×

Ми використовуємо файли cookie, щоб зробити LingQ кращим. Відвідавши сайт, Ви погоджуєтесь з нашими правилами обробки файлів «cookie».

image

Daha Türkçe Okuyorum, Kafede Buluşma

Kafede Buluşma

KAFEDE BULUŞMA

Nazlı - Çok affedersin, canım! Beklettim mi?

Seda - Yok, önemli değil, ben de on dakika önce geldim.

Nazlı - Ne kadar sıkışık bir trafik vardı, inanamazsın!

Seda - Tahmin ediyorum. Ben de biraz geç kaldım zaten. Ofisten çıkıyordum, bir dosya daha getirdiler. Hemen ona şöyle bir göz attım ve çıktım.

Nazlı - Eee.. anlat bakalım, haberler sende! Neler yaptın en son görüşmemizden sonra?

Seda - Açıkçası pek bir şey yapmadım. İşe gittim, geldim. İşler çok yoğundu. Birkaç hafta sonu lisedeki arkadaşlarımla buluştum, beraber yemek yedik. Onlarla da çok uzun süreden beri görüşmüyordum. Hafta içi işten çıktıktan sonra dışarı çıkmayı ve sinemaya gitmeyi çok istedim, ama üşendim. Çünkü genellikle hafta içi yorgun oluyorum. İşten sonra hemen eve gidiyorum. Biraz okuduktan sonra uyuyorum.

Nazlı - Seni anlıyorum. Ben de hafta içi akşamları yorgun oluyorum. Gün boyu çalışmaktan enerjim tükeniyor. Akşam evde hiçbir şey yapmak istemiyorum. Bazen eve iş getiriyorum, yani bazen evde de çalışıyorum. Bu iyi bir şey değil tabii, ama ne yapabilirim, bazı haftalar çok fazla iş oluyor.

Seda - Ben asla eve iş getirmem. Bu benim prensibim. Eğer çok iş varsa, ertesi gün ofise bir saat erken giderim ve işimi ofiste bitirim.

Nazlı - Evet, sen daha doğru yapıyorsun. Böylece evde dinlenebilir veya özel işlerini yapabilirsin, ertesi gün de ofisteki işlerine daha iyi konsantre olabilirsin. Bundan sonra ben de böyle yapayım.

Seda - Tavsiye ederim. Bu hafta sonu dört beş arkadaş sahilde kahvaltı yapacağız. Kahvaltıdan sonra da yapmayı düşünüyoruz. Sen de gel!

Nazlı - Çok isterim, ama ne yazık ki gelemem. kardeşlerim gelecek. Biz de sahile gitmeyi düşünüyoruz.

Seda - Belki karşılaşırız.

Nazlı - Belki. Kim bilir!

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Kafede Buluşma at the café|rencontre At the cafe|Meeting لقاء في المقهى Treffen im Cafe Meeting at the Cafe Reunión en el Café Réunion au café Bijeenkomst in het café Encontro no Café Встреча в кафе Möte på kaféet 在咖啡厅见面

KAFEDE BULUŞMA |Treffen At the café|Meeting at café الاجتماع في المقهى MEETING AT THE CAFE RÉUNION DANS UN CAFÉ

Nazlı - Çok affedersin, canım! ||I am very sorry| Nazlı||I'm sorry| Nazli - أنا آسف جدا يا عزيزي! Nazlı - Excuse me, my dear! Nazli - Je suis vraiment désolée, ma chère ! Nazli - Het spijt me zo, schat! Beklettim mi? I have kept| I made you wait| habe ich gewartet| هل أبقيتك تنتظر؟ Did I keep you waiting? Je vous ai fait attendre ?

Seda - Yok, önemli değil, ben de on dakika önce geldim. Seda||important||||ten|minutes||I arrived سيدا - لا، لا يهم، لقد أتيت منذ عشر دقائق أيضًا. Seda - No, it's not important, I arrived ten minutes ago too. Seda - Non, ce n'est pas grave, je suis arrivé il y a dix minutes. Seda - Nee, het geeft niet, ik ben tien minuten geleden aangekomen.

Nazlı - Ne kadar sıkışık bir trafik vardı, inanamazsın! |||||||you cannot believe |||heavy||||you can't believe |||||||du wirst es nicht glauben Nazlı - لن تصدق مدى ازدحام حركة المرور! Nazlı - There was such heavy traffic, you can't believe it! Nazli - Tu n'imagines pas l'embouteillage qu'il y a eu ! Назли - Вы не поверите, какая там была пробка!

Seda - Tahmin ediyorum. |Vorhersage| |I guess|I guess سيدا - أعتقد. Seda - I guess. Seda - Je suppose. Седа - Наверное. Ben de biraz geç kaldım zaten. |||late|was late|already لقد تأخرت قليلا بالفعل. I was a bit late too. Je suis moi-même un peu en retard. Я сам немного опоздал. Ofisten çıkıyordum, bir dosya daha getirdiler. |ginge ich raus||Aktenstück|| From the office|I was leaving||file|more|they brought كنت أغادر المكتب ، وأحضروا ملفًا آخر. Ich verließ das Büro, sie brachten eine andere Akte. I was leaving the office, and they brought another file. Je quittais le bureau et on m'a apporté un autre dossier. Ik verliet het kantoor en ze brachten nog een dossier. Я выходил из кабинета, и мне принесли еще одну папку. Hemen ona şöyle bir göz attım ve çıktım. |||||geworfen|| immediately|her|like this|a|look|I glanced||I went out لقد ألقيت نظرة واحدة عليه وغادرت. Ich sah ihn an und ging. I glanced at him right away and left. Je l'ai regardé rapidement et je suis partie. Я бросил на него быстрый взгляд и ушел.

Nazlı - Eee.. anlat bakalım, haberler sende! ||erzähl||Nachrichten| |well|tell|let's see|news|with you نازلي - حسنًا... أخبريني، لديك الأخبار! Nazlı - Well.. go ahead, tell me, what's the news with you! Nazli - Alors, dis-moi, tu as la nouvelle ! Назли - Так... скажи, у тебя есть новости! Neler yaptın en son görüşmemizden sonra? ||||our meeting| |did||last|our meeting|after ||||unserem Treffen| ماذا كنت تفعل منذ اجتماعنا الأخير؟ What have you been up to since our last meeting? Qu'avez-vous fait depuis notre dernière rencontre ? Wat heb je gedaan sinds onze laatste ontmoeting? Чем Вы занимались с момента нашей последней встречи?

Seda - Açıkçası pek bir şey yapmadım. |||||I did not |offen gesagt|||| |to be honest|very|||I did سيدا - بصراحة ، لم أفعل الكثير. Seda - Honestly, I haven't done much. Seda - Pour être honnête, je n'ai pas fait grand-chose. İşe gittim, geldim. to work|I went| ذهبت إلى العمل ورجعت. I went to work, I came. J'ai fait l'aller-retour au travail. Я ездил на работу и обратно. İşler çok yoğundu. workload||was busy كانت الأمور مزدحمة للغاية. Things were intense. Le travail a été très intense. Работа была очень напряженной. Birkaç hafta sonu lisedeki arkadaşlarımla buluştum, beraber yemek yedik. |||in high school||I met||| a few|week|weekend|high school|with my friends|I met|together||we ate |||von der Schule||||| التقيت بأصدقائي في المدرسة الثانوية في عطلات نهاية الأسبوع وتناولنا العشاء معًا. I met my friends in high school a couple of weeks, we had dinner together. Il y a quelques week-ends, j'ai retrouvé mes amis du lycée et nous avons dîné ensemble. Я встретил своих друзей из старшей школы несколько выходных, мы вместе поужинали. Onlarla da çok uzun süreden beri görüşmüyordum. ||||for a long time||I was not meeting with them|either||long|a long time|for a long time|wasn't seeing ||||||ich habe nicht gesehen لم أرهم منذ فترة طويلة. Ich habe sie schon lange nicht mehr gesehen. I hadn't seen them for a very long time. Je ne les ai pas vus depuis très longtemps. Я не видел их очень долгое время. Hafta içi işten çıktıktan sonra dışarı çıkmayı ve sinemaya gitmeyi çok istedim, ama üşendim. |||||||||||||I was too lazy week|weekdays|from work|after leaving||out|going out||to the cinema|going||I wanted||felt lazy |||||||||||||war ich zu faul أردت حقًا الخروج والذهاب إلى السينما بعد العمل خلال الأسبوع ، لكنني كنت كسولًا جدًا. Ich wollte nach dem Feierabend wochentags ins Kino gehen, aber mir war kalt. I wanted to go out and go to the movies after work on weekdays, but I was too lazy. Je voulais vraiment sortir et aller au cinéma après le travail en semaine, mais j'étais trop paresseuse. Мне очень хотелось после работы в будни сходить в кино, но было лень. Çünkü genellikle hafta içi yorgun oluyorum. |||during the week|tired|I am لأنني عادة متعب في أيام الأسبوع. Weil ich an Wochentagen meistens müde bin. Because I usually feel tired during the week. Parce que je suis généralement fatiguée en semaine. Потому что я обычно устаю в будние дни. İşten sonra hemen eve gidiyorum. |after|right away|home| أعود إلى المنزل مباشرة بعد العمل. Ich gehe gleich nach der Arbeit nach Hause. I'm going home immediately after work. Je rentre chez moi directement après le travail. Biraz okuduktan sonra uyuyorum. |||I am sleeping |after reading||I sleep بعد القراءة لفترة من الوقت، أنام. I sleep after reading a little. Je lis un peu et je m'endors.

Nazlı - Seni anlıyorum. Nazlı||I understand نازلي - أفهمك. Nazli - I understand you. Nazli - Je vous comprends. Ben de hafta içi akşamları yorgun oluyorum. ||||in the evenings|tired| أنا أيضًا أشعر بالتعب في أمسيات أيام الأسبوع. Ich bin auch an Wochentagen abends müde. I'm tired of the evenings during the week. Je suis également fatiguée les soirs de semaine. Gün boyu çalışmaktan enerjim tükeniyor. ||||is running out |whole|||is running out Tag|Tag||Energie|verliert day|day long|working all day|my energy|running out لقد استنفدت طاقتي من العمل طوال اليوم. I'm running out of energy all day long. Je n'ai plus d'énergie à force de travailler toute la journée. У меня уже нет сил работать целый день. Akşam evde hiçbir şey yapmak istemiyorum. evening||nothing||do|I don't want لا أريد أن أفعل أي شيء في المنزل في المساء. I don't want to do anything at home in the evening. Je ne veux rien faire à la maison le soir. Bazen eve iş getiriyorum, yani bazen evde de çalışıyorum. sometimes|home|work|I bring work|that is|sometimes|at home||I work أحيانًا أحضر العمل إلى المنزل ، لذلك أحيانًا أعمل أيضًا من المنزل. Sometimes I bring work home, I mean sometimes I work at home too. Il m'arrive de ramener du travail à la maison, et donc de travailler à la maison. Bu iyi bir şey değil tabii, ama ne yapabilirim, bazı haftalar çok fazla iş oluyor. ||||||||||Wochen|||| this|||||of course|but||I can do|some|weeks|||| هذا ليس شيئًا جيدًا بالطبع، ولكن ماذا يمكنني أن أفعل، في بعض الأسابيع يكون الأمر مجرد الكثير من العمل. This is not a good thing of course, but what can I do, some weeks there is too much work. Ce n'est pas bon, mais que puis-je faire, certaines semaines c'est trop de travail. Это нехорошо, но что поделать, в некоторые недели это слишком большая работа.

Seda - Ben asla eve iş getirmem. |||||to bring ||never|||bring سيدا - أنا لا أحضر العمل إلى المنزل أبدًا. Seda - I never bring work home. Seda - Je ne ramène jamais de travail à la maison. Bu benim prensibim. ||principle ||my principle ||Prinzip هذا هو مبدئي. This is my principle. C'est mon principe. Eğer çok iş varsa, ertesi gün ofise bir saat erken giderim ve işimi ofiste bitirim. ||||||||||||||finish if||||the next||office||hour||I go||my work||finish it ||||||||||||||fertigstellen إذا كان هناك الكثير من العمل ، أذهب إلى المكتب قبل ساعة من اليوم التالي وأكمل عملي في المكتب. If there's a lot of work, I'll go to the office an hour early and finish my job in the office. S'il y a beaucoup de travail, je vais au bureau une heure plus tôt le lendemain et je termine mon travail au bureau. Если работы много, то на следующий день я прихожу в офис на час раньше и заканчиваю работу в офисе.

Nazlı - Evet, sen daha doğru yapıyorsun. ||||correct|are doing نازلي - نعم ، أنت تفعل ذلك بشكل صحيح. Nazli - Yes, you are doing it right. Nazli - Oui, vous le faites mieux. Böylece evde dinlenebilir veya özel işlerini yapabilirsin, ertesi gün de ofisteki işlerine daha iyi konsantre olabilirsin. |||||||||||дела|||| ||can be rested||||||||at the office||||to concentrate| Thus||can be rested|or|personal|your work|can do|the next|||in the office|your work|better||concentrate|you can ||||||||||die im Büro befindlichen||||konsentrieren| لذلك يمكنك الاسترخاء أو القيام بعملك الخاص في المنزل والتركيز بشكل أفضل على عملك المكتبي في اليوم التالي. So you can relax at home or do your private work, and the next day you can concentrate better on their work in the office. Ainsi, vous pouvez vous détendre à la maison ou faire du travail personnel, et le lendemain, vous pourrez mieux vous concentrer sur votre travail au bureau. Таким образом, вы можете расслабиться или заняться личной работой дома и лучше сосредоточиться на работе в офисе на следующий день. Bundan sonra ben de böyle yapayım. |||||machen from this|||||I do من الآن فصاعدا، سأفعل ذلك مثل هذا. Das werde ich tun. I'm gonna do that after that. C'est ce que je ferai à partir de maintenant. Так я и буду поступать впредь.

Seda - Tavsiye ederim. |Empfehlung| |recommendation| سيدا - أوصي به. Seda - ich empfehle es. Seda - Highly recommended. Seda - Je recommande. Bu hafta sonu dört beş arkadaş sahilde kahvaltı yapacağız. this||weekend||five|friends|on the beach|breakfast|we will do في نهاية هذا الأسبوع ، سيتناول أربعة أو خمسة من الأصدقاء وجبة الإفطار على الشاطئ. Dieses Wochenende werden vier oder fünf Freunde am Strand frühstücken. This weekend we will have breakfast with four of five friends at the beach. Ce week-end, quatre ou cinq amis prennent le petit-déjeuner sur la plage. Kahvaltıdan sonra da yapmayı düşünüyoruz. from breakfast|||doing|we are thinking نحن نخطط للقيام بذلك بعد الإفطار أيضًا. Wir denken daran, es nach dem Frühstück zu tun. We are thinking of doing it after breakfast. Nous prévoyons de le faire après le petit-déjeuner. Мы планируем сделать это после завтрака. Sen de gel! you|too|come وانت ايضا تعال! Du kommst mit! You should come too! Vous aussi, venez !

Nazlı - Çok isterim, ama ne yazık ki gelemem. |||||||cannot come ||I want|but|what|too bad|that|cannot come |||||||ich kann nicht kommen نازلي - أحب ذلك ، لكن للأسف لا أستطيع الحضور. Nazli - Ich würde gerne kommen, aber ich kann leider nicht. Nazlı - I would love to, but unfortunately I can't come. Nazli - J'aimerais beaucoup, mais je ne peux malheureusement pas venir. Назли - Я бы с удовольствием, но, к сожалению, не смогу приехать. kardeşlerim gelecek. my siblings|will come سيأتي إخوتي. werden meine Brüder kommen. My brothers will come. mes frères viendront. придут мои братья. Biz de sahile gitmeyi düşünüyoruz. ||to the beach|| we|too|to the beach||we are considering نحن نفكر في الذهاب إلى الشاطئ. We're thinking of going to the beach. Nous envisageons d'aller à la plage.

Seda - Belki karşılaşırız. ||we will encounter Seda - Maybe we'll meet.|Maybe|might encounter ||sehen سيدا - ربما سنلتقي. Seda - Maybe we meet. Seda - Nous nous rencontrerons peut-être. Седа - Может быть, мы встретимся.

Nazlı - Belki. نازلي - ربما. Nazli - Maybe. Kim bilir! |knows من يعلم! Wer weiß! Who knows! Qui sait ?