×

Мы используем cookie-файлы, чтобы сделать работу LingQ лучше. Находясь на нашем сайте, вы соглашаетесь на наши правила обработки файлов «cookie».

image

Turkish Coffee- Short Stories, Story03- Cookie Thief- Kurabiye Hırsızı

Story03- Cookie Thief- Kurabiye Hırsızı

Bir akşam vakti bir kadın havaalanında uçağının kalkış saatini bekliyordu. Uçağın kalkmasına daha çok vardı.

Kadın bir süre havaalanındaki dükkanları dolaştı. Sonunda kendine bir kitap ve bir paket kurabiye alıp oturacak bir yer aramaya başladı.

Aldığı kitap çok sürükleyici bir romandı. Ama, kadın kendini kitaba ne kadar kaptırırsa kaptırsın, oturduğu bankın öbür ucundaki adamın olabildiğince cürretkar bir şekilde aralarında duran paketten kurabiyeleri birer birer aldığını görebiliyordu.

Kadın bir yandan kitabını okuyup, öte yandan ağır ağır kurabiye yiyor; arada bir saatine bakıyordu.

Yanında oturan kurabiye hırsızı da kurabiyeleri birer ikişer almaya devam ediyordu.

Roman kendisini çok sarsa da, adama karşı içten içe çok öfkeleniyordu.

"Kibar biri olmasam, adamın gözüne yumruğu patlatırdım" diye söyleniyordu.

O sırada kurabiye hırsızı işine devam ediyordu. Kadın her kurabiye aldığında o da bir tane alıyordu. Bir kadın, bir o.

En sonunda pakette tek bir kurabiye kaldı. Kadın, "kurabiye hırsızı" adını taktığı adamın şimdi ne yapacağını merak ediyordu.

Göz ucuyla adama baktı. Adamın yüzünde bir gülümseme vardı. Adam son kurabiyeyi aldı, ikiye böldü ve yarısını kadına uzattı. Diğer yarısını da ağzına attı.

Kadın yarım kurabiyeyi adamın elinden kapar gibi aldığında:

"Aman Allah'ım! Ne kaba bir adam!" diye düşünüyordu.

O sırada uçağın kalkma vaktinin geldiğini fark etti. Eşyalarını topladı, çıkış kapısına doğru yürüdü. Kurabiye hırsızına ise asla dönüp bakmadı.

Uçağa bindi, koltuğuna uzandı sonra da bitmek üzere olan kitabına döndü. Kitabı almak için çantasına uzandığında, kadını bir sürpriz bekliyordu. Aldığı bir paket kurabiye hala çantadaydı.

"Bunlar benim kurabiyelerim ise" diye düşündü kadın " yediklerim onundu". Özür dilemek için çok geç kalmıştı. KURABİYE hırsızı adam değil kendisiydi

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Story03- Cookie Thief- Kurabiye Hırsızı |печенье|вор||вор |Keksdieb|Keksdieb|Keks|Keksdieb |Cookie|Cookie Thief|Cookie|Cookie Thief クッキー泥棒|クッキー泥棒|クッキー泥棒|クッキー|クッキー泥棒 |||饼干|小偷 Geschichte03 - Keksdieb Story03- Κλέφτης μπισκότων Story03- Cookie Thief Story03- Ladrón de galletas Histoire03- Le voleur de biscuits Storia03- Ladro di biscotti Story03- クッキー泥棒 스토리03- 쿠키 도둑 Verhaal03- Koekjesdief História03- Ladrão de bolachas Story03- Похититель печенья Story03- Cookie Thief Історія 03 - Злодій печива Story03-饼干小偷 Story03-餅乾小偷

Bir akşam vakti bir kadın havaalanında uçağının kalkış saatini bekliyordu. |||||||вылет|время вылета| |Abend|einem Abend||eine Frau|am Flughafen|ihres Flugzeugs|Abflug|Abflugzeit| |evening|evening time|||at the airport|her plane's|departure time|departure time|was waiting for |||||空港で|飛行機の|離陸|出発時刻|待っていました Eines Abends wartete am Flughafen eine Frau auf den Start ihres Flugzeugs. One evening, a woman was waiting at the airport for the departure time of her plane. Un soir, une femme se trouvait à l'aéroport et attendait le décollage de son avion. Uma noite, uma mulher estava no aeroporto à espera do seu avião para descolar. Однажды вечером женщина ждала своего самолета в аэропорту. En kväll väntade en kvinna på att hennes plan skulle lyfta på flygplatsen. 一天晚上,一名妇女在机场等待航班起飞。 Uçağın kalkmasına daha çok vardı. самолета|взлёту||| des Flugzeugs|zum Abflug|||es war viel the plane's|departure|still|a lot|time 飛行機の|離陸まで||| Das Flugzeug sollte erst in einer Weile abheben. The plane had more to take off. L'avion ne devait pas décoller avant un certain temps. O avião só devia descolar daqui a algum tempo. Самолету предстояло еще взлететь. Planet hade mer att lyfta. 飞机还有时间起飞。

Kadın bir süre havaalanındaki dükkanları dolaştı. |||||блуждала по ||eine Weile|am Flughafen|Geschäfte|Die Frau hat eine Weile die Geschäfte am Flughafen durchstöbert. ||a while|at the airport|shops|walked around |||空港の|店を|店を回った Die Frau schlenderte eine Weile durch die Geschäfte am Flughafen. The woman wandered the shops at the airport for a while. La femme s'est promenée un moment dans les boutiques de l'aéroport. A mulher passeia durante algum tempo pelas lojas do aeroporto. Женщина некоторое время бродила по магазинам в аэропорту. Kvinnan vandrade runt i butikerna på flygplatsen en stund. 该女子在机场的商店里逛了一会儿。 Sonunda kendine bir kitap ve bir paket kurabiye alıp oturacak bir yer aramaya başladı. schließlich|sich selbst||Buch|||eine Packung|Keks|nahm|sich hinsetzen|||nach einem Platz suchen|begann Finally|for himself|||||a pack of|cookies|bought|sit down|||looking for|began to |自分の||本|||パック||買って|座れる||||探し始めた Schließlich kaufte er sich ein Buch und eine Packung Kekse und machte sich auf die Suche nach einem Platz zum Sitzen. Finally, he started looking for a seat to buy himself a book and a bag of cookies. Finalement, il s'achète un livre et un paquet de biscuits et se met à la recherche d'un endroit où s'asseoir. Finalmente, comprou um livro e um pacote de bolachas e começou a procurar um lugar para se sentar. Till slut köpte han sig en bok och ett paket kakor och började leta efter en plats att sitta på. 最后,他给自己买了一本书和一包饼干,然后开始找地方坐下。

Aldığı kitap çok sürükleyici bir romandı. |||||роман Das erhaltene|Das Buch||fesselnd||Roman the book he/she/it took|book||gripping||novel |||引き込まれる||小説でした Das Buch, das er kaufte, war ein sehr spannender Roman. The book he bought was a very gripping novel. Le livre qu'il a acheté était un roman très captivant. O livro que comprou era um romance muito emocionante. Boken han köpte var en mycket gripande roman. 他买的书是一本非常扣人心弦的小说。 Ama, kadın kendini kitaba ne kadar kaptırırsa kaptırsın, oturduğu bankın öbür ucundaki adamın olabildiğince cürretkar bir şekilde aralarında duran paketten kurabiyeleri birer birer aldığını görebiliyordu. |||книге||||погружается||скамейке||на другом конце||насколько возможно|дерзко|||||пакета|печенье|||брал| |||dem Buch|||je mehr ... vertieft|hingibt|sitzend|der Bank|anderen Ende|anderen Ende||möglichst dreist|dreist||dreist|zwischen ihnen|dazwischen liegenden|aus der Packung|Kekse|jeweils eine||nahm|konnte sehen |||the book|||gets absorbed|gets carried away|sat on|the bench's|other|other end of|the man's|as boldly as|bold||in as bold a|between them|standing|package of cookies|cookies|one by one|one by one|taking|could see ||自分を|本に|||夢中になれば|夢中になっても|座っている|ベンチの|反対側の|端の||できるだけ|大胆な|||間に|置かれた|パッケージから|クッキーを|一つずつ||取っている|見えていた Aber egal, wie sehr sie in das Buch vertieft war, sie konnte den Mann am anderen Ende der Bank sehen, auf der sie saß, so kühn, wie er die Kekse aus dem Paket nehmen konnte, die zwischen ihnen lagen, einen nach dem anderen. But no matter how much the woman got caught up in the book, she could see the man on the other end of the bench as boldly as she was sitting, picking up the cookies one by one from the packet between them. Mais elle a beau être absorbée par son livre, elle voit l'homme à l'autre bout du banc prendre les biscuits un par un dans le paquet qui se trouve entre eux, de la manière la plus audacieuse qui soit. Mas, por mais absorta que estivesse no livro, conseguia ver o homem do outro lado do banco a tirar as bolachas, uma a uma, do pacote que estava entre eles, da forma mais ousada possível. Но как бы она ни была погружена в книгу, она могла видеть мужчину на другом конце скамейки, на которой сидела, так же смело, как он мог брать печенье из пакета, лежавшего между ними, одно за другим. Men hur fördjupad hon än var i boken kunde hon se mannen i andra änden av bänken hon satt på, lika djärvt som han kunde ta kakorna från paketet som låg mellan dem, en efter en. 但无论女人多么专注地看书,她都能看到她坐在长凳另一端的男人,正尽可能大胆地从他们中间的包裹里一颗一颗地取出饼干。

Kadın bir yandan kitabını okuyup, öte yandan ağır ağır kurabiye yiyor; arada bir saatine bakıyordu. |||||||||||||часы| ||||lesend|||schwer||||zwischendurch||auf ihre Uhr| The woman||on one side|her book|reading book|on the other|"on one side"|slowly|slowly|cookie||from time to time||to her watch|was looking ||片方では||読んで|||ゆっくりと||||時々||時計に|時計を見ていた Die Frau liest einerseits ihr Buch und isst andererseits Kekse; Ab und zu sah er auf seine Uhr. The woman is reading her book on the one hand and eats heavy cookies on the other hand; He was looking at his watch from time to time. La femme lit son livre et mange lentement des biscuits, jetant de temps à autre un coup d'œil à sa montre. A mulher estava a ler o seu livro e a comer bolachas lentamente, olhando de vez em quando para o relógio. Женщина читает книгу, с одной стороны, и медленно ест печенье, с другой; Время от времени он смотрел на часы. Kvinnan läser sin bok å ena sidan och äter kakor å andra sidan; Han tittade på klockan då och då. 女人一边看书,一边慢慢地吃着饼干。他时不时地看看手表。

Yanında oturan kurabiye hırsızı da kurabiyeleri birer ikişer almaya devam ediyordu. |||||||zwei auf einmal|||edete beside him|sitting||cookie thief||the cookies|one by one|two at a time|||was eating |隣に座っている||||クッキー|一つずつ|二つずつ|||していた Der Keksdieb, der neben ihm saß, nahm die Kekse nacheinander. The cookie thief sitting next to him continued to buy cookies by two. Le voleur de biscuits assis à côté de lui a continué à prendre les biscuits un par un. O ladrão de bolachas sentado ao seu lado continuou a tirar as bolachas uma a uma. Сидящий рядом с ним похититель печенья продолжал брать печенье одно за другим. Småkaktjuven som satt bredvid honom fortsatte att ta kakorna en i taget. 坐在他旁边的饼干小偷继续一两块地拿走饼干。

Roman kendisini çok sarsa da, adama karşı içten içe çok öfkeleniyordu. |||обнимал|||||||злился на Roman|sich||erschüttern|||||||wurde wütend auf Roman|himself||shook deeply||the man|against|deep down|deep down||was getting angry |himself||動揺させる||||内心で|||怒りを感じていた Auch wenn sie sehr in den Roman vertieft war, war sie innerlich sehr wütend auf den Mann. Although the novel shook him deeply, he was deeply angry with the man. Même si elle était très absorbée par le roman, elle était intérieurement très en colère contre l'homme. Embora estivesse muito absorvida pelo romance, estava interiormente muito zangada com o homem. Хотя Роман был очень расстроен из-за него, он был глубоко зол на этого человека. Även om Roman var mycket chockad var han djupt arg på mannen. 尽管这本小说给他带来了很大的震撼,但他却暗自对这个男人感到愤怒。

"Kibar biri olmasam, adamın gözüne yumruğu patlatırdım" diye söyleniyordu. ||не будучи||||разбил бы|| ||wäre||Augen des Mannes|Faust|hätte ich (es) zertrümmert||gesagt Polite|person|if I weren't|man|in his eye|punch|would punch||was being said 礼儀正しい||私が礼儀正しくなければ|男の|目に|拳を|殴っていた||「つぶやいていた」 "Wenn ich kein netter Mensch wäre, würde ich ihm in die Augen schlagen", hieß es. It was said, "If I wasn't kind, I would blow a fist in the man's eye." "Si je n'avais pas été poli, je lui aurais donné un coup de poing dans l'œil", s'est-il plaint. "Se eu não fosse educado, ter-lhe-ia dado um murro no olho", queixou-se. «Если бы я не был хорошим человеком, я бы ударил его по глазу», — говорили в народе. "Om jag inte var en trevlig person skulle jag slå honom i ögat", hette det. “如果我不是一个有礼貌的人,我就会打那个人的眼睛,”他说。

O sırada kurabiye hırsızı işine devam ediyordu. ||||seinem Geschäft|| |at that time|cookie||his job|| |その時|クッキー|クッキー泥棒|仕事に||していた Währenddessen ging der Keksdieb seiner Arbeit nach. At that time the cookie thief was continuing his business. Pendant ce temps, le voleur de biscuits vaquait à ses occupations. Entretanto, o ladrão de bolachas estava a fazer o seu trabalho. В это время похититель печенья занимался своими делами. Vid den tiden höll kaktjuven på med sina ärenden. 这时,饼干小偷继续他的工作。 Kadın her kurabiye aldığında o da bir tane alıyordu. |||когда она брала||||| |||kauft|||||kaufte |||took one|||||she was taking |||取ったとき|||||取っていた Jedes Mal, wenn die Frau einen Keks kaufte, bekam sie auch einen. Every time the woman bought a cookie, she also bought one. Chaque fois qu'elle prenait un biscuit, il en prenait un. Sempre que ela tirava uma bolacha, ele tirava uma. Каждый раз, когда она брала печенье, он брал одно. Varje gång kvinnan köpte en kaka fick hon en också. 每次这位女士买了一块饼干,他也买了一块。 Bir kadın, bir o. ||a| Eine Frau, eine sie. One woman, one her. Une femme, un homme. Uma mulher, um ele. En kvinna, en henne. 一个女人,一个他。

En sonunda pakette tek bir kurabiye kaldı. ||в упаковке|||| ||||||blieb ||in the package|||| ||パッケージに||||残った Am Ende war nur noch ein Keks in der Packung. In the end, there was only one cookie left in the package. À la fin, il ne restait plus qu'un seul biscuit dans le paquet. No final, só restava uma bolacha no pacote. Till slut fanns det bara en kaka kvar i paketet. 最后,包裹里只剩下了一块饼干。 Kadın, "kurabiye hırsızı" adını taktığı adamın şimdi ne yapacağını merak ediyordu. ||cookie thief|name|called||now|||| ||||つけた||||||思っていた Die Frau fragte sich, was der Mann, den sie "den Keksdieb" nannte, jetzt tun würde. The woman was wondering what the man she called the "cookie thief" would do now. La femme se demande ce que l'homme qu'elle appelle "le voleur de biscuits" va faire maintenant. A mulher perguntava-se o que é que o homem a quem chamava "o ladrão de bolachas" iria fazer agora. Женщине стало интересно, что теперь будет делать человек, которого она назвала «вором печенья». Kvinnan undrade vad mannen hon kallade "kakstjuven" skulle göra nu. 这位女士想知道那个被她称为“饼干小偷”的男人现在会做什么。

Göz ucuyla adama baktı. |von der Ecke des Auges|| eye|out of the corner|| 目|横目で|男に| Sie sah ihn aus den Augenwinkeln heraus an. He looked at the man out of the corner of his eye. Elle le regarde du coin de l'œil. Ela olhou para ele pelo canto do olho. Han tittade på mannen. 他用眼角的余光看着这个男人。 Adamın yüzünde bir gülümseme vardı. |||улыбка| |Gesicht||Lächeln| |on his face||smile| |顔に||微笑み| Der Mann hatte ein Lächeln im Gesicht. The man had a smile on his face. L'homme sourit. O homem tinha um sorriso no rosto. На лице мужчины появилась улыбка. Mannen hade ett leende på läpparna. 男人脸上带着笑容。 Adam son kurabiyeyi aldı, ikiye böldü ve yarısını kadına uzattı. ||печенье||||||| ||||in zwei|teilte||||reichte ||the cookie||in half|split||half of it||handed to アダム|息子|クッキーを||二つに|割った||半分|女性に|差し出した Der Mann nahm den letzten Keks, brach ihn in zwei Hälften und reichte die Hälfte der Frau. The man took the last cookie, broke it in half, and handed half to the woman. Il prit le dernier biscuit, le coupa en deux et lui en tendit une moitié. Pegou na última bolacha, cortou-a ao meio e entregou-lhe metade. Mannen tog den sista kakan, bröt den på mitten och räckte hälften av den till kvinnan. 男人拿起最后一块饼干,把它分成两半,然后把一半递给女人。 Diğer yarısını da ağzına attı. |Hälfte||Mund|warf |||mouth| 他の|||口に|口に入れた Die andere Hälfte steckte er sich in den Mund. He popped the other half into his mouth. Il a mis l'autre moitié dans sa bouche. Pôs a outra metade na boca. Он засунул вторую половину в рот. Han stoppade den andra halvan i munnen. 他把另一半放进嘴里。

Kadın yarım kurabiyeyi adamın elinden kapar gibi aldığında: |||||хватит|| ||Keks||Hand|nehmen|| |half|cookie||from his hand|snatches||when |||男の|男の手から|ひったくる||取るとき Als die Frau den halben Keks aus der Hand des Mannes nimmt: When the woman grabs the half cookie from the man's hand: Elle lui arrache un demi-biscuit des mains : Ela arrancou-lhe metade de uma bolacha da mão: Когда женщина выхватывает половинку печенья из рук мужчины: När kvinnan tar den halva kakan ur mannens hand: 当女人从男人手里接过半块饼干时,她说道:

"Aman Allah'ım! Oh|mein Gott Oh my|Oh my God ああ|なんてこと "Oh, mein Gott! "My God! "Oh, mon Dieu ! "Oh, meu Deus! "О Господи! "Min Gud! “我的天啊! Ne kaba bir adam!" |grob|| |How rude||man なんて|なんて失礼な|なんて| Was für ein unhöflicher Mann!" What a rude man!” Quel homme grossier !" Que homem mal-educado! Vilken oförskämd man!" 真是个粗鲁的人啊!” diye düşünüyordu. |was thinking と考えていた|考えていた dachte er. he thought. pensou. han trodde. 他想。

O sırada uçağın kalkma vaktinin geldiğini fark etti. ||||времени||| |||Abflug|Zeit|gekommen|| |at that moment|plane's|take off|departure time|had come|| |その時|飛行機の|離陸時間|出発時刻の|coming|気づいた| In diesem Moment wurde ihm klar, dass es Zeit war, das Flugzeug zu starten. He realized that it was time for the plane to take off. C'est alors qu'il se rend compte qu'il est temps pour l'avion de décoller. Foi então que se apercebeu que estava na altura de o avião descolar. Тут-то он и понял, что самолету пора взлетать. Det var då han insåg att det var dags för planet att lyfta. 然后他意识到飞机该起飞了。 Eşyalarını topladı, çıkış kapısına doğru yürüdü. ||выход||| |sammelte|Ausgang|Tür der Ausgang||ging His belongings|gathered|exit|exit door||walked 持ち物|荷物をまとめた|出口|出口のドア||歩いて行った Er packte seine Sachen und ging zur Ausgangstür. He gathered his things and walked towards the exit door. Il rassemble ses affaires et se dirige vers la porte de sortie. Pegou nas suas coisas e dirigiu-se para a porta de saída. Он собрал свои вещи и направился к выходу. Han samlade ihop sina saker och gick mot utgångsdörren. 他收拾好东西,朝出口走去。 Kurabiye hırsızına ise asla dönüp bakmadı. |||||не оглянулся Kek (1)|des Diebes|||drehte|schauen Cookie|to the thief|however|never|look back at|did not look |クッキー泥棒に||||振り返らなかった Sie sah den Keksdieb nicht mehr an. He never looked at the cookie thief. Elle ne s'est jamais retournée vers le voleur de biscuits. Nunca mais olhou para o ladrão de bolachas. Он никогда не оглядывался на вора печенья. Han såg aldrig tillbaka på kaktjuven. 他再也没有回头看那个偷饼干的人。

Uçağa bindi, koltuğuna uzandı sonra da bitmek üzere olan kitabına döndü. |села||||||||| |stieg||legte sich|||beenden||||wandte sich |boarded|his seat|stretched out|||finish reading|about to|||returned 飛行機に|飛行機に乗った|席に|横になった|||終わりかけの|するために|||戻った He got on the plane, lay down on his seat, then returned to his nearly finished book. Il est monté dans l'avion, s'est allongé sur son siège et s'est tourné vers son livre, qui était presque terminé. Entra no avião, deita-se no seu lugar e volta-se para o seu livro, que está quase terminado. Он сел в самолет, вытянулся в кресле и вернулся к своей почти законченной книге. Han gick ombord på planet, sträckte ut sig i sin plats och gick sedan tillbaka till sin nästan färdiga bok. 他上了飞机,在座位上躺了下来,然后翻到了快要完成的书上。 Kitabı almak için çantasına uzandığında, kadını bir sürpriz bekliyordu. ||||когда она потян|||| |||ihrer Tasche|als sie sich streckte|die Frau||| |to get||her bag|reached for|the woman||surprise| |||バッグに|手を伸ばした時|女性を||驚き|待っていた A surprise awaited her when she reached into her purse to get the book. Lorsqu'elle fouille dans son sac pour prendre le livre, une surprise l'attend. Quando foi buscar o livro à mala, teve uma surpresa. En överraskning väntade henne när hon sträckte sig i sin handväska för att hämta boken. 当她把手伸进包里拿书时,等待着她的是一个惊喜。 Aldığı bir paket kurabiye hala çantadaydı. |||||в сумке |||||war in der Tasche the one he/she took|||||in the bag ||パッケージ|||バッグの中 A packet of cookies he bought was still in the bag. Le paquet de biscuits qu'il a acheté est toujours dans le sac. O pacote de bolachas que tinha comprado ainda estava no saco. Ett paket kakor han köpte låg kvar i påsen.

"Bunlar benim kurabiyelerim ise" diye düşündü kadın " yediklerim onundu". ||||||||его ||Kek|||||meine Essgewohnheiten|waren ||my cookies|||||my eating|his これらは||私のクッキー|||||食べたのは|彼のもの "Wenn das meine Kekse waren", dachte sie, "dann war das, was ich gegessen habe, seins". "If these are my cookies," she thought, "he was what I ate." "Si ce sont mes biscuits", pense-t-elle, "alors ce que j'ai mangé est à lui". "Se estas bolachas eram minhas", pensou ela, "então o que eu comi era dele". «Если это мое печенье, — подумала она, — то то, что я ела, было ее». "Om det här är mina kakor", tänkte hon, "var de jag åt hennes." “如果这些是我的饼干,”女人想,“那么我吃的饼干就是她的了。” Özür dilemek için çok geç kalmıştı. |извиняться|||| |wünschen|||| |to apologize||||was 謝罪|謝る||||遅すぎた Es war zu spät, sich zu entschuldigen. It was too late to apologize. Il était trop tard pour s'excuser. Era demasiado tarde para pedir desculpa. Было слишком поздно извиняться. Det var för sent att be om ursäkt. 道歉已经太晚了。 KURABİYE hırsızı adam değil kendisiydi ||||он ||||er war ||||was herself クッキー|クッキー泥棒|男||自分自身だった Der Keksdieb war nicht der Mann, sondern er war es. The Cookie thief was not the man but himself. Le voleur de biscuits n'était pas l'homme, c'était lui. O ladrão de bolachas não era o homem, era ele. Вором Печеньки был не мужчина, а он сам. Cookie-tjuven var inte mannen utan han själv. 偷饼干的不是那个人,而是他自己