×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: çerez politikası.

image

Turkish YouTube, Evreni yaratmadan önce Allah ne yapıyordu? / Kerem Önder

Evreni yaratmadan önce Allah ne yapıyordu? / Kerem Önder

"Elem yeku nutfeten"

Az bir su...

O, az bir su. İnsan az bir sudur.

"min meneyyin yumnâ"

Akıp giden bir meniden, az bir su değil midir o insan? (Kıyâme Suresi 37. Ayet)

Akıp giden bir meniden...

Allah-u Teala kibirlenmemiz için; insanlığımızı, kulluğumuzu, köleliğimizi unutmamamız için bize nereden geldiğimizi hatırlatıyor.

Az bir su değil midir o?

Akıp giden, düşüp giden bir meniden gelen az bir su değil midir?

Meni nedir kardeşler? Necistir, pistir.

Bir adamın üzerinde biraz meni olsa o adamın kıldığı namaz geçerli olmaz.

Halifemiz Ömer radiyallahu anh iki vakit namaz kıldı. Sonra elbisesine bir baktı bir parça meni var.

Hemen gitti elbisesini temizledi, başka bir elbise giydi.

Peşinden o kıldığı iki vakit namazı belki bununla beraber kılmışımdır diye iade etti.

Bu pislikle kılınan namaz geçerli olmuyor. Buna necaset deniyor.

Hadesten taharet; bedende bir necislik varsa temizlenmek, abdest almak, cunüpsen gusül abdesti almak. Namazın şartlarından bir tanesidir.

İki: necasetten taharet.

Elbisede bir temizlik varsa ya da namaz kılacağın bir yerde pislik varsa burada kıldığın namaz da geçerli olmuyor.

Bu pisliği temizlemen gerekiyor. İslam'da temizlik ibadetten önce geliyor.

Bu şartları iyi bilmemiz lazım kardeşler.

İşte, Allah'ımız diyor ki; gururlanmayın, nereden geldiğinizi ben size söylüyorum. Akıp giden pis bir su...

Ve bu su nereden geliyor? Erkeğin idrar kanalından.

İdrar kanalı...

İdrar kanalı nedir kardeşler? Pislik, necis.

Sen bu necis kanaldan geliyorsun. Sen kime kafa tutuyorsun ya?

Firavun geldi; üç yüz, dört yüz sene yaşadı. Başı bile ağrımadı.

"Ben senin yüce Rabbinim" dedi Musa Aleyhisselam'a.

"ene rabbukumu-l-a'lâ" (Nâzi'ât Suresi 24. Ayet)

"Ben senin en yüce Rabbinim. O senin Allah'ın , O benden ufak kalır." Haşa ve kella.

Bu insan, bu.

Allah'ımız insanın ilahlık taslayamayacağını bildirmek için bize hangi ayeti söyledi?

Meryem ve İsa'dan bahsettiği tek bir ayettir.

"Meryem de İsa da yemek yerlerdi."

Bakın bu bir ayettir.

Ne alakası var yani? İnsan yemek yer zaten. Allah neden bunu söyleme ihtiyacı hissediyor?

Bunu neden sana söylüyor, biliyor musun?

İsa'ya ve Meryem'e, Allah o ikisinden razı olsun, Tanrı diyen Hristiyanlardan, onlara hitap ettikten sonra diyor ki "Meryem de İsa da yemek yerlerdi. "

Bir insan yemek yediği zaman nereye gitmek zorunda? Tuvalete gitmek zorunda.

Tuvalete gidenden ilah olur mu? Olmaz... Olmaz.

O, kocaman sarayda yaşayan Pensilvanyalı kardinal tuvalete gitmek zorunda mı?

"Ben öfkelendiğim zaman bir yerde şimşekler çakıyorsa anlayın ki ben öfkelendim." diyen kardinal, yemek yemek zorunda mı? Zorunda.

Uyumak zorunda mı? Zorunda... Zorundaysa ihtiyaçları var demektir.

İhtiyacı olan birisi ilah olamaz.

Bakın, Allah'ımızın verdiği çok basit misaller bunlar.

Bu misalleri nefsine devamlı olarak telkin edeceksin, teskin edeceksin.

Bak sen arada böyle gururlanıyorsun, kibirleniyorsun falan."O bana muhtaç, bu bana muhtaç." diyorsun ama sen şunu unutma:

Allah hiçbirimize muhtaç değil.

Bu kadar basit. Bak daha biz yoktuk, Allah cinleri yarattı.

İstediği anda, istediği şeyi yaratabiliyor. Önce melekleri yarattı.

"Ben övülmek istiyorum."

Allah dedi ki: "Ben zikredilmek istiyorum, övülmek istiyorum."

Tek başına kainatın sahibiyim. Hiçbir şey yok.

Ben yaratmaya başlayayım, dedi Allah.

Hiçbir şey yokken Allah kendi kendini tenzih ediyordu. Sonra bilinmek, tanınmak istedi.

Zikredilmek, övülmek istedi. Övülmeyi Allah'tan daha çok seven kimse yoktur. Övülmeyi...

Bakın, bütün insanlar övülmeyi sever.

Bir adam bir kitap çıkarttığı zaman, bir adam birilerinin hidayetine vesile olduğu zaman ondan bahsetmek ve övülmeyi sever.

Bu insani vasıflardandır, hoşuna gider.

Ama övülmeyi haddinden fazlaya çıkarttığın zaman Allah ile yan yana gelirsin.

Ne kadar çok övülmeyi seversen sev bil ki Allah senden daha çok seviyor.

Ne kadar kıskanç olursan ol bil ki Allah senden daha kıskanç...

Kullarının kendisinden başka hiçbir şeye ibadet etmesinden razı olmaz.

O'ndan daha kıskanç kimse yoktur. Kimse...

Şimdi...

O Allah yemek yemiyor, uyumuyor, tuvalete gitmiyor.

Tek başına var, hiçbir şey yok.

Hiçbir şeye de muhtaç da değil. Ama sadece övülmeyi istiyor. Tanınmayı, bilinmeyi istiyor.

İlk kimi yarattı?

İlk, Muhammed aleyhisselamın nurunu yarattı.

Muhammed aleyhisselamın nurundan suyu yarattı. Su...

Allah ilk olarak suyu yarattı. Sudan sonra arşı yarattı.

Suyu dondurdu ve arşı yarattı.

Sonra kürsüyü yarattı.

Sonra levh-i mahfuzu yarattı.

Sonra kalemi yarattı ve "Kıyamete kadar yazılması gereken her şeyi yaz." dedi.

Şu, şu, şu olacak; bu, bu, bu olacak.

Şu adamın şu kadar torunu olacak. Şu adamın soyu burada kesilecek.

Kıyamete kadar olacak olan her şeyi Allah'ımız kaleme söyledi ve yaz dedi.

Ondan sonra neyi yarattı? Canlı...

Zikredilmek istedi ve melekleri yarattı.

Meleklerin her birine bazı görevler verdi.

Kimisi Subhanallah diye zikretti, kimisi Elhamdülillah diye kıyamete kadar bu zikirler devam eder.

Kimisi Allahuekber diye zikretti.

Kimisi rükuda durdu, kimisi secdede durdu.

Kimisi kıyamete kadar kıraatte. Ayakta Kur'an okuyor. Devamlı Kur'an'ı hatmediyor.

Sonra... Hayvanları yarattı.

Dedi ki, akılsız bir şey yaratayım. Ben şimdi akıllı bir varlık yarattım.

Nefis koymadım içine. Sınav etmedim onu.

Bir de dedi, hayvan yaratayım. Akılsız, nefsi var.

İhtiyaçlarını karşılıyor, devamlı zevk peşinde.

Hayvanları yarattı. Hayvanlar da vazifelerini yapıyor.

Daimi surette insanlara hizmetteler. Devamlı Allah'ı zikrediyorlar.

Sonra kimi yarattı? Cinleri yarattı.

Bak, daha insan yok. Allah sana muhtaç değil, bana muhtaç değil. Daha biz yokuz.

Sonra cinleri yarattı. Cinlerden sonra da dedi, bir de insanları yaratayım.

Cinler birbirlerini kestiler, öldürdüler. Sınavı kaybettiler.

Bir de daha kaliteli bir ırk yaratayım. Eşref-i mahlukat...Yaratılmışların en şereflisini yaratayım.

Hem akıl olsun hem nefis olsun hem ruh olsun ve seçimler yapsın.

Kalitesini göstersin. Çalışmalarıyla, seçimleriyle peygamberlik makamına kadar yükselebilsin.

Peygamberliğin bir altında sıddık olabilir insan.

Kalitesizliğiyle, çürüklüğüyle, bayağılığıyla, aşağılıklığıyla siccine kadar en dibe, en aşağıya kadar, hayvandan daha aşağıya kadar esfel-i safiline kadar insin.

Seçimleri kendisi yapsın.

İşte Allah bunu murad etti ve bütün insanlığı yarttı.

Nice peygamberler göçüp gittiler, Allah'ın dini ayakta.

Nice alimler göçüp gittiler Allah'ın dini ayakta. Kıyamete kadar koruyacağını vadediyor.

Kuran'dan bir vaad daha söyleyeyim.

"Allah senin dinini bütün dinlere üstün kılacaktır. "

Bu Allah'ın vaadidir, ayettir..

Bu ayet-i kerimeden dolayı bütün tefsir alimleri bu ayetin tefsirinde ne diyorlar?

Kıyametten önce muhakkak İslam bütün dünyaya hakim olacak.

Onu müminler görecekler. Çünkü bu Allah'ın vaadidir.

Bütün vaadleri yerine geldiği gibi İslam'ın bütün dünyaya hakim olduğu günü de sen ister çalış ister çalışma, ister sohbete gel ister gelme, ister kitap oku ister okuma, İster namaz kıl ister kılma...

Allah'a verebileceğin hiçbir şey yok.

Allah bu dini hakim kılacak.

Durum buyken sen kimsin ki kendinle övünüyorsun, ben olmasam bu Zeytinburnu'ndaki tüm insanların tamamı sapıtır diyorsun?

"Bu hocayı bulamazsa bu Zeytinburnu, bu hocanın kıymetini bilmezse Zeytinburnu kafir gider." diyorsun.

Böyle diyen Vehhabi, Seleficiler var. Allah bunlara hidayet versin.

"Bütün Zeytinburnu kafir, biz burada yirmi kişi Vehhabiler Müslüman kaldık."

Koca Zeytinburnu'nda, bir milyonluk Zeytinburnu yirmi kişi Müslüman kalmışlar(!)

Allah'ım sen bu insanları kurtar Ya Rabbi.

Amin.

Dinini İngiltere'den öğrenirsen, İngilizlerden öğrenirsen işte böyle olursun.

Muhammed aleyhisselam sahih hadislerinde buyuruyor ki: "Ümmetim dalalet üzerine birleşmez."

"Siz ümmetimin büyük kalabalığına uyun, sapıtmazsınız."

"Allah'ın kudret eli cemaatin üzerindedir.Cemaatten ayrılmayın. "

Bu hadis-i şerifler bizi kalabalık, ümmetin kalabalığı nerede? Doğru yol orası.

Bugün ümmetin %80'i dört hak mezhebe tabiidir.

İşte basit, ölçü çok basit.

İngiliz ordusu, İngiltere ordusu reklam filmi yapmış.

İngiliz askerleri, İngiliz halkı, genç nüfusu azaldığı için, soyları kuruduğu için hangi nüfusa ihtiyaçları var şimdi?

Müslüman nüfusa... Ne yapmışlar reklam filminde biliyor musunuz?

Müslüman asker miğferi çıkartıyor, takkeyi takıyor.

Allahu Ekber diyor komutanların arasında.

Komutanlar da çok saygı duyar bir vaziyette Müslüman askeri izliyorlar böyle.

Aaa bak bizim ordumuzda, tamam üç Tanrıcıyız, kafiriz, müşriğiz falan ama bizim ordumuzda Müslümanlar gelip askerlik yapabilir.

Müslümanlara yapacağımız soykırımda bize destek olun.

Bütün dünyaya üç Tanrı akidesini sevketmek için bize destek olun.

Namazınızı kılabilirsiniz, serbest.

"Bunu yapabilecek olan adam bulamazlar hocam!"

Vallahi çok adam var, çok gerizekalı Müslüman var.

Çok ahmak Müslüman var.

FETÖ olayı patladı, darbeyi savuşturduk.

Başımızdaki adamlar dediler ki: "Bunlar nereden baksan yirmi bin otuz bindir."

Şu anda rakam kaç biliyor musunuz? Dört yüz bin!

Bunlar sadece sevenleri falan dışarıdaki adamlardan bahsetmiyorum.

Sadece dava açılmış olan insan... Dört yüz bin insana dava açılmış.

Bu adamlar kandırılmış, aldatılmış.

Üç Tanrı inancını Türkiye'de yaymak için Amerika'nın Tanrılığını kabul etmiş adamlar.

Başlarındaki sahte peygambere tabii oldular ve Amerika'nın Tanrılığını Türkiye'ye getirip bizi işgal edeceklerdi.

Dört yüz bin asker buldu bu adamlar ya!

FBI, CIA bunlarla kanki, kanka bunlarla.

Nasıl Müslümanları katlederiz, nasıl tankın altına annesiyle çocuğunu alır öldürürüz?

Plan bu, hesap bu...

Allah tuzaklarını başlarına geçirdi.

Ne kadar kuvvetleri olursa olsun Allah rezil etti.

Rezil etti, Allah'ım sana şükürler olsun.

O kara gecede Rabbim bizi kuvvetlendirdi, güçlendirdi ve onlara karşı tahakküm etti.

O akşam bütün milletin gözünde bir tek şey gördüm.

Vallahi en zayıf adamın bile gözünde ölüm korkusu sıfırdı.

En zayıf adam...

Adam meyhanede içen bir adam, her akşam içiyor.

Haftada bir cumaya gidiyor.

Bu zayıf Müslüman demektir, fasıktır, günah işliyor.

Ama ben Müslümanım, diyor. Kurtulamıyorum bu işten.

Bu adamın bile gözünde ölüm korkusu gitmiş, köprüde en ön safta kurşun yiyor.

Ölürsem şehidim, diyor.

Şehit olur mu? Vallahi vatanı savunmak için gidiyorsa şehittir.

Niteyinde varsa "Arkadaşım bana bir şişe alacağını söyledi." falan varsa bu adamdan anca fetvasını da vereyim, niyazi olur.

Başka bir şey olmaz yani.

Arkadaşım bana vaad etti hocam, bir şişe bana senden yeter ki darbe olmasın, mallar mülkler hepsi yok olur gider. El koyarlar diye.

Bu vaadi yaparsa ve bu vaad için giderse köprüye yüz kurşun da yese niyazi olur, başka bir şey olmaz.

Öbür tarafta ayvayı yersin.

İşte kardeşler, bu iş böyledir.

İngiltere ordusu Üç Tanrı akidesi için Müslüman askerler topluyor.

Kim gidecek size söyleyeyim: Bir, mealcilerden çok asker bulur.

İki, Vehhabi, Seleficilerle zaten İngilizler kankidir.

Vehhabilik dinini kim getirdi? İngiltere.

Ajan Hemper, İbn-ü Abdül Vehhab'ı kandırdı.

Birkaç İngiliz kızıyla beraber bir muta nikahı falan İbn-ü Abdül Vehhab'ın aklını döndürdü.

"Ömer biliyorsa ben de bilirim, Ömer içtihad ediyorsa ben de ederim." dedi.

Vehhabilik dinini kurdu.

Abisiyle babasını tekfir etti.

Abisiyle babası da alim.

İlk reddiyeyi abisiyle babası yaptı Abdül Vehhab'a.

Osmanlı'ya ihanet etti, İngilizlerle saf tuttu.

Osmanlı, Arap topraklarındaki hegemonyasını kaybetti, geriye doğru çekilmek zorunda kaldı.

Bunların vebalinin tamamını ödeyecek.

Bu Vehhabi-Seleficileri davet ediyorum İngiltere ordusuna. Lütfen, buyurun gidin.

Biz zaten Cerablus'ta sizin beş bin tane kankinizi, dava arkadaşınızı, Harici-Vehhabiyi Cerablus'ta şu ellerimizle cehennme göndermeyi Allah bize nasip etti. Elhamdülillah.

Buyurun, karşımıza geçin.

İçeride fitne kaynatmayın.

İçeride Müslümanlara kafir deyip durmayın, ardımızdan küfür etmeyin.

Geçin, er meydanı orada.

Geçin, cihad edelim. Madem cihattan korkmuyorsunuz, ölümden korkmuyorsunuz çıkın karşımıza.

Sizin beş bin tane Harici kardeşinizi cehenneme gönderdik, Elhamdülillah.

Bu sadece başlangıç.

Gelecek hamlede sizin müttefikinizPKK-PYD; O marksistler var ya o ateşe tapanlar var ya.

Şimdi sırada onlar var.

Yirmi bin, yirmi beş bin kişi Allah'ın izniyle Allah-u Teala bize o günü göstersin.

Onların da kökünü kazıyacağız.

Ne kadar müttefikiniz varsa Üç Tanrı akidesini getirmeye çalışan Allah bu ellere nasip etsin, bu akla, bu gözlere nasip etsin onların kökünü kazımayı.

Allah'ım göklerin ve yerin ordularıyla ordularımızı desteklesin.

Amin ya Muin, bi hürmet-i Taha ve Yasin

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Evreni yaratmadan önce Allah ne yapıyordu? / Kerem Önder Was hat Allah gemacht, bevor er das Universum erschaffen hat / Kerem Önder Τι έκανε ο Αλλάχ πριν δημιουργήσει το σύμπαν; / Kerem Önder What was God doing before He created the universe? / Kerem Önder Que faisait Allah avant de créer l'univers / Kerem Önder O que estava Alá a fazer antes de criar o universo? / Kerem Önder Что делал Бог до того, как сотворил вселенную? / Керем Ондер Vad gjorde Allah innan han skapade universum? / Kerem Önder 上帝在创造宇宙之前做了什么? / 凯雷姆·恩德尔

"Elem yeku nutfeten" a drop|a drop| "Elem yeku nutfeten" "Elem yeku nutfeten"

Az bir su... Ein bisschen Wasser... A drop of sperm...

O, az bir su. İnsan az bir sudur. Es ist ein bisschen Wasser, der Mensch ist ein bisschen Wasser. It's a drop of sperm. Human is a drop of sperm.

"min meneyyin yumnâ" |from where| "min meneyyin yumna" "min manayyin yumna"

Akıp giden bir meniden, az bir su değil midir o insan? (Kıyâme Suresi 37. Ayet) fließend|||aus einem Fluss||||||||Auferstehung|Sure|Vers |||the fountain|||||||||| Ist der Mensch nicht ein kleines Wasser aus Samen, das wegfließt? (Surat al-Qiyamah, Vers 37) Was he (human) not just a drop of spilt-out sperm? (Al-Qiyamah 37)

Akıp giden bir meniden... A drop of spilt-out sperm...

Allah-u Teala kibirlenmemiz için; insanlığımızı, kulluğumuzu, köleliğimizi unutmamamız için bize nereden geldiğimizi hatırlatıyor. |||unser Hochmut||unsere Menschlichkeit|unsere Knechtschaft|unsere Sklaverei|||||| ||the Exalted|our arrogance|||our servitude||||||| Allah (swt) erinnert uns daran, woher wir kommen, damit wir nicht überheblich werden und unser Menschsein, unsere Knechtschaft, unsere Sklaverei vergessen. Allah (SWT) reminds us of our creation so that we don't get arrogant, we don't forget our humanity, servitude, and our worship.

Az bir su değil midir o? Was he not just a drop of sperm?

Akıp giden, düşüp giden bir meniden gelen az bir su değil midir? Is he not just a drop of spilt-out sperm?

Meni nedir kardeşler? Necistir, pistir. |||ist schmutzig| me|||is dirty| Was ist Sperma, Brüder? Es ist najis, es ist schmutzig. What is sperm, brothers and sisters? It's filthy and dirty.

Bir adamın üzerinde biraz meni olsa o adamın kıldığı namaz geçerli olmaz. ||||semen||||prayer he performs||| Wenn ein Mann ein wenig Sperma an sich hat, ist sein Gebet nicht gültig. If there's a little amount of sperm on a person, his/her salah will not be valid.

Halifemiz Ömer radiyallahu anh iki vakit namaz kıldı. Sonra elbisesine bir baktı bir parça meni var. ||may Allah be pleased||||prayer|prayed two رکعت||his clothing|||||| Unser Kalif 'Umar, radiyallahu 'anh, betete zwei Mal, dann schaute er auf seine Kleidung und sah, dass dort ein Stück Sperma war. Our Caliph Umar (ra) performed two-rakats of salah, then saw that there's some sperm on his clothes.

Hemen gitti elbisesini temizledi, başka bir elbise giydi. He immediately cleaned the clothes, wore another one,

Peşinden o kıldığı iki vakit namazı belki bununla beraber kılmışımdır diye iade etti. behind it|||||||||I have performed||| Dann gab er die beiden Gebete, die er gesprochen hatte, zurück und dachte, dass er sie vielleicht zusammen mit diesem Gebet gesprochen hatte. and then thinking that he might have performed the salah with sperm on the clothes, he performed the salah again.

Bu pislikle kılınan namaz geçerli olmuyor. Buna necaset deniyor. |||||||Unreinheit| |||||||impurity|is called Das Gebet, das mit diesem Schmutz verrichtet wird, ist ungültig und wird Najasas genannt. The salah performed with this filth is not valid. It's called 'najasah'.

Hadesten taharet; bedende bir necislik varsa temizlenmek, abdest almak, cunüpsen gusül abdesti almak. Namazın şartlarından bir tanesidir. |||||||||wenn du unrein bist||||||| purification ritual|purification|the body||impurity||to be purified|||if you are in a state of major ritual impurity|full ablution|ablution||||| Taharah aus Hadestan: sich zu reinigen, wenn der Körper unrein ist, die Waschung zu vollziehen, die Waschung ghusl zu vollziehen, wenn man nackt ist. Das ist eine der Bedingungen für das Gebet. Taharat means cleaning the body from the najis, performing wudu, and if you're junub, performing a ghusl. It's a condition of salah.

İki: necasetten taharet. |Unreinheit|Reinheit Zwei: taharah von najasas. And the other condition is: taharat from najasah.

Elbisede bir temizlik varsa ya da namaz kılacağın bir yerde pislik varsa burada kıldığın namaz da geçerli olmuyor. the clothing|||||||you will pray||||||you pray|||| Wenn die Kleidung unrein ist oder der Ort, an dem man betet, schmutzig ist, ist das Gebet, das man dort verrichtet, ungültig. If there's filth on your clothes, at the place you plan to perfom the salah, your salah will not be valid.

Bu pisliği temizlemen gerekiyor. İslam'da temizlik ibadetten önce geliyor. ||||||Verehrung|| |the filth|you must clean||||worship|| Im Islam kommt die Sauberkeit vor der Anbetung. You need to clean that filth right away. In Islam, cleanness precedes worship.

Bu şartları iyi bilmemiz lazım kardeşler. We need to know these conditions well, brothers and sisters.

İşte, Allah'ımız diyor ki; gururlanmayın, nereden geldiğinizi ben size söylüyorum. Akıp giden pis bir su... |Our God|||don't be proud|||||||||| Siehe, unser Gott spricht: Sei nicht stolz, ich sage dir, woher du kommst, ein schmutziges Wasser, das fließt... You see, Allah (SWT) says that do not feel proud, I'm telling you your origin. A drop of spilt dirty sperm...

Ve bu su nereden geliyor? Erkeğin idrar kanalından. |||||||urethra Und woher kommt das Wasser? Aus der männlichen Harnröhre. And where does this sperm come from? From the mens urinary canal.

İdrar kanalı... Harnwege... Urinary canal...

İdrar kanalı nedir kardeşler? Pislik, necis. |||||impure unclean Was ist eine Harnröhre, Brüder? Dreck, najis. What is the urinary canal, brothers and sisters? It's filthy, najis.

Sen bu necis kanaldan geliyorsun. Sen kime kafa tutuyorsun ya? Your origin is this najis canal. Who is it that you're defying?

Firavun geldi; üç yüz, dört yüz sene yaşadı. Başı bile ağrımadı. Pharaoh||||||||||didn't hurt Der Pharao kam und lebte dreihundert, vierhundert Jahre lang, ohne auch nur Kopfschmerzen zu haben. Pharaoh lived for 300 or 400 years, and did not even get a headache.

"Ben senin yüce Rabbinim" dedi Musa Aleyhisselam'a. ||glorious|mein Herr||| |||I am your Lord|||peace be upon him "Ich bin dein großer Herr", sagte er zu Mose. He said to Moses Alaihissalam: "I'm your Rabb (Lord)."

"ene rabbukumu-l-a'lâ" (Nâzi'ât Suresi 24. Ayet) Indeed|your Lord||the Most High|Surah Al-Nazi'at|| "ane rabbukumu-l-a'laa" (Vers 24 der Sura Nâzi'ât) "ana rabbukumu al-aAAla" (An-Nazi'at 24)

"Ben senin en yüce Rabbinim. O senin Allah'ın , O benden ufak kalır." Haşa ve kella. ||||||||||||||certainly not "I'm your most exalted Lord. Your God cannot be as exalted as I am."

Bu insan, bu.

Allah'ımız insanın ilahlık taslayamayacağını bildirmek için bize hangi ayeti söyledi? ||Göttlichkeit|nicht anmaßen kann|||||| ||divinity|pretend to be|||||verse| Allah (SWT) revealed which Ayah to inform us that human beings cannot play God?

Meryem ve İsa'dan bahsettiği tek bir ayettir. ||||||verse It's a single Ayah concerning Maryam and Isa (AS) (Jesus).

"Meryem de İsa da yemek yerlerdi." "Both Maryam and Isa (Jesus) would eat."

Bakın bu bir ayettir. It's an Ayah.

Ne alakası var yani? İnsan yemek yer zaten. Allah neden bunu söyleme ihtiyacı hissediyor? |relation|||||||||||| What does it have to do with this? Human beings eat already, why does Allah (SWT) tell us this?

Bunu neden sana söylüyor, biliyor musun? Do you know why He (SWT) tells you this?

İsa'ya ve Meryem'e, Allah o ikisinden razı olsun, Tanrı diyen Hristiyanlardan, onlara hitap ettikten sonra diyor ki "Meryem de İsa da yemek yerlerdi. " ||||||||||Christians||address|||||||||| After addressing the Christians considering Isa (AS) and Maryam, may Allah be pleased with them, as God, Allah says, "Both Maryam and Isa would eat."

Bir insan yemek yediği zaman nereye gitmek zorunda? Tuvalete gitmek zorunda. Where does a person need to go after eating? To the toilet, right?

Tuvalete gidenden ilah olur mu? Olmaz... Olmaz. |going to|god|||| Can someone going to the toilet be a God? No-never, no-never!

O, kocaman sarayda yaşayan Pensilvanyalı kardinal tuvalete gitmek zorunda mı? ||||Pennsylvanian|cardinal|||| Does that cardinal from Pennsylvania, who lives within an enormous palace have to go to the toilet?

"Ben öfkelendiğim zaman bir yerde şimşekler çakıyorsa anlayın ki ben öfkelendim." diyen kardinal, yemek yemek zorunda mı? Zorunda. |wütend geworden|||||blitzt es|verstehen|||||||||| |when I got angry||||lightning strikes|if it strikes|understand|||I got angry||||||| "Wenn ich wütend bin und irgendwo ein Blitz aufblitzt, wisst ihr, dass ich wütend bin." Muss der Kardinal essen? Ja, muss er. Does that cardinal who said, "When there's lightning somewhere, know that I got furious," have to eat? He does!

Uyumak zorunda mı? Zorunda... Zorundaysa ihtiyaçları var demektir. ||||if necessary||| Muss er denn schlafen? Er muss... Wenn er muss, dann muss er. Does he have to sleep? He does. And that means he' has got needs.

İhtiyacı olan birisi ilah olamaz. Someone with needs cannot be God.

Bakın, Allah'ımızın verdiği çok basit misaller bunlar. |our God||||examples| Sehen Sie, das sind ganz einfache Beispiele, die unser Allah gegeben hat. You see, these are simple examples Allah (SWT) gives.

Bu misalleri nefsine devamlı olarak telkin edeceksin, teskin edeceksin. |diese Beispiele|dein Selbst|||einflüstern||soothe| |examples|to yourself|constantly||suggest||calm| Ihr werdet diese Beispiele ständig in eure Seele einflößen, ihr werdet sie beruhigen. You have to remind your ego of these examples all the time.

Bak sen arada böyle gururlanıyorsun, kibirleniyorsun falan."O bana muhtaç, bu bana muhtaç." diyorsun ama sen şunu unutma: |||||||||bedürftig|||||||| ||||you are proud|you are arrogant||||dependent|||in need||||| Look, sometimes you get proud, and conceited. You say, 'He's dependent on me, she's relied on me,'" but never forget this:

Allah hiçbirimize muhtaç değil. |none of us|| Allah ist nicht auf einen von uns angewiesen. Allah (SWT) is not in need of any of us.

Bu kadar basit. Bak daha biz yoktuk, Allah cinleri yarattı. ||||||we weren't||| It's that simple. We didn't exist and Allah (SWT) created the Jins.

İstediği anda, istediği şeyi yaratabiliyor. Önce melekleri yarattı. ||||can create||| He (SWT) can create whatever and whenever He wishes. He (SWT) first created the Angels.

"Ben övülmek istiyorum." |gelobt werden|ich will "Ich möchte gelobt werden." "I want to be praised."

Allah dedi ki: "Ben zikredilmek istiyorum, övülmek istiyorum." ||||erwähnt werden||| ||||to be remembered||to be praised| Allah (SWT) said: "I want to be dhikred, and be praised."

Tek başına kainatın sahibiyim. Hiçbir şey yok. ||Universum|bin Eigentümer||| ||the universe's|I am the owner||| Mir allein gehört das Universum, es gibt nichts. "I am the sole owner of the universe. There's nothing else."

Ben yaratmaya başlayayım, dedi Allah. |create||| "I shall start creating," said Allah (SWT).

Hiçbir şey yokken Allah kendi kendini tenzih ediyordu. Sonra bilinmek, tanınmak istedi. ||||||reinigen||||| ||||||purified|||to be known|to be known| Als es noch nichts gab, heiligte Allah sich selbst, dann wollte er erkannt und anerkannt werden. When there was nothing, Allah (SWT) was exalting Himself. Then He (SWT) wanted to be known and recognised.

Zikredilmek, övülmek istedi. Övülmeyi Allah'tan daha çok seven kimse yoktur. Övülmeyi... to be praised||||||||||being praised He (SWT) wanted to be dhikred and praised. There's no one who favours to be praised more than Allah (SWT). Being praised...

Bakın, bütün insanlar övülmeyi sever. See, all the people like being praised.

Bir adam bir kitap çıkarttığı zaman, bir adam birilerinin hidayetine vesile olduğu zaman ondan bahsetmek ve övülmeyi sever. ||||publishing|||||seiner Führung|Vermitteln||||||| ||||he publishes|||||guidance|means||||||| Wenn ein Mann ein Buch veröffentlicht, wenn ein Mann bei der Führung von jemandem behilflich ist, spricht er gerne über ihn und lobt ihn. When a person get his/her book published, or when a person conduces other people to find the right path, that person loves to be praised, and talked about it.

Bu insani vasıflardandır, hoşuna gider. |menschlich|menschlichen Eigenschaften|| ||is one of|| Das ist eine menschliche Eigenschaft, er mag sie. It's one of the humane traits, human-beings like it.

Ama övülmeyi haddinden fazlaya çıkarttığın zaman Allah ile yan yana gelirsin. ||übertreiben|||||||| ||beyond its limit||you exceed||||side by side|| Aber wenn man es mit dem Lob zu weit treibt, gerät man auf die Seite Allahs. But when you exceed the limits in being praised, then you stand next to Alah (SWT).

Ne kadar çok övülmeyi seversen sev bil ki Allah senden daha çok seviyor. However much you love to be praised, know that Allah (SWT) loves it more than you do.

Ne kadar kıskanç olursan ol bil ki Allah senden daha kıskanç... ||jealous|||||||| However much jealous you are, know that Allah is more jealous than you are.

Kullarının kendisinden başka hiçbir şeye ibadet etmesinden razı olmaz. His servants|||||||| He (SWT) does not consent to the worship that His creatures perform not for him, but for something or someone else.

O'ndan daha kıskanç kimse yoktur. Kimse... There's no one more jealous than Him (SWT). No one...

Şimdi... Now...

O Allah yemek yemiyor, uyumuyor, tuvalete gitmiyor. Allah (SWT) does not eat, does not sleep, and does not go the toilet.

Tek başına var, hiçbir şey yok. There's only Him (SWT), and nothing else.

Hiçbir şeye de muhtaç da değil. Ama sadece övülmeyi istiyor. Tanınmayı, bilinmeyi istiyor. ||||||||||being recognized|being known| He (SWT) is not dependant on anything, but wants to be praised, recognised and known.

İlk kimi yarattı? Who did He (SWT) creat first?

İlk, Muhammed aleyhisselamın nurunu yarattı. ||peace be upon him|light| Er hat zuerst das Licht von Muhammed, Friede sei mit Ihm, erschaffen. First, He (SWT) created the divine light of Muhammad Alaihissalam.

Muhammed aleyhisselamın nurundan suyu yarattı. Su... |peace be upon him|his light||| Er schuf das Wasser aus dem Licht von Muhammed, Friede sei mit Ihm, Wasser... From that divine light of Muhammad Alaihissalam, He (SWT) created the water. Water...

Allah ilk olarak suyu yarattı. Sudan sonra arşı yarattı. |||||||Thron| |||||||throne| Allah schuf zuerst das Wasser, dann schuf Er die Arche. Allah (SWT) created the water, then from that water He created the Throne.

Suyu dondurdu ve arşı yarattı. |froze||| He (SWT) froze the water, then created the Throne.

Sonra kürsüyü yarattı. |the podium| Dann schuf er die Kanzel. Then He (SWT) created the Kursi.

Sonra levh-i mahfuzu yarattı. |the tablet||preserved tablet| Dann schuf er die levh-i mahfuzu. Then He (SWT) created the al-lawh al-mahfooz.

Sonra kalemi yarattı ve "Kıyamete kadar yazılması gereken her şeyi yaz." dedi. Then He (SWT) created the pencil and said, "Write everything that needs to be written until the Qiyamah."

Şu, şu, şu olacak; bu, bu, bu olacak. This and that will happen, this and that will occur and so on.

Şu adamın şu kadar torunu olacak. Şu adamın soyu burada kesilecek. This guy will have this much grandchildren. This guy's lineage will end at that moment and so on.

Kıyamete kadar olacak olan her şeyi Allah'ımız kaleme söyledi ve yaz dedi. Allah (SWT) told the pencil everything that will happen until the Qiyamah and said to it, "Write,".

Ondan sonra neyi yarattı? Canlı... What did He (SWT) creat next? Creatures...

Zikredilmek istedi ve melekleri yarattı. He (SWT) wanted to be dhikred and created the Angels.

Meleklerin her birine bazı görevler verdi. He (SWT) assigned some tasks to each one of the Angels.

Kimisi Subhanallah diye zikretti, kimisi Elhamdülillah diye kıyamete kadar bu zikirler devam eder. Some of them will perform the dhikr of 'SubhanAllah,' and some others perform the dhikr of 'Alhamdulillah,' until the Qiyamah.

Kimisi Allahuekber diye zikretti. And some of them praised him with, "Allahu Akbar."

Kimisi rükuda durdu, kimisi secdede durdu. Some stood in ruku and others in sujood.

Kimisi kıyamete kadar kıraatte. Ayakta Kur'an okuyor. Devamlı Kur'an'ı hatmediyor. |||Lesen des Korans|||||| Einige von ihnen sind im Koran bis zum Tag des Jüngsten Gerichts und rezitieren den Koran im Stehen. And some others, until the Qiyamah, read the Qur'an from one end to the other continuously.

Sonra... Hayvanları yarattı. Then, He (SWT) created the animals.

Dedi ki, akılsız bir şey yaratayım. Ben şimdi akıllı bir varlık yarattım. I created a creature with a mind, and I shall now create something with no mind, He (SWT) said.

Nefis koymadım içine. Sınav etmedim onu. I didn't grant that creature a nafs, I didn't test it.

Bir de dedi, hayvan yaratayım. Akılsız, nefsi var. ||||||Trieb, Instinkt| Und er sagte: "Ich werde ein Tier erschaffen, das ohne Verstand ist und eine Seele hat. And He (SWT) said, "I shall create animals now," and the animals don't have a mind, but have a nafs.

İhtiyaçlarını karşılıyor, devamlı zevk peşinde. |||Vergnügen| Er befriedigt seine Bedürfnisse, er ist immer auf der Suche nach Vergnügen. They meet their needs, and continuously look for pleasure.

Hayvanları yarattı. Hayvanlar da vazifelerini yapıyor. ||||Aufgaben| Er hat Tiere geschaffen, die ihre Aufgabe erfüllen. He (SWT) created the animals. They do their jobs as well.

Daimi surette insanlara hizmetteler. Devamlı Allah'ı zikrediyorlar. |||they serve||| They, without any intervals, serve human-beings, and dhikr Allah (SWT).

Sonra kimi yarattı? Cinleri yarattı. Then who did He (SWT) creat? The jins...

Bak, daha insan yok. Allah sana muhtaç değil, bana muhtaç değil. Daha biz yokuz. |||||||||||||we are not You see, human-beings still don't exist at this point. Allah (SWT) is not dependant upon you, or upon me. We still don't exist.

Sonra cinleri yarattı. Cinlerden sonra da dedi, bir de insanları yaratayım. Then|||||||||| Then He (SWT) created the Jins. And after the Jins He said, "I shall create human-beings."

Cinler birbirlerini kestiler, öldürdüler. Sınavı kaybettiler. ||killed each other||| Jins fought and murdered each other, and failed the test.

Bir de daha kaliteli bir ırk yaratayım. Eşref-i mahlukat...Yaratılmışların en şereflisini yaratayım. |||||Rasse|||||||| |||||race||Eşref of creatures||of creation|creatures||the most honorable| Ich werde auch eine Ethnie von höherer Qualität erschaffen. Ich werde die ehrenvollste aller Kreaturen erschaffen. Then He (SWT) said, "I shall now create a race of higher value. I shall create the most dignified of all the creatures."

Hem akıl olsun hem nefis olsun hem ruh olsun ve seçimler yapsın. "They shall have both a mind, a nafs, a soul, and be able to prefer and make a choice."

Kalitesini göstersin. Çalışmalarıyla, seçimleriyle peygamberlik makamına kadar yükselebilsin. |||||Prophetentum|| |||with his choices||prophetic office||may rise Möge er mit seiner Arbeit und seinen Entscheidungen in das prophetische Amt aufsteigen. "They shall show their value, and with their effort and preferences, they shall reach the status of prophet-hood."

Peygamberliğin bir altında sıddık olabilir insan. Prophethood|||wahrhaftig|| Prophethood|||truthful|| Human-beings can be siddiqs (Truthful and loyal servants) just below the Prophet-hood.

Kalitesizliğiyle, çürüklüğüyle, bayağılığıyla, aşağılıklığıyla siccine kadar en dibe, en aşağıya kadar, hayvandan daha aşağıya kadar esfel-i safiline kadar insin. |Verfall|||||||||||||||||| its qualitylessness|its rottenness|vulgarity|baseness|the lowest|||||||animal||||the lowest||the lowest of the low|| Möge es auf das niedrigste, das niedrigste, niedriger als ein Tier, auf esfel-i safil mit seiner schlechten Qualität, Fäulnis, Vulgarität und Minderwertigkeit hinabsteigen. "Or with lack of value, garbageness, mundaneness, despicableness, they shall get even low below the animals, until they reach the Sijjin and Asfal al-Sāfilīn (The lowest of the low)."

Seçimleri kendisi yapsın. "But they shall be free in preferences."

İşte Allah bunu murad etti ve bütün insanlığı yarttı. |||willed||||humanity|created Allah hat dies beabsichtigt und die ganze Menschheit geschaffen. Allah (SWT) wanted this and created the whole of humanity.

Nice peygamberler göçüp gittiler, Allah'ın dini ayakta. |prophets|verstorben|||| Nice||migrated|||| Viele Propheten sind verstorben, aber die Religion Allahs steht noch immer. Many prophets passed away, but Allah (SWT)'s religion still persist.

Nice alimler göçüp gittiler Allah'ın dini ayakta. Kıyamete kadar koruyacağını vadediyor. |scholars|migrated|||||||will protect|promises Viele Gelehrte sind verstorben, aber Allahs Religion überlebt, und Er verspricht, sie bis zum Tag des Gerichts zu schützen. Many scholars died, but Allah (SWT)'s religion still persists. Allah (SWT) promises to protect it unti Qiyamah.

Kuran'dan bir vaad daha söyleyeyim. ||Versprechen|| the Quran||promise|| Lassen Sie mich Ihnen ein weiteres Versprechen aus dem Koran geben. Let me tell you one more promise from the Qur'an.

"Allah senin dinini bütün dinlere üstün kılacaktır. " ||||religions||will exalt "Allah (SWT) will make your religion superior over all other religions."

Bu Allah'ın vaadidir, ayettir.. ||promise| Es ist ein Versprechen Allahs, es ist ein Vers. It's the promise of Allah (SWT) and an Ayah.

Bu ayet-i kerimeden dolayı bütün tefsir alimleri bu ayetin tefsirinde ne diyorlar? ||||||Kommentar|||||| |||noble|||commentary|the scholars||verse (1)|its interpretation|| Was sagen alle Tafsir-Gelehrten aufgrund dieses Verses im Tafsir dieses Verses? Due to this Ayah, what do all the scholars say for the tafsir of this Ayah?

Kıyametten önce muhakkak İslam bütün dünyaya hakim olacak. ||certainly||||| the Judgment Day||certainly||||| Der Islam wird definitiv die ganze Welt vor der Apokalypse beherrschen. Before the Qiyamah, Islam will reign the whole world.

Onu müminler görecekler. Çünkü bu Allah'ın vaadidir. Die Gläubigen werden es sehen, denn dies ist die Verheißung Allahs. The believers will see that. Because it's the promise of Allah.

Bütün vaadleri yerine geldiği gibi İslam'ın bütün dünyaya hakim olduğu günü de sen ister çalış ister çalışma, ister sohbete gel ister gelme, ister kitap oku ister okuma, İster namaz kıl ister kılma... |Versprechen|||||||||||||||||||||||||||||| |promises||||||||||||||||||||||||||||pray||do not pray An dem Tag, an dem der Islam die ganze Welt beherrschen wird, weil er alle seine Versprechen erfüllt hat, könnt ihr arbeiten oder nicht arbeiten, zum Chatten kommen oder nicht, Bücher lesen oder nicht, beten oder nicht beten... Whether you work, attend the conferences, read books, perform salah or not, you'll see the day that Islam reigns the world, just like all the other held promises.

Allah'a verebileceğin hiçbir şey yok. |you can give||| There's nothing you can give to Allah (SWT).

Allah bu dini hakim kılacak. Allah (SWT) will make this religion reign over the world.

Durum buyken sen kimsin ki kendinle övünüyorsun, ben olmasam bu Zeytinburnu'ndaki tüm insanların tamamı sapıtır diyorsun? |while|||||you are boasting||if I weren't||in Zeytinburnu||||would go crazy| Wer bist du, dass du dich in diesem Fall rühmst und sagst, dass alle Menschen in Zeytinburnu auf Abwege geraten würden, wenn ich nicht wäre? That being said, how can you be boasting about yourself? How can you say that all the people in your neighbourhood would go astray without you?

"Bu hocayı bulamazsa bu Zeytinburnu, bu hocanın kıymetini bilmezse Zeytinburnu kafir gider." diyorsun. ||if he/she doesn't find||Zeytinburnu|||value of|doesn't appreciate||infidel|| How can you say, "If this neighbourhood does not appreciate this Hodja enough, they will die infidels."

Böyle diyen Vehhabi, Seleficiler var. Allah bunlara hidayet versin. ||Wahabi|||||| ||Wahhabi|Salafis||||guidance| Es gibt Wahhabiten und Salafisten, die dies sagen, möge Allah sie leiten. There're Wahhabis and Salafists with this mindset. May Allah (SWT) show them the right path.

"Bütün Zeytinburnu kafir, biz burada yirmi kişi Vehhabiler Müslüman kaldık." |||||||Wahhabis|| "All my neighbourhood is infidel, 20 one of us, Wahhabis, are Muslims only."

Koca Zeytinburnu'nda, bir milyonluk Zeytinburnu yirmi kişi Müslüman kalmışlar(!) Within this neighbourhood with the population of 1 million people, merely 20 people are left as Muslims(!)

Allah'ım sen bu insanları kurtar Ya Rabbi. O Allah (SWT), save those people ya Rab!

Amin. Amen. Ameen.

Dinini İngiltere'den öğrenirsen, İngilizlerden öğrenirsen işte böyle olursun. |||the English|||| This is what happens when you learn your religion from England.

Muhammed aleyhisselam sahih hadislerinde buyuruyor ki: "Ümmetim dalalet üzerine birleşmez." |||||||Irrtum|| ||authentic|his authentic hadiths|says||my community|error||united Muhammed, Friede sei mit Ihm, sagt in einem authentischen Hadith: "Meine Gemeinde wird sich nicht auf Irrwegen vereinigen". In a sahih hadith, Muhammad Alaihissalam says: "My ummah does not congregate upon perversion."

"Siz ümmetimin büyük kalabalığına uyun, sapıtmazsınız." |||Menge||werdet nicht abweichen |my community||crowd of my community|follow|you will not stray "Folgt der großen Schar meiner Ummah, und ihr werdet nicht in die Irre gehen." "Conform to the major congregation of my ummah, and you'll not go astray."

"Allah'ın kudret eli cemaatin üzerindedir.Cemaatten ayrılmayın. " ||||||do not separate "Allah's hand of power and mercy is upon the congregation. Do not leave the congregation."

Bu hadis-i şerifler bizi kalabalık, ümmetin kalabalığı nerede? Doğru yol orası. |hadith||narrations|||the community||||| These hadiths calls us to the major congregations. The majority of the ummah represents the right path.

Bugün ümmetin %80'i dört hak mezhebe tabiidir. |||||Schulen| |||||schools of thought|follows Heute folgen 80 Prozent der Ummah den vier wahren Sekten. Today, 80% of the ummah is in an allegiance with the four right maddhab.

İşte basit, ölçü çok basit. ||measure (1)|| Hier ist es einfach, die Maßnahme ist sehr einfach. You see, it's too easy. The criterion is rather simple.

İngiliz ordusu, İngiltere ordusu reklam filmi yapmış. British army produced a commercial movie.

İngiliz askerleri, İngiliz halkı, genç nüfusu azaldığı için, soyları kuruduğu için hangi nüfusa ihtiyaçları var şimdi? ||||||||Blutlinien||||||| ||||||decreased||lineage|has dried up|||||| Welche Bevölkerung brauchen die britischen Soldaten, das britische Volk, jetzt, wo die junge Bevölkerung schwindet und die Nachkommenschaft versiegt? Because British soldiers, British population and the British youth decreased, and their lineage start to extinct, to which population do they need now?

Müslüman nüfusa... Ne yapmışlar reklam filminde biliyor musunuz? To the Muslim population... Do you know what they recorded within the movie?

Müslüman asker miğferi çıkartıyor, takkeyi takıyor. ||helmet||| ||helmet|removes helmet|the cap| Der muslimische Soldat nimmt den Helm ab und setzt die Schädeldecke auf. The Muslim soldier takes out the helmet, wears the taqiyah.

Allahu Ekber diyor komutanların arasında. God|||the commanders| And he says 'Allahu Akbar' among the commanders.

Komutanlar da çok saygı duyar bir vaziyette Müslüman askeri izliyorlar böyle. And the commanders watch the Muslim soldier with reverence.

Aaa bak bizim ordumuzda, tamam üç Tanrıcıyız, kafiriz, müşriğiz falan ama bizim ordumuzda Müslümanlar gelip askerlik yapabilir. |||our army|||we are polytheists|we are infidels|polytheists|etc||||||| "You see, they're within our army. OK, we say that there're 3 gods, we're infidel, polytheist, but Muslims can be soldiers to our army."

Müslümanlara yapacağımız soykırımda bize destek olun. ||the genocide||| "Help us in the genocide towards the Muslims."

Bütün dünyaya üç Tanrı akidesini sevketmek için bize destek olun. ||||die Lehre|führen|||| ||||doctrine of three gods|promote|||| Hilf uns, die Lehre von den drei Göttern in der ganzen Welt zu verbreiten. "Help us in spreading the three gods belief to the world."

Namazınızı kılabilirsiniz, serbest. your prayer|you can perform| "You can perform the salah, it's permitted."

"Bunu yapabilecek olan adam bulamazlar hocam!" ||||they won't find| "Hodja, they can find no one to do this!"

Vallahi çok adam var, çok gerizekalı Müslüman var. |||||idiots|| ||||a lot|idiot|| Wallahi, there're lots of people to do it. Lot's of idiot Muslims...

Çok ahmak Müslüman var. |fool|| |foolish|| Es gibt viele dumme Muslime. They're many.

FETÖ olayı patladı, darbeyi savuşturduk. |||the coup|we thwarted Coup of FETO broke out, we fended off the attack.

Başımızdaki adamlar dediler ki: "Bunlar nereden baksan yirmi bin otuz bindir." the guys above||||||||||thirty thousand Authorities said, "They must be at least 20 - 30 thousand people."

Şu anda rakam kaç biliyor musunuz? Dört yüz bin! Do you know the number today? 400 thousand.

Bunlar sadece sevenleri falan dışarıdaki adamlardan bahsetmiyorum. I'm not talking about the fans or the followers outside.

Sadece dava açılmış olan insan... Dört yüz bin insana dava açılmış. |case||||||||| These are merely the sued ones. 400 thousand people were sued.

Bu adamlar kandırılmış, aldatılmış. |||deceived Diese Männer wurden ausgetrickst, getäuscht. These people were deceived, misguided.

Üç Tanrı inancını Türkiye'de yaymak için Amerika'nın Tanrılığını kabul etmiş adamlar. ||belief|in Turkey|spread|||Godhead||| These are the people who admitted the USA as god in order to spread the belief of three gods in Turkey.

Başlarındaki sahte peygambere tabii oldular ve Amerika'nın Tanrılığını Türkiye'ye getirip bizi işgal edeceklerdi. |||||||||||besetzen|einmarschieren würden those at the top|||||||||||occupy|would invade Sie unterwarfen sich dem falschen Propheten an ihrer Spitze und wollten Amerikas Gottheit in die Türkei bringen und uns besetzen. They owed their allegiances to their leaders, the fake prophet, and they were planning to occupy Turkey by spreading the idea that America is the god.

Dört yüz bin asker buldu bu adamlar ya! They found 400 thousand soldiers!

FBI, CIA bunlarla kanki, kanka bunlarla. |||Kumpel|buddy| |CIA|||| Das FBI, die CIA, sie sind mit ihnen befreundet. FBI, CIA are their best friends.

Nasıl Müslümanları katlederiz, nasıl tankın altına annesiyle çocuğunu alır öldürürüz? ||kill||||||| |the Muslims|we kill||tank||||| Wie können wir Muslime massakrieren, wie können wir eine Mutter und ihr Kind unter einem Panzer töten? "How can we murder Muslims? How can we kill a mother and her child by running them over with a tank?"

Plan bu, hesap bu... This is their plan.

Allah tuzaklarını başlarına geçirdi. |traps|| |their traps|| Allah hat ihnen die Fallen auf den Kopf gestellt. Allah (SWT) hit them with their own traps.

Ne kadar kuvvetleri olursa olsun Allah rezil etti. |how|||||humiliated| No matter how powerful they are, Allah (SWT) disgraced them.

Rezil etti, Allah'ım sana şükürler olsun. ||||thank you| Thanks be to Allah (SWT).

O kara gecede Rabbim bizi kuvvetlendirdi, güçlendirdi ve onlara karşı tahakküm etti. ||||||||||domination| |||||strengthened|strengthened||||dominated| At that dark day, Allah (SWT) made us stronger and triumph over them.

O akşam bütün milletin gözünde bir tek şey gördüm. I saw a single thing within the eyes of our nation at that night.

Vallahi en zayıf adamın bile gözünde ölüm korkusu sıfırdı. ||||||||was zero Wallahi, even in the eyes of the weakest man, there were no fear of death.

En zayıf adam... In the eyes of the weakest man...

Adam meyhanede içen bir adam, her akşam içiyor. |at the tavern|||||| He drinks alcohol in pubs every night.

Haftada bir cumaya gidiyor. ||to Friday| He goes to salat al Jumah weekly.

Bu zayıf Müslüman demektir, fasıktır, günah işliyor. ||||Sünder|Sünde| ||||sinner||committing sins Das bedeutet: ein schwacher Muslim, ein Übertreter, ein Sünder. This is called a weak Muslim. It's a venial sin (fasiq).

Ama ben Müslümanım, diyor. Kurtulamıyorum bu işten. ||||I can't escape|| However, he says that 'I'm a Muslim. I can't get rid of drinking.'

Bu adamın bile gözünde ölüm korkusu gitmiş, köprüde en ön safta kurşun yiyor. ||||||||||Reihe|| ||||||||||front line|bullet| Auch dieser Mann hat die Angst vor dem Tod in seinen Augen verloren, er wird in der ersten Reihe auf der Brücke erschossen. Even this man didn't have any fear of death. He got shot at the first row on the bridge.

Ölürsem şehidim, diyor. |my martyr| He thinks that 'If I die, I'll be considered a martyr.'

Şehit olur mu? Vallahi vatanı savunmak için gidiyorsa şehittir. ||||the homeland|||if he is going|martyr Will he be one? Wallahi, if his intention is to defend his motherland, he'll be a martyr.

Niteyinde varsa "Arkadaşım bana bir şişe alacağını söyledi." falan varsa bu adamdan anca fetvasını da vereyim, niyazi olur. |||||||||||||fatwa|||will be| if there is|||||||||||||fatwa|||Niyazi (1)| "Mein Freund hat gesagt, er kauft mir eine Flasche" oder so ähnlich, ich gebe dir eine Fatwa von diesem Kerl, er wird ein Niyazi sein. But if his intention is to earn the other bottle that his friend promised him, this man will only be a death, it'd be his fatwa in this case.

Başka bir şey olmaz yani. Just a corpse.

Arkadaşım bana vaad etti hocam, bir şişe bana senden yeter ki darbe olmasın, mallar mülkler hepsi yok olur gider. El koyarlar diye. ||promised|||||||||coup||goods|properties assets||||||| Mein Freund hat mir eine Flasche von dir versprochen, Hodja, solange es keinen Staatsstreich gibt, werden alle Güter und Besitztümer verschwinden. Sie werden sie beschlagnahmen. "A friend of mine promised me a bottle of alcohol if I stop the coup. The property is an important asset, we should not get them confiscated."

Bu vaadi yaparsa ve bu vaad için giderse köprüye yüz kurşun da yese niyazi olur, başka bir şey olmaz. |promise||||||||face|||eats lead|it will be Niyazi||||| If this is the intention of showing up on the bridge, even 100 bullets would not make him a martyr, he'd only be a corpse.

Öbür tarafta ayvayı yersin. ||the pear| You'll lose in the Akhirah (Afterworld).

İşte kardeşler, bu iş böyledir. You see, brothers and sisters. This is the deal.

İngiltere ordusu Üç Tanrı akidesi için Müslüman askerler topluyor. ||||doctrine of three gods|||| The British army collects Muslim soldiers for the 3 gods belief.

Kim gidecek size söyleyeyim: Bir, mealcilerden çok asker bulur. |||||the interpreters||| Let me tell you the ones who will apply: Firstly, those people denying the sunnah, and think that the Qur'ans translation is enough.

İki, Vehhabi, Seleficilerle zaten İngilizler kankidir. |Wahhabi||||are buddies Secondly the Wahhabis, Salafis will apply. They are friends with the English.

Vehhabilik dinini kim getirdi? İngiltere. Wer hat die wahhabitische Religion eingeführt? England. Who's the founder of Wahhabism? England.

Ajan Hemper, İbn-ü Abdül Vehhab'ı kandırdı. |Agent Hemper|son of|son of|Abdül|Ibn Abd al-Wahhab|deceived Agent Hemper deceived Muhammad ibn Abd al-Wahhab.

Birkaç İngiliz kızıyla beraber bir muta nikahı falan İbn-ü Abdül Vehhab'ın aklını döndürdü. |||||temporary marriage|||||||| A muta marriage with a few English girls dissuaded Abd al-Wahhab.

"Ömer biliyorsa ben de bilirim, Ömer içtihad ediyorsa ben de ederim." dedi. ||||||jurisprudence||||| "If Umar knows, I can too. If he can pass judicial opinions, I can too," he said.

Vehhabilik dinini kurdu. And founded Wahhabism.

Abisiyle babasını tekfir etti. ||excommunicated| He declared his father and his brother infidel.

Abisiyle babası da alim. His brother and his father are scholars by the way.

İlk reddiyeyi abisiyle babası yaptı Abdül Vehhab'a. |the first rejection|||||to Abdül Vehhab First rebuttal to Abd al-Wahhab was provided by his father and his brother.

Osmanlı'ya ihanet etti, İngilizlerle saf tuttu. ||||side| He betrayed the Ottaman Empire and sided with the English.

Osmanlı, Arap topraklarındaki hegemonyasını kaybetti, geriye doğru çekilmek zorunda kaldı. |||hegemony||||retreat|| Ottomans lost their hegemonia within the Arab lands, and had to retreat.

Bunların vebalinin tamamını ödeyecek. |responsibility of these|| He'll be called to account for all these sins.

Bu Vehhabi-Seleficileri davet ediyorum İngiltere ordusuna. Lütfen, buyurun gidin. ||the Salafists||||||| I offer these Wahhabis and Salafis to apply to the British army. Please, apply to it.

Biz zaten Cerablus'ta sizin beş bin tane kankinizi, dava arkadaşınızı, Harici-Vehhabiyi Cerablus'ta şu ellerimizle cehennme göndermeyi Allah bize nasip etti. Elhamdülillah. ||in Jarabulus|||||your buddies||your comrade|Hariri (1)|Wahhabi|||our hands|to hell||||granted|allowed us| Allah (SWT) granted us the opportunity to send 5.000 of your friends, comrades, those Kharijites-Wahhabis, to Jahannam with our own hands in Jarabulus. Alhamdulillah.

Buyurun, karşımıza geçin. Be our guests and side with the opposite side.

İçeride fitne kaynatmayın. |discord|stir up trouble Schüren Sie keinen Ärger im Inneren. Do not raise unrest.

İçeride Müslümanlara kafir deyip durmayın, ardımızdan küfür etmeyin. |||calling||behind us|| Do not call Muslims 'infidel'. Do not swear to us.

Geçin, er meydanı orada. Be my guest, and show up in the battlefield.

Geçin, cihad edelim. Madem cihattan korkmuyorsunuz, ölümden korkmuyorsunuz çıkın karşımıza. |jihad|||jihad|you are not afraid|||| Go there, let's do jihad. If you're not afraid of jihad, and death, face us.

Sizin beş bin tane Harici kardeşinizi cehenneme gönderdik, Elhamdülillah. |||||your five thousand external brothers||we sent| We sent 5.000 Kharijites comrades of yours to Jahannam, Alhamdulillah.

Bu sadece başlangıç. This is just the beginning.

Gelecek hamlede sizin müttefikinizPKK-PYD; O marksistler var ya o ateşe tapanlar var ya. |next move||your ally PKK|PYD||the Marxists|||||worshippers of fire|| Our next target is your ally PKK-PYD. Those marxists, those worshippers of fire...

Şimdi sırada onlar var. They're our next target.

Yirmi bin, yirmi beş bin kişi Allah'ın izniyle Allah-u Teala bize o günü göstersin. There are approximately 20 - 25 thousand people, inshaAllah, may Allah (SWT) grant us to see that day.

Onların da kökünü kazıyacağız. ||root|we will dig We'll exterminate them.

Ne kadar müttefikiniz varsa Üç Tanrı akidesini getirmeye çalışan Allah bu ellere nasip etsin, bu akla, bu gözlere nasip etsin onların kökünü kazımayı. ||your allies||||||||||||||||||||to uproot May Allah (SWT) grant these hands, these minds, these eyes to exterminate the ones that strive to spread the 3 gods belief and their allies.

Allah'ım göklerin ve yerin ordularıyla ordularımızı desteklesin. ||||armies|our armies|support our armies May Allah (SWT) support our armies with the armies of skies and the earth.

Amin ya Muin, bi hürmet-i Taha ve Yasin ||Helfer||Ehre||Taha||Yasin ||O Helper||the honor of||Taha||Yasin (chapter) Ameen, ya Mujeeb, behoormatil Taha wa Yasin.