×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: çerez politikası.

image

Nur's Turkish Coffee, A story-Two Sisters/Bir hikaye-İki Kız Kardeş

A story-Two Sisters/Bir hikaye-İki Kız Kardeş

9.BÖLÜM

İnternet sitemde bölümle ilgili bir test var. Sakın kaçırma!

İKİ KIZ KARDEŞ

Merhaba arkadaşlar, 9. bölüme hoş geldiniz. Bugün sizinle bir hikaye paylaşacağım. Bu hikayeyi bir edebiyat dergisinde okumuştum. Sizin için hazırlamak istedim. Anlayabilmeniz için hikayeyi kısalttım, basitleştirdim ve zor kelimeleri değiştirdim. Hikayenin adı "İKİ KIZ KARDEŞ" . Yazarı da "Duygu Çayırcıoğlu."

Bu bölüm size biraz zor gelebilir. O yüzden size bazı tavsiyelerim var. Bilgisayarınızı açın, internet siteme gidin ve bu bölümü aynı anda hem dinleyin hem de okuyun. Bilmediğiniz kelimeler varsa sözlükten anlamlarına bakın. Ve bu bölümü tekrar tekrar dinleyin.Yürüyüş yaparken dinleyebilirisniz, temizlik yaparken dinleyebilirsiniz, otobüsteyken dinleyebilirsiniz. Tekrar gerçekten çok önemli

Böyle yaparsanız bu bölüm sizin için çok faydalı olur.

Bölüme başlamadan önce her zamanki gibi bazı kelimelerin anlamlarını açıklamaya çalışacağım.

Birinci kelimemiz"beter" kelimesi. Beter kelimesi yazılış olarak İngilizce'deki better kelimesine çok benziyor ama anlamı aynı değil. İngilizce'deki better kelimesi "daha iyi" demek. Ama Türkçe'de kullandığımız "beter" kelimesi tam tersine "daha kötü" demek.Nedenini bilmiyorum. Mesela sınav oldunuz ve sınavdan 50 aldınız. Sonra arkadaşınızın yanına gittiniz ve sınav sonucum çok kötü! 50 almışım. dediniz. O da size "benimki daha beter 30 aldım diyebilir. Yani benimki daha kötü.

İkinci kelimemiz beddua kelimesi.Beddua kelimesi kötü dua demek. Yani biri için dua ediyorsunuz ama kötü bir dua ediyorsunuz .yani ona kötü bir şeyler olmasını istiyorsunuz. Örnek olarak mesela Allah senin belanı versin, daha fazla örnek vermek istemiyorum zaten kullanmamlısınız bence

Üçüncü kelimemiz "koca" kelimesi. Koca bir kadının evlendiği adama deniyor. Mesela ben evlenirsem evlendiğim adam benim kocam oluyor. Koca kelimesini sadece erkekler için kullanıyoruz. Kadınlar için ise "karı" kelimesini kullanıyoruz. Yani o senin kocan oluyor sen de onun karısı oluyorsun. Hatta evlenirken, nikah töreninde şöyle denir " Ben de sizi karı-koca ilan ediyorum."

Dördüncü kelimemiz ise "kıskanmak"kelimesi. Kıskanmak ne demek ? Mesela ben ve sen arkadaşız. Ve senin çok güzel bir kıyafetin var. Ben o kıyafeti çok beğeniyorum ve benim olmasını istiyorum. Ama o senin kıyafetin. Ben de bunu kıskanıyorum ve mesela senin kıyafetinin üzerine kahve döküyorum, ya da senin kıyafetini kesiyorum. İşte buna kıskanmak deniyor. Ben seni kıskanıyorum. Senin kıyafetini kıskanıyorum. Ben kıskançlık yapıyorum. Ben kıskancım. Kıskanç bir insanım.

Beşinci kelimemiz ise "ceset"kelimesi. Ceset demek insan demek ama ölü bir insan. Yani ölü bir insanın vücuduna ceset deniyor.

Dediğim gibi çok fazla bilmediğiniz kelime olabilir hepsini açıklayamayacağım. O yüzden fazla uzatmadan bölüme başlayalım.

İKİ KIZ KARDEŞ

Sabah olmadan bu işi bitirmek için köydeki eve doğru yola çıktım. Etraf çok sessizdi. Cesedi ortadan kaldırmak için aklıma ilk gelen yer bu köy evi olmuştu. Buna ellerimdeki kanı yıkarken karar vermiştim. Köydeki evin bahçesine gömecektim onu.

İzin verin size hikayeyi en baştan anlatayım. Size Melek'ten, Adem'den, annemle babamdan ve bir de ninemden bahsedeyim. Beş yaşına kadar dünya benim için dönüyor sanırdım. Duvarlar benim fotoğraflarımla doluydu. Sonra bir gün annem ve babam bana hayatımın en kötü haberini verdiler. "Bir kardeşin oldu." Pembe kıyafetler giymiş olan minik bebeği bana uzattılar. "Öp kardeşini" dediler. Melek hayatımda gördüğüm en güzel şeydi. Güzelliği beni korkutmuştu. O an hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlamıştım.

Bana " Artık kocaman oldun! Ablasın" dediler. Şoktaydım. Dünya artık benim için dönmüyor, Melek için dönüyordu. Günler benim için çok zor geçmeye başladı. Kıskançlık bütün bedenimi ele geçirmişti. Planlar yapmaya başladım fındık kadar aklımla. Bir defasında, o iri gözlerine parmağımı soktum. Başka bir sefer, nefessiz kalması için burnuna leblebi soktum. Kulağına mum akıttım. Yüzüne yastık bastım.Üstüne oturdum. Sokaktan geçen kedinin bokunu mamasına karıştırdım. Rüzgardan hasta olsun diye kapıyı ve pencereyi sonuna kadar açtım. Bana mısın demedi. Annem, babam veya ninem bunları fark ettiklerinde bana kızdılar. "Kardeşini rahat bırak!" dediler. Ağzıma terlikle vurdular.

Melek evin güzel kızıydı, bana da oğlanmışım gibi davrandılar. Evdeki bütün işleri bana yaptırdılar. Gülperi koş iki ekmek al, yerleri temizle Gülperi, kardeşinin altını değiştir Gülperi, ninenin dişlerini bardağa koy, babanın terliklerini getir. On sekiz yaşıma girer girmez elime anahtarı verdiler, eski arabamızla çarşıya pazara her yere beni gönderdiler. Direksiyonun başında durdukça kadınlıktan uzaklaştım. Kardeşim büyüdükçe güzelleşti, bense kıskançlığımdan mıdır nedir bilinmez çirkinleştim. O bir hanımefendi gibiydi, bense bir oğlan çocuğu!

İyice büyüdük. Mahallenin en yakışıklıları, en zenginleri onu istedi; o ise okumayı tercih etti. Beni sadece ilkokula kadar okutan ailem "Hemen!" dediler. "Melek'imizi okutalım." Yemeklerin etini sebzesini seçip ona yedirdiler, bana suyunu içirdiler. Yediği bir yemiş acı veya ekşi çıktığında "Ver ablan yesin" dediler. Melek de şımardıkça şımardı, ben ezildikçe ezildim. Beddualar ettim arkasından, tesir etmedi, işe yaramadı. Son çare büyülere, muskalara sarıldım. O da işe yaramadı. Ne istediyse oldu. Her şeyi aldı.

25 yıllık ömrümün 20 yılı Melek'i kıskanmakla geçti. Kıskanmak zor iş. Sadece yaşayan bilir zorluğunu. Baktım artık yapamıyorum, yüreğim daha fazla dayanmıyor, evden ayrılmaya kadar verdim. Pes ettim yani. Tabi öyle hemen çekip gidemedim. Bir koca bulmalıydım önce. Ben koca ararken Adem çıkıp geldi. Adem'i ilk görüp seven bendim. Tahmin edersiniz ki o da Melek'in oldu.

Arabayla yukarı çıktıkça camdan içeri dolan köy havası üzerimdeki kan kokusunu dağıtıyordu.

Eve vardığımda benden çaldıkları çocukluğum geldi gözlerimin önüne. Melek'i kucağıma verdikleri o gün geldi. Hemen arabadan indim. Bagajı açtım. Adem'in cansız bedenine baktım. Akan kan bagaja dolmasın diye kilerden aldığım bir çuvalı geçirmiştim kafasına.

Birbirleri için delirdiklerini, evleneceklerini duyurmuşlardı.

Bir kaç gün hastayım diye yalan söyleyip odama kapandım. Sonra şeytanla kafa kafaya verdim. Şeytan benden daha öfkeliydi. Mantıklı olmalıydık. Şeytan çok acımasızdı, bense ona göre daha merhametli. Sonunda bir orta yol bulduk. Yine de şeytan bana fısıldadı. "Asıl kurtulman gereken kız kardeşin!" dedi. Bense "Hayır!" dedim. "Ona bu kadarı yeter. Bu onun için ölümden de beter."

Her şeyi aldığı gibi Adem'i de almıştı Melek. Bu kavgayı kim başlatmıştı? Melek mi yoksa ben mi? Yoksa annem ve babam mı? Bilmiyorum. Zaten artık bunların hiçbir önemi yoktu.

Bir gün annemle babam evde yokken Melek'i görmeye gelmişti Adem. Bilmiyordu ki evde bir tek ben varım. Aldım bunu içeriye. "Git bak" dedim. "Sevgilin seni mutfakta bekliyor." Önce tavayı geçirdim kafasına. Sonra da kafasını mermere vura vura akıttım kanını. Bilerek oraya akıttım ki temizlemesi kolay olsun. Bir saat içinde tertemiz yaptım mutfağı. Sonra bunun arabasını aldığım gibi köy evine gittim.

Önce kazma küreği indirdim arabadan, sonra da cesedi. Çok ağırdı. Evin arka bahçesine kadar sürükledim onu. En uygun yeri bulup kazmaya başladım. Kazdıkça rahatladım. Öfkem azaldı. Sonra Adem'i kazdığım çukura yuvarladım. Ardından hızlı hızlı üzerine toprak attım. Saatlerce uğraşıp açtığım çukur dakikalar içinde kapandı. İşim bitince bindim arabaya, çıktım yola. Hayatımda ilk defa kendimi Melek'ten daha üstün hissettim. Melek'e karşı ilk zaferimdi bu. Onun o hiçbir şeyden habersiz güzel suratını görmek ve Adem'in ona bir daha geri dönmeyeceğini bilmenin huzuruyla banyo yapmak istiyordum.

Eve girdiğimde herkes uyuyordu. Çıkıp Melek'in odasına baktım. Melekler gibi uyuyordu.Çok masum görünüyordu. Muhtemelen rüyasında Adem'i görüyordu. Zaten bundan sonra ancak rüyasında görürdü onu.

Düğünü de rüyasında yaparlardı artık. Banyoya girdim ve sıcak bir duş aldım. Sonra mutfağa gidip mükemmel bir kahvaltı hazırladım.Çay demledim.

Evdekiler mutfaktan gelen mis kokuları alıp birer birer geldiler. "Hayırdır?" dediler. "İçimden geldi." dedim. "Melek'e, biricik kız kardeşime düğününden önce şöyle güzel bir pazar kahvaltısı hazırlayayım istedim." Gülümsedim. Işıldayan mermer tezgaha baktım.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

A story-Two Sisters/Bir hikaye-İki Kız Kardeş ||||||||sœurs ||Two|Sisters|||||Sisters Eine Geschichte - Zwei Schwestern Μια ιστορία-Δύο αδελφές A story-Two Sisters/One story-Two Sisters Una historia-Dos hermanas Une histoire - Deux sœurs 物語-二人の姉妹 Uma história - Duas irmãs История-Две сестры/Одна история-Две сестры En berättelse - Två systrar 一个故事--两姐妹

9.BÖLÜM chapitre KAPITEL 9 I SECTION 9

İnternet sitemde bölümle ilgili bir test var. ||section|||| |on my website|with the section|||| Auf meiner Website gibt es einen Test für die Abteilung. I have a section related test on my website. На моем сайте есть тест по этому разделу. Sakın kaçırma! |Не пропусти! surtout pas|ne rate pas Vorsicht| Don't|Don't miss it! |فرصت را از دست نده Verpassen Sie nicht! Don't miss out! Не пропустите!

İKİ KIZ KARDEŞ ZWEI SCHWESTERN TWO SISTERS ДВЕ СЕСТРЫ

Merhaba arkadaşlar, 9. bölüme hoş geldiniz. ||chapitre|| Hello guys, welcome to chapter 9. Bugün sizinle bir hikaye paylaşacağım. ||||I will share I'm going to share a story with you today. Bu hikayeyi bir edebiyat dergisinde okumuştum. |||литературный|| |||littérature|dans un magazine|j'avais lu |||literary magazine|in a magazine|had read ||||zeitschrift| Ich habe diese Geschichte in einer Literaturzeitschrift gelesen. I had read this story in a literary magazine. Я читал этот рассказ в литературном журнале. Sizin için hazırlamak istedim. ||préparer| ||prepare for you| Ich wollte es für Sie vorbereiten. I wanted to prepare it for you. Я хотел подготовить его для вас. Anlayabilmeniz için hikayeyi kısalttım, basitleştirdim ve zor kelimeleri değiştirdim. Ваше понимание|||||||| vous puissiez comprendre|||je l'ai abrég|||||j'ai changé "you to understand"|||shortened|I simplified||||I changed Ich habe die Geschichte gekürzt und vereinfacht und schwierige Wörter geändert, damit Sie sie verstehen können. I shortened the story, simplified it, and changed the difficult words for you to understand. Для вашего понимания я сократил и упростил рассказ, а также заменил сложные слова. Hikayenin adı "İKİ KIZ KARDEŞ" . de l'histoire|||| The name of the story is "TWO SISTERS". Yazarı da "Duygu Çayırcıoğlu." ||Дуйгу Чаырыджиоглу|Чаырыджиоглу l'auteur||Duygu|Çayırcıo Author||Duygu|Cayirciog Und der Autor ist "Duygu Çayırcıoğlu". The author is "Duygu Çayırcıoğlu." Его автором является «Дуйгу Чайырджиоглу».

Bu bölüm size biraz zor gelebilir. |||||может показаться |||||semblera un peu |||||may seem Dieser Abschnitt könnte für Sie ein wenig schwierig sein. This section may seem a little difficult for you. Эта глава может показаться вам сложной. O yüzden size bazı tavsiyelerim var. ||||mes conseils| |||some|my recommendations| Ich habe also einen Rat für Sie. So I have some advice for you. Поэтому у меня есть для вас несколько советов. Bilgisayarınızı açın, internet siteme gidin ve bu bölümü aynı anda hem dinleyin hem de okuyun. ваш компьютер|||||||||||||| votre ordinateur|allumez||||||||||écoutez||| your computer|Turn on|||go to|||section||at the same time||||| Schalten Sie Ihren Computer ein, gehen Sie auf meine Website und hören und lesen Sie dieses Kapitel gleichzeitig. Turn on your computer, go to my website and listen and read this section at the same time. Включите свой компьютер, зайдите на мой сайт и одновременно слушайте и читайте этот раздел. Bilmediğiniz kelimeler varsa sözlükten anlamlarına bakın. que vous ne connaissez pas|mots|s'il y a|le dictionnaire|leurs significations| You don't know||if there are|from the dictionary|their meanings|look up Bei unbekannten Wörtern schlagen Sie deren Bedeutung im Wörterbuch nach. If there are words you do not know, see their meaning from the dictionary. Если есть слова, которые вы не знаете, посмотрите их значения в словаре. Ve bu bölümü tekrar tekrar dinleyin.Yürüyüş yaparken dinleyebilirisniz, temizlik yaparken dinleyebilirsiniz, otobüsteyken dinleyebilirsiniz. ||||||Прогулка||можете слушать||||| |||encore|encore|écoutez|en marchant|en marchant|vous pouvez écouter|en faisant le ménage|en marchant|vous pouvez écouter|dans le bus| ||||again||Walking|walking|you can listen||||| Sie können es beim Spazierengehen, beim Putzen oder im Bus hören. And listen to this episode over and over again. И слушайте этот раздел снова и снова. Вы можете слушать, когда гуляете, когда убираетесь, когда находитесь в автобусе. Tekrar gerçekten çok önemli Encore||| again|really|| Wiederholung ist wirklich wichtig Really important again Повторение действительно очень важно

Böyle yaparsanız  bu bölüm sizin için çok faydalı olur. |vous faites||||||utile| if you do it this way|||||||useful| Wenn Sie dies tun, wird dieser Abschnitt sehr nützlich für Sie sein. If you do, this section will be very useful for you. Если вы будете делать так, эта часть будет очень полезной для вас.

Bölüme başlamadan önce her zamanki gibi bazı kelimelerin anlamlarını açıklamaya çalışacağım. |||||||||объяснить| ||||||certain|des mots|leurs significations|expliquer|j'essaierai |before starting||every|usual||some||meanings|to explain|I will try Bevor ich mit dem Kapitel beginne, werde ich wie üblich versuchen, die Bedeutung einiger Wörter zu erklären. Before starting the chapter, I will try to explain the meanings of some words as usual. Прежде чем начать раздел, как обычно, постараюсь объяснить значения некоторых слов.

Birinci kelimemiz"beter" kelimesi. ||хуже| ||pire| ||worse| ||بدتر| Das erste Wort ist "schlechter". Our first word is "beter". Наш первый термин - слово "проигравший". Beter kelimesi yazılış olarak İngilizce'deki better kelimesine çok benziyor ama anlamı aynı değil. Лучше|||||||||||| ||écriture||anglais|mieux|au mot||semble||signification|| Beter|||||||||||| beter||spelling||English|better|word||looks like||meaning|| Das Wort Beter ist dem englischen Wort better sehr ähnlich, hat aber nicht dieselbe Bedeutung. The word Beter is very similar to the word better in English, but its meaning is not the same. Слово "beter" по написанию очень похоже на английское слово "better", но значение отличается. İngilizce'deki better kelimesi "daha iyi" demek. в английском||||| The word better in English means "better". Английское слово "better" означает "лучше". Ama Türkçe'de kullandığımız "beter" kelimesi tam tersine "daha kötü" demek.Nedenini bilmiyorum. ||||||наоборот||||| ||que nous utilisons|||exactement|au contraire||||la raison| |in Turkish||||exactly|on the contrary||||the reason|I don't know ||||||برعکس||||| Aber das Wort "besser" bedeutet im Türkischen im Gegenteil "schlechter". Ich weiß nicht, warum. But the word "beter", which we use in Turkish, on the contrary, means "worse". I don't know why. Но в турецком языке используемое слово "beter" наоборот означает "хуже". Почему - я не знаю. Mesela sınav oldunuz ve sınavdan 50 aldınız. |examen|vous avez passé||| |exam|you took|||you got Sie haben zum Beispiel eine Prüfung abgelegt und 50 Punkte erreicht. For example, you took the exam and got 50 from the exam. Например, вы сдали ЕГЭ и получили по ЕГЭ 50. Sonra arkadaşınızın yanına gittiniz ve sınav sonucum çok kötü! ||||||мой результат|| |votre ami|à côté de|vous êtes allé||l'examen|mon résultat|| ||to him|you went|||my exam result|| Dann bist du zu deinem Freund gegangen und mein Prüfungsergebnis ist sehr schlecht! Then you went to your friend and my test result is very bad! Затем вы пошли к своему другу, и мой результат теста очень плохой! 50 almışım. получил 50 j'ai pris I got 50. I got 50. Я купил за 50. dediniz. You said. вы сказали. O da size "benimki daha beter 30 aldım diyebilir. |||||||может сказать |||le mien||||pourrait dire |||mine|||I got|might say Er könnte sagen: "Ich habe 30 schlimmere als das. He may say to you, "I got 30 worse than mine. Он может ответить вам: 'у меня еще хуже, я взял за 30'. Yani benimki daha kötü. |le mien|| so|mine|| |meins|| So mine is worse. Итак, мой хуже.

İkinci kelimemiz beddua kelimesi.Beddua kelimesi kötü dua demek. ||Проклятие|||||| ||mauvaise prière|||||prière maléfique| ||Curse||Curse|Curse word||prayer| ||Fluch|||||Gebet| ||نفرین بد|||||| Unser zweites Wort ist das Wort "bedua", das ein schlechtes Gebet bedeutet. Our second word is the word beddua. The word bedidua means bad prayer. Второе слово - это слово проклятия. Слово проклятия означает плохое моление. Yani biri için dua ediyorsunuz ama kötü bir dua ediyorsunuz .yani ona kötü bir şeyler olmasını istiyorsunuz. |quelqu'un||prière|vous priez|||||||||||| |someone||||||||"are praying"||||||to happen| Sie beten also für jemanden, aber Sie beten ein schlechtes Gebet, das heißt, Sie wollen, dass ihm etwas Schlimmes zustößt. So you pray for someone, but you pray badly. So you want something bad to happen to him. Вы молитесь за кого-то, но произносите плохие моления. То есть, вы желаете ему плохого. Örnek olarak mesela Allah senin belanı versin, daha fazla örnek vermek istemiyorum zaten kullanmamlısınız bence |||||твою беду||||||||| exemple|||Dieu|ta|ta malédiction|maudire||||||de toute façon|vous ne devez pas| example|as|for example|God|your|your trouble|may you get|||||||shouldn't use|I think |||||Unglück||||||||| Zum Beispiel, zum Beispiel, verdammt noch mal, ich will keine weiteren Beispiele nennen, ich denke, man sollte es sowieso nicht benutzen For example, for example, God give you trouble, I don't want to give any more examples. Par exemple, par exemple, bon sang, je ne veux pas donner plus d'exemples, je pense que vous ne devriez pas l'utiliser de toute façon Например, черт вас побери, я не хочу приводить больше примеров, я думаю, вы все равно должны использовать это.

Üçüncü kelimemiz "koca" kelimesi. ||gros|mot |||word Our third word is "husband". Наше третье слово - слово "муж". Koca bir kadının evlendiği adama deniyor. ||une grande femme|à qui elle s'est|l'homme| husband||woman|married|the man| Ein Ehemann ist ein Mann, den eine Frau heiratet. It's called the man who married a big woman. Это говорят о муже, за которого выходит замуж женщина. Mesela ben evlenirsem evlendiğim adam benim kocam oluyor. |||вышла замуж|||| ||si je me marie|que j'épouse|||mon mari| ||"if I marry"|I marry|||| For example, if I get married, the man I married gets my husband. Например, если я выйду замуж, то мой муж станет моим мужем. Koca kelimesini sadece erkekler için kullanıyoruz. |le mot||les hommes||utilisons Husband||only||| We use the word husband only for men. Мы используем слово муж только для мужчин. Kadınlar için ise "karı" kelimesini kullanıyoruz. les femmes|||femme|le mot|nous utilisons ||as for|wife|the word "karı"| For women, we use the word "profit". Для женщин мы используем слово "кары". Yani o senin kocan oluyor sen de onun karısı oluyorsun. |||||||||становишься ||ta|mari|deviens||||femme|tu deviens |||your husband|||too|||"become" So he's my husband, and I'm his wife. То есть он становится твоим мужем, а ты его женой. Hatta evlenirken, nikah töreninde şöyle denir " Ben de sizi karı-koca ilan ediyorum." ||брак|||||||||объявляю| même|en se mariant|mariage||comme ça|on dit||||||déclare| even|getting married|wedding|wedding ceremony||it is said||||husband||declare| Sogar bei der Trauung, der Hochzeitszeremonie, heißt es: "Ich erkläre euch jetzt zu Mann und Frau". Even when you are getting married, the wedding ceremony says, "I declare you husband and wife." Даже на свадьбе, на церемонии бракосочетания говорят: "Я объявляю вас мужем и женой".

Dördüncü kelimemiz ise "kıskanmak"kelimesi. |||ревновать| quatrième|||être jaloux| ||"on the other hand"|to be jealous| |||حسادت کردن| Our fourth word is "envy". Четвертое слово - слово "завидовать". Kıskanmak ne demek ? Завидовать|| What does it mean to be jealous? Что означает завидовать? Mesela ben ve sen arkadaşız. ||||друзья ||||are friends For example me and you are friends. Например, я и ты друзья. Ve senin çok güzel bir kıyafetin var. |||||vêtement| |||||outfit| And you have a very nice outfit. И у тебя есть очень красивая одежда. Ben o kıyafeti çok beğeniyorum ve benim olmasını istiyorum. ||одежда|||||| ||vêtement|||||m'appartenir| ||the outfit||I like||my|to be| ||||||mein|sein| Das Kleid gefällt mir sehr und ich möchte es haben. I like that outfit very much and I want it to be mine. Мне очень нравится эта одежда, и я хочу, чтобы она была у меня. Ama o senin kıyafetin. ||ta|vêtements |||your outfit But it's your dress. Но это твоя одежда. Ben de bunu kıskanıyorum ve mesela senin kıyafetinin üzerine kahve döküyorum, ya da senin kıyafetini kesiyorum. ||||||||||می‌ریزم|||||برش می‌زنم |||je suis jaloux|||ta|vêtement|sur||je renverse||||vêtements|je coupe |||I'm jealous||||your clothes|on||I spill||||your clothes|I cut ||||||||||||||твою одежду| Ich bin eifersüchtig darauf und verschütte zum Beispiel Kaffee auf deine Kleidung oder ich schneide deine Kleidung auf. I am jealous of this and for example I pour coffee on your clothes or cut your clothes. Я тоже завидую этому и, например, я проливаю кофе на твою одежду или режу твою одежду. İşte buna kıskanmak deniyor. voilà||être jaloux| Das nennt man Eifersucht. This is called envy. Это называется завистью. Ben seni kıskanıyorum. I'm jealous of you. Я завидую тебе. Senin kıyafetini kıskanıyorum. |your outfit| I'm jealous of your outfit. Ben kıskançlık yapıyorum. |Я ревную.| |de la jalousie| |jealousy| Ich bin neidisch. I'm jealous. Ben kıskancım. |Я ревнивый. |je suis jaloux |I am jealous Ich bin neidisch. I am jealous. Kıskanç bir insanım. Ревнивый|| jaloux|| jealous|| Ich bin ein eifersüchtiger Mensch. I'm a jealous person.

Beşinci kelimemiz ise "ceset"kelimesi. |||труп| |||le corps| ||"is"|corpse|word |||جسد| Das fünfte Wort ist "Leiche". Our fifth word is the word "corpse". Пятим словом является слово "труп". Ceset demek insan demek ama ölü bir insan. Труп||||||| |||||mort|| Leiche||||||| Dead body||||||| |||||مرده|| Ein Leichnam ist ein Mensch, aber ein toter Mensch. A corpse means a human, but a dead person. Труп означает человека, но мертвого человека. Yani ölü bir insanın vücuduna ceset deniyor. ||||телу человека|| ||||son corps|cadavre| "It means"|dead|||to the body|dead body| Der Körper einer toten Person wird also als Leiche bezeichnet. So a dead person's body is called a corpse. То есть за трупом человека говорят о мертвом человеке.

Dediğim gibi çok fazla bilmediğiniz kelime olabilir hepsini açıklayamayacağım. ||||||||не смогу объяснить comme je dis||||vous ne connaissez pas||peut-être|toutes les|je ne peux pas expliquer ||||you don't know|||all of them|"I can't explain" Wie ich schon sagte, gibt es vielleicht zu viele Wörter, die Sie nicht kennen, ich kann sie nicht alle erklären. As I said, there may be words that you do not know too much. Как я сказал, могут быть многие слова, которые вы не знаете, и я не смогу все объяснить. O yüzden fazla uzatmadan bölüme başlayalım. |||sans tarder|| ||too much|without further ado||let's start Fangen wir also ohne weiteres mit der Folge an. So let's start the episode without further ado. Поэтому давайте начнем раздел без лишних удлинений.

İKİ KIZ KARDEŞ TWO SISTERS ДВЕ СЕСТРЫ

Sabah olmadan bu işi bitirmek için köydeki eve doğru yola çıktım. |sans||travail|terminer||la maison du village||en direction de||je suis parti morning|"before"|||finish||in the village||towards|way| Ich machte mich auf den Weg zum Haus im Dorf, um diese Arbeit vor dem Morgen zu beenden. To finish this work in the morning, I headed home to the village. Je me suis mis en route pour la maison du village afin de terminer ce travail avant le matin. Я отправился в дом в деревне, чтобы закончить эту работу до утра. Etraf çok sessizdi. ||было тихо environ||silencieux The surroundings||"was very quiet" Es war sehr ruhig. It was very quiet around. C'était très calme autour. Вокруг было очень тихо. Cesedi ortadan kaldırmak için aklıma ilk gelen yer bu köy evi olmuştu. le corps|faire disparaître|enlever||à l'esprit||qui m'est venu|||le village||était The body|from the middle|dispose of||to my mind|first|coming||this|village house|house|was der Körper||||||||||| Der erste Ort, der mir einfiel, um die Leiche zu entsorgen, war dieses Dorfhaus. The first place that came to my mind to remove the corpse was this village house. Le premier endroit qui m'est venu à l'esprit pour me débarrasser du corps était cette maison de village. Первое место, пришедшее мне в голову для уничтожения тела, был этот деревенский дом. Buna ellerimdeki kanı yıkarken karar vermiştim. |sur mes mains|sang|en lavant|| |"on my hands"|the blood|"while washing"|decision|I had decided Das entschied ich, während ich mir das Blut von den Händen wusch. I decided this when washing the blood in my hands. J'ai décidé cela en lavant le sang de mes mains. Я принял это решение, моющий кровь с рук. Köydeki evin bahçesine gömecektim onu. |||закопаю| du village||dans le jardin|je l'enterrerai| ||the garden|I would bury| |||begraben| Ich wollte ihn im Garten des Hauses im Dorf begraben. I would bury him in the garden of the house in the village. Я собирался похоронить его во дворе дома в деревне.

İzin verin size hikayeyi en baştan anlatayım. permis|permettez||||au début| permission|give||||from the beginning|"let me tell" Lassen Sie mich Ihnen die Geschichte von Anfang an erzählen. Let me tell you the story from the beginning. Laissez-moi vous raconter l'histoire depuis le début. Позвольте мне рассказать вам историю с самого начала. Size Melek'ten, Adem'den, annemle babamdan ve bir de ninemden bahsedeyim. ||Адеме||от моего папы||||| |Melek|Adem||mon père||||ma grand-mère|je parle |from Melek|from Adam||my dad||||from my grandmother|let me talk Lassen Sie mich Ihnen von Melek, Adam, meinen Eltern und meiner Großmutter erzählen. Let me tell you about Melek, Adam, my parents and my grandmother. Je vais vous parler d'Angel, d'Adam, de mes parents et de ma grand-mère. Давайте поговорим о Мелек, Адеме, моих родителях и моей бабушке. Beş yaşına kadar dünya benim için dönüyor sanırdım. |||||||думал, что Cinq|ans|||||tournait|je pensais ||||||revolves|I thought Bis ich fünf war, dachte ich, die Welt dreht sich für mich. Until I was five, I thought the world was turning for me. Jusqu'à l'âge de cinq ans, je pensais que le monde tournait autour de moi. До пяти лет я думал, что мир поворачивается ко мне. Duvarlar benim fotoğraflarımla doluydu. Стены||| les murs||mes photos|étaient pleines The walls||with my photos|were filled with Die Wände waren voll mit Bildern von mir. The walls were filled with my photos. Les murs étaient remplis de photos de moi. Мои фотографии украшали стены. Sonra bir gün annem ve babam bana hayatımın en kötü haberini verdiler. ||||||||||плохую новость| ||||||||||la nouvelle| ||||||||||worst news| Then one day my parents gave me the worst news of my life. Un jour, mes parents m'ont annoncé la pire nouvelle de ma vie. Потом однажды мои родители сказали мне самые плохие новости в моей жизни. "Bir kardeşin oldu." |un frère|tu as |a sibling|you have "You had a brother." "У тебя появился брат." Pembe kıyafetler giymiş olan minik bebeği bana uzattılar. rose|vêtements roses|vêtue||petit|le bébé||m'ont tendu Pink|clothes|wearing||little|||handed to me |||||das Baby|| Sie gaben mir das winzige Baby in rosa Kleidern. They handed the little baby dressed in pink clothes to me. Ils m'ont tendu le petit bébé habillé en rose. Они передали мне маленького ребенка, одетого в розовую одежду. "Öp kardeşini" dediler. embrace|ton frère| "Kiss"|your sibling| "Küss deinen Bruder", sagten sie. They said, "Kiss your brother." "Поцелуй своего брата", - сказали они. Melek hayatımda gördüğüm en güzel şeydi. l'ange|dans ma vie|que j'ai vue||| Angel|in my life|I saw|||"thing" Angel war das Schönste, was ich je in meinem Leben gesehen habe. The angel was the best thing I have ever seen in my life. Angel était la plus belle chose que j'aie jamais vue. Ангел был самым прекрасным существом, которое я когда-либо видел в своей жизни. Güzelliği beni korkutmuştu. ||испугала sa beauté||m'avait effrayé Her beauty||had scared Ihre Schönheit machte mir Angst. Her beauty scared me. Sa beauté m'effrayait. Ее красота пугала меня. O an hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlamıştım. ||||||||понял |||||||ne serait|j'avais compris |at that moment|||thing|"the same as before"||wouldn't be|I had realized Ich wusste in diesem Moment, dass nichts jemals wieder so sein würde wie zuvor. At that moment, I understood that nothing would be the same. J'ai alors compris que rien ne serait plus jamais comme avant. В тот момент я понял, что ничто уже не будет прежним.

Bana " Artık kocaman oldun! |maintenant|énorme|tu es devenu ||all grown up|you've grown Er sagte zu mir: „Du bist jetzt riesig! He said to me, "You're huge now! Il a dit : "Tu es un grand garçon maintenant ! Он сказал мне: «Теперь ты огромный! Ablasın" dediler. tu parles| you are sister| Sie sagten: "Du bist deine Schwester." They said "sister". Ils m'ont dit : "Tu es ma sœur. Они сказали: "Твоя старшая сестра". Şoktaydım. Я был в шоке. j'étais choqué I was shocked. Ich war geschockt. I was shocked. Я был в шоке. Dünya artık benim için dönmüyor, Melek için dönüyordu. ||||не вращается||| monde|ne plus|||ne tourne plus|||tournait |anymore|||isn't turning|||"was turning" The world was not turning for me anymore, it was turning for Melek. Le monde ne tournait plus pour moi, il tournait pour Angel. Теперь мир для меня не вращается, он вращается для Мелиссы. Günler benim için çok zor geçmeye başladı. |||||проходить| |||||passer| |||||"to pass"| Die Tage wurden für mich sehr schwierig. The days started to be very difficult for me. Дни начали проходить для меня очень тяжело. Kıskançlık bütün bedenimi ele geçirmişti. ||||овладела la jalousie|toute|mon corps|saisir|avait envahi Jealousy had consumed||my entire body|take over|had taken over Eifersucht erfasste meinen ganzen Körper. Jealousy had taken over my whole body. La jalousie s'est emparée de tout mon corps. Зависть овладела мной целиком. Planlar yapmaya başladım fındık kadar aklımla. Планы||||| des plans|||noisette||avec ma petite tête Plans|||hazelnut|like|with my little mind Ich fing an, mit meinem Verstand Pläne zu schmieden wie eine Haselnuss. I started making plans with my mind as much as nuts. J'ai commencé à faire des projets avec mon esprit de la taille d'une noisette. Я начал делать планы с головой размером с орех. Bir defasında, o iri gözlerine parmağımı soktum. ||||||вставил палец |une fois||grandes|ses yeux|mon doigt|j'ai mis one time|one time|that|big|your big eyes|my finger|poked into Einmal steckte ich meinen Finger in diese großen Augen. Once, I put my finger in those big eyes. Une fois, j'ai mis mon doigt dans ses grands yeux. Однажды я воткнул палец в его большие глаза. Başka bir sefer, nefessiz kalması için burnuna leblebi soktum. ||||||носу|| une autre||fois|sans respirer|rester sans souffle||son nez|pois chiche| another||Another time|out of breath|"to be breathless"||his nose|chickpea|I put |||||||Kichererbsen| |||||||حبوبات تفت داده| Ein anderes Mal steckte ich ihm eine Kichererbse in die Nase, damit er nach Luft schnappte. Another time, I put a chickpea in his nose to keep him breathless. Une autre fois, je lui ai enfoncé un pois chiche dans le nez pour qu'il ne puisse plus respirer. Другой раз я вставил в нос его чечевицы, чтобы он задохнулся. Kulağına mum akıttım. ||налил в ухо à ton oreille|de la cire|j'ai versé into his ear|wax|I dripped Ich habe ihm eine Kerze ins Ohr gesteckt. I poured candles in your ear. J'ai versé de la cire de bougie dans son oreille. Я утопил в ухе воск. Yüzüne yastık bastım.Üstüne oturdum. В лицо|||| à son visage|coussin|j'ai appuyé|sur elle|je me suis assis your face|pillow|pressed|on it|I sat Ich drückte ein Kissen auf sein Gesicht und setzte mich auf ihn. I pressed a pillow on his face. J'ai mis un oreiller sur son visage et je me suis assise sur lui. Накрыл лицо подушкой. Сел на нее. Sokaktan geçen kedinin bokunu mamasına karıştırdım. ||||корму кошки| de la rue|passant|le chat|ses excréments|sa nourriture| from the street||the cat's|its poop|into its food|I mixed Ich habe die Scheiße einer vorbeilaufenden Katze in sein Futter gemischt. I mixed the cat shit passing through the street into the food. J'ai mélangé la merde d'un chat errant à sa nourriture. Я смешал какашку кота, проходящего по улице, со своим кормом. Rüzgardan hasta olsun diye kapıyı ve pencereyi sonuna kadar açtım. От ветра||||||||| le vent|||pour que|la porte||la fenêtre|jusqu'à la fin||j'ai ouvert from the wind|sick|||the door||the window|"all the way"||I opened Ich öffnete die Tür und das Fenster ganz, um vom Wind krank zu werden. I opened the door and the window all the way to get sick from the wind. J'ai ouvert la porte et la fenêtre en grand pour qu'il soit malade à cause du vent. Я открыл дверь и окно настежь, чтобы дуновение ветра заразило его. Bana mısın demedi. |tu|ne m'a pas dit |you|didn't affect Er hat nicht gesagt, bist du zu mir. He didn't say to me. Il n'en avait rien à faire de moi. Он не сказал ты мне. Annem, babam veya ninem bunları fark ettiklerinde bana kızdılar. ||||||||разозлились на меня |||ma grand-mère|cela||quand ils ont remar||m'ont grondé ||or|my grandmother|these||when they noticed||got angry ||||||als sie|| Als meine Mutter, mein Vater oder meine Oma das bemerkten, wurden sie sauer auf mich. When my mother, father, or grandmother noticed them, they got angry with me. Lorsque ma mère, mon père ou ma grand-mère s'en rendaient compte, ils étaient en colère contre moi. Когда мои мама, папа или бабушка замечали это, они злились на меня. "Kardeşini rahat bırak!" ta sœur|tranquille|laisser tranquille |comfortable|leave alone "Leave your brother alone!" "Laisse ton frère tranquille !" — Оставь своего брата в покое! dediler. they said. Ağzıma terlikle vurdular. ||ударили à la bouche|la sandale|ils ont frappé To my mouth|with a slipper|hit me Sie schlugen mir mit einem Pantoffel auf den Mund. They hit my mouth with slippers. Ils m'ont frappé dans la bouche avec une pantoufle. Они били меня тапками по рту.

Melek evin güzel kızıydı, bana da oğlanmışım gibi davrandılar. ||||||как мальчику|| |||c'était la fille|||un garçon||ils ont agi |||"was the daughter"|||I was a boy||they acted ||||||Junge|| Melek war das schöne Mädchen des Hauses, sie behandelten mich wie einen Jungen. Melek was the beautiful girl of the house, and they treated me like a son. Melek était la jolie fille de la maison, et ils me traitaient comme un garçon. Мелек была красивой девушкой в доме, они относились ко мне как к мальчику. Evdeki bütün işleri bana yaptırdılar. ||||заставили сделать à la maison|tous les|les travaux||m'ont fait faire |all the|tasks||made me do Sie ließen mich alle Arbeiten im Haus erledigen. They made me do all the work at home. Они заставляли меня делать всю работу по дому. Gülperi koş iki ekmek al, yerleri temizle Gülperi, kardeşinin altını değiştir Gülperi, ninenin dişlerini bardağa koy, babanın terliklerini getir. |||||||||||||||||тапочки отца| Gülperi|cours||pain|achète||nettoie|Gülperi|de ton frère|de la sœur|||les dents de grand-m|les dents de ta grand|dans le verre|mets les||les pantoufles de| Gülperi|run||||the floors|clean the floors|Gülperi|your sibling's|diaper|change|Gülperi|your grandmother's|teeth|the glass|put|your father's|your father's slippers|bring Gülperi lauf, kauf zwei Brote, putze den Boden Gülperi, wechsle die Windel deines Bruders Gülperi, steck die Zähne deiner Großmutter ins Glas, bring die Pantoffeln deines Vaters. Run Gülperi, buy two breads, clean the floors Gülperi, change the bottom of your brother Gülperi, put the grandmother's teeth in the glass, bring your father's slippers. Gülperi, va chercher deux pains, nettoie le sol, Gülperi, change la couche de ton frère, Gülperi, mets les dents de ta grand-mère dans un verre, apporte les pantoufles de ton père. Гюльпери беги, купи две буханки хлеба, вымой пол Гюльпери, поменяй пеленку брату Гюльпери, засунь бабушкины зубы в стакан, принеси отцу тапочки. On sekiz yaşıma girer girmez elime anahtarı verdiler, eski arabamızla çarşıya pazara her yere beni  gönderdiler. ||||как только||||||||||| |dix-huit|mon âge|je vais entrer|je suis entré||la clé||||au marché|au marché||||m'ont envoyé ||"my age"|turning|as soon as|in my hand|the key|gave me||with our car|to the market|the market||||they sent me Sobald ich achtzehn wurde, gaben sie mir den Schlüssel, sie schickten mich zum Markt, zum Markt, überall hin mit unserem alten Auto. As soon as I was eighteen, they handed me the key and sent me to the market everywhere with our old car. Dès que j'ai eu dix-huit ans, ils m'ont mis la clé dans la main et m'ont envoyé partout avec notre vieille voiture. Как только мне исполнилось восемнадцать, мне дали ключ, и меня отправили на рынок, на рынок, куда угодно на нашей старой машине. Direksiyonun başında durdukça kadınlıktan uzaklaştım. руля|за рулем||| du volant|au volant|en restant|la féminité|je me suis éloigné the steering wheel|at the wheel|"as I stayed"|femininity|"drifted from" فرمان خودرو|||| Als ich hinter dem Steuer stand, entfernte ich mich von der Weiblichkeit. As I stood behind the wheel, I moved away from femininity. Plus je restais derrière le volant, plus je m'éloignais de la féminité. Пока я стоял за рулем, я отдалялся от женственности. Kardeşim büyüdükçe güzelleşti, bense kıskançlığımdan mıdır nedir bilinmez çirkinleştim. |||||||неизвестно почему| mon frère|en grandissant|devenue belle|quant à moi|de ma jalousie|question particle|question particle|on ne sait|je suis devenu laid |as he grew|became beautiful|I|my jealousy|question marker|what it is|"is unknown"|I became uglier |||ich||||| ||||||||زشت شدم Mein Bruder wurde mit zunehmendem Alter schöner, aber ich wurde aus Eifersucht hässlicher. My brother got better as he grew up, and I became ugly because of my jealousy. En grandissant, mon frère est devenu plus beau, et moi, je suis devenue laide à cause de ma jalousie. Мой брат становился красивее, когда становился старше, а я становился уродливее из-за ревности. O bir hanımefendi gibiydi, bense bir oğlan çocuğu! ||||а я||| ||madame||quant à moi||un garçon|un garçon ||lady||I||boy| Sie war wie eine Dame, ich war ein Junge! He was like a lady, and I am a boy! Elle était comme une dame, et moi comme un garçon ! Она была как леди, а я как мальчик!

İyice büyüdük. |сильно выросли bien|nous avons grandi Really|we grew gut| Wir sind gut aufgewachsen. We grew up well. Мы выросли к тому времени. Mahallenin en yakışıklıları, en zenginleri onu istedi; o ise okumayı tercih etti. ||||богачи||||||| du quartier||les plus beaux||les plus riches||||||préféré| the neighborhood's||the handsome ones||the richest||wanted||however|reading|preferred| Die hübschesten und reichsten Leute in der Nachbarschaft wollten ihn; er las lieber. The most handsome and richest people in the neighborhood wanted him; he preferred to read. Les plus beaux et les plus riches du quartier le réclament, lui préfère étudier. Самые красивые и богатые парни из района хотели её, но она предпочла учиться. Beni sadece ilkokula kadar okutan ailem "Hemen!" ||начальную школу|||| ||l'école primaire||m'a fait aller|| |only|elementary school||put through school|my family|right away Meine Eltern, die mich nur bis zur Grundschule unterrichteten, sagten "Jetzt!" My family, who has just taught me until primary school, says "Immediately!" Mes parents, qui m'ont éduquée jusqu'à l'école primaire, m'ont dit : "Maintenant !". Мои родители, которые учили меня только в начальной школе, сказали: «Сейчас!» dediler. ils ont dit they said. они сказали. "Melek'imizi okutalım." Нашего ангела| notre ange|let's read our angel|"Let's educate" "Lass uns unseren Engel lesen lassen." "Let's read our Melek." "Éduquons notre Ange". "Давайте научим нашего ангела." Yemeklerin etini sebzesini seçip ona yedirdiler, bana suyunu içirdiler. ||||||||дали выпить |la viande|légume|||||| of the meals|meat|its vegetables|picked out|to him|They fed||its broth|made me drink Sie wählten das Fleisch und Gemüse der Gerichte aus und fütterten es ihm, sie ließen mich seinen Saft trinken. They chose the meat and vegetables of the dishes and fed them, they made me drink their juice. Они выбрали мясо и овощи из блюд и накормили ее им, а мне дали выпить воду. Yediği bir yemiş acı veya ekşi çıktığında "Ver ablan yesin" dediler. ||фрукт||||оказался|||| "She ate"||fruit|bitter||sour|"turned out"|let|sister|let her eat| Als eine Nuss, die er gegessen hatte, bitter oder sauer war, sagten sie: "Gib sie deiner Schwester." They said "Give your sister to eat" when a nut that eats is bitter or sour. Lorsqu'un aliment qu'il mangeait s'avérait amer ou aigre, ils disaient : "Laisse ta sœur le manger". Когда орех, который он ел, оказывался горьким или кислым, они говорили: «Отдай его своей сестре». Melek de şımardıkça şımardı, ben ezildikçe ezildim. ||становилась всё капризнее|избаловалась||| ||je mehr|schüchterte||ezildik| ||more spoiled|got more spoiled||as I was crushed|I was crushed. |||||فشرده شدم|فشرده شدم Melek wurde auch verwöhnt, wie sie verwöhnt wurde, ich war erdrückt, wie ich erdrückt wurde. The angel was spoiled as I spoiled, I was crushed as I was crushed. L'ange s'est gâté et s'est gâté, et j'ai été écrasé et écrasé. Мелек тоже была избалована, как она была избалована, я был раздавлен, как я был раздавлен. Beddualar ettim arkasından, tesir etmedi, işe yaramadı. |||не подействовало||| |||Wirkung|hatte keinen Effekt|| Curses||after him|effect|it did not have an effect||didn't work Ich fluchte hinter ihm, es wirkte nicht, es ging nicht. I did the curse, it didn't work, it didn't work. Я ругался вслед за ним, не повлияло, не сработало. Son çare büyülere, muskalara sarıldım. |||амулеты| |last resort|spells and charms|talismans|I resorted to Als letzten Ausweg klammerte ich mich an Zaubersprüche und Amulette. As a last resort, I hugged spells and amulets. В крайнем случае я цеплялся за заклинания и амулеты. O da işe yaramadı. ||to work| Es hat auch nicht funktioniert. It didn't work either. Он не сработал. Ne istediyse oldu. |что хотел| |he/she wanted| Was er wollte, geschah. Whatever he wanted was. Получил все, что хотел. Her şeyi aldı. Er hat alles mitgenommen. He took everything. Он все взял.

25 yıllık ömrümün 20 yılı Melek'i kıskanmakla geçti. ||годы||| twenty-five|of my life|year|Melek|with jealousy|passed Ich habe 20 Jahre meines 25-jährigen Lebens damit verbracht, eifersüchtig auf Melek zu sein. 20 years of my 25 years of life have passed with envy of Melek. Sur mes 25 ans de vie, j'ai passé 20 ans à être jaloux d'Angel. Я провел 20 лет из своей 25-летней жизни, завидуя Мелеку. Kıskanmak zor iş. to be jealous|| Jealous work. Зависть - трудная работа. Sadece yaşayan bilir zorluğunu. |||трудность |living|knows|the difficulty Nur die Lebenden kennen die Schwierigkeit. Only the living knows its hassle. Только живущий знает ее трудность. Baktım artık yapamıyorum, yüreğim daha fazla dayanmıyor, evden ayrılmaya kadar verdim. |||دل من|||تحمل نمی‌کند||ترک کردن|| I looked|any longer|I can't do it|my heart|||can't take it||leaving the house||I gave ||||||не выдерживает|||| Ich habe gesehen, dass ich nicht mehr kann, mein Herz hält es nicht mehr aus, ich habe es aufgegeben, das Haus zu verlassen. I looked, I can't do it anymore, my heart doesn't last any longer, I gave it until I left home. J'ai réalisé que je ne pouvais plus le faire, que mon cœur ne pouvait plus le supporter, alors j'ai décidé de quitter la maison. Я понял, что больше не могу, мое сердце больше не выдерживает, я даже удалился из дома. Pes ettim yani. پس|| I gave up|I gave| Also gab ich auf. So I gave up. Поэтому я сдался. Tabi öyle hemen çekip gidemedim. ||||не смог уйти of course|so|right away|pulling|"couldn't leave" Natürlich konnte ich nicht sofort gehen. Of course, I could not just go away. Конечно, я не мог уйти сразу. Bir koca bulmalıydım önce. ||должна была найти| ||should have found| Ich musste erst einen Ehemann finden. I had to find a husband first. Сначала мне нужно было найти мужа. Ben koca ararken Adem çıkıp geldi. ||искала||| I||"while looking for"|Adem|showed up| Während ich einen Ehemann suchte, kam Adem heraus. While I was looking for a husband, Adam came out. Когда я искала мужа, появился Адам. Adem'i ilk görüp seven bendim. Адама|||| Adam||seeing|loved|"I was the one" Ich war der Erste, der Adam gesehen und geliebt hat. I was the first to see and love Adam. J'ai été la première à voir et à aimer Adam. Я была первой, кто увидел Адама и влюбился в него. Tahmin edersiniz ki o da Melek'in oldu. |||||Мелек's| guess|you guess||||Melek's| Sie haben es erraten, es war auch Meleks. You guessed that it was Melek's. Comme vous pouvez l'imaginer, cela est allé à l'Ange. Как вы уже догадались, это тоже был Мелек.

Arabayla yukarı çıktıkça camdan içeri dolan köy havası üzerimdeki kan kokusunu dağıtıyordu. |||из окна||проникающий|||||| |||||||||||dissipait |up|as we went up|the window|inside|swirling||air|on me|blood|blood smell|was dispersing Als ich den Hügel hinauffuhr, zerstreute die durch das Fenster strömende Dorfluft den Blutgeruch an mir. The village air filled in the window as I climbed up the car, scattering the smell of blood on me. Alors que nous montions la colline, l'air du village qui pénétrait par la fenêtre dispersait l'odeur du sang sur moi. Когда я ехал вверх по холму, деревенский воздух, проникавший в окно, рассеивал запах крови на мне.

Eve vardığımda benden çaldıkları çocukluğum geldi gözlerimin önüne. |когда я пришел|||||| |"when I arrived"||"they stole"|my stolen childhood||my eyes|before me Als ich nach Hause kam, kam mir meine Kindheit in den Sinn, die sie mir gestohlen hatten. When I got home, my childhood, which they stole from me, came before my eyes. Quand je suis rentré chez moi, je me suis souvenu de l'enfance qu'ils m'avaient volée. Когда я вернулся домой, мне вспомнилось детство, которое у меня украли. Melek'i kucağıma verdikleri o gün geldi. ||дали||| |into my arms|"they gave"||| Der Tag kam, an dem sie Melek in meine Arme gaben. The day they gave Melek to my lap came. Ce jour est arrivé lorsqu'ils m'ont mis Melek dans les bras. Настал день, когда Мелека дали мне на руки. Hemen arabadan indim. ||вышел из машины immediately|got out of|got off Ich bin gerade aus dem Auto gestiegen. I got out of the car immediately. Я только что вышел из машины. Bagajı açtım. The trunk|I opened Ich öffnete den Kofferraum. I opened the trunk. Я открыл багажник. Adem'in cansız bedenine baktım. Адама||| Adem's|lifeless|Adem's lifeless body|I looked Ich betrachtete Adams leblosen Körper. I looked at the lifeless body of Adam. Я посмотрел на безжизненное тело Адема. Akan kan bagaja dolmasın diye kilerden aldığım bir çuvalı geçirmiştim kafasına. آکان|||پر نشود||انبار|||کیسه|گذاشته بودم|سرش the blood|blood|the trunk|"not fill"||from the pantry|I took||a sack|I had put|on his head ||||||||||на голову Ich hatte ihm einen Sack aufgesetzt, den ich aus dem Keller geholt hatte, damit das vergossene Blut nicht den Kofferraum füllte. I put a sack on the head that I bought from the cellar so that the blood was not filled into the trunk. J'ai mis un sac de la cave sur sa tête pour que le sang ne remplisse pas la botte. Я надел ему на голову мешок из погреба, чтобы кровь не залила сапог.

Birbirleri için delirdiklerini, evleneceklerini duyurmuşlardı. یکدیگر||دیوانه بودند|ازدواج خواهند کرد|اعلام کرده بودند each other||"they were crazy"|they would marry|they announced ||||объявили Sie verkündeten, dass sie verrückt nach einander seien und heiraten würden. They announced that they were going crazy for each other and they were getting married. Ils ont annoncé qu'ils étaient fous l'un de l'autre et qu'ils allaient se marier. Они объявили, что без ума друг от друга и собираются пожениться.

Bir kaç gün hastayım diye yalan söyleyip odama kapandım. ||||||||закрылся в комнате |||I'm sick||lie|telling a lie|my room|shut myself in Ein paar Tage lang log ich, dass ich krank sei, und schloss mich in meinem Zimmer ein. I lied for a few days and closed my room. Pendant quelques jours, j'ai menti en disant que j'étais malade et je me suis enfermée dans ma chambre. Я лгал несколько дней, потому что был болен и заперся в своей комнате. Sonra şeytanla kafa kafaya verdim. |||голова к голове| |with the devil|head|head| Dann hatte ich meinen Kopf mit dem Teufel. Then I gave head to head with the devil. Тогда у меня была голова с дьяволом. Şeytan benden daha öfkeliydi. |||был злее the devil|||was angrier Der Teufel war wütender als ich. Satan was more angry than me. Дьявол был злее меня. Mantıklı olmalıydık. |Должны были быть we should have been logical|We should have Wir mussten vernünftig sein. We should have made sense. Nous devions être raisonnables. Мы должны были быть разумными. Şeytan çok acımasızdı, bense ona göre daha merhametli. ||беспощаден был||||| ||war grausam|||||barmherzig ||was ruthless|"whereas I"||||more compassionate ||بی‌رحم بود||||| Der Teufel war sehr grausam, ich bin gnädiger als er. Satan was very cruel, and I am more merciful than him. Дьявол был очень жесток, я милосерднее его. Sonunda bir orta yol bulduk. ||middle||we found Endlich haben wir einen Mittelweg gefunden. We finally found a middle ground. Наконец-то мы нашли золотую середину. Yine de şeytan bana fısıldadı. ||||прошептал мне again||||whispered ||||پچ پچ کرد Doch der Teufel flüsterte mir zu. Still, the devil whispered to me. И все же дьявол шептал мне. "Asıl kurtulman gereken kız kardeşin!" |избавиться от||| the real|"getting rid of"|to be saved|| "Es ist deine Schwester, die du loswerden musst!" "Your sister should get rid of it!" «Это твоя сестра, от которой тебе нужно избавиться!» dedi. said. Bense "Hayır!" I said "No!" dedim. I said I said. "Ona bu kadarı yeter. ||этого достаточно| ||"this much"|is enough „Das reicht ihm. "That's enough for him. "Этого достаточно для него. Bu onun için ölümden de beter." das||||| |||"worse than death"||worse Es ist schlimmer als der Tod für ihn." This is worse than death for him. " C'est pire que la mort pour lui". Для него это хуже смерти».

Her şeyi aldığı gibi Adem'i de almıştı Melek. ||"took"||||had taken| Melek hatte Adam sowie alles andere mitgenommen. As he took everything, Melek had taken Adam. L'ange avait pris Adam comme il avait pris tout le reste. Мелек забрал Адама, как и все остальное. Bu kavgayı kim başlatmıştı? |драку|| |the fight||had started |این دعوا|| Wer hat diesen Kampf begonnen? Who started this fight? Кто начал эту борьбу? Melek mi yoksa ben mi? Angel or me? Ангел или я? Yoksa annem ve babam mı? "Or is it"|||| Or my mom and dad? Или мои мама и папа? Bilmiyorum. I don't know I do not know. Я не знаю. Zaten artık bunların hiçbir önemi yoktu. already||||importance| Es spielte sowieso keine Rolle mehr. Anyway, it didn't matter anymore. В любом случае, все это уже не имело значения.

Bir gün annemle babam evde yokken Melek'i görmeye gelmişti Adem. |||||"not at home"|Melek|to see|had come| Eines Tages, als meine Eltern nicht zu Hause waren, kam Adem zu Melek. One day Adem came to see Melek when my parents were not at home. Однажды, когда моих родителей не было дома, Адам пришел навестить Мелек. Bilmiyordu ki evde bir tek ben varım. ||||||я есть didn't know||||only||I am here Er wusste nicht, dass ich die Einzige im Haus war. He didn't know that I was the only one in the house. Ему неизвестно, что дома только я. Aldım bunu içeriye. ||به داخل I took||inside Ich habe das nach innen genommen. I bought it in. J'ai reçu ça à l'intérieur. Я взял это внутрь. "Git bak" dedim. go|look| Ich sagte: "Geh nachsehen." I said "go look". "Иди посмотри", - сказал я. "Sevgilin seni mutfakta bekliyor." Your lover||in the kitchen|is waiting "Deine Freundin wartet in der Küche auf dich." "Your lover is waiting for you in the kitchen." "Твоя девушка ждет тебя на кухне." Önce tavayı geçirdim kafasına. ||ударил| |the pan|hit|his head Zuerst stellte ich ihm die Pfanne auf den Kopf. First I put the pan on his head. J'ai d'abord placé la casserole au-dessus de sa tête. Сначала я надел ему на голову кастрюлю. Sonra da kafasını mermere vura vura akıttım kanını. |||мрамор|||| ||his head|marble|banging|"banging"|I spilled|its blood Dann habe ich sein Blut vergossen und seinen Kopf auf den Marmor geschlagen. Then I poured his head on the marble. Потом я пролил его кровь, ударившись головой о мрамор. Bilerek oraya akıttım ki temizlemesi kolay olsun. ||||убирать|| Intentionally|there|"I poured"||to clean up|| Ich habe es absichtlich dort hineingegossen, damit es leicht zu reinigen ist. I deliberately flowed there so that it was easy to clean. J'ai fait exprès de le verser là-dedans pour qu'il soit facile à nettoyer. Я намеренно налил его туда, чтобы его было легко чистить. Bir saat içinde tertemiz yaptım mutfağı. ||in|spotless||the kitchen Ich habe die Küche in einer Stunde geputzt. I made the kitchen clean in an hour. Я убрала кухню за час. Sonra bunun arabasını aldığım gibi köy evine gittim. |||I took|||| Dann ging ich zum Dorfhaus, gerade als ich dieses Auto kaufte. Then I went to the village house as I bought this car. Потом я поехал в сельский дом как раз как купил эту машину.

Önce kazma küreği indirdim arabadan, sonra da cesedi. |лопата|||||| first|pickaxe|the shovel|I unloaded|from the car|||the body |بیلچه|بیلچه||||| Zuerst holte ich die Grabschaufel aus dem Auto, dann die Leiche. First I dropped the digging shovel from the car, and then the corpse. Сначала я вынул из машины лопату-копатель, потом кузов. Çok ağırdı. |Было очень тяжело. |It was heavy. Es war sehr schwer. It was very heavy. Он был очень тяжелым. Evin arka bahçesine kadar sürükledim onu. ||||дотащил| |back|||I dragged| ||||کشیدم| Ich schleppte ihn in den Hinterhof des Hauses. I dragged her to the backyard of the house. Я потащил его до заднего двора дома. En uygun yeri bulup kazmaya başladım. ||||копать| |suitable|place|finding|to dig| ||||به کندن| Ich fand die beste Stelle und begann zu graben. I found the most suitable place and started digging. Начал копать, найдя наиболее подходящее место. Kazdıkça rahatladım. |облегчение The more I dug|I felt relieved. Je mehr ich grub, desto erleichterter war ich. I was relieved as I dig. Пока копал, почувствовал себя спокойнее. Öfkem azaldı. My anger|My anger subsided. Meine Wut hat sich gelegt. My anger decreased. Мой гнев утих. Sonra Adem'i kazdığım çukura yuvarladım. ||выкопал|| ||I rolled Adam into the pit I dug.|the pit|rolled him into Dann rollte ich Adam in das Loch, das ich gegraben hatte. Then I rolled Adam into the hole I dug. Затем я закатил Адама в яму, которую сам выкопал. Ardından hızlı hızlı üzerine toprak attım. afterwards|quick||on top of|soil|I threw Dann habe ich schnell Erde darauf geworfen. Then I threw soil on it fast. Затем я быстро засыпал его землей. Saatlerce uğraşıp açtığım çukur dakikalar içinde kapandı. ||выкопал|||| for hours|struggling|"I dug"|hole|minutes||closed up Das Loch, an dem ich stundenlang gearbeitet hatte, war in Minuten geschlossen. The pit I worked for hours closed in minutes. Дыра, над которой я работал часами, закрылась за считанные минуты. İşim bitince bindim arabaya, çıktım yola. |||в машину|| my work|when I finished|I got in|the car|| Als ich fertig war, stieg ich ins Auto und fuhr los. When I was done, I got in the car, got off the road. Закончив, я сел в машину и вышел. Hayatımda ilk defa kendimi Melek'ten daha üstün hissettim. ||||||более превосходным| in my life||time|myself|||superior|I felt It was the first time in my life that I felt superior to Melek. Впервые в жизни я почувствовал превосходство над Мелеком. Melek'e karşı ilk zaferimdi bu. Мелек|||| "against Melek"|||my first victory| Es war mein erster Sieg über Angel. This was my first victory over Melek. Это была моя первая победа над Ангелом. Onun o hiçbir şeyden habersiz güzel suratını görmek ve Adem'in ona bir daha geri dönmeyeceğini bilmenin huzuruyla banyo yapmak istiyordum. ||||не подозревающий ни о чём||||||||||||с чувством покоя||| ||no|of anything|unaware of anything||her beautiful face|to see|||||||"would not return"|knowing that|with the peace||| Ich wollte ihr vergessliches schönes Gesicht sehen und ein Bad nehmen mit der Gewissheit, dass Adam nie wieder zu ihr zurückkehren würde. I wanted to see her beautiful face unaware of that thing and take a bath with the peace of mind that Adam would never return to her. Je voulais voir son beau visage, inconscient de tout, et je voulais baigner dans la tranquillité d'esprit de savoir qu'Adam ne reviendrait jamais vers elle. Я хотел увидеть ее забывчивое красивое лицо и принять ванну, зная, что Адам никогда не вернется к ней.

Eve girdiğimde herkes uyuyordu. Eve||| |I entered||was sleeping Als ich nach Hause kam, schliefen schon alle. Everyone was asleep when I entered the house. Все спали, когда я пришел домой. Çıkıp Melek'in odasına baktım. Ich ging hinaus und sah in Angels Zimmer. I went out and looked at Melek's room. Я вышел и заглянул в комнату Ангела. Melekler gibi uyuyordu.Çok masum görünüyordu. Ангелы||||| "like an angel"||was sleeping||innocent|"looked very innocent" Er schlief wie ein Engel. Er sah so unschuldig aus. She was sleeping like angels. She looked very innocent. Он спал, как ангелы, и выглядел таким невинным. Muhtemelen rüyasında Adem'i görüyordu. |||видела ||Adam| probably|in his dream||was seeing Er hat wahrscheinlich von Adam geträumt. He was probably seeing Adam in his dream. Вероятно, ему снился Адам. Zaten bundan sonra ancak rüyasında görürdü onu. already|from this||only|in his dreams|would see| Danach sah er sie nur noch in seinen Träumen. After that, he would only see him in his dream. После этого он видел ее только во сне.

Düğünü de rüyasında yaparlardı artık. Свадьбу|||| The wedding||in his/her dream|"they would do"| Früher hatten sie die Hochzeit in ihren Träumen. They would do the wedding in their dreams now. Ils feraient le mariage de leurs rêves. Они мечтали о свадьбе. Banyoya girdim ve sıcak bir duş aldım. the bathroom|||hot||shower| Ich ging ins Bad und nahm eine heiße Dusche. I entered the bathroom and took a hot shower. Я пошла в ванную и приняла горячий душ. Sonra mutfağa gidip mükemmel bir kahvaltı hazırladım.Çay demledim. ||||||||Заварил чай. |to the kitchen|going|perfect|||||I brewed tea. Dann ging ich in die Küche und machte mir ein wunderbares Frühstück. Ich machte Tee. Then I went to the kitchen and prepared an excellent breakfast. Потом я пошла на кухню и приготовила отличный завтрак, заварила чай.

Evdekiler mutfaktan gelen mis kokuları alıp birer birer geldiler. Домашние|||||||| The household members|from the kitchen|coming|fragrant|fragrances|taking|one by one|one by one| |||بوی||||| Die Leute im Haus nahmen die süßen Gerüche aus der Küche auf und kamen einer nach dem anderen. The people at home took odors from the kitchen and came one by one. Les habitants de la maison sont venus un par un, sentant le parfum qui se dégageait de la cuisine. Люди в доме улавливали сладкие запахи, исходившие из кухни, и приходили один за другим. "Hayırdır?" Что случилось? What's going on "Was geht?" "What's up?" "Как дела?" dediler. they said. они сказали. "İçimden geldi." درونم| from within me| "Es kam aus mir heraus." "It came from me." "Мне захотелось." dedim. I said. я сказал. "Melek'e, biricik kız kardeşime düğününden önce şöyle güzel bir pazar kahvaltısı hazırlayayım istedim." ||||с её свадьбы|||||||| |"one and only"||my sister|before her wedding|||||Sunday|breakfast|I prepare| "Ich wollte Melek, meiner einzigen Schwester, vor ihrer Hochzeit ein schönes Sonntagsfrühstück zubereiten." "I wanted to make a nice Sunday breakfast for Melek and my only sister before the wedding." «Я хотел приготовить хороший воскресный завтрак для Мелек, моей единственной сестры, перед ее свадьбой». Gülümsedim. Я улыбнулся. I smiled. I smiled. Я улыбнулся. Işıldayan mermer tezgaha baktım. |мраморный|| |Marmor|| Shining|shining marble countertop|shiny marble counter|I looked ||میز سنگی| Ich starrte auf die glänzende Marmortheke. I looked at the shining marble counter. J'ai regardé le comptoir en marbre brillant. Я уставился на блестящую мраморную стойку.