El rey se ha ido (2)
Der König ist weg (2)
The king is gone (2)
Le roi est parti (2)
Il re se n'è andato (2)
Karalius dingo (2)
De koning is weg (2)
Król odszedł (2)
Kral gitti (2)
國王走了(2)
en contra de él yo creo sinceramente que debería haberse quedado en España y afrontar esas acusaciones.
|||||||||to have|||||||
Against him, I sincerely believe that he should have stayed in Spain and faced those accusations.
İspanya'da kalması ve bu suçlamalarla yüzleşmesi gerektiğine içtenlikle inanıyorum.
No lo sé, quizás yo estoy equivocado, quizás yo no sé cómo funcionan estas cosas pero a mí me parece que un señor, que está siendo acusado de todos estos temas ilegales debería quedarse en España y dar la cara a enfrentarse.¿no?
|||||||||||||||||||||||qui|||||||||||||||||||
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||face||face|
I don't know, maybe I'm wrong, maybe I don't know how these things work, but it seems to me that a man who is being accused of all these illegal matters should stay in Spain and show his face to confront himself, right?
Bilmiyorum, belki yanılıyorum, belki bu işlerin nasıl yürüdüğünü bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki tüm bu yasadışı konularla suçlanan bir adam İspanya'da kalmalı ve bununla yüzleşmeli, öyle değil mi?
Responder a estas acusaciones, irse del país en este momento la impresión que da es que se ha escapado, que se ha escapado, que ha huido.
|||||||||||||||||||||||||escaped
Responding to these accusations, leaving the country at this time gives the impression that he has escaped, that he has escaped, that he has fled.
Bu suçlamalara yanıt vermek, şu anda ülkeyi terk etmek, kaçtığı, kaçtığı, kaçtığı izlenimini veriyor.
Que se siente culpable.
Who feels guilty.
Suçlu hissediyorum.
Y que... bueno… y que se ha reído de los españoles.
And that... well... and that he laughed at the Spaniards.
Ve bu. İspanyollara güldüğünü de.
A mí eso me… sinceramente me… me… me molesta mucho.
To me that... honestly it... it... it... it bothers me a lot.
Dürüst olmak gerekirse, bu beni çok rahatsız ediyor.
El bueno... me molesta mucho.
The good one... it bothers me a lot.
No, la palabra justa no es que me molesta.
|||right|||||
No, the right word is not that it bothers me.
Hayır, adil kelime beni rahatsız ettiği değil.
Me enfada mucho.
It makes me very angry.
Bu beni çok kızdırıyor.
Parece un...me parece un humillante.
|||||humiliating
يبدو...يبدو مهينًا بالنسبة لي.
It seems like a... I find it humiliating.
Küçük düşürücü gibi görünüyor.
Me parece humillante para España y para los españoles que este señor se haya ido así de la noche de mañana.
|||||||||||||gone|||||||
I find it humiliating for Spain and for the Spanish people that this gentleman left like that overnight.
Bu beyefendinin bir gecede bu şekilde ayrılmasını İspanya ve İspanyol halkı için utanç verici buluyorum.
Sin dar una explicación clara de dónde se... de...de por qué se va.
Without giving a clear explanation of where he is... from... why he is leaving.
Nerede olduğuna dair net bir açıklama yapmadan. neden gittiğine dair.
Y no sólo eso.
وليس هذا فقط.
And not only that.
Sadece bu da değil.
Durante varias semanas... durante... durante mucho tiempo este... este señor se fue de España y no se sabía dónde estaba.
For several weeks... for... for a long time this... this man left Spain and no one knew where he was.
Birkaç hafta boyunca... uzun bir süre boyunca... bu adam İspanya'dan ayrıldı ve nerede olduğunu bilmiyorduk.
No se sabía dónde estaba.
|one|knew||
It was not known where it was.
Algunos decían que estaba en Portugal.
Some said he was in Portugal.
Bazıları Portekiz'de olduğunu söyledi.
Otros decían que estaba en la República Dominicana.
Others said he was in the Dominican Republic.
Diğerleri Dominik Cumhuriyeti'nde olduğunu söyledi.
Otros decían que estaba en Dubai.
|||||Dubai
Others said he was in Dubai.
Diğerleri Dubai'de olduğunu söyledi.
No sé.
Bilmiyorum.
Es increíble.
İnanılır gibi değil.
Es increíble.
Al final creo que está en... en… en algún país árabe.
|||that|||||||
In the end I think it is in... in... in some Arab country.
Sonunda sanırım bir Arap ülkesinde.
No recuerdo ahora exactamente dónde.
I don't remember now exactly where.
Şimdi tam olarak nerede olduğunu hatırlamıyorum.
Porque parece ser que este señor tiene una relación muy buena con las familias reales de Arabia, saudita, Emiratos Árabes.
||||||||||||||||Saudi|Saudi|Arabian|
Because it seems that this gentleman has a very good relationship with the royal families of Arabia, Saudi Arabia, and the United Arab Emirates.
Çünkü bu beyefendinin Arabistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri kraliyet aileleriyle çok iyi bir ilişkisi olduğu anlaşılıyor.
No sé.
De estos... de estos países donde hay monarquías.
|||||||monarchies
Of these... of these countries where there are monarchies.
Bunlardan... monarşilerin olduğu bu ülkelerden.
Emm… estos países árabes, ¿no?
Emm||||
Emm... bu Arap ülkeleri, değil mi?
Monarquías.
Que es algo también que se le ha criticado mucho.
Which is also something that has been criticized a lot.
Bu da onun eleştirildiği bir konudur.
¿Vale?
Es algo que se le ha criticado mucho.
This is something that has been criticized a lot.
Bu, kendisinin eleştirildiği bir konudur.
Porque estas familias reales…
Because these royal families...
Çünkü bu kraliyet aileleri.
En fin, no quiero entrar en este… en este tema ahora.
Anyway, I don't want to go into this... this topic right now.
Neyse, şimdi bu konuya girmek istemiyorum.
Pero digamos que la familia real española ha recibido muchas críticas precisamente por su amistad y sus relaciones con… con las familias reales de estos países.
But let's say that the Spanish royal family has received a lot of criticism precisely because of its friendship and its relations with… with the royal families of these countries.
Ancak İspanyol kraliyet ailesinin, bu ülkelerin kraliyet aileleriyle olan dostluğu ve ilişkileri nedeniyle çok fazla eleştiri aldığını söyleyelim.
En fin, a mí todo esto sinceramente me parece… me parece... para los españoles me
In short, all this honestly seems to me... it seems to me... for the Spanish I
Her neyse, tüm bunlar bana öyle geliyor ki... bana öyle geliyor ki.... İspanyollar için bana öyle geliyor ki
parece humillante.
it seems humiliating.
aşağılayıcı görünüyor.
Me parece humillante que… porque hace unos meses hablé en otro episodio de la figura de Juan Carlos primero, ¿no?
||humiliating|||||||||||||||||
I find it humiliating that... because a few months ago I spoke in another episode about the figure of Juan Carlos first, right?
Bunu utanç verici buluyorum... çünkü birkaç ay önce başka bir bölümde ilk olarak Juan Carlos figürü hakkında konuşmuştum, değil mi?
Y expliqué... expliqué por qué este señor era rey de España.
And I explained... I explained why this gentleman was King of Spain.
Ve açıkladım... Bu beyefendinin neden İspanya kralı olduğunu açıkladım.
Como había llegado.. como había llegado a ser rey de España gracias a... a la Francisco Franco, al dictador que lo nombró su heredero, su sucesor, que quiso restaurar la monarquía.
|||||||||||||||||||||named||heir||successor|||to restore||
How he had come... how he had become King of Spain thanks to... Francisco Franco, the dictator who named him his heir, his successor, who wanted to restore the monarchy.
Nasıl gelmişti... İspanya kralı olmaya nasıl gelmişti... Francisco Franco, onu varisi, halefi yapan, monarşiyi yeniden kurmak isteyen diktatör.
Y le nombró a él como heredero.
And named him as heir.
Ve onu varisi olarak seçti.
Y este señor, bueno, pues durante muchos años tuvo mucho prestigio.
وهذا الرجل، حسنًا، لسنوات عديدة كان يتمتع بمكانة كبيرة.
And this gentleman, well, for many years he had a lot of prestige.
Ve bu beyefendi, uzun yıllar boyunca çok fazla prestije sahipti.
Tuvo mucho
Çok fazla
Prestigio.
Prestij.
Incluso gente de izquierdas, republicanos, los comunistas.
||||republicans||communists
Even people on the left, republicans, communists.
Soldaki insanlar, cumhuriyetçiler, komünistler bile.
Decían que ellos eran republicanos y que querían una república, pero que este rey era tan fantástico, era tan… tan bueno.
They said that they were republicans and that they wanted a republic, but that this king was so fantastic, he was so…so good.
Cumhuriyetçi olduklarını ve cumhuriyet istediklerini söylediler ama bu kral o kadar fantastikti ki, o kadar... o kadar iyiydi ki.
Había traído la democracia y había logrado unir a los españoles.
|brought|||||managed||||
He had brought democracy and had succeeded in uniting the Spanish.
Demokrasiyi getirmiş ve İspanyol halkını birleştirmeyi başarmıştı.
Había logrado evitar una guerra civil.
He had managed to avoid a civil war.
Bir iç savaştan kaçınmayı başarmıştı.
Era... era un superhéroe.
|||superhero
Era un superhombre, Juan Carlos.
||superman||
He was a superman, Juan Carlos.
O bir süpermendi, Juan Carlos.
Y mucha gente decía --yo no soy monárquico pero soy juancarlista.
|||||||monarchist|||Juan Carlos supporter
And many people said -- I am not a monarchist but I am a Juancarlista.
Ve pek çok kişi -- Ben monarşist değilim ama bir Juancarlista'yım.
Entender juancarlista de Juan Carlos.
Juan Carlos Juancarlista'yı anlamak.
En fin que este tío... este tío tenía mucho prestigio.
Anyway, this guy... this guy had a lot of prestige.
Her neyse, bu adam... bu adam çok prestijliydi.
Y no sé qué ha pasado en los últimos 20 años o así más o menos.
And I don't know what has happened in the last 20 years or so.
Son 20 yılda ne oldu bilmiyorum.
Ha caído... ha caído en… en… en… en desgracia.
||||||||disgrace
He has fallen... he has fallen into... into... into... disgrace.
Düştü... düştü... içine... içine... içine... rezil oldu.
Bueno, yo creo que todo empezó, todo empezó cuando se fue a África.
||||||||||went||
Well, I think it all started, it all started when he went to Africa.
Sanırım her şey Afrika'ya gittiğinde başladı.
Se fue a África a hacer un safari, y cazó elefantes.
|||||||safari||hunted|
He went to Africa on safari, and he hunted elephants.
Afrika'ya safariye gitti ve fil avladı.
Se puso a cazar elefantes.
He|put||to hunt|
He started hunting elephants.
Fil avına gitti.
O sea, el hecho ya de irse a África a matar elefantes ya me parece tremendo.
In other words, the fact of going to Africa to kill elephants already seems tremendous to me.
Başka bir deyişle, filleri öldürmek için Afrika'ya gitme gerçeği bana zaten muazzam görünüyor.
Me parece tremendo.
It seems tremendous to me.
Bence bu muazzam bir şey.
Terrible.
Korkunç.
Pero el tío cuando... cuando en España había una crisis económica tremenda.
|||||||||||tremendous
But the uncle when... when in Spain there was a tremendous economic crisis.
Ama adam... İspanya'da muazzam bir ekonomik kriz olduğunda.
Muchísima gente estaba perdiendo el trabajo.
Lots of people were losing their jobs.
Pek çok insan işini kaybediyordu.
Lo único que se le ocurrió hacer fue coger un avión e irse con su amante.
|||||||||a||||||lover
The only thing she could think of to do was catch a plane and go with her lover.
Aklına gelen tek şey bir uçağa atlayıp sevgilisiyle birlikte gitmekti.
Porque esa es otra cosa.
Because that's something else.
Çünkü bu başka bir şey.
Este hombre parece que tenía varias amantes, que bueno es la vida privada de cada persona, es asunto suyo si quiere tener amantes, muy bien, que tenga todos los amantes que quiera, pero que se lo que se lo paga con su dinero.
|||||||||||||||||matter|||||||||||||||||||||||||
This man seems to have had several lovers, each person's private life is good, it's his business if he wants to have lovers, very well, let him have all the lovers he wants, but let him know what he pays for with his money.
Bu adamın birkaç metresi varmış gibi görünüyor, bu her insanın özel hayatıdır, metres sahibi olmak istiyorsa kendi bileceği iştir, tamam, istediği kadar metresi olsun, ama parasıyla ne ödediğini bilsin.
Entonces este tío se fue a África a cazar elefantes a un safari supercaro, carísimo, con el dinero de los españoles, en el momento en el que la gente estaba pasándolo fatal.
|||||||||||||super expensive|||||||||||||||||having a great time|
So this guy went to Africa to hunt elephants on a super-expensive safari, very expensive, with the money of the Spanish, at a time when people were having a terrible time.
Bu adam, insanların çok kötü zamanlar geçirdiği bir dönemde, İspanyol parasıyla çok pahalı bir safaride fil avlamak için Afrika'ya gitti.
Ahí empezó, yo creo que ahí más o menos ahí empezó todo, bueno, aparte de eso, sus hijas y los maridos de sus hijas han estado también en problemas financieros, en problemas económicos.
|||||||||||||aside|||||||husbands|||||||||financial|||
That's where it started, I think that's more or less where it all started, well, apart from that, their daughters and their daughters' husbands have also been in financial problems, in economic problems.
Bunun yanı sıra, kızları ve kızlarının kocaları da mali sorunlar, ekonomik sıkıntılar içindeydi.
El marido de una de sus hijas está en la cárcel, está en la cárcel en este momento y bueno pues todos estos problemas económicos, todos estos problemas financieros, todas estas acusaciones no eran contra él directamente, eran contra algunas de sus hijas, contra contra algunos de los maridos de sus hijas, en fin, todo estaba en torno a él, pero no no a él directamente.
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||husbands|||||||||||||||||
The husband of one of his daughters is in jail, he is in jail right now and well, all these economic problems, all these financial problems, all these accusations were not against him directly, they were against some of his daughters, against some of his daughters' husbands, in short, everything was around him, but not him directly.
Kızlarından birinin kocası hapiste, şu anda hapiste ve tüm bu ekonomik sorunlar, tüm bu mali sorunlar, tüm bu suçlamalar doğrudan ona karşı değildi, bazı kızlarına karşıydı, bazı kızlarının kocalarına karşıydı, kısacası her şey onunla ilgiliydi ama doğrudan ona karşı değildi.
Pero ahora las acusaciones van en contra de él directamente y bueno, pues eso, ahora este señor no se le ha ocurrido otra cosa que irse, que irse del país.
But now the accusations are against him directly and well, well, now this man hasn't thought of anything else but to leave, to leave the country.
Ancak şimdi suçlamalar doğrudan kendisine yöneltiliyor ve artık bu adamın ülkeyi terk etmekten başka çaresi kalmadı.
A mí sinceramente me parece, como ya lo he dicho, una situación humillante para los españoles.
Me parece una situación muy triste.
Primero, antes, antes yo pensaba que se trataba de una situación muy triste para él como persona porque a mí me parecía una persona decente honesta y bueno, sí, todo el mundo puede cometer errores, entonces, bueno, yo pensaba qué triste qué triste que este hombre después del prestigio que tuvo, después de las cosas que hizo para traer la democracia, porque hizo cosas buenas al principio o por lo menos eso eso eso se pensaba, que había hecho cosas muy buenas, pues para mí era una situación triste para él, para él como persona.
||||||||||||||||||||||||decent||||||||||||||||||||||||prestige||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
First, before, before I thought that it was a very sad situation for him as a person because he seemed to me to be a decent, honest person and well, yes, everyone can make mistakes, so, well, I thought how sad how sad that this man after the prestige he had, after the things he did to bring democracy, because he did good things at the beginning or at least that's what was thought, that he had done very good things, well for me it was a sad situation for him, for him as a person.
Ahora, ahora sinceramente estoy muy enfadado, yo estoy muy enfadado con este tema ahora sinceramente, a mí no me importa si este señor acaba mal o si su situación es triste.
||||||||||||topic||||||||||||||||||
Now, now, honestly, I'm very angry, I'm very angry with this issue now, honestly, I don't care if this man ends badly or if his situation is sad.
Şimdi, şimdi dürüst olmak gerekirse çok kızgınım, bu konuya çok kızgınım şimdi dürüst olmak gerekirse, bu adamın sonunun kötü olması ya da durumunun üzücü olması umurumda değil.
A mí lo que me parece es humillante, yo no sé, creo que este señor se ha reído de los españoles, se ha reído, se ha burlado, nos ha tomado el pelo, les ha tomado el pelo a los españoles.
|||||||humiliating|||||||||has||||||||||mocked|||||||||||||
What seems humiliating to me, I don't know, I think this gentleman has laughed at the Spaniards, he has laughed, he has mocked, he has fooled us, he has fooled the Spanish.
Küçük düşürücü bulduğum şey, bilmiyorum, bence bu adam İspanyol halkına güldü, güldü, alay etti, bizimle dalga geçti, İspanyol halkıyla dalga geçti.
Es un señor que mientras hacía discursos, este señor, como como hacen normalmente los reyes, daba discursos muy pomposos, muy formales, iba por toda España dando discursos en la televisión daba discursos, por ejemplo, en Navidad, siempre daba discursos y siempre decía a los españoles que había que comportarse bien, que había que trabajar todos juntos por el bien del país, que teníamos que estar unidos... que, bueno, luchaba contra la corrupción, que había que ser honestos... Y mientras decía todo eso, mientras decía todo eso estaba cobrando comisiones ilegales.
|||||was doing|speeches||||||||||||pompous||||||||||||gave|||||Christmas|||||||||||||||||||||||||||||||||fought|||||||||||||||||||earning||
It is a man who while making speeches, this man, as kings normally do, gave very pompous, very formal speeches, he went all over Spain giving speeches on television, he gave speeches, for example, at Christmas, he always gave speeches and always said to the Spaniards that we had to behave well, that we all had to work together for the good of the country, that we had to be united... that, well, he was fighting corruption, that we had to be honest... And while he was saying everything that, while saying all that he was charging illegal commissions.
Konuşmalar yaparken, bu adam, normalde kralların yaptığı gibi, çok görkemli, çok resmi konuşmalar yaptı, İspanya'nın her yerine gidip televizyonda konuşmalar yaptı, örneğin Noel'de konuşmalar yaptı, her zaman konuşmalar yaptı ve her zaman İspanyol halkına iyi davranmaları gerektiğini, ülkenin iyiliği için birlikte çalışmaları gerektiğini, birlik olmamız gerektiğini söyledi... yolsuzluğa karşı savaştığını, dürüst olmamız gerektiğini söyledi... Ve tüm bunları söylerken, tüm bunları söylerken, yasadışı komisyonlar topluyordu.
Si eso se demuestra realmente realmente, eso es tremendo.
|||demonstrates|||||tremendous
If that's really really proven, that's awesome.
A mí me parece me parece tremendo.
En fin, me parece una tomadura de pelo y el problema el problema también es que no sé cómo son las leyes exactamente porque yo creo que los reyes, los reyes no pueden ser juzgados.
|||||taking|||||||||||||||||||||||||||||courts
Anyway, it seems like a joke to me and the problem is that I don't know exactly what the laws are like because I believe that kings, kings cannot be judged.
Bref, il me semble que c'est une blague et le problème c'est que je ne sais pas exactement quelles sont les lois parce que je crois que les rois, les rois ne peuvent pas être jugés.
Kısacası, bu bana bir şaka gibi geliyor ve sorun şu ki yasaların tam olarak nasıl olduğunu bilmiyorum çünkü kralların, kralların yargılanamayacağına inanıyorum.
Eso es algo que yo no entiendo...
Bu anlamadığım bir şey....
No entiendo sinceramente si todos somos iguales ante la ley, porque un rey no puede ser juzgado, porque un rey no puede responder de los delitos que pueda cometer.
|||||||||||||||||||||||||crimes|||
I honestly do not understand if we are all equal before the law, because a king cannot be tried, because a king cannot answer for the crimes that he may commit.
Kanun önünde hepimiz eşitsek, bir kralın neden yargılanamayacağını, işleyebileceği suçlardan neden sorumlu tutulamayacağını gerçekten anlamıyorum.
Eso yo no lo entiendo.
No lo sé...yo no soy abogado, no soy especialista en ese tema.
Hablo simplemente ya lo he dicho como, como español de la calle, pero en fin, no sé, a mí me parece que, que bueno, todos los españoles deberíamos ser iguales ante la ley, ¿vale?
|||||||||||||||||||||||||||||||||okay
I speak simply, I have already said it like, like a Spaniard from the street, but anyway, I don't know, it seems to me that, well, all Spaniards should be equal before the law, okay?
Y si a mí se me acusa de algo, si yo tengo una acusación grave, probablemente, probablemente la policía me quite el pasaporte y me prohíban salir del país, probablemente.
|||||||||||||accusation||||||||||||forbid||||
And if I am accused of something, if I have a serious accusation, probably, probably the police will take my passport and prohibit me from leaving the country, probably.
Ve eğer bir şeyle suçlanırsam, eğer ciddi bir suçlamam varsa, muhtemelen, muhtemelen polis pasaportuma el koyacak ve muhtemelen ülkeden ayrılmam yasaklanacak.
Entonces no sé por qué a este señor que está acusado de cosas muy serias, se le permite el gobierno le permite salir del país.
So I don't know why this man, who is accused of very serious things, is allowed by the government to leave the country.
Porque esto es algo que han hecho de acuerdo con el gobierno, ¿vale?
Because this is something that they have done in agreement with the government, okay?
Esto es algo que ha hecho Juan Carlos, el rey emérito, de acuerdo con el gobierno.
||||||||||emeritus|||||
This is something that Juan Carlos, the emeritus king, has done, in agreement with the government.
El gobierno sabía perfectamente lo que estaba pasando, y lo ha comunicado al pueblo.
The government knew perfectly well what was happening, and has communicated it to the people.
Lo ha comunicado a la gente una vez que todo ya había, había sucedido, una vez que ya el tío Juan Carlos estaba fuera del país.
He has communicated it to the people once everything had already happened, once Uncle Juan Carlos was already out of the country.
En fin estoy, estoy un poco enfadado como, como podéis ver.
Es algo que me, que me ha tocado bastante porque yo, cuando era joven, vivía en España con Juan Carlos, y en fin tenía esta imagen de hombre honesto, de hombre decente, de hombre que, bueno, que estaba ahí para, para unir a los españoles para trabajar por España.
||||||||quite||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
It is something that touched me a lot because, when I was young, I lived in Spain with Juan Carlos, and in short, I had this image of an honest man, a decent man, a man who, well, who was there to, to unite the Spanish to work for Spain.
El problema, el problema sabéis cuál es...también, que a este hombre, a este hombre antes no se le podía criticar.
The problem, you know what the problem is...also, that this man, this man before could not be criticized.
Los periódicos no hacían crítica de la monarquía, de la familia real.
Había una, no, no era una ley.
There was one, no, it was not a law.
No, no había ninguna ley, creo.
No lo sé.
Pero no era una ley exactamente.
Era una ley no escrita, una ley no escrita.
||||written||||
Por la que los periodistas no hablaban más de la familia real, hablaban, solo hablaban bien de la familia real.
For which journalists no longer spoke of the royal family, they spoke, they only spoke well of the royal family.
La televisión, los periódicos, todo el mundo hablaba bien de la familia real.
Y bueno, no sé si hay algo.
Quizás, quizás haya también alguna ley por la que no se puede criticar al rey.
|perhaps|||||||||||||
Perhaps, perhaps there is also some law for which the king cannot be criticized.
No lo sé exactamente.
Quizás sí, porque creo que algunos algunos cantantes, algunos cantantes han sido llevados a juicio y han sido incluso, no estoy seguro, pero creo que algunos cantantes, algunos artistas han terminado en la cárcel quizá por sus críticas, por sus críticas al rey por injurias a la monarquía.
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||insults|||
Maybe yes, because I think that some singers, some singers have been put on trial and have even been, I'm not sure, but I think that some singers, some artists have ended up in jail perhaps for their criticism, for their criticism of the king for insults to the monarchy.
Belki de evet, çünkü bazı şarkıcıların, bazı şarkıcıların mahkemeye çıkarıldığını ve hatta, emin değilim ama bazı şarkıcıların, bazı sanatçıların eleştirileri nedeniyle, kralı eleştirdikleri için, monarşiye hakaret ettikleri için hapse girdiklerini düşünüyorum.
No lo sé, no lo sé exactamente.
Pero realmente en España durante muchos años no se podría, no se podía hablar mal de la monarquía.
But really in Spain for many years you couldn't, you couldn't speak ill of the monarchy.
Y te podías, te podías meter en problemas, en problemas legales, si así hacías una crítica muy fuerte de la, de la monarquía, ¿no?
And you could, you could get into trouble, into legal trouble, if you made a very strong criticism of the, of the monarchy, right?
Tanto, tanto que cuando yo fui a Inglaterra, cuando yo llegué a Inglaterra, hace ya muchos años, una cosa que me sorprendió mucho es que en inglaterra, pues los ingleses digamos que criticaban abiertamente a la reina, a Charles, a Carlos.
||||||||||||||||||||||||||||||||criticized||||||||
So much so that when I went to England, when I arrived in England, many years ago, one thing that surprised me a lot is that in England, well, let's say the English openly criticized the queen, Charles, Carlos.
A toda la familia real se burlaban de ellos, les tomaban el pelo.
||||||were making fun of||them||were pulling||hair
The entire royal family was made fun of, they were teased.
En fin, había la actitud de los ingleses hacia la monarquía, era muy diferente.
In short, there was the attitude of the English towards the monarchy, it was very different.
La crítica era muy abierta.
No pasaba nada, absolutamente nada.
Nothing happened, absolutely nothing.
Me quedé muy sorprendido cuando me di cuenta de que a los ingleses les gustaba la monarquía.
I was very surprised when I realized that the English liked the monarchy.
Los ingleses querían la monarquía pero, por otro lado, no pasaba nada, si en la televisión se hacía una crítica, una crítica ..a la reina, la gente, los cómicos se burlaban de la reina o de o de su marido o de sus hijos, no había ningún problema.
||||||||||||||||||||||||||||||mocked|||||||||||||||||
The English wanted the monarchy but, on the other hand, nothing happened, if there was a criticism on television, a criticism... of the queen, the people, the comedians would make fun of the queen or her husband or their children, there was no problem.
A mi eso al principio me chocaba mucho,me chocaba, me sorprendía.
||||||surprised|||||
At first that shocked me a lot, it shocked me, it surprised me.
No lo entendía, me parecía sinceramente, me parecía una falta de respeto.
I did not understand it, it seemed to me sincerely, it seemed to me a lack of respect.
Porque claro yo venía de un país, yo venía de España, donde los ...los periodistas, las televisiones nunca hablaban mal del rey.
||||||||||||||journalists|||||||
Nunca decían nada contra el rey.
They never said anything against the king.
Todo era que fantástico es Juan Carlos.
Qué suerte tenemos.
|luck|
Juan Carlos es el mejor rey del mundo ha traído la monarquía, ha traído, ha traído la democracia, que qué buen,
|||||||||||||brought|||||||
Juan Carlos is the best king in the world, he has brought the monarchy, he has brought, he has brought democracy, how good,
qué buen rey, qué buen rey.
Y ahora resulta, ahora resulta que no era tan buen rey como ...como nosotros creíamos.
And now it turns out, now it turns out that he wasn't as good a king as... as we thought.
En fin chicos … Que estoy muy estoy bastante enfadado con .. con este tema.
Anyway guys... I'm very angry with... with this topic.
Quería simplemente digamos, hablaremos un poco de lo que está pasando en España.
I just wanted to say, we'll talk a little about what's happening in Spain.
Me sorprende un poco también, me sorprende un poco que no se habla más de este tema en España.
It also surprises me a bit, it surprises me a bit that this topic is not talked about more in Spain.
Yo leo los periódicos y tal y no no veo mucha, no veo mucha información sobre este tema.
I read the newspapers and such and I don't see much, I don't see much information on this subject.
Este tío Juan Carlos se ha ido.
Está por ahí.
It's over there.
Está yo la verdad ahora no recuerdo dónde está lo dijeron.
The truth is now I don't remember where it is they said it.
Hace unas semanas lo dijeron finalmente que estaba en algún país árabe.
No recuerdo dónde.Viviendo en un hotel de lujo, que costaba unos 20.000 o 30.000 dólares cada noche, no recuerdo.
I don't remember where. Living in a luxury hotel, which cost about 20,000 or 30,000 dollars a night, I don't remember.