×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: çerez politikası.

image

ZihinX, Hızlı ve yavaş düşünme (1. kısım)

Hızlı ve yavaş düşünme (1. kısım)

Birisinin 1 sene boyunca eğlenceli herşeyden uzak durup, doğum günü partilerine, düğünlere dahi gitmeyip, arkadaşlarıyla buluşmayip, gece gündüz demeden sadece üniversite sınavına hazırlanıp

ve sınavdan güzel bir puan aldıktan sonra da ‘E demek ki ğüniversiteyi kazanmak zaten kismetimde varmış,

bu yüzden de doğal olarak üniversiteyi kazandım' dedigini;

Ya da başkaları onun hakkında ‘falanca kişi gece gündüz ders çalışıyordu' dediği zaman,

anne babası ‘Yok ya, bunun cok calışmakla ne ilgisi varnasip buymuş

çalışmasaydı da kazanacaktı zaten benim çocuğum,

keşke hiç bu kadar çalışarak kendisine eziyet etmeseydi' dedegini duydunuz mu hic?....

Tabi ki de böyle bir şeyi hiç duymadınız ve duymanız da bi hayli zor.

Birisinin böyle şeyler söylemesi kulağa çok saçma geliyor, değil mi?

Ama tam tersi olsaydı ve aynı kişi üniversiteyi kazanamasaydı, muhtemelen ‘Demek ki, kısmet buymuş. O kadar okudum, gecemi gündüzüme kattım, ama malesef cevapları işaretlerken kaydırdım ve sınavı kazanamadım' diyecekti.

Anne babası da ‘ demek ki kaderinde bu sene üniversite sınavını kazanmak yokmuş' diyecekti.

Buradakiçelişkiyi siz de fark ettiniz, degil mi?.

Eğer mesele, sadece kısmette ne olacağı ile ilgiliyse,

o zaman neden üniversite sınavını kazandığı zaman bunu kendi başarısı olarak görüyor da,

başarısız olduğunda niye kazanamamasına sebep olan yanlışları kendinde aramıyor? Niye dikkatsizlik yapmış veya asıl gerekli yerleri çalışmamış olduğunu vs. düşünmüyor? Ya da eğer hersey tamamiyle kısmete bağlıysa, neden sınava çalışıyordu o zaman? Hem eğlencesinden vazgeçmez, hem de üniversiteyi kolayca kazanırdı.

Ya da muhtemelen şu cümleleri de çok duymuşsunuzdur:

‘Biz kim oluyoruz ki? Görünenin aksine,dünyayı yöneten başka güçler var.

Şu an durumun böyle olması hep onların çıkarına. Falanca kişi Mason, falancayı şu kişiler finanse ediyor' vs gibi.

Bunları örnek olarak vermekteki amacım, kaderin olup olmadığını

veya Masonların gerçekten dünyayı yönetip yönetmediklerini tartışmak değil.

Asıl amacım, cevabını bulamadığımız konuları nasıl da alakasız

ve temelsiz şeylere bağladığımıza dikkat çekmek

ve bu tarz alelacele verdiğimiz kararların hayatımızı ve davranışlarımızı nasıl etkilediğini göstermek.

Kafamızın içinde ayrı ayrı karakterlere sahip 2 farklı kişi var:

-Onlardan biri hızlı düşünüyor ve genelde duygularla, sezgilerle hareket edip,

iyice düşünüp analiz etmeden karar veriyor

ve karar verirken pek de zahmete girmiyor.

Bu kişiye 1.şahıs diyelim.

- Diğeriyse yavaş düşünerek herşeyi ölçüp biçerek karar veriyor, karar verirken birçok şeyi dikkate alıyor

ve meseleyi kapsamlı düşünebilmek için fikir ve enerji sarf ediyor. Buna ise 2.şahıs diyelim.

Yavaş düşünmek ekstra iş ve enerji gerektirdiğinden,

beynimiz çoğu zaman 1. sistemin hızlı düşünüp karar vermesini tercih ediyor.

Çünkü çoğumuzun bildiği gibi, tembellik genetik kodlarımıza işlenmiş.

Eğer bir de aç, yorgun, uykulu veya baskı altındaysak, 1.şahıs bütün yönetimi ele geçirir

ve 2.şahsınhareket etmesine bile izin vermez.

Bugün sizlerle Nobel İktisat ödülü almış Daniel Kahneman'ın ‘Hızlı ve Yavaş Düşünme' isimli kitabının

özetinin 1.kısmını paylaşacağım.

Videonu sonuna kadar dikkatle takip etmenizi oneririm, çünkü vereceğim bilgiler çok ama çok önemli.

İki tane çocuğun mahallede kavga ettiğini düşünün ve ikisinin de ağzı burnu kan içerisinde kalmış.

Veliler olaya müdahale ediyor ve kendi aralarında tartışmaya başlıyorlar.

Hiç, bir anne babanın da, ‘ senin çocuğun, neden benim çocuğuma vurdu' diyerek

kendi çocuğunu savunmak yerine,

‘Çocuğum neden senin çocuğuna vurdu' diyerek diğer çocuğu savunduğunu ve ‘Çocuğun iyi yapmış, benimkini dövmüş.

Benimkisi küfür etmeseydi, o da vurmazdı zaten' dediğini gördünüz mü?

Tabiki de hayır. Kulağa çok saçma geliyor di mi? Peki neden böyle olduğunu hiç düşündük mü?

Buna ingilizcede ‘endowment effect' deniyor, Türkçe'deki birebir cevirisi Bağış Etkisi olsa da daha iyi akılda kalsın diye bunu ‘benimkisi daha değerli'

etkisi olarak aklınızda tutabilirsiniz. Ama ben isim olarak video boyu orijinal ismini kullanacagim.

‘Bağış etkisi'ne göre, biz sahip olduğumuz eşya ve varlıklarin gerçekte olduğundan daha iyi ve daha değerli olduğuna inanıyoruz, hiç bir mantıklı sebebi olmadan.

Sadece o ‘Bizim' olduğu için.

Diyelim ki, siz 1500 liraya aldığınız telefonu 6 ay kullandıktan sonra 1200 liraya satmak istiyorsunuz.

Birisi onun için 1000 lira teklif ettiğinde ‘Ne diyorsun sen? Telefon yepyeni. Sadece 6 ay kullandim, bir kere bile elimden yere düşmedi' diyeceksiniz ve gerçekten de

1200 liranın onun için adil bir fiyat olduğunu düşünecek ve asla

herhangi bir indirimde bulunmak istemeyeceksiniz. Şimdiyse durumun tam tersini düşünelim.

Telefonunuz yok ve birinci el fiyatı 1500 lira olan 6 ay kullanılmış ikinci el bir telefon almak istiyorsunuz.

Satıcı size fiyatın 1200 lira olduğunu söylediğinde ‘Ne? 1200 lira mı?

Orjinali 1500 lirayken tam 6 ay kullanılmış bu telefon nasil 1200 TL edebilir?

Kim bilir neler geldi başına bu telefonun. 1200 liranın üzerine 300 lira daha koyup yenisini alırım daha iyi.

Bunun en fazla ederi 1000 lira' diyeceksinizdir.

Aynı etki sadece bizim olan eşya veya insanlarla ilgili değil aslinda,

bu durum aynı zamanda vatandaşı olduğumuz ülke veya inandığımız din için de geçerli.

Mesela, bir yabancı bizim ülkemiz veya milletimizle ilgili herhangi olumsuz bir şey söylediginde,

hatta söylediğinin doğru oldugunu bilsek bile, hemen ülkemiz ve milletimizi savunarak, o kişiyi bizim ülkenin onun ülkesinden daha iyi olduğuna inandırmaya çalışırız.

Veya genelde, Hindistan'da budist bir ailede doğduğu için otomatik olarak budist olmuş biri,

Batıda hristiyan bir ailede doğduğundan dolayı hristiyan olmuş biri de

kendinden farklı dini inanca sahip kişilerin yanlış yolda,

kendisinin ise doğru yolda olduğuna ve kendi dininin en iyi ve en ustun din olduğuna inanır. Çoğu zaman da diğer görüşlerin iddialarını derinden araştırmadan yapar bu yargilamayi.

Çünkü onun dusuncesıne gore, kendi inandığı buysa, demek ki sorgusuz sualsiz en iyisi odur.

‘Bağış etkisi'ni kafamızın içindeki 1.şahıs oluşturuyor.

Fakat eğer biz 2.şahsı da devreye sokup yavaş düşünerek, ölçüp biçerek hareket edersek,

bu beyin etkisinin, bir çok noktada sağlıklı düşünmemizi engellediğini

yani bizi yanlış yönlendirdiğini fark etmis oluruz.

Bizim çocuğumuz, bizim anne babamız, bizim ülkemiz, sadece Bizim olduğu için “daha iyi ve haklı” olduğu anlamına gelmez.

Bizim olan bir şeyin daha iyi olduğunu düşündüğümüzde, 2 defa düşünmeye çalışalım

ve sadece bizim olduğu için mi onları savunduğumuzu yoksa haklı olarak mı böyle düşündüğümüzü anlayalim.

Bilmemiz gereken diğer bir etkiyse, hızlı düşünme sisteminin oluşturduğu ‘Onaylama etkisi'.

Diyelim ki, arkadaşınızla tartışıyorsunuz ve diyorsunuz ki, et yemek sağlığımız için yararlı, arkadaşınızsa hayır çok zararlı diyor, hatta “hic et yenmemeli” diyor.

İkiniz de görüşünüzü kanıtlayabilmek için sağlam kanıtlar getirmek zorunda kalıyorsunuz .

Arkadaşınız internetten ‘Etin zararları' isimli herhangi bir makale bulup size gösteriyor

ve ‘Bak, gördün mü? Sana deminden beri söylüyorum ama inanmıyorsun' diyor.

Siz de onun google'da neyi arattığına baktığınızda ‘Et yemek neden zararlı' diye yazdığını görüyorsunuz.

Yani ‘Et yemenin insan sağlığına etkileri' değil veya ‘Etin faydaları ve zararları' değil.

Et yemenin zararlarını kanıtlayan makale bulmak için ‘Et yemek neden zararlı ‘diye arama yapmış. Eğer siz bir tartışmada A tarafını destekliyorsanız, o zaman siz ‘hadi gel falancaya soralım' dediğiniz zaman

sizin görüşünüzü destekleyeceğine inandığınız bir kişinin ismini söyleyeceksiniz.

Karşı tarafsa onun görüşünü destekleyeceğine inandığı kişiyi arayıp sormayı teklif edecektir.

Evet, maalesef çoğu zaman biriyle tartıştığımızda kafamızın içindeki 1.şahsın ‘Onaylama etkisi' sonucunda, doğru cevabı bulmamız bizim hiç ama hiç umrumuzda olmuyor. Bizi ilgilendiren tek şey ‘ne pahasına olursa olsun, tartışmayı kazanmak' oluyor. Haksız bile olsak.

Bu yüzden ‘Onaylama etkisi' devrede olduğu zaman, biraz abartili bir ornek olacak ama

sirf tartışmayı kazanalım diye Sigaranın yararlarıyla bile ilgili bir makale bulup ‘Bak gördün mü' diyebiliriz. Onaylama etkisinin en kötü yanıysa o ki, bu etki, daha mantıklı kişilerde daha çok devreye girer. Çünkü bu tarz insanların yanlış yaptıklarını itiraf etmesi ve ‘evet, haksızdım' diyebilmek zorlarına gider

ve onlar, yanlis yaptiklarini kabullenmenin ‘akıllı' ve ‘mantıklı' kişi olarak kazandıkları itibarlarını kaybetmelerine sebep olacağını düşünürler.

Bu yüzden de ‘Bağış etkisi'nde olduğu gibi kendi düşüncelerimizi sorgulamadan çoğu zaman haksız olarak,

söylediklerimizde ısrar eder ve kendimizi kandirarak, söylediklerimizin tamamiyle doğru olduğuna inandırırız.

Anlattığım ‘Bağış etkisi' ve ‘Onaylama' etkisini biraraya getirdiğimiz zaman ise çok ilginç bir etki ortaya çıkıyor.

Bunun sayesinde, yanlış yaptığımız zaman veya yanlış yaptığımızı bildiğimiz zaman bile, bu yanlış sırf bize ait diye, kendimizi haklı çıkarmaya çalışır

ve sonra da ‘onaylama etkisi'yle hatamızı haklı çıkaracak deliller ortaya koymaya çalışırız.

Bu yüzden katil ‘kötü adamları öldürdüğünü', hırsız ‘zalim zenginlerden çaldığını' rüşvet alan biriyse

‘ maaşının az olduğunu' veya ‘birilerinin işini halledip onlara yardım ettiğini' söyleyerek

kendisini haklı görür ve bu sekilde beyninin hızlı düşünme işleyişinin kurbanı olur.

Eğer bu video gerçekten faydalı olduysa, arkadaşlarınızla paylaşmayı, ZihinX kanalına abone olmayı ve kanaldalı diğer videoları da izlemeyi unutmayın..

İzlediğiniz için teşekkürler😊

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Hızlı ve yavaş düşünme (1. kısım) ||||part Fast and slow thinking (part 1) 速い思考と遅い思考(その1)

Birisinin 1 sene boyunca eğlenceli herşeyden uzak durup, doğum günü partilerine, düğünlere dahi gitmeyip, ||||de tout|||||à des fêtes|aux mariages|| someone's|||||||||||| ||||||||||Hochzeiten|| Jemand kann sich ein Jahr lang von allem fernhalten, was Spaß macht, nicht einmal zu Geburtstagsfeiern oder Hochzeiten gehen, For someone to stay away from everything fun for 1 year, not even go to birthday parties, weddings, arkadaşlarıyla buluşmayip, gece gündüz demeden sadece üniversite sınavına hazırlanıp |ne rencontrant pas|||sans relâche|||| |nicht treffen||||||| not meeting with his friends, just preparing for the university exam day and night

ve sınavdan güzel bir puan aldıktan sonra da ‘E demek ki ğüniversiteyi kazanmak zaten kismetimde varmış, |||||||||||l'université|||destinée| ||||||||||||||Schicksal| And after getting a good score in the exam, he said, 'Well, I mean, I already had the chance to win the university,

bu yüzden de doğal olarak üniversiteyi kazandım' dedigini; |||||||qu'il a dit |||||||sagte That's why I naturally won the university,' he said;

Ya da başkaları onun hakkında ‘falanca kişi gece gündüz ders çalışıyordu' dediği zaman, Or when others say about him, 'So-and-so was studying day and night', Ou lorsque d'autres disaient à son sujet 'untel étudiait jour et nuit',

anne babası ‘Yok ya, bunun cok calışmakla ne ilgisi varnasip buymuş ||||||travailler|question particle||destin| ||||||arbeiten|||Schicksal|sein |||||||||destiny or fate| Seine Eltern sagten: "Nein, das hat nichts mit harter Arbeit zu tun. His parents said, 'No, what does this have to do with working hard? ses parents disaient 'Non, cela n'a rien à voir avec le fait de travailler dur, c'était son destin'.

çalışmasaydı da kazanacaktı zaten benim çocuğum, s'il ne travaillait||gagnerait déjà||| ||würde gewinnen||| Even if he didn't work, he would have won anyway, my child. de toute façon, mon enfant aurait réussi même sans travailler.

keşke hiç bu kadar çalışarak kendisine eziyet etmeseydi' dedegini duydunuz mu hic?.... ||||||||сказал||| ||||en travaillant||souffrance|ne l'aurait pas|qu'il a dit||| ||||||torture||||| ||||||Qualen|etete|gesagt||| Haben Sie ihn jemals sagen hören, dass er sich wünschte, er hätte sich nie so sehr gequält, weil er so hart arbeitet? .... I wish he had never tortured himself by working so hard' Have you ever heard of his grandfather?....

Tabi ki de böyle bir şeyi hiç duymadınız ve duymanız da bi hayli zor. |||||||vous n'avez pas entendu|||||| |||||||||zu hören|||sehr| Bien sûr, vous n'avez jamais entendu une telle chose et il est assez difficile que vous l'entendiez.

Birisinin böyle şeyler söylemesi kulağa çok saçma geliyor, değil mi? ||||||absurde||| ||||||saçma||| Es klingt lächerlich, wenn jemand so etwas sagt, nicht wahr? It sounds ridiculous for someone to say things like that, right? Entendre quelqu'un dire de telles choses semble très absurde, n'est-ce pas ?

Ama tam tersi olsaydı ve aynı kişi üniversiteyi kazanamasaydı, muhtemelen ‘Demek ki, kısmet buymuş. ||||||||||||c'était écrit| ||||||||nicht bestehen||||Schicksal| ||||||||||||fate or destiny| Mais si c'était l'inverse et que cette même personne n'avait pas réussi à entrer à l'université, elle dirait probablement 'C'était donc mon destin.' O kadar okudum, gecemi gündüzüme kattım, ama malesef cevapları işaretlerken kaydırdım ve sınavı kazanamadım' diyecekti. ||||||||||сдвинул их|||| |||||||||en cochant|je me suis trompé||||il aurait dit ||||||||||verrutscht||||würde sagen

Anne babası da ‘ demek ki kaderinde bu sene üniversite sınavını kazanmak yokmuş' diyecekti. |||||||||||n'était pas| |||||Schicksal|||||||

Buradakiçelişkiyi siz de fark ettiniz, degil mi?. |||||n'est-ce pas| die Beziehung hier||||||

Eğer mesele, sadece kısmette ne olacağı ile ilgiliyse, |situation||destinée|||| |||Schicksal||||

o zaman neden üniversite sınavını kazandığı zaman bunu kendi başarısı olarak görüyor da, |||||||||réussite||| |||||||||Erfolg|||

başarısız olduğunda niye kazanamamasına sebep olan yanlışları kendinde aramıyor? |||ne pas gagner||||| |||kann nicht|||||sucht When he fails, why doesn't he look for the mistakes that caused him not to win? Niye dikkatsizlik yapmış veya asıl gerekli yerleri çalışmamış olduğunu vs. düşünmüyor? |||||||n'a pas étudié||| |||||||nicht gelernt||| Pourquoi ne pense-t-il pas qu'il a été négligent ou qu'il n'a pas vraiment travaillé aux endroits nécessaires, etc. ? Ya da eğer hersey tamamiyle kısmete bağlıysa, neden sınava çalışıyordu o zaman? ||||entièrement||||||| |||alles||Schicksal|||||| Or if it was all pure luck, then why was he studying for the exam? Ou si tout dépend entièrement du destin, pourquoi travaillait-il alors pour l'examen ? Hem eğlencesinden vazgeçmez, hem de üniversiteyi kolayca kazanırdı. |развлечения|||||| ||ne renoncerait||||| ||würde nicht aufgeben|||||würde bestehen Il ne renoncerait pas à son amusement et gagnerait facilement l'université.

Ya da muhtemelen şu cümleleri de çok duymuşsunuzdur: |||||||vous avez entendu Or you've probably heard these phrases a lot:

‘Biz kim oluyoruz ki? Görünenin aksine,dünyayı yöneten başka güçler var. ||||ce qui semble|||||| ||||des Sichtbaren|im Gegensatz zu||||| "Entgegen dem Anschein gibt es andere Mächte, die die Welt regieren. 'Who are we to be? Contrary to appearances, there are other forces that rule the world.

Şu an durumun böyle olması hep onların çıkarına. Falanca kişi Mason, falancayı şu kişiler finanse ediyor' vs gibi. |||||||выгоде||||такого-то|||||| |||||||leur intérêt|||maçon|tel quel|||financer||| |||||||Interesse|||Mason|jemanden||||||

Bunları örnek olarak vermekteki amacım, kaderin olup olmadığını |||à donner||destinée|| |||||Schicksal|| My purpose in giving these as examples is whether you have a destiny or not.

veya Masonların gerçekten dünyayı yönetip yönetmediklerini tartışmak değil. |les maçons|||gèrent|ils dirigent|discuter| |Freemasons|||||| |der Freimaurer||||verwalten||

Asıl amacım, cevabını bulamadığımız konuları nasıl da alakasız |||nous n'avons pas trouvé|sujets|||sans rapport |||wir nicht finden|||| Mir geht es vor allem darum, zu zeigen, wie irrelevant die unbeantworteten Fragen sind. My main goal is how irrelevant the issues we can't find the answer to.

ve temelsiz şeylere bağladığımıza dikkat çekmek |sans fondement||que nous relions|| |grundlos||wir gebunden haben|| und darauf aufmerksam zu machen, dass wir sie mit unbegründeten Dingen in Verbindung gebracht haben. and pointing out that we're tying it to baseless things

ve bu tarz alelacele verdiğimiz kararların hayatımızı ve davranışlarımızı nasıl etkilediğini göstermek. |||hâtives|||||||affecte| |||hastily|||||||| ||||||||unser Verhalten||beeinflusst| and to show how such hasty decisions affect our lives and behavior.

Kafamızın içinde ayrı ayrı karakterlere sahip 2 farklı kişi var: ||||personnages|||| ||||Charaktere|||| In unseren Köpfen gibt es 2 verschiedene Menschen mit unterschiedlichen Charakteren: There are 2 different people in our heads with separate characters:

-Onlardan biri hızlı düşünüyor ve genelde duygularla, sezgilerle hareket edip, ||||||avec des émotions|les intuitions|| |||||||with instincts|| |||||||Intuition|| -Einer von ihnen denkt schnell und handelt oft nach Gefühl, Intuition, -One of them thinks fast and often acts on emotions and intuition.

iyice düşünüp analiz etmeden karar veriyor |||sans analyser||

ve karar verirken pek de zahmete girmiyor. ||||||ne fait pas d'eff |||||trouble| ||||||sich bemühen

Bu kişiye 1.şahıs diyelim. ||Person|

- Diğeriyse yavaş düşünerek herşeyi ölçüp biçerek karar veriyor, karar verirken birçok şeyi dikkate alıyor другой же|||||измеряя|||||||| ||||mesurant|en mesurant||||||||prend en compte der andere||||||||||||| |||||measuring and weighing|||||||| - The other one thinks slowly and decides by measuring everything, taking many things into consideration when making a decision.

ve meseleyi kapsamlı düşünebilmek için fikir ve enerji sarf ediyor. Buna ise 2.şahıs diyelim. ||||||||fournir des efforts||||| ||||||||effort||||| |||||||||||dann|| und wendet Ideen und Energie auf, um Dinge zu durchdenken. Nennen wir sie die zweite Person.

Yavaş düşünmek ekstra iş ve enerji gerektirdiğinden, ||||||nécessite ||||||erforderte Thinking slowly requires extra work and energy.

beynimiz çoğu zaman 1. sistemin hızlı düşünüp karar vermesini tercih ediyor.

Çünkü çoğumuzun bildiği gibi, tembellik genetik kodlarımıza işlenmiş. |||||génétique|nos codes|inscrite ||||||genes|encoded ||||||in unsere genetischen Codes|eingeschrieben Denn wie die meisten von uns wissen, ist Faulheit in unserem genetischen Code verankert. Because, as most of us know, laziness is ingrained in our genetic codes.

Eğer bir de aç, yorgun, uykulu veya baskı altındaysak, 1.şahıs bütün yönetimi ele geçirir ||||||||под давлением||||| ||||||||sous pression|première personne|||| ||||||||under pressure||||takes| ||||||||unter Druck||||| If we're also hungry, tired, sleepy, or under pressure, 1st person takes over. Si nous sommes en plus affamés, fatigués, somnolents ou sous pression, le premier personne prend entièrement le contrôle.

ve 2.şahsınhareket etmesine bile izin vermez. |действия второго лица|||| |deuxième personne|||| |Person|||| und lässt die zweite Person nicht einmal ziehen. Et il n'autorise même pas le second à agir.

Bugün sizlerle Nobel İktisat ödülü almış Daniel Kahneman'ın ‘Hızlı ve Yavaş Düşünme' isimli kitabının |||économie|||||||||| |||Ökonomie|||Daniel|Kahneman|||||| With you today, the book named 'Thinking Fast and Slow' by Daniel Kahneman, winner of the Nobel Prize in Economics. Aujourd'hui, je vais vous parler du livre ‘Pensée Rapide, Pensée Lente' de Daniel Kahneman, qui a reçu le Prix Nobel d'économie.

özetinin 1.kısmını paylaşacağım. son résumé|| der Zusammenfassung|| Ich werde den ersten Teil der Zusammenfassung teilen. Je vais partager la première partie du résumé.

Videonu sonuna kadar dikkatle takip etmenizi oneririm, çünkü vereceğim bilgiler çok ama çok önemli. ||||||je vous recommande||||||| ||||||empfehle||||||| ||||||||||very|||

İki tane çocuğun mahallede kavga ettiğini düşünün ve ikisinin de ağzı burnu kan içerisinde kalmış. |||||||||||nez||| Imagine two kids fighting in the neighborhood and they're both covered in blood.

Veliler olaya müdahale ediyor ve kendi aralarında tartışmaya başlıyorlar. les parents|l'incident||||||| Parents|||||||| Die Eltern mischen sich ein und fangen an, untereinander zu streiten. The parents intervene and start arguing among themselves.

Hiç, bir anne babanın da, ‘ senin çocuğun, neden benim çocuğuma vurdu' diyerek |||||||||à mon enfant|| |||||||||zu meinem Kind|| Haben Sie jemals ein Elternteil sagen hören: "Warum hat Ihr Kind mein Kind geschlagen? Never, a parent saying, 'Why did your child hit my child? Jamais, un parent ne dit, 'pourquoi ton enfant a-t-il frappé le mien'

kendi çocuğunu savunmak yerine, instead of defending your own child, au lieu de défendre son propre enfant,

‘Çocuğum neden senin çocuğuna vurdu' diyerek diğer çocuğu savunduğunu ||||||||защищал ||||||||tu défends ||||||||verteidigt Er verteidigte das andere Kind mit den Worten: "Warum hat mein Kind Ihr Kind geschlagen? He defended the other child by saying, 'Why did my child hit your child? qu'il défend l'autre enfant en disant 'pourquoi mon enfant a-t-il frappé le vôtre' ve ‘Çocuğun iyi yapmış, benimkini dövmüş. ||||le mien|a battu |||||geschlagen et 'L'enfant a bien fait, il a frappé le mien.'

Benimkisi küfür etmeseydi, o da vurmazdı zaten' dediğini gördünüz mü? le mien|||||ne frapperait|||| meine||||||||| Did you see that he said, 'If mine hadn't been swearing, he wouldn't have hit him either'? Avez-vous entendu dire 'Si le mien n'avait pas insulté, il n'aurait pas frappé de toute façon'?

Tabiki de hayır. Kulağa çok saçma geliyor di mi? Peki neden böyle olduğunu hiç düşündük mü? Of course no. Sounds so silly doesn't it? But have we ever thought about why this is so? Bien sûr que non. Ça semble très absurde, n'est-ce pas ? Alors, avons-nous déjà pensé pourquoi cela arrive ?

Buna ingilizcede ‘endowment effect' deniyor, ||эффект наделения|| |||effet de dotation| ||Endowment|Effekt| This is called the 'endowment effect' in English, Cela s'appelle en anglais l‘'effet de dotation'. Türkçe'deki birebir cevirisi Bağış Etkisi olsa da daha iyi akılda kalsın diye bunu ‘benimkisi daha değerli' ||перевод||||||||||||| |exactement|||||||||||||| im Türkisch||Übersetzung||||||||||||| Die wörtliche Übersetzung ins Türkische lautet zwar Bağış Etkisi, aber um besser in Erinnerung zu bleiben, "meins ist wertvoller". Even though its literal translation in Turkish is Donation Effect, it is 'mine is more valuable' so that it can be remembered better.

etkisi olarak aklınızda tutabilirsiniz. Ama ben isim olarak video boyu orijinal ismini kullanacagim. ||||||||||||je vais utiliser ||||||||||||verwenden You can keep it in mind as an effect. But I will use the original name of the video as the name.

‘Bağış etkisi'ne göre, biz sahip olduğumuz eşya ve varlıklarin gerçekte olduğundan daha iyi ||||||||biens||qu'elles sont|| ||||||||Vermögen|||| According to the 'donation effect', we feel that our possessions and assets are better than they actually are. ve daha değerli olduğuna inanıyoruz, hiç bir mantıklı sebebi olmadan. ||||glauben|||logische|| and we believe it is more valuable, for no logical reason.

Sadece o ‘Bizim' olduğu için.

Diyelim ki, siz 1500 liraya aldığınız telefonu 6 ay kullandıktan sonra 1200 liraya satmak istiyorsunuz. |||||||après avoir utilisé|||| |||||||nachdem||||

Birisi onun için 1000 lira teklif ettiğinde ‘Ne diyorsun sen? Telefon yepyeni. ||||||||||tout neuf Sadece 6 ay kullandim, bir kere bile elimden yere düşmedi' diyeceksiniz ve gerçekten de ||я использовал|||||||||| ||habe ich benutzt||||||||||

1200 liranın onun için adil bir fiyat olduğunu düşünecek ve asla |||||||pensée|| Lira|||fair||||||

herhangi bir indirimde bulunmak istemeyeceksiniz. Şimdiyse durumun tam tersini düşünelim. ||скидке||||||| ||une réduction||||||| ||Rabatt|||||||

Telefonunuz yok ve birinci el fiyatı 1500 lira olan 6 ay kullanılmış ikinci el bir telefon almak istiyorsunuz. |||première||||||||||||

Satıcı size fiyatın 1200 lira olduğunu söylediğinde ‘Ne? 1200 lira mı? ||Preis||||||

Orjinali 1500 lirayken tam 6 ay kullanılmış bu telefon nasil 1200 TL edebilir? оригинал|стоил|||||||| |environ 1500|||||||| Originale|als es 1500 Lira war||||||||

Kim bilir neler geldi başına bu telefonun. 1200 liranın üzerine 300 lira daha koyup yenisini alırım daha iyi. ||||||||||||nouvelle|||

Bunun en fazla ederi 1000 lira' diyeceksinizdir. |||стоимость||вы скажете |||||vous direz |||Wert||werdet ihr sagen Sie werden sagen, dass dies höchstens 1000 Lira wert ist.

Aynı etki sadece bizim olan eşya veya insanlarla ilgili değil aslinda,

bu durum aynı zamanda vatandaşı olduğumuz ülke veya inandığımız din için de geçerli.

Mesela, bir yabancı bizim ülkemiz veya milletimizle ilgili herhangi olumsuz bir şey söylediginde, ||||||||||||quand il dit ||||||unser Volk||||||sagt

hatta söylediğinin doğru oldugunu bilsek bile, hemen ülkemiz ve milletimizi savunarak, |||||||||нашу нацию| ||||nous le sachions|||||| |||||||||unser Volk|verteidigen o kişiyi bizim ülkenin onun ülkesinden daha iyi olduğuna inandırmaya çalışırız. |||||||||convaincre| |||||||||überzeugen|

Veya genelde, Hindistan'da budist bir ailede doğduğu için otomatik olarak budist olmuş biri, |||bouddhiste|||||||||

Batıda hristiyan bir ailede doğduğundan dolayı hristiyan olmuş biri de ||||étant né||||| ||||geboren|||||

kendinden farklı dini inanca sahip kişilerin yanlış yolda, |||croyance|||| |||Glauben||||

kendisinin ise doğru yolda olduğuna ve kendi dininin en iyi ve en ustun din olduğuna inanır. ||||||||||||supérieure||| |||||||Religion|||||überlegen||| Çoğu zaman da diğer görüşlerin iddialarını derinden araştırmadan yapar bu yargilamayi. ||||||||||суждение |||||||sans recherche||| |||||||untersucht|||das Urteil Meistens fällt er dieses Urteil, ohne sich mit den Argumenten der anderen Ansichten eingehend zu befassen. Souvent, ce jugement se fait sans examiner en profondeur les revendications des autres opinions.

Çünkü onun dusuncesıne gore, kendi inandığı buysa, demek ki sorgusuz sualsiz en iyisi odur. ||мнение||||||||||| |||||||||||||c'est lui ||||||wenn das so ist|||sorglos|sorglos||| Denn wenn es das ist, woran er glaubt, dann ist es seiner Meinung nach zweifellos das Beste. Parce que selon sa pensée, si ce en quoi il croit est cela, alors c'est que sans aucun doute, c'est le meilleur.

‘Bağış etkisi'ni kafamızın içindeki 1.şahıs oluşturuyor. |влияние|||| |l'effet de|||| |Einfluss|||| L'effet de ‘don’ est généré par la première personne dans notre tête.

Fakat eğer biz 2.şahsı da devreye sokup yavaş düşünerek, ölçüp biçerek hareket edersek, ||||||||||||nous agissons |||Person||einbeziehen|||||maßend|| Aber wenn wir die zweite Person ins Spiel bringen und langsam und überlegt handeln,

bu beyin etkisinin, bir çok noktada sağlıklı düşünmemizi engellediğini ||||||||empêche que |||||||denken|behindert nous réalisons que cet effet cérébral nous empêche de penser sainement à de nombreux égards

yani bizi yanlış yönlendirdiğini fark etmis oluruz. |||qu'il nous a mal||| |||lenkt||| c'est-à-dire qu'il nous a induits en erreur.

Bizim çocuğumuz, bizim anne babamız, bizim ülkemiz, sadece Bizim olduğu için ||||unser Vater|||||| Notre enfant, nos parents, notre pays, simplement parce qu'ils nous appartiennent “daha iyi ve haklı” olduğu anlamına gelmez. ne signifie pas qu'ils sont "meilleurs et plus justes".

Bizim olan bir şeyin daha iyi olduğunu düşündüğümüzde, 2 defa düşünmeye çalışalım

ve sadece bizim olduğu için mi onları savunduğumuzu yoksa haklı olarak mı böyle düşündüğümüzü anlayalim. |||||||что мы защищаем|||||||поймем ||||||||||||||comprenons |||||||wir verteidigen|||||||verstehen

Bilmemiz gereken diğer bir etkiyse, hızlı düşünme sisteminin oluşturduğu ‘Onaylama etkisi'. |||||||||Effet de confirmation| ||||Einfluss ist|||||Bestätigung| Ein weiterer Effekt, dessen wir uns bewusst sein müssen, ist der "Bestätigungseffekt", der durch das System des schnellen Denkens entsteht.

Diyelim ki, arkadaşınızla tartışıyorsunuz ve diyorsunuz ki, et yemek sağlığımız için yararlı, |||вы спорите|||||||| |||||||||notre santé|| |||||||||unsere Gesundheit||nützlich arkadaşınızsa hayır çok zararlı diyor, hatta “hic et yenmemeli” diyor. ||||||||ne pas manger| wenn dein Freund ist||||||||essen|

İkiniz de görüşünüzü kanıtlayabilmek için sağlam kanıtlar getirmek zorunda kalıyorsunuz . |||||||||vous devez ||eure Meinung|||||||

Arkadaşınız internetten ‘Etin zararları' isimli herhangi bir makale bulup size gösteriyor ||les effets de la viande|||||article||| ||Fleisch|||||Artikel|||

ve ‘Bak, gördün mü? Sana deminden beri söylüyorum ama inanmıyorsun' diyor. |||||||||tu ne crois pas| |||||||||glaubst|

Siz de onun google'da neyi arattığına baktığınızda ‘Et yemek neden zararlı' diye yazdığını görüyorsunuz. |||||recherche|||||||| ||||||sehen|||||||

Yani ‘Et yemenin insan sağlığına etkileri' değil veya ‘Etin faydaları ve zararları' değil. ||de l'élevage|||||||||| ||essen||||||||||

Et yemenin zararlarını kanıtlayan makale bulmak için ‘Et yemek neden zararlı ‘diye arama yapmış. ||Schäden||||||||||| Eğer siz bir tartışmada A tarafını destekliyorsanız, o zaman siz ‘hadi gel falancaya soralım' dediğiniz zaman ||||||поддерживаете||||||кому-то||| |||||position A|||||||||| ||||||||||||irgendjemand||sagten|

sizin görüşünüzü destekleyeceğine inandığınız bir kişinin ismini söyleyeceksiniz. ||soutien||||| |||an Sie glauben||||werden sagen

Karşı tarafsa onun görüşünü destekleyeceğine inandığı kişiyi arayıp sormayı teklif edecektir. ||||||||demander|| |Seite||Meinung|||||fragen|vorschlagen|

Evet, maalesef çoğu zaman biriyle tartıştığımızda kafamızın içindeki 1.şahsın ||||||||première personne |||||diskutieren|||1. Person ‘Onaylama etkisi' sonucunda, doğru cevabı bulmamız bizim hiç ama hiç umrumuzda olmuyor. |||||trouver la réponse|||||| |||||unser Finden|||||| Bizi ilgilendiren tek şey ‘ne pahasına olursa olsun, tartışmayı kazanmak' oluyor. Haksız bile olsak. ||||||||la discussion||||même| ||||||||die Diskussion|||||

Bu yüzden ‘Onaylama etkisi' devrede olduğu zaman, biraz abartili bir ornek olacak ama ||||||||преувеличенный|||| ||||||||||exemple|| ||||wirksam||||übertrieben|||| Wenn also der "Bestätigungseffekt" aktiviert wird, kann er ein wenig übertrieben sein, aber

sirf tartışmayı kazanalım diye Sigaranın yararlarıyla bile ilgili bir makale bulup ‘Bak gördün mü' diyebiliriz. |||||les bienfaits||||||||| ||gewinnen|||mit ihren Vorteilen||||||||| Um das Argument zu gewinnen, können wir sogar einen Artikel über die Vorteile von Zigaretten finden und sagen: "Seht her, seht". Onaylama etkisinin en kötü yanıysa o ki, bu etki, daha mantıklı kişilerde daha çok devreye girer. ||||s'il y a||||||||||| ||||wenn||||||||||involviert| Das Schlimmste am Bestätigungseffekt ist, dass er eher bei rationaleren Menschen zum Tragen kommt. Çünkü bu tarz insanların yanlış yaptıklarını itiraf etmesi ve ‘evet, haksızdım' diyebilmek zorlarına gider ||||||avouer||||||leur difficulté| |||||||||||sagen|schwierig|

ve onlar, yanlis yaptiklarini kabullenmenin ‘akıllı' ve ‘mantıklı' kişi olarak kazandıkları ||ошибку|||||||| ||||accepter|||||| |||was sie getan haben|Akzeptanz|||||| itibarlarını kaybetmelerine sebep olacağını düşünürler. |leur perte||| ihre Reputation|ihre Verluste|||

Bu yüzden de ‘Bağış etkisi'nde olduğu gibi kendi düşüncelerimizi sorgulamadan çoğu zaman haksız olarak, ||||effet de||||||||| ||||Einfluss|||||ohne zu hinterfragen||||

söylediklerimizde ısrar eder ve kendimizi kandirarak, söylediklerimizin tamamiyle doğru olduğuna inandırırız. наших словах|||||обманывая себя|то что мы сказали|||| ||||||ce que nous disons|||| |Beharren||||täuschend|unseren Aussagen||||

Anlattığım ‘Bağış etkisi' ve ‘Onaylama' etkisini biraraya getirdiğimiz zaman ise çok ilginç bir etki ortaya çıkıyor. ||||||вместе|собираем|||||||| ||||||ensemble|nous avons combiné|||||||| |||||||bringen||||||||

Bunun sayesinde, yanlış yaptığımız zaman veya yanlış yaptığımızı bildiğimiz zaman bile, bu yanlış sırf bize ait diye, |||||||nous avons fait||||||||| |dank||||||wir gemacht haben||||||||| Dank dieser Tatsache können wir auch dann, wenn wir Unrecht tun oder wissen, dass wir Unrecht getan haben, es einfach tun, weil es uns gehört, kendimizi haklı çıkarmaya çalışır wir versuchen, uns zu rechtfertigen

ve sonra da ‘onaylama etkisi'yle hatamızı haklı çıkaracak deliller ortaya koymaya çalışırız. |||||нашу ошибку|||доказательства||| ||||effet de confirmation|||||nous|| ||||||||Beweise||bringen|

Bu yüzden katil ‘kötü adamları öldürdüğünü', hırsız ‘zalim zenginlerden çaldığını' rüşvet alan biriyse |||||||||ворует у||| |||||qu'il a tué|voleur|cruel|||recevant des pots-de|| |||||tötet||||gestohlen hat|Bestechung|| Wenn also der Mörder ein Bestechungsgeldnehmer ist, der "böse Menschen tötet", und der Dieb "die reichen Unterdrücker bestiehlt", dann ist das eine gute Sache.

‘ maaşının az olduğunu' veya ‘birilerinin işini halledip onlara yardım ettiğini' söyleyerek ||||||résoudre|||| ||||||||||sagend sein Gehalt ist niedrig" oder "er macht die Arbeit von jemandem und hilft ihm".

kendisini haklı görür ve bu sekilde beyninin hızlı düşünme işleyişinin kurbanı olur. |||||||||работы|| ||||||||||Opfer|

Eğer bu video gerçekten faydalı olduysa, arkadaşlarınızla paylaşmayı, |||||si c'était|| ZihinX kanalına abone olmayı ve kanaldalı diğer videoları da izlemeyi unutmayın.. |||||vidéos de la||||| |||||Kanal-|||||

İzlediğiniz için teşekkürler😊