hafta sonu kişi başı 80 €'ya çıktık ve hiçbir şey, orada kendimizi eğlendiriyorduk ... Biz
sentimos como Cristiano Ronaldo.
Cristiano Ronaldo gibi hissediyoruz.
Que si en la piscina, que si copas... Pero es verdad que llevábamos
Yüzme havuzunda mı, içki içerken mi? Ama şu bir gerçek ki
mucho cuidado porque el dueño nos dijo que si rompes algo, lo vas a pagar caro.
Çok dikkatli olun çünkü işletme sahibi bize bir şey kırarsanız bunun bedelini pahalıya ödeyeceğinizi söyledi.
Entonces con pies de
Yani ayakları ile
plomo, mucho cuidado.
lead||
lead, very careful.
Kurşun, çok dikkatli.
El dueño, por cierto, también era ruso.
The owner, by the way, was also Russian.
Bu arada sahibi de Rus'tu.
Alquilaba... Tienen casas grandes allí en
I rented|||||
Kiralıyordum. Orada büyük evleri var.
Altea.
Altea.
Está bien saberlo.
Bildiğim iyi oldu.
Para la próxima pandemia, pues me lo apunto.
Bir sonraki pandemi için bunu not edeceğim.
Sí, sí, sí.
Evet, evet, evet.
Ahora ya imposible pagarlo.
Now it is impossible to pay for it.
Artık bunun için ödeme yapmak imkansız.
Sí, sí, ahora ya no.
Evet, evet, şimdi olmaz.
¿Y tú, Miguel?
Ya sen Miguel?
Pues yo... No sé.
Şey, ben... Bilmiyorum.
Tal vez... Tal vez Nueva York.
Belki... Belki New York.
Es posible.
Bu mümkün.
Tampoco pagué yo el alojamiento y...
||||accommodation|
Konaklama için de ödeme yapmadım ve...
Fue un regalo.
Bu bir hediyeydi.
Sí.
Evet.
Sí, sí.
Evet, evet.
Fue un hotel... A ver, yo no soy de hoteles.
|||||||||hotels
It was a hotel... Let's see, I'm not a hotel person.
Bir oteldi. Bakalım, ben otel insanı değilim.
En general soy muy fan de Airbnb.
||||||Airbnb
Genel olarak Airbnb'nin büyük bir hayranıyım.
Me gusta...
Sevdim.
Sobre todo, me gusta cocinar yo todo.
Her şeyden önce, her şeyi kendim pişirmeyi severim.
Entonces, los hoteles no me hacen ese papel.
Yani oteller benim için böyle bir rol oynamıyor.
Pero este era
increíble.
İnanılmaz.
Tenía gimnasio, tenía todo, tenía una piscina en la azotea... Un rascacielos de estos...
|||||||||rooftop||skyscraper||
Spor salonu vardı, her şey vardı, çatısında yüzme havuzu vardı... Bu gökdelenlerden biri.
Ay, qué guay.
Una pasada.
No me importó no cocinar.
||mattered||
Yemek yapmamak umurumda değildi.
Fíjate, hice el esfuerzo.
Bak, çaba gösterdim.
Hombre.
Erkek.
Cuando ves la piscina, se te olvida.
When you see the pool, you forget.
Havuzu gördüğünüzde unutuyorsunuz.
Sí, sí.
No estoy acostumbrado a eso.
No me... No me gusta mucho ese tipo de lugar en el que vas y te
Ben... Öyle bir yere gittiğinizde
cuidan un montón.
they take care||
çok dikkat gerektiriyor.
Es como, uf.
Sanki, phew.
Me incomoda.
Bu beni rahatsız ediyor.
Me gusta llegar y decir "Bueno, tengo que hacer la
İçeri girip "Pekala, bu işi yapmalıyım" demeyi severim.
lavadora".
çamaşır makinesi".
Bueno, pues ya lo hacemos los demás por ti.
Well, the rest of us will do it for you.
Geri kalanımız bunu senin için yapar.
Sí, sí.
Evet, evet.
Nosotras, encantadas.
|delighted
Çok memnun olduk.
Para mí no, para mí no.
Benim için değil, benim için değil.
Prefiero mil veces viajar a un Airbnb y pagar más pero poder hacer todo que ir a
Bir Airbnb'ye seyahat etmeyi ve daha fazla ödemeyi tercih ederim ama yine de her şeyi yapabiliyorum.
un hotel.
Sí.
Evet.
Soy un poco raro para esto.
Bu konuda biraz tuhafım.
Nosotras creo que en ocho días no cocinamos ni uno.
|||||||we cook||
I don't think we cooked a single one in eight days.
Sekiz gün boyunca bir tane bile pişirdiğimizi sanmıyorum.
Buah.
Fruit
Buah.
Me muero.
|I die
I'm dying.
Ben ölüyorum.
Ni uno, qué vagas.
|||lazy
Not one, how vague.
Bir tane bile yok, ne kadar belirsiz.
No, pero para mí no es raro.
Hayır, ama benim için alışılmadık bir durum değil.
Como yo en 365 días que tiene el año cocino dos...
Yılın 365 gününde iki yemek pişirdiğim için....
¿En serio?
Gerçekten mi?
Bueno, está un poco fuera del tema, pero es algo que me encanta, que me cocinen.
||||||||||||love|||cook for me
Biraz konu dışı olacak ama yemek yapmayı çok seviyorum.
O sea...
Qué suerte.
Ne büyük şans.
¿Y qué es lo mejor que habéis comido en un viaje?
And what's the best thing you've eaten on a trip?
Peki bir seyahatte yediğiniz en iyi şey neydi?
¿Cuál es la mejor... la mejor cocina para
En iyi... için en iyi mutfak hangisidir?
vosotras?
Sen mi?
Pues para mí... A ver, también porque viví mucho tiempo allí, pero a mí la comida de Polonia me
|||||||||||||||||Poland|
Benim için. Yani, uzun süre orada yaşadığım için de, ama benim için Polonya yemekleri çok iyidir.
encanta.
büyüler.
Me encantan los pierogi, los crepes de patata, las sopas calentitas... No sé, como que también
|||dumplings||crepes|||||warm|||||
Pierogi, patates krepleri, sıcak çorbaları severim.... Bilmiyorum, bunu da severim.
acompaña mucho con el frío que hace.
soğuk havalar için çok uygundur.
No sé, los platos son muy grandes... Tienen algunos platos en los
que ponen como un pan así redondo y dentro ponen salsas...
Sí, sí.
Evet, evet.
No sé.
Me gustó muchísimo, la verdad.
Gerçekten çok beğendim.
¿Cómo se llama eso?
Buna ne deniyor?
Goulash, ¿no?
Goulash|
Gulaş, değil mi?
Pues sí, creo que goulash dentro de... Dentro del pan.
Evet, sanırım içinde gulaş var. Ekmeğin içinde.
Qué guay.
Yo no diría lo mismo de República Checa.
||||||Republic|Czech Republic
Çek Cumhuriyeti için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
¿Es diferente la comida?
Yemekler farklı mı?
Yo creo que sí.
¿Muy diferente?
Çok mu farklı?
Yo creo que sí.
Sanırım öyle.
A ver, tampoco muy, muy diferente, porque al final la influencia es la misma.
Let's see, not very, very different either, because in the end the influence is the same.
Bakalım, çok çok farklı da değil, çünkü sonuçta etki aynı.
Pero... Pero
Ama... Ama
no sé.
Bilmiyorum.
No me gusta mucho el tipo de comida.
Yemek türünü pek sevmiyorum.
Se me hace como muy... Muy grasa, muy aceitosa, no... Es
||||||||oily||
Çok... Çok yağlı, çok yağlı, hayır... Bu
que me falta costumbre.
alışkanlığım yok.
Soy muy realfooder.
||real food eater
Ben çok gerçekçiyim.
Me gusta, me gustan las verduritas, la fruta... Ese tipo de cosas... Para mí es necesario, así que me
|||||little vegetables|||||||||||||
Sevdim, sebzeleri, meyveleri sevdim. Bu tür şeyleri. Benim için gerekli, bu yüzden
quedo con el Mediterráneo.
|||Mediterranean
Me quedo con Italia y España para estas cosas, vamos, cualquier día.
|||Italy||||||||
Bu tür şeyler için İtalya ve İspanya'yı her zaman tercih ederim.
Totalmente.
Tamamen.
Me sucede lo mismo.
Aynı şey bana da oluyor.
Me gusta la comida internacional, pero me suele parecer muy pesada.
||||||||||heavy
I like international food, but I tend to find it very heavy.
Uluslararası yemekleri severim, ancak çok ağır bulma eğilimindeyim.
Yo me quedo también con mi lenguado o mi merluza, mi paella de vez en cuando y un vino.
||||||sole|||hake||paella|||||||
Dil balığım ya da barlam balığım, zaman zaman paellam ve bir kadeh şarabımla yetineceğim.
El vinito
|little wine
Küçük şarap
mediterráneo.
Sí, eso tampoco lo podemos comparar, me parece.
En Rumanía lo que pasó, no sé si te pasó a ti, Nerea, es que ya el quinto día estábamos cansadas de
|Romania|||||||||||Nerea||||||||tired|
comer patatas y salchichas.
Creo que he estado una semana como depurando.
|||||||purging
Sanırım bir haftadır hata ayıklıyorum.
Yo igual.
A base de frutas y verduras.
La comida estaba muy rica, pero era tan pesada, tan fuerte... Que es que no podría vivir allí mucho
tiempo.
Por ejemplo, cuando fui a Hungría... Estuve en Hungría el año pasado tres meses y la comida
|||||Hungary|||||||||||
Örneğin Macaristan'a gittiğimde... Geçen yıl üç aylığına Macaristan'daydım ve yemekler
me gustaba bastante, pero es cierto que me siento como más cansada, más... Me faltan verduras,
||||||||||||||I'm missing|
frutas... Mi agua de mi casa, porque al final te acostumbras a todo.
Y es volver, y a la semana y media,
dos semanas, con la comida de tu casa, tu cama y tus cosas... Se te pasa, te recuperas.
|||||||||||||||||you recover
Sí, sí, totalmente.
Muy bien.
Qué maravilla.
Pues con esto ya se me ha abierto el apetito, así que creo
|||||||||appetite|||
que lo podemos ir dejando aquí.
Muchísimas gracias por participar, por venir y ser tan, tan maravillosas y
tan colaboradoras.
|collaborative
çok işbirlikçi.
Gracias.
Y podéis venir, podéis volver cuando queráis.
Aquí estoy con mi podcast y con mi contenido para
vosotras.
Si queréis decir algo antes de despediros...
Nada.
Gracias a ti por la oportunidad.
También generas un contenido maravilloso, cultural, también
|you generate|||||
gramático, de léxico... Pero sobre todo cultural.
grammatical||||||
Entonces nada, a seguir así.
Cualquier cosa, estás
invitadísimo también a colaborar con nosotras.
very invited|||to collaborate||
Muchas gracias.
Eso es.
Muchas gracias por contar con nosotras desde el primer momento.
Y nada.
Trabajar contigo es
un gusto, un placer.
Muchas gracias.
Perfecto.
Pues aquí lo dejamos.